Yeni Üyelik
20.
Bölüm

Bölüm 20 - Yalan Söyledim!

@kristalmelek61

 

 

 

Efsane bir bölüm daha sizlerle.

 

 

🌺☺️

 

 

Keyifli okumalar dilerim. ❤️

*** YAZARDAN ***

''Esin!''

Kulağına değen tanıdık sesle gözlerini yavaşça aralamıştı Esin. Bir an için anlam veremese de zoraki duruşunu dikleştirmeyi başarmıştı. Karşısındaki endişe ve korku dolu bakışlar ile şaşkına uğrarken etrafına bakınmaya başladı. Sertçe yutkundu. Burnuna dolan pis kokuyla yüzünü ekşitti.

''Sen iyi misin?''

''Aras sen... Nasıl? Neredeyiz böyle?''

Esin'in titreyen ses tonuyla söylediklerinin hemen ardından, bıkkınlıkla derin bir nefes verdi genç adam.

''Bilmiyorum. Gözlerimi açtığımda kendimi burada buldum. Sen iyi misin peki?''

''Sanırım...''

''Anlamıyorum... Bizi kim, neden kaçırsın? Ayrıca seni nasıl yakaladılar? O sırada odandaydın.''

Genç adam istemeden kırdığı pot sonrası, gözlerini kaçırdı.

''Aslında ben... Şey... Yani...''

''Neden oradaydın? Evde olduğumu nereden biliyordun?''

Esin'in ani sorusuyla köşeye sıkışan Aras, bir an için sessiz kalmıştı. Ardından devam etmeye çalıştı.

''Başta bilmiyordum. Emir ile telefonda konuşmuştum. Esin ben...''

''Neden peki? Seni evimin önüne kadar getiren sebep neydi Aras?''

Esin, hiç çekinmeden sormuştu bu soruyu .Aras ise ikilemde kalmıştı. Vereceği cevaptan ölesiye korkuyordu çünkü. Emir'den haberi alır almaz, Esin'in kapısında almıştı soluğu. Onun için endişelenmişti. Eve giremeyeceğini bildiği için de Esin'in bulunduğu odanın hemen altında yerini almıştı. Küçük de olsa onu görebilme umuduyla, dakikalarca beklemişti. Şimdi tüm bunları Esin'e açıklamak hepsinden zordu. Her iki türlü de vereceği cevap, Esin'in kalbini kıracaktı çünkü.

''Esin bak ben...''

Sonu belli olmayan cümlenin yarıda kesilmesiyle, her ikisi de irkilmişti. Bulundukları odanın önündeki birden fazla ayak sesi ile yönlerini kapıya doğru çevirmişlerdi.

''Bu insanlar da kim?''

''İyi yürekli misafir olmadıkları kesin. Sakin ol ve arkamda kal tamam mı?''

Esin, Aras'ı başıyla onaylarken, yavaşça arkasına geçmişti. İstem dışı bir eli Aras'ın ceketi üzerinde yerini alırken, bulundukları oda birden fazla iri cüsseli adamlarla doldu. Esin ve Aras'ın çevresinde çember şeklinde teker teker sıralanmışlardı. Her birinin yüzünde siyah bir maske vardı ve güzel şeylerin olmayacağı kesindi. İçlerinden birkaçının sırıttığını gören Aras'ın yanak kasları harekete geçmişti bile.

''Kızı alın!''

Sırıtanlardan birinin emri ile Esin'in yüz ifadesi bembeyaz olmuştu. Gelen emir üzerine içlerinden iki tanesi Esin ve Aras'ın yanına doğru adımlarını atmaya başlamışlardı.

''Aras...''

''Şşş... Sakın korkma Esin.''

İçlerinden biri Esin'i kolundan tutmaya çalışırken, Aras engel oldu. Karşısındaki iri cüsseli adamın elini havada yakalayan genç adam, otuz iki dişini birden sıkmıştı.

''Eğer ona dokunacak olursan, buradan sağ çıkamazsın!''

Aras'ın söylediğiyle hepsi birden kahkaha atmaya başladı. Bu durum Aras'ı daha fazla sinirlendirmişti.

''Eğer bana bir kez daha dokunacak olursan, ikinizin de buradan ancak cesedi çıkar!''

Esin, duyduğu cümle ile sertçe yutkunurken gözlerini sonuna kadar açtı. İri cüsseli adam ise elini geri çekerken, Aras'ı hafif itmişti. Tekrardan Esin'e doğru hareketlenirken, Aras önüne geçmişti.

''Beni alın.''

Tek bir ağızda, kendinden emin bir şekilde konuşmuştu Aras. Esin ise anlam verememişti.

''Aras sen ne söy...''

''Beni alın dedim!''

İri cüsseli adam bir an için şaşkınlık yaşasa da ardından beklenen sırıtışını tekrardan göstermişti.

''Eğlenceli olacak. Merak ediyorum, ne kadar dayanabileceksin(!)''

Aras'ın kolundan sertçe kavradığı sırada, Esin bu kez engel olmuştu.

''Hayır... Aras yapma!''

Aras kendinden emindi ve artık geri dönüş yoktu. Esin'in zarar görmesine dayanamazdı .Basit bir adam kaçırma olayı olmadığını gayet iyi biliyordu çünkü. Esin'in gözleri dolmaya başlayınca, Aras sadece tebessüm etmişti.

''Hiç bir şey olmayacak. Birazdan yanındayım, tamam mı?''

Aslında sonu belirsiz bir konuşma yapmıştı. Kapının ardında nasıl bir şeyle karşılaşacağını kestiremiyordu çünkü. Yine de Esin'i daha fazla korkutmak istemiyordu.

''Olmaz! Aras lütfen...''

''Uzattınız ama! Yürü!''

''Hayır!''

Esin her zamankinden daha fazla korkuyordu şimdi. Bir anda Aras'ın elini avuçları arasına almıştı. Genç adam şaşırmıştı fakat öte yandan da hiç olmadığı kadar mutluydu .Yine de bu durumu daha fazla uzatmanın, bir işe yaramayacağını biliyordu. Bunun üzerine elini avuçlayan sıcak teması hiç istemese de geri çekmek zorunda kalmıştı.

''Aras gitme! Lütfen...''

Esin'in arkalarından hareketlendiğini gören adamlardan biri, onu engellemişti. Aras'ın gözden kaybolmasıyla, Esin giderek büyüyen hıçkırıkları arasında can çekişmeye başlamıştı. Bir anda koskoca odada tek başına kalmıştı. Kafası tehlikeli derece karışmıştı ve yerinde duramayıp odanın kapısına dayanmıştı.

''Aras! Kapıyı açın! Aras!''

Yüreğini ele geçiren çaresizlik ile dizlerinin üzerine çökmüştü. O sırada beynine saplanan şiddetli bir ağrı ile tiz bir çığlık dudakları arasından kurtulmayı başarmıştı. Ağrının şiddetiyle gözlerini sımsıkı bir şekilde kapatmıştı Esin. Başını her iki elinin arasına alarak kendini sakinleştirmeye çalışsa da işe yaramıyor gibiydi. Yine aynı silah seslerini duymaya başlayınca, yerinde kıvranmaya başlamıştı. Durduramıyordu. Üzerine birden fazla güçlü çığlık sesi eklenince, deliye dönmüştü Esin. Bir süre sonra duyduğu silah ve çığlık sesleri netleşmeye başlayınca, bir an duraksamıştı.

"Hayır baba olmaz! Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Ama buna izin vermeyeceğim! Bir daha olmaz!"

"Anne, bunu neden yaptın! Lanet olsun benim yüzümden kaç kişi daha ölecek! Anne izin ver, babamın yanına gideyim. Lütfen!"

"Lanet olsun! Anne ne yaptığını sanıyorsun!

"Anne! Cevap ver bana! Baba!"

"Kızı bağlayın! Gidiyoruz!"

"Çetin köpeği! Bana bak!"

Esin,beynine dolan olaylar ve kişilerle büyük bir şokun içerine girerken, önüne düşen tanıdık görüntülerle gözlerini anında açmıştı. Nefes nefese kalan Esin, gözlerini iyice kısmıştı.

''Aras...''

Daha sözünün devamını getiremeden ikinci bir şiddetli ağrı ile tekrardan gözlerini kapatmıştı.

''Arabadan inin.''

''Neler oluyor? Neden burada durduk? Fabrikadan çok uzakta değiliz ki?''

''Evet değiliz. Lütfen şimdi söylediğimi yapın ve arabadan inin.''

''Lanet olsun! Bunu neden yaptınız ha? Neden?''

''Hayatınızı kurtardım. Teşekkür edeceğiniz yerde yaptıklarınıza bakın. Bir daha sakın anladınız mı beni! Bana dokunursanız şimdiki gibi nazik davranmayacağım!''

Esin artık kendini kontrol edemiyordu. Zoraki yerinden kalkarak, ufak adımlar atmaya çalışsa da işe yaramıyordu. Artık geçmişinden bir değil birden fazla şeyle tanışmıştı. Annesini, babasını, kardeşini... Ve tabi ki Aras ile olan yeni anılarını... Gözlerini yeniden açtığında, derin bir nefes vermekte zorlanmıştı. Fakat beklenmedik bir anda bu kez görüntüler şiddetli bir ağrı ile gelmemişti. Esin şoktaydı ve öylece gözlerinin önüne serilmiş olan ufak kesitleri anlamlandırmaya çalışmakla meşguldü. Bir köşeye yavaşça sinerek, bacaklarını kendine doğru çekmişti. Ufak da olsa bir kaç tebessüm yüz hatlarında belirmeye başlamıştı. Fakat saniyeler sonra tekrardan yüzü bembeyaz olmuştu.

''Azra... Selen... Caner...''

Bir zamanlar kendisine yabancı olan isimleri artık benimsemişti. Akan gözyaşlarını durduramayan Esin, göz kapaklarını yavaşça kapatmıştı.

''Anne... Baba... Özür dilerim...''

Esin şuanda yaşadığı duygu karmaşasıyla baş etmeye çalışırken, bulunduğu odanın kapısı tekrardan açılmıştı. Duyduğu sesle gözlerini anında açan Esin, kapının eşiğinde neredeyse cansız bir şekilde yatan Aras'ı görünce, dehşete kapıldı.

''Aras!''

Hızlı adımlarla Aras'ın yanında almıştı soluğu. Kapının tekrardan üzerilerine kapatılmasının ardından, Esin hareketlenmişti.

''Aç gözlerini! Aras...''

Vücudunun çoğu yerindeki darp izleriyle zar zor nefes almaya çalışan Aras, hafif tebessüm ederek gözlerini aralamıştı.

''İyiyim...''

''Aptal! Ben kör müyüm sanıyorsun? Değilsin işte!''

Aras hafif sırıtmıştı Esin'in söylediğine karşılık.

''Özür dilerim... Yine seni sinir etmeyi başardım galiba.''

Aras'ın yaptığı espriye, hıçkırıklarını serbest bırakarak karşılık vermişti.

''Kalkabilecek misin?''

Esin'i başıyla onaylayan Aras, dirseğinden yardım alarak duruşunu dikleştirmişti. Ardından Esin, Aras'ın kolunun altına canını acıtmadan geçmişti. Birlikte birkaç adım attıktan sonra bir köşeye yavaşça oturmuştu Aras'ı.

''Aras buradan çıkmamız gerek. Yaralısın ve...''

''Ciddi bir şeyim yok, merak etme. Ben iyiyim. Fakat buradan çıkma konusunda haklısın.''

''Ciddi bir şeyin yok mu? Aras ne halde olduğunun farkında mısın?Hastahaneye gitmemiz gerek.''

''Şuan buradan çıkmak önceliğimiz. Sakin olmalısın.''

''Ama...''

''Vay vay vay... Böldüğüm için kusura bakmayın kumrular fakat işimi yapmak zorundayım.''

Konuşmalarını bölen iğrenç ses tonuyla,irkilmişlerdi. Bu kez Esin, Aras'ı arkasına alarak kendini ona siper edince, karşısındaki adam kahkaha atmaya başlamıştı.

''Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum cidden. Fakat sıra sende güzelim.''

Adamın söylediğiyle Aras yerinde hareketlenmişti. Fakat Esin buna engel olmuştu. İri cüsseli adam ilerleyerek, Esin'i kolundan tuttuğu gibi ayağa kaldırmıştı.

''Esin hayır!''

Aras'ı duymamıştı bile. Aslında duymamazlıktan gelmişti desek daha doğru olurdu. Genç adam var gücüyle yerinden zar zor kalkarak, adamın bulunduğu boşluktan faydalanmıştı. Yüzüne inen yumrukla ateş püsküren adam, Aras'ın üzerine yürümüştü. Esin olayın şokuyla aradan çekilmişti. Aras'ın savunmasız anını yakalayan adam, kontrolden çıkmıştı. Aras ise neredeyse kendinden geçmek üzereydi. Son çare olarak etrafına göz atmaya başlayan Esin, kapının ardındaki uzun demir parçasını görür görmez hareketlenmişti. Titreyen elleriyle aldığı demir parçasıyla geri dönen Esin, derin bir nefes almıştı. Ardından tüm gücüyle karşısındaki adamın başına sert bir şekilde geçirmişti demir parçasını. Aldığı ani darbeyle duraksayan adam hafif yalpalamıştı. Olayın şokuyla gerileyen Esin, sık sık nefes alıp vermeye başlamıştı.

''Lanet olsun!''

Adamın ensesine doğru akan kan sızıntısını gören Esin, korkudan gözlerini sonuna kadar açmıştı. Esin'in bu hareketi adamı en son ki sinir seviyesine çıkartmıştı artık. Esin de bunun farkındaydı tabi. Bu kez geriye doğru dönerek, elini pantolonunun cebine yerleştirmişti adam. Cebinden çıkardığı bıçakla Esin'in üzerine yürümüştü bu sefer de. Esin korkudan elindeki demir parçasını yere düşürerek, geri geri adımlar atmaya başlamıştı. Durumu zar zor fark eden Aras, yerinde doğrulmaya çalıştı.

''Şimdi bittin sen!''

Duvara toslayan Esin için gidecek pek bir yer kalmamıştı.

''Bana el kaldırmak neymiş göreceksin!''

''Dokunma ona!''

Aras'ın sesini duyan adam sırıtmıştı. Hiç vakit kaybetmeden Esin'e saplamıştı elindeki bıçağı.

''Hayır!''

Aras güçlükle ayağa kalkarken, karın bölgesine saplanan bıçakla yere yığılmıştı Esin. Adam ise zafer sevinciyle odadan çıkarak, kapıyı yeniden üzerilerine sert bir şekilde kapatmıştı.

''Esin!''

Esin'in zemin üzerinde kıvrandığı gören Aras, zar zor adımlarını atarak yanı başına kadar gelmişti. Gözyaşlarını tutamayan Aras, Esin'i yorgun kolları arasına almıştı. Boşta kalan eliyle karın bölgesine baskı uygulayan Aras, tekrardan Esin'in ayakta durmaya çalışan bakışlarında almıştı soluğu.

''Sakin ol... Geçecek tamam mı... Geçecek...''

Ses tonuna karışan çaresizliği her şeyi ortaya koyuyordu. Esin ise hafif tebessüm ederek zoraki onaylamıştı Aras'ı. Geçecek miydi bilmiyordu yine de öyle kabul etmek istiyordu.

''Neden yerinde durmadın ki! Neden...''

Esin yeniden tebessüm etmişti. Ardından zor da olsa dudaklarını hareket ettirebilmişti.

''Ce...Cevabını bildiğin soruları sormayı bırakmalısın.''

Esin'in cevabına karşılık Aras'ın hıçkırıkları sahneye çıkmıştı adeta...

''Ne..."

Esin tekrardan tebessüm ederken, boşta kalan elini yukarı doğru yavaşça kaldırmıştı. Titreyen pamuksu eller Aras'ın yüz hatlarında yerini almıştı.

"Güzel bir his miş... Gerçekten çok güzel..."

Esin'in yarım ağızla söylediklerine anlam veremeyen Aras, yüz hatlarındaki teması yavaşça avuçlamıştı.

"Söylediklerinden hiç bir şey anlamıyorum Esin. Şu durumda nasıl güzel bir histen bahsedebilirsin ki?"

Esin, elmacık kemiğine doğru yol alan binlerce su birikintisi ile tekrardan dudaklarını hareket ettirmişti.

"Gözlerin... Gülüşlerin... Dokunuşların... Bana hiç yabancı değillerdi Aras. En başlarda aksini düşünmekle büyük bir hata yapmışım. Ufak da olsa... Ufak da olsa bir şeyleri hatırlamak çok güzel bir his... Teşekkür ederim Aras."

Esin'in yaptığı konuşmayla şaşıran Aras, avuçladığı eli bir tık daha fazla sıktı.

"Bana... Bana teşekkür etme... Zerre kadar hak etmiyorum bu cümleyi çünkü!"

"İnan bana... Fark etmeden benim için... Benim için bir çok şey yaptın aslında. Ben..."

"Lütfen sus... Sus artık..."

Dudakları üzerinde parçalanan kelimeleri zar zor dile getirmişti Aras. Esin sessiz kalmıştı. Bunun üzerine Aras, devam etmişti.

"Kanaman... Kanaman çok fazla. Kendini yorma."

"Önemi yok Aras..."

"Sana sus demedim mi ben! Rica ediyorum daha fazla konuşma artık. Bir dakika."

Aras, Esin'i yavaşça yere yatırdıktan sonra üzerindeki ceketi çıkarmıştı. Ardından da onun hemen altındaki ince v yaka siyah tişörtünü. Elindeki tişörtünden büyük bir parça yırtarak, Esin'in karın bölgesine iyice bastırmıştı. Kalan parçayı da Esin'in hemen başının altına yerleştirmişti.

"Sakin olmaya çalış ve sakın gözlerini kapama. Ben bir çıkış yolu bulmaya çalışacağım."

"Aras..."

Bulundukları kapının tekrardan açılmasıyla, Esin'ın sözü yarıda kesilmişti. Her ikisi de bakışlarını kapıya doğru çevirmişlerdi fakat beklemedikleri bir tablo ile karşılaşmıştılar. Bulundukları odanın kapısı açılmıştı fakat ortalıkta kimsecikler yoktu. Durumu anlamlandırmaya çalışan Aras, yavaşça ayağa kalkmıştı.

"Bu da ne şimdi?"

"Aras dikkatli ol."

Ortalıkta in cin top oynuyordu adeta. Aras, geriye dönerek Esin'in hemen yanına çömelmişti.

"Neler olduğunu öğrenmem gerek Esin. Ben gelene kadar bunu yarana iyice bastır ve sakın uyuma. Hemen döneceğim, tamam mı?"

Esin bu durumu hiç sevmemişti. Anında Aras'ın elinden sıkıca kavramıştı.

"Olmaz Aras... Bu çok tehlikeli. Ayrıca...Ayrıca tuzak bile olabilir. Ya sana..."

"Bana bir şey olmayacak. Mümkün olduğunca çabuk döneceğim, söz veriyorum."

"Ama..."

"Daha fazla hayatını riske atamam Esin! Birazdan yanındayım."

"Aras hayır..."

Aras, vakit kaybetmeden odadan çıkmıştı. Her yer karanlıktı ve bur durum Aras'ın aleyhineydi. Yine de ağır ve dikkatli adımlarla ilerliyordu. Ses seda yoktu. Ortada garip şeylerin döndüğü açıktı. Genç adam çok fazla zorlanmadan çıkışı bile bulmuştu. Bunu yaparken karşısına tek bir adam dahi çıkmaması oldukça ilginç ve inanması güç bir andı. Etrafına göz gezdirmeye başlayınca, durum git gide çıkmaza giriyor gibiydi. Kimsecikler yoktu.

Dışarının güvenli olduğuna kanaat getiren Aras, Esin için tekrardan geri dönmüştü.

"Geldim, merak etme. Haydi çıkalım artık buradan."

"Çıkmak mı? Peki ya adamlar?"

"Ortada kimse yok Esin. Tuhaf bir durum ama etrafı iyice kontrol ettim. Neler olduğuna dair en ufak bir fikrim yok fakat artık buradan çıkmamız gerekiyor."

Aras'ın söylediklerinden hiç bir şey anlamayan Esin, sadece onaylamakla yetinmişti. Genç kızı güçlükle kucağına alan Aras'ın durumu da hiç iyiye gitmiyordu. Esin bunu fark etmişti.

"Sen de yaralısın... Ben yürüye..."

"Aklından bile geçirme. Benim bir şeyim yok. Merkeze çok uzak olduğumuzu düşünmüyorum zaten."

"Ama..."

"Bugün ne kadar çok ama dedin farkında mısın? Sürekli bir itiraz."

Aras'ın şakayla karışık uyarısına buruk bir tebessüm ile karşılık verdi Esin.

Şimdilik her şey yolunda gibiydi. Yoksa değil miydi... Sahiden onları kaçıran, ya da kaçıranlar kimler olabilirdi?

4 Saat Sonra...

Esin'in Ağzından...

Boğazımı yakan görüntüyle yerimden sıçradım.

"Aras!"

"Esin... Esin sakin ol canım."

Karşımda Leyla'yı görünce, heyecan ve bir o kadar korkuyla ellerinden kavradım.

"O nerede Leyla? Yoksa ona..."

"Şşş... Aras gayet iyi. Dinlenmen gerek."

Dinlenmek falan istemiyordum! Sadece onu görmek istiyordum... Sadece onu...

"Leyla bana yardım et lütfen. Aras'ın yanına gitmek istiyorum. Onu görmem gerek. Lütfen..."

Leyla şaşırtmıştı. Ona hak vermemem imkansızdı. Göz yaşlarıma engel olamazken, avuçlarımdaki ellere daha çok sarıldım.

"Sana yalvarıyorum Leyla. Beni onun yanına götür..."

"Esin ben anlamıyorum... Olanlardan sonra neden böyle davranıyorsun? Az önce de söylediğim gibi Aras gayet iyi. Senin için de bu yeterli. Emir, Önder ve Demir yanındalar zaten. Ayrıca Ceyhun ağabey birazdan burada olur. Eğer sizi birlikte görürse bu pek iyi olmaz."

Leyla bu konuda da haklıydı. Ağabeyimi tamamen unutmuştum. Ama Aras'ı da çok merak ediyordum.

"Esin sakin olman gerek. Ayrıca polisler ifadeni almak için kapıda bekliyorlar."

"Polisler mi?"

Olamaz... Bu hiç iyi değildi.

"Maalesef. Bizimkilerden öğrendiğim kadarıyla Aras da seninle birlikte kaçırılmış. Buna ne kadar kafa patlatmaya çalışsam da aklıma hiç bir şey gelmiyor. Kim sizi kaçırmak istesin? Hangi sebeple?"

Leyla kadar bu sorunun cevabını ben de merak ediyordum. Ama asıl merak ettiğim, o kadar adam varken oradan nasıl kurtuluğumuz?

"Esin, Aras'ın varlığından Ceyhun ağabeyin haberi olması bu durumda kaçınılmaz. Ayrıca polislere ifadeni verirken, mutlaka burada olacaktır. Bu işin içinden nasıl çıkacağız, bilemiyorum?"

Acil bir şeyler düşünmeliydim. Aras'ı bir süre ağabeyimden gizli tutmak zorundaydım. Polislere ifade vermeden önce ağabeyimle konuşsam iyi olacaktı.

"Leyla, öncelikle ağabeyimle konuşmak gerekiyor. Daha sonra ifademi vereceğim."

"Tamam. O zaman Ceyhun ağabeye hemen haber vereyim ben."

"Acele et."

Leyla'nın yanımdan ayrılmasıyla, endişeli ve zor bir bekleyişle odada tek başıma kalmıştım. Fakat çok geçmeden ağabeyim ve Leyla bulunduğum odaya gelmişlerdi bile.

"Esin... Canım benim daha iyi misin? Nasıl hissediyorsun kendini?"

Koşarak yanı başımda yerini alan ağabeyimin titreyen ellerinden kavradım.

"Çok daha iyiyim. Ama seninle konuşmam gereken bir durum var acil bir durum var ağabey."

"Daha sonra konuşuruz canım. Dinlenmen gerek. Ayrıca ifaden için polisler birazdan gelir. Gücünü toplaman lazım."

"Ağabey lütfen. Acil diyorum. Sadece beni dinlemeni istiyorum."

Yüzündeki ifadeye bakacak olursam, pes etmişe benziyor gibiydi.

"Peki. Anlat o halde. Ama çok fazla yorma kendini. Seni dinliyorum canım."

Ağabeyimden onayı alınca rahatlamıştım. O sırada Leyla odadan çıkarak bizi yalnız bırakmıştı. Hızlı olmalıydım.

"Senin de söylediğin gibi polisler birazdan burada olacak. Ağabey senden bir şey isteyeceğim."

"Ne istersen canım. Söylemen yeterli."

"Polislere ifademi verirken yanımda kimsenin olmasını istemiyorum."

Söylediklerimin peşine kaşlarını çatmakta geç kalmamıştı ağabeyim. Aksini bekleyemezdim zaten. Yine de bu konuda sonuna kadar ısrarcı olmam gerekiyordu.

"Nasıl bir istek bu böyle? Esin, ben senin ağabeyinim. Sana ne olduysa bilmek istiyorum. Bu benim hakkım."

Ah ağabey neden zorlaştırmak zorundasın ki? Bunu ben de çok istiyor değildim. Ama bir süre böyle olması gerekiyordu.

"Tabi ki hakkın. Sana anlatacağım zaten ağabey. Sadece ifade verirken yalnız olmak istiyorum o kadar. Lütfen..."

"Esin..."

"Ağabey rica ediyorum. Sadece tek bir istek." dedim son şansımı da kullanarak. Ağabeyim yanımdan kalkarak odanın içerisinde turlamaya başlayınca, iyice gerilmiştim.

"Peki madem."

Ağabeyimin cevabı ile hafif tebessüm ederken, tekrardan yanı başımda almıştı soluğu. İçimde büyüyen mutlulukla ağabeyime sıkıca sarıldım. Artık bir çok şeyi hatırlamıştım ve ağabeyimle bunları paylaşmak için ölesiye heyecanlanmıştım. İyisi ile kötüsü ile bazı anılarımı geri kazanmıştım. Ve yine Aras'ın yanında. Hafif geri çekilerek, tekrardan ağabeyimin ellerini yavaşça avuçladım.

"Bir şey daha var..."

"Hani tek bir istekti küçük hanım?"

"Bu kez bir istek değil ağabey." dedim gülerek.

"Hım... Ne peki o zaman?"

"Kaçırıldığımda... Kocaman karanlık bir odada tek başıma kalmıştım ağabey. Çok korkmuştum ve bu korkuyla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Ve o sırada..."

"Evet canım?"

"O sırada mucizevi bir şey oldu ağabey. Ben bile inanamazken üstelik..."

"Ne gibi bir mucize peki canım?"

"Ağabey ben... Ben bir şeyleri hatırladım." deyince duruşunu dikleştirmişti ağabeyim.

"Ne...Nasıl...Yani sen..."

Ağabeyimin heyecandan dili tutuldu. Yüzündeki tarif edilemez sevinci görünce, gözyaşlarımı tutamamıştım. Akan gözyaşlarımın arasına karışan tebessüm ile başımı olumlu anlamda sallamıştım. Ağabeyimin elleri bu kez uzun saçlarımda yerini alırken, ben de o elleri yalnız bırakmamıştım. Alnıma ufak bir öpücük bırakır bırakmaz, o da ağlamaya başlamıştı.

"Sen gerçekten de... Hala inanamıyorum Esin."

"Ben de öyle ama oluverdi işte." dedim gülerek.

"Neleri hatırladın peki?" diye sorduğunda bu kez ellerimin yönünü değiştirmiştim.

Onu ağlarken görmek benim için ilkti. Akıttığı bir kaç damla gözyaşını hafifçe sildikten sonra, tekrardan gülümsemiştim.

"Hatırladıklarım arasında acı da tatlı da vardı ağabey... Annemi, babamı, kardeşim Azra'yı, çocukluk arkadaşım Caner'i... Seni ve kız kardeşim kadar yakın gördüğüm Selen'i... Hepinizi geri kazanmak... Ağabey ben... Çok mutluyum."

Ağabeyim daha fazla dayanamayarak sarılmıştı bana. Bende kollarımı beline sarmıştım.

"Teşekkür ederim... Teşekkür ederim Esin..."

Konuşamayacak duruma gelmiştim artık. Bir günde çok fazla duygu karmaşası yaşıyordum ve hepsini kaldırmak benim için hiç kolay değildi.

"Peki, tam olarak nereye kadar hafızasını geri kazandın canım?"

Bu soruyu biraz çekinerek sormuştu. Nedenini anlayamamıştım doğal olarak. Fakat söylemem gerekiyordu. Üstelik belki de Aras hakkında bazı ipuçları bulabilmek için güzel bir fırsattı.

"Güzel bir yaz zamanı... Hepimiz evdeyiz. Bazı kişiler hariç... Sen ve Selen hayatta değildiniz. Yani biz o öyle sanıyorduk. Birden fazla silah ve çığlık sesleri duydum. Annemin... Hatta babamın..."

"Esin istersen devam etme. Daha sonra..."

"Hayır ağabey. Devam etmek istiyorum." dedim kararlı ses tonumla. Ardından devam ettim.

"Anneme ne kadar yalvarsam da işe yaramadı. Kendimi suçluyordum. Haklıydım da. Azra'yı gönderdikten sonra oradan kurtulmak için hiç bir şey yapmadım. Sanırım kabullenmiş ve öylece onu beklemeye başlamıştım. Çetin'i... Beni yakalamışlardı. Büyük bir fabrikanın içerisindeki küçük bir odaya hapsetmişlerdi. Başta bir den fazla adamın türlü eziyetleri ile karşıya karşıya gelmiştim. Sonra..."

"Evet,sonra?"

"Biri daha vardı. Çetin'in yanındaydı. Kim olduğunu hatırlamıyorum fakat beni Çetin ve adamlarından kurtarmıştı. Ve senin yanına getirmişti."

Söylediklerimin ardından Ağabeyimin suratı hafif ekşimişti. Kaşlarını çatmayı da ihmal etmemişti. Aras'ın ismini bilerek söylememiştim. Bunun için daha erkendi ve ağabeyimin tavrını merak etmiştim. Tam bir cevap alamazsam da ağabeyimin yüz ifadesi...

"Onun hakkında hiç bir şeyi hatırlamıyorsun yani, öyle mi?"

Fırsat elime geçince, boğazımı temizleyip konuşmaya çalıştım.

"Hatırlamam mı gerekiyor? Benim için... Yani bizim için önemli biri miydi?"

Ağabeyim benden hafifçe uzaklaştı. Sorum hoşuma gitmemişti anlaşılan. Bakışlarını kaçırıp, odanın kapısına yöneldi.

Kesinlikle iyi görünmüyordu.

"Bir anda çok fazla anını hatırladın Esin. Dinlenmen gerek. Sonra kaldığımız yerden devam ederiz, olur mu?"

"Tabi... Olur ağabey. Zaten daha fazla ileri gidemedim. Yani hatırladıklarım şimdilik bunlar."

"Anladım, canım."

Ufak adımlarla odadan çıktı. Onun çıkmasıyla, içeri polis memurları girmişti.

Aras'ın Ağzından...

Durumum gayet iyi olmasına rağmen, bizimkiler odadan dışarı adım atmamam için ellerinden geleni yapıyorlardı. Fakat Esin'i çok fazla merak ediyordum. İyi olduğuna söylemişlerdi fakat yine de onu görmeyi istiyordum.

"Aras?"

"Selen?"

Benim kadar diğerleri de şok içerisindeydi. Onun burada ne işi vardı?

"Çok endişelendim. Daha iyi misin?Nasıl oldu?"

Selen yanıma koşarak ellerimden tutunca, ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu hiç iyi olmamıştı.

"Çcuklar... Bize az izin verir misiniz?"

"Tabi, kardeşim. Sonra yine geliriz biz."

Emir'in onayı ile rahatlarken, Selen ile odada tek başımıza kalmıştık.

"Aklını mı kaçırdın sen! "dedim sitem ederek.

"Dua et ki Zehra teyze gelmedi. Zar zor ikna ettim. Ayrıca merak ettim. Esin'i de göremiyorum."

"Selen bu yaptığın çok tehlikeli. Evde kalmalıydın. Ceyhun ya da Esin şimdi seni görürse eğer neler olacağını biliyorsun. Bildiğin halde böyle bir hatayı nasıl yaparsın?"

"Farkındayım. Ama gelmem gerekiyordu. Daha iyisin değil mi?"

"Ben gayet iyiyim Selen. Bir an önce hastahaneden ayrıl. Daha fazla burada kalman hiç iyi olmaz. Zaten sabaha taburcu olurum. Anneme merak edilecek bir şey olmadığını söylersin. Artık git buradan."

"Aras ben..."

"Dur bir dakika!"

Konuşmamızı bölen tanıdık bir sesle gözlerimi kapıya doğru çevirmiştim. Olamaz... Esin! Göz göze gelir gelmez oradan uzaklaştığını gördüm.

Neden herşey ters gitmek zorundaydı?

"Lanet olsun..."

"Aras dur! Ne yapıyorsun?"

"Esin... Bizi görmüş olmalı. İyi değil gibiydi. Peşinden gitmem gerek. Sen de derhal git buradan Selen."

"Ama Aras..."

"Ne dediysem onu yap Selen! Ben gidiyorum." dedim ve odadan çıktım. Az ileride Esin'in zar zor yürümeye çalıştığını görünce, adımlarımı onun peşinden hızlandırdım. Umarım konuşmalarımız duymamıştır. Aksi halde bu durumu nasıl halledeceğimi bilemiyordum. Ona yetiştiğimde kolundan tuttum ve devam etmesine izin vermedim. Canını acıtmadan kendime doğru çekmiştim onu.

"Esin... Sen iyi misin?"

Kendini geri çekti hemen.Yüzüme bakmak yerine, zeminle iletişime geçmişti sanki.

"Ben iyiyim. Sadece... Sadece nasıl olduğunu merak ettiğim için gelmiştim. Yanında biri olduğunu görünce, daha sonra gelmem gerektiğini düşündüm."

Demek ki konuştuklarımızı duymamıştı. Bu iyiye işaretti. Fakat şu anki tavrı... Bakışları ve ses tonu... Kırılmış gibiydi.

"Senden daha iyi olduğumu söyleyebilirim. Fakat senin yatağında dinleniyor olman gerekirdi. Kendini yormamalısın. Ayrıca ilgin için teşekkür ederim." dedim tebessüm ederek.

"Önemli değil. Bu arada ben de teşekkür etmek istiyorum. Yanımda olmasaydın eğer daha kötü bir durumda olabilirdim."

Eski Esin geri dönmüş gibiydi sanki. Benimle konuşurken soğuk ses tonunu kullanıyordu. İyi ama neden?

"Üzerime düşeni yaptım o kadar. İyi olduğuna ve seni yeniden görebildiğime sevindim."

"Teşekkürler. Bu arada tebrik ederim."deyince anlamamıştım.

"Neden?"

"Seni görmeye gelen kızdan bahsediyorum." deyince donup kaldım.

"Neyse. Ben gideyim artık. Tekrardan tebrik ederim."

Soğuk tavrının nedenini yeni yeni anlıyordum. Bunu nasıl fark edememiştim ki? Esin yanımdan öylece geçip giderken, durup izlemek canımı yakıyordu. Onu çok kırmıştım. Daha fazla devam ettirmek istemiyordum bunu. İnceldiği yerden kopacaksa da kopsun artık. Her anında yanında olmakta kararlıydım. Sonucu ne olursa olsun...

Derin bir nefes alırken, sertçe yutkunmuştum. Adımlarımı Esin'in gittiği yönde hareket ettirirken, her şeyden emin olmuştum artık. Yanına vardığımda nefes nefeseydim.

"Esin..."

Seslenmemle birlikte adımlarını durduran Esin ,geriye doğru dönmüştü. Tekrardan yüzüme bakmamaya başlayınca, sağ elinden hızla kavradım. Bunun üzerine eğili olan başını büyük bir şaşkınlıkla kaldırdı Esin. Onunla acil konuşmak gerekiyordu fakat şuan bulunduğumuz koridor bunun için iyi bir mekan değildi. Üstelik Ceyhun ağabeye yakalanma gibi tehlikeli bir olasılık da vardı. Etrafıma göz atmaya başlarken, gözüme kestirdiğim eşya odası ile rahatlamıştım.

"Gel benimle."

Esin'in konuşmasına dahi izin vermeden, eşya odasına doğru hareketlenmiştik bile.

"Aras, dur! Nereye gidiyoruz?"

Odanın önüne geldiğimizde içeride birilerinin olmasına karşın yavaşça açmıştım kapıyı.

"Aras bırakır mısın? Neler oluyor?"

"Sakin ol. Sadece konuşmak istedim. Benim için önemli." dedim bir adım ona yaklaşarak.

"Peki, seni dinliyorum o halde."

Nasıl bir konuşmak yapmam gerektiğini bilmesem de bir yerlerden başlamam gerekiyordu. Bu gerçekten çok zordu...

"Kalbini haddinden fazla ve defalarca kez kırdığımın farkındayım. Ama inan bana isteyerek canını yakacak kadar kötü biri değilim ben. Seni..."

"Neden böyle bir konuşma yapma isteği duyuyorsun ki? Birlikte olduğun bir kız var zaten. Bana karşı özel hislerin olmayabilir. Bunun için de seni zorlayamam. Hakkım da yok."

"Anlamıyorsun. O kız benim sevgilim değil. Sadece yakın bir arkadaşım."

"Nasıl yani? Siz..."

"Yanlış anladın sadece. Esin bak sana söy..."

"Birileri geliyor Aras."

Kapının önündeki hareketliliği görünce, Esin'in elinden tekrardan kavradım.

"Şuraya girelim. Acele et."

"Ama Aras... Orası... Yani..."

Durumu anlamıştım. Fakat başka çaremiz yoktu.

"Bir kaç saniyeliğine sadece."

"Peki."

Girdiğimiz yer küçük ve dar bir bölmeydi fakat görevlilerden birine yakalanmayı her ikimiz de istemezdik. Zar zor içeri girdiğimizde, itiraf etmeliyim ki benim için de zor bir durumdu. Nefes almak bile bizim için haddinden fazla zordu. Esin kendini duvara iyice yapıştırırken, ben de olabildiğince aramızdaki mesafeyi dozunda tutmaya çalışıyordum. Yalnız dediğim gibi sadece çalışıyordum... Esin'in rahatsız olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Fakat elimden çok bir şey de gelmiyordu. Görevlinin içeri girmesiyle, zorlu dakikalar başlamıştı. Beklemediğim bir anda Esin, her iki elini de önünden çekerek başının hizasına doğru duvara dayayınca şaşırmıştım.

''Biraz daha gelebilirsin.'' demişti gözlerini kaçırarak.

Söylediği şeye engel olmak yerine istediğini yapmıştım. Aramızdaki mesafenin ortadan kalkmasıyla Esin iyice benden tarafa bakmamaya başlamıştı. Şuanda belkide en tehlikeli pozisyonların bir tanesini yaşıyorduk ve Esin'in utandığını fark etmiştim. Ama ben ondan gözlerimi alamıyordum bir türlü. Esin aksine bana bakmamak için elinden geleni yapıyordu. Zamanı ve yeri olmamasına rağmen daha fazla beklemek istemiyordum.

''Esin...''

''Evet...''

Yine bana bakmadan konuşmuştu.

''Bu gece... Kaçırıldığımızda yani. Bana bir soru sormuştun.''

''Evet...''

''Şimdi cevaplamak istiyorum.'' dediğimde sessiz kalmayı tercih etti.

''Bana evinin önüne neden geldiğimi sormuştun. Aslında o anda sana söyleyecektim fakat adamlar içeri girmişti. Emir'den hasta olduğunu ve evde istirahat ettiğini öğrendim. Endişelenmiştim ve nasıl olduğunu merak ettiğim için gelmiştim. Eve giremeyeceğimi biliyordum. Bu yüzden de odanın hemen altında beklemeye başladım. Gerisini sen de biliyorsun zaten.''

''Neden peki? Yine aynı kahramanlığı üstlenmek için mi?'' diye sorduğunda ses tonundaki kırgınlığı iliklerime kadar hissettim.

''Sürekli kahramanlıktan bahsediyorsun. Peki o halde. Senin konuşmak istediğin dilden devam edeceğim. Ben hiç bir zaman kahramanlık yapmaya çalışmadım. Benim yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı zaten. Üzerime düşen neyse onu yaptım Esin. Ama yine de kahramanlıktan bahsetmeye devam edeceksen, senin için eskisinden ziyade sonuna kadar yanında olmak isteyen yeni ve farklı bir kahraman olabilirim.''

Söylediklerimin peşine, ağır bir şekilde bu kez bakışlarını üzerime gönderdi. Kafasının karıştığını görebiliyordum.

''Ne?''

''Doğru duydun.E ğer sen de istersen, sadece senin için sonuna kadar yanında olmak isteyen yeni ve farklı bir kahraman olmayı çok isterim Esin.'' dedim kararlı olmaya çalışan ses tonumla.

''Yeni ve farklı bir kahraman mı?''

''Aynen öyle. Sana çekinmeden bakabilecek, mutluluğunda yada üzüntünde yanında olabilecek, seni büyük ve değerli bir sevgiyle ayakta tutabilecek, özgürce sana dokunabilecek, her an yüzündeki tebessümün sahibi olmayı hak edebilecek... Böyle bir kahraman işte...''

''Aras sen... Neler saçmalıyorsun? Bir kaç gün önce, bana dair özel hislerinin olmadığını ve benimle arkadaş olmak istediğini iddia eden sen değil miydin? Şimdi nasıl ol...''

''Yalan söyledim...''

''Ne?''

''Yalan söyledim Esin. Sana da fakat en çok da kendime. Kabul etmek istemedim. Ama sana olan hislerimi de bastıramadım.''

Dolmaya başlayan gözlerimi engellemek için hiç bir şey yapmak istemedi. En az Esin kadar ihtiyacım vardı buna. Esin susuyordu sadece. Bunun üzerime devam ettim.

''Seni Önder ile ilk gördüğüm zamanı hatırlıyor musun? Her şey aslında o gün başlamıştı. Seni takip ettim ve evini buldum. Ve o gecesi de evinizin bahçesine girdim. Amacım seni görebilmekti sadece. Amacıma ulaşmıştım da. Seni görmekle kalmayıp, üstüne bir de öpmüştüm. Fakat neden bilmiyorum, sana olan özel hislerimi kabul etmek istemedim. Senden elimden geldiğince uzak durdum. Fakat onu da beceremedim. Ve dün gece yine evinin önüne geldim.''

''Aras dur artık... Ben gerçekten...''

''Seni seviyorum Esin...''

Büyük ve zorlu bir fırtınanın içerisinden çıkarak dudaklarımdan yavaşça dökülüvermişti bu üç kelime... Esin'in ağlamaya başladığını görünce, sağ elimle kızaran yanağını avuçlamıştım. İrkilmişti.

''İnanması güç olduğunu biliyorum. Kaç kere daha söylemem gerekirse söyleyeceğim. Sen bana inanıncaya kadar...''

''Aras... Şuan yaşananlar...''

''Hepsi gerçek Esin. Tek bir harfinde bile hata yok, hile yok, oyun yok. Sadece gerçek var.'' dedim ve boşta kalan elimi de diğer kızaran yanağına yavaşça bıraktım.

''Neden... Neden bu kadar geciktin ki... Kalbimi çok kırdın Aras...''

Bunu daha önce yapmadığım ve Esin'in canını defalarca kez yaktığım için ayrı bir cehennem yaşıyordum sanki... Acısı bitmeyen bir cehennem...

''Biliyorum... Çok özür dilerim.... Çok özür dilerim Esin.'' dedim ve ona iyice yaklaştım.

Artık daha fazla kendime hakim olamayacaktım. Onu öpmek istiyordum... Tekrar, tekrar ve yine tekrar... Parmaklarımın arasına sızan tuzlu su birikintileri ile irkilirken, uzun zamandır özlemini çektiğim çocuksu ve masum dudaklara, benimkileri yavaşça bastırdım. Benim için harekete geçtikleri anda gözlerimin önüne devasa bir perde inmişti sanki... Yüz hatlarında gezinen ellerimi bu kez duvarda sabitlediği elleriyle birleştirmiştim. Esin ellerini yavaşça boynuma bırakırken, ben de ellerimi beline doladım. Nefeslerimizin birbirine karıştığını hissedebiliyordum. Uzun zaman sonra aynı koku, aynı ten, aynı dokunuş... Kendimi dizginleyememem için bir çok sebep vardı şuan. İstemiyordum da zaten...

''Aras dur...''

Nefes nefese kalan ses tonuyla elini göğsüme dayamıştı. Gözlerini hala açmamıştı ve derin derin sık nefesler alıp veriyordu. Göğsüme dayanan eli avuçlayarak, öpmüştüm. Ardından ona iyice yaklaşarak alınlarımızı birleştirdim.

''Gözlerini açar mısın Esin?'' dedim fısıldayarak. Bir an öylece durduğunu görünce devam ettim.

''Sadece onları yeniden görmek istiyorum Esin. Lütfen...'' dedim aynı fısıltı ses tonumla.

Esin'in nefes alış verişlerinin normale dönmeye başladığını fark ettiğim anda koyu kahverengi gözleri yeniden karşımda bulmuştum. Benim gibi onlar da şuan tebessüm doluydu. Esin anında kollarını belime dolayarak sarılınca, ben de bana kendi isteği ile gelen kollara karşılık vererek tebessüm ettim.

''Teşekkür ederim Aras...''

''Ne için?''

''Çok geç de olsa bana geldiğin için.''

Ses tonundaki mutluluk... Paha biçilemezdi. Esin hafif geri çekilirken, etrafa kısa bir göz atmıştım. Görevliler çoktan çıkmıştı. Esin'e dönerek elimi ona doğru uzattım.

''Gidelim mi artık?''

''Gidelim.'' demişti tebessüm ederek.

El ele dar olan bölmeden çıkmıştık. Şuan o kadar çok mutluydum ki... Tarif edilemez bir histi benim için... Yüzü gülüyordu ve bunun sebebi bendim. Artık dönüşü olmayan bir yola girmiştim fakat sadece onun içindi. Kısa da olsa sadece onun mutluluğu içindi her şey.

Odadan çıkar çıkmaz, bizimkilerle karşılaşmayı beklemiyorduk ve üstelik kafaları karıştıran bir tabloyu istemeden önlerine atmış olduk. Üstelik Leyla da yanlarındaydı.

''Esin?''

İlk söze giren Leyla olmuştu.

''Aras?''

Ardından Önder de takip etmişti. Esin'in utandığını hissedebiliyordum fakat bunda utanılacak bir durum yoktu. Bu yüzden avuçlarımdaki eli bir tık daha fazla sıktım ve tebessüm ettim.

''Şuan da gözlerim yanlış görmüyor değil mi Önder?''

''Bence de görmüyor kardeşim.''

''Siz ikiniz... Yan yana ve el elesiniz. Üstelik gülümsüyorsunuz. Başka bir boyuta geçmedik değil mi?''

Emir'in söyledikleriyle daha fazla kendimizi tutamamıştık. Esin ile büyük bir kahkaha patlatırken bizimkilerin yüz ifadesi...

''Bizimle dalga mı geçiyorlar, yoksa bana mı öyle geliyor yenge?''

''Dalga sadece denizde olur Önder.''

Leyla'nın anlamsız ama komik esprisine burun kıvırmıştı Önder.

''Komik mi şimdi yenge? Umutlarımı öldürdün.''

Daha fazla durursam karın ağrısından ölebilirdim. Vakit kaybetmeden Esin'e doğru dönmüştüm.

''Bu daha sürer Esin. Artık odana dönsen iyi olacak. Dinlenmen gerek.'' dedim tebessüm ederek.

''Tamam. Sen de kendine dikkat et ama.''

''Merak etme.''

''O zaman görüşürüz.''

''Görüşürüz. Bu arada...''

''Evet?''

''Seni seviyorum.''

''Ben de seni seviyorum.''

Esin gülerek yanımızdan ayrılınca, tekrardan bizimkilere dönmüştüm. Emir, yanıma gelerek kolunu omzuma dayamıştı.

''Az önce gözlerim mi yanlış görüyor diye kendime soruyordum fakat şimdi de sağır oldum galiba. Esin'e seni seviyorum mu dedin az önce?''

''Evet.'' dedim gülmeye devam ederek.

''Esin de sana seni seviyorum mu dedi peki?''

''Evet.'' dedim tekrar ederek. Gülmeye devam ediyordum hala.

''O zaman ne körüm ne de sağır. Farklı bir boyutta olabilir miyiz peki? Yıl kaç bu arada?''

''Farklı bir boyut yok kardeşim. Gerçek hayattayız. Yıla gelince... 2016. İstersen ay, gün ve saat de söyleyebilirim.'' dedim gülmeye devam ederek.

''Yok kardeşim yeterli. O halde toparlayalım. Kör değilim sağır hiç değilim. Farklı bir boyutta filan da geçmedik. Yıl da 2016 olduğuna göre... O halde siz... Oha lan!''

''Esin ile sevgiliyiz.'' dedim son noktayı koyarak.

''Sen ciddisin?''

Leyla bu kez araya girerek, yanıma gelmişti.

''Evet, ciddiyim.'' dedim.

''Esin'in yanına gitsem iyi olacak. Aşkım sonra görüşürüz. Dediklerimi unutmayın.''

''Tamam canım, merak etme.''

Leyla'nın yanımızdan ayrılmasıyla, odama doğru hareketlenmiştim.

''Beyler, gelmiyor musunuz?'' dedim geriye dönerek. Hala olayın şokundaydılar sanırım. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Neyse ki bir kaç adım atmayı başarmışlardı. Önüme dönerek yürümeye devam ettim. Odaya girer girmez bir ton soruyla karşılaşacağımı bildiğim için hazırlıklıydım. İlk Önder başlamıştı sorularını sormaya. Ardından da Emir. Kusacak kıvama gelmiştim artık.

''Beyler uzatmayın işte. Güzel bir olay değil mi? Bu kadar soruya ne gerek var?''

Demir'in araya girmesine şaşırsam da bu duruma içten içe sevinmiştim.

''Şu çocuk kadar olamadınız. Sağ ol Demir, sen de olmasan...'' dedim gülerek.

Emir ve Önder'in anında surat ifadeleri yer değiştirmişti. Bir kaç saniye birbirleriyle bakıştıktan sonra, kollarını çiçek pozisyonuna getirmişlerdi.

''Papucumuz dama mı atılıyor yoksa bana mı öyle geliyor kardeşim?''

Önder'in imalı cümlesi ile şoke olmuştum. En yakın arkadaşlarım beni Demir'den mi kıskanıyordu yani? Buna inanmamayı tercih ediyordum.

''Sadece papucumuz olsa iyi kardeşim. Ama gördüğüm kadarıyla çok daha fazlası.''

''Çocuklar saçmalamayın.'' dedim yerimde doğrularak.

''Aras haklı beyler. Düşünceniz çok yersiz.''

Demir'in de benden bir farkı yoktu. Git gide kanım ısınmaya başlamıştı bu çocuğa. En başından kötü biri olmadığını anlamıştım zaten fakat Esin'e karşı özel hislerinin olmadığı da kanıtlanmış oldu. Sanırım iyi anlaşacaktık.

''Çocuklar...''

Dememe kalmadan her ikisi de kahkaha atmaya başlamıştı. Durumu yeni yeni fark ederken, içim rahatlamıştı. Demir'in de öyle.

''Kabul et Aras, bizimki de bayağı iyiydi.''

Önder söylediğinde haklıydı. Bu kez hepimiz birden kahkaha atmaya başlamıştık. Her şey bir yana ikinci ailem gibi olmuşlardı. Hepsi de iyi çocuklardı.

''Yalnız tuhaf bir durum var Aras.''

''Ne gibi Emir?''

''Daha geçen Esin bizimle özel konuşmuştu. Aranızda duygusal açıdan bir şey olmadığını söyleyip durmuştu. Fakat şimdi sevgilisiniz. O halde neden öyle bir konuşma yapmıştı bizimle?''

Emir'in kafası karışmıştı ve bunda sonuna kadar haklıydı. Esin ile aramızda olan bitenlerden haberleri yoktu çünkü. Artık bilseler iyi olacaktı.

''Aslında başından beri birbirimize karşı hissettiğimiz tuhaf ama özel şeyler vardı. Fakat neden bilmiyorum, Esin'e olan hislerimi bastırdım ve kabul etmek istemedim. Böylelikle Esin'e her dakika yeni bir azap çektirdim istemeden. Kalbini kırdım ve bunlardan size bahsetmedi hiç. Sizi düşündüğü için saklamak zorunda kaldı her şeyi. Yine de Leyla'ya anlatmadan edemedi tabi. Ben de size açamadım hiç bir şeyi. Lütfen, kusura bakmayın. Niyetim asla kötü değildi. Benim yüzümden tatsızlık çıksın istemedim, sadece.''

''Şimdi taşlar yerine oturmaya başladı. Başından beri aranızda farklı bir çekim olduğunu biz de fark etmiştik aslında. Demek ki boşuna değildi. Bir ara yakınlaşır gibi olmuştunuz fakat o gece... Doğru ya o gece. O geceden sonra Esin'in ruh hali değişmişti. O gece aranızda nasıl bir konuşma geçmişti Aras?''

''O gece hislerini bana karşı tekrardan dile getirmişti fakat ben reddetmiştim. Bunun üzerine ağlamaya başlamıştı. Tartışmıştık. Ardından yanımdan öylece çekip gitmişti. Hak etmiştim. Kalbini çok kırmıştım çünkü.''

''Anlamıyorum Aras... Madem Esin'i seviyordun neden hislerini kabul etmek istemedin? Seni engelleyen neydi?''

Emir'in sorusuyla afallamıştım. Gerçekleri bilmeleri için daha fazla zamana ihtiyacım vardı. Şuan için erkendi.

''Bilmiyorum...'' demiştim yarım ağızla.

''Neyse... Şimdi birliktesiniz ve Esin çok mutlu. Sen de öyle. Önemli olanda bu. Defayları daha sonra illa ki konuşuruz kardeşim.''

''Aynen öyle Aras. Emir'in söylediğine katılıyorum. Adınıza sizden daha çok sevindik yani. Hayırlı olsun kardeşim.''

''Sağ olun.'' dedim tebessüm ederek.

Konuyu daha fazla uzatmamaları iyi olmuştu. Şuan için ne onların gerçeklerle yüzleşmeleri kolaydı ne de benim.

''İkiniz de taburcu olur olmaz, bunu kutlayalım.''

''Haklısın Önder. Bunu hak ettiler.''

''Bu arada...''

Demir'in araya girmesiyle, yönümü çevirmiştim.

''Bu kaçırılma olayı... Kim yapmış olabilir, fikrin var mı?''

''Maalesef hayır.''

''Baştan sona saçmalık. Sizi kaçıranlar her ikinizi de hastahanelik ediyor fakat yine de sizi serbest bırakabiliyorlar. Ne kadar düşünürsem düşüneyim, mantıklı bir yorum getiremiyorum.''

''Haklısın Emir, oldukça garip bir durum. Ayrıca tekrarlanmayacağını da bilemeyiz.'' dedim suratımı asarak.

''Aslında cevap çok basit beyler.''

''Ne gibi Demir?''

Sorduğum soruyla Demir gözlerini iyice kısarak, yanıma gelmişti.

''Sizi kaçırmaları aslında bir formaliteydi bence. Asıl amaçları gözünüzü korkutmaktı. Bu amaçlarına ulaştılar da. İstediklerini aldıktan sonra da sizi serbest bıraktılar.''

Demir'in verdiği cevap sonrası bu kez ben kaşlarımı çatmıştım. Bunu daha önce neden düşünememiştim ki? İyi ama kimdi bu adamlar? Her ikimizi de kaçırdıklarına göre Esin ile beni yakından tanıyan birilerinin işiydi bu. Ama bizi tanıyanlar da belliydi. Neden ve neden şimdi...

***YAZARDAN DEVAM ***

Macit Beyin çalışma odasına nefes nefese dalarak girmişti Ahmet Bey. Oldukça gergin ve endişeliydi.

''Ahmet? Burada ne işin var? Bu halin ne böyle, geç otur.'' diyerek eliyle hemen yanı başındaki koltuğu işaret etmişti Macit Bey.

Elindeki kağıtları masanın üzerine bırakarak, Ahmet Beye dönmüştü.

''Efendim önemli bir gelişme var.''

''Ne gibi Ahmet?''

''Oğlunuz Emir'in arkadaşlarından Esin ve Aras... Şuan hastahanedeler.''

''Ne? Doğru dürüst anlat şunu Ahmet.''

''Öğrendiğim kadarıyla ikisi de bu akşam üzeri kaçırılmış. Şuan durumları iyi fakat ciddi yaralanmışlar. Oğlunuz Emir de yanlarında tabi.''

Macit Bey sırıtmışt8.

''Güzel... Hiç bir şeye elimizi sürmeden, sefasını sürüyoruz. Çok şanslıyız Ahmet.''

''Şuan bizim için bu durum iyi gibi gözükse de, sonrasında yaşanacak olanlar beni endişelendiriyor. Bunu yapan kişiler belli değil. Üstelik, sonunda bu ikisini serbest bırakmışlar. Çok garip bir durum efendim. Tek seferlik bir olay olduğunu da sanmıyorum. Bu ikisini kaçıranlar her kimse amaçları sadece göz korkutmaktı. Yani...''

''Bu olay sadece bir fragmandı...''

''Aynen öyle efendim.''

Macit Bey yavaşça koltuğuna yaslanırken, bir kaç saniye düşünmüştü.

''Bu durumu iyice araştır Ahmet. Tek bir soru işareti kalmasın, dikkat et.''

''Emredersiniz efendim. Ben kalkayım.''

''Tamam. Kolay gelsin Ahmet, görüşürüz.''

Ahmet Bey odadan çıkar çıkmaz, Macit Bey ayaklanmıştı. Ellerini pantolonunun cebine yerleştirerek, odasındaki devasa pencerenin karşısına geçmişti. Düşünceliydi.

''Aslında... Bir ittifak daha hiç fena olmaz...''

*** Bölüm Sonu ***

Yorumlarda buluşalım lütfen.🌺

Loading...
0%