26. Bölüm
Arzu Türkgargar / Günah Keçisi Serisi - II Sil Baştan / Bölüm 26 - Yenilgi

Bölüm 26 - Yenilgi

Arzu Türkgargar
kristalmelek61

 

 

 

Bölüm Azra & Caner ikilisine ithafen yazılmıştır. 🌺

 

 

 

Gelecek olan yeni bölüm ise ilerleyen bölümlerden ufak bir kesit olarak yazılacaktır. 💥

 

 

 

Multimedya: Caner & Azra 😙❤

 

 

 

Keyifli okumalar dilerim. ☺️

***

Caner'in Ağzından...

Burnuma dolan muhteşem koku ile gözlerimi araladım. Tavana dikleştirdiğim bakışlarımı yavaşça yan tarafıma kaydırdığımda muzipçe gülümsedim. Yıllar boyunca bana ait olmayacak olan tablonun hayalini kurarak içimdeki suçluluk duygusunu daha da arttırdım. Doğru olan şeyin bu olduğunu düşünerek belkide sayısını dahi aklımda tutmayacağım hatalar yaptım. Fakat şimdi, hayalini kurduğum tabloyu bizzat yaşıyor ve hissediyordum. Bu tablo yalnıza bana aitti artık, sadece bana... Aslında ta en başında benim olmuştu fakat aptal kafam sürekli başka düşüncelerle dolup taşmıştı. Artık hataya yer yoktu.

Bedenime dolanan sıcacık eli hafifçe kendime doğru çekerek, kuruyan dudaklarıma götürdüm. Amacım onu rahatsız etmek değildi fakat istemeden de olsa buna neden olmuştum. Hedefime giren o güzel gözlere büyük bir hayranlıkla baktım.

"Günaydın."

Yumuşacık ses tonu bütün benliğimi deli gibi sararken, daha fazla beklemeden yavaşça üzerine çıktım ve davetkar dudaklara bıraktım kendimi. Çıplak sırtıma dayanan ellerle, bedenim kontrolünü kaybetmişti. Umurumda değildi!

"Caner..."

Yüzüme vuran nefesi ile bedenime mola verirken,beklemeye koyuldum. Birden bire ne oldu, anlamamıştım.

"Duş almam lazım." deyince sırıttım.

"Sorun bu mu yani, duş." diyerek sırıtmamı genişlettim.

Artık resmen karı koca olmuştuk fakat kaçamak bakışları inatla baş role geçiyordu sürekli. Benim de hatırı sayılır bir inadım yok değildi.

"Demek duş almak istiyorsun?"

"Evet." demişti anında.

Kendisi kaşınmıştı. Yatağın her iki tarafına bıraktığı ellerini bileklerinden hafifçe yakaladım ve yüzünde en ufak öpülmemiş bölge bırakmamak için çalışmalara başladım.

"Caner dur, yeter..."

Ben istediğimi alırken, bıraktığım öpücükler huylanmasına ve ufak kahkahalar atmasına sebep oldu. Onun bu hallerini göremeyişim uzun ve sancılı bir zaman almıştı. Fakat sonunda mutlu olmayı başarmıştık. Hasretini çektiğim tebessümlü yüz ifadesi, sonuna kadar yanımdaydı artık.

"Canerr tamam cidden..."

"Hiç de tamam gibi gözükmüyor. Hoşuna gitti, kabul et." dediğimde kaşlarını hafif çattı.

"O güzel kaşlarını çatma bana güzelim."

"Banane!"

Allahım çocuk gibi tavır atıyordu. Gülmemek için zor tutuyordum kendimi.

"Bana kaşlarını çatma." dedim dudaklarımı burnuna sürterek.

"Çatarsam ne olur?" diye sorduğunda benden günah gitmişti artık. Bu kez dudaklarına sertçe yapışarak, hareketsiz kalmasını sağladım. Birkaç saniyelik direnişin ardından yelkenler inince, aramızdaki mesafeyi ufak çapta genişlettim.

"Bir dahakine sormazsın artık." dedim zafer edası ses tonum bana eşlik ederken.

"Artık duşa girsem iyi olacak. Hem bizimkileri aramam lazım." deyince bedenimin ağırlığını yok ederek, yataktan kalktım.

"Haklısın. Ben de Ceyhun ağabeyi arayayım. Bu arada sen de duşunu alırsın."

"Tamam, hemen geliyorum."

Üzerimi geri giyinerek odadan çıktım. Salona iner inmez de Ceyhun ağabeyi aradım tabi. Düğünümüz yarıda kesilmişti fakat bunu o anda önemsememiştik bile. En azından Sevgi denen kız şimdilik daha iyiydi. Ceyhun ağabeyin yanında kalması da iyi olmuştu bence. En azından tek başına kalarak, farkında olmadan daha da kötü olmazdı.

Telefonla yaptığım konuşmanın ardından, mutfağa doğru ilerledim. Evli olarak geçirdiğimiz ilk gündü ve ona güzel bir kahvaltı hazırlamak istiyordum. Ceyhun ağabey sağ olsun, bu evi bizim için satın alıp üstüne bir de döşemişti. Mutfakta bizim için hazırda bekleyen masanın yanından geçtim ve buz dolabına doğru ilerledim. Neredeyse her şey vardı. Azra aşağıya inmeden kahvaltıyı hazırlamam gerekiyordu.

15 dakika sonra...

Azra'nın Ağzından...

Ilık suyun rahatlatıcı hissi ile duştan çıktım. Derin ve huzur dolu nefesimi dışarı verirken, dolabıma doğru ilerledim. Çok fazla özenecek halim yoktu. Gözüme kestirdiğim mor rengindeki pijamaları alarak, yatağa doğru ilerledim. Üzerimi giyindikten hemen sonra da dağınık olan yatağı toparlamaya başladım. Acele etmem gerekiyordu. Daha bizimkileri arayacaktım ve bir de kahvaltı vardı. İlk günden eşime karşı olan görevlerimden bir tanesinde pot kırmak istemiyordum. Etrafı toparlar toparlamaz, birbirine karşın tenli saçlarımı kurutmaya başladım. Sonrasında da salaş bir topuzla artık hazır olduğuma kanaat getirmiştim. Yatağın bitişiğinde duran masanın üzerinden telefonu aldım ve odadan çıktım. Çıkmamla beraber telefonum çalmaya başlayınca, adımlarımı durdurdum. Esin'in aradığını görünce gözlerim parlamıştı. Saniyede telefonu kulağıma dayadım.

"Alo, abla?"

"Günaydın güzelim, nasılsın?"

Derin bir oh çektikten sonra hafiften yürümeye devam ettim.

"Günaydın. Çok iyiyim, gerçi asıl bu soruyu benim sormam gerekiyordu. Ne yaptınız? Sevgi nasıl?"

Sorularımı peşi sıra sorarken, salona inen merdivenlerin başında durdum.

"Sen burayı merak etme canım. Herkes iyi. Sevgi de elinden geleni yapıyor. Hatta bizim kızlarla anlaştık, dışarıda bir şeyler yapacağız. Sevgi'ye iyi gelir diye düşündük. Hem güzel bir hafta sonunu da boş geçirmemiş olacağız." deyince pofladım.

"Adınıza sevindim, keşke ben de yanınızda olabilsem." dedim ve bir elimi önümdeki koruluklara astım. Esin'in kahkahalarını duyunca kaşlarımı çattım.

"Niye gülüyorsun ki?"

"Caner ile birliktesin ama hala keşke yanınızda olabilsem diyebiliyorsun. Caner duymasın bak." deyince çattığım kaşlarımı yere indirdim.

"Koskoca evde Caner ve ben.... Alışmak pek kolay almayacak.." dedim yanaklarıma sinen alev parçalarını serbest bırakarak. Esin'in yinelenen kahkaha sesleri benimkilere karışmıştı. Yani, haksız da değildim. Sevdiğim adam yanımdaydı ve hiç olmadığım kadar mutluydum. Fakat şimdi her şey çok daha farklıydı. Farklı ve özel...

"Merak etme ve sadece Caner'e bırak kendini. Artık evlisiniz, belli bir zaman sonra sen bile anlamayacaksın zaten."

Esin haklıydı. Annem bile arada sırada bizimle konuşurken, bu tarz muhabbetlerimiz olurdu. Ve ilginç bir şekilde hoşumuza giderdi bu durum. O zamanlar sadece hoşumuza giderdi zaten. Tam olarak nasıl bir his olduğunu idrak edebilmemiz için çok toyduk. Fakat şimdi sadece anlamakla kalmıyor bizzat yaşıyordum her şeyi.

"Haklısın. Abla benim kahvaltı hazırlamam gerek. Az daha geç kalırsam, eşimden ilk azarın işitebilirim." dedim ve kıkırdadım. Tabi ki Caner böyle biri değildi fakat yine de temkinli olmamda fayda vardı. Artık resmi ve manevi olarak karısıydım sonuçta.

"Tamam canım, kolay gelsin sana. Ayrıca şimdiden afiyet olsun. Caner'e selam söyle. Öptüm kuzum."

"Sağ ol ablacım. Aleyküm selam, sen de orada kim varsa selam söyle. Özellikle de ağabeyime. Öptüm ben de çok." diyerek telefonu kapadım.

Merdivenleri inmeye başladığım anda burnuma dolan garip ama bir o kadar muhteşem kokularla mutfağa yöneldim. Gördüğüm manzara ile dona kalırken, her iki elimi ağzıma siper etmeden alıkoyamadım kendimi. Caner'in sırtı bana dönük olduğundan, geldiğimi fark edememişti. Gülümsedim ve önümdeki eşsiz sofraya daldırdım bakışlarımı. Caner'in eli hamarattı yani bunu çok daha önceden biliyordum fakat kendi gözlerimle ilk defa görüyordum. Ona çok yakışıyordu.

"Hay lanet..."

Caner'in sesi ile içerisine düştüğüm düşüncelerimden sıyrıldım.

"Caner!"

Olduğum yerden fırlayarak kanayan elinin parmaklarına korku ve endişe ile baktım. Hemen yanımdaki rulodan bir parça kopardım.

"Sakin ol, bir şey yok." dese de umurumda değildi. Elimdeki selpağı kesilen iki parmağının etrafından geçirdim.

"Pansuman yapsak iyi olacak. Çok acıyor mu?" diye sorduğumda her iki elini de yüz hatlarıma geçirerek, tebessüm edince suratımı astım. Ya daha kötü olsaydı? Hiç mi kendini düşünmezdi yani?

"Ben iyiyim Azra, sadece ufak bir kaza. Kendimi kesmedim ya."

Bir de dalga geçiyordu.

"Şöyle konuşup da sinir etme beni Caner. Salona geç, ben malzemeleri alıp geliyorum."

"Azra..."

"Haydi dedim!"

Zor bela Caner'i salona gönderdikten sonra, üst raftaki dolabı açtım ve içinden pansuman için gerekli malzemeleri çıkardım. Caner'in yanına geri dönerek, ilk müdahaleyi yaptım.

"Azra ben iyiyim. Kendim hallederim, bırak sen lütfen. Mutfağa geç gelirim ben de."

Sinir katsayım beni zorlamaya başladı. Neden bir kez olsun kendini düşünmüyordu ki? Bu halde iken nasıl olur da rahat bir şekilde onu tek başına bırakabilirdim? Asla! Tırnağı kopsa, canım acırdı benim. Konuşursam konu uzayacaktı ve muhtemelen ben kendimi tutamayacaktım. Bu yüzden sessiz kalmayı tercih ettim ve pansumana devam ettim. İşimi halleder halletmez de elimdeki pansuman malzemelerini geri yerine koymak için mutfağa geçtim. Tezgahın üzerinde yarım kalan işi de bitirdikten sonra Caner'i çağırdım. Birlikte çok güzel bir kahvaltı yapmıştık. Caner ile baş başa yaptığım ilk kahvaltıydı bu. Akşama kadar masadan kalkmayabilirdim. Fakat bu mümkün değildi. Hemen kolları sıvadım ve bulaşıkları hafif sudan geçirdikten sonra makineye seri bir şekilde dizdim. Caner'e bakmak için başımı salona doğru uzattığımda, televizyonun önünde bağdaş kurarak elindeki CD leri karıştırdığını görmüştüm. Sırıtarak geriye döndüm ve bir kaç hazırlık yapmaya başladım.

"Azra film hazır." diye seslenince elimdeki tepsi ile mutfaktan çıktım.

"Geldim."

Elimdekileri görünce her iki elini de belinde sabitleyerek sırıttı. Tabi ben de öylece durmadım ve ona katıldım. Caner ile ortak noktalarımız vardı ve film seçimi de bunlardan biri idi. İkimiz de romantik filmlere bayılırdık. Elimizdeki kaselerle koltuktaki yerimizi alınca, hemen yanında duran battaniyeyi üzerimize iyice sarmıştı Caner. Başımı sıcacık göğsü üzerine bırakırken, ruhuma dokunan ılık nefesi ile gözlerimin kapanmasına engel olamadım.

"Çok güzel..."

Farkında olmadan ağzımdan dökülmüştü bu cümle.

"Anlamadım, güzel olan ne?" diye sorduğunda kapalı olan gözlerimi açtım ve karşımda parlayan ela gözlere odakladım kendimi.

"Nefesin, kokun... İlk gün ki gibi... Çok güzel."

Hiç değişmemişti. Evimize ilk gelişi ve onu görüşüm... Hepsini yeniden yaşamayı o kadar çok isterdim ki... Onu yeniden görmek, yeniden sevmek, yeniden öpmek... Gözlerim, gülümseyen ela bakışlara kendini o kadar kaptırmıştı ki sağ elimin parmakları üzerine yerleşen sıcak nefes ile anca kendime gelebilmiştim. Aynı sıcak nefes bu kez yüz hatlarıma değince, yaralı olan elini her iki elimle avuçladım.

"Canını çok yaktım değil mi?"

Ses tonundaki pişmanlık ve üzüntüyü fark edince, tek elimin parmaklarını dudakları üzerine yavaşça kapadım. Gözlerinin dolduğunu görünce, ağzımdan çıkan cümleye lanet etmiştim.Ona geçmişini ve yaptığı hataları hatırlatmıştım çünkü. Canımı yakmıştı evet fakat bunu isteyerek yapmamıştı. Üstelik benden daha çok canının yandığını biliyor ve hissediyordum artık. Bir insan karşısındaki kişi ile istediği kadar savaşabilir, sonucu kötü de olsa iyi de. Atlatması da her zaman daha kolaydır. Fakat Caner sadece bana karşı olan hisleriyle değil içinde bulunduğu durum yüzünden kendi ile de büyü bir savaş içerisine girmişti. Onu hangi sebeple suçlayabilirdim ki? Çetin'in öz oğlu olması kendisinin suçu değildi. Ya da hiç istemediği halde benim için yaptığı planları üzerimde uygulaması. O zamanlarda bile kötü biri olduğu fikrini hiç düşünmemiştim. Öyle biri olduğuna inanmıyordum çünkü.

Başımı sağa sola doğru hareket ettirdim ve boşta kalan diğer elimi de ağlamaklı yüz hatlarına iyice sardım.

"Sana göre başka seçeneğin yoktu Caner. Canımı isteyerek yakacak en son kişilerin listesinde bile olamazsın. Beni tehlikeden uzak tutmak istedin sadece ve bunda haklıydın. Üzüldüğüm tek nokta, bana gerçekleri anlatmamandı. Bilseydim eğer çok daha farklı şeyler olabilirdi. Yine de sorun değil, kendini suçlu hissetme sakın."

"Seni her defasında ittim fakat yine her defasında bir adım daha geldin bana. Sana söylediğim ve yaşattığ..."

Daha fazla konuşmasına izin veremezdim. Tenleşen dudakları üzerine parmaklarımı yeniden kapadım ve konuşmaya başladım.

"Lütfen... Bunları konuşmak istemiyorum artık. Yanındayım ve çok mutluyum. Hepsi geçti, ağlama ne olur..."

Titreyen ses tonum ayakta zor durmaya çalışırken, gülümsedim. Caner ilk önce anlık da olsa bakışlarını hafif eğdi ve ardından beni onayladı. Bu kez kendisi beni kolları arasına alarak sıkıca sarılmıştı. Alnımın ortasına ufak bir öpücük bıraktığında, yine aynı huzuru bulabilmeyi başarmıştım.

2 saat sonra...

Güzel bir romantik filmin ardından şu anda bulunduğumuz duruma düşeceğimizi hiç düşünmemiştim. Koca evin içerisinde küçük çocuklar gibi dört nala koşturuyorduk. Halimizden memnunduk. Ani manevram ile ellerinden kurtulduğumda, adımlarımın hızını arttırdım ve merdivenlerin başından Caner'e onu sinirlendirecek bir bakış attım.

"Bana kafa tutmaya çalışmayacaktın kocacığım(!)"

Nefes nefese kendini salondaki koltukların birine atarken, bu kez kendisi koca bir kahkaha atmıştı.

"Haklısın. Küçükken de seninle oynamayı hiç istemezdim çünkü her oyunda beni yenerdin." deyince bu kez ben koca bir kahkaha koparmıştım.

Caner pes edince ben de merdivenleri geri inerek, yanına geçtim. Kollarımı çiçek pozisyonuna getirerek, alaycı bir bakış attım.

"Ve her yenilişinde, inadıma gelir tüm oyuncaklarımı dağıtırdın."

"Hava attığın şeye bak."deyip hafif yerinde doğrulmuştu Caner.

"Ne var mış? Olamaz mı ya..."

Cümlemi bitiremeden, sırtımın koltuğa dayandığını hissedince irkildim. Beni ne ara...

"Artık benim de kazandığım oyunlar var ve senin kazandığın oyunlara hiç benzemeyeceğinden emin olabilirsin karıcığım(!)"

Sırıtışını genişletirken, dudaklarım üzerine inmeye başlayan bakışlara karşılık sertçe yutkundum. Köşeye sıkışmıştım ve haklı olduğunu kabul etmekten başka şansım yoktu. Kaburgalarımın hızlı bir şekilde hareketlenmeye başladığını hissetmiştim. Üzerimdeki ağırlığı bir tık artarken, boynuna sinen temasla derin bir nefes verdim.

"Bunun gibi..."

Boynuma sinen temas, bu kez sağ yanağıma ve oradan da alnıma doru hareketlenince nefeslerim birbirine girmişti adeta.

"Bunun gibi..."

Son olarak dudaklarıma baskı yapan sıcacık dudaklarla alev almaya başladım. Kısa süreli öpücüğün ardından, aramızdaki mesafeyi ufak çapta kırdı.

"Ya da bunun gibi..." diyerek sırıtınca, kollarından kurtulmak istesem de yapamadım. Sessizliğimi korumaya çalışırken, o devam etmişti.

 

"Bundan sonra çok fazla kazanacağım oyun var." diyerek bir anda üzerimden kalkınca şaşırdım. Fakat hemen sonrasında, tüm bedenim saniyeler içerisinde havalanmıştı. Caner beni kucağına alarak, merdivenlere doğru ilerleyince nefesimi tuttum. Aklındaki şey... Yani... Ben kendi kafamın içerisindeki düşüncelerimle meşgul olurken, odamıza gelmiştik bile.

"Caner..."

"Şitt..."

Sözümü keserek beni yavaşça yatağa bırakırken, hareket etmeye vaktim olmadan üzerime çıkmıştı. Daha önce söylememiştim değil mi?.Biz daha tam olarak... Yani şeyi... Yapmamıştık işte! Dün ki karışıklıktan ve yorgunluktan sonra, eve gelip sadece birlikte uyumuştuk. Daha fazlası olmamıştı. Saçlarımın arasına değen parmakları ile tüm vücudum uyuşmaya başladı. Alnımın ortasına değen sıcaklıkla gözlerimi kapatırken derin bir nefes verdim ve yatağın her iki tarafına saçılan ellerimi hafifçe sıktım. Beklemediğim bir anda sıktığım ellerin üzerine bırakılan ellerle kapalı olan gözlerimi araladım. Ela gözleri beni sarhoş edebilecek kadar çok güzel parlıyordu ve kendimi alamıyordum bir türlü. Aramızdaki mesafeyi tamamen kapatıp, kulağıma doğru inince, zor çıkan nefesimi sıkıca tuttum.

"Bir kız çocuğu istiyorum."

Kulağıma fısıldadığı cümle ile anlık bir şok geçirsem de bu çok hoşuma gitmişti. Hafif geri çekildikten sonra, elimde olmadan gülümsedim. Caner, ben ve kızımız... Düşüncesi bile insana huzur ve mutluluk veriyordu. Gülümsediğimi fark ettiğinde istediği cevabı almış misali o da tebessüm etmişti. Sonrasında ise aramızdaki mesafe tam ve son olarak kapanınca, sıktığım ellerim bir anda gevşemeye başladı.

.... Bölüm Sonu ....

Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺

Bölüm : 28.11.2024 13:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...