Yeni Üyelik
11.
Bölüm

• Kırılmış Hayatlar

@kscicek

 

 

Küçük bir çocuğun yokuş aşağı koşması gibi seni düşünmek...

Biraz heyecan biraz da düşecekmiş korkusu...

 

Cemal Süreya

_________________________________________

'İyi ki tanımışım seni.'

 

                               ***

Birlikte sessizce yürüyerek sahildeki villaların olduğu kısma gelmiştik. Burası tıpkı Bodrum, Alaçatı'daymış gibi hisettiriyordu. Daha önce buradaki parka gelirken bu evleri uzaktan izlemiş ve buradaki yaşamları düşünmüştüm, bu kadar güzel evlerde yaşam nasıl kötü olabilirdi ki?

Emir ile beyaz duvarları dökülmüş, bahçesi eskiden bakımlı olduğu belli olan ve bahçe kapısı kilitli olan terkedilmiş iki katlı bir evin önüne gelmiştik. İki yanı benzer evlerle çevrilmiş bu küçük, şirin ev en umutsuz insana bile hayal kurdurabilirdi.

Peki biz ne yapıyorduk burada?

Soran gözlerle dikkatle evi yarım saattir izleyen Emir'e döndüm.

" Evi izlemeye mi geldik?"

Sesimle irkilip bana döndü."Hayır... burası eskiden yaşadığım yerdi." İç geçirip bakışlarını evden ayırmadı.

"Haa baya iyiymiş."hayranlıkla çıkan sesimle başını sallayarak güldü.

Evin etrafında birbirinden bakımlı ve güzel evler vardı ama bu ev bu bakımsız haliyle bile hepsinden çok daha güzel ve etkileyiciydi.

Sonunda Emir bakışlarını evden çekip hareketlendi. Hızlı adımlarla bahçe duvarına doğru yürüyerek tırmanınca şaşkınla ona baktım. Ne yapmayı düşünüyordu bu terk edilmiş evde?

"Şaşkınca bakma, gel buraya."dedikten sonra elini uzattı. Uzun duvara bakarken çocukken kuzenlerimle meyve almak için izinsiz girdiğimiz o güzel bahçe gelmişti aklıma. Çocukluğumun tek güzel anılarıydı.

Ona doğru ilerleyerek sadece bir kere düşünmeden, eski anılarımı da hatırlayarak bana uzattığı elini tuttum. Elini tutmamla gülümseyerek beni kendine çekti ve belimden elini çekmeyerek beni duvarın üstünde oturttu. Duvar yüksekti, bu yüzden ona tutunmaya devam ederek duvarın yanında yarısı sökülmüş korkuluklara tutundum. Burada düşebilir bacağımı kırabilirdim ya da beyin kanaması...

Duvara tutunarak atlayan Emir'le düşüncelerimden uzaklaşarak umutsuzca aşağıya baktım, duvar yüksek olabilirdi ama buradan atlamam zor değildi.

Bana kollarını uzatarak ilermesiyle onu beklemeden duvardan atladım. Nerdeyse dengemi kaybedip düşüyordum, dengemi sağlayarak doğrulduğumda Emir'e döndüm. Atladığımı görünce kollarını indirerek etkilendiği belli olan yüz ifadesiyle gülümsedi. Küçükken böyle duvarladan atlamak için çok hareketli olduğumu ve Elisa ile üşendiğimiz için yürüyerek uzak olan, apartmanın arkasındaki markete istinat duvarından atlayarak gittiğimizi bilse ne yapardı acaba?

Başıyla bahçeyi göstererek yürümeye başlayınca peşinden gittim. Yüzündeki gergin ifade değişmemişti ama nikah salonundaki gibi öfkeli ya da sabırsız gözükmüyordu, beni bir zamanlar yaşadığı evine getirdiği için mi gergindi yoksa başka bir nedeni var mıydı? Daha önemlisi ailesini orada öylece bırakmak doğru muydu? Nazik annesini hatırlayınca Emir'in ailesine olan sert davranışlarına anlam veremiyordum. Ne yaşadı da bu kadar sert davranıyordu onlara? Kesinlikle büyük bir şey yaşanmış ve bunda da Emir haklı olmalıydı, çünkü babası o sert ifadesiyle bu saygısızlığı göz ardı ediyorsa ve annesi ise Emir'in arkasından gözleri dolu bakıp bir şey yapamıyorsa bu yaşanan şey Emir için düşündüğümden daha yıkıcı bir şey olmalıydı. Peki ne olmuştu?

Emir bahçeyi geçerek evin sağında çatıya dayalı bir şekilde duran merdivene tırmanmaya başladığında kolundan tutarak hayretle çıkan sesimle "Ne yapıyorsun sen!? Yeter bu kadar örümcek adamlık bir yerini kıracaksın." dedim.

Emir ise kolunu tuttuğum elimi tutarak "Şimdi göreceğin şeye değer, hem bebeğim biliyorsun bana bir şey olmaz." diyip göz kırptı. İki yüzlü şerefsiz. Ama yine de hoşuma gittiğini es geçmezdim.

Kararsızlık ve merakla beraber peşinden tırmanmaya ve arkaya bakmamaya çalıştım. Ben tırmanırken Emir çoktan çatıya çıkmış eğlenen yüz ifadesiyle beni izlemeye başlamıştı. Sonunda çatıya ulaşınca bakışlarımı yerden ayırmadan elimi ona uzattım. Uzattığım elimi tutup elini belime atarak beni kendine doğru çekmesiyle ürperdim. Çok yakındı, çok hem de.

Çatıdaki tuğlaların üstünde yürümemle elimi tutup beni ortalara doğru yönlendirdi.

"Buradan düşüp ölebiliriz biliyorsun değil mi? Bu anne ve baban için tramva olmaz mıydı?"

Kahkaha atarak başını iki yana salladı. "Ben buradayken bu mümkün değil." Endişeyle aşağa bakarken çatının ortasında bulunan aşınmış tuğlaların yanına giderek üstünde oturduk. Ona yakın oturarak beni tutan ellerini bırakmadım.

"Karşıya bak aşağıya değil," demesiyle eliyle gösterdiği yöne döndüm, şaşkınlıkla açılan gözlerim ile bir süre manzarayı izledim. Farklı tonlardaki deniz ile birbirine karışan gökyüzü çevremdeki her şeyi bana unutturmuştu. Kendimi bir tabloya bakar gibi, farklı bir dünyada farklı zamandaymış gibi hissediyordum ama bu gerçekti. Her zaman manzara çizimleri dikkatimi daha çok çekmişti ve bu manzara ise çizilmeyi hakkediyordu.

Hareketlerimi dikkatlice izleyen Emir'e dönerek hayranlıkla "Bu çok güzel. Gerçekten çok güzel," dedim.

Usulca gülümsedi ardından bakışlarını benden çekerek manzara döndü. "Küçükken babamla buraya çıkar her konu hakkında konuşurduk hatta annem bizi kıskandığından buraya gelmeye çalışmış ama merdivenden korktuğundan binememişti ve buraya çıkmamızı yasaklamıştı bizde ondan gizli geliyorduk..."

Bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes alarak tekrar konuşmaya başladı. "Onlar ayrıldıktan sonra buraya hiç gelemedim geçen aya kadar... Manzara hatırladığımdan çok daha güzelmiş."

Bakışlarımı düşünceli yüzünden çekip tekrar manzaraya bakarak" Beni buraya ve bu güzel manzarayı gösterdiğin için teşekkür ederim," dedim. Emir ise bakışlarını deniz ve gökyüzünün karıştığı yerden ayırmayarak gülümsedi.

Sonunda manzaranın büyüsünden Emir'e neredeyse yapıştığımı farkedince biraz uzaklaştım. Ellerimi ondan çektim ve çatıya tutunarak aşağıya değil manzaraya odaklanmaya çalıştım. Çok yüksekti, eğer aşağıya bakarsam kusabilirdim. Yine de beni onun için anlamlı bir yere getirmesi kabulenemezsem de iyi hissettirmişti ama keşke bu kadar yüksek olmasaydı.

Emir ise benim gergin ve korkmuş halimin aksine çok rahattı, bacaklarını uzatmış bir şekilde beni gülümseyerek izliyordu, bu garip ortamı bozmak için "Eee kendini anlatacak mısın?" diye sordum. Ela gözlerini kaçırarak tekrar denize döndü ama gözleri boşluğa bakar gibiydi.

Bir süre ikimizde ses çıkmadı; ben Emir'i, Emir ise boşluğa bakar gibi denizi izliyordu. Sonunda derin bir nefes alarak yerinde dikleşti. Önemli bir konuşma yapacağa benziyordu, düşüncemi desteklercesine yüzü ciddi bir ifadeye büründü.

"Ailemle burada yaşıyorduk...yani annem, babam, ben ve kardeşim ile." Kardeşi mi vardı? Nasıl bilmezdim, grup hakkında her şeyi bilen Aylin nasıl bilmezdi? Şaşkınlıkla açılan gözlerimle yüzünü inceledim, ciddi ve üzgün ifadesiyle kafam daha çok karışmıştı. Kardeşini gizliyor muydu? Peki neden gizliyordu?

"Bunu sadece Naz ve Talha biliyor ve artık sen." Sesi ne yaptığını sorguluyor gibiydi.

Nefes almakta zorlanıyormuş gibi derin bir nefes alarak başını sola yatırdı ve kısık çıkan sesiyle "Ayrılmalarının nedeni kardeşimi kaybetmemizdi... Hepimiz için çok zor bir dönemdi."dedi. Gözlerinin dolduğunu görünce bakışlarımı ondan çektim.Onun böyle bir şey yaşaması aklımın ucundan geçmezdi. Rahat, egolu Emir ile karşımdaki kişi çok farklı kişilerdi; o acısını ve öfkesini alaylık maskesiyle gizlemeye çalışıyordu. Kırılmıştı, o hayatın kırmaktan çekinmediği insanlardandı benim gibi.

" Onlar her zaman birbirini çok sevdiler bugün de gördün ama kardeşimin... gitmesi onları bir arada tutamadı. "

"Kaç yaşındaydın?"diyerek ona daha fazla yaklaştım, teselli etmekte kötüydüm ama yinede içimde anlam veremediğim onu koruma dürtüsüyle acısını almak içinden sökmek istiyordum ama mümkün olmadığını en çok ben biliyordum, o yara yok olmazdı. Sadece öyle zannetmeliydin.

"On bir yaşındaydım ve her şeyi hatırlıyorum. Annemin acısını unutmak için başını işinden kaldırmamasını, babamın annem onu terk ettiği için gördüğü her kadınla birlikte olmasını... hepsini hatırlıyorum. Şimdi de sanki geçmiş yokmuş gibi davranmaları acımasızlık."

Tek başına kardeşinin acısını, anne ve babasının ilgisizliği ile yaşamıştı. Bunu anlayamazdım bu yüzden teselli etmek yerine sadece dinledim ve elimi koluna koymamla bana dönen bakışlarına gülümsedim.

"Seninle kafeye gittiğimiz gün babam, annemin ondan ayrıldıktan sonra kaldığımız evden ona taşınacağını ve benim de onunla gelmemi söyledi, fikrimi sormadı ya da nasıl hissederim diye düşünmedi sadece beni arayarak ayağına çağırıp bunu söyledi ve bu kadar çabuk evlenme kararı vermeleri de beni ister istemez sinirlendirdi. Şimdi anlamışsındır neden onlara böyle davrandığımı, ben düşündüğün gibi kötü biri değilim Nüzhet, sadece bana başka bir şans bırakmadılar."

Onun kötü biri olduğunu hiç düşünmediğimi söylemek için aralanan ağzım boş bakan gözleriyle geri kapandı. Konuşmam onu o girdiği düşünce girdabından alamayacaktı, bu yüzden bir şey demeden yüzünü izledim. O kadar düşünceliydiki burada olduğumu unutuğuna emindim. Ne düşündüğünü bilmiyordum ama ne hissettiğini biliyordum. Haksızlığa uğramış gibi hissettiğini biliyordum, bu his çaresizliğin dipsiz kuyusuydu.

Anlık bir cesaretle ona sarıldığımda başta irkilsede beni şaşırtarak sıkıca bana sarılmıştı.

Kalbim korkunç bir hızla atarken duymamasını umdum. Bu nasıl bir histi böyle, gerginlik miydi yoksa heyecan mıydı? Peki yüzüm neden ateşe değmiş gibi yanıyordu?

Emir bana sıkıca sarılmış bir şekilde çıtı çıkmadan kaldı ardından başını boynuma yasladı ve saçlarımı koklayarak beni kendine daha fazla çekti, ben ise baştan aşağı ürpermiş şekilde bunu belli etmemeye çalışarak ellerimi boynundan saçlarına doğru çıkartıp okşadım, saçları gerçekten çok yumuşaktı.

Boynumda olan başı ile keskin baharatlı kokusunu net alıyordum bu sefer midemi bulandırmadı ya da bu kokudan nefret etmedim. Derin bir iç çekmesiyle nefesi boynuma çarpmış ve yüzümün hatta tüm bedenimin kızarmasını sağlamıştı. Nefesim ondan mı yoksa sıkıca sarılmasından mı bilinmez kesilmişti, o kadar heyecanlı ve gergindim ki mideme sancı giriyordu aynı zamanda tüm vücudum uyuşmuştu. Ona bu kadar yakın olmak kurtulmak istemediğim ama zorunda olduğum kötü bir alışkanlık gibiydi, buna bağımlı olabilirdim.

Bu anıyı hayatımın sonuna kadar unutmayacaktım. Belki de şu ana kadar sadece bu sarılmaya ihtiyacım vardı, başım onun omzunda ellerim saçlarındayken o ise başını boynumdan çekmeyerek dalgalı olan saçımla oynaması istesem de unutamayacağım bir andı.

İkimizde sanki bir hafta önce tanışmamış ve bir yıldır birbirimizden kaçmamışız gibi sarılıyor ve o farkında olmsa da birbirimizi teselli ediyorduk. Her şey çok hızlı gelişmiş ve bu hız kafamı döndürmüştü. İpleri elime alarak sınırları aşmamalıydım ama Emir bana bu kadar naifken nasıl yapabilirdim ki? O farkında olmadan tüm sınırları yok etmişti.

Uzun bir sesizlikten sona sonunda Emir sakinleşmiş bir şekilde derin bir nefes alıp "İyi ki tanımışım seni," dedi ve başını boynumdan kaldırarak tekrar saçımı kokladı. Bana her zaman saçma gelen bu hareket şu an midemdeki kelebeklerin bilmem kaçıncı savaşına neden oluyordu.

" Bence de," dedim espriyle, söylediğine ne diyeceğimi bilmeyerek.

Orada ne kadar kaldık bilmiyorum ama telefonumun çalmasıyla sarılmamız bölünmüş oldu. Gözlerimi utançla kaçırarak telefonu açtım.

"Nerdesin kızım sen? Yusuf'un okuldan çıkmasına az kaldı." Beni merak etmiş miydi yoksa sadece onun yapması gereken görevini hatırlatmak için mi aramıştı?

"Sahildeyim anne, giderim birazdan okula."

"Çabuk ol sende baban gibi boş boş gezme," demesiyle gözlerimi devirerek telefonu kapattım.

Hafif kızaran yüzü ile denize bakan Emir'e döndüm. "Ben artık gitsem iyi olur."

Cevap olarak sadece başını salladı ardından kolumu tutmasıyla merdivenler doğru ilerledik.

Motosikletine kadar ikimizde bakışlarımızı yerden ayırmadan ve birbirimize bakmadan sessizce yürüdük. O da benim gibi mi hissediyordu? Bütün doğru ve yanlışlar birbirine girmiş gibi mi? Yoksa yaptıklarından pişman mıydı? Doğrusu onun yerinde olsaydım benle konuşmazdım bile. Belki de benim bilmediğim bir şeyler olduğundan bana yakın davranıyordu, bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğu hakkında hiçbir fikrim olmaması da kafamı daha çok karıştırıyordu, umarım iyi bir şeydir.

Motosikletini park ettiği yere geldiğimizde Emir kaskını takarak bana döndü, kaskından dolayı sadece gözleri görülüyordu. Güzel ela gözlerini çevreleyen kalın kiprikleri ve kalın kaşları ile beraber kalbim tekrar hızla atmaya başlamıştı. Koşarken bile bu kadar atmayan kalbim onu görünce ritmini şaşırıyordu. Ey kalp dur artık!

Bakışlarımı kaçırmamak için verdiğim savaştan habersiz Emir "Bu hafta neden okula gelmedin?"diye sordu.

Herkese söylediğim yalanı söylemeye karar vererek "Hastaydım," dedim.

Kaşlarını çatarak inanmadığını belli eden bakışlarını çekmeden "Neden yalan söylüyorsun? Bana yalan söyleme küçük tilki, kurnazlığın bana işlemez," dedi ardından bana yaklaşınca gözlerimi ondan çektim. Nasıl anlayabilirdi ki? Ne demem gerekiyordu?

Çok yakınıma gelmesiyle bir adım geriye atarak uzaklaşmaya çalıştım ama Emir omzumdan tutarak buna izin vermedi. Tekrar gözlerine bakarak inadı bırakıp konuşmaya karar verdim.

"Ailemle alâkalı bir sıkıntıdan dolayı gelemedim."

Kaşlarını çatarak beni bırakmadan "Anlatmayacaksın değil mi?"demesiyle başımı salladım.

"Belki başka bir zaman anlatırım ama şimdi... şimdi anlatabileceğimi sanmıyorum."

Bir süre bir şey demedi, gözlerini benden çektikten sonra omzumu tutmayı bırakarak geriye çekildi ve "Peki öyle olsun," dedi. Kırılmış mıydı? Ama ona nasıl anlatabilirdimki daha en yakın arkadaşlarıma anlatamamışken.

Ama Emir'in gözlerinde gördüğüm ifade ile kırılmadığını anlamış ve rahat bir nefes anlamıştım.

Gülümsediğinden dolayı kısılan gözleri ile "Beni affettin mi?" diye sordu.

Konuyu değiştirmesinin sevinciyle umursamaz görünerek "Hayır," dedim.

Konuşmamla şaşkınca bana bakakalmasını görünce kahkahamı tutamayarak ona doğru ilerledim ve omzuna vurup "Merak etme, affettim ama her an fikrim değişebilir," dedim.

" Olsun, ben her türlü gönlünü alırım," dedikten sonra motoruna bindi. Gönül almak? Kelimelere takılma!

Sözlerine ne diyeceğimi bilemeyerek ilgisizce"O zaman görüşürüz okulda," dedim.

"Görüşeceğiz."

Emir'in yanımdan motosikletiyle ayrılmasıyla sonunda rahat bir nefes almıştım.

İki haftada neler değişmişti böyle? Ama en çok ben değişmiştim. Duygularımı uç noktada yaşıyordum; birini beni küçük düşürmesine, kırmasına rağmen affetmiştim ki bu ilk oluyordu. Kendimi omuzlarımdan tutarak sarsıp özüne dön ve kendine gel! demek istiyordum.

Ben kin tutan, yapılanları asla unutmayan biriydim özellikle ortaokul hayatımı mahveden iki şahsiyeti aklıma geldikçe bela okur, onlara olan nefretimle anardım ama onun bir bakışı her şeyi unutmamı sağlamıştı ve en önemlisi yaptığım hiçbir şeyden pişman değildim.

Hayır yine erken konuşmuştum. Onunla alakalı tek pişmanlığım ona karşı kabullenemediğim hislerimdi.

Doğru ya ben ne hissediyordum? Tüm duygularım birbirine girmiş, en net görünen duyguyu bilerek görmezden geliyormuş gibi hissediyordum, bir duyguyu özel olarak es geçiyordum.

Bir şeyi kendi iyiliğim için kafamdan çıkarmamam gerekiyordu: Sahte ve gerçeği ayırt etmeliydim.

Az önce yaşadıklarımız gerçekti; benim ona olan hislerim, kalbimin ritmini değiştiren sözleri gerçekti ama onun bana ilgisi benim istemeye korktuğum şekilde değildi; beni yeni ama yakın bir arkadaş olarak görüyor olmalıydı. Sadece arkadaş.

Ona kırgın hisetmemeliydim ama öyle hissediyordum.

Benim gibi hissetmiyorsa ne yapacaktım?

 

 

 

 

 

Kısa ama özel bir bölüm oldu, siz ne düşünüyorsunuz?

 

Loading...
0%