@kscicek
|
*18.Bölüm
'Tek bir şey için ağlanmaz, birikmiştir'
Frida Kahlo
***
"Anne daha ince sar," dememle annem sinirli bir ifadeyle bana dönmüştü. Ela gözlerine baktıktan sonra gözlerimle sardığı sarmayı gösterdim. "Çok kalın olmuş bu." Sarmayı bitirip tencereye koydu ve benim dediklerimi yok sayıp tekrar kalın sarmaya devam etti. Ben ince sarmak için uğraşırken annem ise kolum kadar sarma sarıyordu. Bozularak kendi sarmalarımı başka bir tepsiye dizmeye başladım. Elisa," İnce olsa ne olur ki? Annenin günü var sana ne oluyor?" dedi. İşte burada benim menfaatlerim araya giriyordu. "Bir arkadaşıma götüreceğim biraz o yüzden," dedim konuyu uzatmamasını umarak. "Demek o yüzden ayrı tepsiye koyuyorsun," diyen annemle başımı kaldırmadan salladım. Uzatmayın şu konuyu lütfen. "Yaptıklarının tümünü götürme, birazını götür. Hem kim bu arkadaşında bu kadar uğraşıyorsun?" Ve benim yalan söyleyeceğim kısım da gelmişti. Anneme yalan söylemekten nefret ediyordum ve özellikle de bundan kaçınıyordum ama ona bir erkeğe yemek götüreceğimi söyleyemezdim. Beni keserdi, ikiye bölerdi. "Ceyda'ya, geçen bize sarma yapmıştı bu sefer ben götüreceğim ona." Annem başını sallayarak inanmış görünen ifadesiyle tekrar az götürmemi söyledi. Geçen yıl, her hafta okulda yaptığımız piknikler sayesinde buna hemen inanmıştı. Elisa ise annemin tam tersi bir ifadeyle annemin zorlaması ile çözdüğü testten başını kaldırıp "Belki de sevgiline götürüyorsundur ha?" dedi. Gözlerimi kısarak ona bakarken bileğimle alnıma gelen saçlarımı geriye attım. "Elisa boş boş konuşma ablanı bilmiyorsun sanki, değil mi Nüzhet?" "Evet anne," diyerek önüme döndüm. Biraz daha bu konuşma uzarsa her şeyi anneme anlatabilirdim. Elisa alayla "Haa evet ultra feminist Nüz asla bir erkeğe yemek götürmez. Bunu unutmuşum," dedi. "Feminist öyle bir şey değil," dedim ağzımın içinden. Elisa konuşmamla gözlerini kısarak bana dikkatlice baktı ve ardından tekrar testine döndü. Nereden bilebilirdi ki? Yoksa biliyor muydu? Lütfen bilmesin. Yaklaşık iki saattir sardığım sarmalara baktım. Nereden nereye gelmiştim. Daha önce babam için bile yemek yapmamıştım ama şimdi bir yabancı için boynumun ağrısına katlanmış ve zamanı vermiştim. Ben kimdim? "Tamam yeter bu kadar. Nüzhet bunları mutfağa götür tencereye koy ve ocağı aç ben geliyorum." Başımı sallayarak tepsideki sarmaları aldım. Tepsiyi taşırken halıya takılınca nerdeyse tepsiyi düşürüyordum. "Düzgün yürüsene kızım," diyen annemle hızla mutfağa girdim. Annemin yine uzun uzun beceriksizliğime ve sakarlığıma yakınırken kulaklığımı alarak son bir haftadır sürekli dinlediğim Katy Perry'i açtım. Şarkıya eşlik ederken bir yandan da sarmaları yerleştiriyordum. Kendi yaptıklarımı öne koyacaktım hem tadı daha güzel olurdu hem de sabah alırken uğraşmazdım. Şarkıya eşlik ederken bir anda birinin kahkaha atmasıyla arkama döndüm. Elisa elinde telefonu ile kahkahalarla beni çekiyordu. "Çekme beni!" diye sinirle ona doğru yürüdüm, Elisa ise geri çekilerek "Seni var ya acayip rezil edeceğim, sen bana ihanet ettin şimdi cezasını çekeceksin," dedi hırslı görünen ifadesiyle. "Ya sen manyak mısın? Ne ihaneti bak hâlâ çekiyor beni. Çekmesene!" Beni takmadan video çekmeye devam etmesiyle elimdeki tepsiyi tezgaha bırakıp terliğimi hızla ayağımdan alarak ona attım. Terlik omzuna gelmiş ve telefonu da yere düşmüştü. Hâlâ kahkaha atmaya devam ederek bana bakıp telefonunu yerden aldı ve ardından gözlerini devirerek saçlarını abartılı bir şekilde savurup salona girdi. Sinirle müziği kapatıp sarmaları tencereye dizmeye döndüm. Sabır taşı olmuştum bu evde, Yusuf bile Elisa'dan daha olgun davranıyordu. O videdoyu silmeliydim belki ama kim görecekti zaten? Elisa ile uğraşamazdım. ~ Sabah çok erken kalkmış ve tencerede dün pişen sarmaları ve annemin okul için yaptığı pohaçaları hızla saklama kabına koymuştum. Annem çok yorulduğundan ve saramaları çalır gibi aldığımdan dolayı çektiğim vicdan azabı ile kardeşlerimin beslenme çantalarını da hazırlayarak evden çıktım. Bugün annemin izin günü olduğundan kardeşlerimi okula o bırakacaktı bu yüzden evden erken çıkmamda bir sıkıntı yoktu ayrıca dün mantıklı şimdi ise delice gelen fikir yüzünden okula geç kalmak istemiyorsam bu saatte dışarı çıkmam gerekiyordu. Sabah daha soğuk olduğundan sanki kutuplara gider gibi giyinerek otobüse bindim. Birkaç kişi bana dönmüş ve büyük ihtimalle başka evrenden geldiğimi düşünerek önlerine geri dönmüşlerdi. Evden hızla çıktığımdan atkımı, şapkamı düzgün takamamış saçlarımı da düzeltemediğimden birbirine girmişti. Korkunç gözüktüğümden emindim. Telefonuma bakınca Aylin ve Ceyda'dan doğum günümle alakalı mesajları gördüm ve yüzümdeki anlamsız gülümseyle onları cevapladım. Zaten doğum günümü bir onlar bir de eğer unutmazlarsa annemler kutluyordu. Büyük ihtimal unutmuşlardı ama son olaylardan sonra unutmaları normaldi. Onları bunu için suçlayamazdım. Bebek mavisi, beyaz bina ve kedileri görünce rahatlayarak binaya girdim. Ne zaman gelsem kapısı açık oluyordu, galiba birazcık şanslıydım. Tereddütle merdivenlerden çıkarken öğlen mi yapsaydım diye düşündüm ya da okulda da verebilirdim. Ama okul çıkışı kardeşimi okuldan alacak sonra hastaneye gidecektim ondan sonra da annemle beraber evi temizlemem gerekiyordu. O arada onu ziyaret etmem mümkün değildi ve zaten onunla tekrar kahvaltı yapmak istiyordum. Umarım beni kovmazdı evinden. Saçlarımı düzeltip zili çaldım ama ses bile gelmiyordu evden. Tekrar, tekrar ve tekrar çaldım. Sonunda ses gelince geri çekilip tekrar üstümü başımı düzelttim. "Kim o?" Uyku mahrumu sesle konuşan Emir'le kahkahamı bastırarak "Benim Nüzhet," dedim. Hızla uzaklaşan ayak sesleriyle iyice gerilmiştim, sinirlenmiş miydi? Yoksa beni eve almayacak mıydı? Kapının açılmasıyla eşofman ve gri kazakla saçları saçma bir şekilde düzgün olan Emir'i görmek kalbimi hızlandırmıştı. "Sabahın köründe ne oldu da buraya geldin? Yoksa aşkını mı itiraf edeceksin? Biliyor musun bunu söyleyeceğini hep biliyordum." Yüzümü buruşturarak gergin gözüken Emir'e dikkatle baktım. Böyle çat kapı gelmemeliydim belki de ama kendisinin güvencesiyle gelmiştim. İstediğim zaman gelebileceğimi söylemişti ama galiba bu kadar erken beklemiyordu. "Off saçmalama yine, sadece yemek getirdim sana." Dedikten sonra çantamdan saklama kaplarını çıkartarak ona uzattım. Şaşkınlıkla bir bana bir de kaplara baktı sonra dışarda olduğumu yeni fark etmiş gibi "Gelsene içeriye," dedi. Montumu atkımı ve şapkamı boş sandalyenin bu yanına bırakarak içeriyi inceledim. İçerisi yine boştu, bu ev bir şeyler eksikmiş gibi hisettiriyordu. Mutfağa girerek buzdolabının kapağını açınca düşündüğüm gibi boş olduğunu gördüm. Emir de arkamdan gelerek kapları tezgaha bıraktı. "Teşekkürler bunu yapmana gerek yoktu." Buzdolabını kapatarak tezgaha yaslanan Emir'e dönüp "Önemli değil gerçekten, çatal ve tabaklar nerede?" dedim. "Şurada olacaktı," diyip bir dolap açtı ama içi boş olunca yanımdaki dolabı açtı, o da boş çıkınca eliyle ensesini kaşırarak diğer dolaplara bakmaya devam etti. Hummalı bir arayıştan sonra sadece çatal bulmuştuk. Tüm tabakları tezgahta dağ gibi biriktirip yıkamadığı için temiz tabak yoktu. "Neyse böyle yersin artık," dedikten sonra saklama kaplarının kapağını açıp masaya bıraktım. "Sen yemeyecek misin?" Başımı sallayarak omuzlarından tutup onu oturttum. Emir yüzüme dikkatle bakarken sabahları bile bu kadar yakışıklı olmasını düşündüm. Sihir gibi bir şeydi. "Sabah yemek yemek midemi bulandırıyor sen ye hadi." Onunla kahvaltı yapmayı istiyordum ama gördüğüm boş buzdolabı ile bundan vazgeçmiştim.Geri çekilecekken kolumu tuttu. "Sen yemezsen bende yemem." "Çocuk musun sen? Midem bulanıyor diyorum," dedim beni kolumdan çekerek yanına oturtmasıyla kalkmaya çalıştım ama kolumu tekrar tutarak buna izin vermedi. "Olsun yine de bir şeyler ye." İç geçirip bana uzattığı pohaçayı yedim. Bitirdikten sonra ayağa kalkarak "Oldu mu şimdi?" dedim. Bana gülümseyerek çocuksu bir şekilde başını salladı. "Çok güzel oldu," dedikten sonra başıyla sarmaları gösterek "Hazır mı aldın?" diye sordu. Ayağa kalktıktan sonra ona döndüm ve ellerimi belime koyarak kaşlarımı çatıp "Ben yaptım tabii ki de," dedim. Emir şaşkın görünen ifadesiyle sadece başını salladı. Bunda şaşılacak ne vardı? Ben de gayet güzel yemek yapardım. Yinede hazır zannettiği için mutlu olmuştum. Keyifle yemekleri yerken onu izlememin garip olduğunu düşünerek yardım amaçlı bulaşıkları yıkamaya başladım. Sadece objektif olarak dışardan nasıl gözüktüğüme bakarsak salak ya da yüzsüz gibi olduğunu biliyordum ama yaparken öyle hissetmiyordum, hatta mutlu olduğumu bile söyleyebilirdim. Zaten buradaki asıl amacım gezide yaşananları geride bırakıp arkadaşça yardımcı olmaktı. O yaşananları kendi kafamda kurmuş olmalıydım, böyle daha mantıklıydı. Emir,"Yapamana gerek yok zaten çok şey yaptın," diyerek ellerimi tuttu. Ne zaman yanıma gelmişti? Çok düşünüyordum, çok. Elimi hızlı bir hareketle ondan çekerek "Sana acıdığım için yapıyorum merak etme, hem yemeğini ye," dedim. Yakınımda olması beni germişti bu yüzden de istemeden kaba davranmıştım. "Bitirdim ve çok güzeldi ellerine sağlık," demesiyle şaşkınlıkla ona döndüm bana gülümseyerek bakıyordu. Başımı çevirip kaplara bakınca ikisininde bittiğini gördüm. "Ben onları birkaç gün yersin diye getirdim ama sen hepsini bitirmişsin." Hayretle kaplara bakmaya devam ettim. Nasıl bir mideyse artık hepsini kısa bir sürede bitirmişti. "Çok güzeldi o yüzden hızlı bitti, nasıl her şey de bu kadar başarılısın?" İltifatı ile yüzüm yanmaya başlamıştı, bunu beklemiyordum bu yüzden sadece başımı sallayarak önüme döndüm ve bulaşıkları yıkamaya devam ettim. Böyle konuşursa gezide yaşananları unutmam uzun sürecekti. Emir, kapları tezgaha bırakıp yaslanarak bana döndü ve beni dikkatle izlemeye başladı. Onu görmezden gelmek zordu bu yüzden başımı kaldırmadan işime devam ettim. Sonunda sessizliği bozarak "Sen gerçekten çok garipsin," dedi ilgili çıkan sesiyle. Ona döndüğümde yüzümü inceliyordu. "Ne alaka gayet de normalim." Dudakları yukarıya doğru kıvrıldı ve elimdeki bulaşıkları alarak yıkamaya başladı. "Yani demek istediğim dışarıdan sert, çekilmez ve derste başarılısın diye egolusun diye zannediyordum. Ama hiç öyle değilsin, sevimlisin hatta." Tezgaha bu sefer ben yaslandım ve bulaşıkları yıkamasını izlerken dediklerinin bir kısmında haklı olduğunu düşündüm. Sert ve gergin gözükürdüm genelde bu yüzden insanlar beni çekilmez kaba olarak tanımlıyordu. Hangi ilk izlenim doğruydu ki zaten? "Sevimli kısmı hariç haklısın galiba." Gözlerini devirdikten sonra büyüyen gülümsemesiyle "Peki benim hakımdaki ilk izlenimin neydi?" diye sordu. "Yani kendini beğenmiş, züppe, saygısız, lakayıt bir serseri olduğunu düşünmüştüm ayrıca çok yakışıklı olduğun için senden birazcık nefret etmiş olabilirim." Konuşmamın bitmesiyle şaşkınlıkla bana döndü, kızaran kullaklarıyla ona iltifat etmemin onu utandırdığını anlamıştım. Herkes ona söylemiştir yakışıklı olduğunu yoksa nasıl bu kadar egolu olsun, değil mi? "Bana iltifat mı ettin yoksa gömdün mü anlamadım." Omzumu silktim."Her ikisi de genellikle yakışıklı olanlar egolu, kendini beğenmiş olurlar." Tıpkı babam gibi. Yakışıklıydı gerçekten, yaşını asla göstermiyordu ve bu yüzden de çoğu kadının ilgisini çekmişti bunun neticesinde annemi birçok kez aldatmıştı. En büyük örneği önümdeyken Emir'in öyle olduğunu düşünmemek için nedenim yoktu. "Genelleme yapıyorsun ben öyle değilim." Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. Yıkadığı son tabağı bırakarak ellerini silip bana döndü ve benim gibi kollarını birbirine bağladı. "Öyle değil misin gerçekten?" "Ona bakarsan sert ve senin gibi sevimli tarafını göstermeyen kişilerde yaşadıkları acılar yüzünden insanlara duvarlar örüyor. Sen de öylesin değil mi?" Şaşkınlıkla yüzüne baktım. Ağzımı açtım ama ne diyeceğimi bilemeyerek geri kapattım. Hazır cevaplılığım bu sefer işime yaramıyordu, şaşkınca ona bakarken gerçekten öyle olup olmadığımı sorguladım. Farkında olmayarak belki de birçok duvar örmüştüm ama kimse bunu daha önce fark etmemişti ya da fark etse bile umursamamıştı. Emir hariç. Bozulmuş şekilde ağzımın içinden "Ben kimseye duvar örmüyorum," dedim. Bana doğru ilerlemesiyle gözlerimi kaçırıp geri çekilmeye çalıştım ama kolumu tutarak diğer eliyle de çenemi kaldırarak yüzümü kendisine doğru çevirdi. Şu an uzaklaşmalıydım belki de kaçmalıydım ama ilgisi hoşuma gitmişti diğerleri gibi ilgisiz davranmıyordu, sorunum olduğunu bilerek benden kaçmıyordu bu yüzden kaldım. Ela gözlerine bakarken tekrar midemdeki kasılma, kalp ağrısı ve sanki başka bir zamanda başka bir yerdeymiş hissi geri gelmişti. "Örüyorsun hayatım," dedikten sonra bana daha fazla yaklaşarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Çenemdeki yumuşak baskısı devam ederken büyülenmiş bir şekilde onu izliyor ve ne yapacağını merak ediyordum. "Nüzhet, isminin anlamı gibi neşelisin bu neşeni gizlemenin nedeni ne?" Gözlerine bakarken benim için bunu düşünmesi içimde belki de bahsettiği duvarları yıkmıştı. Ne diyecektim ona? Kimseye anlatmadığım şeyleri anlatmak için yanıp tutuşuyordum ama korkuyordum neye korktuğumu bilmeden. Bir şey diyemedim sadece ela gözlerine bakakalmıştım, o da bunun üzerine gülümseyerek çenemdeki elini yanağıma çıkararak baş parmağı ile yanağımı okşamaya başladı. Gözlerimi kapatarak kendimi öylece bırakmama az kalmıştı. İnsanların neden azıcık ilgi ve sevgi için birçok şey yaptıklarını şimdi anlıyordum, düşündüğüm gibi çok acınasıydı ama yanağımdaki elinin ömür boyu orada kalması için birçok şey yapabilirdim. "Bana güvendiğini söylemiştin hâlâ güveniyorsan anlatabilirsin. Sen her şeyimi bilirken senin sır küpü olman haksızlık değil mi?" Gözlerimi kapatarak söylediklerini onaylar biçimde başımı salladım. Haklıydı. Çatıdaki halimizi hatırlayınca anlatmak için birazcık da olsa cesaret bulmuştum. Gergince gülerek "Konu ne ara buralara geldi değil mi?" dedim fısıldayarak. "Benim normal bir ailem olmadı kendi kendime anne babalık yaptım, yapmak zorunda kaldım. Bu yüzden sert olmam gerekiyor, kardeşlerime bakmak kendime bakmak ve babam gibi olmamak için..." Derin bir nefes aldım. Titreyen sesim yüzünden devam edemedim, birinin daha beni güçsüz görmesini istemiyordum ama anlatmak da istiyordum bu yüzden Emir'e sıkıca sarılarak yüzümü gizledim. Ona sarılmamı beklemediğinden kolları bir süre havada kalmış sonra belimi sararak beni sıkıca sarmıştı. "Benim babam bir kanun kaçağı... Bunu söylemek çok garip ama gerçek. Bu yüzden de bir daha onu göreceğimi zannetmiyorum ama her zaman bir yerlerde ondan bir şeyler kalacak ve bunlar güzel şeyler değil. O yani babam iyi bir insan, dışarıdan herkese yardım eder tanıdığım herkes babamı severdi ama içerde biz bilirdik nasıl olduğunu. Bize iyi davranır ama istediği küçük bir şey olamazsa eğer özellikle bana karşı sert davranırdı," dedim duraklayarak. Sert? Sert onun yaptıklarının yanında bir hiç kalırdı. Boğazımdaki yumru konuşmamı zorlaştırıyordu. Korkunç bir his bütün bedenimi esir almış oluşturduğu girdapta beni çekiyordu o girdaba çekilmemek için Emir'e, o küçük yabancı ışığa daha sıkı sarıldım bırakırsam eğer bana ne olacağını tahmin bile edemiyordum. "Nasıl yani sana... fiziksel şiddet mi uyguluyordu?" demesiyle zor tuttuğum gözyaşlarımı serbest bıraktım. Kendimi tam anlamıyla bıraktım, hıçkırarak ağlamaya ve bir yandan sakinleşmeye çalışıyordum ama susacak gibi de değildim. Bu kadar mı etkilemişti beni babam? Onu artık aştığımı ve umursamadığımı düşünürken bu ağlamam nedendi? Sonunda sakinleşerek gözyaşlarımı silmeye çalıştım. Emir benden ayrılarak telaşlı ve şefkatli görünen ifadesiyle iki elini de yanağıma kayarak gözyaşlarımı silmeye başlamıştı. " Özür dilerim amacım bunları sana hatırlatmak değildi gerçekten özür dilerim lütfen ağlama, bilse-" Gözyaşlarımı silen elini tutarak yanağmı yaslamam sözünü kesmişti. Şefkatlice bana gülümseyerek diğer eliyle elmacık kemiklerimi baş parmağı ile okşamaya başladı. Bana doğru eğilmesinden dolayı yüzlerimiz aynı hizzadaydı, onu çok net görüyordum. Şefkatli ama sinirli yüzünü net görmem bazı şeyleri çok net görmemi sağlamıştı. Kabullenmek istemediğim şeyleri... "Klişe ama birine anlatmak iyi geldi daha önce kimseye anlatamadım Aylin ve Ceyda'ya bile." Babamı düşününce tekrar ağlama hissiyle gözlerimi kapattım. "Şşşş, iyisin iyiyiz tamam mı?" Dudaklarımı ısırarak başımı salladım. Onu da sabahın köründe kaldırmış ve ağlayarak gününü mahvetmiştim. Gözlerimi açarak yüzüne bakınca pimanlığım yok olmuştu. Burada olmamdan mutluydu gülen gözlerine bakarken onunda herkesten sakladığı şefkatli yüzünü görmüştüm. Yanağımdaki elini kaldırıp avcunun içini öptüm ve ona dönerek "Çok teşekkür ederim her şey için," dedim. Gülen gözleri yerine şaşkın ve daha sonra yüzündeki ciddi ifadeyle bana bakmaya başladı. Gözleri gözlerimde, derin ve ilgili bakışları beni kendime getirmeye yetmişti. Sadece ne yapacağını merak ediyordum. Bana daha fazla yaklaştı ve elleriyle iki yanağımı tutup bana doğru eğildi. Elmacık kemiklerimi öptü sonra yanaklarıma doğru ve tekrar elmacık kemiklerime öpücükler bırakmaya devam etti. Kaskatı kalmıştım, kollarımı bacaklarımı hissetmiyordum. Yüzüm ise uyumuştu. Geri çekilmeden kulağıma doğru fısıldadı. "Ağlama o güzel çillerin kızarmasın," dedi ve tekrar çillerimin bulunduğu yanaklarımı öptü. Nefesim kesilmişti. Başım ise dönüyor olmalıydı, ela gözlerine bakarken hiçbir şeyin farkına varamıyordum. Bu an gerçek miydi? Yoksa kafamda mı kuruyordum? Hayalsa o zaman yerinden çıkacak gibi olan kalbim ve titreyen ellerim nedendi? Emir sanki daha fazla yaklaşmamış gibi burunlarımız değecek kadar yaklaştı, gözleri parlıyordu tıpkı gün ışığı gibi. Alnına düşen siyah saç tutamları bile bu ışığı kesemiyordu. Yüzündeki yarım gülüşü ve heyecanlı olduğu belli olan ifadesi bende onu öpme isteği uyandırıyordu, bunu kabullenmek istemiyordum. Böyle düşünemezdim. Neden? Gözlerinden dolayı mazeretlerim yok olmuş gibiydi. "Seni ne zaman görsem çillerini saymaya çalışırdım, eğlenceliydi aslında ama gözlerin yüzünden hep karıştırırdım. O kadar güzelki bakmaya doyamıyorum." Fısıltılı ama kendinden emin sesiyle ürperdim, baştan aşağı saç uçlarımdan ayak parmaklarıma kadar ürpedim. Bir şey demek istedim ama onun yerine uyuşmuş kollarımı kaldırıp boynuna doladım sahilde bana yaptığı gibi alnımı alnına yaslayarak gözlerine bakarken gülümsedim. İleride bunu yaptığıma utanacaktım ama şu an bana bu kadar yakınken ondan kaçmaya çalışmayacaktım. Bu sefer mazeret yok. Etkileyici gülümsemesini bana bahşederek yine kalbimin hızla atamasına neden oldu. Kendimi aşırı güçle devresi yanmış gibi hissediyordum kafamdan ya da kulağımdan duman çıktığına emindim. Karışık duygularım yüzünden kalbim hızla atıyor, mideme kramp giriyor ve aklıma daha önce gelmeyen utanmama neden olan düşünceler geliyordu. Zilin çalmasıyla benden hemen geri çekildi. Yüzünde ne yaptığını sorgular gibi bir ifade vardı, belki de pişmanlık. Hızla mutfaktan çıkarken onun bu tepkisine üzüldüğüme az önce yaşadıklarımızı bile sorgulamadığımı fark ettim. Sarsılmıştım. Ellerim çillerimin olduğu yerde kalmış bir şekilde kalakalmıştım. Hayır daha fazla düşünmek yok kendimi çok salmıştım, biri beni dinledi ve biraz ilgi gösterdi diye duvarlarımın yıkmam salaklıktan başka bir şey değildi. Biz sadece arkadaş olabilirdik daha fazlası ikimizi aşardı. Hızla üstümü başımı düzelttim yandaki lavabada yüzümü yıkadım istemeyerek olsa da Emir'in öptüğü kısımları sertçe yıkadım. Yaşadığım geç aydınlanmayla bir an tezgahtaki fayansla bakıştım. O beni öpmüştü. Dudaklarımı ısırarak ellerimle yüzümü kapattım. Ona bundan sonra nasıl bakacaktım? O bana nasıl bakacaktı? Arkadaşça ya da görmeye doyamadığı bir zamanlar nefret ettiği kız olarak mı? Kahretsin! Bir kerede bir işim düzgün olsun. Neden özellikle böyle kafa karıştırıcı olaylar karışıyordum ki? Bela beni çekiyordu. Emir beni çekiyordu. Gelen ayak sesleriyle ellerimi yüzümden çekerek hızla önüme döndüm. "Galiba zile yanlış..." Her utandığındaki gibi yine eli ensesinde gözleri yerde bir şekilde konuşuyordu. Sözünü devam etmeden arkasına dönerek mırıldandı. "Bunu ne diye anlatıyorum ki?" Ben duvarlarla ne zamandır bakıştığımı anlamadığım bir süre sonra tekrar geri gelerek "Ben giyineyim sonra okula gidelim," dedi. Bakışlarımı duvardan çekmeyerek başımı salladım. Onu beklerken az önceki olanlardan utanmadığı da fark ettim, tekrar olsa tekrar yaşamak istediğimi de kabul ediyordum ama Emir öyle gözükmüyordü utanmış belki de pişman olmuştu ama suç bendeydi, utanması gereken bendim. Önünde ağlamış şefkatini yanlış anlamıştım. O sadece bana acıyordu ya da şefkatliydi, doğrusu ikisininde benim için bir farkı yoktu. Ha şefkat ha acımak istediğim ikiside değildi. Eğer ne istediğim konusunda düşünürsem bazı şeyleri kabullenmekten korkuyordum bu yüzden annemin de iyi yaptığı şeyi yaparak hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım ne de olsa annemin kızıydım, iki yüzlüydüm. Ne yapacağımı emin olmadığım, kafa karıştırıcı olan tüm her şeyde de olduğu gibi bunda da üç maymunu oynayacaktım. Kayıtsızlık en büyük duvarımdı.
|
0% |