@kristalmelek61
|
** Mal senindir! Hala beynini kemiren cümleyi hazmetmeye çalışıyordu. Nasıl yapabilirdi böyle birşeyi? Bu zamana kadar birçok masum hayat kurtarmıştı Aras. Fakat şimdi ne yapacağını, ne düşüneceğini kestiremiyordu. Eğer bu olaydan daha önce haberi olsaydı, fabrikaya gelmeden bu işi bitiriverirdi. Fakat Çetin bu defa, Aras'a planından söz etmemişti. Nedeni ortadaydı. Zavallı Esin'i, Aras için hazırlatmıştı. Aras için gerçekten sürprizdi fakat kötü ve acımasız olanından... Acilen birşeyler düşünmesi gerekiyordu ama ne? Bir an yatağın üzerindeki çaresiz gözlerle karşılaştı. Aklına Selen'i geldi. Sevdiği kadından başkasına nasıl dokunacaktı? Onunla nasıl... Devam edemiyordu cümlesine. "Aras, herşey tamam. "Başlıyoruz."diyerek adamları ile yerini aldı Çetin. Utanmadan böyle bir çirkinliği kaydedip, üstüne bir de izleyceklerdi. Zar zor olsa da Aras, Çetin'i başıyla onayladı. Ardından yavaş ve çekingen adımlarını Esin'in bulunduğu tarafa yöneltti. ~Esin'in Ağzından Devam~ Gözlerimi açmaya takatim yoktu. Bacaklarımda daha yeni yeni farkedebildiğim ağrı ise cabası.. Bin türlü işkenceye maruz kaldıktan sonra, üstüne tanımadığım bir adam tarafından... Buraya kadardı! Ne diye korkuyordum ki? Bunu istemiyor muydum? Elimde hiç bir şey yoktu artık. Ne için endişe ediyordum peki? Ne için korkuyordum? Yakından gelen ayak sesiyle gözlerimi zor da olsa araladım. Bulunduğum yatağın üzerine düşen gölgeyi farketmem uzun sürmedi. Yavaşça yönümü değiştirdim gölgeye doğru. Yutkundum. Çetin denen köpeğin, bedenimi sunduğu adamlarından birine aitti o gölge. Sırtı bana dönüktü. Bu yüzden tam olarak seçemiyordum. Üzerindeki siyah deri ceketi çıkarıp, hemen yanındaki sandalyelerden birine attı ani bir hareketle. Üzerindeki beyaz gömleğinin düğmelerini çözmesi ise birkaç dakikasını aldı. Pislik herif! Ellerinin pantolonunun kemerine doğru indiğini görmemle, hedefimi değiştirmem bir oldu. İkinci kez yutkundum. Gözlerimi kapadım sımsıkı. Derken göğüs hizama kadar çekili örtünün hareket ettiğini fark ettim. Kendimi sıktım istemsizce. Sol yanağımdan süzülen tuzlu su çaresizliğimin sembolü olurken, aynı anda üzerime düşen yabancı bir temas kanımı dondurmaya yetti. Kapalı gözlerimi bir tık daha sıktığımda, nefes almak için dudaklarımı araladım. Tanımadığım bir adam üzerimde çırılçıplaktı!Üstelik sadece o değil, ben de aynı durum içerisindeydim. Ölseydim ve cesedim hiç bulunamasaydı keşke!Çıplak bedenimin üzerindeki ağırlık yeniden hareketlendiğinde, başucumda birbirine bağlı olan ellerime değdi aynı yabancı temas. Gözlerim hala kapalıydı ama bileklerimdeki hafifliği net bir şekilde hissediyordum. Gözlerimi açtığımda olan şeye anlam veremememle beraber hızla kalbime düşen yeşil gözler büyük bir korku yaşamama neden oldu. Ellerim özgürlüğüne koşarken, yeşil gözler ağlamaklı yüzüme vurdu bu kez. "Korkma..." Kısık sesi kulaklarıma ulaştı. Ne diyordu? "Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok." dedi etrafına bakınırken. Anlamıyordum. Neydi bu şimdi?Aklınca benimle dalga mı geçiyordu yoksa? "Sakin ol. Seni buradan çıkaracağım. Sadece biraz zaman..." "Yap şu işi artık Aras!" Çetin'in yüksek sesiyle irkildim fakat anlam veremediğim bir şekilde ona bakıyordum sadece. Çetin'in adamlarından biri neden beni kurtarmak istesin ki? Bu imkânsız, mantıksızdı. "Özür dilerim." dedi yüzüme iyice yaklaşırken. Bir dakika, şimdi ne oluyordu? "Ö-özür mü? Ned..." "Başla artık!" Çetin'in ikinci emri dikkatimi dağıtırken, hızla dudaklarımın üzerine düşen temas gözlerimin sonuna kadar açılmasına neden oldu. Ne! Beni öpüyordu! Resmen yapıyordu bunu! Üstelik az önce ki saçmalıkları ağzına alır almaz. Boşta kalan ellerimi kullandım hemen. Ne diye çözdü ki zaten! Ellerimle uyguladığım baskı yetersizdi ne yazık ki! Onları engellerken, kendi avuç içlerine hapsetti. Ama bir saniye... Dokunuşu... Sert değil aksine fazlasıyla yumuşaktı. En az dudakları kadar... Ne! Dur biraz ne diyorum ben! Kendine gel Esin! Aramızda ufak bir mesafe açılınca, yüzüme bakmaktan kaçınan yeşil gözlerle karşılaştım. Ne yani? Kötü mü hissediyordu? Saçmalık! Aramızdaki ufak mesafe yine kapanıyordu şimdi ve bu kez aynı dudaklar boynuma doğru çıkıyordu. ''Fazla vaktimiz yok. Seni öptüğüm için özür dilerim. Fakat ne kadar inandırıcı olursam, hayatını kurtarmam da o derece kolay olur. Bana güven.'' Boynumda gezinen nefesi neden bu kadar güzeldi? Kalbim... O neden bu kadar hızlı atıyordu? Atmamalıydı. Atamazdı! "Birlikte olduğumuza inanmaları gerek." "Ne-e?" "Buradan sağ salim çıkabilmemiz için ikimizin birlikte olduğunu onlara kanıtlamamız gerek." dediğinde hala imkânsız geliyordu. Bu adam gerçekte kimdi? Neden beni kurtarmak istiyordu? Ayrıca Çetin ve adamlarına birlikte olduğumuzu kanıtlamız gerek de ne demek? "Neden size inanayım?" "Yaşamak istiyorsan eğer sadece söylediklerimi yap yeter. Neden bana inanman gerektiğine gelince... Onu seninle buradan çıkınca konuşuruz tamam mı?" Azar yiyordum şimdide! Şu halde tanımadığım bir adam tarafından üstelik. Bakışlarında en ufak bir kötülük sezmeye çalıştım ama yoktu. Yoktu işte! "Bunu tamam olarak kabul ediyorum. Vaktimiz yok. Başlayalım." "Benden ne yapmamı istiyorsunuz peki?'' diye sordum sesimin olabildiğince kısık çıkmasına özen göstererek. "Zamanı gelince söyleyeceğim." dedi ve avuç içlerindeki bileklerim yeniden serbest kaldı. Fakat içimde garip hisler uyandıran o yumuşak dudakları tekrar buldu benimkileri. Fakat bu sefer ki dokunuşları bir tık şiddetliydi. Öyle ki bedenimin anlık kasılmasına neden oldu. Gücünü hissedebiliyordum. Mümkün müydü bu? Rahatsız olmam hatta midemin altüst olması gerekirdi ama... Ama hayır. Korkmuyordum. Bilmiyorum ama herşeyi ile bana yabancı olan bu adama güvenmek istiyordum. Ciddi ciddi istiyordum! Kafamı içerisinde ne kadar düşünce varsa birbirine girmişti. Durduramıyordum. Dudaklarımın üzerindeki baskı boynuma doğru yol aldı. Nutkum tutulmuş gibiydi. Allahım nefes alamıyordum! Boynumda tatlı bir iz bırakan sıcak dudaklar bu defa karın bölgeme doğru indi. Olamaz! Çırılçıplaktım ve beni tamamen... Farkında olmadan belimin hafif yukarı doğru yükseldiğini hissettim. Durun biraz... Ben... Ben inliyor muydum? Ne! Neler oluyordu? Yoksa... ~Yazar'dan Devam~ Bir an Esin'in aklına iki yıl önce yaşadığı iğrenç olay gelmişti. Sevdiği adam ile en iyi kız arkadaşı... Şu anda yaşadığı şeyi, en iyi kız arkadaşı kendi sevgilisiyle yaşamıştı... İstemediği halde göz yaşlarını sebest bırakıyordu şimdi. İstemiyordu bu dokunuşları... Az önce neredeyse hoşuna giden öpücüklerinden şimdi yüreği parçalanıyormuşçasına nefret ediyordu, iğreniyordu... Hissetmek istemiyordu... Aras bu defa daha aşagı bölgelere inmek üzereyken, serbest bıraktığı incecik bilekler onu engelledi. Şaşırma sırası ondaydı. ''Yeterr... Lütfennn... Lütfen-n kesin artık...'' diyerek resmen yalvarırken sesi zor çıkıyordu. Aras neler olduğunu anlamıyordu. Canını yakacak birşey yapmadığından emindi. Peki ya yüreğini... İşte hesaba katmadığı buydu. Ne yazık ki bundan haberi bile yoktu. Nasıl olsun ki? Karşısındaki bir yabancıydı... ''Aras! Sakın şu fahişeye yumuşamaya kalkma! Devam et ve işini bitir!'' diye bağırdı Çetin. Tuhaf... Aras bir kemiğini bile oynatmamıştı. Karşısındaki yabancı, çaresiz bakışlardaydı tüm benliği... ''Canını mı yaktım?'' diye sordu. Ne cevap verecekti şimdi? Canını yakmamıştı. Fakat daha kötüsünü yapmıştı bilmeden de olsa. Bunun için de karşısındaki adamı suçlayamazdı elbette. ''Ev-vet.. Lütfen..'' diyerek yalan attı Esin. Yapacak başka birşeyi yoktu. En kolay yolu seçmişti. ''Evet mi? Ama...'' ''Lütfen.. İnanmaları için bunlar yeterli degil mi?'' ''Peki. Fakat son birşey kaldı yapmamız gereken. Merak etme canını yakmamaya çalışacağım. Sana işaret verdiğimde olabildiğince kuvvetli bağırmaya başla. Fakat kesik kesik ama olabildiğince güçlü.'' ''Bağırmak mı?'' diye sordu Esin. ''Evet. Yapman gereken tek şey bu. Unutma işaretimi bekleyeceksin. Gerisini ben halledeceğim. Çetin ve adamları birlikte olduğumuza kesinlikle inanacaklardır.'' diye yanıtladı Aras. Esin tekrar başıyla onayladı. Belden aşağı bölgeleri üzerlerlerindeki çarşaf sayesinde görünmüyordu. Aras için en iyi silah da aslında buydu. Kolay olacaktı. Aras kendi vücudunu ileriye doğru çektiği sırada, işaretini de tam zamanında verdi ve Esin gelen işaretle çığlığı bastı. Çığlığı duyan Çetin ve adamları bir yandan kahkaha atarken, bir yandan da alkışa tutmuşlardı karşılarında duran manzarayı. Plan şimdilik gayet iyi işliyordu. Aras bu kez ileri geri hareketler yaparak karşıdaki seyircileri memnun etmeye çalışıyordu. İşe de yarıyordu açıkcası. Esin de Aras'a büyük ölçüde yardım ediyordu tabi. İleri geri hareketler bır tık daha da hızlandı. Bu hareket Çetin ve adamlarının zevkten çıldırmasına neden olmuştu. Aynı işlemi defalarca uyguladıktan hemen sonra kendi bedenini Esin'in üzerine bıraktı Aras. Çetin ve adamları ayağa kalkıp bu manzarayı ikinci alkışa tutmuşlardı. Esin ise öylece yerinde duruyordu. Nefesi birbirine girmişti. Aras ise hafifçe yerinde doğruldu. Çetin ve adamları yanına gelerek tebriklerini sunuyorlardı utanmadan. ''Sana güveneceğimi biliyordum Aras. Bundan sonrası kolay. Yapacağın şeyi söylememe gerek yok.'' diyerek odadan çıktı Çetin. Arkasından da adamları. Şimdi iki yabancı başbaşa kalmıştı odada. Aras sandalyenin üzerinden ceketini ve gömleğini alarak üzerini giymeye başladı. Esin yönünü değiştirdi. Üzerindeki çarşafı da tamamen kendine çekerek açıkta kalan yerlerini örttü. Aras bunu farketti fakat bir tepki vermedi. Üzerini giyindikten hemen sonra kapıya doğru yöneldi. ''Bundan sonra ne olacak? Çetin'in az önce kastettiği şey neydi?'' diye sordu Esin yerinde doğrulurken. Aras adımlarını durdurdu fakat sırtı hala ona dönüktü. ''Bunları düşünmene gerek yok. Ben fabrikanın önünde seni bekliyor olacağım. Çetin'in adamlarından biri seni bana getirecek, korkmana gerek yok.'' diye yanıtladı Aras ve ardından o da odadan çıktı. Fabrikanın önüne geldiğinde arabasıyla Esin'i beklemeye başladı. Birkaç dakika sonra, kendi tarafına doğru gelen iki adam ve aralarındaki Esin'i gördü. Zar zor yürüyebildiğini fark edince yüzü düştü. Kıza acıyarak baktı. Esin için zor saatlerdi artık. Bacaklarındaki ağrı katlanılamayacak dereceye gelmişti çünkü. İlaçları da yoktu. Bitkin düşmüştü. Aras'ı tekrar gördüğünde yüzünde bir gülümseme oluştu. Aras'ın gözünden kaçmadı ancak bir gram gülümseme yoktu onun yüzünde. Bakışları kendisi gibi soğuk ve korku doluydu sanki. Bunun üzerine Esin de yüzündeki gülümsemeyi yok etti. Esin'i getiren iki adam yanlarından uzaklaşmışlardı. Aras hemen arabasının ön kapısını açtı onun için. Esin tereddüt etmeden arabaya binmişti bile. Ardından Aras da direksiyon başına geçerek motoru çalıştırdı. Fabrikanın bulunduğu yerden fazla uzaklaşmamışlardı. Arabanın içinde ölü sesizliği vardı sanki. Esin konuşmak istese de, konuşamıyordu. Öte yandan Aras halinden memnundu. Fakat bir anda arabayı durdurmasıyla, Esin'in ağzından küçük bir çığlık kaçıverdi. Vakit kaybetmeden arabadan inerek, Esin'in kapısını açtı. ''Arabadan in.'' ''Neler oluyor? Neden burada durduk? Fabrikadan çok uzakta değiliz ki?'' diye sordu Esin. ''Evet değiliz. Lütfen şimdi söylediğimi yap ve arabadan in.'' diye tekrarladı Aras. Esin korkmaya başlıyordu. Fakat bunu bastırmaya çalışıyordu şimdilik. Aras'a uyarak arabadan indi. Aras ilerlemeye başlayınca o da arkasından takip etmeye başladı. Büyük bir uçurumun kenarında adımlarını durdurdu genç adam. Esin de arkasından aynı işlemi uyguladı. Aras'ın hemen arkasındaydı. Susmayı tercih ediyordu. Aras, birkaç saniye öylece durduktan sonra belinden çıkarttığı silahı Esin'e doğrulttu. Neye uğradığını şaşıran Esin, öylece kalakaldı. Dayanamayıp dizlerinin üzerine çöktü. Ardından silah sesiyle ikinci bir çığlık çıkmıştı Esin'in ağzından. Fakat bu seferki sahte değildi. Korku ve çaresiz doluydu bu çığlık... İki el ateş etmişti Aras'ın silahı. Fakat ikisi de bilerek ıskalamıştı hedefi. Esin yaşadığı korku ve şokların sayısını sayamıyordu. Durumu fark eden Esin, yavaşça ayağa kalktı. ''Lanet olsun! Bunu neden yaptın ki? Neden?'' diyerek bağırmaya başladı. Ardından Aras'ın üzerine yürümeye kalkıştı. Genç adam için ufak bir engeldi. İki yabancı tekrar göz gözeydi şimdi. ''Hayatını kurtardım. Teşekkür edeceğin yerde yaptıklarına bak. Bir daha sakın anladın mı beni! Bana dokunursan şimdiki gibi nazik davranmayacağım!'' diyerek çıkıştı. Esin'in konuşmasına bile izin vermeden yanından uzaklaştı ve arabasına doğru ilerledi. Esin hala yerinde öylece duruyordu. Gözleri dolmaya başlıyordu. Yaşadıklarına inanamıyordu hala. Genç adam adımlarını kendi kapısının önünde durdurdu bu sırada. ''Bu akşamdan itibaren artık ölü sayılırsın! Şimdi donarak gerçekten ölmek istemiyorsan arabaya bin hemen!'' diyerek Esin'e göz dağı verdi. Yavaş adımlarla arabaya geri bindi Esin. Bir saat sonra büyük bir evin önünde arabayı durdurdu Aras. Esin evi görünce kısa bir an büyülenmişti fakat bir o kadar da soru işaretleriyle doluydu kafası. Çevresi dağlık bir bölgeydi burası. Aras eve doğru hareket etmeye başlarken, Esin de onun arkasından adım atacağı sırada olduğu yerde kaldı. Bacaklarındaki ağrı son seviyeye ulaşmıştı. Aras çoktan evin kapısına varmıştı bile. Bir an için arkaya baktığında Esin'i hala arabasının yanında gördü. Esin'in duruş pozisyonundan kötü birşeylerin olduğunu anladı ve tekrar geri dönerek Esin'i kolundan kavradı. ''İyi misin? Neyin var?'' diye sordu. Esin yeni bir şok yaşıyordu tekrar. ''Neden bir yaptığı diğerine uymuyordu ki''diye geçirdi içinden. Şimdi de kendisiyle mi ilgileniyordu yani? ''İyiyim, bir şeyim yok. Gün boyu bir şey yemedim. O yüzden biraz halsizim sanırım.'' diyerek Aras'ın kolundan kendisini kurtardı. Şimdilik yalan söylemek kolayına geliyordu Esin'in. Ardından Aras'ı geride bırakarak ilerlemeye başladı. Evin kapısına vardıklarında, Aras kapıyı çaldı. Kapıyı açan Aras'ın annesi Zehra Hanımdan başkası değildi. Oğlunun yanındaki kızı görünce bir hayli şaşırdı fakat sanki alışkınmış gibi de kısa sürdü. ''Hoş geldiniz oğlum.'' diyerek güler yüzle karşıladı onları. ''Hoş bulduk anne.'' İçeri geçtiler beraber. Esin hemen arkalarındaydı. ''Anne, hemen bir odayı misafirimiz için hazırla lütfen.'' diyerek üzerindeki ceketi çıkarıp annesine verdi. ''Tabi oğlum, merak etme. Sofrayı da şimdi kurmuştum, acıkmışsınızdır. Siz içeri geçin ben de geliyorum şimdi.'' diyerek yanlarından ayrıldı Zehra Hanım. ''Merak etme, güvendesin." Esin'in takati kalmamıştı. Başıyla onaylamakla yetinmişti. Beraber holden geçtikten sonra, oturma odasına yöneldiler. Oturma odasına girdiklerinde, karşısında tanıdık bir yüzü görmeyi hiç beklemiyordu Esin. Donup kalmıştı öylece. Aras hemen arkasındaydı şimdi. Rüya mıydı karşısındaki? Ya da bir hayalet mi? Karar vermekte işin içinden çıkamıyordu bir türlü. Karşısındaki tanıdık yüz de aynı tepkileri veriyordu şimdi. O da yavaşça oturduğu koltuktan kalkmış, doğruca Esin'e bakıyordu. Bu gerçek olabilir miydi? Esin'in vücudu tekrar titremeye başlamıştı. Bir an dengesini kaybedecek gibi olduğu sırada, gerçek olması için dua ettiği o tanıdık yüz Aras'tan önce davranmıştı. Esin'i kolayca belinden kavramıştı. Genç kızın gözleri tekrar dolmaya başlıyordu. Ne tuhaftır ki, karşısındaki tanıdık yüzün de gözleri aynı şekilde doluyordu. Esin birkaç saniyeliğine o güzel dudaklarını aralamaya çalıştı. ''Abi...'' * * Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺 |
0% |