@kristalmelek61
|
Selamlar herkese 🌺 ☺️
Uzunca bir vakit bölüm atamadım malesef. Daha önce burada söylemiş miydim bilmiyorum. Hamileliğimin son zamanlarıydı ve evde bir de iki yaşında bir kızım olunca tabi işler iyice zorlaştı benim için. 😅 Neyse doğum yaptım ve şimdi iyiyiz çok şükür. ❤️ Alışma ve toparlama süreci derken bir ay gibi bir süre boyunca bölüm de gelmedi haliyle. Mazur görün. 😍
Şimdi aradaki eksiği hızlıca kapatacağız inşallah. Zaten çok fazla bir bölüm kalmadı diyebilirim. O halde, daha fazla uzatmadan sizi yeni bölüm ile başbaşa bırakıyorum.
Keyifli okumalar dilerim..🌹 **
YAZAR AĞZINDAN İstemediğimiz bomboş bir hayatı yaşamak zorunda kalmak... Yaşanılan tüm acılarla, sonu belirsiz bir yolda yapayalnız kalmak... Kendimize biçilen değerin, aslında beş para etmediğini kabul etmek zorunda olmak... Sanırım kanlı düşmanımızın bile başına gelmesini istemediğimiz şeylerdi bunlar... İstemeden de olsa bu saydıklarımın hepsi belki de daha fazlası, Azra'yı da tam merkezine oturtmuştu... En son ayağa kalmak için hareketlendiği sırada zemini boyladığını hatırlayan Azra, tedirginlikle göz kapaklarını aralamaya başladı. Başındaki ağrı ile kendine gelirken sıcak bir hava kütlesi bedeninin irkilmesine neden olmuştu... Nerede olduğuna dair en ufacık bir fikri yoktu. Bulunduğu eski bir yatağın üzerinde hafif doğrularak çevresindekileri teker teker izlemeye başladı. Orta halli bir gece kondu da olduğunu fark edince biraz ürkmüştü fakat bunun için biraz erken olduğunu düşünerek yavaşça boğazını temizledi. "Azra kızım, çok şükür kendine gelmişsin." Kapı eşiğindeki tanıdık ses ile bakışları o yöne doğru kaymıştı. "Zehra abla?" "Daha iyi misin? Nasıl hissediyorsun?" Zehra Hanım koşarak Azra'nın yanına gitmiş ve narin ellerinden tutmuştu. Azra ise hala şoktaydı. "Sanırım iyiyim. Ama nasıl..." "Endişelenme. O gün çok fazla konuşamadık seninle. Parka çok uzak değildi evimiz. Dün akşam üzeri dışarı çıktığım sırada parkın ortasında yerde kendinden geçmiş bir vaziyette buldum seni." "Bir dakika, dün akşam üzeri mi?" "Evet, canım." "Olamaz... Tuğçe ve Caner..." "Anlamadım canım? Onlar kim?" "Zehra abla benim hemen geri dönmem lazım. Şimdiye merak etmişlerdir beni." "Bundan emin misin canım? Daha yeni uyandın." "Çok daha iyiyim merak etme Zehra abla. Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum." Azra dayanamayıp sarılmıştı Zehra Hanıma. Hayatını ona borçluydu sonuçta. Aksi halde başına gelebilecek şeyleri aklına getirmek dahi istemiyordu. "Teşekkürlük bir durum yok canım. Ne zaman istersen gel olur mu? Kapım sana hep açık." "Biliyorum Zehra abla. Tekrardan çok teşekkür ederim." Zehra Hanım sıcak bir gülümsemeyle karşılık vermişti Azra'ya. Bir kaç saat sonra tamamen hazırdı artık. Zehra Hanım ve oğluyla vedalaştıktan hemen sonra yola koyulmuştu Azra. Kalbi de beyni de bomboştu... Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceği ise tam bir muammaydı... Zar zor ayakta durmaya çalışan yıpranmış bedeniyle direnmek zorundaydı artık. Her zamanki gibi başka bir seçeneği yoktu ne yazık ki... Hayallerini ve umutlarını hapseden otelin tam karşısındaydı şimdi. Sertçe yutkunarak devam etti adım yürümeye. Otelin girişine varır varmaz karşısında Caner'i bulan Azra, hiç bir tepki göstermemişti. "Azra?" Aksine Caner, şaşırmış bir vaziyette Azra'nın tuhaf bakışlarını incelemeye başlamıştı. Caner'in sorusunu yanıtsız bırakan Azra, öylece yanından geçerek otele giriş yapmıştı. Gelen tepkiye şaşkınlığı giderek artan Caner, Azra'nın peşinden gitmişti. "Azra dur!" Dirseğine temas eden baskıyla irkilmişti Azra. "Dün geceden beri yoksun? Bir açıklama yapmayacak mısın?" Azra transa geçmişti sanki. Ne konuşuyor ne de hareket ediyordu. Öylece sırtı Caner'e dönük bir şekilde duruyordu. "Cevap vermeyecek misin? Tuğçe de ben de senin için çok endişelendik Azra." Sadece hafif sırıtmıştı Azra. Kendisini aptal yerine koyan insanlar simdi onun için endişeleniyordu. "Hangi hakla?" diye içinden geçiremeden edememişti Azra. Yine de şu anki durumdan bir an önce kurtulmak istiyordu. Yavaşça geriye dönerek Caner'in bakışlarına odakladı kendini. Bir zamanlar kendisine sıcak ve sevgiyle bakan gözleri şimdi birer yangın yeriydi sanki... Ağlamamak için zor tutuyordu kendini. "Endişelenecek bir durum yok. Gayet iyiyim gördüğün gibi." "Ne demek yok Azra? Dün geceden beri yoksun, bilmem farkında mısın?Ya başına bir şey gelseydi? Başına buyruk hareket etme artık" "Kendini daha fazla zorlama bence, gülünç duruma düşüyorsun çünkü." "Ne demek istiyorsun?" "Hiç bir şey. Kolumu bırakır mısın artık?" Caner daha fazla ileri gitmeden elini geri çekmişti. Bambaşka bir Azra vardı karşısında. Varlığını hissedebiliyordu fakat anlamlandıramıyordu... Ona ulaşmak istiyordu. Caner kendisi farkında olmadan bir kaç adım daha atarak yaklaşacağı sırada, kendisi geri çekmişti Azra. Bu kez Caner gözlerini kısarak dudaklarını hareket ettirmeye başladı. ''Benden korkuyorsun...'' Yalan değildi, küçük bir çocuk gibi ölesiye korkuyordu sevdiği adamdan... Ne yazık ki onu bu hale getiren yine sevdiği adamdı. ''Haklısın, korkuyorum!'' Tek seferde verdiği cevap ile şaşırmıştı Caner. ''Ne?'' ''Bu kadar şaşırmana gerek yok. Nede olsa senden korkmam için birden fazla sebebim var değil mi?'' Caner cevap verememişti o anda. Azra ise yine sırıtarak devam etmişti konuşmasına. ''Koskoca Caner Dalkıran ilk kez soruma cevap veremiyor, çok yazık!'' Azra son söylediği cümle ile Caner'in vereceği cevabı beklemeden yanından hızlı adımlarla uzaklaşmıştı. Yüzüne karşı her şeyi söyleyebilme hakkı doğmuştu kendisine ama yapmamıştı. Nedeni şimdilik soru işaretiydi... *** Diğer cepheye gelecek olursak, şimdilik her şey toz pembe akıp gidiyordu... Yalnız hepsi için söz konusu değildi bu durum. Esin ve Aras'ın birbirlerine olan hisleri günden güne arttıkça, Ceyhun ve Zehra Hanım'ın yüreğini kemiren düşünceler de aynı hızda artış gösteriyordu. Bilinmeyen tehlikeli bir sonun başlangıcı olmuşlardı ne yazık ki... Farkında değillerdi... ''Esin neyin var? Son bir kaç gündür çok dalgınsın.'' ''Merak etme iyiyim. Seninleyim ve çok mutluyum. Daha ne isteyebilirim ki?'' ''Bilmiyorum, iyi değilsin gibi... Benden bir şey saklamıyorsun değil mi?'' Esin, Aras'ın sorularına ona sımsıkı sarılarak vermişti cevabı. ''Beni hiç bırakma olur mu?'' Ses tonunun hafif titrediğini fark eden Aras, geri çekilerek karşısındaki muazzam tabloyu avuçlarının arasına aldı. Sadece derin kahverengilere bakıyordu şimdi. ''Bir daha böyle bir soru sorma bana Esin. Son kez söylüyorum, tekrar etmeyeceğim.'' Elinde değildi ne yazık ki...Öz ağabeyi, sevdiği adamla birlikte olmasına karşıydı bilmediği bir nedenden ötürü. Sıkıntısını kimseye de açamıyordu neticede. Sevdiği adam ile öz ağabeyinin arasının kötü olmasını istemiyordu. Hangi kız isterdi ki? ''Şu dünyada beni yeniden var edensin Esin... Yeni bir yaşama sebebi verensin... Yüzümde gülücükler saçma sebebimsin... Seni bırakamam... Asla! Duydun mu beni,asla!'' Duydukları karşısında yüzündeki tebessüm ile gözleri dolmaya başlamıştı Esin'in... Aras vakit kaybetmeden aralarındaki mesafeyi kaldırarak Esin'in dudaklarına doğru yükselmişti. Kendi dudakları üzerine misafir olan sıcacık dokunuşlara karşı yavaşça bırakmıştı tüm benliğini... Ufak dokunuşlarla başlayan öpücükleri ise giderek koca bir dalga etkisine girmeye başlamıştı... Aras, tek elini Esin'in beline hafifçe sabitleyerek kendi bedenine doğru bastırmıştı onu... Karşı taraftan gelen hamleyi büyük bir şefkatle karşılayan Esin, göz kapakların önündeki perdeyi tamamen indirmişti... Ardından her iki elini de Aras'ın boynundan geçirmişti. Saniyeler sonra hafifçe birbirlerinden ayrılan Esin ve Aras'ın nefes alış-verişleri etkili bir karışım tarifi gibiydi... Her ikisi de hala gözlerini açmamıştı. Aras, alnını Esin'ninkine dayayarak derin bir nefes almıştı. ''Seni seviyorum Esin...'' Aras'ın sesi bir fısıltı düzeyindeydi sadece. ''Seni seviyorum Aras...'' Birbirlerine olan sevgilerini bir kez daha dile getirmişlerdi. Her ne kadar bu sevgileri belli bir süre saklamak zorunda kalsalar dahi... ''Esin!'' Bir anda yükselen tanıdık sesle gözlerini aralayan Aras ve Esin, sesin kaynağına doğru yönelmişlerdi. ''Ağabey...'' Anında birbirlerinden ayrılmışlardı fakat iş işten geçmişti. Ceyhun, süratle yanlarına doğru hareket ederken, Zehra Hanım da arkasından onu takip etmişti. Aras olabileceklere karşı Esin'in önüne geçerek onun için bir barikat kurmuştu. Esin'in yüz ifadesindeki korku ve endişeyi sezmişti çünkü. ''Bu da ne demek oluyor?'' ''Ceyhun ağabey sakin...'' ''Ne sakinliğinden bahsediyorsun lan sen!'' Ceyhun hızını alamadan Aras'ın yakalarına yapışmıştı. Annesi Zehra Hanımın da şuanda Esin'den hiç bir farkı yoktu. Eli kolu bağlı olanları izliyordu sadece. ''Ağabey lütfen...'' ''Sen karışma Esin! Zehra Sultan Esin'i derhal odasına götür!'' ''Ama oğlum?'' ''Sana ne diyorsam onu yap Zehra Sultan, hemen!'' Çaresiz Esin'i kolundan kavramıştı Zehra Sultan. ''Hayır!Hiç bir yere gitmiyorum! Zehra Sultan, lütfen bırak...'' Sesi titremeye başlayan Esin'in gözleri dolmaya başlamıştı. ''Ceyhun ağabey, buna hiç gerek yok. Sadece konuşalım, tek istediğim bu.'' Aras'ın söylediğini kale almayan Ceyhun, tekrardan geriye dönerek Zehra Sultanı son kez uyardı. Yaka paça Esin'i sürüklemeye başlayan Zehra Sultan da hiç istemediği halde böyle bir duruma maruz kalmıştı ne yazık ki... Gözden kaybolmalarıyla birlikte Aras'ın suratına sert bir yumruk indirmişti Ceyhun. Yumruğun etkisiyle sendeleyen Aras, zemini boylayınca dudağının kenarından sızan kırmızı sıvıyı bir seferde tükürdü. Ayağa kalkmaya çalışırken tekrardan yakasına yapışmıştı Ceyhun. Koca bir nefret tufanı soluyordu sanki....Aras bu kadar aşırı bir tepki beklemiyordu ondan.Kendince haklıydı da. Sonuçta bu zamana kadar öz ağabey-kardeş olarak görmüşlerdi birbirlerini. En azından o öyle görmüştü. Acaba hata mı etmişti? ''Hani öz kız kardeşin yerindeydi lan Esin, hani! Nasıl yaparsın bunu!'' ''Haklısın ağabey. Başlarda gerçekten de kız kardeşten öte değildi benim için. Ama sonra...'' ''Ağabey deme lan bana!'' ''Ceyhun ağabey, Esin'i gerçekten çok seviyorum...'' Ceyhun, Aras'ın itirafını duyunca ikinci bir sert yumruk indirmişti suratına. Aras, hiç bir şekilde karşılık vermiyordu Ceyhun'a. Daha doğrusu vermek istemiyordu. Zaten amacı kavga etmek olsaydı bunu çoktan Ceyhun'a karşı kullanmıştı. Ceyhun ise aksi bir şekilde karşılık vermesini bekliyordu fakat nafile. ''Sus lan! Sus!'' İkinci kez zemini boylayan Aras, zoraki tekrardan ayağa kalktı. ''Neden? Neden...'' Aras'ın sorduğu soruya karşılık sessiz kalmıştı Ceyhun. Saniyeler sonra tek kelime etmeden geriye dönerek yürümeye başlayınca, Aras bir hayli şaşırmış vaziyette öylece kalakalmıştı. Çok geçmeden adımlarını durdurduğunu fark emişti Aras. Fakat sırtı hala ona dönüktü. Umut ederek cevabı beklemeye koyulmuştu. ''Seni ilk ve son kez uyarıyorum Aras! Bundan sonra kız kardeşimden uzak dursan iyi olur. Aksi halde yapmak istemediğim şeyleri uygulamak zorunda kalacağım!'' Uyarılarındaki net ses tonuyla oradan ayrılmıştı Ceyhun. Vakit kaybetmeden Esin ile konuşmak için basamakları teker teker çıkmaya başladı. Belkide Ceyhun için en zor anlarından biri olacaktı aralarındaki konuşma. Yine de yapmak zorunda olduğunun farkındaydı. Esin'in kapısında endişeli Zehra Hanımla karşılaşan Ceyhun, durumunu sormadan edemedi. ''Şu anda nasıl?'' ''Oğlum sence de çok fazla ileri gitmedin mi? Birbirlerini seviyorlar...'' ''Bunun bende farkındaydım Zehra Sultan. Ama başka seçeneğim yok! Sonrasında olabilecekleri düşünmek zorundayım. Her ikisinin de canı yanacak bu gidişle, buna izin veremem. Aralarındaki şey neyse başlamadan bitmek zorunda.'' ''Esin kızımın daha fazla üzülmesini istemiyorum oğlum. Üzerine gitme sakın.'' ''Elimden geleni yapacağım Zehra Sultan. Sen yine de burada bekle, Aras girmeye çalışırsa engelle lütfen.'' ''Peki oğlum.'' Ceyhun, üzerindeki tedirginlikle kapı kolunu yavaşça indirerek içeri girdi. Esin yatağının hemen kenarında, bacaklarını kendine doğru çekmiş bir vaziyette hıçkırıklara boğulmuştu. Ceyhun'un odaya girmesiyle nemli yüz ifadesini zar zor kaldırabilmişti Esin. Kapıyı kapatır kapatmaz soluğu kız kardeşinin yanında alan Ceyhun, başta bir şey söyleyememişti. Kardeşine ve Aras'a haksızlık ettiğinin farkındaydı fakat elinden bir şey gelmiyordu ne yazık ki. Her ağabey gibi kız kardeşinin günün birinde sevdiği insanla bir ömür mutlu olmasını o da çok istemişti. ''Esin...'' ''Neden... Neden yapıyorsun bunu?'' Hıçkırıklarının arasından çıkardığı tiz sesi, devasa bir alev topunu Ceyhun'un yüreğine fırlatmıştı sanki... ''Esin bak, böyle olması gerekiyor. Şimdi beni anlayamaman gayet doğal. Ama inan bana, ileride ne demek istediğimi çok daha iyi anlayacaksın.'' ''Bu, sorumun cevabı değil! Aras'ı öz kız kardeşinden ayrı tutmayan sen değil miydin? Ona güvenen sen değil miydin? Bu kadar tepki gösterecek ne yaptık biz, söyler misin bana ağabey?'' Kız kardeşi olsa dahi ona açıklayamazdı. ''Durumu daha da zorlaştırma Esin. Şu dakikadan itibaren Aras ile yan yana gelmeyeceksiniz o kadar!'' Ceyhun sinirlenmeye başlamıştı artık. Son söyledikleriyle beraber ayağa kalkarak kapıya doğru yöneldiği sırada, tiz ses etkisini yeniden göstermişti. ''Asla!'' Bu kez ayağa kalkan Esin di. Ceyhun, Esin'nin cevabına karşılık tekrardan geriye doğru dönmüştü. ''Ne?'' ''Duydun işte! Asla!'' ''Daha fazla ileri gidersen kötü olacak Esin! Ne dediysem o, anla artık!'' ''Buna sadece sen karar veremezsin!'' ''Esin, sus!'' ''Senden korkmuyorum! Belki de ilk defa senden korkmuyorum anlıyor musun! Aras'ı seviyorum ve...'' ''Sana sus dedim!'' Esin beklemediği tokatla yön değiştirirken, Ceyhun devam etmişti konuşmasına. ''Bundan sonra, odandan dışarı adımını dahi atmayacaksın! Aras ile görüşmeyi de aklından çıkart, anladın mı beni!'' Esin, yüz hatlarındaki karıncalanmanın şaşkınlığını atlatmaya çalışırken, Ceyhun da kapı üzerindeki anahtarı alıp anında odadan çıktı. Çıkar çıkmaz elindeki anahtar ile kapıyı kilitleyip basamakları doğru yöneldi. O kadar sinirlenmişti ki Zehra Hanıma açıklama bile yapmadan yanından öylece çekip gitmişti. Basamaklardan iner inmez kapı eşiğinde Aras'ı görmesiyle iyice yüzünü buruşturmuştu. Aras aynı basamaklara yöneldiği sırada Zehra Hanım geriden gelerek oğlunu engellemişti. ''Oğlum yalvarıyorum dur...'' ''Anne lütfen dur deme bana! Yanına gitmem lazım. Esin'in bana ihtiyacı var! Onu bırakamam!'' Oğlunun çırpınışları karşısında çaresiz kalan Zehra Hanım göz yaşlarını tutamamıştı. Tam o esnada tekrardan karşısına geçmişti Ceyhun. ''Buna gerek kalmayacak. Esin ile bir daha asla görüşmeyeceksiniz!'' ''Neden yapıyorsun bunu?'' ''Aynı soruları sormaktan bıkmadınız mı? Açıklama yapmak zorunda değilim!'' ''Haksızlık bu!'' ''Oğlum lütfen... Gel benimle.'' Zehra Hanım oğlunu zar zor da olsa dışarı çıkartmayı başarmıştı. ''Anne, Ceyhun ağabey neden böyle davranıyor söyler misin? Sana illaki açıklama yapmıştır.'' ''Oğlum bak şuanda sakin olmamız lazım hep birlikte. Esin ile aranızdaki çok daha öncesinde fark etmiştim. Bu duruma çok sevinsem de elim kolum bağlı.'' ''Neden anne, neden? Tek hatamız birbirimize olan hislerimiz mi? Esin'i çok seviyorum aynı şekilde o da beni. Ceyhun ağabeyin en azından benimle konuşmasını beklerdim. Bu yaptığı olmadı, anlıyor musun?'' Zehra Hanım birkaç dakikalığına çelişkide kalsa da, oğlunun çaresiz ellerinden tuttu. ''Birkaç günlüğüne buralardan uzak dursan iyi olacak oğlum.'' ''Unut bunu anne. Esin'i tek başına bırakamam.'' ''Lütfen biraz olsun dinle beni oğlum, size yardım edeceğim.'' Annesinin verdiği cevap üzerine şaşırmıştı Aras. ''Ne?'' ''Birkaç günlüğüne Amcanların yanına git oğlum. Esin ile de konuşacağım, merak etme. Sadece bir kaç gün daha sabret. Esin'i sana getireceğim.'' ''Anne sen ciddi misin? Ya Ceyhun ağabey?'' ''Her şeyden çok sizin mutlu olmanızı istiyorum oğlum. Esin iyi bir kız. Üzülmesini istemiyorum. Sen Ceyhun'u bana bırak.'' ''Bundan emin misin anne?'' Tebessüm ederek başıyla onaylamıştı oğlunu. Büyük bir tehlikeyi göze almıştı Zehra Hanım. Esin'in başından geçenleri Ceyhun sayesinde öğrenmişti ve bir kez daha aynı şeyleri yaşamasından korkuyordu. Her ikisinin de mutlu olmasını istiyordu. Peki ya gerçekten de mutlu olmayı başarabilecekler miydi? Şuan için kaderleri belirsizdi... *** Günler birbirini kovalıyordu inatla... Esin için tam bir zindan hayatı söz konusuydu artık. Ne yemek yiyebiliyor ne de gülebiliyordu... Ağabeyi ilk kez kendisine bu kadar sinirlenmiş ve tokat atmıştı sonuçta. Hala o anki görüntüyü atlatabilmiş değildi. Öte yandan Aras'ın yokluğu herkesi koskoca bir boşluğa sürüklemişti. En çok da Esin'i... Onu özlemişti. Zehra Hanım en azından Esin ile konuşmuş, linç edilmiş yüreğine kar taneleri ekmeyi başarmıştı. Fakat bir parçası hala Ceyhun ileydi. Böyle olsun istememişti. Kendince başka bir karar daha almıştı. Üstelik isteyerek... ''Esin kızım?'' Zehra Hanımın sesi ile hafif gülümsemişti Esin. ''Bir şey mi oldu?'' ''Vakit geldi kızım. Ceyhun az önce odasına geçti. Çabuk olmamız lazım.'' ''Peki ya Ömer? Onu burada nasıl bırakırım?'' ''Merak etme kızım. Ben hep yanında olacağım.'' Esin son kez ayakları üzerine kalkmıştı. Ömer'in beşiğine doğru ilerleyerek, küçük bir öpücük bırakmıştı ona. Ardından birlikte odadan çıkarak merdivenleri sessizce inmeye başladılar. Evden tamamen çıktıklarında arka bahçede onları bekleyen bir araba bulunuyordu. ''Hiç merak etme kızım, her şey düzelecek. Bu araba seni doğrudan oğlumun yanına götürecek.'' ''Sana nasıl teşekk...'' ''Şiiit... Duymayayım ağzından bir daha. Sadece hak ettiğiniz mutluluğu yaşayın olur mu?'' Esin daha fazla gözyaşlarına hakim olamayarak kocaman sarılmıştı Zehra Hanıma. İkinci bir anneydi Esin için. Araba hareket etmeye başladığı sırada Zehra Hanım da ağlamaya başlamıştı. Birkaç dakika içerisinde gözden tamamen kaybolmuşlardı artık... Yarım saatlik bir yolculuğun ardından, Esin'in içerisinde bulunduğu araba şehir merkezine yakın bir yerde durmuştu. Arabadan iner inmez yüreğinin derinliklerindeki kelebekler hareketlenmeye başlamıştı. Göz altlarındaki nemleri elinin tersiyle silerek yürümeye başladı. Üç katlı bir apartmanın önüne gelmişlerdi. Esin'in yanındaki adam yolu gösterirken saniyeler de etkisini yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı. En son ki kata geldiklerinde Esin'in yanındaki adam geri dönmüştü. Tekrardan dolmaya başlayan göz kapaklarını itinayla kapatırken derin bir nefes vermişti. Ardından yeniden canlı ışıklarına kavuşturmuştu onları. Kapının hemen yan taraftaki zile uzanarak ilk adımı atmıştı. Saniyeler sonra kapı açıldığında, yüz hatlarına hücum eden tebessüm taneleri ile Aras'ın boynuna atlamıştı Esin. ''Çok özledim...'' İlk itiraf Aras'tan gelmişti. Ses tonu fısıltı düzeyinde çıkmıştı adeta... Dakikalar boyunca bırakamamıştı Esin'i. Özlediği kokusunu son zerresine kadar hissetmek istiyordu... Sadece birkaç gündür birbirlerine uzaktılar fakat aradan seneler geçmiş gibi bir izlenim veriyorlardı. Neyse ki çok geçmeden birbirlerinden ayrılmışlardı. Aras kapıyı geri kapatarak, Esin ile beraber oturma odasına geçmişti. Esin'i yanına oturtan Aras, dakikalar boyunca hiç konuşmamıştı. Sadece onu izlemekle yetiniyordu. En azından şimdilik. ''Aç mısın? Ya da içecek bir şeyler ister misin?'' Nihayet sessizliğini bozabilmişti Aras. ''Yok hayır, gelmeden önce yemiştim zaten.'' ''Nasılsın peki? Yani olan...'' ''Lütfen Aras...'' Esin, sağ elinin işaret parmağıyla konuşmasına engel olmuştu. Hemen ardından devam etmişti. ''Şu an senin yanındayım. Başka bir şey düşünmek dahi istemiyorum. Yalnız...'' Son kelimesinin ardından başını hafif eğen Esin, bir yandan da dudaklarını ısırmaya başlamıştı. ''Yalnız?'' Esin'in hafif eğili başını sağ eli ile gün yüzüne çıkartarak sormuştu sorusunu. ''Hiç bir şey... Sanırım iyi değilim, saçma sapan konuşmaya başladım.'' ''Hayır, kesin bir şey var sende Esin.'' ''Cidden yok, o anda öylesine söylediğim bir kelimeydi.'' Gelen cevaba kanı ısınmaya Aras, bu kez farklı bir yol denemişti. ''Aras dur! Ne yapıyorsun?'' Ani bir hareketle koltuktan kalkarak, Esin'i kucağına alan Aras'ın vazgeçmeye niyeti yoktu. ''Korkma, ilk defa kucağıma almıyorum seni.'' Bu kez tuhaf bir şekilde sırıtan Esin olmuştu. Vakit kaybetmeden Esin'i odasına doğru getirmişti. Durumu fark eden Esin, gözlerini sonuna kadar açmıştı. ''Aras...'' ''Madem doğru cevabı vermemekte direniyorsun, sonuçlarına da katlanacaksın güzelim.'' ''Güzelim?'' ''Evet, beğenmediysen başka hitaplar da bulabilirim yani.'' ''Aras...'' Daha cümlesinin devamını getiremeden, Esin'i yatağa yavaşça bırakıp hemen yanına uzanmıştı Aras. ''Merak etme, o kadar da uzun boylu değil.'' Aras gülmeye başlayınca aksine Esin'in suratı bir anda düşüvermişti. ''Hiç komik değil Aras.'' ''Yok bu böyle olmayacak. Gel buraya.'' Esin'in tavrını önemsemeyerek, kendine doğru bastırmıştı narin bedenini. Karşı taraftan aksi yönde bir hareket gelmediğini görünce sevinmişti Aras. Esin, başını sevdiği adamın göğsüne yaslayarak az da olsa huzur bulabilmişti. Hafif geri çekilerek bu kezde alınlarını birleştirmişlerdi. ''Aras...'' ''Efendim Esin?'' ''Bu şekilde devam edemeyeceğimizin sen de farkındasın değil mi?'' ''Farkındayım. Ama Ceyhun biz ne dersek diyelim, kararı değişmeyecek. Sana karşı içimde ne varsa korkmadan, çekinmeden yaşamak istiyorum onları... Sürekli birilerinden gizlenerek değil...'' ''Aslında...'' ''Evet?'' ''Bizi kabul etmeleri için bir yol var. Yani en azından bir umut. Son zamanlarda çok düşündüm. Aslında seninle birlikte almak isterdim bu kararı fakat o süre boyunca yanımda yoktun.'' ''Ne kararı bu?'' Esin derin, bir nefes alarak tam karşısındaki yeşillere odakladı kendini. ''Aras ben...'' ''Evet?'' ''Bilmiyorum... Belki hakkımda yanlış düşüneceksin, belki istemeyeceksin...'' ''Esin, söyler misin artık?'' ''İstediğim sadece sensin Aras. Hem ruhen hem de bedenen, senin olmak istiyorum...'' ** Yorumlarda buluşalım lütfen. 🌺 |
0% |