@kscicek
|
Gracie Abrams ~ Risk 'Senden gitmeyeceğim, merak etme.'
*** E: Nasılsın leydi hazretleri? Siz: İyi prens hazretleri. E: İlk defa anında cevap verdin, demek bugünleri de görecektim. Siz: Abartma ne söyleyeceksen söyle. E: Sinirlisin galiba. Siz: Nereden bildin? E: Ve galiba bana sinirlisin, ne oldu? Siz: Bunu soruyor musun cidden? Bana lakap takıp kafanın her estiği gibi davranıyorsun sonra sanki oyun oynar gibi sevgililik yapıyorsun ve sen ne oldu mu diyorsun? Sence bu yaşadıklarımız ne kadar mantıklı? Nereye kadar devam edecek bu saçmalık? E: Ben bilmiyordum böyle düşündüğünü. Yaptıklarım sana göre mantıksız gelebilir ama eğer şans eseri bile Tuğçe hocayla aramdakileri öğrenilirse ne olur bilmiyorum özellikle ailem öğrenirse biterim, böyle davranmamın nedeni bu. İnan ne yapacağımı bilmiyorum, sen öğrendiysen başkaları da öğrenebilir. Böyle bir şeye tekrar izin veremem. Hem bu anlaşmada senin de çıkarın var değil mi? O zaman devam etmemizde bir sıkıntı yok en azından okulun bitmesine kadar, sonrasında bir daha birbirimizi görmeyeceğiz. Ve lakap için yine çok çok ÖZÜR DİLERİM. En azından leydimle telafi etmeye çalışıyorum. Siz:↪️Yaptıklarım sana göre mantıksız gelebilir ama eğer şans eseri bile Tuğçe hocayla aramdakileri öğrenilirse ne.... Peki. ↪️Ve lakap için yine çok çok ÖZÜR DİLERİM. En azından leydimle telafi etmeye çalışıyorum. Yaa tabii öyle bunun için çok çok TEŞEKKÜR EDERİM. E: Yaa tabii öyle bunun için çok çok TEŞEKKÜR EDERİM. Rica ederim🙂 Burada destan yazdım ve sen sadece cevap olarak peki mi diyeceksin? Siz: Çok sevimsizsin bu yüzden tek kelime sana yeter. E: Bana olan sevgin gözümü yaşartıyor. Her neyse pekiden hariç ne diyorsun dediklerime? Siz: Şöyle anlaşmayı bozmak gibi bir amacım yok ama sen anlaşmayı değiştirirsen bu anlaşma biter. Ben de senin oyunlarına oyuncak olucak değilim. Ayrıca anlaşma aynen devam edecek ve okulun bitmesine kadar değil Aylin Talha ile beraber olana kadar devam edecek. E: Tamamdır nasıl istersen. Nüzhet emin ol seni asla oyuncak olarak görmedim. Siz: Bana hiç öyle gelmedi. Bir de bu davranışların çok garip ve mantıklı da değil. E: Nasıl garip? Siz: Yani şüpheli davranıyorsun ne yaptığını anlamıyorum. E: Şüpheli mi? Seni hiç anlamıyorum gerçekten. Siz: Çok beğenmiyorsan git o zaman, seninle konuşmak hata zaten. E: Kavga etmeye gerek yok özür dilerim, üstüne çok gittim. ↪️ Çok Beğenmiyorsan git o zaman. Senden gitmeyeceğim, merak etme. Hem bunca zaman sence de güzel zamanlar geçirmedik mi? En azından bunun hatrına biraz daha bana katlan. Siz: Güzel? Bu tartışılır. ↪️Kavga etmeye gerek yok özür dilerim üstüne çok gittim. Bende özür dilerim sadece gerginim biraz. E: Özür dilemene gerek yok söylediklerinde haklısın. Sadece bana güveniyor musun? Siz: Güveniyorum ama bir daha benden başka bir şey isteme. E: Tamamdır. Bazen sana kötü davranabiliyorum sadece bunu bilerek yapmadığımı bil. Siz: Sen bana kötü davranamazsın zaten. İster bilerek ya da bilmeyerek olsun yine de bunu yapamazsın. Anladın? E: Anladım. Senden leydi falan olmaz hanım ağa olur ya da mafya olur bence. Siz: Cıvıma hemen. E: Daha önce sinirlenince tatlı olduğunu söyleyen oldu mu? Siz: Engellerim seni o zaman görürsün tatlı olmayı. E: Tamam sen beni engellemeden ben gidiyorum. Görüşüceğiz Leydim. Siz: Aynen, Prens hazretleri. ~ Baba burada olmadığından annem mahalledeki arkadaşları sayesinde iş bulmuş ve çalışmaya başlamıştı. Bugünde diğer günlerdeki gibi işe gideceğinden hepimiz birlikte hazırlanmış ve yola çıkmıştık. Annem erkek kardeşimi ben ise kız kardeşimi okula bırakacaktım. Yani annem öyle biliyordu. Annem ve kardeşlerimle beraber apartmandan inerken Elisa saçlarını düzeltip bir yandan da annemle arkadaşları ile sinemaya gitmek için izin almaya çalışıyordu, ben onu ispiyonladığım için bu çok mümkün görünmüyordu. Erkek kardeşim ise yarı uykulu bir şekilde yürümeye çalışıyordu. Onu okula bırakacak kimse olmadığından okula erken ben ise çok geç gidiyordum ama artık otobüs derdi olmadığından yetişebiliyordum. Emir sağolsun, Emir demişken. "Anne, biz buradan gidiyoruz görüşürüz." diyerek son birkaç gündür onu beklediğim markete doğru ilerledim. Annem de görüşürüz dedikten sonra benim aksi yönüme doğru gitti. Elisa annemin gitmesinden sonra bir süre benimle beraber yürüdü ardından, "Nüz sen bir şeyler çeviriyorsun ama işime geldiği için bir demeyeceğim, görüşürüz." diyerek ben bir diyemeden hızla karşıya geçip benden uzaklaştı. Annem Elisa'yı okula bıraktığımı düşünüyordu ama ben tam tersine kendi çıkarım ve Elisa'nın ben ilkokulda mıyım sitemleri yüzünden onu götürmüyordum. Bu yıl ne kadar da yalan söylüyordum değil mi? Markete ilerlediğimde park yerindeki boşlukla anlamsızca etrafa bakındım. Burada bir yerlerde bir adet İngiliz modeli ve pahalı motosikleti olmalıydı. Emir, dün görüşüceğiz derken ne kadar emindi oysaki. Neye şaşırıyorsam, Emir'di işte. O yine umursamaz, bencil, egolu.... Bu kadarı yeterdi. Oflayarak etrafa boş bakışlar atmak ve Emir'e sinirlenmek yerine ne yapacağımı düşündüm. Otobüs beklesem de ilk dersi kaçıracağımı farkederek bir süre daha Emir'i beklemeye karar verdim, belki geç kalkmıştır ama ya gelmezse. O zaman ne yapacaktım? Okula taksi ile mi gitseydim? Hayır bu çok abartıydı. Metrobüs? Ama onun için de minibüse binmem gerekiyordu. İstanbul'un trafiğinden nefret ediyorum, her türlü okula geç kalacaktım ki sabah trafiği ile ikinci derse bile zor yetişirdim. Bu kadar telaşlanmamın nedeni ikinci blok derste son sınav olan tarih sınavına ve ondan sonraki derste olacak edebiyat telafi sınavına girecek olmamdı. Genelde okula geç kalırsam direk eve gider diğer derse kadar ders çalışır sonra otobüse binerdim ama şimdi farklı olarak Emir'i çok merak ediyordum. Beni beklememesi ya da aramaması içimi huzursuz hissettirmişti. Sinirli ve endişeli halimle beraber soğuktan kızarmış ellerimle telefondan Emir'i aramaya çalıştım. Eldivenlerim onda kaldığından son birkaç gündür kızarmış elle geziyordum. O egoiste vermeyecektim eldivenimi, bunu hakketmiyordu. Telefon hemen açılmıştı. Geçen seferki gibi başıma olay gelmemesi için sakince "Alo?"dedim. "Merhaba Nüzhet nasılsın canım?" Yine Emir'in annesi telefonu açmıştı, en azından bu sefer bağırarak açmamıştım. "İyiyim siz nasılsınız?" Evet, yine iyi kız rolümü oynayacaktım. Klasik. "Canım lütfen bana Nazlı abla de, sizli bizli konuşmana gerek yok." "Peki Nazlı abla. Emir iyi mi?" Yine mi içmişti yoksa bu sefer komşusu için miydi? Kızı şimdi daha çok merak etmiştim, kesinlikle iyi mânada merak etmiştim. "Hastalandı dün, pek iyi değil onu görmek ister misin? Okula gitmesi gerekiyor ama beni hiç dinlemiyor, bana yardımcı olursan çok müteşekkir olurum." Müteşekkir? Bu ne demek? Her neyse, oraya gitmeli miydim? Zaten ilk dersi kesin kaçıracaktım ama o egoiste değer miydi? Benden ses gelmeyince "Gelmek zorunda değilsin tabii ki de sormak benim hatamdı." diyen Nazlı ablayla kendime geldim. Bu kadar nazik birini kıramazdım, hem ne kaybederdim. "Yok gelirim önemli değil ama evin adresini bilmiyorum."
Kendimden bile beklemediğim bir hızla bebek mavisi, beyaz renkli apartmanı bulmuştum. Emir'in evi okuldan uzaktı bu yüzden de okula gitmemiz otobüsle yarım saatten fazla sürerdi. Bu uzaklıktan otobüsle ikinci derse yetişebilir miyim bilmiyordum bile. Ki eğer evinin bu kadar uzak olacağını bilseydim asla evine gelmezdim. Emir'in hızla iyileşip beni okula götürmesi gerekiyordu. Temiz görünen ve etrafta bir sürü kedinin olduğu apartmana girerek evin olduğu dördüncü kata doğru merdivenlere tırmandım. Kata ulaştığımda nefes nefese bir şekilde yandaki duvara yaslanarak keşke asansöre binseydim diye düşündüm. Ben üşengeç bir insadım niye merdivenlerden geldim ki? Karşı kapının açılmasıyla kendime gelmeye çalıştım. Kapıdan benden iki-üç yaş büyük olduğu belli olan kumral, mavi gözlü bir kız çıkınca bunun Emir'in bahsettiği kız olduğunu anlamıştım. Kız gerçekten çok güzeldi. İç geçirek kıza çok bakmadan kapı zilini çaldım. Kapının açılmasını beklerken merakla arkamı dönünce kızın bana bir bakış atıp merdivenlerden indiğini gördüm. Bakışları beni inceliyor ve merak ediyor gibiydi. Açılan kapıdan Emir'in annesi "Nüzhet ne kadar hızlı geldin, beklemiyordum bu kadarını. Hadi gel içeri." demesiyle ayakkabılarımı çıkartıp eve girdim. Eve girerek etrafı incelediğimde çok boş olması direk göze çarpıyordu. Emir ile annesi burada mı kalıyordu? Emir'in babasının Emir'den taşınmasını istediği ev bu muydu? Yoksa hepsi birlikte burada mı kalıyorlardı? Kafamdaki karışık düşüncelerle Nazlı ablaya, artık böyle demem gerekiyordu, dönüp onun üstündeki kıyafeti görmemle daha çok şaşırmıştım. Nazlı abla benim şaşırdığımı görünce gülümseyip uzun saçlarını arkadan toplayarak "Ben hemşireyim, Emir sana söylemiştir diye zannediyordum." demesiyle başımı iki yana salladım. Emir'in bana bir şey demesine gerek yoktu, biz iki yabancıydık. Ellerini omzuma koyarak sıkıntılı yüz ifadesiyle "Nüzhet bugün Emir'in sınavı var onun okula gitmesini ne kadar istemesemde işimden dolayı evde kalamıyorum ve şimdi gitmem gerekiyor hatta geç bile kaldım acaba onu okula götürebilir misin?"dedi. Beni buraya Emir'in nazını çekmem için çağırdığının üstünde durmayarak başımı sallayıp "Peki yaparım." dedim, sesim içime kaçmış gibi çıkmıştı. Bana tekrar gülümseyip sıkıca sarılarak "Emir düşündüğümden de şanslı." dedikten sonra hızla çantasını ve montunu alarak çıktı evden. Emir'i bana bırakması ne kadar doğruydu? Güvenmesi için bir nedeni de yoktu ama ben kimdim ki kadını yargılıyordum değil mi? Emir bilerek onları kendinden uzaklaştırırken Nazlı ablanın yapacağı çok bir şey yoktu. Kızını kaybetmiş ve oğlunun ilgisizliği ile sınanırken onun hakkında kötü düşünmemeliydim. Onun hakkında hisettiğim kesin bir şey varsa o da ona hayran kalmamdı. Annem gibi değildi çabalıyordu, yapmaya çabalıyordu. Benim annem ise bizi ve kendini unutmuş şekilde kendi acılarında boğulmuştu. Bu işe girip çalışması sadece babama olan öfkesini göstermek içindi, bir ay olmadan o işten çıkacağından emindim. Bana yine uğrayan melankoli halimle mutfağa girdim, küçük bir yerdi ve bulaşıklarda çok fazlaydı. İçeriye dikkatlice bakınca burada bir kadının yaşadığını söylemek zordu. Babası içerde miydi acaba? Ama burası üç kişi için çok küçük bir evdi ve masanın üstündeki kahvaltılıklarda tek kişilik içindi, Emir tek başına mı yaşıyordu? Ev çok küçük olduğundan bir koridor ve az oda vardı Emir'in odasını bulmam zor olmayacaktı. Oda olduğunu düşündüğüm kapıyı açınca buranın salon olduğunu anladım. İçerisi yine çok karışık ve düzensizdi. Burada nasıl yaşıyordu? Sonunda salonun yanındaki odayı açıp Emir'in bir yatakta yattığını görünce doğru oda olduğunu anladım ama içeri girip girmemek arasında kararsız kalmıştım. Buraya bunun için gelmiştim, ne kadar inkar etsemde istediğim buydu ama birinin odasına o uyumuşken girmek ne kadar doğruydu? Açıkçası Emir'in bunu umursayacağını düşünmüyordum. Sonunda derin bir nefes alarak içeriye girdim. İçerisi karanlık olduğundan çoğu şeyi göremiyordum ama buranın da evin diğer bölümleri gibi boş ve karışık olduğunu anlamıştım. Bu ev, yeni taşınan bir ev gibi boş ve ruhsuzdu. Emir'e doğru yaklaşınca başının yastığın altında, bir ayağı dışarıda ve kolları ile yastığa sarılarak yattığını görünce istemsizce güldüm. Ona doğru eğilerek yastığını üstünden alıp başını kaldırdıktan sonra yastığı başının altına koydum. Hareketlerim ne kadar da rahattı, sanki izinsizce birinin odasına girmemişim gibi ama... Emir bu kadar tatlı yatarken buna kayıtsız kalmak mümkün değildi. Ne kadar bana lakap takmasına sinir olsamda kendimde ona bir çok lakap takmıştım ve proje ödevine gelmemesine de çok sevinmiştim yani tavır yapmam gereksiz olurdu aynı zamanda da sanki o çok umrumdaymış gibi görünürdüm, ona olan ilgizliğimi görmeliydi bu yüzden de aramızdaki bu gerginliğin bitmesi gerekiyordu. Ama bunu düşünürken bile ciddi olmadığımı biliyordum, bana lakap takması belki de nefret etmesi beni üzmüştü. Yüzünü bir süre inceledikten sonra gülümseyerek saçını yüzünden çekmek için elimi saçlarına doğru uzattım. Ona uzattığım elimi tuttunca irkilerek ona döndüm. "Ne zaman geldin?" Benim olduğumı nereden anlamıştı? Elimi ondan çekmeye çalıştım ama Emir izin vermeyerek tutmaya devam etti. Onu uyandırmış mıydım? Buna üzülmeme gerek yoktu zaten kalkması gerekiyordu ama yine de uyandırdığım için pişman olmuştum. Emir esneyerek harketlenip yatağın başlığına yaslandı. Karanlıkta bile gözlerinin rengini görebiliyordum, gün ışığı gibi bu koca karanlığı delip geçiyordu. "Az önce geldim, annen bana söylemişti." dedikten sonra diğer elimle alnına dokundum, ateşi yoktu. Rahatlayarak beni dikatle inceleyen yüzünü izledim. Karanlığa alışan gözlerimle hasta yüzünü görünce daha çok endişelendim ama annesinin dediklerini hatırlayarak "Eğer kendini iyi hissediyorsan okula gitmeliyiz sınav var biliyorsun." dedim. Emir bana cevap vermemişti sadece başını sola yatırarak beni izlemeye devam etti. Onunda benim burada ne halt ettiğimi sorguladığından emindim, buna bir cevabım yoktu çünkü bende bilmiyordum. "Benim cazibeme dayanamayıp geleceğini biliyordum." diye fikrini belirtince gözlerimi görmese de devirdim, bu halde bile egosu konuşuyordu. "Sen iyi misin? Grip mi oldun yoksa?" dememle elimi daha sıkı tutarak "Hayır komşumun yaptığı yemek yüzünden bu haldeyim." dedi. "Ne? Zehirlendim mi yoksa."diye endişeyle sordum, o sinir bozucu kumral mı yapmıştı bunu ona? Sinir bozucu mu? Kızı tanımıyordum bile ne ara sinir bozucu kumral olmuştu. Düşünecelerim artık beni korkutuyordu. "Hayır iyiyim ben ama bir daha komşumdan bir şey yememeye dikkat edeceğim." Başımı sallayarak onu onayladım. Ne yapmıştı da Emir bu haldeydi? "Neden dün bana yazmadın?" "Dün seninle konuştuktan sonra bu hale geldim zaten annemi arayana kadar ecel teli döktüm, sana tekrar yazmam mümkün değildi." dedikten sonra bacaklarını yataktan dışarı çıkarttı ve esnedikten sonra bana döndü. "Nasıl biri? Sana yemek yaptığına göre iyi biri olmalı?" diye merakla sordum ama Emir ayağa kalkarak soruma cevap vermedi. "Yemek yiyelim sonra okula gideriz." Neden cevap vermedi? Özel hayatına karışmam onu sinirlendimiş miydi? Hata yapmıştım, ona sormamalıydım ama mutfağa girip yüzüne bakınca keyifli olduğunu gördüm. Yani sinirlenmemişti. Hâlâ elimi tutuğunu farkedince hızla elimi çektim. Emir bu hareketime başını sallayarak güldü ardından ilaç içip mutfaktan çıktı. Bir erkekle, ki bu Emir'di, evde yalnızdım. Başıma bir iş gelebilirdi ve çok fazla seri katil belgeseli izlemem bu boş evde onunla beraber yalnız olmama yardımcı olmuyordu ama düşüncelerimin aksine Emir, bana gülümseyerek hasta olmasına rağmen tost yapınca bütün şüphelerim gitmişti. "Ben de yapabilirim bunu kendini yorma." Tostu alıp tabağa koyarak önüme bıraktıktan sonra bana döndü. "Misafirimsin tabii ki de ben yapacağım, ilerde kendin yaparsın." "İlerde?" "Senin kütüphanelerden nefret ettiğini duydum eğer istersen arada burada ders çalışabilirsin diye düşündüm yani dünün telafisi gibi düşünebilirsin." Bu makul istek tüm ihtiyaçlarıma cevap veriyordu, evde ders çalışmak çok zordu. Erkek kardeşim, Elisa ve annem derken kaostan çalışamıyordum. Ne kadar bu soruya balıklama cevap vermek istesemede bu konuyu uzunca düşünmeliydim. Kütüphaneyi sevmediğimi nereden bildiğini ise sormayacaktım çünkü gördüğüm herkese kütüphanede ders çalışmaktan nefret ettiğimi söylerdim, Emir'in bunu duyması normaldi. "Merak etme evde kimse olmuyor yalnız çalışabilirsin ve genelde de çok boş oluyor." dedikten sonra önündeki omleti yemeğe başladı. Sesi evin bu durumundan rahatsız olduğunu belli ediyordu, düşündüğüm gibiydi demek ki ama emin olmalıydım. "Yani burada yalnız mı yaşıyorsun?" Dolu ağzıyla bana döndüğünde tıpkı erkek kardeşime benzediğini düşündüm. Bugün Emir'in tatlı olduğu güne denk gelmiş olmalıydım. Emir bana gülümseyerek sorumu onaylar bir biçimde başını salladı. Onun bu haline kahkaha atmamla şaşkınca bana dönerek ne oldu mânasında kaşlarını kaldırdı. "Sadece... sadece çok tatlı gözüküyorsun." Kızaran ve şaşkın suratını görünce daha fazla kahkaha atmaya başladım. Sonunda kahkahalarım durunca Emir başını kaldırmadan eliyle önündeki kahvaltılıkları göstererek "Bir şey yemeyecek misin?" diye sordu. "Ben... yiyeyim o zaman." Bana olan sert bakışları ile diyeceğimi değiştirmiş ve önümdeki tosta uzanmıştım. En son ne zaman kahvaltı yaptığımı hatırlamıyordum bile, annem çalıştığından yemek bizim için artık çok sıkıntılı geçiyordu. Eğer Emir tek başına yaşıyorsa yemeğini temizliğini kim yapıyordu? Doğrusu bu kadar bulaşık ve karışık bir evde temizlik yapılıyormuş gibi değildi. Ama yemek nasıl oluyordu? Başını tabağından kaldırmayarak yemeğini yiyen Emir'e merakla eğilerek "Yemek nasıl oluyor? Yani yalnız yaşıyorsun ya." dedim, konuşurken çok gerilmiştim beni yanlış anlayabilir ve üzülebilirdi. Ama Emir bunun tam tersi sanki bu soruyu bekliyormuş gibi bir ifadeyle bana döndü, bakışlarımız buluşunca "Oradan buradan, bazen ben bazen de annem yapıyor."dedi. " Zor olmuyor mu?" "Oluyor ama onlarla beraber yaşayacağıma tek başıma böyle yaşarım daha iyi." diyerek konuşmayı bitirmiş gibi sertçe başını çevirerek tabağına geri dönmüştü. "Çok nazlısın." Konuşmamla şaşkınlıkla bana dönmüş öyle mi der gibi bir bakış atmıştı, ona cevap olarak omuz silktiğimde de kahkaha atmıştı. Biz ne ara konuşmadan anlaşmaya başlamıştık? Ona neden benden nefret ettiğini, geçen yılki felsefe projesini bu yüzden mi benimle beraber yapmadığını sormak üzereyken bana dönen ela gözlerindeki sıcak ve keyifli bakışla bunu sormakten vazgeçtim. Gülen suratı ile kahvaltı yaparken bunları düşünmemeye çalıştım. Bu güzel anıyı bozamazdım. Bu ikimize de haksızlıktı.
|
0% |