@kristalmelek61
|
Keyifli okumalar dilerim. 🌺 Esin'den Devam.... Sakarlık lügatımda var olan bir şey değildi fakat sanırım yanılmıştım. Önüme döndüğümde yere çömelen bir çocuk, elindeki kamera parçalarını inceliyordu. "Allah kahretsin!" Saniyeler sonrasında yanıma gelen Leyla, nefes nefese kalmıştı. Önüme düşen saçlarımı geriye atarak, yere çömeldim. "Çok özür dilerim. Bilerek..." "Bilerek yapmadığına eminim!" Çocuk konuşurken bile yüzüme bakmıyordu. Elindeki kamera parçalarına odaklamıştı kendini. Bu kadar sert davranmasına gerek var mıydı? Bilerek yapacağım bir şey değildi sonuçta. "Yardım edebileceğim bir şey varsa..." "Kaç gündür bu ödevle uğraşıyordum. Dengesizin biri gelip mahvetsin diye mi!" Dengesiz mi? "Söylediklerin hoş şeyler değil. Özür diledim değil mi?" "Esin sakin ol..." "Leyla, lütfen." Ses tonumu hafif yükseltmiştim. Ardından da ayağa kalkmıştım. Son parçaları da eline alarak ayaklanan çocukla bu kez göz teması kurabilmiştim. Koyu kahverengi gözler benimkileri delecekmiş gibi bakıyordu adeta. Hafif kıvırcık ve gür saçlarını geriye atmaya çalışmıştı. Fakat rüzgar o kadar şiddetliydi ki buna izin vermemişti. "Senin yüzünden bir haftalık emeğim boşa gitti! Hala kendini savunacak bir şeyler arıyorsun." Ses tonunun şiddeti benimkiyle eş değerdi. "Bunun için çok üzgünüm. Kendimi savunmuyorum, olan şeyi söylüyorum sadece. İzin verirsen yardım etmek istiyorum." Karşımdaki çocuk, boşta kalan elini ağzına götürerek sırıttı. "Yardım ve sen öyle mi? Bir faciaya daha tanık olmaktansa kendi işimi kendim hallederim." Bu çocuğa iyilik yaramıyordu. Sürekli bir ters cevap. Yine de sabırlı olmak zorundaydım. İlk günden arıza çıkartmak istemiyordum. "Bak gerçekten yardım etmek istiyorum." dediğimde yüzüme alayla baktı. "Sen ciddisin?" "Oradan bakınca aksi bir şey mi görüyorsun? Ciddiyim,yardım etmek istiyorum. İstemeyerek de olsa buna ben sebep oldum." "Yardım etsen bile bir faydası olmaz. Bir haftalık ödevi, bir güne sığdırmak imkansız." "Denemeden bilemeyiz değil mi?" "Evet ama..." "O zaman anlaştık. Öğleden sonra burada buluşalım." "Bir dakika..." "Haydi, Leyla gidelim artık." Çocuğun lafını bilerek kestim. Leyla'nın elinden tutarak, okulun giriş kapısına doğru yürümeye devam ettim. "Gerçekten de ciddi miydin Esin?" "Şüphen mi var?" Gülerek verdiğim cevaba, mavi gözlerinin parlamasıyla cevap vermişti. "Çocuk sana o kadar şey söyledi ve sen ona yardım etme konusunda ciddi olduğunu söylüyorsun öyle mi?" "Aynen canım." "Vallahi pes!" "Onu boş ver de anlat bakalım, duraktaki çocuğu tanıyor muydun?" Sorduğum soruyla mavi gözleri bir anda soluverdi. Acaba, "hiç sormasa mıydım?" diye düşünmeden edemedim. "Özür dilerim eğer..." "Hayır, önemli değil. Çocuğu tanımıyordum zaten. Otobüsü beklerken yanıma geldi. Ben de ilk önce umursamamıştım. Fakat çok geçmeden bakışlarından rahatsız olmaya başlamıştım. Sonrası malum. Üzerime doğru gelmeye başladığı sırada sen geldin zaten." "Anladım. Merak etme bundan sonra yanında ben olacağım." Leyla bu kez kahkahaya boğulmuştu. Onu böyle mutlu görmek hoşuma gitmişti. "Bu arada en önemli şeyi unuttuk!" "Neyi?" Sorduğum soruya karşılık elindeki cep telefonunu kurcalamaya başladı. "Telefon numaranı söyler misin?" "Tabi ya! Numara." İkimizde birbirimize bakıp gülmüştük. Belki de en önemli ayrıntıyı gözden kaçırdığımıza inanamıyordum. Numaraları birbirimize verdikten sonra yürümeye devem ettik. Yarım Saat Sonra... Yarım saatten fazla yürüyorduk ve hala okulu tam anlamıyla gezememiştik bile. İlk dersin bitimiyle biz de sınıfımıza doğru ilerlemeye başladık. İkimizde heyecanlıydık. Bilhassa ben. İlk kez dış dünya ile irtibat kuruyordum ve açıkçası nasıl bir şeyle karşılaşacağımı kestiremiyordum. Başta bu okul işine sıcak bakmasam da Leyla'nın karşıma çıkmasıyla fikrimi değiştirmiştim. Kim bilir belki de beni güzel şeyler bekliyordur? Yaşayarak ve hissederek öğrenecektim. Leyla ile sınıfa girer girmez gözlerimize inanamadık. Koskoca bir salon ve aşırı bir kalabalık. Sertçe yutkundum. Küçük adımlarla kalabalığın içerisine doğru ilerledik. O esnada sınıfa orta yaşlarda fit bir adam girdi. Bazı kızların gözleri yuvalarından fırlayacak gibi bakıyordu adama. Muhtemelen ders hocamızdı. Herkes belli bir sıra olmasa da ayaklanmıştı. "Herkese merhaba arkadaşlar. Adım Mert Ataman. Bu yıl Modern dans derslerini birlikte geçireceğiz. Kısa bir tanışma faslından sonra ısınma hareketleri ile devam edeceğiz arkadaşlar." Akıcı konuşmasının ardından tanışma faslına geçiş yapmıştık. Güler yüzlü bir hoca olması rahatlatmıştı beni. Tanışma faslının bitimi ile Leyla'ya döndüm. "İyi şanslar." "Sana da." Isınma hareketleri ile derse resmen başlamıştık artık. 15 dakikalık bir sürenin ardından Mert Hoca bir kaç hareket göstermeye başlamıştı. Giderek zevk veren bir ders olduğuna kanaat getirmiştim. Arada Leyla ile birbirimize bakıp gülmüstük bile. Dersin sonuna doğru yoklama kağıdına imzaları da attıktan sonra sınıftan çıktık. Terlemiştik ve gereğinden fazla susamıştık. Kantine inerek birer pet şişe su alarak oturduk. "Gerçekten yorucuydu. Yalnız çok eğlendiğimi de itiraf etmem gerek." Leyla'ya sonuna kadar katılıyordum. Abime ne kadar teşekkür etsem azdı. "Aynen öyle." Verdiğim cevabın ardından elimdeki pet şişenin kapağını açtım. Soğuk suyun ciğerlerime işlediğini fark ettiğim de gözlerimi kapadım. Gerçekten çok susamıştım. Dudaklarıma mühürlediğim pet şişeyi geri yerine koyduğumda derin bir oh çektim. Şimdi kendimi daha iyi hissediyordum. "Ders başlamak üzere Leyla, gidelim mi?" "Sen önden git Esin. Lavaboya gitmem gerek. Hemen gelirim." "Emin misin? Beraber gidelim istersen?" "Eminim. Merak etme, geç kalmam." "Peki,derste görüşürüz o zaman." "Görüşürüz canım." Leyla ile ayrıldıktan sonra, sınıfa doğru yürümeye başladım. Aslında onu tek bırakmak hoşuma gitmemişti fakat üzerine gitmek de istememiştim. Kısa bir süre dahi olsa isteksiz şekilde girmiştim sınıfa. Leyla'nın Ağzından... Allahım nasıl bir imtihandı bu? İki saattir yürüyordum ve hala kızlar tuvaletini bulamamıştım. Bu gidişle dersi kaçırmam an meselesiydi. Öte yandan Esin'i de endişelendirmek istemiyordum. Allahım sen yardım et! Adımlarımı hızlandırdığım anda garip sesleri duymamla duraksadım. Yanıldığımı düşünerek adım atıyordum ki bu kez çığlık sesini net bir şekilde duymuştum. Temkinli bir şekilde sesin kaynağına doğru ilerlemeye başladım. Saniyeler sonra, kendimi koskoca bir yüzme salonunun ortasında buldum. Gördüğüm şeyin saçma bir yanılsama olduğunu düşünmek istesem de olmadı çünkü küçük bir çocuğun havuzun içerisinde çırpındığını izliyordum. İyi de küçük bir çocuğun bu okulda ne işi vardı? Hızla yüzme havuzunun bulunduğu yere koştum. "Sakin ol! Korkma!" Vakit kaybedecek zaman yoktu. Havuza atlar atlamaz kollarımın arasına aldığım çocuğu su yüzeyine çıkarttım. Az da olsa kendine gelmeyi başarmıştı. "Geçti. Daha iyi misin?" Sorduğum soruya başını olumlu anlamda sallayınca içim çok rahatlamıştı. Beraber havuzdan çıkar çıkmaz elime geçirdiğim havlu ile çocuğun üzerini kurulamaya başladım. Hala sık sık nefes alıp veriyordu. "Tek başına mısın?" diye sorduğumda bir an duraksadı. Sonra nihayetinde ıslak kendi gibi küçük dudaklarını hareket ettirdi. "Hayır... Abim bu okulda okuyor." "Anladım. Abin nerede peki?" "Bilmiyorum. En son kantindeydi. Dolaşmak için yanından ayrılmıştım. Su ile oynamak istemiştim sadece..." "Anlaşıldı. Abini bulmamız lazım. Yalnız bir dahakine çok dikkatli ol olur mu?" Gülümseyerek başını olumlu anlamda sallamıştı. Üzerimdekiler de sırılsıklam olmuştu ama değmişti. Elinden tutarak beraber yüzme salonundan çıktık. Kantine indiğimizde herkes bize doğru dönüp gülmeye başlamıştı. Bir kişi hariç! "Cenk!" Yükselen ses tonu, hışımla ayağa kalkarak yanımıza kadar geldi. Anında geriye dönerek tekrardan sesini yükseltti sesini. "Kesin şunu!" Kahkahalar etkisini hızla kaybetmişti. Sanırım önemli biriydi? Bize doğru döndüğü anda yanımdaki çocuğa doğru eğilerek omuzlarından kavramıştı. "Bu halin ne Cenk? Ne oldu sana?" "Abi..." Çocuğun ismi Cenk'ti demek?Sanırım biraz korkmuştu abisinden? Konuşamıyordu bile. Devreye girsem iyi olacaktı. "Üzerine gitmeyin. Sadece oyun oynamak istemiş." Verdiğim cevabın ardından ayağa kalkan çocuk bakışlarını benimkilere kitledi. Tuhaf... Sebepsiz yere gerildiğimi hissediyordum. "Siz kimsiniz?" "Bu okulda okuyorum. Yani.. Daha doğrusu bugün ilk günüm. Adım Leyla. Cenk'i havuzun içerisinde boğulurken gördüm ve müdahale ettim. Sadece oyun oynamak istemiş. Yanlışlıkla havuza düşmüş olmalı." "Anladım. Teşekkür ederim. Bundan sonra daha dikkatli olmam gerekecek." "Rica ederim." Cenk'in elinden tutarak kendi tarafına çekti kardeşini. Ardından da bana doğru çevirdi bakışlarını. Neydi bu saçma gerginliğin nedeni? "Gerçekten çok teşekkür ederim. Sırılsıklam olmuşsunuz, yardım edebilece..." "Yok, hayır. Kendim hallederim, mühim değil." "Emin misiniz?" "Evet eminim. Size iyi günler." "Teşekkürler, size de." Sesindeki yumuşaklığı fark etmemek imkansızdı. Yeşil gözleri o kadar güzeldi ki... Allahım neler diyordum! Daha saniyeler öncesinde ismini bile bilmediğin bir erkek hakkında nasıl böyle ithamlarda bulunurdum? Soğuk su kafa yapmıştı herhalde. Acil üzerimi değişmem gerekiyordu. Derse de geç kalmıştım. Esin'i düşünmek bile istemiyordum. Sınıfın önüne geldiğim anda kapının açılmasıyla Esin'i karşımda bulunca şaşırdım. Tabi ki o da... ''Leyla? Bu halin ne?'' Endişeli ses tonuyla omuzlarımdan kavradı beni. ''Anlatacağım. Merak etme, önemli bir şey değil.'' ''Önemli değil mi? Anlaşılan seni tek bırakmak doğru bir fikir değildi. Sırılsıklam olmuşsun!'' ''Anlatacağım dedim ya. Yalnız üzerimi acil değişmem gerek. Bu arada sen nasıl dersten çıkabildin?'' ''Mert Hocadan izin istedim zor da olsa. Başına bir şey geldiğini anlamam zor olmadı. Haydi, gel okul dışına çıkalım.'' ''Olur.'' Dışarı çıkar çıkmaz cep telefonunu çıkardı Esin. Ne yapıyordu ki? ''Ne yapıyorsun?'' ''Abimi arayacağım. Ömer amcanın numarasını almayı unutmuşum.'' Esin'in iyi biri olduğunu biliyordum fakat sürekli benim yüzümden başının derde girmesi hoşuma gitmiyordu. Kendi başımın çaresine bakabilirdim. ''Esin, buna gerek yok. Otobüse binerim ben. Yalnız çantam ve cep telefonum sınıfta kaldı.'' ''Ömer amca gelene kadar gider alırım merak etme.'' Yok bu böyle olmayacaktı. Elindeki telefonu alarak konuşmaya başladım. ''Esin, lütfen. Şöyle yapalım, sen sınıfa geri dön. Ben otobüse binerim. Yalnız çantam ve cep telefonumu alman gerekecek. Yarın bana getirirsin olur mu?'' ''Leyla saçmalama!'' ''Esin rica ediyorum. Hem öğleden sonrası için sabah ki çocuğa sözün var unutma.'' ''Onu tamamen unutmuştum. İyi de üzerinde para da yoktur şimdi.Var sa da artık çok geç.'' ''Haklısın.'' dedim gülerek. Esin cebinden çıkarttığı bir miktar parayı avuçlarımın arasına sıkıştırdı. ''Bana söz ver, dikkatli olacaksın tamam mı?'' ''Söz, merak etme. Bu arada teşekkür ederim.'' ''Teşekkürlük bir şey yok. Biz arkadaşız Leyla.'' O haklıydı. Biz arkadaştık ama yine de tüm bunlar onun kadar benim için de ilkti ve alışmam zaman alacaktı. Yanından ayrılmadan önce cep telefonunu geri vermeyi ihmal etmemiş ardından da okulun çıkışına doğru yürümeye başlamıştım. Esin'in Ağzından... Leyla ile ayrıldıktan hemen sonra sınıfa geri döndüm. Açıkçası onun için çok endişeleniyordum. Bu kadar hassas olmam normal miydi? Bilemiyordum... Ders bitiminin ardından derin bir nefes vererek okulun çıkışına doğru yürümeye başladım. Leyla'nın çantasını ve telefonunu da unutmamıştım. Acaba eve ulaşmış mıdır? Daha iyi midir? Yarın hayırlısıyla öğrenecektim inşallah. Kendi çantamı sırtıma, Leyla'nın çantasını da boşta kalan elime aldım. Sabahki çocukla karşılaştığımız yere varınca beklemeye koyuldum. Çok geçmeden beynimi kemirmek için hazırda bekleyen baş ağrısı, etkisini gösterince tedirgin oldum. Hayır! Burada olamazdı... Lütfen! Bu durumdan ne kadar nefret etsem de bir türlü baş edemiyordum. Gün geçtikçe bedenimin üzerindeki ağırlık artıyordu ve elimden bir şey gelmiyordu! Allah kahretsin! Daha fazla ayakta duramayarak dizlerimin üzerine çöktüm. Elimdeki çanta da zemini boylamıştı otomatikman. Ağrının şiddeti artarken, avuçlarımın arasına hapsettim yüzümü. Sinirden dolan gözlerimi kontrol edemiyordum. Göz kapaklarımı sıkıca kilitleyip, içinde bulunduğum durumu atlatmaya çalıştım fakat olmadı. Saniyeler içerisinde beynime ve ruhuma işleyen çığlık ve silah sesleri ile titremeye başladım. Yine başlıyorlardı... ''Yeter! Susun artık... Susun!'' Beni dinlemiyorlardı! Ruhumun çırpınışları arasında kaybolduğumu hissettiğim anda bedenimin kendi başına hareket ettiğini fark ettim. Neler oluyordu? Çok geçmeden her iki eliminde yüz hatlarımın üzerinden çekilmesiyle, göz kapaklarımı yavaşça araladım. ''İyi misin?'' Ama bu... ''Neden ağlıyorsun? Neyin var?'' Konuşamıyordum bile... Karşımda sabah çarptığım çocuğu görünce, şaşırdım. Hala ağlıyordum ve kendimde değildim. Fakat beynimi kemiren ağrılar ve o korkunç seslerin bir anda kaybolduğunu hissedince, elimde olmadan karşımdaki çocuğun boynuna sarıldım. Yaptığım şeyin doğru yada yanlış olduğunu bilmememe rağmen olmuştu bu. En az benim kadar şaşıran ismini bilmediğim çocuk öylece kalmıştı. Benim ise dudaklarımın arasından sadece iki kelime çıkabilmişti. ''Teşekkür ederim...Teşekkür ederim...'' Ses tonumdaki titreme, bariz ben buradayım diyerek bayrağı göklere çıkardı sanki. Birkaç saniyenin ardından kendimi geri çekmiş ve önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına yerleştirmiştim. Karşımdaki çocuk tepkisiz di. ''Ayıp mı etmiştim?'' diye düşünerek, tam dudaklarımı aralıyordum ki benden önce söz girdi. ''Daha iyi misin?'' Beklemediğim soru karşısında şaşkındım ve tedirgin bir şekilde başımla onayladım karşımdaki çocuğu. ''Sevindim. İyi olduğuna göre artık kalkalım, işimiz uzun.'' ''Ne?'' ''Herhalde üstüne bir de sana dadılık etmemi beklemiyorsun?'' Tamam bu kadarını ben de beklemiyordum zaten. Yine de böyle bir tavır takınması hoş değildi. Bakışları alaycıydı fakat umursamadım. Ellerimden destek alarak ayağa kalktım. Leyla'nın çantasını da yerden alarak göz altlarımdaki nemleri, elimin tersiyle sildim. ''Dadılığına ihtiyacım yok. Sadece...'' ''Ödevime yardım edecek misin etmeyecek misin?'' Allahım koyun can derdinde kasap et! ''Kaçmıyoruz ya!'' ''Acele et o zaman.'' Konuşma tarzı iyice sinirlerimi geriyordu artık. Arkasını dönerek adım attığı sırada bu kez sözü ben devraldım. ''Pardon da, ne zamandan beri emirleri sen veriyorsun?'' Anında geriye dönerek üzerime doğru yürüdüğünü görünce yutkundum. Belimin yay misali gerildiğini fark etmem uzun sürmedi. Fakat gereğinden fazla eğildiğimi hesaba katmamıştım. Dengemi kaybedecek olduğum sırada belime dolanan yabancı eller ile şaşkına döndüm. Şuan her aşk hikayesinin başlangıcında olduğu gibi kalp atışlarımın muhteşem bir atak yapması gerekiyordu değil mi? Yada küçük dilimi neredeyse yutacak hale gelmem... Kusura bakmayın ama buna şiddetle karşı çıkmak zorundaydım. Çünkü neredeyse dev bir kusmuk dalgası etkisini göstermek üzereydi. Bunun gerçekleşmemesi için kendimi hızlı bir şekilde geri çekmeye çalışırken bu kez de boşta kalan diğer eliyle dirseğimden kavramıştı beni. Ardından da peşinden sürüklemeye başlamıştı. ''Hey, dur!'' Cevap vermiyordu. ''Yavaş ol biraz!'' Hala belli bir cevap yoktu karşı taraftan. Sabırlı olmam gerektiğini biliyordum ama bu kadarı da fazla değil miydi? ''En azından nereye gideceğimizi söylesen?'' Umurunda bile değildim! Bu harika! Saniyeler sonra kırmızı spor bir arabanın önünde durunca şaşırdım. ''Bin.'' Bana dönerek söylediği kelimeye sırıttım. Herhalde benimle dalga geçiyordu. ''Şaka dimi bu?'' ''Şaka mı? Ne alaka?'' ''Tanımadığım bir adamın arabasına, sırf kendisine yaptığım hata yüzünden binmem ben! Unut bunu.'' Bu kez sırıtan kendisi oldu. Her iki elini de çiçek pozisyonuna getirerek, konuşmaya başladı. ''Önder!'' ''Ne?'' ''Beni tanımadığını söylememiş miydin? İsmim Önder, artık tanıştığımıza göre acele etsek iyi olacak!'' ''Bir dakika be...'' Lafımı bitirmeme izin bile vermemişti. Ani hamlesi ile bir anda arabanın içerisinde bulmuştum kendimi. Yuh artık! Bu kadar kaba ve sinir bozucu biri olduğunu bilseydim eğer asla ona yardım etmezdim! Şehir ayısı! Bir de üstüne tanıştık diyor! Ben daha ismimi söylememiştim ki... Arabanın hareket etmesiyle bu kez söz giren ben oldum. ''Her zaman böyle kaba mısındır!'' Ses tonum bariz bir şekilde alaycıydı. Ona bakarak konuşmama rağmen hiç bir tepki yoktu. Allahım sen sabır ver! Yardım etmekle hata mı etmiştim acaba? Of, bilmiyordum... Yine de ne olursa olsun vazgeçmeyecektim. ''Yolculuk boyunca böyle sessiz mi kalacaksın?'' Sakin Esin... Sakin... Madem o konuşmuyor sen konuş değil mi?Kadınların belki de en güçlü silahını kullanma vakti gelmişti artık. Önüme dönerek sırıttım. ''Kusura bakma ama ben senin kadar sabırlı davranamayacağım. Şimdiden çok sıkıldım zaten. Kaba olduğunu söylemiştim değil mi?Pardon sinir bozucu olduğunu unutmuşum! Neyse öğrenmiş oldun.Bu arada ismim Esin. Sen sorma gereksimi duymamıştın, bunu da öğrenmiş oldun. Bak be...'' Devamını getirememiştim cümlemin. Araba aninden fren yapınca amacıma ulaştığımın sinyallerini almıştım artık. Tahminimden kısa sürmüştü. Şimdiden bakışlarını üzerimde biriktirdiğine emindim. Ona doğru döndüğüm de yüzümdeki sırıtış iyice yayılmıştı. Tek kelime etmedi. Fakat saniyeler sonra asılan suratı tıpkı benimki gibi sırıtınca şaşırdım. Hemen ardından arabanın içerisini dolduran yüksek sesli müzik ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Yanılmıştım! Bu bir zafer degildi. Hiç bir şey olmamış gibi tekrardan gaza basmıştı şehir ayısı! Çalan şarkı ise cabası... [ Şarkıyı Burada Başlatın arkadaşlar ☺️ ] ''Şunun sesini az kıs!'' Kendi sesimi zor duyuyordum. ''Şunun dediğin şarkının bir ismi var küçük hanım!'' ''Hadi ya!'' ''Favori şarkılarımdan biridir. O yüzden toz kondurmam ona göre!'' ''Bu mudur yani! Şaka gibi!'' Son söylediğime kahkaha atarak cevap vermişti. Hala inanamıyordum! Başa gelen çekilir. Somurtarak koltuğa iyice yayıldım. Kollarımı da çiçek pozisyonuna getirerek, çalan işkenceyi çaresizce çekmeye koyuldum. 3 Saat Sonra... Bacaklarımı hissetmiyordum artık... Yine de yorulduğumuza değmişti. Kaç yeri gezdiğimizi bile aklımda tutamamıştım. İki kamera ile işi bitirmiştik. En azından vicdanım rahatı ve en önemlisi de buydu. Önder denen çocuk ne kadar kaba ve sinir bozucu da olsa ben hatamı telafi etmiştim. Üstelik bir şehir ayısından teşekkür kelimesini duymak... Paha biçilemez bir histi gerçekten. Hava kararmadan okula dönmek için arabaya binmiştik. Bendeki kamerayı alıp çektiğim fotoğrafları incelemeye başladım. Araba henüz hareket etmemişti. ''Gerçekten iyi çekmişim. Bu kadarını ben de beklemiyordum.'' ''Sana göre öyle tabi. Benim de bakmam lazım.'' Allahım her şeyden kendine bir pay çıkarması normal miydi? Yanıma yaklaşarak çektiğim fotoğraflara bakması komiğime gitmişti. Ciddi ciddi inceliyordu hepsini, şaka gibi... ''Tamam yeter. Kendim çektim, kendim bakmak istiyorum.'' ''İyi madem, bak.'' Hayret, itiraz etmemişti. Fakat yanımdan uzaklaşmamıştı da. Umursamayarak çektiğim fotoğraflara odakladım kendimi. Bu kadar iyi çekebildiğimi bilseydim, başta ağabeyime bu bölüm için istekte bulunurdum. Gerçi bir şey kaybettiğimi de sanmıyordum. Her iki bölümde sanat dalının kollarındandı ne de olsa. Çektiğim fotoğrafları tek tek inceledikten sonra kamerayı vermek için hamlemi yapıyordum ki beklemediğim ani bir hareketle kas katı kesildim. Önder denen şehir ayısı, avuçlarımın arasındaki kamerayı dizlerime oturtarak dudaklarıma yapıştı! .... Bölüm Sonu .... Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺
|
0% |