@kscicek
|
Taylor Swift ~ My Boy Only Breaks His Favorite Toys
'Umursuyormuş gibi davranma ve bir daha işime karışma.'
*** "Eee çalışmalar nasıl gidiyor Nüzhet?" diyen babama döndüm, bana bunu sorması şaşırtıcıydı. Ailecek oturduğumuz sayılı günlerin birinde televizyonda çıkan bir aksiyon filmini izliyorduk. Babam tekli koltukta, erkek kardeşim ise bana sarılmış bir şekilde izliyordu, aslında filmin kardeşimin yaşına uygun olmadığını söylemeyi düşünüyordum ama annem gergin gözüktüğünden bundan vazgeçtim yoksa gerginliğini benden çıkarabilirdi. Kardeşimin başından öperek "Aynı." dedim babama bakmadan. "Karta iki güne para geliyor, o para geldiğinde çek tamam mı? Kendine de bir şeyler alırsın." düşündüğüm gibi her zamanki aynı taktik, bir şey istemeden önce iyi davran.Ama para mı?Kaşlarımı çatarak babama döndüm. "Ne parası baba daha yeni çalışmaya başladın zaten." dememle kendini beğenmiş ifadesiyle"Başka bir yerden." dedi, nereden olduğunu hepimiz biliyorduk. " Kumardan değil mi?" diye sordum sinirle, nasıl bu kadar rahattı anlamıyordum. Diğer koltukta oturup meyve yiyen annem "Sana ne oluyor Nüzhet? Çek diyorsa çek." dedi gergince ve sinirli sesiyle. "Anne bunu mu diyorsun gerçekten? Şaka mısınız siz?" Hayretle anneme bakarken gözlerimin dolmasını engellemeye çalışıyordum, sinirden titreyen ellerim de bana hiç yardımcı olmuyordu. " Düzgün konuş!" diye bağırdı annem bana cevaben. Bir şey dememek için kendimi zor tuttum, dediklerine inanıyorsa konuşmam hiçbir yeri değiştirmeyecekti. Babam, "İstanbul'da yaşıyoruz, sizi okutmak kira miraya yetmiyor kızım bir yerden para lazım."deyince cevap vermedim, sadece sinirle dolan gözlerimi kaçırarak ona çıkışmamaya çalıştım. Yıllar önce suç işlemeseydi eğer bunları çekmezdik zaten ama kimse bunun hakkında tek kelime etmiyordu. Annem ise babamla kavga etmemek için bu konuları konuşmuyordu ama işin ironisi saçma sapan nedenlerden hep tartışma çıkardı. Kısaca evde hepimiz hiç sorun yokmuş gibi - babamın kaçak olması, giysilerimizin çoğunun bize acıyıp verenlerden olması, parayı kumardan alması, girdiği işte asgari ücretten az alacağı gibi sorunlar- davranıyorduk. Evcilik oynar gibi. Kocaman sıkıntılar yokmuş gibi küçüklere takılıyorduk. Bazen buna dayanamazdım ve elimde olmadan içimde büyüyen öfkeyle korkunç düşüncelerim olurdu. Babamı ihbar etmek, evi terk etmek ya da kendimi en yakın camdan aşağa atmak gibi. Şu an da tam olarak öyle hissediyordum.Hayatımızı mahvettikten sonra hâlâ onunla kalmamıza şükrediceğine suç işlemeye devam ediyordu ve annem ise en iyi yaptığı şeyi yaparak yine ilgisiz davranıyordu. Babamın kendi ailesi bile onunla konuşmuyordu çekirdek ailesi şu an daha önemli değil miydi? Sanırım onun için değildi. Eğer konuyu uzatırsam babam sonunda her kumar kavgasında olduğu gibi o zaman kumar parasını yeme derdi ve ben hiçbir şey diyemezdim yine yüzsüzce parasını alırdım sanki almak bana günahmış gibi, bu onun sorumluluğuyken ben vicdan azabını çekiyordum. Tekrar bu aşağılanmaya katlanamazdım, konuşmamak benim için çok daha iyiydi. Yaşı benim iki katım olan birine doğru yanlışı öğretemezdim. Bu yüzden erkek kardeşimin elini tutup "Parka gidelim mi?" dedim, hava almam gerekiyordu. Evdeki her şey özellikle babam beni boğuyordu. " Tamam ama sahildeki parka gidelim." diye heyecanla konuşmasıyla küçük elini öperek başımı salladım. Annem ilgisizce, ayaklanan bana bir bakış atarak soyduğu elmayı yemeden önce "Atkısını da tak hava soğuk." dedi. Başımı sallayarak öfkeyle kardeşimin atkısını takmaya başladım, ne yani bu kadar mı? Bu saatte dışarı çıkılmaz, tehlikeli demeyecekler miydi? Kardeşim yüz ifademi komik bulmuş olacak ki gülüyordu. "Abla çok komik bakıyorsun." deyince bende onunla beraber güldüm. En azından başımı benim olmayan sorumluluklardan kaldırdığımda sadece yüzünü görünce bile mutlu olduğum biri vardı. Elisa odasından çıkıp giyinen bizi görünce ne yaptığımızı sorgular gibi bizi incelemeye başladı. Okulda onu ilgilendirmeyen kavga yüzünden annem onu cezalandırmıştı; dışarı çıkmamak da cezasıydı. Oysaki ben onun yaşındayken annem asla izin vermezdi dışarı çıkmama, beni çok kısıtlardı. O zamanlar bunu umursamazdım, zaten şu an bir kısıtlama yapmıyorlardı ama yine de...Hayır, buna takılmamalıydım ama içimdeki haksızlık duygusunun altında eziliyordum. Neden ben hep dışlandım? Ailemde de okulda da. Neden? Düşünmeye devam edersem herkesin önünde ağlayacağımı anlayınca derin bir nefes alarak umursamamaya en azından başka bir zaman ağlamayı düşünürek ses etmeden dışarı için hazırlanmaya devam ettim. " Nereye?" dedi Elisa bizi incelemesi bitince, galiba bu saatte dışarı çıkmamızı bir tek o garip buluyordu. "Parka ve sen sakın gelme." Bana uzaylı görmüş gibi baktı ve sonra banyoya girdi. Eldivenlerimi takmamla hazırdık, telefonumu aldıktan sonra evden çıktık. Nefes almam gerekiyordu. ~ Parkta ne kadar kaldık bilmiyorum ama hava kararmıştı ve annemin ısrarla aramasıyla eve dönme zamanımız da gelmişti. Bulutsuz, yıldızsız ve karanlık gökyüzü korkutucu gözükmek dışında her şeyi saklayabilecek gibi duruyordu.Beni de saklayabilir miydi? Anne, babamdan ve okuldaki benden bağımsız ilerleyen saçma olaylardan uzak olmak, sadece saklanmak istiyordum. Bir süreliğine her şeyden uzak olmak... "Abla ben korkuyorum ne zaman eve gideceğiz." İç geçirerek kardeşime döndüm daha fazla karamsar olursam kardeşimi korkutabilirdim. Gülümsemeye çalışarak "Az kaldı yakışıklı, şu ilerde dondurma var alalım mı sana?" diye sordum. Küçük başını iki yana sallayarak soğuktan dolayı kızarmış yüzünü bana çevirip"Hayır hava soğuk annem kızar." demesiyle çömelerek onunla aynı boya indim. "Anne burada yok istersen yemek de yiyebiliriz." dememle tekrar başını iki yana sallayarak "Eve gidelim sadece." dedi. Onu bu kadar geç saatlerde dışarıya çıkarmamlıydım ama düşünmekten havanın karardığını bile fark etmemiştim. Çalan telefonumla ayağa kalkıp kardeşimin elini tutarak ilerlemeye başladım. Annem arıyor olmalıydı, tekrar onun azarlamasını dinlemek hiç istemiyorum bu yüzden aramasını es geçerek sahilden çıkıp caddeden yukarıya doğru yürüdük. Bu yol eve daha uzaktı ama kalabalık sayesinde daha güvenliydi. Telefonum tekrar çalınca oflayarak cebimden çıkarttım. "Ben annemle konuşmak istiyorum." diyen kardeşime başımı salladıktan sonra telefonu açıp annemin azarını bekledim. "Nüzhet?"diyen erkek sesiyle şaşkınlıkla numaraya baktım, Emir'di. "Ne var?"dedim sinirle, kardeşim bana umutla bakan ifadesini görünce başımı iki yana salladım.Omuzlarını düşürüp elimi daha sıkı tutmaya başladı. Bu annem aramadı anlamına geliyordu ama keşke o arasaydı. "Ne var yine mi? Seninle her konuştuğumda bunu sormak zorunda mısın?" Sinirli çıkmıştı sesi ardından "Neden telefonlarımı açmıyorsun? Yarın için konuşacaktım." diye de ekledi, sinirli sesini ve sorusunu es geçerek "Sonra konuşuruz şu an müsait değilim." dedim, onunla konuşmak sesini duymak hiç istemiyorum. "Neden müsait değilsin?"diye diretince başımdan duman çıktığından emindim. "Yarına ne olmuş ki?"dedim az önceki sorusunu hatırlayarak, çabuk konuş ve sonra kapat lütfen! Sinirli bir nefes verip bir süre bir şey demedi. "Aloo bir şey demeye-" önümden hızla geçen motosikletle kardeşimi arkama aldım ve motosikletliye dönerek sinirle "Yavaş olsana hayvan herif."diye bağırdım, beni duymamıştı. Kardeşimin bana sarılmasıyla yandaki banka doğru yürüdük.Çok kalabalık bir yerde telefonla konuşma hatasına düşmüştüm, o motosiklet bizi ezebilirdi, belki de şu an dünyada olmayabilirdim belki... "Ne oluyor? Sen nerdesin?" Kulağımdan gelen sesle irkilip düşüncelerim uzaklaştım, neredeyse telefonla konuştuğumu unutuyordum. "Sana müsait olmadığımız söyledim, dışardayım ne söyleyeceksen çabuk söyle." bankta oturunca hızla kardeşime sarılarak Emir'in diyeceklerini bekledim. "Bu saatte mi?" diyen şaşkın sesiyle iyice sinirlenmiştim, ona mı kalmıştı bu? Okul çıkışı onun motosikletine binen Semra'yı hatırlayınca "Nasıl Semra ile konuşman beni ilgilendirmiyorsa bu da seni ilgilendirmez." dedim sinirle ama dediğim şeyi farkedince alnıma vurdum. Sana ne oluyor da soruyorsun? "Beni kıskandığını biliyordum! Merak etme sadece yardım ettim, onunla flört etmedim ya da çikolata vermedim." Umrumda değildi. Umrumda olmamalıydı ama o Kaan'dan mı bahsetmişti? Bu konuyu uzatmak, tıpkı kıskanan gerçek sevgililer gibi konuşmak midemi bulandırmıştı. Bunlar sahteydi, işte bunu unutmamalıydım. "Yarın ne varki beni arıyorsun?" Bıkkınlıkla tekrar sordum. " Sadece yarın buluşma varmış, sen mi ayarladın diye sorucaktım." bunun için mi aradı gerçekten? "Hayır, Naz istedi ama arkadaşımın gelmesini ben istedim." "Şu Talha'dan hoşlanan mı?" Dişlerimin arasından onu yanıtladım. "Evet o." Konuşmanın bitmesi gerekiyordu ama ikimizde hâlâ telefonu kapatmamıştık. "Sen iyi misin?" Sinirli çıkan sesiyle bu soruyu öylesine merak olmadan sorduğunu anladım. Neden bu kadar sinirliydi ki? Neden bunu soruyordu ki? "Sanki çok umrunda."diyip telefonu yüzüne kapatarak cebime koydum ve ayağa kalktıktan sonra kardeşime dönerek "Bu akşam sır olarak kalsın tamam mı? Anneye söylemek yok." diyince kardeşim başını salladı. Bir günüm de düzgün geçsin artık. ~ Sınıfta yine o boğucu hava ile kitap okumaya çalışıyordum. Bu sefer de matematik hocası kedisini kaybettiğinden okula gelmemişti bu yüzden ilk dersimiz boş geçiyordu. Genelde Zühal hoca boş ders olunca sınıfa gelir yoklama alarak çalışmak isteyenleri kütüphaneye gönderirdi ama dersin yarısının bitmesine rağmen hâlâ gelmemişti. Maalesef ki bu gürültüde kitap okumaktan başka şansım yoktu. Ceyda ise telefonundan arada bana beğendiği videoları göstererek vaktini öldürüyordu. Sude bugün gelmiş ama arkada dedikodu yaptığı için yanıma Ceyda oturmuştu, sınıf hocamız sanki ilkokuldaymışız gibi oturma düzeni yaptığından Ceyda ile sadece boş derslerde yan yana oturabiliyorduk, ayrıca o manyak kadın arada tenefüste bizim sınıfı da kontrol ettiğinden dolayı Sude ile oturmak zorundaydım. Zaten şansız olduğum buradan belliydi. Arkadan gelen gürültüyle irkilip başımı kitabımdan kaldırarak arkaya döndüm, ne oluyordu yine? Pek sevgili sınıf arkadaşlarıma göre şakalaşmaları bana göre cinayette teşebüsttü, şu an yaşanan şey de tam olarak buydu. Bu sınıfta bir saniye bile daha duramazdım. Akasya ve Zeynep'te benimle aynı düşünmüş olacaklardı ki gözlerini devirerek bıkınlıkla ofladılar. Evet aynı anda aynı şeyi yaptılar. Bu böyle olmaz diye düşünerek kitabımın kapağını kapatıp ayağa kalkınca Ceyda ve Akasya bana bakarak ne yaptığımı sorguluyorlardı. Zeynep ise ne yapacağımı anlar gibi "Ben de geliyorum."dedi, ona başımı sallayarak Ceyda'ya müdür yardımcısına gideceğimi söyledim. Bizim kattaki müdür yardımcısının yani Zühal hocanın odası hemen yanımızdaydı, sınıftaki gürültüyü duyup gelmemesi şaşırtıcıydı. Bu yüzden de odasında olmayacağını düşünmüştüm ama oradaydı ve Sevgi hocası ile konuşuyordu. Ben ve Zeynep'i görünce başıyla içeri girmemizi işareti etti. Odaya girip bize gülümseyen Sevgi hocaya gülümsedikten sonra" Hocam sınıf çok gürültülü bu yüzden kütüphaneye gidebilir miyiz?" diye sordum, Zeynep'te başını sallamıştı. Zühal hoca'nın sıkıntılı ifadesi gününün iyi geçmediğini gösteriyordu. Elini alnına koyup sıkıntılı bir bakış attıktan sonra"Tabii gidin ve sizden başka kimse gitmesin." dedi.Biz de Zeynepler ve Ceyda oluyorduk. "Hocam iyi misiniz?"diye sordu Zeynep, hocanın sıkıntılı ifadesini o da fark etmiş olmalıydı. Zühal hoca, söyleyeceği şeyi söyleyip söylememek arasında kalan bir bakışla bizi cevapladı."Arka bahçede sigara içiliyormuş birazdan oraya gideceğim Zeynep." yani çok kötüydü. Zeynep'te başını sallayarak"Peki hocam iyi günler." dedi ve odadan çıktık. "Ben anlamıyorum ilk dersten ne sigarası?"diye sinirle söylendim sınıfa doğru yürürken. "Öyle ama ben şaşırmıyorum artık neyse en azından aşağı ineceğiz." Sınıfa girerken merdivenlerden acele bir şekilde inen Kaan'ı görünce ne yapacağını anlamıştım, Zeynep baktığım yere bakıp "O içiyor mu bilmiyorum ama sabah Çağrı'yı çağırmış oraya." Şaşkınlıkla Zeynep'in dediklerini düşündüm. Zeynep, sınıfa girip girmemek arasında kalan bana bakıp "Ne oldu? Girsene." dedi. "Benim bir işim var sonra gelirim ben." Ne yapacağımı anlamıştı bu yüzden "Başını belaya sokma." dedikten sonra sınıfa girdi. Hızla merdivenlerden inerek bahçeye doğru yürüdüm. Yakalanacağını biliyordum, bunu bilerek rahatça kitap okuyamazdım ve eğer yakalanırsa okuldan da uzaklaştırıldı. Ergence bir ego yüzünden okul hayatını bitirmesine izleyemezdim. Arka bahçeye gittiğimde sandalye ve masaların olduğu yerde birkaç kişinin sigara içtiğini gördüm, nereden geliyordu bu rahatlık? Oraya doğru ilerleyerek ilk gördüğüm kişiye" Kaan nerede?"diye sordum. "Sen kimsin be? Ne işin var burada?" o kadar çok sigara kokuyordu ki umarım midem bulanmazdı. Yüzümü buruşturarak" Sana ne kim olduğumdan Kaan nerede onu söyle." dedim sertçe. Normalde etrafa bakabilir, bu asalağa sormayabilirdim ama hoca her an gelebilirdi. Birini kurtarayım derken kendimi yakamazdım. Sonunda karşımda beni inceleyip sigara içmeye devam eden salak "Şurada." dedi parmağı ile soyunma odasını göstererek. Çekinerek arkamdan güleni de es geçip oraya doğru yürüdüm. Kapıyı başta açamamaştım ama biraz zorlayınca açılmış ve ben de içeriye dalmış gibi olmuştum, neredeyse yere kapaklanacaktım. Bu da birkaç kişinin kahkaha atmasına neden oldu. "Ne işin var senin burada?" kapının hemen yanında sigara içen ve bana soran gözlerle bakan Emir'i görmek son isteğim şeydi. Dünkü telefon konuşma olayından sonra onu görmek tekrar sinirlenmeme neden olmuştu. "Asıl senin ne işin var burada?" hızla içeriyi tarayarak Kaan'ı aradım ama içerisinin büyük, kalabalık ve sigara dumanı ile dolu olmasından dolayı hiçbir şey gözükmüyordu. Yoksa o salak ben Kaan'ı sorduğumda Emir Kaan diye mi anladı? Kaan'ı bulamıyorsam eğer diğer Kaan'ı kurtarırdım, bu saçma düşünceyle Emir'e döndüm ve ani gelen cesaretle Emir'in elinden sigarasını alıp yere attıktan sonra ayağımla söndürdüm ardından kolunu sertçe tutarak onu kapıya doğru çekiştirdim. Emir kolunu elimden sertçe çekip sinirli çıkan sesiyle "Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdı, ona akılıca ve ikna edici bir şey söylemeliydim yoksa bende burada yakalanacaktım. "Seninle çok önemli bir şey konuşmalıyım. Hadi!" diyerek tekrar kolunu çekiştirdim. Kolundaki elimi tutarak tekrar ittirdi, zoraki gülümsemesi ve sinirli bakışlarıyla"Bu arada söyle ne diyeceksen." demesiyle iç geçirdim. Yalandan kimse ölmezdi. "Astımım var! Lütfen çıkalım buradan." Şüpheyle bana baktı ama telaşlı halim ve sürekli öksürmem onu ikna etmiş gibiydi ve sonunda bu zehirli odadan çıktık. Hızlı adımlarla onu üst kata, kendi sınıfının olduğu kata götürdüm. Boş sınıfa girerek kapıyı kapattıktan sonra öğretmenler masasında oturdum, nefes nefese kalmıştım. Yine ne halt ediyordum ben? Bu iyilik miydi yoksa sadece kendimi mi kandırıyordum? Onu bu kadar umursamamalıydım. "Bu önemli şey neyse söyle artık." dedi karşımdaki masaya oturarak, üstünde yine üniforma yoktu; koyu yeşil swittshirt, siyah pantolonu ile farklı duruyordu. Ela gözleri daha belirgindi ve asıl garip gözükense gözlerindeki hüzün ya da sinir, üzüntü karışık duygulardı. Geçen gün içip okula gelmemesi şimdi de sigara içmesi...Ne oluyordu ona? Ben bir şey demeyince bacaklarımız neredeyse değecek kadar bana yaklaştı, bakışlarımız buluşunca arka bahçedeki öfkeli Emir karşımdaydı. İçindeki öfkeyi umursamazlık maskesiyle mi gizliyordu? "Cevap ver artık!" bana bağırmasıyla onunla empati kurmam son buldu. Kendini ne sanıyordu bu yine? "Zühal hoca orayı kontrol edecekti seni kurtardım ama sen bana bağırıyorsun!" masadan sinirle kalkmaya çalıştım ama neredeyse düşüyordum. Kendimi toparlayarak beni ilgisizce izleyen Emir'e sinirli bakış attım. "Senden istemedim böyle bir şey." "Senin için gitmedim o zehirli odaya Kaan için gitmiştim ama onu göremedim, üstüne alınma." şaşırmıştı ama hemen kendini topladı. "Sevgilin okulda sigara içmiyor, merak etme. O da tıpkı senin gibi kurallara uyan bir manyak!" sert çıkan sesiyle şaşkınlıkla ona bakakaldım. " Ne oluyor sana?" belki gerçekten kötü bir şey yaşıyordur diye düşünerek çünkü gergin, sinirli ve sabırsız ifadesini daha önce onda görmemiştim. Onu dikkatlice izleyen bakışlarımdan bakışlarını kaçırıp sinirle başını çevirerek bahçeye döndü. Kaç yaşındaydı bu? "Umursuyormuş gibi davranma ve bir daha işime karışma." derken bile bakışları bahçedeydi. "Sen karışınca sıkıntı yok ben karışınca mı sıkıntı? Bak, bana anlatabilirsin seni dinlerim. İnsanlara gereksiz bağırıp çocuk gibi tavır yapmana gerek yok." anlayışlı sesimle bana döndü ve yine o küçümser ifadesiyle bana baktı. Onu düşünürken onun gözlerime bile bakmaması içimde daha önce hissetmediğim bir kırgınlığa neden oldu. Ona yardım etmek istediğimi anlamıyor muydu? "Ne yaşadığımı bilmiyorsun, kendini zeki sanabilirsin ama bir bok bildiğin yok! Sadece biliyormuş gibi etrafta dolaşıp patronluk taslıyorsun. Yüzünü bile görmek istemiyorum, defol git artık!" Öfkeli yüzü ile küçük bir kızken babam sinirlendiğinde karşısında vurmasından korkan ve hayal kırıklığına uğrayan kızı hatırladım, onun bana bunları hatırlatmaya hakkı yoktu ama yapmıştı, farkında olmadan ona bu hakkı ben vermiştim. Dolan gözlerimle sınıftan hızla çıkarak tuvalete koştum. Kabine girerek duvara yaslanıp sessiz gözyaşlarımla yalnız kaldım.Neden? Her zaman insanlar sinirini çıkaracak kişi olarak beni seçerlerdi.Uyuyan babamı gürültüsü ile uyandıran kardeşim yerine bana kızılmış ve asla unutamayacağım dayağı yine ben yemiştim. Annem babamla olan her kavgasından sonra beni suçlardı. Ortaokulda bunu çok kez yaşamıştım. Sadece karşılarında cevap veremeyen suçlayacakları bir kurban arıyorlardı ve genelde bu ben oluyordum ama daha önce kimse bana o küçük kızı tekrar hatırlatmamıştı. Neden böyle yapıyordu ki? Neden her zaman ben? Neden böyle ezilmiş kapana kısılmış gibi hissediyordum? "İyi misin?" gelen sesle hızla gözyaşlarımı sildim. "Evet."dedim ama titreyen sesim tam tersini söylüyordu. Biraz toparlandığımı düşünerek saçlarımı yukarıdan topuz yapıp kabinden çıktım. Naz'ı görmemle az önceki yaşadıklarım tekrar hatırlayarak gözlerim doldu. Bana sarıldığında tekrar sessizce ağladım. " Aranızda ne geçti bilmiyorum ama ben senin tarafındayım tamam mı?" başımı sallayarak ve tuvalet girenlerin garip bakışlarını umursamayarak sarılmaya devam ettim. Geri çekilmemle Naz bana peçete uzattı. Kendime gelmem gerkiyordu bu ben değildim, az önceki yaptığımdan çoktan pişman olmuştum. Güçlü durmak zordu ama başka şansım yoktu, yine o hissi yaşayamazdım. "Çok uzunsun sana sarılamıyorum bile." Naz'ın sitemli sesiyle gülümseyerek elinden ikinci peçeteyi aldım, boyu kısa olduğundan başı omzuma geliyordu. Tuvalete dikkatle bakarak sınıfımın olduğu kattaki tuvalete göre az kişi olduğunu fark ettim. Şu an insanların beni nasıl gördüklerini umursamam en son yapacağım şeydi ama aklıma takılan buydu. Umursama kimseyi ve sakin ol! Sakin ol... Aynaya baktığımda ağladığım çok belliydi yüzümü yıkamak bile işe yaramamıştı. Bıkkınca bakışlarımı aynadan çekip Naz'a döndüm, Naz'dan bana acıyarak bakmasını bekliyordum ama beni anladığını belli eden bakışları tekrar gözlerimin dolmasına neden oldu. Beni gerçekten anlıyordu. Bu kadar küçük bir olayı kendi içimde büyütmemi saçma bulmuyordu. Gözümden akan yaşı parmağıyla silip "İstersen siz aranızı düzelttiğinizde buluşuruz." dedi. Neyden bahsettiğini başta anlamadım ama sonra bugün buluşucağımızı hatırlayınca unutmama şaşırdım. Nasıl unuturdum? " Hayır tabii ki de olmaz." "Emin misin? Çünkü Emir de pek iyi değil." Bana defol diyen oydu kötü olan o olamazdı. "Bu onun sorunu, onun yüzünden buluşmayı iptal etmeye gerek yok." diyerek tekrar aynaya bakıp saçlarımı düzeltmeye başladım. Naz ise iç geçirp başını salladı sadece. Çalan ders ziliyle az da olsa kendime gelmiştim. Naz'a tekrar sarılarak "Nereden biliyordun burada olduğumu." diye sordum ama cevabı biliyordum. Geri çekildiğnde sıkıntılı bir nefes alarak "Emir'den, beni sınıfımdan alarak senin bana ihtiyacın olduğunu söyledi." konuşmasıyla alayla güldüm, vicdan mıydı? Artık umrumda değildi. Gerçekten Naz'a ihtiyacım olduğu konusunda emin değildim, kendim de halledebilirdim ama bana sarılması kendimi hiç olmadığım kadar özgüvenli ve güçlü hissetirmişti. Beni en kötü durumumda görmesine rağmen kendimi rahat hissediyordum ve bu daha önce başıma gelmemişti.
Bölümü yazarken zorlandığımı söylemek istiyorum o yüzden bu bölümü içime sinmeyerek yayınladım. Siz ne düşünüyorsunuz? |
0% |