Yeni Üyelik
10.
Bölüm

• Gün Işığı

@kscicek

 

'Bunun senin için bir önemi var mı bilmiyorum ama sen benim umrumdasın.'

 

                              ***

Günlerim düşünmemek için ders çalışmakla ve resim çizmekle geçiyordu, eskiden bir haftada anca bitirdiğim tuvallerimi şimdi bir günde bitiriyordum. Kafamı dağıtmalıydım, düşünmek başımı balyoz vurmuş gibi hissettiriyordu, ağlamaktan şişmiş ve ağrıyan gözlerimde cabasıydı.

Bugünde diğer günler gibi sabah erken kalkmış ve okula gitmek yerine kardeşlerimi okula götürmüştüm.

Ben yine benim olmayan sorumlulukları üstlenmiştim, isteyip istemem önemli değildi bunu artık kabullenmiştim. Şikayet etmek gibi bir lüksüm yoktu.

Annem ise hırsını evden çıkarır gibi evi temizliyordu aynı zamanda da babamın eşyalarını çöp poşetine koyuyor her gün yeni bir tanesi dışarı atıyordu, aramızda babamın gitmesine en çok o sevinmiş olmalıydı.

Böyle karmaşık bir durumda zaten okula gidemezdim ve bugünle beraber okula üç gün gitmemiş oluyordum. Zaten Emir'i görmeyi, gülüşünü farketmeyi ve bakışlarını yakalamak için duyduğum o saçma isteği tekrar yaşamak istemiyordum.

Emir'den uzak, okula gitmediğim günlerle beraber sıkça Ceyda ve Aylin'in mesajlarını almıştım, beni merak etmeleri bir nebze de olsa yalnız olmadığımı hisettirmişti.

Cevap olaraksa onlara ailesel meseleler için gelmediği yazmıştım ve düşündüğüm gibi daha fazla üstlememişlerdi, ailemi hiç konuşmuyorduk.

Beni en çok şaşırtan ise Naz ve Cenk'in bana neden gelmediğimi yazmasıydı, onlara da hasta olduğumu söylemiştim. Doğrusu beni merak etmeleri karamsar halimi biraz dağıtmıştı. Biz ne ara yakın bu kadar olmuştuk? Ama bu yakınlıktan pişman değildim, Emir'in bana tek yararı buydu.

Kardeşlerimi okula bıraktıktan sonra evde annemin temizlik zulmünden kaçmak için çalıştığım dersten kafamı kaldırarak bir süre tavanı izledim. Ne kadar düşünmek istemesem de aklıma geliyordu, bana kızması, özür dilemesi, pişmanlıkla dolu bakışları...

Çalan telefonumla silkinerek kendime gelmeye çalıştım, bu kadar düşünmek yeterdi ve gereksizdi.

Beni arayan kişi Naz'dı. Telaşla telefonumu elime alarak derin bir nefes aldım. Saat dokuzdu ve ders başlamış olmalıydı, okuldayken niye arıyordu?

"Alo, Naz."

"Nüzhet nasılsın?"sesi sıkıntılı geliyordu.

"İyiyim, sen nasılsın?"

"İyi olmana sevindim. Ben aslında pek iyi değilim, senden bir iyilik isteyeceğim ama nasıl diyeceğimi bilmiyorum."

Benden bir iyilik?

Şaşırmıştım ve kırılmıştım, Naz işi olduğunda mı gerçekten beni aramıştı? Daha yeni tanıştığım insana kırılmamalıydım ama kendi hakkımda unuttuğum bir şey vardı, ben özellikle benim olmayanlara daha çok bağlanıyordum.

" Ne iyiliği?" diye sordum sesimin kırgın çıkmamasına özen gösterek.

"Şey...acaba Emir'i arayabilir msın?"

"Hayır!"

Sesim sinirli ve yüksek çıkmıştı, tabii ki de bunu yapmayacaktım. Nasıl isterdi böyle bir şeyi? Bana sarılarak benim tarafımda olduğunu söylediğini bu kadar çabuk unutmuş muydu?

"Bak anlıyorum ama birazdan nikah olucak ve annesi perişan, arıyoruz açmıyor tek çarem sensin."

"Senin telefonunu açmıyorsa benimkini nasıl açsın? " Nikahı sormayı düşündüm ama Emir hakkında artık bir şey bilmek istemiyordum.

"Dene en azından, çok özür dilerim ama yaparsan çok yardımın dokunur Nazlı ablaya, en azından onun için yap bunu." sesi yalvarır tonda çıkmasıyla kendimi kötü hissettim sanki ben nikahı mahvetmişim gibi, bu huyumdan nefret ediyordum.

"Peki ama annesi için."dedim kararsızlıkla bir yandan da Emir'in aramamı açabilmesini sorguluyordum. Bana yüzünü bile görmek istemiyorum diyen biri ne kadar aramamı ciddiye alabilirdi.

"Çok teşekkürler bunu yaparsan inan Nazlı abla çok mutlu olucak."

Naz'ın minnettar çıkan sesiyle birlikte bir çok kez teşekkür etmesiyle sonunda konuşma bitmiş bende aramayı kapatmıştım.

Elimle yüzümü sıvazlayarak Emir'i aramam hakkında yalan söylemeyi düşündüm, bana inanırdı ama Emir'i maalesef ki çok merak etmiştim. Ne yapıyordu ki? Asi ergen rolünü mü oynuyordu tekrar?

Yarım saatlik düşünme tartışmadan sonra onu aramaya karar verdim. Odamın en köşeside bulunan koltuğa oturarak bacaklarımı kendime doğru çektim.

Ne diyecektim ona? Umarım açmazdı.

Numarasını bularak derin bir nefes aldım ve onu aradım. Düşündüğümün aksine hemen açmıştı. Hızla atan kalbim ve aramamı açmasından dolayı şaşkına uğramam yüzünden bir süre konuşamadım. Kendine gel ve konuş!

"Nerdesin?"

                                  ~

Anneme yürüyüş için çıkacağımı söylediğimde başını bulaşıklardan kaldırmadan cevap olarak ilgizsizce başını sallamıştı. Bir erkekle buluşucağımı söyleseydim umursar mıydı? Şu an için zannetmiyordum.

Emir, bana kısık sesiyle sahilde olduğunu ve sadece konuşmak istediğini söylediğinde hiç düşünmeden sanki pişman olmayacakmışım gibi hemen sahile gitmeye karar vermiştim. O çok yargıladığım en ufak ilgide kendini kaybeden kadınlara ne kadar çok benziyordum, bunca yıl görmediğim sevgiyi farketmediğim bu ihtiyacı en ufak ilgiyle karşılamaya çalışıyordum, ne kadar acınası.

Ama buna karşı gelmek için çok yorgundum, beni boğan düşüncelerimden uzaklaşmak istiyordum ve bunu ancak Emir'le konuşursam yapabilirdim, ona bu kadar anlam yüklediğimi ise yeni fark ediyordum. Tekrar ne kadar acınası bir düşünce.

Sıkıca giyinerek ve karmakarışık düşüncelerimle yola çıkarken kendime olan sert düşüncelerimin aksine çok heyacanlı hissediyordum, öfkeli hissetmek yerine.

Sahili görünce etrafa bakınarak yavaşça içimden ona doğru saymaya başladım. Sadece Emir'le konuşacaktım, bu kadar heyecan yapmama gerek yoktu ve bana nasıl davrandığını da unutmamam gerekiyordu bu yüzden hâlâ olan mantıklı tarafımla öfkeli ve ilgisiz davranmayı aklımın bir köşesine not ettim.

Sahilde ilerledikçe kayalıklarda denize yakın oturan, siyah saçlı geniş omuzlu birini görünce ona doğru ilerledim. Yüzünü görmeden birini tanımak garipti, ki bu kişi daha hayatınıza gireli bir hafta olmuşken.

Ona doğru hızla ilerleyerek kayalıklara çıkıp ondan uzak bir kayada oturdum ve denizde olan bakışlarını, özlediğime şaşırdığım yüzünü izlemeye başladım. Yüzündeki müzip alaylı ifadeden eser yoktu.

"Gelmeni beklemiyordum." dedi bakışlarını yerden kaldırmayarak. Neden yüzüme bakmıyorsun?

Bakışlarımı ondan ayırmadan kollarımı bacaklarıma dolayarak başımı dizime koydum."Bende beklemiyordum." dememle sonunda bakışları bana dönmüştü, bir süre yüzümü inceledikten tekrar sonra denize döndü.

Ona neden bu kadar üzgün olduğunu, bana neden bakmadığını, herkesin aramasını açmazken neden benimkini hızla açtığı sormak istiyordum. Ama buraya geliş nedenimi unutmamalıydım, konu biz değildik.

"Senin için endişeliler asi ergen tavırlarını bırak lütfen." bu dediğime güldü ama başka bir şey demedi.

Üstünde okul üniforması ve ince ceket bulunuyordu. Soğuktan moraran elleri ile derse girmeyip sabahtan beri burada olduğunu anlamıştım. Ne oldu? Okul yerine buraya gelmesine ne neden oldu?

Kırgın olmama rağmen karşımda kızarmış yüzü ve elleriyle üşümesine içim el vermedi bu yüzden de kafamdaki yapma diye bağıran sesi es geçip ona yaklaşarak eldivenlerimi soğuk ellerine takmaya başladım.

Ona yaklaştığımı farketmesiyle bana dönerek gözlerime daha önce kimsenin bana bakmadığı gibi bakmaya başladı, bakışlarımı ellerinden ayırmadım yoksa onu affedebilirdim, hakkım olmamasına rağmen.

Elimi çekmeme izin vermeden eldivenli elleriyle iki elimi de sıkıca tuttu ve çantasını açarak "Sana bir şey aldım." dedi ardından çantasından bir kitap çıkartarak bana uzattı. Dawn Brown Başlangıç 'tı.

"Seni ne zaman görsem kitap okuyordun bende Aylin'e sorarak bu kitabı aldım...Yani özür amaçlı."

Tuttuğu elimi çekerek kitabı elinden şaşkınca ve tereddütle aldım. Yaptığı her şeyi unutup boynuna sarılmamak için kendimi zor tutuyordum. Bana hediye alması, ki harçlıklarımı topluyordum kitap için, beni çok şaşırtmış ve daha çok heyecanlanmamı hatta yüzümün kızarmasına neden olmuştu.

Bunu kesinlikle beklemiyordum ama ona bir şey demedim. Hâlâ içimde bir yerlerde ona kırıldığımı hissediyordum ama ben kimdim ki kırılıyordum ona? Onun için ben neydim? Asıl soru, o benim için neydi?

Bir şey söylemeyeceğimi görünce "Büyük ihtimalle seni nikah için gönderdiler." dedikten sonra iç geçirip ellerini saçlarından geçirdi.

"Sence ne yapmalıyım? Anne ve babam yeniden evleniyor diye mutlu mu olmalıyım?" hiddetli çıkan sesiyle şaşkınlıkla gözlerim açılmış ve elimde tuttuğum kitap yere düşmüştü.

Kitabı yerden alarak bana soran gözlerle dönmesiyle ne diyeceğimi bilemedim. Babası geçen yıl evlenmemiş miydi? Okulun ilk haftası annesi ve babasını yan yana ve el elle hatırlayınca olayların düşündüğümden daha karmaşık olduğunu farketmiştim.

Şaşkınlıktan açılan gözlerime ve afallamış suratımı bir süre izledikten sonra kitabı bana uzatıp gülerek önüne döndü ama gülümsemesinde bile acı vardı.

Ben nasıl yardım edebilirdim ki ona, kendime bile edemiyorken.

" Bilmiyorum ben gerçekten...ama belki annen için biraz katlanabilirsin."

Doğrusu bu onun için önemli miydi bilmiyordum ama aklıma bir şey gelmemişti, teselli etme konusunda gerçekten çok kötüydüm.

" Asi ergen olmaktan iyidir."diye de ekledim.

"Benim ehliyetim var biliyorsun değil mi? Burada ergen varsa o da sensin." Alayla konuşması beni eskisi kadar sinir etmedi hatta hoşuma bile gitmişti.

"Gelecek ay on yedi olucağım." dememle kahkaha attı. Gülüşü ile nefesim kesildi, gülüşü bulutsuz havayı açan güneş gibiydi.

Güneşten gözlerimi kaçırarak bende onunla beraber güldüm. "Buna kızacaksın biliyorum ama çok özür dilerim ben ne.... ne yaptığımı bilmiyordum, sen bunu hakketmedin." diyerek bakışlarını denize doğru indirdi.

Bir şey demeliydim belki de ama sadece sustum, aramızda bir şeyler değişmişti hatta birçok şey değişmişti. Hâlâ burada oturup pişman olduğunu görünce mutlu olmamda bunun kanıtıydı, sadece bir hafta önce olsaydı onu aramazdım bile.

Tekrar konuşmayacağımı anlayınca derin bir nefes alarak konuşmaya başladı." Okulun ilk iki haftası onların yeniden birlikte olduklarını öğrendiğimde okula bile gidemedim, inanamadım buna. O gün yani seni kırdığım gün... neyse, o gün babamın annemle evleneceğini öğrendim. Nasıl anlatırım bilmiyorum benim düşüncelerimin onlar için önemi yoktu. Yabancı birinin beni onlardan daha fazla düşünmesi, merak etmesi zoruma gitmişti ve son olaylar yüzünden sana patladım, özür dilerim bu yaptıklarımı haklı çıkarmaz biliyorum ve beni affetmek zorunda değilsin...eğer istersen bu anlaşmayı bozabiliriz böylece benden kurtulursun."

Bakışlarımı ondan çekerek denize dönüp mavinin tonlarını inceledim. Az önceki dediği şeyi düşünmek istemiyordum çünkü ne istediğimden emin değildim.

Dün söyleseydi terdütsüz kabul edeceğim teklif şimdi kafamı karıştırıyordu. Neden? Benden kaçırdığı pişman ve hüzünlü gözleri miydi ondan kurtulmak istemememin nedeni yoksa onun ilgisine duyduğum ihtiyaç mıydı?

" Bir şey söyle lütfen." demesiyle sıkıntılı yüz ifademle ona döndüm.

Bana gülümsedikten sonra elimi tutup ceketinin cebine koymasıyla yine o tanıdık hissi, ürpertiyi hisettim.Böyle davranırsa zaten onu affederdim.

"Sen istiyor musun?"

"Ne?"

İç geçirip bıkkınlıkla"Anlaşmayı bozmayı istiyor musun?"diye tekrar sormamla hızla başını iki yana salladı.

Ela gözlerini bu sefer benden kaçırmayarak onu izlediğim gibi beni izledi, belki birkaç saniye süren bu bakışma bana saatler gibi gelmişti, gözlerimi bu parlaklıktan alamıyordum. Gözümün önündeyken onu nasıl yeni fark ederdim?

İçimdeki garip hisleri ve midemdeki sancıları, bunlar kelebek olamazdı, es geçip sert görünmeye çalıştım. En azından denemeye çalıştım.

"Seni affetmedim ama anlaşma için bir şans vereceğim Aylin için ve sen de anlaşmada ki her şeyi yapacaksın tıpkı benim yaptığım gibi." sert çıkan sesimle rahat bir nefes vererek elimi sıktı.

"Nasıl istersen Leydim."demesiyle güldüm, bunu demesi gerçekten hoşuma gidiyordu.

"Ve şu nikaha git artık."dememle ayağa kalkıp beni de kendisiyle beraber ayağa kaldırarak "Ancak benimle gelirsen giderim oraya."dedi.

Gözlerimi devirip onunla beraber kayalıklardan indim. Nikâha gitmek, eve gidip annemin kendinden geçer gibi temizlik yapmasını izlemekten çok daha iyiydi. Hem merak ediyordum.

                              ~

Nikah salonu, evimin yanındaki herkesin beyaz park dediği yerin karşısındaydı; çiçekli sarmaşıklar, çocuk parkı, sokak hayvanları için yapılan küçük evlerle gerçekten güzel bir parktı, büyüklüğü ise belediye konserleri verilecek kadardı.

Genelde buradan geçerken bu beyaz kocaman, tarihî eser gibi gözüken binanın nikâh salonu olarak kullanılmasına üzülür aynı zamanda da mimarisine hayran kalırdım ve şimdi de içerisine girecektim. Bu yüzden de biraz heyecanlı ve gergin hissediyordum.

Mermer merdivenlerden çiçekli bahçeyi geçip nikah salonuna girdiğimizde kalabalığı görünce üstümdeki ne zaman aldığım belli olmayan kıyafetlerimden utandım. Herkes süslüydü ve birkaç gelin selfie çekiyor, telaşla oradan buraya koşuyorlardı.

Gergince etrafa bakış atan ve elimi sıkıca tutan Emir'e dönüp " Salonun nerede olduğunu biliyor musun ki?" diye sordum. Sadece başını salladı bana, gergin yüzüyle her an buradan koşarak çıkacak gibiydi.

Sonunda bir kapının önüne gelmiş ve Emir'in derin nefes almasıyla içeriye girmiştik.

El ele tutuşmuş biri üniformalı diğeri evsiz gibi giyinmiş iki kişinin neredeyse dalarak salona girmesine herkes şaşırmış bize dönmüştü.

Emir girdiği gibi nikah masasında oturan aynı Emir'e benzeyen adama ve güzel kadına baktı. Kadının yüzünde belirgin bir rahatlama görülmüştü, babası olduğunu düşündüğüm adam ise sert bir ifadeyle Emir'e ve bana bakmıştı.

Ön tarafta el sallayan sarı saçlı bir kızı görünce Naz olduğunu anladım. Kocaman gülümsemesiyle bana bakıyordu, bende ona gülümsedikten sonra kaskatı durmuş gözlerini babasından ayırmayan Emir'i yönlendirerek arkada boş olan koltularda onunla beraber oturdum.

Emir gergin olduğundan elimi sıktığının farkında değildi diğer elimi elinin üstüne koymamla bana bakıp gergince gülümsedi ve tutuşunu gevşetti.

İçerisi ferah ve büyüktü. Oturduğumuz yerin karşısında gergince etrafa, özellikle bana, bakış atan Emir'in anne ve babasının olduğu nikah masası bulunuyordu. Duvarlarda ve kolonlarda bulunan çiçekler de bu odaya bahar havası veriyordu.

İlk defa böyle bir yerde bulunuyordum. Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu, arada bize garip bakışlar atanlar da beni daha çok geriyordu ama Emir için çok daha kötü geçiyor olmalıydı. Annemin ve babamın düğününe bende katlanamazdım. Onu rahatlatacağımı düşündüğü için mi yanında getirmişti?

Herkesin alkışlamasıyla anlamsızca etrafa attığım bakışlarımı önce gözlerini ayağa kalkan anne babasından ayırmayan Emir'e ardından Anne ve babasına çevirdim, nikâh bitmiş olmalıydı.

Birkaç kişinin onları tebrik etmesiyle sonunda arka kısımda bekleyen elimi sıkıca tutan Emir'e doğru yürüdüler. İçeride az kişi olduğundan tebrik seansı kısa sürmüştü.

Annesi bana gülümsedikten sonra Emir'e sarılınca Emir'in elini bırakarak biraz geriye doğru çekildim. Aile sorunlarına karışmak istemiyordum.

Benimki bana yeterdi.

"Nüzhet!" diye heyecanla bağıran Naz'ın bana sıkıca sarılmasıyla Emir 'in babasının bakışları bana dönmüştü.

Emir, sert yüz hatlarını ve ela gözlerini babasından almıştı, özellikle sinirlendiğinde ki bakışı aynıydı ve babası şu an bana öyle bakıyordu.

Bakışlarımı ondan çekerek Naz'a döndüm. Naz, bana "Teşekkürler." dedikten sonra yeni karı kocayı kutladı ardından Emir'le konuşmadan benimle vedalaşarak annesi olduğunu düşündüğüm kadının yanına gitti. Gerçekten de benim tarafımdaydı ve Emir görmezden gelmesine şaşırmıştım çünkü ben gelemiyordum.

"Seninle telefonda konuşmuştuk değil mi? Nüzhet miydi adın?"

Nazik bir sesle, bıkkın bakışlarla etrafa bakan Emir'in yanındaki annesine döndüm. Uzun beyaz elbisesi, kumral uzun saçları ve mavi gözleri ile tıpkı bir periye benziyordu. Yaşını belli eden yüzündeki kırışıklar bile ona yakışıyordu.

Bana sorduğu soruyla tedirginlikle başımı salladım sadece. Emir'in annesinin bana sarılmasıyla şaşkınca kalakaldım. Yine saçma ve garip bir duruma düşmüş bulunmaktayım, harika!

Emir'in annesi benden ayrılınca babası elini bana uzatarak "Ben Tamer, Emir Kaan'nın babasıyım." dedi, ardından elimi tutup sıkıp Emir'e bir bakış attı.

" Seni buraya getirdiğine göre önemli biri olmalısın."

Emir elimi tutarak beni kendine çekince şaşkınla ona döndüm, ifadesiz suratı ile ilk defa korkutucu gözüküyordu. Babası ile sorunları olmalıydı, birbirlerine attıkları sert bakışlar da bunun kanıtıydı aynı zamanda da bu bakışlarla birbirlerine ne kadar çok benzedikleri farkedilmeyecek gibi değildi.

"Evet, sevgilim olur kendisi."

Emir'in sahiplenir tonla çıkan sesiyle renkten renge giriyordum. Sahte olan ilişkimiz ne ara aile tanışmasına kadar gelmişti? Hayatımda mantık aramaktan vazgeçmeliydim.

Annesi gözlerindeki pırıltıyla bize bakıp kocasının elini tuttu. Babası ise karısına olan bakışlarıyla en sert insana bile aşka inandırabilirdi.

Daha önce aşkla birbirlerine bakan evli bir çift görmemiştim ailemdeki herkesin tramvatik evlilikler yapmasından dolayı, bunun en büyük örneği de anne ve babamdı. Emir'in bunu görüp mutlu olması gerekmez miydi?

Dikkatlice bizi izleyen Emir'in annesi el ele tutuşmuş ellerimize bakıp "Birazdan kutlama yemeği yiyeceğiz siz de gelin," diye nazikçe konuştu.

Emir ise elimi sıkıca tutup bakışlarını anne ve babasından ayırmadan "Hayır zaten çok kaldık," dedi.

"Oğlum en azından annen ve babanın en özel gününde burada ol," diyen babasını sesi emir veriyormuş gibi çıkmıştı.

Emir, babasına sert bir bakış atarak bir şey demeden beni çekiştirerek kapıya doğru gitti. Beni çekiştiren Emir'e rağmen onları tebrik edip bir yanda da yürümeye çalışıyordum.

Onunla hızla çıkışa doğru yürürken "Sence yaptığın şey doğru muydu?" diye sordum.

Başını çevirmeden dişlerinin arasından "Evet," dedi sinirle, en azından bu sefer bağırmamıştı.

Nikah sarayından çıkıp sahile doğru yürümeye başlayınca kaldırımda durarak "Eve gitmem gerekiyor," dedim.

"Beni buraya getirdin şimdi yalnız mı bırakacaksın? Seninle işim bitmedi."

"Anlamadım, yine defol mu demen gerekiyor gitmem için?" dememle kaldırımda durarak bana doğru eğildi.

" Özür dilerim tamam mı? Sana çıkıştım seni üzdüm belki en çok ben üzüldüm ama hepsini telafi edeceğim, en azından buna izin ver," dedi tatlı tatlı gülümseyerek, etkilenmiştim ama belli etmeyecektim.

Başımı sallayarak yüzüme umutla bakan yüzünden uzaklaştırdım, bana yaklaşmasıyla aklıma gelen fikirler beni korkutuyordu.

"Peki ama yine de eve gitmem gerekiyor."

Mesafeli durmaya çalışmak ve sesimin kendinden emin çıkmasını sağlamak zordu çünkü kararsızdım ve evden uzak olma fikri çok daha cazip geliyordu.

Ondan uzaklaşmamla sırıttı ve bana daha fazla yaklaşarak topuz yaptığım saçımdan düşen tutamları kulağımın arkasına koydu.

"Gelmen için en yapabilirim?"

Kaşlarımı kaldırarak yüzünü inceledim ve gerçekten dediğini düşünmeye başladım, ne yapabilrdi ki? Aslında çok bir şey yapmasına gerek yoktu, gülümsemesi beni ikna etmişti bile.

Emir, şaşırmış ve düşünceli ifademi komik bulmuş olacak ki kahkaha atarak yanağımdan makas aldı.

"Çok tatlısın,bu yüzden sana kendimden bahsedebilirim."

"Bunu neden isteyeyim ki?"

"Çünkü ben seni merak ediyorum." Bunu demesiyle mideme giren kısa ani sancılarla hissettiğim kırgınlığın azaldığını hatta bittiğini bile söyleyebilirdim.

Ama nasıl gözükeceğimi dışarıdan objektif bir şekilde düşünürsek kesinlikle enayi gibi gözüktüğümü söylemek zor değildi bu yüzden başımı iki yana sallayarak "Umrumda değil, " dedikten sonra hızla arkama dönüp yürümeye başladım ama şimdiden pişman olmuştum.

"Dur!"

Emir, koşarak yanıma gelip çantasından bana hediye aldığı kitabı çıkarttı ve elimi tutarak kitabı avcuma koyup "Bunun bir senin için önemi var mı bilmiyorum ama sen benim umrumdasın," demesiyle ister istemez heyecanlanmış ve telaşa kapılmıştım. Emir ise bakışlarını benden kaçırarak kızaran ensesini kaşımaya başlamıştı. O utanmış mıydı? Hem de benim karşımda.

Bir süre kitapla bakışarak ne yapacağımı düşündüm onu çok merak ediyordum, bunu görmezden gelemezdim. Evet, galiba karar vermiştim.

Bu sefer ben onun elini tutarak "Gidelim," dedim.

Gülümseyerek bana döndüğünde gün ışığı yüzüme çarpmış gibi hissettim. Bu sefer gün ışığından gözlerimi kaçırmadım, gözümü yaşarsa da acıtsa da.

"Gidelim o zaman."

 

 

 

 

 

Nasıl buldunuz bölümü?

Emir Kaan için önemli bir bölüm olduğunu söylemeliyim, siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Umarım beğenmişsinizdir, gelecek bölümde görüşmek üzere.

 

 

 

Loading...
0%