@kristalmelek61
|
* * "Herkese günaydın." diyerek sesini iyice duyurmak isteyen Esin, basamakları küçük bir çocuk gibi koşar adımlarla iniyordu şimdi. Upuzun dalgalı kumral saçlarını yine serbest bırakmıştı. Işıl ışıl gözleriyle masayı inceledi ilk önce. Daha sonra gözleri gazetesini okuyan babasını hedef aldı. "Babacım bir günde şu gazeteyi okumasan olmaz mı?" diyerek küçük bir isyan bayrağı çekti kendince. Aslında küçük bir baba kız sataşması diyebilirdik buna. Rutin olarak yapmaktan hoşlandıkları bir durumdu. Mahir Bey gazetesini önünden çekip, doğruca masum bir çift kahverengi gözlere dikledi bakışlarını. Mahir Bey dış görünümüyle sert ve disiplinli bir baba olabilirdi fakat içi hep başkaydı. Bunu fazla göstermezdi sadece, yapısı gereğince yani. Eşi Aynur Hanım ise Mahir Beyin tam tersi diyebiliriz. İçi dışı birdi. Hele çocuklarına ayrı bir sevgisi vardı. Öyle böyle değil cinsten. İki kız bir oğlan dünyaya getirmişlerdi. Hepsi de gayet sağlıklıydı. Ta ki 2 yıl öncesine kadar... Evin en büyük çocuğu Ceyhun 24 yaşındaydı. Gelecek vaat eden bir gençti ve doğal olarak çevresi tarafından gıpta ile söz edilirdi. Yakışıklı ve uzun boyu ile kızların da gözdesiydi. Fakat bunu pek önemsemezdi. Çünkü kalbi çoktan başka bir kalbe düşmüştü. Ne yazık ki Ceyhun'nun istediği o gerçek ve saf aşk çoktan karşısına çıkmasına rağmen ömrü bu aşkı sahibine dahi veremeden sona ermişti. Ortanca olan Esin 21 yaşındaydı. Abisi Ceyhun gibi uzun bir boyu yoktu fakat gözleri ve o güzel uzun kumralları yetiyordu. En tehlikeli kişilik özelliği ise karşısındaki kişiye çabucak güvenebiliyor olmasıydı. Aşk hayatına gelecek olursak pek iç açıcı birşey yoktu aslında. Üniversitede ikinci sınfta deliler gibi sevdiği Fırat denen çocukla sevgili olmuş fakat bir yıl sonra aslında bir bahis üzerine kurulu olan ilişkisi yüzünden dünyası kararmıştı diyebiliriz. Sevgililer gününde hangi kız aldatılırdı ki! Neyseki çabuk toparlamıştı kendini. Herzaman herşeye olumlu yönünden bakmayı tercih ederdi. Saf bir kızdı yani. En küçükleri Azra ise 19 yaşındaydı. Yaşına göre ablasının tam tersiydi.İnatçılığıyla nam salmış bir kızdı Azra. Ve bu durumdan gayet memnundu. Ablası ile boyları hemen hemen birbirini tutuyordu. Aralarındaki tek fark, sanırım Azran'ın aşırı derecedeki zayıflığıydı. Herşeye rağmen huzurlu bir aileydi onlarınki. Mahir Bey büyük bir iş adamı olduğu için, çocukları genellikle rahattı. Az çok tahmin edersiniz; hizmetçiler, özel okullar, bolca harçlık ve kredi kartları, şoförler, yatlar, villalar... Fakat tuhaf bir durum daha vardı ortada. Tüm bu zenginliğin içerisinde, ne Mahir Bey ve Eşi ne de çocukları sahip oldukları bu zenginliği pek de önemsemiyorlardı. Kısaca toparlayacak olursak, nefis bir ÖZSARAÇ Ailesi çıkıveriyordu ortaya. Bir tarafı eksik olsa bile... Mahir Bey gazetesini katlayıp, masanın kenarına koydu. Ardından gözlerini tekrar kızına çevirdi. "Yavrum sen de bir gün şu merdivenlerden yaşına göre insen olmaz mı?" diyerek şakayla karışık bir uyarı verdi kızına. Esin babasından korkmazdı. Ve kendisiyle alakalı ne söylerse söylesin, hep gülümserdi. Şu anda da yaptığı gibi. Aynur Hanım ve kızı Azra pür dikkat onları izliyorlardı. Esin hala gülümsüyordu. "Baban haklı Esin. Hem bacaklarını fazla yormaman gerek biliyorsun. Yoksa..." "Yoksa ne? Kızın sakat mı kalır anne?" Esin, aniden annesinin sözünü keskin bir bıçak gibi kesti. Gülen yüzü hızla asılırken annesi Aynur Hanım masadan kalkmış ve kızının yanına gitmişti. Sıkıca sarıldı kızına. Esin'in gözleri doluyordu şimdi. Sinirli yüz ifadesi buruk bir hal alırken, titreyen dudakları aralandı zar zor. "Hepsi benim yüzümden! İki yıl önce o fabrikadan benim de ölü olarak çıkmam gerekiyordu. Abim ve en iyi arkadaşım Selen masumdu! Benim yüzümden öldüler anne! Benim yüzümden..." diyerek Esin de annesine sıkıca sarıldı. "Tüm bu yaşananlar senin suçun değil abla. Yanlış zaman ve kişiler sadece..." diyerek Azra da ayağa kalkıp annesi ve ablasına katıldı. "Kardeşin haklı Esin. Lütfen yavrum kendini bu kadar harap edip durma artık. Hem ayrıca, ne Selen ne de abin seni bu halde görmek ister miydi hiç? Tabiki istemezdi, biliyorsun. İlaçlarını düzenli alıyorsun değil mi güzel kızım?" "Alıyorum anne merak etme." diyerek biraz olsun annesinin yüreğini rahatlattı Esin. Ardından Mahir Bey de yerinden kalkmış, hanımların yanına giderek kucaklamıştı onları. "Bu kadar duygusallık sağlığa zararlı hanımlar. Hem bugün ailemiz için özel bir gün. Birbirimizi üzmeyelim olur mu?" Mahir Bey haklıydı. Selen ve Ceyhun için ziyaret günüydü bugün. Hanımlar da Mahir Beyi onayladıktan sonra kahvaltılarını yapmaya devam etmişlerdi. Kahvaltı sonrası hazırlanmaya koyulmuşlardı ailecek. Kızlar odalarındaydı. Aynur Hanım da Mahir Beyin kravatını bağlamasına yardım ediyordu. "Aynur, Caner nerede kaldı?Yolumuz uzun zaten. Uyuya mı kaldı yoksa?" Mahir Bey işlerinin gecikmesinden nefret ederdi. Fazlasıyla titizdi yani. "Caner'i bilirsin asla işine geç kalmaz. Sabahleyin alışveriş için yolladım. Az sonra burada olur Mahir, merak etme." "Peki, neden bundan benim haberim yok?" diyerek huysuzluğunu bariz belli etmekte başarılı olmuştu Mahir Bey. Aynur Hanım kravatı bağladıktan sonra gülen gözleri ile Eşi Mahir Beye bakıyordu şimdi. "Yaşlandıktan sonra iyice huysuzlaştın biliyor musun? Ama hala ilk günki gibi seviyorum seni Mahir." diyerek Eşine olan sevğisini bir kez daha gösteriyordu Aynur Hanım. Aynur Hanımın söylediklerine karşı, kucalamıştı eşini Mahir Bey. Ne yazık ki çok kısa bir andı bu. Daha ne olduğunu anlamadan silah sesleriyle birbirlerinden ayrılmışlardı çünkü. Mahir Bey neler olduğunu anlayabilmek için hemen ön bahçeye bakan pencereye doğru koştu. Gelen kişilere şaşırmamıştı. Fakat endişeliydi. Bilhassa Esin için. Ardından iki kız kardeş de aynı şaşkınlık ve endişeyle merdivenlerden hızlıca iniyordu şimdi. "Mahir neler oluyor?" diye sordu Aynur Hanım. Sesi titremişti bu soruyu sorarken. "Çetin şerefsizi değil mi baba?" diyerek babasından önce cevaplamıştı annesini Esin. Mahir Bey oralı olmazken, Aynur Hanımın omuzlarından tuttu. "Aynur, derhal kızları al ve Esin'in odasına çıkın! Esin'in odasına arka bahçeye açılan bir kapı yaptırmıştım, hatırlıyor musun?" "Evet ama.." "Aması yok Aynur! Vaktimiz yok! Kızları al ve yukarı çık. Sonra da yaptırdığım o kapıdan çıkın. Ben bu tarafı oyalarken, sen kızlarla beraber hemen buradan ayrıl tamam mı?" "Hayır, baba olmaz! Ne yapmaya çalıştığını biliyorum. Ama buna izin vermeyeceğim! Bir daha olmaz!" diyerek karşı çıktı Esin. Bir yandan da yeniden doluyordu endişeli gözleri. Ve ardından bir silah sesi daha! Mahir Bey, Aynur Hanıma işaret verdikten sonra, yapacak birşey kalmamıştı. Aynur Hanım iki kızını da kolundan kavramış merdivenlere doğru sürüklemeye başlamıştı. Aynur Hanım ve kızları saniyeler içerisinde gözden kaybolurken silah sesleri çok yakından gelmeye başlamıştı artık. Aynur Hanım, kızlarla birlikte Esin'in odasına gelmişti bu esnada. Azra felaket haldeydi. Tüm vücudu titriyordu. Esin ise daha soğuk kanlı olmak zorundaydı. Bunun bilincindeydi de fakat aynı şeylerin tekrar etmesinden ve iki yıldır içinde zapdetmeye çalıştığı vicdan azabının katlanmasından ölesiye korkuyordu. "Anne, bunu neden yaptın! Kahretsin, benim yüzümden kaç kişi daha ölecek! İzin ver, babamın yanına gideyim. Lütfen!" diyerek annesinin üzerine yürümeye çalışsa da Aynur Hanım buna engel oldu. Kapının eşiğinde hazır bir şekilde bekliyordu. Aklında tehlikeli bir seçenek geziniyor gibiydi. "Hayır, olmaz! Otur şuraya Esin." "Anne ne demek olmaz! Babam aşağıda tek başına!" diyerek tekrar karşı çıktı Esin. "Hala anlamıyor musun Esin?Çetin'in istediği ne benim ne de baban!" diyerek uyarmaya çalıştı kızını Aynur Hanım. "İyi ya! Babamın yerinde benim olmam lazım, sen de bunu biliyorsun anne! Bırak beni gideyim. Çekil kapının önünden!" Sesini baya yükseltmişti Esin. Fakat Aynur Hanımın kapının önünden çekilmeye hiç niyeti yoktu. Sonsuz bir özlemle baktı kızlarının yüzüne. Bir şeylerin farkına varmış gibiydi. "İkinizle de bu zamana kadar hep gurur duydum. Hala da öyle. Birbirinize hep sahip çıkın. Üzmeyin kırmayın birbirinizi olur mu?" Azra ve Esin şaşkındı. Azra korkuyla birkaç adım ileri atıldı. "Anne neden böyle konuşuyorsun?" diye sordu. Aynur Hanım ağlamaya başlıyordu fakat bir yandan da gülümseyen gözlerle karşılıyordu kızlarını. Ardından ani bir hareketle kapıyı açıp odadan çıktı ve kapı aynı hızla iki kardeşin üzerine kapandı. İki kız kardeş panikle kapıya koştular. "Lanet olsun! Anne ne yaptığını sanıyorsun!" diyerek ağlamaya başladı Esin. İki kız kardeşin yüreğinde bin türlü fırtına kopuyordu şimdi. Çaresizce üzerlerine kapanan kapıyı yumruklmaya başladılar fakat nafile. "Sizleri çok seviyorum. Seviyoruz. Merak etme Esin baban asla yalnız kalmayacak. Hep mutlu olun tamam mı? Bizim için kendiniz için..." Aynur Hanım kızlarına son nasihatini verdikten sonra oradan uzaklaştı. Azra ve Esin durumun farkındaydı artık. Yapacak pek de bir şeyleri kalmamıştı. "Hayır!" Esin dizlerinin üzerine çökerken, Azra da hemen yanına bıraktı kendini. İki kız kardeş birbirlerine sarıldıktan sonra zoraki ayağa kalktı. Silah sesleri şiddetini arttırmıştı artık. Esin yatağının üzerindeki çantasına uzandı göz altlarındaki nemleri eliyle silerek. Cüzdanında ne kadar para varsa Azra'nın eline tutuşturdu. Cep telefonunu ve çekmecesinden çıkardığı kredi kartlarını da unutmadı. "Ablacım ilk sen çık kapıdan. Ben birkaç şey daha alacağım yanıma. Hemen arkanda olacağım. Dikkatli ol. Kimsenin seni izlemediğinden emin olduktan sonra, Caner'i ara hemen.Yardım iste." "Peki, anladım abla. Ama sen de geleceksin değil mi?" diye sordu Azra. "Geleceğim merak etme ablacım." diyerek geçiştirdi Esin. Bilerek Azra'yı önden gönderecekti. Gitmeye niyeti yoktu. Azra arka bahçeye açılan kapıyı araladı. "Azra!" diye seslendi son kez Esin. "Efendim abla?" diyerek cevabını beklemeye koyuldu Azra. "Olabildiğince arkana bakmadan hızlı koş ablacım tamam mı?" Azra ablasını onayladıktan sonra gözden kayboldu. Esin kapıyı geri kapattıktan sonra yatağın üzerine oturdu yavaşça. Silah seslerine karışan çığlıkları duyunca iki eliyle ağzını kapadı. Göz altlarındaki sel fazla gecikmemişti. Bir ara annesinin korkunç sesini duyar gibi oldu. Hızla kapıya doğru koştu. Rastgele kapıyı yumruklamaya başladı. "Anne! Cevap ver bana! Baba!" Esin bağırıyordu artık. Ne kadar seslense de ne annesinin o tatlı sesini duyabiliyordu ne de babasının... "Lanet olsun! Cevap verin bana, lütfen! Annee!" Artık ayakta zor duruyordu. Yumrukları da çaresizdi. Farkındaydı. Fakat kabullenmek istemiyordu. Bir süre sonra silah sesleri ile beraber çığlıklar da kesilince, Esin vaktin geldiğini anlamıştı. Dahası istemese de kaçınılmaz sonuna hazırlamıştı kendini. Birkaç adım geriledi. Kapının hemen diger tarafındaki ayak seslerini duyabiliyordu. Yutkundu yavaşça her iki avuç içini de sıkarak. "Kırın!" emrini vermişti kapının arkasındaki korku dolu ses. Sesi anında tanımıştı. Kapı büyük bir gürültüyle zemini boyladı. Çok kısa bir zaman içerisinde olmuştu bu. Esin korkuyla birden fazla adım gerilerken, Çetin yüzündeki zafer sırıtışıyla beraber tam karşındaydı şimdi. "Vay vay vay! Küçük prenses demek odasında gizleniyormuş." Sesindeki iğneleyici ses tonu bir insanın midesini bulandırabilecek kadar iğrençti. İlk hamle karşı taraftan gelmişti. Pek hoş bir hamle değildi tabi. Bir anda o güzel kumrallar sert bir ele hapsolmuşlardı. Esin'in canı yanmıştı. Hemen ardından yeni bir hamle daha geldi. Fakat bu sefer ki hamle Esin'den di. Bu da hoş bir hamle değildi tabi ama en azından durumlar eşitlenmişti. Esin, Çetin'in suratına tükürüvermişti o anda. Bunu yaparken hiç çekinmemişti. Ne yazık ki karşılığını misli şekilde alması hiç de uzun sürmedi. Yüzüne hızlı ve sert bir şekilde inen tokat, yatağının kenarına çarpıp düşmesine neden oldu. Çetin tekrar Esin'i saçlarından tutup ayağa kaldırdı. Kulağına yaklaştı iyice. "Adamlarımın yanında suratıma tükürmek neymiş göreceksin!Ölmek için bana dua edeceksin! Alın şunu!" Genç kızı itekleyerek, adamlarına döndü. "Kızı bağlayın! Gidiyoruz!" Çetin adamlarıyla beraber odadan çıktı. Hemen arkalarında Esin de onları takip ediyordu. Merdivenleri indiğinde ise karşılaştığı manzarayla dehşete düştü Esin. Hemen dış kapının eşiğinde, yerde yatan iki cansız beden vardı hedefinde. Bu iki cansız beden Mahir Bey ve Eşi Aynur Hanımdan başkası değildi. Esin adımlarını durdurduktan sonra bir an öylece baka kaldı. Ardından çığlığı bastı. Öyle böyle değildi çığlığı. Daha bu sabah sarıldığı anne ve babası gözlerinin önünde cansız bir şekilde yatıyordu şimdi. "Ağzını bağlayın şunun! Bir de çenesiyle uğraşmayalım. Şu cesetleri de ortadan kaldırın hemen. Başımız ağırmasın!" Adamları Çetin'i onayladı. İçlerinden biri hemen yanında duran sehpanın üzerindeki örtüyü alıp Esin'in ağzını bağladı. Esin çırpınıyordu devasa kolların arasında. Ardından kızı zorla arabaya bindirip oradan uzaklaştılar. Çetin birkaç adamını ortalığı temizlemesi için olay yerine bırakmıştı. Aptal bir adam kesinlikle değildi. Saldırı için güzel bir zamanlamaydı. Polis sıkıntıları yoktu. Yine de önlemini almıştı tabi. Hafta sonları Mahir Bey ailesiyle birlikte zaman geçirmek için yazlık villalarına gelirlerdi. Şehir gürültüsünden uzak güzel bir yerdi. Her yer dağlık alan olduğundan Çetin'in işine gelmişti bu durum. Yaptığı plan da başarılı olmuştu. Çetin Bey ve Mahir Bey aslında çocukluk arkadaşıydı. Fakat tek bir yol onları ayırmıştı. Mahir Bey hep iyi işler yapardı. Çetin ise Mahir Beyin tam tersiydi. Bir süre sonra ikisi de durumun farkına varmışlardı. Ve Mahir Bey ilk adımı atarak, Çetin ile ilişkisini kesmişti. Fakat bu öyle kolay olmayacaktı. Çetin bunu kabullenememişti. Mahir Beye olan kini git gide büyüdü. En sonunda da Mahir Beyin oğlu Ceyhun'un ve en yakın iş ortaklarından Yaman Beyin kızı Selen'in ölümüne sebep olmuştu. Sıra Esin'deydi tabi. Bu yüzden Esin'in odasına gizli bir kapı bile yaptırmıştı Mahir Bey. İki saat sonra Esin'in bulunduğu araba büyük bir fabrikanın önünde durdu. Çetin her ihtimale karşı, Esin'in gözlerini de bağlatmıştı. Arabadan indikten hemen sonra, adamlarından birine dönüp bir iki soru sordu. Esin ise bu esnada birkaç adamla birlikte arabadan indiriliyordu. Fabrikaya girdiklerinde birkaç gizli yollardan geçmişlerdi. Esin'in gözleri hala bağlıydı. İçi bomboştu... Hala annesi ile babasının son konuşmaları beyninde dolaşıyordu. Birkaç saniye sonra ayak sesleri kesildi. Çetin önde arkada Esin ve birkaç adamı ile fabrikanın zemin katındaki bir odaya girmişlerdi. Adamlardan biri Esin'in gözlerini hızla çözdü. Göz altları kan çanağına dönmüştü adeta. "İyice benzetin sürtüğü! Kıvama getirdikten sonra da emrimi bekleyin!" "Peki, patron!" Adamları Çetin'i onayladıktan sonra, Esin'i dövmeye başladılar. Neye uğradığını şaşıran Esin'in güçsüz bedeni birkaç adam tarafından eğlence aracı olmuştu artık. Bağırmaya çalışsa da pek bir faydası olmuyordu. "Çetin köpeği! Bana bak!" Çetin kapıdan çıkmak üzereyken, Esin'in tiz çıkan sesi ile adımlarını durdurdu. Doğruca Esin'e bakıyordu şimdi. "Bence sesini boş yere harcama güzelim. Lazım olacak!" diyerek sırıttı Çetin. "Öldüğünü göreceğim şerefsiz! Anladın mı beni!" Çetin'in çene kasları oynamaya başlamıştı. Esin bunu farketmişti. Esin de sırıtmıştı ardından. Çetin'in beynine kan sıçramıştı adeta. "Susturun lan şunu! Yoksa elimden bir kaza çıkacak!" Bunun üzerine Esin'i daha sert bir şekilde dövmeye başladı adamlar. Çetin ise aldığı siniriyle odadan çıktı. * * "Oğlum, sen daha çıkmadın mı?" Zehra Hanım yüzündeki endişeyle, oğluna döndü. "Hayır, anne. Çetin şerefsizi aramadı henüz." diye yanıtladı Aras. "Oğlum dikkat et olur mu? Çetin salak değildir. Bu işe hiç kalkışmayacaktın oğlum." diyerek sitem etti Zehra Hanım. "Ben pişman değilim anne. Çetin denen köpek yaptıklarının bedelini misli misli ödeyecek! Bunu bizzat ben sağlayacağım." Birkaç saniye sonra Aras'ın telefonu çaldı. Siyah dar paça pantolonun arka cebinden çıkardığı telefonunun ekranına baktı. Yüz hatları kasıldı. "Al işte."İti an çomağı hazırla." diye boşuna nefes tüketmemiş atalarımız anne. Çetin köpeği arıyor." "Aç bakalım, ne derdi varmış yine." Telefonu kulağına götürdü Aras. Birkaç saniyelik görüşmenin ardından, telefonu kapatmıştı Aras. "Fabrikaya çağırıyor. Çıkmam lazım." dedi Aras koltuğa asılı ceketini eline alarak. "Tamam, oğlum dikkatli ol." "Merak etme." Tam bir saat sonra fabrikaya varmıştı Aras. Arabadan iner inmez, Çetin'in tüm adamları Aras'ı büyük bir saygıyla karşıladı. Çetin den sonra yetkili kişi Aras dı çünkü. İki yıl boyunca amacının yarısına ulaşmıştı. Çetin'in çoğu adamı Aras'tan korkardı. Koskoca Çetin Dalkıran'ın sağ kolu olmak her yiğidin harcı değildi elbette. Biraz Aras'tan bahsedelim isterseniz. İki yıl öncesine kadar çevresine o güzel çimenleriyle ışık tutan bir gençti Aras. İyi bir evlat olmuştu ailesi için. Orta halli bir çocukluk geçiren Aras bundan memnundu. Doğduktan birkaç sene sonra, babası Adnan Bey bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Üniversiteyi okuyabilmişti. Hayata umutla bakıyordu. Hayallerindeki aşkı da bulmuştu aslında. Biricik Selen'i... Yaşam kaynağıydı onun için. Fakat iki yıl önce, o yaşam kaynağı da ölmüştü. Eskisi gibi bakmıyordu artık hayata. Gözlerindeki o güzel ışık da sönmüştü çünkü. Umudu yoktu. Şimdi 22 yaşındaydı ve Çetin şerefsizini bitirmekti tek amacı. Birkaç dakika sonra Aras da Esin'in bulunduğu odadaydı şimdi. Çetin Aras'ı kendi oğlu gibi severdi. En çok ona güvenirdi. Yanından hiç ayırmazdı. Beraber tokalaştıktan sonra, hemen sol tarafta yerde yatan neredeyse cansız bir kız farketti Aras. Kısık ve sık aralıklarla, zar zor nefes alabildiğini de gördü. Burnuna iyi kokular gelmiyordu. Yine de soğukkanlılığını korumakta iyi bir performans sergiliyordu. "Sürpriz! Nasıl, güzel bir sürtük değil mi?" Gülüyordu Çetin. Aras ise suratının tam ortasına güzel bir yumruk indirmemek için kendini zor tutuyordu. Aklına Selen'i gelmişti. Acaba ona da bu kıza yaptıkları gibi canını yakmışlar mıydı? Onun hakkında da böyle kötü kelimeler kullanmışlar mıydı? Sağ elini yumru şekline soktu hızla. "Aras? Oğlum daldın gittin?" "Kusura bakmayın efendim. Dün gece pek uyuyamadım." diyerek sertçe yutkundu Aras. "Neyse, işimize dönelim şimdi. Şuan yerde yatan şu sürtük altın değerinde. Ayrıca senin için özene bezene hazırladığım bir hediye." "Seni lanet..." diye içinden geçirdi Aras. Kendini zor bela tutuyordu. Adamlarına döndü tekrar Çetin. Aras karşısında duran iğrenç manzaradan kaçmak ister gibi aksi yöne çevirdi bakışlarını. Tek eli sıkıntıyla ensesine yol aldı. Bu adam ne diyordu böyle? Ne yani, kızı kendisi için mi hazırlatmıştı? "Alın şunu yerden! Şuradaki yatağın üzerine yatırın. Kızın üzerinde ne varsa çıkartın. Karşı koyacak durumda değil zaten. Ellerini de bağlamayı unutmayın. Kameralar hazır olsun." Adamları Çetin'in söylediklerini harfi harfine yerine getiriyordu. Aras gördüklerine inanamıyordu. Sürekli gözlerini kaçırmakla uğraşıyordu. Son kez yatağın üzerindeki vahşeti izledi, kaçamak bakışları. Esin'in üzerine gri tonlarında bir çarşaf örtülmüştü. Çetin Aras'ı omzundan tutmuştu. "Sakın bana ilk tecrübenin olacağını söyleme Aras.'' Yalan değildi. Selen ile bu kadar ileri gitmemişlerdi zaten. Yani ilk tecrübesiydi... Daha doğrusu olacaktı. Selen'den önce zaten böyle bir ilişkisi olmamıştı. Çetin de bunu anlamış gibi kıkırdadı. Fakat Aras çileden çıkmak üzereydi. Bu kız kimdi? Neden buraya getirilmişti? Kendisiyle bu kızın nasıl bir işi olabilirdi? Aklı almıyordu! "Neyse! Sen de bir erkeksin sonuçta. Kolay olacaktır, merak etme. O sürtüğün sesini duymak istiyorum." Aras kafasına balyoz düşmüş misali, sersemlemişti. Ne diyordu bu adam! "Kısacası, mal senindir koçum!" İkinci bir balyoz etkisi ile bunların bir kabus olmasını diledi Aras. Fakat o da farkındaydı herşeyin. "Bunlar kabus değildi." * * NE DERSİNİZ ARKADAŞLAR? ARAS VE ESİNE ''MERHABA'' DİYELİM Mİ?💔 Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺
|
0% |