@ktssgzd
|
Etraftaki sesler birbirine karışmıştı. Aceleci adımlarla herkes bir yana dağılmıştı, boş duran hiç kimse yoktu. Herkes İzem'i kurtarabilmek için elinden geleni yapıyordu. Görüntüm netleşip sesleri daha iyi duymaya başladığım anda aracı sıkıştığı yerden kurtarmak için gelen itfaiye ekiplerinin sesini duydum. "Aracı kesmemiz gerekecek, başka türlü çıkarmamız imkansız. Ambulans ekipleri de bizimle birlikte çalışsın. Yaralıyı çıkartabilecek boşluk bulduğumuz anda müdahale etmemiz gerekecek." Herkes telaş içinde çalışırken beni tutan polislerden kolumu sıyırıp olduğum yere dizlerimin üzerine çöktüm. Çaresizce yapılan işlemleri izlerken bir yandan da İzem için dualar ediyordum. Onu çok geç bulmuştum ve kaybetmek istemiyordum. Özellikle de saçma bir sebep yüzünden kavga etmişken, onun bana kırgın olduğunu bilmek vicdan azabı çekmeme neden oluyordu. Bu kazayı benim yüzümden yapmıştı, eğer onu sakinleştirip konuşabilseydim öfkeyle evden çıkmayacaktı ve bu kaza da gerçekleşmeyecekti. İtfaiye ekiplerinin gerekli malzemeleri hazırlayıp aracı kesmeye başlamasıyla ayağa kalkıp onlara biraz daha yaklaştım. "Dikkatli olun, ona zarar gelmesin sakın" Söylediğim kelimeler sanki sadece benim kulaklarıma doluyordu, konsantre olmuş bir şekilde arabayı kesmeye çalışıyorlardı. Uzunca bir süre sonra itfaiye ekiplerinin sesi yükseldi. "Hastayı çıkarabileceğiniz boşluk hazır, müdahale edebilirsiniz." Sağlık çalışanları hemen araca yaklaşıp İzem'i çıkardılar, getirilen sedyeye yatırdıklarında vücudundaki yaralardan çok fazla kan aktığını gördüm. Yüzü soluklaşmış, bedeni cansız gibi yatıyordu. Adımlarımı sedyeye ilerletip İzem'in elini tuttum. "Beni sakın bırakma güzelim, lüften sensiz yaşayamam. Beni bırakma" Sedyeyi ilerlettiklerinde eli elimden kayıp boşluğa düştü, onun bu bilinçsizce yatışını görmek beni mahvediyordu. Ambulansa bildirildiğinde yanına binmek için ilerledim. "Beyefendi hastanın durumu çok ağır olduğu için yanına refakatçi alamayacağız. Lütfen kendi aracınızla gelin. Live hospital'e götürüyoruz." Çalışanın söyledikleriyle hemen arabama ilerledim. Önden ambulansın geçmesine izin verdikten sonra hemen arkalarından takip etmeye başladım. Ambulansın siren sesi duyuldukça çevredeki araçlar yol verip daha hızlı gitmemizi sağlıyordu. Hastaneye vardığımızda sedyeyi indirip içeri doğru ilerlemeye başladılar. "Yirmi dört yaşında kadın hasta, ağır şekilde yaralanmış. Tır ile çarpışması sonucu aracın altına sıkışmış. Beyin tomografisi çekildikten sonra hemen ameliyata alıyoruz. Karnına cam parçası saplanmış. Rahmine yakın bir bölgede, kontrol amaçlı kadın doğum uzmanımız da ameliyata girsin bizimle." Doktorlar yapılan birçok işlemden sonra İzem'i ameliyata almıştı. Gireli bir saat olmuştu ve içeriden çıkıp haber veren kimse yoktu. Saatler geçtikçe sabrım tükeniyor ve meraktan çıldırıyordum. Haber alamamak kötü bir şeyler olacakmış gibi hissettiriyordu. Bir buçuk saatin sonunda içeriden bir hemşire çıktı, hemen yanına yaklaşıp durumu ile ilgili bilgi almak istedim. "İzem nasıl, kaç saat oldu niye kimse bir şey söylemiyor?" "Beyefendi endişeleniyorsunuz anlıyorum ama durumu hakkında tam bilgiyi ancak doktoru verebilir. Ben size kısaca şunları söyleyebilirim. Çok kritik bir ameliyat, fazla kan kaybettiği için doktorlarımızı zorluyor. Ayrıca vücudunda çok fazla hasar var. Rahmine çok yakın bir bölgeye büyük bir cam saplanmış. Hamile kalamama ihtimali var, ama şu anlık kesin bir şey yok. Detaylı bilgiyi doktorumuz verecektir." Hemşirenin söyledikleriyle gözyaşlarım akmaya başlamıştı, 'hamile kalamama ihtimali var' demişti. Ama İzem çocukları çok severdi, böyle bir şeyin yaşanması ihtimalinde İzem'in yüzüne nasıl bakarım bilemiyordum. Ameliyathanenin önündeki banklardan birine oturduğumda bugüne kadar yaşadığımız anlar gözümün önüne geliyordu. İzem'in bana ne kadar değer verdiğini, beni ne kadar sevdiğini hatırladıkça yaşadığım vicdan azabı daha da artıyordu. Aradan bir buçuk saat daha geçmesiyle sonunda ameliyatı yapan doktorlar çıkmaya başladı. Hemen yanlarına ilerledim, "İzem Sude Yeşilkaya'nın yakını siz misiniz?" "Evet, evet ben sevgilisiyim. Durumu nasıl?" "Öncelikle geçmiş olsun, İzem hanım çok ciddi bir ameliyat geçirdi, buraya geldiğinde ciddi yaraları vardı. Rahmine saplanan can parçası mucizevi bir şekilde zarar vermemiş, ama bizi çıkarırken çok uğraştırdı. Ağır kafa travması geçirmişti. Kaburgalarında, kol ve sağ ayağında ciddi kırıklar mevcuttu. Ameliyatla bunları onarmayı başardık. Ama uzun bir tedavi süresi olacak." "Peki sonunda tamamen iyileşecek değil mi? Hiçbir sorun kalmayacak?" "Şu anlık bunun garantisini verebilmek mümkün değil. Kafa travmasından dolayı önümüzdeki kırk sekiz saat çok önemli, bu süre zarfı içerisinde uyanmazsa ilaçla uyandırmayı deneyeceğiz. Eğer o da sonuç vermezse makinaya bağlı kalma olasılığı mevcut. Her duruma kendinizi hazırlayın. Ayrıca birinci derece yakınlarına da haber vermemiz gerekecek. Numaraları varsa siz ulaşın, yoksa hastane polislerimiz ilgilensin." Doktorla olan konuşmamızdan sonra İzem'in ailesini arayıp haber verecek cesaretim olmadığı için bu işi polislere bırakmıştım. Kenarda İzem'in yoğun bakıma alınmasını beklerken telefonum çaldı, çıkarıp baktığımda Hakan'ın aradığını gördüm. "Efendim Hakan" "Abi neredesin sen, her yerde İzem'in kaza yaptığı haberi dolanıyor, haberin var mı?" "Hastanedeyim ben, ameliyattan yeni çıktı. Yoğun bakıma alacaklar birazdan." "Abi nasıl olmuş kaza?" "Şile yolunda aracın hakimiyetini kaybetmiş, tırın altına girmiş. Çok kötüydü Hakan, ölü gibiydi bedeni. Onu o arabadan çıkarırlarken gördüm. Mosmor olmuştu dudakları" Telefonda olayı anlatırken bir yandan da ağlıyordum. "Abi ağlama sakin ol, ben çıkıyorum hemen evden. Yarım saate yanında olurum." "Tamam görüşürüz" Telefonun kapanmasıyla ameliyathanenin kapısının açılması bir oldu. İçeriden yeşil örtülerle omuzlarına kadar örtülmüş, koluna serum şişesi bağlanmış İzem çıktı. Sevmeye doyamadığım sarı saçları kandan dolayı renk değiştirmişti. Öpmeye kıyamadığım dudakları mosmordu. Sedyeye yaklaşıp elini tuttuğumda soğukluğuyla irkildim. Göz altları çökmüş, birkaç saatte tanınmayacak hale gelmişti. Alnında büyük bir kesik izi vardı, kolları alçıya alınmış, ayak bacağına atel (kırık dokuyu sabitlemek için kullanılan destekleyici ekipman) takılmıştı. "Beyefendi izin verin, yukarı çıkarmamız gerekiyor hastayı." Hemşirenin söylediklerine kafa sallarken sedyeye biraz daha yaklaşıp onu uğurlamadan önce dudaklarına minik bir öpücük kondurdum. "Çabuk iyileş sevgilim, seninle yaşayamadığımız çok şey var. Bir an önce sana kavuşmak istiyorum." Elini bıraktığımda sedye usulca yanımdan uzaklaşmaya başladı. Ellerimden kayar gibi giderken arkasından daha fazla bakamadım ve yoğun bakımın kapısına kadar takip ettim. Yukarı çıktığımızda hemşirenin içeri giremezsiniz uyarısıyla çaresiz bekleyişim başlamıştı. Bir gün sonra Beklemek insanı yoran en büyük şeylerden biriydi, özellikle beklediğim canından çok sevdiğinse zamanın yavaşlığı keskin bir hançer gibi yüreğine saplanıyordu insanın. Geçen saatlerde İzem'in ailesine haber verilmişti, annesinin ne halde olduğunu asla tahmin edemiyordum. Çocuklarının kaza haberini almak kimse için kolay olmasa gerekti. Daldığım düşüncelerden koridordan gelen seslerle ayrıldım. "İzem'im, güzel kızım ne oldu anneciğim sana. Ahh kızım uyan ne olur, ben seni çok özlerim anneciğim." Koridorun başında gördüğüm İzem'in annesiyle hemen oturduğum sandalyeden kalktım. İzem bir kere yanımda annesiyle görüntülü konuşmasına beni de dahil ettiği için birbirimizi tanıyorduk. "Nurperi teyze.." "Tugay, oğlum ne oldu İzem'e. Ne oldu benim yavruma, bir şey söyle" Ağlayarak yanıma yaklaşmasıyla kelimeler dilime dolanmıştı. Yüzüne bakmaya uyanırken gözlerim de bir yandan dolmaya başlamıştı. Ağlamak üzereydim, kendimi bok gibi hissediyordum, kızınız benim yüzümden bu halde diyemedikçe omuzlarındaki yük daha da artıyordu. Nurperi teyze omuzlarımdan tutup konuşmaya başladı. "Tugay, konuşana oğlum. Durumu nasıl, ne oldu kızıma?" "Durumu şu anda stabil Nurperi teyze, doktor kırk sekiz saate uyanması lazım dedi. Yirmi dört saati doldu bile." "Ah anneciğim, uyan benim güzel kızım. Bizi sensizlikle sınama benim bebeğim." Nurseven teyze ağlamaya bağırıp çağırmaya devam ederken babası Hilmi amca sessiz gözyaşları döküyordu. Dili tutulmuş gibi bir noktaya odaklanmış bu olanların gerçek olmamasını diler gibiydi Sancılı saatler geçip uzun bekleyişimiz sürerken yoğun bakımın kapısı aralandı ve içeriden bir hemşire çıktı. Bize doğru yöneldiğinde söyleyeceklerinden korkuyordum. Duymak istemediğim şeyler söyler diye ödüm kopuyordu. Karşımıza geldiğinde hepimiz ayaklanmıştık. Yüzümüzde bakışlarını gezdirdikten sonra rahatlamamızı sağlayacak o şeyleri söyledi. "Hasta uyandı, gözünüz aydın."
Benim biricik okurlarım, sizi bu kadar beklettiğim için özür dilerim. Elimde olmayan sebeplerle yeni bölüm gecikti. Ama çok şükür yeni bölümle karşınızdayım. Aslında aklımdaki senaryoya göre İzem ölecek ve kitap mutsuz sonla bitecekti. Ama sevgili okurlarımın isyanına dayanamadım. Umarım bölümden memnun kalmışsınızdır. İzem'i öldürmedim ama Tugay'ı öldürmekten beter etmemiz lazım, o yüzden işkence yöntemleri yazın bana dkxkdldş Şaka bir yana Tugay'ı baya bir süründürmemiz gerekecek. Neler yapmalıyım sizce, bana fikirlerinizi söyleyebilirsiniz Hepinizi çok seviyorum, kendinize iyi bakın. İyi geceler 🩷 Bu arada sınır 40 oy 🫶
|
0% |