@ksz_smeyye
|
Yorgun adımlarıyla birlikte binadan içeri girdiğinde yönünü asansörlerin bulunduğu yere çevirdi. Dün taşınmıştı bu binaya. Yoğun iş temposundan sonra eve gelmenin mutluluğunu yavaştan yaşamaya başlamıştı. Asansörü çağırmak için düğmeye bastığında cebindeki telefonu çıkartarak ekranına baktığında hiçbir bildirim veya mesaj yoktu. Sabahtan beri arkadaşlarına onca mesaj atmış hiçbiri ona geri dönüşte bulunmamıştı. Mesaj uygulamasından çıkarak rehbere girdi. Son arayanlarına girdiğinde en üstte yazan numaraya dokunacağı esnada duyduğu sesle birlikte başını arkaya çevirdi. "Beyefendi!" Resepsiyonda görevli olan adam ayağa kalkmış kendisiyle konuştuğunu anlayınca tüm vücuduyla görevliye döndü. "Buyurun?" "Asansörler şuanda bakımda merdivenleri kullanmanızı öneririm." "Ah... Peki." Genç adam başını asansöre çevirip bir bakış attıktan sonra yönünü az ilerdeki merdivenlere çevirdi. Dairesinin bulunduğu kata çıkmak için baya zorlayıcı olacaktı çünkü sekizinci katta oturuyordu. Telefonun ekranını açarak son aramalarda ilk başta olan numaraya basarak kulağına götürdü. Kendisi merdivenleri çıkarken kulağında olan telefonun melodi sesi çalıyordu. Karşı taraftan onaylanmayan aramayı kapatarak bir alttaki numaraya basarak aynı şekilde telefonu kulağına götürdüğünde dördüncü kata çıkmıştı. Aynı şekilde arama onaylanmayınca genç adam bir sonraki numaranın üzerine bastığında kendi dairesinin bulunduğu katın merdivenlerini çıkıyordu. Arama yine onaylanmayınca telefonu kulağından çekerek rehberden çıktı. Mesaj uygulamasına girerek arkadaşlarıyla kurduğu grubun üzerine bastı. En son attığı mesajların üzerine bir mesaj daha yazmaya başladı. Hey çocuklar neredesiniz? Hiçbiriniz mesajlarıma ve aramalarıma geri dönüş yapmadınız İyi misiniz? Endişeyle ve sıkıntıyla mesajlarını attığı esnada son merdivende durdu ve başını kaldırarak etrafına bakındı. Dairesinin bulunduğu kata geldiğini anlayınca telefonunun ekranını kapatarak cebine yerleştirdi. Sola dönerek yürümeye başladığında cebinde bulunan anahtarı çıkarttı. Kapının önüne geldiğinde ise anahtarı kilide sokarak sağ tarafa üç kere çevirdi. Üçüncüyü de çevirdikten sonra kapıyı ileriye doğru iterek içeriye, evinin içine bir adım atmış oldu. Ölümün kol gezdiği daireye... Evin içerisi karanlık olduğu için ayakkabılarını çıkartmaya çalıştığı esnada koridorun ışığını yaktı. Başını çevirip tam karşısında gördüğü şeyle birlikte korkarak bir adım geri atmasıyla eş zamanlı olarak bir ses yükseldi. "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" Genç adam şaşkınlıkla karşısındaki arkadaşlarına bakarken ayakkabılarını çıkartarak açık olan kapıyı iterek kapatmış oldu. Birkaç adım atarak arkadaşlarına yaklaştı. Hepsine göz gezdirdi. Bir yaşına daha girecekti ve bu yine arkadaşlarıyla olacaktı. Hepsi heyecanla ona bakarken yüzüne bir gülümseme yerleşti. "Siz çocuklar gerçekten!" "Ne oldu?" Genç adam kollarını göğsünün altına toplayarak kıstığı gözleriyle karşısındaki arkadaşına öfkeli bakışlarını gönderdi. "Ne mi oldu? Acaba telefonunu eline alıp da kontrol edebilir misin? Sizi ne kadar aradığımı, gruba ne kadar mesaj attığımdan haberiniz bile yok!" Son sözleriyle birlikte kollarını göğsünden çözerek iki yanına düştüler. "Hey siz ikiniz tartışmayı bırakın. Hele de sen, bugün senin doğum günün!" Genç adam öfkesini bir kenara atarak karşısındaki arkadaşına bakarak gülümsedi. Bugün mutlu olması gerekiyordu. Bakışları bu sefer pasta tutan arkadaşına döndüğünde gülümsemesi daha da büyüdü. Ölümün onlara çok yaklaştığı saniyeler... "Hadi ama artık mumlara üfle!" Sağ tarafında kalan arkadaşı sabırsız ve heyecanla ona bakarken başını olumlu anlamda sallayarak pastaya doğru bir adım attı. Bir adım daha attı. Son adımını attıktan sonra sol ayağı yere bastı. Durdu. Bakışlarını mumlara çevirdi. Hepsi aynı renkti. Kırmızı. Yuvarlak şeklinde dizilmiş mumlar sadece sönmeyi bekliyorlardı. Saat ise on ikiye varmak üzereydi sadece bir dakika kalmıştı. Genç adam başını öne doğru uzattı, derin bir nefes aldı. Mumları üfleyecek ve bitecekti. Üflenmemesi gereken mumlar... Aldığı derin nefesi dudaklarının ucuyla birlikte dışarıya doğru üfleyince nefesinin etkisiyle mumlar göz açıp kapayıncaya kadar sönmüştü ve her yer karanlığa hapsoldu... §§§§§§§§§ Genç kadın yorgunlukla birlikte binadan içeri girdi. İş yoğunluğundan dolayı bugün geç çıkmıştı sonucunda yorgunluktan bayılmak üzereydi. Asansörün önüne geldiğinde asansörü çağırmak için düğmeye bastı ve beklemeye başladı. Asansörü beklerken çantasındaki telefonu çıkartarak ekranını açtı. Ekranına baktığında hiçbir bildirim olmadığını görünce sıkıntıyla iç çekti. Telefon şifresini girerek ana ekranın açılmasıyla arkasında duyduğu sesle birlikte durdu ve başını arkaya çevirdi. "Hanımefendi!" Resepsiyonda görevli olan adam ayağı kalkmış kendisine sesleniyordu. Kaşları çatılır gibi olmuştu ilk ama adamın söyledikleriyle birlikte nefesini sıkıntıyla geri verdi. "Asansörler şuan bakımda oldukları için çalışmıyorlar, merdivenleri kullanmanızı tavsiye ederim." "Peki, teşekkürler." Diyerek yönünü biraz ileride olan merdivenlere çevirdi. Merdivenleri çıkmak onun için biraz zor olacaktı çünkü oturduğu daire sekizinci kattaydı. Merdivenleri çıkmaya başladığında rehbere girmiş en son aradığı numaranın üzerine basarak kulağına götürdü telefonu. Kulağına vuran melodi sesiyle birlikte merdivenleri çıkmaya devam ediyordu. Arama karşı taraftan onaylanmayınca telefonu kulağından çekerek aramayı sonlandırdı. Bu sefer bir alttaki numaranın üzerine basarak telefonu kulağına yaklaştırdı. Arama yine onaylanmayınca olduğu merdivende durdu ve gözlerini kapatarak derin bir nefes çekti. Son numaranın üzerine basarak telefonu kulağına yaklaştırdı bir süre bekledi. Melodi hiç ara vermeden çalmaya devam ettiğinde sinirle telefonu kulağından çekerek aramayı sonlandırdı ve mesaj uygulamasına girerek arkadaşlarıyla kurduğu gruba girdi. Sabahtan beri ulaşamadığı arkadaşlarına o kadar mesaj atmıştı ki hiçbirine bakmamıştılar. Yeni mesajlarını yazmaya başladı. Hey kızlar! Artık sinirleniyorum şu telefonlarınızı ne zaman açmayı düşünüyorsunuz acaba! Parmakları yeni mesaj yazmak için klavyeye dokunacakları esnada aniden yükselen bir sesle birlikte korkuyla başını ekrandan kaldırarak etrafına bakındığında hiçbir şeyin olmadığını fark etti. Birden çalan telefonuyla birlikte tam çığlık atacağı esnada kendini tuttu. Telefonun ekranına baktığında annesinin aradığını gördü ve aramayı onayladı, adımlarını hızlandırdı. "Merhaba tatlım." Genç kadın annesinin sesini duymasıyla rahat bir nefes aldı. "Merhaba anne." "Nasılsın?" "İyiyim, bugün işten geç çıktım baya yorucu bir gündü." "Ah tatlım benim." "Sen nasılsın anne? Babam nasıl?" "Ben iyiyim, baban ise..." sessizlik oluştu. "Evet, babama bir şey mi oldu?" "Hayır telaşlanacak bir şey yok. Tedavisi onu çok yoruyor biliyorsun. Bir şey olacak diye korkuyorum ve sende yoksun." Genç kadın annesi göremeyecek bile olsa tebessüm etti. "Korkacak bir şey yok anne babam yakında iyileşecek. Onu çok sevdiğimi söyler misin?" "Tabi ki. Tek dileğim iyileşmesi. Orada rahat mısın? Aklım sende." "Evet burada rahatım. Aklın bende kalmasın, kendini düşün." "Burada kalman konusunda hala ciddiyim geri dönebilirsin bence." "Hadi ama! Anne bunu konuşmuştuk." "Peki peki. Seni çok seviyorum." "Bende seni seviyorum anne." "Görüşürüz." "Görüşürüz." Telefonu kulağından çekerek aramayı sonlandırmak için ekrandaki kırmızı tuşa bastı ve arama kapandı. Olduğu yerde durdu başını havaya kaldırdığında oturduğu kata geldiğini anlayınca sağ tarafa döndü. Telefonunu çantasına koyarak anahtarını eline aldı. Kapının önüne geldiğinde anahtarı kilide sokarak sağ tarafa üç kere çevirdi. Üçüncüyü de çevirdikten sonra kapıyı iterek açılmasını sağladı. İçeri girdiğinde ayakkabılarını çıkarmadan önce koridorun ışığını yaktığı an karşısında gördüğü manzarayla çığlığı ağzından kaçtı. Bir melodi ve onun peşinden o sözler üç kişinin ağzından döküldü. "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" Genç kadın şaşkınlıkla elini göğsünden çekerek karşısındaki arkadaşlarına göz gezdirdi. Sabahtan beri onlar için endişe duyarken onlar burada şuan birinin elinde pasta tam karşısında heyecanlı bir şekilde ona bakıyorlardı ve kadının tepkisine de kahkaha atıyorlardı. "Siz kızlar gerçekten beni birgün öldüreceksiniz!" "Hey hey! Bugün ölmek falan yok kafayı mı yedin?" Arkadaşı heyecanla kollarını iki yanına açarak konuştu. "Bugün senin doğum günün!" Genç kadın bunu unutmuştu. Tabii yoğun iş temposuna bunu unutması normaldi. Sakinlikle ayakkabılarını çıkartarak kapıyı kilitledi. Arkadaşlarına doğru bir kaç adım attı. "Sizi kendi ellerimle öldüreceğim!" Sinirle ellerini beline yerleştirdi ve öfkesini tek tek onlardan çıkarmak için kendini hazırlamıştı ki pastayı tutan arkadaşı konuştu. "Sana söyledik bugün ölmek yok." "Telefonlarınız nerede acaba? Sizi ne kadar aradım haberiniz var mı? Annemi o kadar aramamışımdır. Hele mesajlar... Gün boyu beni çıldırttınız!" Genç kadın sinirini döktükten sonra kollarını göğsünün altına topladı. Arkadaşları suçlarını bildikleri için sessizce birbirlerine kaçamak bakış atarken ortadaki arkadaşı konuştu. "Hadi ama bunu boşverelim ve mumları üfle bunlar sabaha kalmazlar." Gözleriyle pastaya baktı. Bembeyaz bir pastaydı ve üzerini kırmızı mumlar süslüyordü. Üzerinde de bir yazı yazıyordu. Bakışlarını pastadan alarak arkadaşlarına çevirdiğinde hepsinin heyecanla ona baktığını görünce tebessüm etti. "Mumları üflemeyeceğim buda sizin cezanız." "Ne!" Üçlü aynı anda verdikleri tepkiyle genç kadın kahkaha attığında onlar şaşkınlıkla ona bakıyorlardı. Ciddi olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı ama o ciddiydi. Kahkaha atmasına rağmen. "Ama neden?" "Saat on ikiyi geçtiğinde üfleyeceğim." Arkadaşlarından bir tanesi bir adım öne atarak ona doğru geldiğinde ellerini beline yerleştirmiş haldeydi. "İyi," arkasına döndü ve ellerini belinden çekerek havaya kaldırdı. "Bugün onun günü ve biz onun dediğini yapacağız." işaret parmağıyla salonu gösterdi. "Kızlar lütfen pastayı içeri alabilir miyiz?" "Hay hay." Hepsi kahkaha atarken salona girmiştiler çoktan. Genç kadın içeriye girmesiyle gözlerinin kocaman açılmasıyla adımları birden durdu. Çünkü içerisi çok güzel, sade ve harikaydı. Yerdeki küçük, büyük siyah balonları güzel bir şekilde yerleştirmişlerdi. Boş olan duvarın oraya masayı yerleştirmişler üzerine ise siyah bir örtü sermişlerdi. Örtünün üzerine küçük inci taneleri yer alıyor, masanın iki tarafında ise siyah şamdanlar vardı mumları ise yanıyordu. İçecekler, küçük atıştırmalıklar yer alıyordu. Bakışları duvara kaydığında ise siyah parlak kağıtlarla 'iyi ki doğdun' yazıyordu. "Kızlar her şey harika olmuş!" Genç kadın hayranlıkla ve heyecanla etrafında bir tür döndükten sonra kendini koltuğa attı. Bugünün tadını çıkartmak istiyor, yorgunluğunu atmak istiyordu. Aradan ne kadar vakit geçtiğini anlamayan kızlar kahkahalar arasından saate bile bakamayacak kadar boş vermişlerdi. Kızlardan bir tanesi saate baktığında on ikiye bir dakika kaldığını görünce hemen toparlanarak ellerini birbirine vurdu. Dikkati üzerine çekti. "On iki olmasına bir dakika kaldı artık gitsek iyi olur." Kızların hepsinin bakışları saate kaydığında hepsi birden ayaklandı çünkü gitmek için hazırlanmaları gerekiyordu. Hazırlanan üçlü kapının önüne geldiklerinde genç kadın kapıyı açmak için kapı kolunu tuttuğunda aşağıya iterek kendine çektiğinde açılmadı. Umursamadan tekrar denediğinde yine açılmamıştı. Kaşları çatıldı. Kilidi açmadığını düşünerek anahtarı çevirdiğinde kilidin açık olduğunu anladı. Tek anlamadığı kapının neden açılmadığıydı. Tüm vücuduyla arkasına döndü. "Ne oldu? Kapıyı açsana." Sıkıntıyla nefesini verdiğinde arkadaşlarının kaşları çatıldı. Bir şey olduğunu anlamıştılar. Başparmağıyla arkasını işaret ederek konuştu. "Kapı açılmıyor." Kızlar, arkadaşının dediğiyle birlikte şaşkınca ona bakmaya başladılar. "Nasıl?" "Bilmiyorum. Kilit açık ama açılmıyor." "Birde ben deneyeyim." Üçlünün ortasındaki kız bir adım atarak öne çıkarak çantasını sol tarafında duran arkadaşına verdi tutması için. Kapıya doğru yürüyüp oda arkadaşı gibi kapının kolunu tutup aşağıya itti, kendine çekmeye sıra geldiğinde kapı açılmadı. Tekrar denedi yine olmadı. Tekrar ve tekrar denedikten sonra kapıya sinirle bakarak arkasını döndü. İki kolunu da iki yanına açtı. "Kızlar maalesef bu gece buradayız." Kızlar sıkıntıyla birbirine bakarak eşyalarını tekrardan dolaba yerleştirdikten sonra salona girmek için yönlerini oraya çevirdiler. Genç kadın önünde arkadaşları birlikte salona girdikleri an her yer kapkaranlık oldu. "Hey ışıkları hanginiz kapattı?" "Açın şu ışıkları." Patlama sesiyle hepsinin ağzından çığlıklar yükseldi. Genç kadın korkuyla cebindeki telefonu çıkartarak fenerini açtığında cama doğru yürümeye başladı. Perdeyi kenarından tutarak sola doğru çektiğinde boydan boya olan camdan dışarı baktığında korkuyla iki adım gerilemek zorunda kaldı. Dışarda her yer kapkaranlıktı ve dışarıyı sadece havaya atılan kırmızı havai fişekler aydınlatıyordu. Arkada kalan diğerleri ise şaşkınlıkla cama doğru yürüdüler. Onlar ise korkularını bir kenara atarak dışarıda ki gösteriyi, kırmızı havai fişeklerini şaşkınca izliyorlardı. O sırada evin içi birden aydınlandı. Hepsi bu ani aydınlanmadan dolayı gözlerini kırpıştırdılar. Gözlerini ilk açan genç kadın olmuştu. Gözlerini inanamıyordu çünkü şuan her yer kıpkırmızıydı. Pastasının olduğu masaya baktığında siyahla süslenmiş yerin şuan kırmızıydı. Aniden her şey kırmızı olmuştu. Kızlar korkuyla birbirlerinin ellerini tutarken bakışları masanın üzerindeki pastaya kaydığı an bir mumun daha söndüğünü görünce çığlık attılar. Genç kadın sakin kalmaya çalışarak yutkundu ve arkadaşlarına döndü. "Sadece telefonlarınızı alın ve her biriniz bir odaya geçin. Telefonlarınızı sessize alın titreşimde falan olmasın ses çıkartmamaya özen gösterin. Sabaha kadar saklanalım." Arkadaşları korkuyla başlarını olumlu şekilde salladıktan sonra koltuğun üzerindeki telefonları sahipleri alarak hepsi tek tek salondan çıktılar. En son salonda genç kadın kalmıştı oda adımlayarak salonun kapısına geldiğinde adımlarını durdurdu ve başını sağ tarafa çevirdi. Masanın üzerindeki beyaz pastaya baktı. Yanan mumlara tek tek bakışlarını gezdirdiği esnada bir mumun sönmesiyle birlikte salonu terk ederek koridora çıktı. Odasına girip kapıyı kapattığında odasının karanlık olduğunu fark etti. Kırmızı buraya uğramamıştı. Telefonunun ışığını yakarak etrafa tuttuktan sonra saklanacak bir yer arıyordu ve ışık dolabının üzerinde durdu. Adımlarını hızla atarak dolabının önüne geldi ve kapağını kaydırarak en alt rafın boş oluğunu görünce hemen yere çökerek dolabın içine girdi. Kapağı sağa tarafa doğru çekerek kapattığında başını arka tarafında olan tahtaya dayadı. Nefes nefesiydi ve nefesini düzenlemesi gerekiyordu. Derin bir nefes aldı ve nefesini tutarak yutkundu. Tuttuğu nefesi geri verdiğinde biraz da olsa nefesi düzene girmişti. Telefonun bakış açısına getirerek ekranın açtı. Rehbere girerek klavyeyi açtı ve polisin numarasını tuşladı. Telefonu kulağına götürdü ve beklemeye başladı. Telefondan herhangi bir ses gelmediğini duyunca telefonu kulağından çekerek ekranın üst sol köşesine baktığında sinyalin olmadığını fark etti ve bağırmamak için kendini zor tuttu. Başını sıkıntıyla dizlerinin üzerine yerleştirip kollarını ise iki yanına yerleştirdiği esnada sağ eline çarpan şeyle irkildi. Korkuyla telefonun ekranını açarak eline çarpan şeye bakmak için elini yakınlaştırdığı esnada yerdeki siyah düğmeyi görerek kaşları çatıldı. Sol elinin işaret parmağıyla siyah düğmeye bastığında tam önündeki tahta parçası kendiliğinden sola doğru kayarak açıldı. Genç kadın şaşkın bakışlarını tahta parçasına çevirdiğinde karşısında başka bir oda, gizli odaya açılmıştı. Dizlerinin üzerinde emekleyerek içeriye girdiğinde dizlerinin üzerinden kalkarak etrafına şaşkın gözlerle küçük kare odayı gözleriyle taradı. Oda küçük olabilirdi ama insanı boğmuyordu. Karşısında duvarın bir kenarını komple kaplayan çalışma masasının üzerinde ekranı açık bir şekilde bir laptop vardı. Masanın sol tarafında bir raf vardı ve içinde defterlerin olduğunu gördü. Bilgisayarın üst hizasında biraz yükseklikte bir rafta daha vardı. O rafta ise kitaplar vardı. Ayağının altında yumuşak halıyla bu odanın havası tam tamına çok güzeldi. Arkasına baktığında kapının kapandığını gördü. Sandalyeye oturarak elindeki telefonu bilgisayarın sol tarafına koydu, sağ eliyle ise fareyi tutarak bilgisayarın ekranına baktı. Üst sol köşede gördüğü dosyayla birlikte ona tıkladı. Dosya açıldığında gördükleri kaşları çatıldı. Bir iki diye numaralandırılmış dört video vardı. Sol elinin baş parmağını dudaklarına götürerek bir numaralı videoyu açıp açmamak arasında kararsız kaldığı esnada bir çığlık sesinin yükselmesiyle başı hızlıca arkasına döndü. Çığlık çok kısa sürmüştü. Hızlıca başını bilgisayara çevirdi başını tekrar arkasına çevirdi. Şuan çok büyük bir kararsızlığın arasında kalmıştı. Aklı arkadaşlarındaydı orada ne olduğunu bilmiyordu. Dizlerini sallamaya başladı. Ya gerçeği öğrenecek bir şeyler yapacaktı ya da hemen buradan çıkacak arkadaşlarının yanına gidecekti. Bir kararsızlığın arasında kalmışken acı dolu çığlık sesi kulaklarını doldurduğunda başını iki elinin arasına almıştı. Hemen bilgisayarın ekranına bakarak bir numaraları videoya basarak merakına yenik düştü. §§§§§§§§§§ "Merhaba bugün ikizlerin doğum günü." Genç kız aynayaya doğru tuttuğu kamerayla birlikte kendini göstermiş oluyordu. "Annem saçımı harika yapmış değil mi?" Saçlarının yarısı toplanmış beyaz bir kurdale ile bağlanmışlardı. Yarısı ise omuzlarına dökülüyordu. Saçlarının ucu kıvrım kıvrımdı. Üstündeki beyaz elbise ise ona çok yakışmış kendisi bile beğenmişti. "Hadi içeriye gidip neler olduğunu görelim." Kapıyı açarak koridora çıktığında adımlarını salona çevirdi. Salona girdiğinde anne ve babasının camın önünü süslediğini görünce gülümsedi. İkizlerin doğum gününün güzel olacağını şimdiden hissedebiliyordu. Annesi kimseyi çağırmamıştı. Şuana kadar kutlanan her doğum gününde birilerini çağırırken bu doğum gününde kimseyi çağırmamıştı. Hoş kendisi için herhangi bir sıkıntı belirtmiyordu ailece bir doğum günü kutlayacakları ve sadece onlar olacaktı. "Hey! Bu çok güzel!" Genç kız içeri aniden giren ikizlerden bir tanesini görünce kamerayı hemen ona çevirdiğinde oğlan çocuğu olduğu yerde zıplıyordu ve ne kadar heyecanlı olduğu kameraya yansıyordu. "Oğlum bir yerinde dursana." "Baba çok heyecanlıyım!" Herkes kahkaha atmaya başladığında oğlan çocuğu birden durdu. Bunu fark eden diğerleri kahkahalarını durdurarak az önce gülen ama şimdi üzgün olan çocuğa baktılar. Kadın masanın arkasından çıkarak oğluna doğru yürümeye başladı. "Anneciğim ne oldu?" "Pastam nerede?" "Akşam keseceğiz onu." Birden gülümsedi oğlan çocuğu. "Tamam." Kadında gülümsedi. "Hadi kahvaltıya geçelim." Herkes salonu terk ettiğinde genç kız tek kalmıştı. Oda salondan çıkarak adımlarını mutfağa değil de ikizlerin diğerinin ortalarda olmadığını görünce hızlıca onun odasına gitmeye başladı. Kapının önüne geldiğinde tıklattı ve kapının kolunu aşağı doğru eğerek kapıyı içeriye doğru itti ve içeri girdi. İçer girdiğinde arkasından kapıyı kapattı. Oda karanlık sayılırdı gözleri kardeşini aradığı sırada camın kenarındaki pufta oturan çocuğu gören kız hemen yanına gitti. Tam karşısında durduğunda kardeşinin camdan dışarı bir yere baktığını görünce oda oraya baktı kamerayı da oraya çevirmeyi unutmadı. Boş olan yola baktığını görünce genç kız gülümseyerek kardeşine baktı. "Hey!" Kardeşi ona bakmadı. Mutsuz olduğunu fark etmişti. Ama neden mutsuzdu? "Neden mutsuzsun? Bugün senin doğum günün neşelen." Oğlan çocuğu duyduğu şeyle birlikte ağır bir şekilde başını ablasına çevirdi. Evet bugün onun doğum günüydü on bir yaşına girecekti ama o lanetliydi. Teyzesinin söylediği gibi. Sağ gözünün bir kısmın yanık olması, öyle doğması lanetle alakası yoktu ki. Annesinin söylediğine göre doğduğundan beri varmış. Bir yaşına gireceği gün yani doğum gününde teyzesi ile annesi mutfakta beraber konuşurken onları duymuştu. Teyzesinin söylediği tüm herşeyi duymuştu. "O çocuk kusurlu. Biliyorsun ki bizim ailemiz kusursuz bir aile ve bu çocuk bize lanet olarak gönderildiğinin farkındasındır. Ona hiçbir şey yapmaman gerek hele de kutlama gibi. Bu doğum gününü haketmiyor bile." Oğlan çocuğu hatırladığı şeylerle birlikte dişlerini sıktı ve bu akşam yapacağı şeyden dolayı asla pişmanlık duymayacağını sezebiliyordu. Kararından asla onu kimse çeviremezdi. O günden sonra sayamadığı kadar aç kaldı, susuz kaldı, annesi ile babası onu unutmuştu. Sadece ablası onun yanına geliyor, onu merak ediyordu arada gizlice yemek bile getiriyordu ama tüm bunları düşününce asla planladığı şeyi bozmayacaktı. "Hadi kahvaltı yapalım." Oğlan çocuğu başını olumsuzca salladıktan sonra başını tekrardan cama çevirdi. "Ama neden? Onlara inat bu kapandığın odadan dışarı çıkman gerekiyor hatta akşam doğum günü partisine kimse gelmeyecek annemler kimseyi çağırmadı," genç kız nefes alarak sesini biraz alçattı. "ailece olacağız." Oğlan çocuğu başını aniden ablasına çevirdiğinde kız irkildi çünkü hareketi aniden olmuştu. Ailesi kimseyi çağırmamıştı ve bu durum onun için çok iyidi. Kahvaltı yapmak ve yapmamak arasında gidip gelirken birden oturduğu yerden ayaklanarak ablasının elinden tutarak odasından çıktı. Mutfağa ilk ablası girdiğinde herkes normal bir şekilde kahvaltısını yaparken içeriyi kendisinin girmesiyle birlikte bütün bakışların onun üzerinde olduğunu hissediyordu ama onlara bakmadan masadaki boş sandalyeye oturduğunda herkes ona şaşkınlıkla bakıyorlardı. Bakışlarını masanın üzerindeki yemeklerden alarak annesi ve babasına baktığında şaşkınlıkla ona bakıyorlardı asla kendisini bu masada beklemiyorlardı. Gülümsedi. Akşam olmuştu. Saat on iki buçuktu. Oğlan çocuğu kahvaltıdan sonra asla odasına geri dönmemiş ikizi ile birlikte oyunlar oynamış anne ve babasına arada bakarak gülümsüyordu. Onlar ise hala şaşkınlıklarını üzerlerinden atamamıştılar. Sonunda akşam olmuş pastayı annesi getirmek için mutfağa gittiğinde ikizler masanın arkasına geçerek beklemeye başladılar. Anneleri bir süre sonra kapıda belirdiğinde hepsinin ağzından bir melodi peşinden ise o sözler döküldü. "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" "İyi ki doğdun, iyi ki doğdun. Mutlu yıllar sana!" Pastayı tam önlerine koyan anneleri hemen bir adım geri giderek mutluluk içinde onlara bakıyordu. Beyaz pastanın üzerinde on bir tane kırmızı mum vardı. "Hadi bir fotoğraf çekinelim!" Genç kız sevinçle çıkan sesiyle birlikte kameranın yanına gitti ve ayarlayarak geri babasının yanına geçerek gülümsediğinde flaş birden patladı. Genç kız koşarak kamerayı video ayarına alarak tekrar video çekmeye başlayan kamerayı gerisinde bırakarak masanın başına geçti. Oğlan çocuğunun bakışları saate kaydığında on iki olmasına sadece bir dakika vardı. Bakışları aile üyelerinin üzerinde tek tek gezindi. Kardeşi eğildiğinde mumları üfleyeceğini anladı, kendiside elini cebine koydu. Mumları üflediği esnada cebinden çıkarttığı bıçakla birlikte kardeşinin boynuna sapladığında pastanın üzerine kan sıçradı ve mumlardan sadece bir tanesi sönmedi. Çığlık sesleri yükselmesiyle birlikte elindeki bıçağı bu sefer annesinin karnına sapladı. Onunla kalmayarak bıçağı bir kaç yerine daha saplayarak geri çekildiğinde babasının elindeki telefonla birlikte ona baktığını görünce gülümsedi oğlan çocuğu. Koşarak babasının üzerine atladığında adam dengesini kaybederek yere düştüğünde kocaman gözlerle üstündeki oğlunun gözlerine bakarken çocuk elindeki bıçağı tam nefes borusunun olduğu yere sapladığında hızlıca geri çekti. Bu sefer kalbine sapladı bıçağı. Oğlan çocuğu sendeleyerek babasının üzerinden kalktığında tam karşısındaki ablasını görünce durdu. Başını eğerek kendi üstü başına baktı. Gri hırkası kanla kaplanmıştı. Ellerini biraz havaya kaldırarak ellerindeki kanlara baktığında gülümsedi hatta kahkaha attı. Ellerini havaya kaldırarak ablasına gösterdiğinde kahkahası durdu ama gülümsemesi büyüdü, elleri havada olacak şekilde ablasına yaklaştı. "Doğduğum gün, lanetin başladığı gün." Dediği an ablasının başı, kafası yere düşmüştü. Kameraya yansıyan bu görüntülerden sonra oğlan çocuğu hızla aile üyelerini tek tek masanın yanındaki sandalyelere oturttuktan sonra hızlıca tam ortaya geçerek hala yanmaya devam eden muma eğilerek üflediği an her yer karanlığa hapsoldu. §§§§§§§§§§ Genç kadın şaşkınlıka izlediği görüntülerle birlikte arkasına yaslandı. Görüntü on sene önce çekilmiş gibiydi. Gördüğü görüntüleri sindirmesi çok zor olacaktı. Çünkü bu videodaki cinayet kendi oturduğu dairede olmuştu. Oturduğu yerden doğrularak tam iki numaralı videoyu açtığında ise karşısında kendi yaşlarında bir adam belirdi. "Merhaba yarın öbür gün doğum günüm ve bu odayı kendim tasarladım baya güzel oldu. Şimdi diyeceksiniz ki nasıl hemen yaptın. Zaten burası hazırdı bana sadece düzenlemek kalmıştı ufak dokunuşlar işte." başını hafif eğdi. "Burayı düzenlerken bir flash buldum." genç adam elindeki flash belleği salladı. "İçinde galiba bir video var daha izlemedim ama ne olduğunu bilmiyorum ama videonun adı ise 'doğum günü' idi. Bende onun için lafa doğum günümü hatırlatmak için öyle bir giriş yaptım." kıkırdadığında yanağında ki ufak gamze ortaya çıkmıştı. "Buraya dün taşındım ve eşyalı olması beni çok mutlu etti." genç kadın olduğu odayla genç adamın bulunduğu oda aynıydı videodaki ev ise şuan olduğu daireye benziyordu. "Galiba şuan videoyu kapatmam gerek çünkü şu videoyu izlemem gerek." Genç kadın olumsuzca başını salladığı esnada çığlık seslerinin yükseldiğini duyunca irkilerek oturduğu yerden kalkmasını sağladı. Şuan dışarı da ne olduğunu bilmiyordu ama videoları izlemesi gerekiyor ve ne olduğunu anlaması gerekiyordu. Hemen sandalyeye tekrar oturdu ve üç numaralı videoyu açtı. Karşısında üç tane erkeğin kapının orada beklediğini birinin elinde ise beyaz bir pasta vardı. Genç kadın kaşlarını çatarak ekrana biraz daha yaklaştığında pastanın kendi pastası ile videodaki pastayla tıpatıp aynısı olduğunu anlayınca olduğu yerde dikleşti. Bir anda dış kapının açılmasıyla birlikte az önce gördüğü genç adamın olduğunu anladığında izlemeye devam etti ta ki genç adam mumları üfleyinceye kadar. Ekran karardığında videonun bittiğini anladı ve videoyu kapatarak dosyadaki son videonun, dört numaranın üzerine tıkladığında video açıldı. Bu sefer video bulunduğu odada çekiliyordu tekrardan ve genç adamın yüzündeki hali bir şeylerin olduğunu belirtiyordu. "Bir anda ışıklar gitti mumları üfleyememiştim zaten onun ışığıyla birlikte ilk salona geçtik bir anda bir ses yükseldi hemen camdan baktığımızda kırmızı havai fişeklerin atıldığını gördük ve birden evin içi kırmızı ışıkla aydınlandı. Arkadaşlarla ne olduğunu anlamadık ilk sonra ise birden pastanın mumları yavaş yavaş kendi kendine sönmeye başladığında hepimiz bir odaya geçip saklandık. Neler yaptıklarını bilmiyorum." o sırada videodan bir çığlık sesi yükseldiğinde genç adam arkasına baktı ve devam etti. "Bu şuana kadar üçüncü çığlık arkadaşlarımı merak ediyorum ama dışarı çıkıp bakamıyorum eğer bana bir şey olursa ve bu bilgisayar birinin eline geçerse gidip o mumları üflenmen gerekiyor yoksa o ailesini katleden çocuğun seni öldürmeye geldiğini anla." genç adam arkasına baktı tekrardan. "Ben şimdi gidip mumu üfleyeceğim eğer seninde doğum gününse içinden sadece şunu söyle 'doğduğum gün, lanetin başladığı gün deyip mumları üfle çabuk ol!" Genç adam bilgisayarı kapattığında videoda bitmişti. Genç kadın, adamın dediklerini yapmak için ayağa kalkarak yere eğildi ve duvarda olan siyah düğmeye basarak önündeki kapı açıldığında kendini dolabın içine geçti oradan ise dışarı çıktı. Sessizce odasının kapısına doğru gidip kulağını kapıya dayadığında ise içeriden hiçbir sesin gelmediğini anlayınca sessizce kapının kolunu tutarak aşağıya doğru eğdi ve kendine çekerek odadan çıktı. Koridora çıktığında birkaç adım attığı esnada ayağının ıslandığını hissettiğinde başını eğdi koridor karanlık olduğu için hiçbir şey gözükmüyordu. Odadan çıkmadan önce cebine yerleştirdiği telefonunu eline alarak ışığını yakıp aşağıya tuttuğunda tam önünde kanlar içinde yatan arkadaşını görmesiyle birlikte tam çığlık atacağı anladığı an eliyle ağzını kapattı ve gözünden akan yaşlarla birlikte yere doğru çöktü. Titreyen ellerini arkadaşının boynuna götürdü ve nabzını kontrol ettiğinde gözyaşları daha şiddetlendi bağırmak istiyordu ama ses çıkarmaması gerekiyordu. Alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Gözyaşları içinde zorda olsa ayağa kalktı ve duvarlardan destek alarak salona doğru adımlamaya devam etti. Mumu üflemesi gerekiyordu. Salona girdiğinde hemen pastanın olduğu tarafa yürüdü ve tam karşısında durdu. Son bir mum yanıyordu. Videoda da son bir mum kalmıştı, her şey bu dairede başlamıştı. Genç kadın pastasına doğru eğildi. Gözlerini kapatarak kısık sesle genç adamın videoda söylediği şeyleri söyledi. Son bulması gereken bir şeye son verecekti. "Doğduğum gün, lanetin başladığı gün." Dudaklarının ucundan çıkan nefesi mumu söndürdüğünde her yer karanlığa hapsoldu... -SON- |
0% |