Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Bölüm 21 - GERÇEKLER

@kristalmelek61

***

Esinden Devam...

2 Gün Sonra

Yaşadığımı hissediyordum artık. Küçük bir çocuğun yüzündeki tebessümünü istemeden de olsa çalmış gibiydim şuan. Karşımda sadece benim için parlayan gözler vardı ve bir türlü kendimi alamıyordum...

Aradan sadece iki gün geçmişti fakat sanki asırlar sonra Aras'ın sıcacık kollları arasındaydım. Hastahaneden çıktıktan sonra moralimi az da olsa bozan durum Leyla ve Handan teyzenin yeni evlerine taşınmasıydı. Yine de evlerinin bize fazla uzak bir mevkide olmamasına şükretmem lazımdı. Sonuçta gün boyu birbirimizi yine görüp, vakit geçirebiliyorduk. Öte yandan artık daha büyük bir aile olduğumuzu da fark etmiştim. Demir'in Aras ile olan yakin ilgisi de beni sevindiren başka bir olay olmuştu. Aramıza yeni katılmasına rağmen diğerleri ile de iyice kaynaşmıştı. Üstelik Aras ile yeni başlayan ilişkimiz için beklemediğim bir organizasyon bile yapmışlardı. Ve şuan da hep birlikte güzel vakit geçiriyorduk. Bir den fazla güzel olaylar yaşanıyordu çevremde. Başka ne isteyebilirdim ki?

"Neden bu kadar sessizsin Esin?"

Kendi kendime konuşmaya o kadar dalmıştım ki kolları arasında dans ettiğim adamı bir anda unutuvermiştim.

"Özür dilerim, dalmışım." dedim mahcup bir tavırla. Gülmüştü Aras.

"Neden gülüyorsun ki?" diye sordum ben.de kendimi tutamayarak.

"Belkide birden fazla kadının en çok istediği anlardan birini yaşıyorsun fakat hiç oralı olmuyorsun." dedi sırıtarak. Haksız da sayılmazdı.

"Sadece daldım o kadar. Üzgünüm..." dedim ses tonumu kırarak. Belime sarılı olan eller bir anda yüz hatlarıma konunca, yüreğim ağzıma gelmişti. Fazla mı heyecanlanmıştım? Bana ilk kez dokunmuyordu fakat neden kalbim yerinden çıkmak için can atıyordu?Ayrıca tek bir kelime dahi etmemesi ve sadece gözlerimin içine içine bakıyor olması her şeyi daha da zor bir hale sokuyordu. Yüzüne yayılan tebessüm ile iyice yaklaşmıştı bana. Ben sertçe yutkunurken, yüzüme değen yumuşak ve güzel kokunun baskısıyla titremeye başlamıştım. Yolumu kaybetmiş gibiydim. Ne kadar zorlasam da göz kapaklarımın yavaşça kapanmasına engel olamamıştım. Omuzlarında terlemeye başlayan ellerimi yavaşça sıkmıştım. Bir anda bu kez aynı dokunuş önüme düşen bir tutam saçıma ilişince, gözlerimi yavaşça açmıştım. Aras, önüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına itinayla bırakırken geri çekilince, utancımda kıpkırmızı olmuştum. Neyim vardı böyle? Her fırsatta beni öpmesini mi bekliyordum yani? İçime koca bir aslan kaçmıştı sanki... Tekrardan yerini belimde alan eller ile derin bir nefes almayı başarmıştım.

"İçeri geçsek mi? Diğerlerine ayıp olmasın Aras." dedim aramızdaki tehlikeli sessizliği bozarak. Tekrardan gülünce cidden sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Her cümleme neden gülmek zorundaydı ki? Farklı bir dilde mi konuşuyordum ne!

"Yine yapıyorsun." dedim suratımı asarak.

"Neyi yapıyorum?" diye sorunca daha fazla dayanamamıştım. Belime sarılı olan kolları geri iterek, kendi kollarımı çiçek pozisyonuna getirmiştim. Aras hala gülmekle meşguldü. Söylediklerime ne bir cevap ne de bir tepki vermişti. Sırtımı dönerek karşılık vermiştim bende. Biraz da inat vardı tabi. Sinir hücrelerimi zapdetmek için kendimi yerken, hemen arkamdaki sıcaklık ile irkilmiştim. Arkadan yeniden belime dolanan ellerle, sertçe yutkundum. Yüzüme değen nefes ise cabası...

"Evinin bahçesine gizlice girdiğimde hiç çekinmeden öptüğüm kız nereye gitti, merak ediyorum? Üstelik öpücüğümün karşılığını da aldığımı gayet iyi hatırlıyorum." deyince yavaşça ona doğru döndüm. Gülerek söylemişti bunları fakat baştan sona haklıydı da.

"Doğru. O gece karşılaştığın kız değilim artık Aras." dedim gözlerimi kaçırarak. Aras söylediklerimin ardından gözlerini iyice kısmıştı.

"Yani?" diye sorduğunda bu kez zor olanı başardım ve doğruca gözlerine baktım.

"Yanisi şu... Başlarda bana yabancı olan bir adamı öptüğüm ve ona karşı bir takım hisler beslediğim için kendime çok kızdım. Fakat buna engel de olamadım .Ve bir yerden sonra artık engel olmak da istemedim. Sevmek istedim. Sevdim de. Tek taraflı olduğunu bildiğim halde umursamadım. Ve içinde bulunduğum bu duruma alışmıştım. Ne var ki şimdi yine aynı yabancı karşımda ve her şey çok daha farklı."

"Esin ben seni..."

Boşta kalan elimi dudakları üzerine kapatarak, konuşmasına engel olmuştum.

"Tek taraflı sandığım o sevgi meğer başından beri karşılıklıymış. Ne var ki tek taraflı sevgi daha kolay ve alışıla gelmiş bir durumdu benim için. Sakın beni yanlış anlama. Sevgine hak kazanmış olmam, benim için tahmin edemeyeceğin kadar değerli ve özel. Sanırım, kadın erkek arasındaki bu özel bağa alışmam kolay olmayacak." dedim mahcup bir tavırla. Söylediklerimin peşine Aras'ın yüz ifadesi normale dönmüş, beni kolları arasına alarak sımsıkı sarılmıştı.

"Ne demek istediğini anladım Esin. Endişelenme,her şey daha güzel olacak. Bizim için elimden gelenin en iyisini yapacağım. Söz veriyorum."

Çok bir şey değil. Tek bir harfi bile beni o kadar çok rahatlatıyordu ki tüm sıkıntılarımı unutturmaya yetiyordu. Şuan da olduğu gibi... Aras ile yaptığımız küçük kaçamağın hemen ardından diğerlerinin yanına dönmüştük. Gerçekten tek başıma olsam evin içerisinde kaybolabilirdim. Evin sadece Emir'e ait olması da ayrı bir şaşırdığım olaydı. Babası yüzünden her ne kadar kendimi rahat hissedemezsem de Emir için buna katlanabilirdim. Fakat koca evde nasıl tek başına kalabiliyordu, merak ediyordum. Annesi ile arasında olumsuz bir bağ olmamasına rağmen neden tek başına...

"Her şey iyi güzel de, dam gibi kaldık ortada Demir. Acilen bizim de bir şeyler yapmamız lazım. Yoksa çekilecek dert değil bu tablo."

Önder'in söylediğiyle kendimi tutamayıp, sırıttım.

"Bizim de sıramız gelecek Esin Hanım(!) Oradan sırıtmaya devam edin siz."

"Senin durduğun hata. Ayrıca neden bana sataşıyorsun ki?" dedim burun kıvırarak. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Seninle uğraşmak benim hayat felsefem. Sataşmasam bir tarafım hep eksik." deyince bu kez hepimiz birden odada kahkaha tufanı estirmiştik. Bu çocuğu hem seviyordum hem de bir kaşık suda boğmak istiyordum. Tanıştığımız günden bu yana aramızdaki tuhaf ilişkiyi göz ardı etmem yanlış olurdu. Etrafıma yavaşça göz atmaya başlarken, nereden nereye diye içimden geçirmeden edemedim. Zaman gerçekten çok çabuk geçiyordu ve biz sadece izliyorduk. Bu şehre geldiğimde hiç de iyi umutlar besleyememiştim içimde. Koskoca okulda dört senemi yalnız başıma heba edeceğimi düşünürken, benim için değerli birden fazla insanla tanışmıştım ve çok mutluydum.

"Arkadaşlar ben hemen geliyorum."

Leyla elindeki telefonla ayaklanmıştı. Bir dakika... Leyla'nın ne ara telefonu olmuştu ki?

"Tamam sevgilim, bekliyoruz."

Bunda bir iş vardı. Taburcu olduktan sonra doğru dürüst baş başa konuşamamıştık bile. İki gündür de bir tuhaftı bu kız. El atsam iyi olacaktı. Leyla'nın ardından ben de izin isteyerek, hole geçmiştim. Basamaklarda oturmuş bir şeyler düşünüyor gibiydi. Nesi vardı bu kızın?

"Leyla?" diye seslenirken hemen yanında almıştım soluğu. Yüz ifadesi endişeli gibiydi.

"Esin... Ben de şimdi geliyordum."

"Sen iyi misin canım? Neden burada tek başına oturuyorsun?" diye sorduğumda elindeki cep telefonunu iyice sıktı. Yok, kesin bir şeyler vardı.

"İyiyim. Sadece biraz yalnız kalmak istemiştim."

Ses tonundaki kaçamağı hissetmiştim. Fakat Leyla benim arkadaşımdı. Ona olan güvenim tamdı ve eninde sonunda canını sıkan neyse bana anlatırdı. Parmakları arasında dönüp dolaşan telefona iyice baktığımda ise gereksiz yere endişelendiğimi fark etmiştim. Elindeki telefon Emir'e aitti. Ben ve benim yersiz şüphelerim... Sağ olsunlar hiç yalnız bırakmıyorlardı. Yine de Leyla'nın yüzündeki ifade hiç hoşuma gitmemişti. Gülmek ona en yakışan fonksiyondu.

"Üzgünüm ama yalnız kalmana izin vermiyorum." dedim muzipçe ve koluna girerek başımı omzuna yasladım. Tam iki gün geçmişti fakat hafızam ile alakalı gelişmeleri anlatma fırsatını bir türlü yakalayamamıştım. Şimdi tam sırasıydı.

"Leyla?"

"Evet?"

"O gün Aras ile kaçırıldığımızda çok güzel bir şey oldu." dedim gözlerimi tavana dikerek.

"Ne gibi?"

"Geçmişim hakkında..." deyince bir anda ellerimden kavrayarak, meraklı ve heyecanlı bakışlarını bana dikmişti.

"Ciddi misin?"

"Evet. Annemi, babamı, ağabeyimi, kız kardeşimi... Çocukluk arkadaşlarımı bile." dedim derin bir nefes vererek.

"İnanamıyorum... Çok sevindim adına. Başaracağını biliyordum canım." diyerek sıkıca sarılmıştı bana. Hafif geri çekilirken yeniden ellerimi avuçlamıştı.

"Peki ya Aras?"

"Kısmi olarak evet..." deyince ince kaşlarını çattı Leyla.

"Kısmi? Nasıl yani?"

"Ailemize düşman bir adam vardı, Çetin. Evimize silahlı saldırıda bulundu. Annemi ve babamı öldürdü. Evimizdeki hizmetçileri de dahil. Kardeşim ve ben kalmıştık. Babam çok önceden bu tehlikeyi sezmişti ve odamıza evimizin arka bahçesine açılan gizli bir bölme yaptırmıştı. Kardeşimi önden göndermiştim fakat ben yerimden kımıldamamıştım. Bunu bilerek yapmıştım. İçimdeki suçluluk duygusunun bedelini ödemem gerektiğini düşünmüştüm. Beni yakaladılar ve bir süre işkenceye maruz kaldım. Ardından..."

"Evet?"

"Aras... Çetin'in yanında Aras da vardı. Beni Çetin'in adamlarından kurtardı. Evine getirdi. Annesi ile birlikte kaldığı eve. Ve tabi ki ağabeyim..."

"Ağabeyin mi?"

"Evet. Çetin önceden değer verdiğim insanlardan birilerinin ölmesine sebep olmuştu. Biri ağabeyimdi diğeri de çocukluk arkadaşım Selen."

"İyi de ağabeyin yanında Esin."

"Doğru. Çünkü aslında ölmemişti. Bir şekilde Çetin'in elinden kurtulmuş ve yolu Aras ile birleşmişti. Hatırladıklarım sadece bunlardı. En azından kendime ve aileme yabancı biri değilim Leyla. Bu benim için yeterli." dedim zoraki tebessüm ederek.

"Haklısın. Peki ya Aras? Onunla nasıl bir ilişkin vardı?" diye sorduğunda başımı eğmiştim. Ne olduğumuzu bilmiyordum ki...

"Belli bir cevabı yok. Sevgili değildik fakat arkadaşlık gibi bir bağ da yoktu aramızda."

"İyi ama öncesinde hatırladıkların... Birlikte güzel vakit geçirdiğiniz anlardan biriydi. Üstelik yakındınız." dediğinde eğili olan başımı yavaşça kaldırdım.

"Evet ama bu yakınlık aşk değildi. Yani sanırım..."

"Aras her şeyi bildiği halde bilmemezlikten geliyor. Evinize gizlice girip, seni öpmesi... Ve şuan siz sevgilisiniz Esin .Aras seni seviyor."

"Bunun farkındayım Leyla. Yanındayken her şeyi unutuyorum. O kadar çok mutluyum ki, nasıl anlatılır bilmiyorum. Böyle bir şey anlatılabilir mi onu da bilmiyorum." dedim gülerek.

"Seni çok iyi anlıyorum. Bana inan, hafızanı geri kazanacaksın ve Aras ile mutlu olmaya devam edeceksin. Sonsuza dek."

Bu kız ruhumu yeniden canlandırıyordu her seferinde. Onun gibi bir arkadaşım olduğu için kendimi haddinden fazla şanslı hissediyordum. Fakat öte yandan kız kardeşim Azra için endişeliydim. Aslında hakkındaki her şeyi Caner'den öğrenebilirdim ama ağabeyim beni bu konuda uyarmıştı. Beklemem gerektiğini söylemişti. Bunu benden neden istedi bilmiyorum yine de kendi başıma bir şeyler yapmak istiyordum.

"Biraz kardeşinden bahsetsene. İkinci bir Esin mi o da yoksa?"

Leyla'nın tekrardan söze girmesiyle kendime gelmiştim.

"Benim tam tersim aslında." dedim gülerek.

"Ciddi mi?"

"Aynen öyle. Bana nazaran erkeksi bir kişiliği var. Aşırı derecede inatçı. Yaşına rağmen bazen benden bile daha olgun düşünebiliyor."

"Sen ciddi misin? Bu kızı çok merak ettim şimdi."

"Çok fazla tartışmayız. Tartışsak bile iki saniye sonra can ciğer kuzu sarması. Yeşil gözleri ve bana nazaran ince bir beli var."

"Vay. Tanışmayı çok isterim Esin. Eminim ki bize çok uzak değil." deyince derin bir iç çekmiştim. Leyla'ya katılıyordum aslında.nNeden bilmiyorum ama sanki yanı başımdaymış gibi hissediyordum.

"Bu arada Esin, sormayı unuttum. Kız kardeşinin ismi ne?"

"Azra."demiştim tek seferde. Verdiğim cevabın ardından Leyla donup kalmıştı. Şaşırmıştı. İyi ama neden?

"Leyla?" diye seslenmeme rağmen oralı olmamıştı. Gözlerini iyice kısarak, kendi kendine bir şeyler fısıldamaya başlayınca endişelenmiştim. Omzundan yavaşca kavramıştım.

"Canım, iyi misin?" diye sorduğumda ise nihayet başını kaldırabilmişti. Kıstığı gözlerini bu kez sonuna kadar açarak, bir anda ellerime yapışmıştı.

"Esin... Bundan tam olarak emin olamasam da söylemeden edemeyeceğim."

"Seni dinliyorum canım?"

"Bizim eski mahallede oturan bir kız vardı. Bir gece babam sırf inadı yüzünden, beni kapının önüne çıkartmıştı. Bir nevi ceza yani."

"Evet?"

"Ağlıyordum... O sırada karşımda bir kız belirmişti. İsminin Azra olduğunu söylemişti. Üstelik az önce tarif ettiğin fiziksel özellikleri de harfi harfine uyuyor." deyince şaşırma sırası bana geçmişti. Bu olabilir miydi? Yani... Yani o kız benim...

"Sen ciddi misin? Yani gerçekten de..."

Kelimeler boğazıma takılmıştı sanki. Çok heyecanlanmıştım.

"Esin,dediğim gibi tam olarak emin değilim. İsim benzerliği de olabilir. Emin olmamız için gidip görmemiz gerek. Umarım taşınmamışlardır?"

Allahım bu gerçek olabilir miydi?Heyecandan gözlerimin dolmasına engel olamıyordum bir türlü.

"Havanın kararmasına daha çok var. Zaten birazdan kalkarız. Bizimkilerden ayrılır ayrılmaz, gideriz. Ne dersin?" diye sorduğunda sertçe yutkunmuştum.

"Gidelim Leyla." dedim tebessüm ederek. Birlikte bizimkilerin yanına döndüğümüzde, hiç bir şey olmamış gibi davranmak zorunda kalmıştık. Bizimkilerden ayrılır ayrılmaz da bir taksiye atladık. Son yaşananlardan sonra pek doğru bir adım değildi fakat söz konusu olan benim kız kardeşimdi. Durup bekleyemezdim.

Taksiden iner inmez buz tutan soğuk hava ile irkilmiştik. Leyla ile kol kola ilerlemeye başlamıştık. O esnada karşıdan bizim bulunduğumuz yöne doğru hızlı adımlarla koşan bir çocuk görmüştük. Başta önemsememiştim fakat çocuk tam önümüzde yere düşünce, hemen onun hizasında eğilmiştim. Korkmuş ve bir o kadar da şaşkın bir yüz ifadesi vardı sanki.

"İyi misin? Bir yerin acıdı mı?" diye sorduğumda yüzüme bomboş bakmıştı. Kolundan yavaşça tutarak beraber ayaklanmıştık.

"Daha iyi misin?"

Yine bir cevap yoktu.

"Arda!"

O sırada kulaklarıma dolan tanıdık sesle bakışlarımın yönünü çevirmiştim. Hedefime giren görüntüyle bulunduğum yere saplanmıştım. Nefes alış verişlerim hızlı bir şekilde birbirlerini kovalamaya başladıklarında, ben daha ne olup bittiğini anlamadan ileriye doğru adımlarımı atmaya başlamıştım bile. Göz altlarımdaki seli geciktirmemiştim. O karşımdaydı... Ve yüzünde aynı gülümseme ile bana doğru ilerliyordu. Aramızdaki bir karış mesafe ile durmuştuk.

"Abla..."

Hafif tebessüm ederek başımı aşağı yukarı hareket ettirmiştim. Saniyeler sonra boynuma atlayan kollara karşılık ben de kollarımı Azra'nın incecik beline sıkıca dolamıştım. İkimiz de göz yaşlarımıza engel olamıyorduk bir türlü. Nasıl olabilirdik ki?

"Bana söz vermiştin... Söz vermiştin abla! Ama gelmedin... Hepsi benim hatam! Benim..."

Boğulan ses tonu içimi deşmeye başlamıştı. Kendimi geri çekerek ağlamaklı yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve hafif tebessüm ettim.

"Senin hiç bir hatan yok canım. Kendini suçlama lütfen. Ama illaki de bir suçlu arıyorsan, o kişi sadece benim. Çok üzgünüm Azra..."

Söylediklerimin peşine yüzünü avuçladığım ellerimden kavramıştı.

"Sen suçlu değilsin. Hiç bir zaman da olmadın abla. Sadece öyle olduğunu kabul etmek istedin o kadar. İyi ama sen nasıl..."

"Hepsini anlatacağım canım." dedim tebessüm ederek. O sırada bakışları hemen arkama doğru kaymıştı.

"Leyla sen..."

"Evet canım. Görüşmeyeli uzun zaman oldu."

Leyla, yanındaki çocukla hareketlenmişti.

"İyi ama sen... Yani ablamla önceden tanışıyor musunuz?"

"Evet. Okula başladığım ilk gün Esin ile tanıştım. Beni çok zor bir durumdan kurtarmıştı. Aynı okulda olduğumuzu öğrendiğim zaman çok sevinmiştim."

"Seni bulabildiysem bu Leyla'nın sayesinde. O olmasaydı ne yapardım bilmiyorum?Karşımdasın... Hala inanamıyorum Azra."

"Ben de öyle ama bunların hepsi gerçek abla. O kadar mutluyum ki..."

"Ağabeyim çok sevinecek." dediğimde yüzündeki şaşkınlık ifadesi beklediğim bir şeydi..Olanları baştan sona anlatmak için Azra'nın bu zamana dek kaldığı eve gittik. Bizi sıcak karşılamalarını beklemiyordum fakat tamamen yanılmıştım. Zehra teyzenin tatlı dili ile kendimizden geçmiştik adeta. Kendisi gibi sıcak çorbasıyla karnımızı doyurduktan sonra zamanı gelmişti artık. Olanları baştan sona anlatmıştım fakat benim de birden fazla bilmediğim şey vardı. Bir kaç dakika içerisinde kafamdaki tüm soruların cevabını almıştım. Şaşkınlığımı ve kızgınlığımı gizleyememiştim. Caner bunları Azra'ya nasıl yapabilirdi? Kendisine olan hislerini bile bile nasıl olur da her gün canının yanmasına göz yumabilirdi? Ağabeyimin beni Caner ile konuşturmamasının sebebi buymuş demek ki? Bu demek oluyor ki ağabeyim her şeyi biliyor. İyi de Caner'e karşı neden bu kadar anlayışlı? Kardeşine yapılanlara rağmen neden bu sessizlik? Bunu öğrenmem gerekiyordu. Tabi en başta Azra. Buna hakkı vardı. Olanlar sırasında zaman nasıl geçmişti anlamamıştık bile. Kolumdaki saate baktığımda gözlerimi iyice açmıştım.

"Artık gitmemiz gerekiyor Azra. Toparlanman gerek." dediğimde suratı düşmüştü.

Şaşırmamıştım. Uzun zamandır burayı evi olarak kabul ettti. Üstelik bir de Caner vardı. Aynı evin içerisinde her an yüz yüze geleceklerdi. Yine de ne olursa olsun onu burada bırakamazdım artık.

"Azra kızım, suratını asmana hiç gerek yok. Neler yaşadığını en iyi bilenlerden biri olarak bu konuda çok fazla düşünmemeni istiyorum. Uzun zaman sonra aileni buldun kızım. Git ve mutlu ol. Bizi hiç merak etme."

"Zehra teyze..."

"Bak hala devam ediyor. Ben odaya gidip eşyalarını toplayayım. Az sonra dönerim."

Zehra teyze gözden kaybolurken, avuçlarım arasındaki elleri iyice sahiplendim.

"Her şey daha güzel olacak Azra. Artık yanındayım canım. Endişelenecek hiç bir şey yok."

"Esin haklı Azra. Ablana güvenmelisin..Her şey güzel olacak diyorsa olacaktır."

Leyla'nın desteği ile yeniden o güzel gülümsemesi yüz hatlarına yayılmıştı. Özlemiştim...

Çok geçmeden Zehra teyzenin yanımıza dönmesiyle ayaklanmıştık. Vedalar hiç bir durumda sevilmiyordu gerçekten..Fakat ne kadar istemesek de yaşıyorduk işte..Vedalar varsa gözyaşı ve ufak tebessüm belirtileri de arkasından geliyordu zaten. Şu anda olduğu gibi... Zorlu vedanın ardından montumun cebinden çıkardığım telefona sarılmıştım..Ömer amcayı arayarak bulunduğumuz adresi tarif ettim..Yarım saatlik bir bekleyişin ardından Ömer amca yetişmişti imdadımıza..Birlikte arabaya biner binmez rahat bir nefes vermiştik.

"Kızımız kimlerden Esin?"

Ömer amcanın sorusuyla sırıtarak, boğazımı temizledim.

"Eve varınca anlarsın Ömer amca.. Sürpriz." dedim gülerek.

"Öyle olsun bakalım küçük hanım."

Aslında ben de gergindim fakat elimden geldiğinde bunu bastırıyordum. Azra'nın rahat olmasını istiyordum çünkü.

Yarım Saat Sonra...

Azra'nın Ağzından...

Ömer amcanın arabayı park etmesi ile sertçe yutkunmuştum. Çok korkuyordum... Öte yandan heyecanlıydım da. Umarım Caner evde değildir. Olanlara hala inanamıyordum.

"Azra?"

Dalmış olmalıydım. Öyle ki yerimde zıplamıştım adeta.

"Efendim abla?"

"Sakin ol tamam mı?"

Zoraki başımla ablamı onaylar onaylamaz, evin kapısı önünde yerimizi almıştık. Ablam ağabeyime süpriz yapmak için beni az geride bekletmişti. Ardından da kapıyı çalmıştı. Çok geçmeden de açılmıştı. Sakin ol Azra sakin...

"Sonunda! Bir gün ikiniz de başıma bela olacaksınız. Handan teyze de çok endişelendi zaten. Kadını yatıştırana kadar akla karayı seçtim."

"Gelir gelmez yapma bari ağabey. Hem ayrıca işimiz olduğundan geciktik."

"Sizin bu işlerinizin sonu gelmiyor hanımefendi. Saf kızı da kendine benzettin iyice."

Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Her zamanki ağabeyim ve ablam.

"Moralimi bozamayacaksın ağabeycim. Sana bir sürprizim var."

İşte başlıyorduk. Allahım sen yardım et...

"Sürpriz mi?"

"Evet ağabey."

"İçeri geçelim o halde."

"Olmaz. Sürprizi burada söylemem, daha doğrusu göstermem gerekiyor."

"El mahkum, yapacak bir şey yok. Seni dinliyorum küçük hanım."

"Sana çok özel birini getirdim ağabey."

"Özel biri?"

"Evet."

Ablam cevabı verir vermez benim tarafıma dönmüştü.

"Gelebilirsin canım."

Gelen onay ile yürümeye başladım. Kapı önüne vardığımda,derin nefes vermiştim. Ağabeyim ile karşı karşıyaydım... Göz yaşlarımı tutmam için bir sebep de yoktu.

"Azra..."

"Ağabey..."

Yarım ağız ses tonları ile seslenmiştik birbirimize. Göz yaşlarıma hıçkırıklarım da eşlik edince daha fazla dayanamayıp, ağabeyimin boynuna atlamıştım. Çok geçmeden tanıdık kollar belimde yerini almıştı. Konuşamıyorduk ikimiz de. Yaptığımız tek şey birbirimize sarılmaktı o kadar. Bu bile yetmişti.

"Ben sana gelemeden sen bana geldin..." demişti ağlamaklı ses tonuyla. Artık hiç birimizin üzülmesini istemiyordum. Uzun zaman sonra birbirimizi bulmuştuk. Mutlu biten hikayelerin arasında yer almanın sırasıydı... Sonsuza dek...

Üzerimizdeki karmaşık duygular ile içeri girmiştik. Ağabeyim ve ablam bir an olsun elimi bırakmamıştı. Üç kişilik koltukta yerlerimizi alır almaz soru yağmuruna tutulacağımı ummuştum fakat öyle olmamıştı.

"Yorgun olmalısın canım. Esin ve Leyla ile yukarı çıkıp, akşam yemeği için iyice dinlen."

"Olur." demiştim tebessüm ederek. Etrafta Caner yoktu. Evde olmadığı kesindi. Biraz olsun rahatlamıştım. Onu görmeye hazır değildim. En azından şimdilik... Leyla benimle yukarı çıkarken ablam ağabeyimle konuşmak için aşağıda kalmıştı. Az çok ne konuşacaklarını tahmin edebiliyordum. Umarım bir sorun çıkmadan bugünü atlatabilirdik.

"Canım, sen duşunu al sonra da uzan olur mu? Akşam yemeğine doğru seni uyandırırım. Rahatına bak."

"Tamam canım."

Leyla'yı onaylarken yatağın üzerindeki bavuluma uzandım. Leyla eşyalarımı çıkarmama yardım ederken, ben de duş için hazırlıklarıma başlamıştım. Hazırlığımı tamamladıktan sonra da ılık suyun altında yerimi almıştım. Derin bir nefes verirken gözlerimi kapadım. Çok endişeliydim. Bu akşam nasıl geçecekti bilemiyordum? Elimde geldiğince soğukkanlı davranmam gerekecekti. Caner'in karşısında bir kez daha kendimi acınacak hale sokmayacaktım. Kafamın içerisinde dönüp dolanan düşünceler ile gereğinden fazla suyun altında olduğumu fark edince hareketlendim. Boy havlusunu belime sarıp duştan çıktım. Odaya geri döndüğümde karşımdaki manzaraya tebessüm etmekten kendimi alamamıştım. Leyla benim yerime uyku moduna geçmişti bile. Onu uyandırmadan yatağın üzerine bıraktığım temiz kıyafetlere yavaşça uzandım. Ardından da üzerimi giyinmeye başladım. İşimi bitirir bitirmez elimdeki havluyu saçlarıma dolayarak ortalığı toparlamaya başladım. Çok fazla dağınık olmadığım için de kısa sürede işimi bitirmiştim. Bir kaç dakika içerisinde saçlarımı da kuruttuktan sonra artık hazırdım. Duş çok iyi gelmişti. Var olan uykumu da yok etmişti. Daha dinç hissediyordum kendimi. Ablam hala gelmemişti. Vaktim var iken bu durumu kullansam iyi olacaktı. Merdivenlere yöneldiğimde parmaklar uçlarında adımlarımı atmaya başlamıştım. Ağabeyim ve ablamı ayakta konuşurlarken görmüştüm. Fakat onlar beni fark etmemişti bile. Yüzlerindeki ifadeyi beğenmemiştim.

"Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum. Azra'nın daha çok canı yanacak ağabey."

Ablam ellerini çiçek pozisyonuna getirip suratını iyice asmıştı. Neyden bahsediyorlardı? Ablama göre doğru olmayan şey neydi?

"Gerçekleri sindirmesi elbette kolay olmayacak Esin..Yine de bu onun en doğal hakkı. Bilmesi gerekiyor."

Neyi bilmem gerekiyordu? Hangi gerçeklerdi bunlar? Neler oluyordu?

"Bana söyleyemeyeceğin kadar önemli olan gerçekler ne ağabey?"

Ablamın sorusuyla derin bir iç çekmişti ağabeyim. Ardından da ablamın omuzlarından kavramıştı.

"Caner şimdi gelir. O,sorularınızın yanıtını size verecek. Tabi ki başta Azra'ya."

Hayır! Bunu istemiyordum. Onunla konuşacak hiç hir şeyim yoktu. Daha hangi gerçeklerden bahsediyorlardı ki?Neyse....Umurumda bile değildi!.Ben sadece geri kazandığım ailemle mutlu olmak istiyordum,.o kadar..Fazlasını değil... Ağabeyim aramızda yaşananları bilmiyordu bile. Hal böyle iken nasıl olur da...

"İşte geldi."

Kafamın içerisindeki düşüncemi yarı da kesen sesle yönümü kapıya çevirmeden edememiştim. Kapıyı ağabeyim açarken, Esin geride kalmıştı. Neden bu kadar korkuyordum... Avuçlarımın terlediğini hissettiğimde kendime içten içe kızdım. Onu göremezdim!Şimdi değil... Arkamı dönmem ile adımları atmaya başlamıştım. Fakat bu yeterli olmamıştı.

"Azra!"

Ağabeyimin sesi ile yerimde çakılı kalırken, burnumun direğindeki ince sızıyı ile gözlerimin sulanmasına engel olamamıştım. Devam etmek zorundaydım. Geri dönersem, kendimi daha fazla tutamayacaktım çünkü. Bu yüzden yürümeye devam etmiştim.

"Azra dur!"

Bu kez, uzun zamandır ismimi zikretmeyen kişinin seslenmesiyle yerimde kalmıştım. Sertçe yutkunmuştum. Ne yapmaya çalışıyordu? Arkamdaki ayak seslerle irkilirken, derin bir nefes almıştım. Kaçışım yoktu artık. Göz altlarımdaki nemleri silerek duruşumu dikleştirmiştim. Ardından da yavaşça geriye dönmüştüm.

Karşımda nefes nefese kalan Caner, yüzündeki tuhaf ifadeyle aramızda bir karışlık mesafe dozunda yerini almıştı. Rahatsız olmuştum bu durumdan. Birkaç adım gerilemek isterken, Caner elimden tutup bu kez aramızdaki o bir karışlık mesafeyi de kaldırmıştı. Aptalca davranıyordu! Üstelik ağabeyim şuan bizi izliyordu!

"Ne yaptığını zannediyorsun! Ağabeyim..."

"Ne yaptığımı gayet iyi biliyorum Azra. Üstelik ağabeyin her şeyi biliyor. Ona anlattım." deyince sinirlerim iyice tavan yapmıştı.

 

"Yüzün varmış gibi bir de marifetlerini ağabeyime mi anlattın yani? Midemi bulandırıyorsun! Bırak!" dedim elimi çekmeye çalışarak. Fakat Caner engel olmuştu.

"Bilmediğin şeyler var Azra. Bir mektupla her şeyi halledebileceğini mi düşündün?" dediğinde kaşlarımı çatmadan edememiştim. Neyin sorgusuydu bu?

"Amacın ne senin? Bundan altı ay önce yanımda yürümeyi bile benden esirgeyen sen şimdi kalkmış ilgi gösterisi yapıyorsun(!) Söylesene, bu hangi oyunun Caner?" dedim üstüne basa basa. Caner bir süre sessiz kalmıştı. Diyecek nesi vardı ki zaten(!) diye düşünürken peşinde sürüklemeye başlamıştı beni.

"Bırak!Dur!"

Solona iner inmez ablam endişeli yüz ifadesi ile bize doğru adım atacakken ağabeyim engel olmuştu. Şaşkınlığımı gizleyememiştim. Ben daha ne olup bittiğini anlamadan evden çıkmıştık. Fakat hala Caner'in peşinden sürüklenmeye devam ediyordum.

"Kes şu saçmalığı artık!" dedim bağırarak fakat nafile. Beni duymuyordu bile. Evin arka bahçesine girdiğimizi fark ettiğimde, nihayet durmuştu. Tuhaf ki elimi de serbest bırakmıştı. Sağlam elimle Caner'in avucu arasında hırpalanan elimi yavaşça ovuşturmaya başladım.

"Ben gidiyorum!" dedim kararlı ses tonumla..Arkamı dönerek ters istikamette yürümeye başlamıştım.

"Çetin..."

Caner'in ağzından zar zor çıkan tuhaf isimle durmuştum. Ne alakaydı?.Tekrardan Caner'den tarafa doğru dönmüştüm.

"Bu da ne demek şimdi?" diye sorduğumda bir kaç saniye bakışlarını zeminden kaldıramamıştı.

"Çetin benim babam Azra." deyince duyduğum şeyin hatalı olduğunu düşünmek istemiştim. Fakat Caner'in yüz ifadesinde bu kez en ufak bir hata yoktu.

"Ne..."

"Çetin benim öz babam Azra. Çok küçükken Mahir amca beni sizin eve getirmişti hatırlıyor musun?Babamın nasıl biri olduğunu bildiği için de benim için endişelenmişti. Bu yüzden de Mahir amca beni sizin yanınıza getirmişti. Sizin yanınızda güvende olabileceğimi düşünmüştü. Olmuştum da. Fakat o gün... Yani babamın eve adamları ile saldırdığı an... O gün şans eseri evde değildim. Mahir amca beni sizin yanınıza getirmeseydi eğer o gün o saldırı da olmayacaktı."

Caner'in söyledikleri ile dengem şaşmıştı adeta. Caner...Yani o, Çetin denen adamın...

"Benim sizin yanınızdaki varlığım, bir den fazla kişinin hayatına mal olmuştu. Seni bulduğumda ne yapacağımı bilememiştim. Kendimi suçluyordum çünkü hepsi benim yüzümden olmuştu. Benim babam sevdiğim insanların canını yakmıştı. İçimdeki vicdan azabını bir türlü dindiremiyordum Azra. Ne zaman sana baksam daha da alevleniyordu sanki... Engel olamıyordum."

Duyduklarıma inanamıyordum... Caner'in hıçkırıklarını gördüğüm de içimde bir şeyler kopmuştu sanki. Kendi kendime konuşurken, bir anda Caner'i karşımda bulunca şaşırmıştım.

"Evinize geldiğimde gördüğüm ilk kişi sendin." deyince gözlerimi kaçırmıştım.

"Tek başına havuzun kenarında oyuncaklarınla oynuyordun fakat yüzün gülmüyordu. Beni fark ettiğinde yüzündeki tebessümü görebilme şansım olmuştu."

"Bunları neden anlatıyorsun ki?Artık bir önemi kalmadı." dedim boğuk ses tonumla. Caner hafif tebessüm etmişti.

"Bana karşı olan hislerini çok önceden biliyordum Azra. Yani İstanbul'a gelmeden çok daha önce..Fakat babam yüzünden bu hislerine karşılık verecek hakkı bulamamıştım kendimde. Bu yüzden de senden uzak durmaya başlamıştım zaten. Tuğçe ile oynamak zorunda kaldığım oyunun sebebi de buydu. Bir nevi kendime verdiğim cezaydı. Seni hak etmiyordum ben..Erdem ile yakın olduğunda seni kıskanmamın sebebi de buydu. Çünkü..."

Caner sözünü devam ettirmek için beklemişti.

"Çünkü seni seviyordum Azra. Çok seviyordum! Şuanda da hislerimde en ufak bir değişiklik yok. Olamazda zaten, anlıyor musun?"

Ne yani... Beni gerçekten de...

"Sana yaşattıklarımdan sonra bana inanmaya da bilirsin. Defalarca bana olan güvenini sarstım çünkü. Bunu yapmaya da hakkım yoktu belki ama sırf senin için istemediğim bir oyunu oynamak zorunda kaldım Azra. Ailenin dağılmasına sebep olan bir adamın oğlu ile nasıl bir gelecek düşünebilirdin ki?"

Son söylediği cümle ile başını hafif eğmişti Caner. Karşımda bundan altı ay önceki Caner yoktu. Söylediklerinde samimi olduğunu görüyor olsam da böyle bir şeyi benden saklamaması gerekirdi.

"Bana açıklamalıydın Caner." dedim ağlamaklı ses tonuma inat.

"Korktum... Sana ailem hakkındaki gerçeği anlatırsam bana karşı olan sevgini de öldürmekten korktum Azra. Anne ve babanı benim yüzümden kaybetmiştin. Sana açıklayacak cesareti bulamamıştım."

Zar zor başını kaldırırken bu kez kendisi gözlerini kaçırmaya başlamıştı. Başından beri Tuğçe ile aralarında bir şey olmamıştı. Yine de bunu kolay kolay hazmedemezdim. Yapamazdım...

"Bana anlatmanı isterdim Caner. Korkmana hiç gerek yoktu. Babanın yaptığı bir şeyden dolayı nasıl olur da seni suçlarım? Ailemin dağılmasına sebep olan kişi babandı sen değil Caner."

Caner şaşırmıştı.

"Nasıl yani şimdi sen bana karşı..."

"Seni hala çok seviyorum Caner..." dedim sözünü keserek.

"Ne..."

"Seni hala seviyorum fakat... Oyun da olsa Tuğçe'ye dokundun. Onu gözümün önünde öptün sen!" dediğimde bana doğru hareketlenmişti. Elimi araya koyarak engellemiştim Caner'i. Bunu yapmak istemesem de canım haddiden fazla yanıyordu. Tüm bunları atlatmam da hiç kolay olmayacaktı, biliyordum...

"Azra ben..."

"Üzgünüm... Ama bu kabul edebileceğim bir şey değil Caner. Bir insan değer verdiği kişi için iyilik yapıyorsa,.bunun hakkını vermeli. Sen benim iyiliğim için benim canımı bir den fazla kez yaktın. Gururumu yeterince ayaklarımın altına aldım. Daha fazlasına göz yumamam..." dedim ve oradan çekip gittim. Çekip gitmekle hiç bir şeyin yoluna gireceği yoktu. Ama başka çarem de yoktu artık. Serin kanlı olmam gerekiyordu. Göz altlarımdaki nemleri yok ederek, eve geri döndüğümde Leyla'yı, ablamı ve ağabeyimin endişeli yüzleri ile karşılaşmıştım. Ağabeyim her şeyi biliyordu demek... Buna rağmen Caner'i evinde tutmuştu. Nasıl yapabilirdi? Nasıl...

"Canım... İyi misin?"

Ablamın sorusuyla bakışlarımı merdivenlere doğru çevirdim. Kimse ile konuşmak istemiyordum. Konuşacak halim de yoktu zaten.

"Odama çıkıyorum. Size afiyet olsun..." dedim ve tereddüt etmeden merdivenleri çıkmaya başladım. Odaya geri döndüm ve arkamdan geleceklerini bildiğim için bir süreliğine kapıyı kitledim. Yabancı değildim bu duruma. Altı ay önce de yaşadıklarımın üstesinden tek başıma bu şekilde geliyordum zaten. Ayakta durmaktan vaz geçen gözyaşlarım ile yere çömeldim.

"Azra! Canım lütfen aç kapıyı..."

Ablamın sesini duymamla ellerimi dudaklarıma mühürledim.

"Azra rica ediyorum aç şu kapıyı... Azra!"

Dudaklarıma mühürlediğim ellerimi kulaklarıma getirdim. Duymak istemiyordum. Daha çok canımı yakıyordu çünkü... Caner ile yaşadıklarım yüzünden onları üzmek hiç istemiyordum... Ama olmuyordu işte! Olmuyordu...

Yarım Saat Sonra...

Caner'in Ağzından...

Uzun bir süredir Azra odada tek başınaydı. Onun için çok endişeleniyordum. Her şeyi ona anlatmama rağmen daha fazla üzülmesine sebep olmuştum. Bunların olacağını biliyordum. Ceyhun ağabeyi dinleyerek Azra'ya tüm gerçekleri anlatmam büyük bir hataydı!

"Caner, sabırlı olmak zorundayız. Azra için hiç kolay değil."

"Bunu yapmayacaktım. Baştan sona koca bir hataydı. Şimdi ona olan hislerimin gerçek olduğunu bildiği halde canı daha çok yanıyor..." dedim oturduğum koltuktan sinirli bir şekilde kalkarak.

"Asıl hata gerçekleri ta en başta Azra ile paylaşmamandı Caner. Ondan uzak durarak ne elde ettin ki? Koca bir hiç! Kardeşimi gerçekten sevdiğini ve ona değer verdiğini biliyorum. Bu yüzden de pes etmemelisin."

"Ne yapabilirim ki? Beni görmek bile istemeyecektir artık." dedim derin bir nefes vererek.

"Caner bak..."

"Ağabey!"

Esin'in yüksek sesi ile irkilmiştik. Koşarak yanımıza gelmişti.

"Kapı hala kilitli. Artık korkmaya başladım. Ses seda da yok. Ya kendine zarar verecek bir şey..."

Yüreğimin ortasına düşen teklikeli olasılıkla merdivenlere yönelmiştim. Koşarak Azra'nın bulunduğu odanın önünde yerimi aldım.

"Azra! Lütfen bir şey söyle ya da aç şu kapıyı! Azra!"

Cevap yoktu. Allah kahretsin! Ne yapmıştım ben böyle?

"Azra lütfen! Konuş benimle!"

Kapıyı yumruklamama rağmen hala bir tepki yoktu. Çıldırmak üzereydim. Esin ve Ceyhun ağabeyin yanıma gelmesi ile aklımdaki son çareyi kullanmaktan başka bir yolum olmadığını düşündüm.

"Bu böyle olmayacak. Kapıyı kırmam gerek." dedim ve geri çekilerek ilk denememi yaptım. Fakat başarılı olamadım. Ardından bir daha ve bir kez daha...

"Caner yeter! Sakin ol. Azra'ya hiç bir şey olmayacak. Sen kenara çekil. Omzun..."

"Hayır! Sebep olduğum şeylerden daha fazla kaçmayacağım artık!" dedim ve yeniden geri çekilerek denememi yaptım. Kapının kırılmasıyla kendimi içeri attığımda Azra'nın hareketsiz bir şekilde yatağın üzerinde yattığını görünce, deliye döndüm. Koşarak onu kollarımın arasına aldığım an gözlerini açan Azra, şaşkına dönmüştü.

"Neler oluyor? Senin burada ne işin var!" diyerek kulağındaki kulaklıkları çıkarınca, derin bir oh çekmiştim.

"Canım, bizi çok korkuttun. Sandık ki..."

"Onun burada ne işi var dedim! Bırak beni!"

Esin'in sözünü keserek kolları ile iteklemişti beni. Esin benim yerime yanında soluğunu alırken, kapı eşiğinde onları izlemekle yetinmiştim. Ceyhun ağabey elini omzuma yerleştirdiğinde, ne yapmam gerektiğini anlamıştım. Odadan çıkarken, gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Merdivenlere yöneldiğim sırada omzumdaki ağrıyla duraksadım. Avucuma birken bir kaç damla sıvı kanı görünce umursamadım. Salona indiğimde ise yüreğimi deşen pişmalık ve suçluluk duygusu ile baş başa kalmıştım. Burada daha fazla kalamazdım. Azra artık bu evde yaşayacaktı. Burada olmaya devam edersem, onun için hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı. Anlık ve kesin kararımla kapıya doğru ilerledim. Bir süre herkesten uzak kalsam iyi olacaktı. Evden çıkar çıkmaz zar zor adımlarımla yürümeye devam ettim. Üzerimde para yoktu ve nereye gideceğimi de bilmiyordum. Ayaklarım beni nereye kadar taşırsa minnettar olacaktım...

Azra'nın Ağzından...

"Daha iyi misin canım?"

Elimdeki su bardağı ile ablamı onaylarken ağabeyim aşağı inmişti.

"Leyla nerede?"

"O çoktan gitti. Zehra teyzeyi daha fazla endişe de bırakmak istemedik."

"Abla ben özür dilerim. Tüm keyfiniz kaçtı, biliyorum. Ama beni de anlayın. Çok zor benim için. Bazen nasıl davranacağımı bile bilmiyorum." dedim elimdeki bardağı masanın üzerine koyarken.

"Canım, her şeyi biliyorum ben de artık. Özürlük bir durum yok. Fakat..."

"Fakat..."

"Caner'e bu kadar tepki göstermen bana doğru gelmiyor. Gerçekleri kendi ağzından öğrenmeden önce ben de senin gibiydim ona karşı. Yaptığı şeyleri kendi öz kardeşime savunacak değilim. Ama onu da anlamaya çalış." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Sana inanmıyorum abla. Sen de mi ona karşı olan tepkimi yersiz buluyorsun?"

"Tam olarak değil. Ama bir düşün, onun için de çok zor bir durumdu. Annesi, babası Çetin yüzünden öldü. Bizim eve geldiğinde onun için her şey değişmişti. Babam Caner'i bizden ayrı tutmazdı. Caner de babamı kendi öz babası gibi kabullenmişti. Bize yapılanların sahibi kendi öz babası Çetin di. Böyle bir suçluluk duygusuyla her gün yüzüne baktı senin. O da senin gibi kendi acılarının üstesinden tek başına kalkmaya çalıştı. O kadını istediği için mi öptü yani? Hiç sanmıyorum canım."

"Abla lütfen..."

"Az önce kendine zarar verdiğini düşündüğünde deliye döndü. Belki sen göremedin ama ablan çok iyi görebilme şansını yakaladı. Caner hiç bir şeyi çok istediği için yapmadı. Seni seviyor Azra. Bundan eminim artık."

"Allah kahretsin!"

Konuşmamızı bölen ağabeyimin yüksek ses tonuyla irkilmiştik. Ablam ayaklanmıştı.

"Neyin var? Neden sinirlisin bu kadar ağabey?"

"Caner... Caner gitmiş."

Ağabeyimin dudaklarından dökülen iki cümle ile yutkunmuştum. Caner gitmiş miydi yani...

"Gitmiş mi? Belki bir süreliğine çıkmıştır evden. Hem nereye gidebilir ki?"

"Bende başta öyle sandım fakat az önce onu aradım. Ulaşılamıyor. Benim bildiğim Caner böyle davranmazdı."

Ağabeyim haklıydı. Ablamın dediği gibi üzerine fazla mı gitmiştim acaba? Of! Kafam allak bullaktı! Bu saatte nereye gitmiş olabilirdi ki?

"Bu böyle olmayacak. Esin ardımdan kapıları iyice kitleyip beni bekleyin tamam mı? Evden fazla uzaklaşmamıştır."

"Tamam. Bir gelişme olursa hemen ara beni."

Ağabeyim ablamı onaylar onaylamaz anında gözümüzün önünden yok olmuştu. Ablam kısa bir süreliğine yanımdan ayrılınca ben de elimdeki telefona sarıldım. Caner'in başına bir iş gelmesini istemiyordum. Hele benim yüzümden, asla! Beni defalarca kez üzmüş olabilirdi. Ama bunun bedelini bu şekilde ödemesine de gerek yoktu. Tereddüt etmeden telefonu kulağıma dayadığım da belki bir umut beklemiştim karşıdan fakat olmamıştı.

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."

Hayal kırıklığı ile telefonu kapadım ve dudaklarımı ısırmaya başladım. Caner'e bir şey olursa... Bunu istememiştim. Allahım lütfen... Lütfen ona bir şey olmasın...

"Geldim canım."

Ablamın odaya geri dönmesi ile ayaklandım.

"Bir haber var mı abla? Ağabeyim aradı mı?"

"Henüz yok. Ama merak etme Caner geri dönecektir. Benim endişelendiğim nokta hafif yaralı olması. Umarım ağabeyim zamanında bulur onu."

Ne? Caner hafif yaralı mıydı yani?İyi ama ne ara olmuştu ki bu?

"Abla ne zaman oldu bu?Yani... Caner nasıl yaralandı?" diye sorduğumda omuzlarımdan kavradı beni.

"Nasıl yani, görmedin mi?"

"Neyi görmedim mi abla?"

"Sen kapıyı açmayınca Caner, kendine zarar verdiğini düşünmüştü. Daha doğrusu hepimiz düşünmüştük bunu. Çok korkmuştu o da. Kapıyı zar zor kırarak içeri girdiğinde yanı başında almıştı soluğu. Kapıyı hemen kıramadığı için bir kaç kez denemek zorunda kaldı haliyle. Omzu hafif yara almıştı bu yüzden. Her şey bir anda olmuştu. Sen Caner'i odadan kovunca..."

"Olamaz.. .O anda bunu bile fark edemedim mi yani? Üstüne bir de o halde iken ona gitmesini söyledim."

"Bunu isteyerek yapmadın canım. Endişelenme birazdan burada olurlar."

"Umarım abla."

Kapının çalınması ile ayaklanmıştık. Fakat ablam beni engellemişti.

"Sen burada kal canım. Hem..."

"Hayır... Ben de geleceğim abla." dedim kararlı ama bir o kadar da titrek ses tonumla. Salona indiğimizde ablam kapıya doğru ilerlemişti.

"Esin!"

Ağabeyimin sesini duyar duymaz kapıyı açmıştı ablam. Karşımdaki manzaraya karşılık gözlerimi sonuna kadar açmıştım. Caner... Baygın bir şekilde ve... Ve birden fazla yara ile ağabeyim sayesinde ayakta durabiliyordu. Ablam onları içeri alırken ben de arkalarından kapıyı kapadım. Peşlerinden merdivenleri hızlıca çıktım. Caner'in odasının kapı eşiğinde durmuştum.nDurumu hiç iyi değildi. İyi de ablam hafif bir yara aldığını söylemişti. Fakat yüzünde ve karın bölgesindeki darp izleri de neyin nesiydi? Bunlar nasıl olmuştu?

"Bir kaç temiz bez ve su getir Esin, acele et."

"Tamam, geliyorum hemen."

Daha fazla uzaktan izleyemezdim. Odaya girdiğimde Caner'in baş ucunda yerimi aldım. Ağabeyim beni fark etmişti ama tek kelime dahi etmemişti. Gözlerimin dolmasına engel olamaz iken Caner'in soğuktan buz tutmuş olan elini avuçladım.

"O iyi olacak canım. Endişelenme."

Ağabeyimin sessizliğini bozması ile ona doğru döndüm.

"Ablam hafif yaralandığını söylemişti. Madem öyle Caner neden bu halde ağabey?"

"Başta öyleydi. Ta ki evden çıkıncaya kadar. Bir kaç serserinin onu dövdüğünü görünce çileden çıktım zaten. Omzundaki yara da durumunu da zorlaştırmıştı tabi. Neyse ki zamanında yetiştim. Adamlar kaçmaya başladıklarında Caner'in kendinden geçtiğini fark ettim. Elimden geldiğince erken gelmeye çalıştım."

Ağabeyimin söylediklerinin ardından Caner'in yara bere içinde kalan yüzüne doğru çevirdim bakışlarımı. Avucumun içerisindeki eli bir tık daha sıktım. O sırada ablam odaya geri dönmüştü. Hafif geri çekilmiştim fakat Caner'in elini bırakmamıştım. Hepsi benim yüzümden olmuştu. Benim için endişelenmişti. Benim yaptığım tek şey ise onu sert bir şekilde geri itmek olmuştu. Böyle olsun istememiştim...

"Biraz dinlense iyi olacak."

Ağabeyim elindeki malzemeler ile ayaklanırken, ben yerimde kalmayı tercih etmiştim. Onu bırakmak istemiyordum.

"Biz çıkalım o halde ağabey. Ayrıca uyandığında Azra yanı başında olursa çok daha iyi olacaktır."

Ablamın hafif tebessüm ederek söyledikleri karşısında dudağımı ısırmıştım.

"Haklısın."

Ağabeyim de ablama hak verince utancımdan tek kelime edememiştim. İkisi de odadan çıkınca biraz olsun rahatlamıştım.

15 Dakika Sonra...

Caner'in Ağzından...

Beynimi delen ağrı ile gözlerimi aralamaya çalıştım. Başardım da. Kendi odamda olduğumu ve sol elimin haddinden fazla terlediğini fark edince, gördüğüm manzara ile dona kaldım. Azra... Yanı başımdaydı. Terleyen elimin sebebini çok geçmeden anlamıştım. Azra elimi tutuyordu. Bir dakika... Ne zamandır uyuyordum? Dahası Azra ne zamandan beridir yanı başımdaydı? Benim uyanmamı beklerken uyuya kalmış olmalıydı. Hayal görmüyordum umarım? Onu uyandırmamak için yerimde hafif doğrulmak istemiştim fakat bunu bile becerememiştim.

"Caner... Çok şükür, iyisin." diyerek tebessüm ettiğini görünce şoke oldum ve gözlerimi ister istemez terleyen elime kaydırdım. Azra da durumu fark etmiş olacak, kendisi de gözlerini hafif eğmişti. Ardından da elini geri çekmeye çalışmıştı fakat buna izin vermemiştim. Söyleyecek çok şeyim vardı fakat dile getiremiyordum. Yine onu üzmekten korkuyordum çünkü.

"Üzgünüm... Böyle olsun istememiştim. Şimdi daha iyisin değil mi?"

Azra, benden önce davranarak dengemi şaşırtmıştı. Üzgün olduğunu söylemişti. Ses tonundan mahcup ifadeyi hissedince, boşta kalan elimle eğili olan başını yavaşça hedefime yerleştirdim.

"Endişelenmene hiç gerek yok, gayet iyiyim ben. Ve rica ediyorum, benimle konuşurken eskisi gibi yüzüme bak." dedim temiz ses tonumla.

"Üzerine fazla geldim. Benim yüzümden bu haldesin. Özür dilerim ben..."

"Hayır. Burada özür dilemesi gereken biri varsa o da benim Azra. Sen değil..Fakat özürlerim ne öncesinde yaptığım hataları örtecek ne de senin kalbini onaracak kadar güçlü değil malesef. Söyleyebileceğim tek şey....Seni çok seviyorum Azra. Bu zamana dek sevgimin sahibi senden başkası olmadı zaten. Olmayacak da. Benimle olmanı ne kadar çok istesem de kararın neyse sonuna kadar saygı duyacağım. Bu evden git dersen hiç düşünmeden sadece sen istediğin için giderim Azra. Kalmamı istersen de sadece sen istediğin için kalırım. Ben gerçekten de..."

"Gitmeni istemiyorum..."

Sözümün kesilmesi ile duyduğum şeyle şoke olmuştum. Azra gitme mi demişti? Yani kalmamı mı istiyordu?

"Gitmeni istemiyorum Caner. Kalbimi çok kırdın bunu yok sayamam. Ama... Ama bu evden gitmeni de istemiyorum. Madem illaki benim için bir şeyler yapmakta kararlısın, senden çok önemli ama bir o kadar da zor bir şey yapmanı istiyorum."

"Seni dinliyorum?"

"Kırılan kalbimi yeniden onarmanı istiyorum. Seninle kurduğum hayalleri bana geri vermeni istiyorum."

Ne yani? Onca yaşananlardan sonra bile Azra benimle gerçekten de yeniden... Yani biz...

"Azra sen..."

"Biliyorum bu akşam üzeri seninle konuştuklarım... Sana karşı tüm acılarımı kusmak istedim. Seni kırdım. Bunu isteyerek yapmış olmasam da sebep oldum. Senin dünyanda neler olup bittiğini o anda düşünmedim bile. Sadece kendi acılarımı dile getirdim. Özür dilerim..."

"Yapma, özür dileme benden artık. Yaptıklarında en ufak bir hata yoktu."

"Sana bir şey olacak diye çok korktum..."

Sözümü kesen ağlamaklı ses tonu kulaklarımı doldururken, Azra'ya doğru eğildim ve alnına ufak bir öpücük kondurdum. İrkilmişti. Kendimi hafif geri çekerken, ağlamaklı yüzünü görüş açıma getirmişti.

"Ben iyiyim. Üstelik artık yanımda olacağına göre korkulacak hiç bir şey yok." dedim ve gülümsedim.

Azra'ın yüzündeki tebessümü görünce dünyalar benim olmuştu. Başka bir şey istemiyordum artık. Elimi avuçlayan parmakların üzerine dudaklarımı hafif bastırarak, geri çekildim. Artık kimseden hislerimizi saklamamıza gerek yoktu. Yalanlar, tehlikeli planlar da öyle.

"Yanıma gelir misin?" diye sorarak hafif kenara çekilmiştim. Azra şaşırmıştı.

"Olmaz... Yani yaralısın. Canını yakabilirim."

"Merak etme, canım yanmayacak. Lütfen gel." dedim elimi uzatarak.

Bir kaç saniyeliğine duraksasa da uzattığım elimi yalnız bırakmamıştı. Yavaşça onu hemen yanıma yatırarak, sağlam olan kolumu başının altına yerleştirdim. Onu iyice kendime doğru çekerek, boşta kalan elini de göğsümün üzerine bıraktım.

"Canını yakmıyorum değil mi?" diyerek yenilemişti sorusunu.

"Canımı yakacak en son kişi bile olamazsın Azra. Yanımdasın... Ve yüzün gülüyor. Çok teşekkür ederim." dedim gözlerimi gözlerine değdirerek.

"Neden teşekkür ediyorsun?"

"Neden mi? Hangi bir nedeni sayayım ki? Ailem hakkındaki gerçeklerı öğrendin ve yine de beni bu şekilde kabul edebildin. Bana çok değerli bir şans verdin. Hepsi senin kalbinin güzelliği sayesinde." deyince göğsümün üzerindeki elini yüz hatlarımda gezdirmeye başlamıştı. Konuşmuyordu. Gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmıyordu da. İyi de bir den bire neden sessizliğe bürümüştü diye kendi kendime sorular sormaya başladığım sırada, dudaklarımın üzerine sinen tatlı ve bir o kadar da tuzlu dokunuş ile şaşırmıştım. Fakat kısa bir süreliğineydi bu şaşkınlığım. Kendi isteği ile gelen güzel ve değerli misafire karşı kayıtsız kalmam imkansızdı...

*** Bölüm Sonu ***

Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺

Loading...
0%