@kristalmelek61
|
Multimedya Ayla & Leyla 🌺
Keyifli Okumalar Dilerim. ❤️ ** Leyla'dan Devam... Hayır... Gördüğüm manzaraya inandırmak istemiyordum kendimi. Onun burada ne işi vardı? "Leyla... Tıpkı sana benziyor." Esin'in belirsiz sesi ile irkilirken, saniyeler akıp gitmi gibiydi. Üçü birlikte karşımdalardı. "Nihayet! Sizi bulamayacağımızı düşünmeye başlamıştık artık." Sürekli birilerinden kaçmak zorundaydım! Fakat inatla karşıma çıkıyordu hepsi. Emir'in soğuk bakışları... Önder'in halinden memnun neşeli ses tonu... Sakin olmam gerekiyordu. Ama nasıl? "Ayla... Senin burada ne işin var?" Sorduğum soruya karşılık sırıtınca "işte başlıyoruz" dedim içimden. "Seninki de soru mu şimdi? İnsan önce bir sarılır kız kardeşine, değil mi ama?" Bir dakika... O ne dedi az önce?Sarılmak mı? "Bu inanılmaz!" Esin'in hayret dolu ses tonunu duyunca zar zor tebessüm ettim. "Değil mi? Bence de." Bu kızın nesi vardı böyle? "Bu arada ben Esin. Leyla'nın yakın arkadaşıyım." "Ayla, memnun oldum canım." Delirmek içten değildi. Ayla'ya ne olmuştu böyle? Benim kız kardeşim olduğundan şüphelenmeye başlamıştım artık. Bu böyle olmayacaktı. "Ayla, az gelir misin? Konuşmamız gerek." "Tabi canım, konuşalım." Üstelememişti bile. Çok tuhaf... Birkaç saniyeliğine yanlarından uzaklaştıktan sonra, fazla uzatmadan konuya girdim. "Ayla, ne demek oluyor bunlar?" "Tam olarak neyden bahsediyorsun canım?" "Neyden mi? Hangisinden başlamamı istersin acaba?" "Bak ben gerçekten anlamıyorum canım. Neden bu kadar asabisin?" "Neden mi? Ayla,amacın ne senin?Burada ne işin var? Üstelik Emir ve Önder'i nereden tanıyorsun?" Sorularıma karşılık kollarını çiçek pozisyonuna getirerek, tekrardan sırıtınca ağzımdaki otuz iki dişi birden sıktım. "Bak canım, büyütecek bir şey yok. Tatil için buradayım. Emir ve Önder'e gelince, onları tanımıyorum. Havaalanından iner inmez taksi beklemeye başlamıştım. Önümde spor bir araba durmuştu. Seni ben sanmışlar tabi. Ben de durumu anlatınca, Önder denen çocuk aynı okulda okuduğunuzu söyledi. Doğal olarak sana süpriz yapmak için onlarla birlikte geldim, o kadar." "Süpriz mi? Sen, bana öyle mi? Ben aptal değilim Ayla!" "Neye inanmak istiyorsan ona inan Leylacım. Ben geçmişi unuttum, sen de unutursan yeniden başlayabiliriz ne dersin?" Yok, gerçekten benimle dalga geçiyordu. Ayla'nın bu denli değişmesi imkansız! Aradan beş yıl kadar bir süre geçmişti. Yine de ona inanmak benim için çok zordu. Üstelik geçmişte olanları unutmamı da kimse benden isteyemezdi! Bu kişi Ayla bile olsa! "Onca şeyden sonra sana inanmamı bekleme benden Ayla. Arkadaşlarımdan da uzak dur!" "Şuan gereksiz yere tartışıyoruz bence ve arkadaşlarına ayıp oluyor Leyla. Neyse, evde görüşürüz canım." Cevap vermek için harekete geçiyordum ki anında yanımdan ayrılarak, bizimkilerin yanına geçmişti. Ayla'nın yeni ve tehlikeli amaçları vardı, buna emindim! Ayla'nın gözden kaybolmasıyla bende yanlarına gitmiştim. "Gerçekten süpersiniz! Bu kadar benzerlik... O da senin gibi nazik, güzel ve tatlı." Önder'in söyledikleriyle hafif utansam da Ayla ile aynı kefede olmak canımı sıkıyordu. Yine de bozuntuya vermedim. Veremezdim. "Değil mi Emir?" Önder, teyit ettirmek istercesine sormuştu Emir'e. "Derse geç kaldım Önder. Görüşürüz." Umursamayan ses tonu, yüreğimin merkezine koca bir yumruk indirmişti sanki... Ne bekliyordum ki? "Emir bekle!" Emir'in peşinden Önder'inde yanımızdan ayrılmasıyla yalnız kalmıştık. "Canını sıkma Leyla. Derse geç kalmış işte. Kabalık taslayan biri değildir Emir." "Biliyorum. Sadece... Of bilmiyorum! Tek cümlesi ile bozguna uğratıldım sanki..." "Sana yalan söyleyemem canım. Yani bunun nasıl bir his olduğunu yaşamadığım için bilemiyorum. Ama bu kadar üzme kendini." "Bir dakika... Gerçekten de hiç aşık olmadın mı?" Şaşırmıştım aslında. Esin gibir bir kız bu zamanda zor bulunurdu. Üstelik o kadar zenginlik içinde. Tuhaf... Soruma belirsiz bakışlarıyla cevap verince, yanlış bir soru sorduğumu anladım. "Seni kırdıysam eğer özür d..." "Hayır. Sadece... Neyse, derse gidelim mi artık? Yeterince geç kaldık zaten." Üstelemeden başımla onayladım Esin'i. Beraber tekrardan yürümeye devam ederken, kendi içimde düşünmeye başlamıştım. Sanırım Esin'nin yüreğinde de büyük bir yangın vardı? En azından bakışlarında bunu görebiliyordum. En yakın arkadaşı olarak merak etmiyor değildim. Yine de zamanı geldiğinde benimle paylaşacağından emindim. Yarım Saat Sonra... Dersin ardından, kantine geçmiştik. Keşke geçmez olaydık. Oturduğumuz masanın hemen yan tarafında Alev ve grubu, ara ara bizden tarafa bakarak birbirleriyle konuşuyorlardı. Esin de rahatsızdı bu durumdan. Görmezden gelmek en iyisiydi. Ortamı biraz olsun yumuşatmak için, Esin'e dönerek konuşmaya başladım. "Canım, bu arada dün seni görmeye gelen çoçuk kimdi? En son sizi yalnız bırakmıştım. Sonra da aklımdan çıktı tabi." "Gerçekten de beni tanıyan biriymiş. Dün akşam sanırım evime kadar da takip etmiş beni. Bir süre bizde kalacak." "Kim miş peki? Bir de sizde kalacak öyle mi?" Sorduğum soruya cevap vermemişti Esin. Transa geçmiş gibiydi... "İyi misin canım?" Hala bir cevap yoktu. Endişelenmeye başlamıştım artık. Ani baş ağrısıyla tiz çıkan sesini duyunca, ayağa kalktım. "Esin neyin var? Neler oluyor?" Sorularıma cevap vermiyordu. İki elini de başının şakaklarına doğru bastırarak, kendince bir şeyler mırıldanmaya başladı. İçimdeki endişenin yerini büyük bir korku almaya başladığı sırada, Esin'in yere yığılmasıyla çığlığı bastım. Allahım neler oluyordu? Kantindeki herkes ayaklanarak çevremize toplanmıştı. Alev ve grubu da dahil. Fakat yaptıkları tek şey sırıtmaktı. Bunlar nasıl insanlardı?Tam o esna da yanı başımda Önder'in belirmesiyle biraz olsun içim rahatlamıştı. Konu Esin olunca her yerden çıkıyordu. "Leyla, ne oldu?" "Ben de bilmiyorum Önder. Bir anda bayıldı." "Tamam, sen sakin ol. Hemen revire gidelim." Başımla onaylamıştım Önder'i. Esin'i kucağına alarak ben de arkalarından adımlarımı hızlandırmıştım. Esin'in nesi vardı?Neden böyle olmuştu? Revire vardığımızda görevli hemşire ikimizi de dışarıda bırakmıştı. Allahım sen Esin'e yardım et. "Esin iyi olacaktır Leyla. Endişelenme." Önder'in Esin'e karşı bazı hisleri olduğuna kanaat getirmiştim artık. Bana karşı da nazik ve sevecen yaklaşıyordu. "Umarım Önder." Tebessüm ederek vermiştim cevabımı. Saniyeler sonra hemşirenin onayı ile bizde içeri girmiştik artık. Esin hala baygındı. "Merak etmeyin, arkadaşınız iyi." "Nesi var peki?" Benden önce davranarak sormuştu Önder. "Kısa süreli bir nöbet geçirmiş. Şuanda iyi merak etmeyin." "Nöbet mi?" Şaşkınlık içinde sormuştum sorumu. Esin nöbet mi geçiriyordu? "Evet." "Peki ama neden?" "Bir çok sebebi var tabi. Örneğin;doğuştan gelen rahatsızlıklar, beyinde meydana gelen timörler,sigara-alkol madde kullanımı, beyin zedelenmeleri, tranva, ateşli havale bunlarda bazıları. Arkadaşınızın ne çeşit bir nöbet geçirdiğini bilmiyoruz. Kendine geldiğinde sizinle paylaşacaktır. Bu arada ne çeşit bir nöbet geçirirse geçirsin, çok dikkatli olması gerek .Geçmiş olsun." Hemşire odadan çıkar çıkmaz, kapının eşiğinde duran sandalyelerden birine atmıştım kendimi. Benim kadar Önder de şaşkındı. Esin bana neden bundan bahsetmemişti? Sözde en yakın arkadaşıyım ama nöbet geçirdiğinden haberim bile yok! "Senin haberin var mıydı bundan Leyla?" "Hayır... Bana hiç bahsetmedi." "Sanırım sana anlatamayacak kadar ciddi bir konu bu." Önder haklı olabilirdi. "Ben de öyle düşünüyorum." "Leyla..." Esin'in zar zor çıkan sesini duymamla ayaklanmıştım. Önder de hemen arkamdaydı. Yanı başına oturarak, boşta kalan elini kavradım. "Buradayım canım." "Leyla ben..." "Şiit! Yorma kendini. İyice dinlen olur mu?" "Ama..." "Aması yok canım. Daha sonra konuşuruz. Daha iyisin değil mi?Nasıl hissediyorsun?" "İyiyim, merak etme." "Daha da iyi olacaksın canım." Zoraki tebessüm ederek onaylamıştı beni. "Geçmiş olsun Esin. Ben çıkayım en iyisi. Sonra görüşürüz Leyla." "Kalsaydın." "Daha sonra gelirim ben." "Peki, sen bilirsin." Önder'in odadan çıkmasıyla Esin tekrardan gözlerini kapamıştı. Gereğinden fazla yorgun olduğu her halinden belli oluyordu. Sessizce ben de odadan çıkarak koridorda yürümeye başlamıştım. Koridor sakindi. Ta ki Alev'in sesini duyana kadar... Onun burada ne işi vardı? "Selam." Ses tonu alaycı değildi bu kez. Aksine net ve kararlıydı. Yine de umursamadım ve yoluma devam ettim. Fakat fazla sürmeden koluma yapışan sert bir temasla istem dışı geriledim. "Sabrımı taşırma ufaklık!" "Ufaklık mı? Kelimelerine dikkat etsen iyi olur Alev." "Bak bak bak! Ne olur ufaklık? Emir ağabeyin mi koşar imdadına!" "Saçmalamayı kes Alev! Bırak kolumu!" "Haklısın saçmalıyorum. Ne de olsa dudaklarına yapıştığın bir adam ağabeyin olamaz değil mi!" Bir dakika... O nasıl...? "Öğrenemeyeceğimi mi sandın?Beni hafife aldın ufaklık! Seni uyarmıştım." "Sadece bir hataydı! Bilerek ve ya isteyerek olan bir şey yok!" "Sen kimi kandırıyorsun be! Şu okulda Emir ile aynı yatakta olmak için can atmayan kız yok! Büyüsüne kapıldığın için seni suçlayamam elbette. Fakat seni uyarmıştım!" Alev'in söyledikleri beynimin içerisinde koca bir balyoz etkisi yaratmıştı. Nasıl bu şekilde konuşabiliyordu? "Söylediklerine dikkat et Alev. Beni ne sen ne de okuldaki kızlar ilgilendiriyor. Emir ile aramızda bir şey yok, olamazda! O gün olanlar ise sadece bir hatadan ibaretti." Alev bir anda kolumu bırakınca şaşırdım. Fakat çok geçmeden yüzüme inen tokatla geri sendeledim. Alevden aksini beklemek hata olurdu. "Dünkü çocuk değilim ben ufaklık. Hele aptal hiç değilim! Emir'den uzak dur!" Dolan gözlerimi zor zapdediyordum artık. Yine de karşısında küçük düşmeye niyetim yoktu. Yavaşça doğrularak, önüme düşen saçlarımı geriye attım. "Sana acıyorum! Emir, senin gibi birini hak etmiyor çünkü! Kendi pisliklerini ona bulaştırmaktan vazgeç!" Ses tonumu yükselterek konuşmuştum. Hak etmişti. Fakat söylediklerimle daha çok sinirlenmişti Alev. Tekrardan elini bana doğru havalandırdığı sırada Emir'in araya girmesiyle irkilmiştim. Alev'in elini havada yakalamıştı Emir. "Emir..." "Ne yaptığını sanıyorsun Alev!" "Hala bu kızı koruduğuna inanamıyorum Emir!" "O kızın bir ismi var Alev! Aptalca davranmayı bırak artık!" "Aptalca mı? Kız seni öpüyor ve yine ben aptalca davranıyorum öyle mi?" "Bundan sanane Alev! Ne yaptığım ya da ne söylediğim seni bağlamaz!" "Üstüne bir de kabul ediyorsun öyle mi?" Kabul mü? "Çok fazla konuştun Alev! Defol!" Emir, Alev'i sert bir şekilde itikleyince elimi ağzıma götürmüştüm. Sandığım gibi bir yakınlıkları yoktu demek ki? Olayın şokuyla sendeleyen Alev, nefret ve kin dolu bakışlarıyla yanımızdan ayrılmıştı. "İyi misin?" Emir iyi olup olmadığı soruyordu. Olanlardan sonra benden köşe bucak kaçacağını sanıyordum fakat öyle olmamıştı. İyi ama sabah ki tavrı neydi o zaman? Kafam karışmıştı... "Ben... İyiyim." Zar zor konuşabiliyordum. Emir de pek rahat değil gibiydi. Yine de ilgisi hoşuma gitmişti. "Alev'in söylediklerine kulak asma. Her zaman boş konuşur." Başımla onaylamıştım Emir'i. "Aslında Esin için gelmiştim. Önder olanlardan bahsetti." Benim için de gelir miydi acaba? Ne diyorum ben ya! "Gerek yoktu. Yine de teşekkürler. Şimdi biraz daha iyi. Uyuyor." "Sevindim. Bu arada..." "Evet?" Ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirerek, derin bir nefes vermişti. Benimle konuşmak mı istiyordu? Bir dakika yoksa... "Dün olanlar için..." "Lütfen... Hatırladıkça kendime kızmaktan alamıyorum kendimi. Kusura bakma ben..." "Kusurluk bir durum yok Leyla. Sadece kazaydı." Sadece kazaydı... Onun için belki ama ya benim için... "Yine de özür dilerim." "Leyla böyle bir şey için özüre gerek yok. Konunun uzamasını ve kendini daha fazla suçlamanı istemiyorum. Unutabiliriz." Unutmak istiyor muydum gerçekten? Kendince haklı olabilirdi. Ama yapamazdım! Unutmam gerektiğini bilsem de... Yine de sonuç hiç birşeyi değiştirmeyecekti elbette. Emir'i seviyordum... Onu gerçekten seviyordum! Kendi içimde onu sevecektim belkide... Emir'in benim yüzümden canı sıkılsın istemiyordum. "Haklısın." İstemsizce tebessüm etmek zorunda kalmıştım. Emir tepkisizdi. Onun da tebessüm etmesi gerekmez miydi? "Emir... Yanlış bir şey mi söyledim?" "Hayır... Öylesine daldım sadece, kusura bakma." Kekelemiş miydi? Yoksa benim kulaklarım mı yanılıyordu? "Önemli değil." "Neyse ben gideyim artık. Tekrardan geçmiş olsun." "Sağ ol Emir. Görüşürüz..." Son kelimemi zar zor çıkarabilmiştim dudaklarımın arasından. Gerçekten de görüşür müydük? "Önemli değil." Emir, söylememişti o kelimeyi. Sanırım bu bir daha görüşmeyeceğiz anlamına geliyordu? Anında sırtını dönerek yoluna devam etmişti Emir. Yine de sevindiğim başka bir sey daha olmuştu. İlk kez benimle senli benli konuşmuştu. Hoşuma gitmişti... Emir'in Ağzından... Leyla ile konuşmamızın ardından rahatlamam gerekiyordu fakat neden içim hiç rahat değildi? Neyim vardı benim? Sanırım Önder haklı çıkmıştı. Leyla'dan uzak durursam eğer daha güvende olur diye düşünmüştüm fakat yanıldığımı az önce anlamış oldum. Alev rahat durmayacaktı. Şans eseri son konuşmalarına kulak misafiri olmuştum. "Sana acıyorum!Emir,senin gibi birini hak etmiyor çünkü!Kendi pisliklerini ona bulaştırmaktan vazgeç!"
Cesaretli bir kızdı. Üstelik beni korumaya çalışmıştı. Tuhaf... Okulda Alev'e kafa tutacak tek bir kız bile yoktu bu zamana kadar. Ama Leyla, oldukça kararlı gözüküyordu. Neden bilmiyorum, yüzümde ufak bir tebessüm oluşturmuştu tavırları... Leyla'nın Ağzından... "Leyla?" Esin'in sesi ile yerimde doğrulmuştum. "Uyanmışsın. Nasılsın canım?" "Daha iyiyim. Çok mu uyudum?" "Olsun o kadar canım." "Derse girmedin mi sen?" "Bul haldeyken seni bırakamazdım canım. Telafi ederiz merak etme. Yeter ki iyi ol." "Benim yüzümden hep." "Saçmalama. Sağlık bu, öteki şeylere benzemez. Kalkabilecek misin peki?" "Evet. Kendimi iyi hissediyorum." Artık sormam gerektiğini düşünüyordum. En yakın arkadaşı olarak bunu bilmeye hakkım vardı en azından. "Sevindim canım. Yalnız, çıkmadan önce biraz konuşalım istiyorum. Senin için sorun olmazsa tabi." "Tabi, konuşalım." Esin'den onayı alınca biraz rahatlamıştım. "Nöbet geçirdiğini neden bana söylemedin Esin?" Sorduğum soruyla hafif başını eğmişti. "Leyla ben... Gerçekten anlatmak istedim ama bilmiyorum... Bir türlü hazır hissedemedim kendimi." Ses tonunun giderek ağlamaklı bir hal alması üzerine, hafif eğili olan başını yavaşça kaldırdım. "Sorun değil. Ama şimdi ne varsa benimle paylaşmanı istiyorum. Arkadaşımı daha yakından tanımak istiyorum." "Söylediklerinde haksızsın diyemem. İnan, tek başıma kaldıramazdım zaten." "Seni dinliyorum o halde canım?Anlat bana." "Peki." Dolan gözlerine meydan okurcasına duruşunu dikleştirerek, burnunu çekmişti Esin. "Altı ay önce... Ben de tam bilmiyorum. Ağabeyimin söylediğine göre bir şeyler olmuş." "Ne gibi canım?" "Kötü şeyler. Bunların sonucunda geçici olarak bir hafıza kaybı yaşamışım..." "Hafıza kaybı mı?" "Evet. Doktorlar geçici bir hafıza kaybı demiş fakat ne zaman ve ya ne şekilde hatırlamaya başlayacağımı kestirememişler." "Peki ne derecede bu hafıza kaybın?" Hala inanmakta zorluk çekiyordum. Esin sorduğum soruyla beraber daha fazla tutamamıştı kendini. İlk kez ağladığını görüyordum. "Esin istersen..." "Hayır, anlatacağım. Bilmeye hakkın var. Geç bile kaldım." "Peki canım." "Aslında ismim dışında hiç bir sey bilmiyorum... Annemi,babamı... Ağabeyimi bile! Sadece gayret ediyorum. Hatırlamak için..." Boğazım düğümlenmişti sanki. Benim de gözlerim dolmuştu ve ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Esin istemeden de olsa ailesinden mahrum kalmıştı. Sadece ailesi değil bütün bir hayatından da... Şimdi düşününce taşlar yeni yeni yerine oturmaya başlıyordu. O akşam evlerine gittiğimde sadece ağabeyi vardı. Sadece ağabeysi ile kalıyordu. Peki ama o zaman anne babası neredeydi? Ağabeyinin yanında olmaları gerekmez miydi? "Tamam canım, sakin ol. İstediğin kadar ağla ama kendini harap etme. Şuan bulunduğun durum... Ne diyeceğimi bilmiyorum." "Çok zor Leyla... Her gün yabancı benliğimle uyanıyorum. Gerçekte nasıl biriyim, onu bile bilmiyorum." "Lütfen yapma Esin. Hatırlayacaksın, inan bana." "Umarım..." "Gel buraya..." Sımsıkı sarmıştım kollarımı. Başta bana anlatmamasında da haklıydı. Böyle bir şey nasıl anlatılırdı ki?Caner denen çocuğu tanıyamamıştı. Fakat çocuk Esin'i tanımıştı. Hafızası yerinde olmadığı içindi... Bu gün de kendi evlerinde bir süre kalacağını söylemişti. Caner, Esin'in nesi olabilirdi ki? Anlamadığım başka bir konu da, Ceyhun ağabeyin, Esin'e olanları anlatmaması... Ceyhun ağabey her şeyi biliyordu fakat Esin'den gizliyordu. İyi ama neden? Esin'e daha fazla soru sormak istemiyordum. Hafif sakinleştiğini fark edince içim rahatlamıştı. Her ikimizin de hayatı beter durumdaydı. "Daha iyi misin Esin?" Çekinerek sormuştum sorumu. "İyiyim canım merak etme. Artık gidelim." "Tamam canım." Birlikte revirden çıkar çıkmaz Esin'i durdurdum. Önder'e bir teşekkür borçluydu. Herkes zebani gibi başımızda dikilirken, yardımıza koşan kendisi olmuştu. "Bir şey mi oldu Leyla?" "Bayıldığın sırada ne yapacağımı bilememiştim. Yardıma koşan Önder di. Üstelik revire kadar seni o taşıdı. Bence bir teşekkür etmelisin canım." "Peki canım." Üstelememişti. Gerçekten bugün çok tuhaf şeyler oluyordu. 3 Saat Sonra... Zar zor sınıftan atmıştık kendimizi. Esin daha iyi gibiydi. "Leyla az bekler misin?" "Ne oldu canım?" "Eve gitmeden önce, bizim şehir ayısını bulmam lazım." "Şehir ayısı mı? O da kim?" "Kim mi?.Önder kim olacak." Allahım bu kız sayesinde moralim bozukken bile gülebiliyordum. "İyi çocuk aslında." "Sanırım." Esin'in kıkırdadığını görmüştüm. Aralarındaki buzlar eriyordu galiba? Buna sevinmiştim. "Tamam canım, git sen. Burada bekliyorum." "Hemen geliyorum." Esin'in Ağzından... Leyla haklıydı aslında. Yaptığı tabiki bir hataydı. Fakat o hatadan sonra bana karşı bir kötülüğünü de görmemiştim. Üstüne bir de bugün olanlar. Sanırım onu affedebilirdim? Fotoğrafçılık bölümünde olduğunu söylemişti. Bulmak o kadar zor olmasa gerek. Düşündüğüm gibi de olmuştu zaten. İyi de kaçıncı sınıftaydı bu çocuk? Birilerine sorsam iyi olacaktı. "Bakar mısınız?" Birinci dersliğin hemen önündeki çocuğa sormuştum Önder'i. Fakat yine hata yapmıştım. Çünkü çocuğun bakışları hiç de dost canlısı değildi. "Buyur, güzelim. Kimi aradın?" "Laflarına dikkat etsen!" "Yanlış bir şey mi söyledik? Güzel bir kızsın." Allahım sen sabır ver! "Esin!" İsmimi duymamla nihayet bir oh çekmiştim. "Hayırdır, bir sorun mu var kardeşim!" Önder'in ses tonundan geri vites yapan çocuk, tebessüm etmeme neden olmuştu. "Senin revirde olman gerekmiyor muydu?" "Kendimi iyi hissediyorum. Revirlik bir durum yok şuanda." "İyi olmana sevindim fakat dikkat ol yine de." "Olmaya çalışırım, sağ ol." "Neden buradasın peki?" "Aslında, sana teşekkür etmek için buradayım." "Bana mı?" Şaşırması gayet normaldi. "Evet. Bugün baygınlık geçirdiğim sırada revire kadar beni sen taşımışsın. Teşekkür ederim." Söylediklerimden sonra yüzünde alaycı bir bakış arasam da bulamamıştım. "Önemli değil. Üzerime düşeni yaptım sadece. Biliyorum, olanlardan sonra bunu söylemek pek doğru değil ama o gün için tekrar özür dilemek istiyorum. Aptallık ettim." Bizim şehir ayısı mıydı karşımdaki?Şaşırma sırası bendeydi sanırım. "Sorun değil Önder." Verdiğim cevabın ardından tebessüm edince ikinci kez şaşırmıştım. "Neden gülüyorsun?" "İlk defa bana ismimle hitap ettin. Benim için tarihi bir an." Bu kez ben de tebessüm etmiştim. Sandığım kadar kötü biri olmadığını anlamıştım artık. Söylediklerinin ardından bana doğru elini uzatmıştı Önder. "Arkadaş mıyız?" Neden olmasın ki diye geçirdim içimden. Kanlı bıçaklı bir düşmanım değildi sonuçta. Ne demiş Orhan babamız:"Hatasız kul olmaz." Önderi fazla bekletmeden ben de elimi ona doğru uzatmıştım. "Arkadaşız." Leyla'nın Ağzından... Çok geçmeden Esin'i merdivenlerin başında görünce, sırtımı dayadığım duvardan ayırdım. Yalnız değildi. Emir ve Önder de onunla birlikte bulunduğum yöne doğru geliyordu. Emir'i bir daha göremem sanıyordum fakat şuan tam karşımdaydı... "Fazla bekletmedim değil mi?" Esin'in sorusuyla irkilirken hafif tebessüm ettim. "Hayır,canım. Sanırım buzlar çözüldü?" "Eh şimdilik öyle." "Şimdilik öyle mi?" Önder'in şakayla karışık itirazına Esin gülerek cevap vermişti. "Bir de gülüyor ya! Az önce ayaklarıma gelip özür dileyen kimdi acaba?" "İyi ki bir özür diledik. Ağzından düşürmez şimdi." Aralarındaki ufak çaplı tartışma benim de kendimi tutamamama neden olmuştu. Bakışlarım Emir'e kaydığı anda onun da bizden farklı bir durumda olmadığını fark ettim. Onu gülerken ilk defa görüyordum... Saniyeler sonra dördümüz birden kocaman bir kahkaha tufanına tutulmuştuk sanki... Hoşuma gitmişti. İlk kez birden fazla arkadaşım ve beni seven insanlar vardı hayatımda. Üstelik ilk aşkımı da bulmuştum... Tuhaf ama sanırım benim için yeni bir hayat canlanıveriyordu. Hiç olmadığım kadar mutlu ve huzurluydum... Esin'in Ağzından... İki yeni adım atmıştım bugün... Pişman değildim. Leyla'ya her şeyi anlatmıştım ve kendimi kötü hissetmiyordum. Ona güvenim tamdı. Bir de Önder vardı tabi. Yine de kendimi kötü hissedecek bir durum yoktu ortada. Herkes ikinci bir şansı hakederdi. Önder de bu durumun en iyi örneklerinden biriydi. Okul çıkışı Emir ve Önder'den ayrılmıştık. Zar zor Leyla'yı ikna ederek bindirmiştim arabaya. Leyla'yı eve bıraktıktan sonra da artık ben de kendi evimdeydim. Yorucu ve zorlu bir gündü benim için. Salona geçtiğimde ortalıkta kimsecikler yoktu. Ağabeyim ve Caner neredeydiler? "Hepsi benim yüzümden Ceyhun ağabey." Caner'in sesiydi bu... Terastan geliyordu. Elimdeki çantayı yavaşça koltuğun üzerine bırakarak ilerlemeye başladım. "Bunları konuşmanın bir anlamı yok artık. Olan oldu Caner. Bundan sonra en azından kendini telafi etme fırsatın var. Azra'yı bulacağız, merak etme." Yine mi Azra? Kimdi bu kız? Daha önce de ağabeyim telefonda konuşurken duymuştum bu ismi. "Bir gelişme var mı peki?" "Hala İstanbul'da. Fakat tam olarak nerede olduğunu belirleyemedik. Adamlarım aramaya devam ediyor." Ağabeyim ve Caner için önemli biriydi. İyi ama neden? Terasa vardığımda Caner'in, sinirli bir şekilde ağabeyimin karşısında olduğunu görmüştüm. "Pislik herif, hala hayatta!" "Hayat gerçekten çok tuhaf... Babam başından beri seni korumak için emek vermiş. Çetin'in oğlu olduğunu bildiği halde... Hala inanasım gelmiyor." Çetin mi? Şimdi kimden bahsediyorlardı? Ağabeyim ilk kez babamdan bahsediyordu üstelik... "Benim de öyle. Evinize ilk geldiğim anı hatırlıyorum da... Açıkcası çok korkmuştum. Yabancı yüzler... Gökdelen misali evler... Çocuk aklı işte." "Güzel ve değerli günlerdi kardeşim." "Aynen öyle." Kafam çorba olmuştu. Kimdi bu insanlar? Bizimle nasıl bir bağlantıları vardı? "Hava iyice soğudu, içeri geçelim kardeşim." "Olur." Ağabeyimin sesi ile anında harekete geçtim. Parmak uçlarımda olay mahallinden uzaklaşarak ,salondaki koltuklardan birine attım kendimi. "Esin, gelmişsin." Durşumu dikleştirerek, tebessüm ettim. "Şimdi girdim içeri zaten ağabey." "Hoş geldin Esin." "Hoş hulduk Caner. "İyi bakalım. Madem geldin herkes iş başına." Ağabeyimin emri ile üçümüz birden mutfağa hücum etmiştik adeta... Leyla'nın Ağzından... Eve erken gelmeme rağmen ne babam ne de Ayla ortalıkta yoktu. Annem akşam yemeği için sofrayı hazırlarken ben de arkasından hareketlenmiştim. Yapacak başka bir şey yoktu ne de olsa. "Kızım sen otur, bir şey kalmadı zaten." "Bence sen otursan daha iyi olur anne." Annem elindeki ekmek sepetini masanın üzerine koyar koymaz karşıma geçmişti. Hafif kırışmaya başlayan yüz hatları sımsıcaktı. "Onca şeye katlanıyorsun. Seni koruyamıyorum bile. Üstüne bir de..." "Anne lütfen..." "Seni gerçekten sevecek bir adam bulduğunda, sakın durma kızım. Kurtul bu cehennemden!" "Anne sen ne..." "Söz ver bana Leyla." Ne diyeceğimi bilemiyordum... Annemin titreyen ağlamaklı ses tonu, yüreğimi deşiyordu sanki... "O kişiyi bulduğun an, kaç git buradan kızım! Daha fazla incinmeni istemiyorum. Dayanamıyorum kızım..." Onu bırakamazdım! Böyle bir şeyi benden nasıl ister? "Anne ben..." Konuşamıyordum. Nutkum tutulmuştu sanki... Annem bir anda beni kolları arasına alınca, daha fazla tutamadım kendimi. O esna da gelen anahtar sesiyle birbirimizden ayrılınca, göz altlarımdaki nemleri gizlice sildim. Babam ve Ayla nihayet gelmişti. Kapı eşiğinde yüzleri gülüyordu fakat çok geçmeden bakışları beni bulunca, suratları iyice asılmıştı. "Hoş geldin Bey." "Pek hoş bulmadık maslesef!" "Hayırdır, kötü bir şey mi oldu?" "Leyla Hanıma sormak lazım!" Bundan sıkılmaya başlamıştım artık! Yine ne yapmıştım? Babam aldığı siniriyle süratla karşımda bitmişti. "Seninle işimiz var anlaşılan!" "Anlamadım baba?" Sorduğum soruyla sırıtmıştı babam. "Gene ne oldu Bey? Kızın üzerine gitme hemen." Çaresiz annem yine araya girmişti. Babam takmamıştı bile. "Seni daha dün uyarmadım mı ben? Ne zamana kadar burnunun dikine gitmeyi planlıyorsun ha!" Babamın yükselen ses tonu irkilmeme neden olmuştu. İyi de ne yapmıştım ki ben? Bir an bakışlarım Ayla'ya kayınca neler olduğunu anlamam zor olmadı. Tahmin ettiğim gibi Ayla yine aynı Aylaydı. Sabah ki olayı babama anlatmış olmalı? "Baba sakin olur mu..." "Sus! Bunu sen istedin. Gel benimle!" Babam elimden sertçe kavrayarak peşinden sürüklemeye başlamıştı beni. "Bey dur! Bırak kızı!" "Sen karışma!" "Baba lütfen dur..." Tek seferde kendimi kapının önünde bulunca neye uğradığımı şaşırdım. "Sabaha kadar buradasın küçük hanım! Yemek yok! Yatak yok!" "Baba neler söy..." "Kes! Bu zamana kadar sana iyi sabrettim. Ama yeter! Sabaha kadar buradasın!" "Baba..." Devamını getiremeden suratıma kapanmıştı kapı. Ardından da üzerime kilitlenmişti. Bu kadarını hak etmiyordum! Dolan gözlerimle beraber kapıya dayandım. "Baba! Lütfen aç kapıyı... Lütfen!" Cevap gelmiyordu bile. Benden bu kadar nefret mi ediyordu? Ona ne zararım dokunmuştu? Kapıyı yumruklamak için kullandığım ellerimi, yüz hatlarıma kapadım. Hıçkırıklarımın çaresizliği ile yere eğildim. Durduramıyordum kendimi... Elimde değildi! Anneme hak vermiyor değildim... Bu cehenneme daha ne kadar dayanabilirdim? Ne kadar! Beni gerçekten sevebilecek bir adam var mıydı? Kafamın içerisindeki soruyla cebelleşirken, hemen karşımda beliren gölgeyle irkildim. Kafamı kaldırdığımda ise... ............ Bölüm Sonu ............. Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺
|
0% |