@kristalmelek61
|
Keyifli okumalar 🌺☺️ YAZARDAN... Esin kapı eşiğindeki çantası ile beraber kendisi dışarı atarken, evin şoförü Ömer Bey hazırda bekliyordu. Ufak adımları ile yavaşça arabaya binen Esin, üzerindeki montun cebindeki telefonuna büyük bir heyecanla sarıldı. Fakat boşuna heyecan yaptığını fark edince, yüzündeki gülümseme de kayboldu. Yarım saat sonra okula varacaktı fakat Aras'tan hala bir arama ya da mesaj gelmemesi, canını sıkmıştı. Acaba ben mi arasam diye düşünürken kendince derin bir of çekmişti. Ne yapacağını ya da nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Birlikte olduğu adamı arayacak o cesareti bir türlü bulamıyordu kendinde. En azından şimdilik. Kulağa biraz komik bir durum gibi gelse de dikkatli düşününce, kahramanımın bu tuhaf halini yadırgamıyorum. Çok zor şartlar ve gel gitler ile boğuşuyorsunuz. Tüm bunların sonunda belkide hayatınızda farklı tatlar bulabildiğiniz o kişi ile duygusal bir bağ yakalıyorsunuz. O kişi, sizin üzerinizdeki bir çok şeyin ilki oluveriyor bir anda ve ister istemez bazen bocalıyorsunuz. İşte tam da bu noktada, hikayemin baş kahramanı Esin giriyor devreye. Aras, kendisi dahi ne olup bittiğini anlamadan hayatına girmişti. Ve artık birliktelerdi. Yine de bu duruma pek alışamamıştı. Bu yüzden de bundan sonraki gelecek olan adımları hep Aras'tan bekliyordu. Kendisi de aynı adımları atmak istiyordu fakat sevdiği adamdan hala çekiniyordu. Bir o kadar da korkuyordu... Olabilir miydi bu? Aşk böyle bir şey miydi? Avuçları arasında terlemeye başlayan telefon çalmaya başlayınca irkildi Esin. Tanımadığı bir numara tarafından aranıyordu. İster istemez içini büyük bir korku sarmıştı. Bundan bir kaç gün önce Aras ile tanımadığı birden fazla adam tarafından kaçırılmıştı. Doğal olarak bu korkusu yersiz sayılamazdı. Fakat yine de telefonunu açmıştı. ''Alo, canım?'' Telefonu kulağına dayar dayamaz Leyla'nın sesini duyunca şaşırmış, bir o kadar da rahatlamıştı. ''Leyla?'' ''Bir an açmayacaksın diye korktum. Numara bana ait canım.'' ''Sana mı? Nasıl yani, senin telefonun...'' ''Evet, kayıp olmuştu. Emir Bey pek rahat durmadı. Bana sürpriz yapmak istemiş. Zorla kabul ettirdi.'' Leyla'nın açıklaması ile derin bir nefes almıştı Esin. ''Çok sevindim. Hayırlı olsun canım, hemen kaydederim. Bu arada okulda mısın, değilsen eğer alalım seni?'' ''Hiç gerek yok Esin. Ben zaten okuldayım. Seni bekliyoruz.'' ''Tamam, birazdan yanınızdayım. Bu arada Leyla...'' ''Evet, canım söyle?'' Esin dudaklarını ısırmaya başlamıştı. Fakat Leyla'ya şu anda bulunduğu duruma anlatmazsa, kendi kendini yiyip bitirecekti. ''Ya Leyla... Öğleyin oldu ama Aras hala aramadı. Mesaj filan da yok. Acaba ben mi arasam ya da mesaj atsam?'' Esin'in bin bir güçlükle söylediklerinin peşine gülmeden edememişti Leyla. Esin ise kendine inanamıyordu şu an. Utancından tek kelime edemedi. ''Senin durduğun hata Esin. Siz artık sevgilisiniz yani birliktesiniz. Ha sen aramışsın ha Aras, hiç bir farkı yok ki.'' Esin'in yanakları alev almaya başlayınca, gözlerini iyice kapatıp sıkmıştı. ''Allahım... Daha ne kadar rezil olabilirdim ki! Neden böyleyim ben?'' Esin, Leyla'yı unutmuş kendi kendine fısıltıyla konuşmaya başlamıştı. Durum hiç de iyi gözükmüyordu. ''Bir şey mi dedin canım?'' Anında kapalı olan gözlerini açarak, tekrardan dudaklarını ısırmıştı Esin. ''Ha... Yok. Öyle dalmışım.'' İtiraf etmeliyim ki baş kahramanım çok iyi salladı. ''Kendini sıkmana gerek yok Esin. Sakin olman yeterli.'' ''Peki, umarım. Öyleyse ben Aras'ı arayayım. Okulda görüşürüz canım.'' ''Görüşürüz.'' Telefonu kapatır kapatmaz, arkadaşının söylediklerini düşünmeye başladı. Fakat sonuç değişmiyordu. ''Esin, geldik kızım.'' Ömer Beyin seslenmesi ile telefonuna kitlenen bakışlarını havaya kaldırdı Esin. ''Kusura bakma Ömer amca, dalmışım.'' ''Ne kusur kızım, estağfurullah.İyi dersler.'' ''Sağ ol Ömer amca. Akşam görüşürüz.'' ''Görüşürüz kızım.'' Esin arabadan iner inmez ufa ufak koşmaya başladı. Kızaran yüzüne vuran soğuk ve sert esinti ile boğazına doladığı atkısına iyice sarıldı. ''Esin!'' Hemen arkasında biten tanıdık sesle yavaşladı. Demir, koşarak yanı başına geldi. ''Günaydın.'' ''Günaydın Demir.'' ''Bir an önce içeri geçelim.'' diyerek avuçlarını birbirine sürtmeye başlamıştı Demir. Esin Demir'in bu haline gülmeden edememişti. Soğuk havalardan Demir de nasibini almış gözüküyordu. Esin, Demir'i onaylarken birlikte binaya giriş yaptılar. Dersin başlamasına on dakika kalmıştı ve arkadaşları onları her zamanki yerlerinde bekliyorlardı. Esin kantine adım atacağı sırada boynuna atılan Leyla ile hafif gerilemişti. ''Hoş geldiniz. Nerede kaldınız?'' Leyla'nın sorusuna karşılık, boynundaki atkıyı çıkartmıştı Esin. Ardından da gülümsemişti. ''Nerede mi kaldık? Daha dersin başlamasına on dakika var.'' Esin'in gülerek verdiği cevaba kendince surat asıp, koluna girerek karşılık verdi Leyla. ''Dersten bahsettiğimi kim söyledi ki?Ben, sizi bekleyen bizden bahsediyorum.'' Bu kez Demir de Esin'e katılmıştı. Ardından da hep beraber diğerlerinin bulunduğu masada yerlerini almışlardı. Esin, üzerindeki montu elindeki atkısı ile birlikte oturduğu sandalyesine yavaşça astı. ''Daha ne kadar bekleriz diye düşünmeye başlamıştık. Nihayet yolu bulabildiniz.'' Önder'in araya girmesi ile Esin sırıttı. ''Hayırdır, bugün atar günü mü? Herkes ayrı bir tuhaf.'' ''Hah! Bir de dalga geçiyor.'' Önder atarına devam ederken Esin, kollarını çiçek pozisyonuna getirerek yeniden sırıttı. ''Ya ben gerçekten anlamıyorum. Hadi Leyla bir kız. Alınması ve ya atar yapması siz erkeklere nazaran gayet doğal. Fakat size ne oluyor beyler?'' ''Lütfen genelleme yapmayalım. Sabahtan beri başımızın etini yiyen Önder. Ben halimden memnunum yani.'' Emir, Leyla'nın koluna girerek Esin gibi sırıtmaya başlayınca Önder yan yan bakmaya başlamıştı. ''Hiç bakma öyle kardeşim. Gereksiz yere alınganlık yapıyorsun.'' ''Ne yani, erkekler alınamaz mı? Böyle bir kural var da benim mi haberim yok?'' Esin, gün boyu bu yakın iki dostun tatlı didişmelerini izleyebilirdi fakat dur demesi gerektiği yerler de olacaktı. ''Sakin olun beyler. Şu an neyin tartışması bu Allah aşkına.'' Esin, Emir ve Önder'e bakarak konuşmuştu. Sırıtmayı da ihmal etmemişti. ''Kız haklı beyler, dağılın.'' Demir beklenmeyen ani cümlesi ile bu kez hepsi birden kahkahaya boğulmuştu. Fakat diğerlerininkine nazaran Esin'in kısa sürmüştü. Aklına Aras gelmişti ve merak ediyordu. Kötü hissetmeye başlamıştı. Ya da kendisi gereğinden fazla paranoyak davranıyordu. Bu saate kadar araması gerektiğini düşünüyordu ve ister istemez canı sıkılan bakışları avuçları arasında dört dönen telefonuna takıldı. Daha fazla dayanamayarak, oturduğu sandalyeden kalktı. ''Ben hemen geliyorum.'' dedi ve elindeki telefonla diğerlerinin yanından ayrıldı Esin. Sakin bir yer bulup, telefonunun rehberine girdi. Onun ismi üzerine gelince yine duraksadı. Ondan neden bu kadar çekindiğini bilmiyordu. Çok önceleri tanımadığı halde, evine gizlice giren bir adamı öpebilecek kadar deli cesareti gösterebiliyorken, şimdi o cesaretin yanından bile geçmeye korkuyordu. Fakat daha fazla kaçamayacağını da biliyordu. Bir yerden başlamalıydı. Elinden geldiğince sakin kalmaya çalışarak, boğazını temizledi ve telefonu kulağına yavaşça dayadı. Telefonunun çalmasına rağmen açan yoktu. Peki ya şimdi ne olacaktı? Dersin başlamasına az bir vakit kalmıştı üstelik. ''Esin?'' Leyla'nın sesi ile kendine gelirken, elindeki telefonu yavaşça arkasına aldı Esin. ''Efendim canım? Bir şey mi oldu?'' ''Olmadı ama derse az daha geç kalırsak büyük ihtimal olacak. Ayrıca burada tek başına ne yapıyordun?'' ''Hiç. Azra aradı da, onunla konuşuyordum.'' Evet, baş kahramanım sallama yolunda en emin adımlarla ilerliyordu şu anda. ''Bir sorun yok inşallah?'' ''Hayır, öylesine aramış zaten.'' ''İyi madem. O halde lets go!'' diyerek Esin'in koluna girdi aniden. Birlikte sınıfa ilerlerken, boşta kalan diğer elindeki telefonunu pantolonunun cebine yerleştirdi Esin. Ders, Mert Beyin dersiydi ve rutin uyarılarını yapmayı ihmal etmemişti. Olaylar o kadar hızlı bir şekilde gelişiyordu ki yapılacak olan dans yarışmasını tamamen aklından çıkarmıştı Esin. Bir an önce toparlanması gerekiyordu fakat Aras'ı düşünürken bu durumu nasıl atlatacaktı, koca bir soru işreti... ''Evet arkadaşlar, şimdi son bir prova. Sonrasında mola.'' Mert Beyin sesi ile tüm sınıf son nefesini vermişti. Esin de dahil. Üstelik tam olarak kendisi ders bile verememişti. Bütün bir gününün bu şekilde mi geçeceğini düşünürken, anlık dengesini kaybetmiş ve zeminle buluşmuştu. ''Ah!'' Zeminle buluşması ile sağ ayak bileğini kavramıştı Esin. Demir, Esin'in yanı başında yerini alırken, hemen arkasından da Leyla yetişmişti. ''Esin, ne oldu?'' Ayak bileğine saplanan ağrı ile gözlerini sıkıca kapatmıştı Esin. ''Bileğim... Çok acıyor...'' Yarım ağızla Demir'i yanıtlarken, hafiften gözleri dolmaya başlamıştı Esin'in. ''Burkmuş olmalı. Demir, Leyla arkadaşınızı hemen revire götürün.'' Mert Beyin öne atılması ile anında Esin'i kucaklamıştı Demir. Birlikte sınıftan çıktılar ve revire doğru hafif adımlarla koşmaya başladılar. ''Nasıl oldu bu? Esin'in daha önce dans ederken düştüğünü hiç görmedim.'' ''Haklısın Leyla. İlk tedavisi yapılsın, öğreniriz.'' Esin konuşacak halde değildi. Revire vardıklarında, görevli hemşirenin yanındaki sedyeye yavaşça yatırmışlardı Esin'i. Durumu görevli hemşireye anlattıklarında, yine görevli hemşire tarafından dışarı çıkartılmışlardı. Yarım saat sonra görevli hemşirenin odadan çıkması ile sedyenin üzerinde yavaşça doğruldu Esin. Bileğindeki sargıyı fark ettiğince, dişlerini sıktı. ''Esin, daha iyi misin canım?'' Leyla, arkasındaki kalabalıkla odaya girmişti. Herkes yanındaydı, Aras hariç. ''Nasıl hissediyorsun?'' Öne atılan Önder'in sorusu ile yüreğindeki kırgınlığı bir süreliğine gizlemişti Esin. ''Ben iyiyim. Ufak bir kaza, o kadar.'' Esin durumu geçiştirmişti. Fakat arkadaşları kendisi kadar rahat değillerdi. ''Ufak bir kaza mı? Bileğini burktun Esin. Ayrıca belli bir süre dans da edemezsin. Yarışmaya fazla kalmadı.'' Esin, Önder'in sitemini anlıyordu fakat onları endişelendirmek istemiyordu. Şu an onun için önemli olan tek şey Aras'tan gelecek tek bir aramaydı. ''Bu böyle olmayacak. Ben hemen Aras'a haber vereyim. Zaten bu saate kadar gelmemesi de ayrı bir tuhaf.'' ''Hayır, dur!'' Esin'in ani uyarısı ile Önder dahil herkes, bakışlarını tek bir hedefe kitlemişti. ''Aras'ı arama Önder.'' ''Ne? Ama neden?'' ''Ne diyorsam onu yap Önder. Aras'ı arama.'' Tüm arkadaşları Esin'in bu tavrına anlam veremiyordu. Fakat Esin, kendisi yüzünden Aras'ın endişelenmesini istemiyordu. En azından şimdilik... ''Esin, sen ne dediğinin farkında mısın?Aras, senin birlikte olduğun kişi. Sevgilin! Bilmesi en doğal hakkı. Ayrıca sonradan öğrenirse, sinirlenecektir.'' ''Bunun ben de farkındayım ama rica ediyorum onu arama. Ben gayet iyiyim, bir şeyim yok. Yürüyebiliyorum bile. Aras'ın endişelenmesini istemiyorum Önder. Belki sonra ama şimdi değil, lütfen.'' ''Esin canım, Önder haklı bence. Hem Aras yanında olursa çok daha iyi hissedeceğinden eminim.'' Esin'de emindi fakat şu anlık sadece beklemek istiyordu. ''Lelya lütfen...'' Esin'in yalvarışlarına zor da olsa teslim olmaktan başka çareleri kalmıyordu ne yazık ki. ''Peki madem. Sen şimdi iyice dinlen. Ben yanında kalacağım, merak etme.'' ''Buna gerek yok canım. Siz sınıfa geri dönün.'' ''Olmaz öyle şey...'' ''Leyle lütfen, ben iyiyim. Bir şeye ihtiyacım olursa ararım.'' ''Ama...'' ''Aması filan yok. Geldiğiniz için çok teşekkür ederim arkadaşlar ama artık gidebilirsiniz. Ben gayet iyiyim.'' ''Bize teşekkür etmene hiç gerek yok Esin. Üstümüze düşen bu çünkü.'' Emir'in cevabı ile tebessüm ederken, odada tek başına kalmıştı Esin. Bunu kendisi istemişti ve daha iyi olacağını düşünüyordu. Gerçekten de iyi olacak mıydı bilinmez ama biz Esin için böyle kabul edelim. 1 SAAT SONRA... Aradan tam bir saat geçmişti! Koskoca bir saat. Fakat artık Esin'in de odada tek başına canı çok sıkılmıştı. Arkadaşları dersteydi ve kaldığı odada yapacak hiç bir şey yoktu. Görevli hemşire gelmeden önce ufak bir hava almanın kötü olmayacağını düşünerek, sol ayağına yüklenip yavaşça sedyeden kalktı Esin. Ortalığın sessiz olduğuna kanaat getirdikten hemen sonra, masanın üzerindeki telefonu ile odadan çıktı. Koridorda zar zor ilerlemeye başlarken, elindeki telefonu göz hizasına yerleştirdi. Artık Aras'ı aması gerektiğine karar vermişti. Binanın çıkışına varmadan, elindeki telefonu kulağına yeniden dayamıştı. Fakat değişen hiç bir şey yoktu. Bu saate kadar Aras'ın telefonuna bakmaması Esin'i iyice germişti artık. Bıkkınlıkla farkında olmadan burktuğu sağ ayağına bakı yapınca, gelen şiddetli ağrı ile yanındaki duvardan destek almıştı. Derin bir nefes vermeye çalışırken gözlerinin yeniden dolması ile dişlerini sıkmıştı. ''Tüm terslikler ışık hızı ile beni buluyor sanki... Lanet olsun!'' Kendi kendine söylenirken, önüne düşen uzun dalgalı kumral saçlarını hızlıca geriye attı. Duruşunu yeniden dikleştirmeye çalıştığı anda hedefine giren tuhaf tablo ile sertçe yutkundu. Saatlerdir beklediği özlemini, okulun giriş kapısında yanında sarışın bir kızla görünce kaşlarını çatmıştı. Aras'ın ve yanındaki sarışın kızın birbirlerine bakıp gülüştüklerini görünce, elini dayadığı duvara daha çok asıldı. Daha dikkatlice baktığında ise, yanındaki sarışın kızın o gün Aras'ı hastahanede ziyaret eden kızla aynı kişi olduğunu fark etmişti. Kızın sırtı kendisine doğru dönük olduğu için yüzünü yine net bir şekilde göremiyordu fakat o olduğundan emindi. Aras, o gün Esin'e sadece bir arkadaşı olduğunu söylemişti fakat şuan Esin'in içinde çok daha farklı şeyler filizleniyordu. Esin'e göre, Aras'ın bir kız arkadaşı olması anormal değildi ya da onunla vakit geçirebilmesi. Fakat gün boyu Aras'ı defalarca aramasına rağmen kendisine tek bir dönüş yapmaması, anlayabileceği türden bir durum olamazdı elbette. Kalbi uzun zaman sonra,yine ağır bir şekilde krırılıyordu. Aras ve yanındaki sarışın kızla olan samimi konuşmalarını bir kaç dakika, sadece izledi. Dolan gözleri sağanak yağmuru başlatırken, yüreğinde filizlenen korku nefes almasını zorlaştırmaya başlamıştı. Bundan uzun zaman önce Fırat denen çocukla yaşadığı şeylerin tekrar etmesinden ve doğuracağı sonuçlarından ölesiye korkuyordu. Yeniden sevmeyi başarmıştı ve yine yeniden kalbi bu tür bir ağrı ile yoklanıyor gibiydi... Esin, Aras ve yanındaki kızın birbirlerine yine samimi bir şekilde bu kez sarıldıklarını görünce geriledi. Anından aksi yöne dönerek, duraksadı. Belkide daha fazlasını görmekten korkmuş ve böyle bir harekette bulunmuştu. Sağ elini sol göğsü üzerine yavaşça bırakırken, bir iki hıçkırık dudaklarının arasından kaçmayı başarmıştı. Geriye bir kez daha bakamayacağını biliyordu ve sadece adım atmaya başladı. Gözleri ve bedeni donmuş gibiydi... Yürüyordu ama nasıl ve nereye... Bilmiyordu. Adımlarını revirin hemen bitişiğinde durdururken, birkaç saniye düşündü. Ardından bu kez koridor sonundaki asansöre doğru yürümeye devam etti. Asansörün gelişi ile hareketlendi ve gitmek istediği mekanı seçti. Birkaç saniyenin ardından kendini temiz ama bir o kadar da soğuk olan havanın yanında buldu. Esin şu an okulun çatı katındaydı ve ağlamaya devam ediyordu. Niyeti elbette kötü değildi. Sadece kendisine kısa bir süreliğine uygun olan mekanı seçmişti, o kadar. Hepimizin böyle durumları yaşadığı olmuştur. Kötü bir haber alır ya da bizi üzecek bir olay yaşadığımızda, kısa da bir nefes almak isteriz. ''Yalnız kalmak istiyorum.'' İşte,Esin de şu an sadece nefes almak istiyordu. Buna ihtiyacı olduğunu biliyordu da. Kafası içerisinde dönüp duran, düşüncelerle hemen arkasındaki duvarın dibine yavaşça çökmüştü. O sırada çalan telefonu ile irkilen Esin, Aras'ın aradığını görünce duraksadı. Saatlerdir beklediği arama geç de olsa gelmişti fakat az önce gördükleri yüzünden ne yapacağını şaşırmış bir vaziyetteydi. Ölesiye telefonu açmak ve sevdiği adamın sesini duymak istiyordu artık. Fakat göz yaşları ile gelen hıçkırıkları buna bir türlü izin vermiyordu. ''Esin!'' Karşısındaki tanıdık sesle, yaşlı bakışlarını havaya kaldırmıştı Esin. Elinde telefon ile nefes nefese Esin'in yanına koşmuştu Aras. Esin ise şoktaydı. Burada olduğunu nereden öğrenmişti? Aras, üzerindeki ceketi çıkartıp Esin'in omuzlarına örterken, buz tutan ellerinden kavradı. ''Arıyorum açmıyorsun. Deliye döndüm. Bizim çocukları aramasam, neler olup bittiğinden haberim bile olmayacak. Bu halde, neden ayaktasın sen?'' Aras'ın sitem ve endişeli sorularına karşılık donup kalmıştı Esin. Aras, Esin'in yüzünü avuçlayınca, ağladığını anlamıştı artık. ''Sen... Neden ağlıyorsun?'' Esin cevap vermek yerine karşısındaki endişeli bakışları izlemek istemişti sadece. Fakat Aras, çok fazla korkmuştu. Bir şekilde Esin'i konuşturmaya çalışacaktı. ''Esin neden susuyorsun? Bu halin ne?Neden ağlıyorsun, söyle bana canım? Ne oldu?'' Esin'den hala net bir cevap yoktu. Aras kötü hissetmeye başlamıştı. ''Esin lütfen..." ''Seni aradım...'' Burkulan ses tonu ile ilk cümlesini yarım ağızla dile getirebilmişti. ''Biliyorum canım. Üzgünüm ben...'' ''Başta... Başta cesaret edemedim. Fakat sonrasında senin için endişelenmeye başladım ve aradım. Cevap vermedin.'' ''Esin ben seni...'' ''Az önce de aradım fakat yine cevap vermedin. Üstelik ...'' Esin son cümlesini tamamlayamamıştı. ''Evet, canım devam et?'' Aras'tan gelen onay ile Esin dudaklarını birbirine bastırdı. Ardından da doğruca karşısındaki çimenlere baktı. ''Seni okulun girişinde gördüm. Tek başına değildin.'' deyince bu kez aynı korku filizleri Aras'ın içinde büyümeye başlamıştı. Susarak, Esin'in devam etmesine izin verdi. ''Yanında sarışın bir kız vardı. O gün hastahanede seni ziyarete gelen kızla aynı kişi olduğuna eminim. Bana o kızın senin arkadaşın olduğunu söylemiştin. Bu çok doğal, seni anlıyorum. Ama gün boyu seni aradım ben. Arkadaşınla birlikte olduğunu şimdi öğreniyorum. En azından bana söylemeni beklerdim. Söylemedin... Ayrıca seni defalarca aramama rağmen, bir kez bile dönmedin! Arkadaşının yanında aklına bir kez bile gelmedim mi Aras?'' Esin'in hıçkırıklara boğularak yaptığı konuşmanın ardından, Aras onu kollarının arasına alarak iyice sardı. Saçlarının arasına ufak bir öpücük kondururken, kendi gözleri de hafiften dolmaya başladı. ''Özür dilerim canım... Affet beni, özür dilerim.'' Aras, Esin'in göz yaşlarını silmeye başlarken, devam etmişti konuşmasına. ''Her şeyi anlatacağım, lütfen ağlama artık. Revire inelim, her şeyi anlatacağım. Söz.'' Aras, genç kızı kucağına almak istemiş fakat Esin buna izin vermemişti. Yaptığı tek şey, genç adamın tek koluna asılmaktı. ''Şimdi öğrenmek istiyorum. Lütfen...'' ''Ama...'' ''Aras lütfen....'' Aras'ın pek bir seçeneği kalmamıştı. Koluna asılan eli her iki eli ile avuçlayarak öptükten sonra, doğruca Esin'in ağlamaklı bakışlarında aldı soluğu. ''Hatırlıyor musun, bundan çok daha öncesinde seninle hastahanede karşılaşmıştık. Yanımda küçük bir çocukla.'' ''Evet, çok iyi hatırlıyorum.'' ''İsmi Ömer. Babası ve annesi bundan altı ay önce bir trafik kazası geçirdi. Şans eseri biz bulduk fakat Ömer'in babası daha Ömer doğmadan o kazada can vermişti. Annesi ise Ömer'e hamileydi ve hala hayattaydı. Fakat o da Ömer doğar doğmaz, çok fazla kan kaybettiği için kocasının ardından vefat etmişti. Ömer'i kendi çocuğum gibi sahiplendim.'' Aras,yaşananları anlatmaya başlar başlamaz, Esin'in göz bebekleri büyümeye başladı. ''Dün gece bir anda ateşlendi. Annem ile anında acile gittik fakat sabaha kadar Ömer'in müşahede altında kalması gerektiği için hastahanede kaldım. O karışıklıkla telefonumu evde unutmuştum. Sonrasında da aklıma gelmedi zaten. Sabah hastahaneden çıkınca, eve geldim. Ömer ile ilgilenmeye devam ettiğim için telefonum aklıma dahi gelmedi. Öğleye doğru Ömer'in uykuya dalması ile rahatladım. Sonrasında telefonumu elime aldım ve aramanı gördüm. Ömer'i anneme emanet ederek, evden ayrıldım. Fakat o kadar çok kafam dağınıktı ki çıkarken telefonumu tekrardan unuttum. Okula geldiğimde fark ettiğim için iş işten geçmişti.'' Esin, duydukları karşısında afallarken, duymaya başladığı utangaçlık duygusu ile düşündükleri yüzünden pişman olmuştu. Fakat sarışın kızın o anda yanında olması, hala bir soru işareti olarak kalmıştı. ''Peki ya o kız, yani arkadaşın?'' ''Dediğin gibi sadece arkadaşım. Arada bizde kalıp, Ömer'e bakıyor. Fakat çok fazla insan içine çıkmayı sevmez. Bu yüzden de onu çok az gördün zaten. Bu sabah ben evden çıkarken, Ömer'e olanları annemden duyduğu için gelmişti. Telefonumu bana getiren de oydu.'' Esin,birden fazla pişmanlık yaşıyordu şimdi. Aras'a söylediği onca şeyden sonra kendini çok kötü hissetmişti. ''Aras ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Üzgünüm yanlış anladım. O kız ve sen... Ben düşündüm ki...'' Esin'in devam etmesine izin vermemişti Aras. Dudaklarını, soğuktan kurumuş olan dudaklara yavaşça bastırmıştı. Esin böyle bir şey beklemediği için, gözlerini sonuna kadar açmıştı. Aras ise çoktan önündeki perdeyi indirmişti. Esin birkaç saniye sonra üzerindeki şaşkınlığı attıktan sonra, o da önündeki perdeyi indirmişti. Aras öpücüklerinin şiddetini arttırırken, Esin de farkında olmadan kendi bedenini onunki ile birleştirmişti. Fakat Aras daha fazla devam ederse, kendi bedeninin kontrolünü sağlamayacağının farkındaydı. Nefes nefese hiç istemese de dudaklarını geri çekmek zorunda kaldı. Genç adam alnını Esinin ki ile birleştirerek, yavaşça olsa dudaklarını hareket ettirdi. ''Ne düşündüğünü çok iyi biliyorum Esin. Fakat düşündüğün şey imkansız... Sen ve ben varken imkansız anlıyor musun, imkansız...'' Aras fısıltılı ses tonu ile Esin'in gözlerinin içine bakarak konuşmuştu. Esin bu kez duydukları karşısında duygulanarak, ağlamaya başlayınca Aras onu yeniden kollarının arasına alarak sıkıca sarmıştı. ''Seni seviyorum Esin. Ben sadece ve sadece seni seviyorum...'' Aras'ın itirafına karşılık, göz yaşlarına boğulmuştu Esin. O kadar çok şeyi o kadar çok yanlış anlamıştı ki tek kelime edemiyordu. Aras'ın kendisini ihmal edip,en yakın arkadaşı ile eğlenceli vakit geçirdiğini düşünmüştü. Tabi bir de şu geri dönüşü olmayan aramalar... Tüm bunları Aras'a olan güvensizliğinden yapmamıştı elbette. Sadece aynı şeyleri tekrardan yaşama korkusu... Aras sayesinde geç de olsa bu korkuyu atmıştı üzerinden. ''Öhömmm!'' Esin ve Aras gelen ani sesle birbirlerinden ayrılmışlardı. Ses Önder'e aitti. Ve tabi ki yalnız değildi. Esin ve Aras hafif tebessüm edince, Önder öne atılmıştı. ''Bizim burada sizi bulacağız diye canımız çıksın. Sizin yaptığınız şeye bak,ayıp.'' Önder sırıtarak kollarını çiçek pozisyonuna getirmişti. O sırada Emir araya girerek, dirseği ile karnına hafif bir yumru geçirmişti. ''Kardeşim, ne yapıyorsun ya!'' ''Söylediğin şeye bak Önder. Ne yani yanında mı... Tövbe estağfurullah, ne söyleteceksin bana ya.'' Emir'in cevabı ile herkes iptal olmuştu. Aras, Esin'i bu kez kucağına almayı başarmıştı. Hep birlikte yeniden revire geri döndüklerinde, Aras zar zor diğerlerini göndermeyi başarmıştı. Esin'in yanı başından ayrılmayan Aras, kendini suçlu hissetmekten alamıyordu kendini. Bilerek olmasa da bir şekilde Esin'in bu duruma düşmesine sebep olmuştu. Üstelik belli bir süre Esin'in dans edemeyecek olması da cabası... Kendisi kötü hissetmesi için sebebi çoktu. Esin'i çok iyi tanıyordu ve dans etmeyi ne kadar çok sevdiğini de. Fakat Esin'in şu an ki durumu genç adamı kahrediyordu. ''Ne düşünüyorsun?'' Esin'in sorduğu soruyla kendine gelen Aras, duruşunu dikleştirdi. Yüz ifadesi Esin'in aksine sirke satmaya başlayınca, Esin yeniden konuşmuştu. ''Bir şey var. Neden yüzün asık Aras?'' Aras, Esin'in ikinci sorusuna karşılık burkulan bileğine kaymıştı bakışları. ''Şu haline bak Esin. Benim yüzümden oldu her şey. Lanet telefonu unutmasaydım eğer...'' ''Hayır.'' Esin, Aras'ın sözünü keserek elinden kavramıştı. ''Senin suçun değil. Kendi kafamda oluşturduğum saçma sapan düşünceler yüzünden, bunu kendime yapan benim. Sen değil. Kendini suçlama lütfen.'' ''Yine de dikkatli olmam gerekirdi.'' ''Olamazdın Aras. Senin için önemli ve stresli bir gündü.'' ''Evet ama...'' ''Onu görmek istiyorum.'' Esin, Aras'ın sözünü yeniden kesmişti. Aras ise ne demek istediğini anlayamamıştı. ''Anlamadım? Kimi görmek istiyorsun?'' ''Ömer'i.'' deyince şaşırmıştı Aras. ''Ömer'i mi?'' ''Evet. Tabi daha iyi olduğumda. Şu halde Ömer'e daha çok zarar veririm.'' diyerek gülmüştü Esin. Aras da ister istemez tebessüm etmişti. Öte yandan buna çok sevinmişti. Uzun zaman sonra hem Esin için hem de Ömer için ilaç gibi bir şey olacağı kesindi. ''Tamam, anlaştık. Sen iyice iyileş. İkiniz için güzel bir buluşma ayarlarız.'' Esin, Aras'ın söylediği ile ufak bir kahkaha atınca dünyalar genç adamın olmuştu. Onu mutlu edebilmeyi çok özlemişti. Esin'e bağlı olan ne varsa çok özlemişti aslında. Sesini, gülüşünü, dokunuşunu, nefesini... Aras için ucu bucağı görünmeyen, çeşitli güzelliklerle donatılmıştı genç kız... Sadece kendisi için... *** Okulun bitimi ile beraber artık kısa süreli de olsa Esin ve Aras'ın ayrılması gerekmişti. Leyla ve Esin, Ömer Beyin gelişi ile eve doğru yol almışlardı. ''Umarım ciddi bir durum değildir kızım? Daha iyi olduğuna emin misin?'' Ömer Beyin sorusu ile Esin hafif tebessüm etti. ''Merak etme Ömer amca, ben gayet iyiyim.'' ''Çok şükür kızım.'' Ömer Bey sadece özel bir şoför değildi. Esin'in yaşında bir kızı vardı ve şoförlüğün dışında bambaşka bir sorumluluğu da vardı. Esin de bu durumdan gayet memnundu. Uzun bir sessizliğin ardından nihayet eve varmışlardı. Evdekiler Esin'in durumunu fark edince, ister istemez endişelenmişlerdi. Bu onların en doğal hakkıydı tabi. Esin, kendisinin iyi olduğunu zar zor kabul ettirmeyi başarmıştı. Dinlenmek istediğini söyleyip Leyla ve kız kardeşi Azra ile odasına çıkmıştı. Esin çok farklı açılardan, düşündüğünün aksine şanslı bir kızdı aslında. Geç de olsa yavaş yavaş farkına varabilmişti. Mutluydu fakat bu durum hep böyle mi devam edecekti sizce? ''Şimdi anlat bakalım.'' Leyla, Esin'in yatağı üzerinde dizleri ile bağdaş kurarak meraklı bakışlarını salı vermişti etrafa. Azra ise olanlardan haberi olmadığı için, Leyla'nın ne demek istediğini anlayamamıştı. ''Bilmediğim şeyler var belli. Ne oldu abla, haydi anlat.'' ''Nasıl desem... Hem iyi hem de kötü şeyler oldu aslında.'' Esin'in verdiği cevapla, Leyla ve Azra kaşlarını çattı. ''Tamam, o halde hemen başla bakalım.'' Esin, kız kardeşinin onayı ile olanları baştan sona anlatmaya başladı. Leyla ve Azra'nın duydukları karşısında yüz ifadeleri şekilden şekile girmişti. ''Çok aptalca hatalar yaptım. Aras'ın kalbini de kırdım. Her ne kadar bana bunu belli etmese de yerinde ben de olsam onun gibi davranırdım zaten.'' ''Yanlış anlaşılmalar Esin. Kendini suçlama. Aras tüm bunları soğukkanlılıkla atlattıysa senin de mutlu olman gerekmez mi?'' Leyla'nın araya girmesi ile Esin bakışlarını yavaşça indirdi. ''Mutluyum zaten. Fakat onu o kadar saçma şeylerle suçladım ki... Hala hatırladıkça, kendime kızmadan edemiyorum.'' ''Geçti artık. Bu kadar kendine yüklenme lütfen. Her insan hata yapar, bu çok doğal.'' ''Leyla haklı abla. Şimdi yapman gereken tek şey, olanları unutup yeniden başlamak.'' Esin tek kelime etmeden öylece bir kaç dakika düşünme fırsatı yakalamıştı. Olanları ne kadar çok takmayı sürdürürse, Aras'ı da o derece üzecekti. Bunun farkındaydı ve artık hatalarının üzerine yenilerini eklemeyi hiç istemiyordu. Leyla ve Azra, Esin'den gelecek olan tepkiyi merakla beklemeye koyulmuştu. Yere indirdiği bakışlarını yavaşça yukarı kaldırarak, hafif tebessüm etti Esin. ''İşte bu!'' Azra zafer sevincini kendince kutlarken, Esin her ikisine birden kocaman sarılmıştı. ''İyi ki varsınız.'' Üçü birlikte gülmeye başlarken, bulundukları odanın kapısı çalınmıştı. ''Girebilir miyim kızlar?'' Caner'in sesini duyunca, üç kız da birbirlerinden ayrıldı. ''Gel Caner.'' Esin'in seslenmesi ile odaya giren Caner, kızların yanına doğru ilerledi. ''Daha iyi misin Esin?'' Caner'in bakışlarından odaya gelmesinin çok farklı bir amacı olduğunu anlamışlardı. Bu yüzden de sırıtışlarına engel olmak için zor tutuyorlardı kendilerini. Esin boğazını temizleyerek, dudaklarını birbirine bastırdı. ''Ben gayet iyiyim Caner, sağ ol. Sen nasılsın?'' Esin'in sorusunu duymamış gözüküyordu. Öyle ki bakışları saniyeler içerisinde hedefini değiştirmişti. Caner, Azra'da takılı kalmıştı. Leyla ve Esin birbirlerine bakıp gülüşürken, Azra ise bulunduğu durum yüzünden kızarmaya başlamıştı. ''Caner?'' Esin'in seslenmesi ile bu kez Caner zar zor kendine gelebilmeyi başarmıştı. ''Efendim Esin?'' ''Leyla ve ben çıkalım istersen?'' Esin'in gülerek sorduğu sorusu ile Caner, şaşırmıştı. ''Anlamadım Esin?'' Artık üç kız da sınırları zorlamaya başlamıştı. Leyla gülmemek için elini ağzına siper ederken, Esin tekrardan söz aldı. ''Diyorum ki, Leyla ve ben odadan çıkalım. Rahat rahat bak. Bu şekilde senin için daha zor olsa gerek.'' Caner'in jetonu geç de olsa düşünce, gülerek başını hafif eğdi. Bu sırada kızlar kahkahaya boğulmadan edemedi tabi. Artık daha fazla tutamamışlardı kendilerini. ''O kadar belli mi ettim yani?'' ''Yok canım. Biz hiç bir şey görmedik ki zaten, değil mi Leyla?'' Esin gülerek topu Leyla'ya atmıştı. ''Aynen.'' Bir kaç saniye ortalık sessizliğe bürünmüştü. Fakat sonrasında hepsi birden gülmeye başlayınca, Azra daha fazla dayanamadı. Ayağa kalkarak, sürükleye sürükleye Caner'i odadan atınca gülme krize girmişlerdi. ''Yazık çocuğa ya. Neden dışarı attın ki?'' ''Hak etti.'' Azra, Leyla'nın sorusuna gülerek cevabı vermişti. O esnada Leyla'nın telefonu çalınca, gülüşmeleri anlık kesilmişti. Leyla arayan kişiyi görünce, hafif bozulmuştu. Azra ve Esin bunu fark etmişti. ''Kim arıyor canım? Açsana.'' Leyla bir an durup aramayı reddedince, Esin ve Azra neden böyle bir şey yaptığını anlayamamıştı. ''Bilinmeyen numaralar... Hiç uğraşamam.'' diye geçiştirmişti Leyla. Halbuki kendisi de farkındaydı, gelen arama geçiştirilecek bir durum değildi. ''Peki. Rahatsız etmeye devam ederse, Emir'e söyle. Bana da söyleyebilirsin canım.'' ''Tamam. Ben artık kalksam iyi olur.'' ''Peki canım. Handan teyzeye çok selam söyle. Yarın görüşürüz.'' İki yakın dost birbirleri ile vedalaşırken, Azra da kapıya kadar eşlik etmişti Leyla'ya. Esin yatağının üzerine geri yatarken, telefonunu eline almıştı. Aras'ı merak etmişti. Ve tabi Ömer'i de. Aras'ı aramak için rehbere girmişti ki gelen arama ile yavaşça yerinde doğrulmuştu. ''Alo, Aras?'' ''Rahatsız etmiyorum umarım? Daha iyi misin?'' ''Hayır, ne alakası var? Ben de seni arayacaktım zaten. Ömer nasıl?'' ''Çok daha iyi. Şu an uyuyor.'' ''Sevindim.'' ''Sen nasılsın peki? Ağrın çok var mı?'' ''Biraz ama merak etme, iyiyim.'' ''Yine de kendine dikkat et. Bir kaç gün okula gitme istersen?'' ''Yok, asıl okula gitmesem benim için daha kötü olur. Bu halimle dans edemem ama en azından figürleri görürüm. Bir kaç güne toparlarım zaten.'' ''Peki, sen nasıl istersen. Ben daha fazla tutmayayım, iyice dinlen sevgilim.'' Esin son duyduğu kelime ile donup kalmıştı. Yüzünde genişlemeye başlayan gülümsemesi ile bir kaç saniye dut yemiş bülbüle dönmüştü. Bu zamana dek kendisine ilk kez sevgilim olarak hitap etmişti ve çok hoşuna gitmişti. ''Esin?'' Aras'ın sesi ile irkilen Esin, duruşunu dikleştirip boğazını iyice temizledi. ''Evet?'' Aras, Esin'in ses tonundaki tuhaflığı fark edince bu kez yer değiştirmişlerdi sanki. Aras hafif tebessüm ederken, Esin beklemeye geçmiş gibiydi. ''Esin...'' ''Efendim Aras?'' ''İyi geceler sevgilim.'' diyerek telefonu kapayınca, Esin yavaştan kızarmaya başlamıştı. Bu kez suratını asarak eli ile yanağına hafif bir tokat atmıştı. ''Çocuk sadece sevgilim dedi. Sevgilim!'' diyerek bu kez elindeki telefondan hıncını almak istedi. Sonrasında da kendi kendine gülmeye başladı. Saniyeler içerisinden bir den çok farklı tepki gösteriyordu ve bu duruma kendi de inanamıyordu. Fakat bulunduğu durumdan gayet memnundu da. Kollarından yardım alarak,yatış pozisyonuna geçmişti. İçindeki huzur,yüz hatlarında yerini alırken yavaşça gözlerini kapamıştı. *** Leyla'nın Ağzından... ''Kızım, haydi kalk artık.'' Baş ucumda annemin sesini duymamla gözlerimi yavaşça ovaladım. Kolumdaki saate baktığımda kaşlarımı çattım. ''Anne, saat daha sabahın yedisi.'' dediğimde üzerimdeki yorganın kenarından çekiştirmeye başladı. Başaramayacağını anlayınca, ellerini belinde sabitleyerek derin bir nefes aldı annem. ''Ceyhun oğlum aradı az önce. Hep beraber kahvaltı yapmak için.'' deyince yattığım yerden fırladım. Ardından da annemin yanaklarına asıldım gülerek. ''Şunu baştan söyleseydin ya anne. Hemen hazırlanıyorum.'' diyerek ilk iş dolabıma doğru ilerledim. ''Ben aşağıdayım kızım.'' ''Tamam anne.'' Giyeceğim kıyafetlere karar verir vermez, elimi yüzümü yıkamak için banyoya ilerledim. İşimi bitirdikten sonra da odama geri dönerek, savaştan çıkmış olan yatağımı toparlamaya koyuldum. O esnada çalan telefonumla, baş ucumdaki masama ilerledim. Aras'ın aradığını görünce biraz şaşırdım. Umarım ters giden bir şey yoktur. ''Efendim Aras?'' ''Günaydın Leyla, kusura bakma sabahın bu saatinde rahatsız ediyorum.'' ''Yok, zaten çoktan kalktım. Sana da günaydın bu arada. Bir sorun yok değil mi?'' ''Hayır, sadece seninle buluşmak istiyorum. Bu yüzden aradım.'' deyince kaşlarım yavaştan havalanmaya başladı. Aras benimle neden buluşmak istiyordu ki? ''Benimle mi? Neden?'' diye sorduğumda yavaşça yatağımın üzerine oturdum. ''Son yaşananlardan sonra bir araya gelip de konuşamadık. Seninle Esin hakkında konuşmak istiyorum.'' deyince rahat bir nefes verdim. Doğru ya! Esin'in hafızası hakkındaki son gelişmelerden haberi yoktu. Benim aklımdan nasıl çıktı bu? ''Leyla, orada mısın?'' Aras'ın sesi ile irkildim. ''Buradayım. Yalnız birazdan çıkmam gerekecek. Ceyhun ağabey aramış. Kahvaltı için bizi davet etti de. Okul çıkışı müsait olursan, bir şekilde buluşuruz.'' ''Tamam, bana uyar.'' ''Anlaştık o halde.'' ''Aynen. Bu arada şimdiden afiyet olsun. Daha sonra görüşürüz.'' ''Görüşürüz Aras.'' dedim ve telefonu kapatır kapatmaz son kez yatağıma göz gezdirdim. Artık hazırdım. Çantamı da alarak odadan hızlıca çıktım. Yarım saat sonra nihayet gelmiştik. Bahçede çiçeklerle ilgilenen Ömer amca ile ayak üstü ufak bir sohbete girdikten sonra kapıyı çaldım. Saniyeler içerisinde boynuma atılan Esin ile hafif dengemi kaybederken, son anda kurtardım. ''Esin, bu haldeyken neden ayaktasın?'' dedim kollarından tutarak. Bu kız bir kere de kendini düşünse, dişimi kıracağım. Şaka değil, gerçekten kıracağım yani. ''Gelir gelmez fırça, bu ne ya! Bir şey desene şu kızına Handan teyze.'' diyerek resmen anneme atmıştı topu. ''Leyla haklı kızım. Kendine dikkat etmelisin. Çok geçmiş olsun bu arada, Leyla dün olanları anlattı.'' ''Sağ ol Handan teyze, çok daha iyiyim. İçeri geçelim artık.'' Hep beraber içeri girerken, Azra ve Caner'in birbirlerine olan o aşk dolu bakışlarını tekrardan yakalamıştım. Gülmeden edemedim. Çok tatlı gözüküyorlardı. ''Herkese günaydın.'' diyerek içeri daldım ve Azra'ya sarıldım. ''Günaydınlar, hoş geldiniz.'' Ceyhun ağabeyin elinde çaydanlıkla masaya doğru koştuğunu görünce, gülmemek için kendimi zor tuttum. ''Dur, ben alayım Ceyhun ağabey.'' Hızlıca elinde zar zor ayakta durmaya çalışan çaydanlığı aldım ve masanın üzerine yavaşça koydum. ''Bu arada hoş bulduk.'' dedim gülerek. Hep beraber bu kez masada yerlerimizi sırayla alırken, Esin'in koluna girdim. ''Yavaş canım.'' ''Leyla bak beni çok fazla şımartırsan, sonucuna katlanmam ona göre.'' diyerek otururken ben de hemen yanındaki sandalyede yerimi aldım. ''İstediğin kadar şımarabilirsin, sana serbest.'' dedim yanağından makas alarak. Esin gibi biri bunu çok fazla hak ediyordu sonuçta. Annem ve Azra yavaştan tanışma merasimine giriş yaparken, gözlerim Esin'e kaymadan edemedi. Sabahın bu saatinde bile iştahı, nazarlıktı. Sırıtarak benim tabağımda ne varsa çaktırmadan Esin'in tabağına döktüm. ''Sen yemiyor musun?'' Ağzının içerisindekiler ile bana döndü Esin. ''Yok canım. Sen benim yerime de ye.'' dedim tek kolumu omzuna atarak. ''Olur mu öyle şey? Aç ağzını bakayım.'' diyerek çatalına batırdığı omletinden bana doğru uzatınca, çaresiz teslim oldum. ''Caner oğlum, düğün ne zaman peki?'' Annemin masaya fırlattığı şiddetli bomba ile şoke olmuştum. Esin, ağzındakilerle öksürmeye başlayınca bakışlarım Caner'e kaymıştı. Anlık bir sessizlik kaplamıştı ortalığı. ''Anne...'' diyebildim sadece. Şu durumda ne diyebilirdim bilmiyordum çünkü. ''Yanlış bir şey söyledim sanırım?Kusura bakmay...'' ''Hayır, Handan teyze.'' Ceyhun ağabeyin araya girmesi iyi olmuştu. Elindeki çatalı tabağının hemen yanına bırakırken hafif tebessüm etti. Ardından da utancından başları hafif eğik olan Caner ve Azra'ya döndü. ''Son bir kaç gündür bu konuyu iyice düşünme fırsatım oldu. Artık zamanı geldi diye düşünüyorum.'' ''Ağabey...'' Azra başını hafif kaldırdı. Ama sadece bu kadarını yapabildi. Ceyhun ağabey kız kardeşinin elinden yavaşça kavradı. Ardından da Caner'in eline uzanarak, avucu içerisinde titreyen narin elin üzerine yerleştirdi. Esin ile gözlerimiz dolmaya başlamıştı. Böylesine güzel ve özel bir ana hep birlikte tanık oluyorduk. Esin dahil diğer aile üyeleri sürekli tehlikeli engellerle karşılaşmıştı. Bu engellere rağmen daha da güçlenmişlerdi sanki. Elimde değildi... Onlara imreniyordum. Benim de bir ailem vardı ama sürekli bir parçası eksik... Azra ve Esin, Ceyhun gibi bir ağabeyleri olduğu için çok ama çok şanslılardı. ''Artık mutlu olmanızı istiyorum.'' Ceyhun ağabeyin son cümlesi ile Azra daha fazla dayanamadı. Ayağa kalkarak ağabeyine sarıldı. Bu esnada bizim de Azra'dan farkımız kalmamıştı. Esin ile birbirimize bakıp hafif tebessüm ettik. ''Teşekkür ederim... Teşekkür ederim ağabey...'' Ceyhun ağabey geri çekilerek, Azra'nın ağlamaklı yüzünü avuçları içerisine aldı. ''Ağlamak yok. Artık yok Azra.'' Azra hafifçe başı ile Ceyhun ağabeyi onaylarken Caner de yerinde kalktı. Ceyhun ağabey her ikisini de kollarının altına alarak, tekrardan söze girdi. ''O halde gelecek hafta düğünümüz var.'' Büyük bir mutlulukla bulunduğumuz masanın etrafında bir alkıştır koptu. O sıra da bakışlarım Esin'i bulunca, yüzümdeki gülümsemem de kayboldu. Bir anda onu üzen olan şey ne olabilirdi? Müsait bir zamanda Esin ile konuşsam iyi olacaktı. Fakat şu an o zamanlardan biri değildi. Esin, yavaşça yerinden kalkarak kız kardeşinin yanına gitti. Ve ona sıkıca sarıldı. Ardın da ben. Güzel ve anlamlı bir kahvaltının ardından okula geldiğimizde ise Esin'i sınıfa girmeden yakaladım. ''Esin, biraz konuşalım mı?'' ''Dersten sonra konuşsak?'' ''Peki.'' dedim tebessüm ederek. Bir saatlik dersin ardından, birlikte okulun arka bahçesindeki bankların birinde yerimizi aldık. ''Seni dinliyorum canım?'' Esin'in onayı ile dudaklarımı yavaşça ıslattım. ''Sen iyi misin?'' ''İyiyim.'' demişti ama bana pek öyle gelmemişti. Anında bakışlarını benim tarafımın aksine çevirince, yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlamam zor olmadı. ''Emin misin canım?'' diye sorduğumda bana dönerek ellerimden kavradı. Ardından da gülümsedi. ''Benim için endişeleniyorsun, farkındayım. Ama merak etme, bir kaç gün içerisinde ayak bileğimdeki ağrıdan kurtulurum.'' dediğinde zoraki gülümsedim. Sanırım şu anda bana anlatmaya niyeti yoktu? Üzerine gitmesem iyi olacaktı. Eninde sonunda bana anlatırdı ne de olsa. ''Demek buradasınız?'' Arkadan gelen Önder'in sesi ile önüme döndüm. Emir'in yanında olmadığını görünce, Önder'e sordum. Yüzme salonunda pratik yaptığını öğrendiğimde, yanına gitmek için bizimkilerden müsaade istedim. Yüzme salonuna vardığımda ise ufak adımlarla havuzun başına geçtim. ''Günaydın.'' dedim her iki elimi de arkama alarak. Emir beni fark edince şaşırmıştı. Fakat kısa sürmüştü. Bana doğru hızlı bir şekilde kulaç atarak yüzmeye başlamıştı. Havuzdan hızlı bir şekilde çıkarak, karşıma dikilince hafif bir sarsıntı geçirdim. Nefes nefeseydi. Uzaktan bakınca o kadar çok sorun etmedim ya da önemsemedim fakat şu anda... Onu ilk kez yarı çıplak bir şekilde bu derece yakın bir mesafeden görüyordum. Bu biraz... Tuhaf hissettiriyordu. Ben daha ne olup bittiğini anlamadan sağ yanağıma değen yumuşak baskı ile nefesimi tuttum. ''Günaydın sevgilim.'' En son hislerini dile getirdiğinde beni öpmüştü. Uzun zamandır bu kadar yakın bir durumdaydık. Bulunduğumuz durum yüzünden mi bilmem başım dönmeye başladı. ''Buraya ikinci kez geliyorsun.'' Emir sessizliğini bozmuştu. Fakat ben tek kelime edemiyordum. ''Birinci sefer de kardeşimi kurtarmak için gelmiştin. Ve bu sefer de benim için.'' dediğinde sadece gülümsemekle yetindim. Fakat Emir'in bakışlarında çok daha fazlasını görmeye başladığım anda vücudumun yavaştan alev almaya başladığını fark ettim. Bu hiç iyi değildi. En azından benim için. Emir, tek eli ile aniden belimden kavrayarak kendi çıplak bedenine hapsetmişti beni. Olayın şoku ile bir elim çıplak göğsüne baskı yaparken diğer elim omzunda asılı kalmıştı. Nefes almak benim için imkansız bir hal almıştı artık. Ani bir hareketle Emir'in baş parmağı dudaklarımın üzerinde gezinince, irkildim. Göğüs kafesimin orantısız iniş çıkışları sahneye giriş yapınca, gözlerimin önündeki perde saniyeler içerisinde yok olmuştu. Tanrım! Dudaklarım üzerindeki gezinti bu kez boynumun girintisinde yerini alırken, Emir'in çıplak göğsüne dayadığım elimi yumru şekline soktum. Çok geçmeden dudaklarım onun ıslak ve soğuk dudakları ile birleşmişti. Büyük bir ustalıkla dudaklarımın ve bedenimin kontrolünü eline geçirmişti sanki... Göğsünde yumru şekline soktuğum elim otomatik olarak gevşeyince, karşılık vermeye başladım. Fakat bu attığım adım ile onun kolları arasında yavaş yavaş kaybolduğumu fark ettim. Benim için iyi mi yoksa kötü mü bilmiyordum fakat istiyordum... Onu istiyordum! İçime dolan tarif edilemez cesaretle, kendi bedenimi onun bedeni üzerine tamamen bıraktım. Öpücüklerinin şiddeti her saniyede artıyordu ve engel olmak yerine her birini en iyi şekilde karşılamak için elimden geleni yapıyordum. Bunu ben yapıyordum! Beni sarmalayan kollar bir anda belimden aşağıya baskı yapınca, gözlerimi hafif araladım fakat Emir kendini kaybetmiş gibiydi. Ani bir hareketle dudaklarımı dudaklarından geri çekerken, göğsünde kaybolan elimin baskısını bir tık arttırdım. ''Emir dur...'' Nefes nefese yarım ağızla ne diyeceğimi bilememiştim. Emir de gözlerini nihayet aralayınca, ufak da olsa rahatladım. ''Dengemi bozuyorsun...'' Fısıltı ile çıkan ses tonu yüz hatlarıma sinince, kendimi zor tuttum. Neyse ki kendisi de geri çekilmişti. Dengesini bozduğumu söylemişti bana. Bu iyi bir şey mi yoksa kötü bir şey miydi? Kulağa pek de iyi bir şeymiş gibi gelmiyordu sanırım? ''Özür dilerim...'' dedim bir kaç geri adım atarak. Fakat Emir sayesinde bu durum kısa sürmüştü. Yeniden beni kolları arasına alarak, bir eli ile saçlarımı okşamaya başlamıştı. ''Seni seviyorum Leyla.'' deyince özrümün yersiz olduğuna kanaat getirmiştim. Aksi halde benimle daha farklı bir şekilde konuşurdu doğal olarak. Belime dolanan kollara karşılık ben de benimkileri onun çıplak beline sardım ve gülümsedim. ''Ben de seni seviyorum Emir.'' dedim kendimden emin ses tonumla. Ardından da ekledim. ''Yalnız artık gitmem gerek. Derse geç kalacağım.'' ''Dua et ders var. Yoksa benden çekeceğin var Leyla Hanım.'' ''Bak sen.'' dedim sırıtarak. ''Öyle.'' ''O zaman ben hemen gideyim.'' dedim elimle dış kapıyı işaret ederek. ''İyi dersler sevgilim.'' ''Teşekkür ederim sana da.'' diyerek salondan çıktım. Çıkar çıkmaz rahat bir nefes verdim. Ardından da okulun arka bahçesine gitmek için koşmaya başladım. Dersin başlamasına çok az kalmıştı. Fakat arka bahçeye geldiğimde ne Önder'i bulabilmiştim ne de Esin'i. Sanırım benden önce davranmışlardı. Geri okul binasına dönerek, sınıfa girdiğimde rahat bir nefes daha almıştım. Hızlı adımlara Esin'in yanı başında aldım soluğu. ''Kusura bakma Esin, çok beklettim.'' ''Onu boş ver de. Anlat bakalım, nasıl geçti?'' Esin'in bakışlarındaki sırıtışı görünce gülmeden edemedim. ''Ne nasıl geçti canım?'' ''Ne olacak, Emir ve senden bahsediyorum. Bayağıdır yoktun da.'' Esin son cümlesini dalgayla karışık söyleyince, dudaklarımı ısırdım.
''Birlikteydik. Konuştuk öyle.'' dedim ısınma hareketlerine geçerek. Aslında ufak bir kaçıştı benimki. ''Artık ne konuştuysanız, yüzüne yansımış.'' ''Esinn...'' ''Tamam tamam.'' Esin az daha zorlasa, nasıl davranırdım bilmiyorum. Neyse ki konuyu uzatmadan kapatmıştı. 2 Saat Sonra... Okul'un bitimi ile artık vakit gelmişti. Emir ve Önder'den ayrılır ayrılmaz, Esin'e ufak bir bahane uydurarak elimdeki telefonla harekete geçmiştim. Aras ile buluşacağımız yere karar verir vermez, bir taksiye atladım. Çok geçmeden buluşma yerine vardım ve beklemeye koyuldum. Bulunduğum yer sakin ve hafif dağlıktı. Aras'ın buluşmak için neden böyle bir mekan seçtiğini anlayamamıştım fakat bir bildiği vardır diye düşünüyorum. Dakikalar sonra Aras'ın görüş açıma girmesi ile oturdum çimlerin üzerinden kalktım. ''Hoş geldin Aras.'' ''Hoş buldum Leyla. Gelmeyi kabul ettiğin teşekkürler.'' ''Rica ederim, önemli değil.'' ''Gel oturalım.'' diyerek hemen arkamdaki çimleri eli ile işaret etmişti. ''Nasılsın?'' ''İyiyim, sen?'' diye sorduğumda her iki elini önünde birleştirdi. ''Çok daha iyiyim.'' ''Esin olanlardan bahsetti. Çok geçmiş olsun. Şimdi nasıl?'' ''Sağ ol. Keyfi yerinde keratanın.'' ''Çok sevindim.'' ''Leyla, Esin'in hafızası ne durumda? Sana her şeyi söylüyordur. Malum bana anlatamaz.'' ''Farkındayım. Aslında önemli bir gelişme var. Sana anlatmayı unuttum.'' ''Önemli bir gelişme mi? Ne gibi?'' ''Esin bir şeyler hatırladı. Daha da önemlisi artık geçmişinin bir parçasında senin de yer aldığını biliyor artık.'' dediğimde yüzündeki hafif gülümse etkisini kaybetmişti. ''Ne kadarını hatırlıyor peki? Ne zamandır biliyor?'' ''Tanımadığınız birileri tarafından kaçırıldığınızda bir şekilde hatırlamış. Bana da hemen açıklamamıştı. Kim olduğunu, ailesine olanları... Hayatına nasıl dahil olduğunu biliyor artık Aras.'' dediğimde oturduğu yerden bir anda fırlamıştı. ''Bu demektir ki çok az kaldı... Ben bunu nasıl anlayamadım?Kaçırıldığımız da bana bir şeyler söylemeye çalışmıştı fakat ben o anda... Kafam dağınıktı." ''Ne gibi şeyler mesela?'' ''Yaralıydı. Sürekli bir şeyler söylüyordu. En son ufak da olsa bir şeyleri hatırlamanın çok güzel bir his olduğunu söylemişti. Sonrasında da bana teşekkür etmişti.'' deyince sıkıntılı bir şekilde elini boynuna götürdü. ''Aras sakin ol. Demek ki Esin de farkında. Senin yanındayken sürekli geçmişinden bir şeyler hatırlıyor. Sana teşekkür etmesinin sebebi de bu olmalı. Ona her türlü iyi geliyorsun Aras. Mutlu olmamız gerek, Esin yavaş yavaş hafızasını geri kazanıyor.'' ''Evet ama... Sonrasında çok daha fazlasını hazmetmek zorunda kalacak. Düşündükçe kahroluyorum.'' Aras haklıydı fakat yapacak başka bir şeyimiz de yoktu. Canının yandığını hissedebiliyordum. Bu çok tuhaftı... Aras'ın arkasından ayaklanarak onu kendime doğru çevirdim. ''Bu yolda tek başına değilsin Aras. Esin bizi zor da olsa anlayacaktır, buna eminim. Tüm bunları onun için yapıyoruz fakat en zoru da sana düşüyor. Kolay değil, biliyorum. Yine de Esin için güçlü olmak zorundayız.'' dediğimde aniden Aras'ın bana sarılması ile anlık bir şok yaşadım. Bu da neydi şimdi? ''Teşekkür ederim Leyla. Her şey için...'' diyerek geri çekilirken, yavaşça boğazımı temizledim. ''Önemli değil. Esin'i ben de çok seviyorum, onun için elimden gelenin en iyisini yapmak istiyorum. Onun mutluluğu için.'' dedim üzerimdeki tuhaf hissi atmak istercesine. ''Esin çok şanslı. Yani her bakımdan.'' deyince başımla onayladım. ''Katılıyorum. Evlerine her gidişimde o sıcaklığı buluyorum çünkü. İster istemez insan imreniyor. Bir de bana bak... Anne de var baba da fakat bir şeyleri hep eksik yaşıyorum.'' dediğimde başıma konan elle başka bir şok yaşıyordum şimdi. Aras başımı mı okşuyordu? ''Canını sıkma. Seni çok seven ve sana değer veren bir annen var. Ona tüm gücünle sarıl. Ayrıca biz de varız, unutma.'' dediğinde başımın üzerindeki yumuşak temas geri çekildi. ''Teşekkür ederim.'' dedim mahcup bir tavırla. ''Teşekküre gerek yok. Çok iyi ve duyarlı bir kızsın. Kendinle gurur duymalısın.'' ''Böyle düşünmene sevindim.'' dedim tebessüm ederek. ''Bu arada ben de senden farklı sayılmam.'' dediğinde anlamamıştım. ''Nasıl yani?'' ''Daha küçük bir çocukken babamı kaybettim. Trafik kazasında.'' ''Allah rahmet eylesin, bilmiyordum.'' dedim şaşkın yüz ifademle. ''Amin, çok sağ ol. Ben de anneme ve bana değer veren insanlara tutunarak buralara kadar geldim. O yüzden hiç bir şekilde yenilgiyi kabul etme. Her seferinde daha güçlü dur. Emin ol işe yarıyor.'' O kadar güzel konuşuyordu ki bir an gerçekten dalmıştım. Söylediklerinde çok haklıydı. ''Elimden gelenin en iyisini yapacağıma inanıyorum.'' ''İnanıyorsan, yolu yarıladın demektir zaten.'' ''Aynen öyle.'' ''Vay vay vay...'' Hemen arkamızda biten sesle irkilmiştik. Olamaz... Ama bu... ''Düşündüğümden çok daha hızlı çıktın. Bu kadarını beklemiyordum fakat hoşuma gittiğini söylememde de bir sakınca görmüyorum.'' ''Leyla neler oluyor? Bu adam da kim?'' Lanet olsun! Onun burada ne işi vardı? ''Baba...'' *** Bölüm Sonu *** Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺 |
0% |