Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@kubraq

 

 

Merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Ben bu kitabı Wattpad'de yayınlıyordum fakat Wattpad Türkiyede kısıtlandığı için buradan da yayınlamaya karar verdim. Umarım beğenirsiniz, düşüncelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar... ☘️

Instagram: lavinyaofficial_ takip ederek destek olursanız sevinirim.

 

*** 

 

 

~3 yıl önce~

 

"Sol taraftan geliyorlar!"

"Kuzey doğuda keskin nişancı var!"

"Çok kalabalıklar!"

"Saat üç yönü sızma var!"

"Son iki!"

"Sıkıştırdılar bizi, kapana kısıldık!"

"Destek lazım!"

İki tepenin arasında pusuya düşmüştük, görevden döndüğümüz için mühimmatımız azalmış durumdaydı.

Tekrar nişan alacağım zaman gözüme Nihat abinin arkasından gelen terörist ilişti, ondan önce davranarak kafasına güzel bir delik açtım.

"Sağ ol İris. Yine borçlandık sana." Kulağımdaki kulaklıktan Nihat abinin sesini duydum. Dudaklarımda ufak bir tebessüm belirdi.

"Ben borcumu kapattım abi, ama çok istersen dönünce bir yemek ısmarlarsın." En çok sevdiğimiz şeylerden biri çatışmanın ortasında geyik yapmaktı, stresi biraz da olsa azaltıyordu bence.

"Şuradan bir çıkalım da sana yemek ısmarlarım tabii ki." Dedi, 'Sana' kelimesini bastırarak söylemişti, dudaklarımdan ufak bir kıkırtı döküldü bu sefer de. Aynı anda birinin daha göğsüne güzel bir delik açmıştım.

"Size demek istedin değil mi abi?" Pusat'ta konuşmaya dahil olmuştu. "Sence ben bir daha aynı hataya düşer miyim? En son sizi yemeğe götürdüğüm zaman bir aylık maaşımı yediniz lan dana!" Dediğinde kendimi tutamayıp kahkaha attım, yanımda mevzilenen Gece'nin de kahkahasını duydum. Seviyordum bu konuşmaları.

"Dana? Ben miyim dana? Abi sen beni ilhan Üsteğmenimle karıştırdın herhalde." Pusat'ın alındığını söyleyebilirdim eğer son anda güldüğünü duymasaydım.

"Pusat dönünce seninle bir eğitim yapalım da, Nihat abi karıştırmış mı karıştırmamış mı anlayalım koçum." İşte şimdi pusat yanmıştı. İlhan üsteğmen eğitimlerde asla mola vermeyi bilmiyordu, mola vermediği gibi yorulduğumuzu anladığı zaman eğitimi uzatıyordu.

"Ne kası ya? Pusat göbeklisin sen." Gece, Pusat'ı sinir etmek için hiçbir fırsatı kaçırmıyordu. "Gece haklı." Kahkahalarımın arasından konuştum. Pusat'ın egosu kadar kası vardı ama sinir etmek zevkliydi. "Dönünce hepinize göstereceğim kas mı yoksa gö-"

Pusat'ın konuşmasını kesen büyük bir patlamaydı. Önce şiddetli ses yankılandı kulağımda, sonrası koca bir sessizlik. Öksürerek ayağa kalkmaya çalıştım fakat başarısız oldum, tekrar denediğimde dizlerimin üzerinde durmayı başardım.

Gözlerim etrafta gezindi, ağaçların olduğu tarafta gördüğüm şey ile kanımın çekildiğini hissettim. "Anne, baba." Sesimin çıktığından emin değildim, ben bile kendi sesimi zor duymuştum. Kalkıp onlara sarılmak istedim ama yapamadım, olduğum yerden bir adım bile uzaklaşamadım.

Arkalarından biri daha belirdi. "Melek." Kardeşim. Bana bakıp aynı anda gülümsediler ve daha sonra birden kayboldular. "Gitmeyin. Sizi çok özledim. bırakmayın beni!" bu sefer sesim daha güçlü çıkmıştı.

 

 

 ***

 

 

Hızla gözlerimi açıp yattığım yerde doğruldum. Yine berbat bir kabustu. Gece endişe dolu gözleri ile başımda dikilmiş bana bakıyordu. "İyi misin?" Sesindeki korkuyu gizleme gereği duymamıştı.

Başımı aşağı yukarı salladım. Her defasında korkuyordu. Boğazımdaki kuruluğu gidermek için yatağın yanında duran bardaktan birkaç yudum su içtim. Bu kabusları çok sık görüyordum fakat Gece bir türlü alışamıyordu.

"Bakma öyle. Pusat nerde?" Ayağa kalktım silahımı belime yerleştirdim, bıçaklarımı da kemerime taktım.

"Boran'la beraber adamları hazırlıyordu en son. Dünkü çatışmada kayıp vermişler. " Boran ve Pusat, örgüte adam toplamak için köye gideceklerdi. Başımla onayladım. "Ben bakayım bir, gelecek misin?" Diye sordum. Hava almam lazımdı.

Kafasını iki yana sallayıp konuştu. "Baran'a bakacam ben, yanıma gel demişti." Gözlerini devirerek konuştu. Dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Tamam" Diyerek çıktım odadan. Eğitim alanına doğru yürümeye başladım.

Yaklaştıkça silah sesleri ve Boran'ın bağırma sesleri duyulmaya başladı. "Lan geri zekalı doğru düzgün tut şu silahı!" Bir teröristin yanında durmuş ona bağırıyordu. Bağırınca anlayacaklardı sanki. Beni görünce yüz ifadesi anında değişti ve yanıma yaklaşıp normal ses tonu ile konuştu.

"Günaydın. Normalde bu kadar geç uyanmazdın, bir şeyin yok değil mi?" Diye sordu, sesindeki endişe belli oluyordu. Çok düşünceli. Gözlerimi devirmemek için kendimle ufak savaş verdim. "Bir şeyim yok uyumaya ihtiyacım varmış uyumuşum."

Kafasını aşağı yukarı salladı. Sonra gözleri eğitim yapan teröristlere çevrildi. Tekrar bağırmaya başladı. "Aptal herif! Amacın kendini vurmaksa başaracaksın! Düzgün nişan al!" Az önceki teröriste bağırıp yanına gitmeye başladı. Gözlerimi devirip, az ileride taşın üzerinde oturan Pusat'ın yanına adımladım.

"Günaydın." Dedim yanına otururken. "Günaydın. İyi misin? Bu kadar uyumazdın sen." Normalde en fazla üç saat uyurdum daha fazla uyuyamazdım, ama dün gece kamp hakkında araştırmalar yaptığım için, sabaha karşı uyumuştum.

"İyiyim. Dün geç yattım." Kafasını aşağı yukarı salladı. Bugün biraz durgun gibiydi.

"Rezan dünkü çatışmada bir askeri esir almış. Buraya getiriyorlar. Rezan konuşturamamış borana devretti." Sıkıntıyla bir nefes alıp gözlerimi kapattım, bu kötü olmuştu. Rezan'ın sıra dışı, kan donduran işkence yöntemleri vardı.Bu bölgede bunu bilmeyen yoktu." Konuşmaya devam edeceği sırada gözleri evden çıkan Baran ve Gece'ye kaydı. Baran'ın eli Gece'nin omzundaydı ve Pusat öldürücü bakışlarıyla tam oraya bakıyordu.

Baran, Boran'ın kardeşiydi.

Gece, Pusat'ın bakışlarını görünce Baran'a bir şeyler söyleyip yanımıza gelmeye başladı. "Pusat şöyle bakmayı kes!" Dedi Gece dişlerini sıkarak, sesi kısıktı ama sertti.

"Nasıl bakmayı keseyim! Benim bakışlarımdan rahatsız oluyorsun da, onunkinden mi rahatsız olmuyorsun!? Yahu adam bakışlarıyla yiyor seni be sabahtan beri!" Pusat sinirle konuşunca Gece başını kaldırıp derin bir nefes çekti içine.

"Bu bizim görevimiz Pusat, görev." Gece biraz daha sakin konuşmuştu. "Görev." Dedi kaşlarını kaldırarak Pusat. "Abin olarak kıskanayım o zaman seni, ona ne dersin. Sabah gözümün önünde öptü seni lan o pezevenk!" Pusat'ın neden durgun olduğu şimdi belli olmuştu.

Biz aralarına sızarken, Pusat bizim abimiz, Gece ve bende ikiz kardeşiz diye tanıtmıştık kendimizi. Ben, Arjin. Pusat, Ferzan. Gece'nin kod adı ise Dilba'ydı. Türk askeri ailesini öldürmüş, intikam isteyen üç kardeştik biz onların gözünde.

Daha fazla tartışmalarına dayanamayıp oturduğum yerden kalktım. Boran'ın yanına ilerlemeye başladım. Amacım asker hakkında bilgi almaktı. Az önceki teröriste nişan almayı öğretiyordu hâlâ daha. Yeni yazı yazmayı öğrenen çocukların anneleri ellerinden tutardı, yazmayı öğretmek için. Boran'da yeni silah tutmaya başlayan teröriste nişan almayı aynı şekilde öğretiyordu.

Biraz durup arkalarından izledim, ama değil hedefi vurmayı hedefe yakın atış dahi atamamışlardı. Sıkılmıştım ama ben, beklersem sabahı bulurdu bu dangalağın silah tutmayı öğrenmesi. Silahımı belimden çıkarıp ikisinin arasından hedefe doğrulttum. Üç el ateş ettim, hedefte yan yana üç delik vardı. Bingo!

Bana korku ve şaşkınlıkla bakmalarını umursamadım. Hoşuma bile gitmişti, dudağımın sol tarafı hafifçe yukarı kıvrıldı. "Konuşalım biraz." Deyip arka tarafa doğru adımladım. O da arkamdan gelmişti. "Çok havalıydın." Sırıtarak konuşması midemi bulandırdı.

"Rezan bir askeri esir almış." Diye uzatmadan konuya girdim, yanında ne kadar az vakit geçirirsem ben ve midem için o kadar iyiydi. Sırıtması genişledi. "Evet, buraya geliyor çok eğleneceğiz." Gözleri mutluluk ile parlamıştı. Yüzünü dağıtmamak içi zor tuttum kendimi. Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim.

"Köye gidecektiniz, plan mı değişti?" Kafasını iki yana salladı. "Hayır değişmedi, biraz sonra çıkacağız." Baran ve Gece de toplantı için kamptan ayrılacaklardı, ben askerle tek mi kalacaktım yani? "Asker dört gün sonra mı gelecek?" Çünkü köye gidip adam toplamak ve dönmek en az dört gün sürüyordu. Boran köylerde uzun süre kalıp insanları korkutmayı seviyordu.

"Hayır yarım saat veya bir saate gelir." Kaşlarım çatıldı. Galiba tahminim doğru çıkıyordu. "Sen zaten kampta olacaksın, biz gelene kadar sen eğlenirsin." Ben kampta olmayacaktım ki, bu kötü olmuştu. Buraya on kilometre uzaklıktaki kampa gidip birkaç belge almam lazımdı.

"Peki." Deyip uzaklaşmaya başlamıştım. "Arjin!" Kod adımla seslenince durdum fakat arkamı dönmedim, devam etmesini bekledim. "O askeri öldürmek isteyecek kadar öfkeli olduğunu biliyorum. Bu öfkeni öldürmek için kullanma, acı çektirmek için kullan." Diye aklınca uyardı beni, asker ona lağzımdıve onun ölmesini istemezdi.

"Canımı yakanın canını yakarım Boran." deyip yürümeye devam ettim. Laflarım ona ve tüm teröristlereydi ama Boran canını yakacağım kişinin asker olduğunu düşünüyordu, düşünsündü. İlerde acı bir şekilde gerçeği öğrenecekti.

 

...

 

Yarım saat boyunca odamda durduktan sonra, duvarların üstüme üstüme gelmesiyle beraber kendimi dışarıya attım. Bu süre zarfında asker hakkında bir kaç bilgiye ulaşmıştım.

Sarı saçlı, kahverengi gözlü, kalıplı bir adamdı Yüzbaşı Arslan Arınç. Harp okulunu birincilikle bitirmiş, İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça ve Arapça'yı anadili gibi konuşabiliyordu. Suriye, Irak, Lübnan, Libya, Kosova, Bosna-Hersek, Afganistan gibi bir çok ülkede görev yapmıştı. Ülkenin en seçkin timlerinde bulunmuştu. Kısacası başarılı bir Türk özel kuvvetler subayıydı.

Onu bir yerden tanıdığıma emindim. Beraber operasyon yapmamıştık eğer yapsaydık kesin hatırlardım, görev yaptığım askerleri unutmazdım. Yüzbaşıyı başka yerden tanıyordum ama nereden? Bilgilerine ulaştığımdan beri bunu düşünmekten başka bir şey yapmamıştım.

Ben düşüncelerimle boğuşurken Gece yanıma geldi. "Oktay albay askerin fotoğrafını ve ismini attı. O kaslı adam nasıl esir düşmüş anlamadım." Oktay albay, en başında bana da sadece ismini ve fotoğrafını atmıştı ama yüzü tanıdık geldiği için daha detaylı araştırma yapmıştım.

"Timi pusuya düşürmüşler, yanlarında sivillerde varmış. Tim bulduğu ilk an çıkmış oradan yüzbaşıda teröristleri oyalamış." Araştırma yaparken bu ve bir kaç bilgi daha edinmiştim. Yakınımızda herhangi biri olmadığı için bu kadar rahat konuşuyorduk.

"Kendini feda etmiş yani." Gece'yi başımla onayladım. Timi ve siviller için kendini feda etmişti. "Yaralıymıştı zaten sınıra kadar dayanamam demiş. Tim itiraz etse de kesin emir vermiş." Dedim, Gece konuşmak için ağzını açtığı sırada, buraya doğru gelen Baran ve Boran'ı gördüğü için bir şey demeden ağzını geri kapattı.

Boranların arkasından Pusat'ta geldi. "Of abi ya ne güzel eğlenebilirdik askerle. Toplantıyı erteleyemez miyiz?" Dedi Baran. "Olmaz. gelince eğlenirsin sende." Baran tekrar ofladı. "Abi biz gelene kadar Arjin içinden geçer herifin. konuşurken Gece'ye bir kaç adım daha yaklaştı. Pusat'a çevirdim bakışlarımı. Ellerini yumruk yapmaktan parmak boğumları beyazlamış, dişlerini sıkmaktan çenesi kasılmıştı.

Sabah onları görmüş olması üzerine sabrı kalmadığı belliydi. Pusat delirdiği zaman hiç bir şeyi umursamazdı. Baran'a doğru bir adım attığı an önüne geçtim, Gece ve Baran'ın arasında yerde duran su şişesini alıp ikisinin arasına girdim. Şimdi Gece, Pusat ve benim aramdaydı diğer yanımda Baran karşımda Boran vardı çember şeklini oluşturmuştuk.

Bakışlarımı yeniden Pusat'a çevirdiğim zaman bana bakıyordu, kafasını çok hafif bir şekilde aşağı eğdi. Teşekkür ederim demekti bu. Aynı şekilde karşılık verdim. Baran'ın sinirlendiğini hissediyordum, sinirlensindi. Benim sayemde nefes alıyordu, eğer aralarına girmeseydim Baran şuan ölüydü.

Bu sefer bakışlarım kampa giren beş arabaya takılı kaldı. Üçüncü arabada en arkada oturanlar hariç herkes inip silahlarını hazırladı, en son diğerleri indiğinde onu gördüm. Başında çuval vardı, yanındaki terörist çuvalı başından çıkarttığında bakışları kısa sürede etrafı taradı. En son bizim olduğumuz tarafa baktı, bakışları dikkatle hepimizin üstünde gezindi. Göz göze geldiğimizde emin oldum, bu bakışlar yabancı değildi.

İki tane terörist yüzbaşının kollarından tutup bize doğru yürütmeye başladılar, bir terörist de yüzbaşının sırtına silahının namlusunu dayadı.

Gözlerimi vücudunda gezdirdim sağ kaşı patlamış akan kurumuştu aynı şekilde sağ alt dudağındaki kan da kurumuştu, boynunda kızarıklık ve hafif morluk vardı, elleri arkasından bağlanmıştı, üniformasının üstünde kan lekeleri ve çoğu yerinde yırtıklar vardı, sağ kolundaki ve karnındaki bıçak yarası ile sol bacağındaki kurşun yarasını gelişi güzel sarmışlardı.

"Vay vay vay, asker hoş geldin." Boran yüzündeki sırıtma ile konuşmaya başladı. Yüzbaşının bende olan bakışları Boran'a döndü. "Vay vay vay, çakal hiç hoş bulmadım. Kırmızı halım eksik, olmaz böyle." Dedi yüzbaşı dudaklarındaki küçümseyici bir tebessümle. Boranın yüzündeki sırıtma silinirken gülmemek için yanağımın içini ısırdım. Fakat benim aksime Pusat gür bir kahkaha attı ama Boranın bakışlarını görünce gülüşünü durdurmaya çalışıp konuştu. "Biz senin hoş bulmanı sağlarız asker, merak etme sen." Hâlâ gülüyordu.

"Benim odama götürün askeri." Dedim konunun uzamaması için. Asker ve üç terörist içeri girerken Boran çattığı kaşlarıyla bana baktı "Niye senin odan?" Bunu şüphelendiği için değil kıskandığı için soruyordu. "Siz gideceksiniz ya hani." diye cevap verdim bıkkınca ve tartışmamak için arka tarafa adımladım. Her zamanki oturduğum kayanın üstüne oturdum cebimden çikolata çıkartıp yemeye başladım.

Biraz oturduktan sonra yağmur çiselemeye başladığı için içeriye girdim. Bağırış sesleri bütün evi inletiyordu ve bu sesler benim odamdan geliyordu. Kaşlarım çatıldı adımlarımı hızlandırıp odama girdim.

Asker yerde yatıyordu ve Boran onun üzerinde yüzüne yumruklar atıyordu. Yüzbaşının kaşı ve dudağı tekrar kanamaya başlamış, elmacık kemiği kızarmış, karnındaki sargısı kandan dolayı kırmızı olmuştu ve kan kusuyordu.

Benim geldiğimi fark etmeyen Boran yüzbaşının yüzüne bir yumruk daha attı. Bir daha vuracağı zaman ondan önce davranıp kolunu tuttum ve kendime çekip yüzbaşının üstünden kaldırdım. Yüzbaşı öksürmeye başladı aynı zamanda ağızından kanlar çıkıyordu. Boran'ı itip yüzbaşının yanına diz çöktüm başını dizlerime koydum nefes alması için, elimle de kanı durdurmak için karnına baskı yaptım.

"Öldürmeye mi çalışıyorsun amacın ne!?" Diye bağırdım Boran'a dönüp. Omzunu silkti "Sinirimi bozdu." Kendisi de benim sinirimi bozuyordu. Yüzbaşıyı zar zor kaldırıp yatağıma yatırdım ve tekrar Boran'a dönüp bağırdım. "Çık dışarıya!" Bir bana bir de yatağımda yatan askere baktı ve bir şey söylemeden kapıyı çarpıp çıktı.

Yüzbaşıya dönüğümde muhtemelen kan kaybından bayılmıştı. Kelepçelerini açtım önce karnını sonra diğer yaralarını güzelce temizleyip sardım. Ellerini önden kelepçeleyip dışarıya çıktım.

Az ileride oturup boş boş karşıya bakan Pusat'ın yanına adımladım. "Karadenizde gemilerin mi battı?" Karşısına geçip oturdum.

"Kara geceler zihnimi esir aldı." Dedi dudaklarında acı bir tebessümle. "Vaaay." Dedim dudaklarımı bükerek.

"Hiç içime sinmiyor onu o çakalların arasına tek göndermek." Gece'nin Baran'la beraber gideceği toplantıda üst düzey, turuncu ve kırmızı listede aranan teröristler de olacaktı. Bu toplantı tanışma toplantısıydı asıl toplantı iki hafta sonra olacaktı.

"Aldığı eğitimi biliyorsun. Senin gibi bir dağ ayısını yere serdi, üç beş çakalla mı baş edemeyecek." Son cümlemi güldürmek için söylemiştim ve başarılı olmuştum. "Dağ ayısı mı? Kas kızım bunlar kas." Dedi yalandan kaşlarını çatarak, bir yandan da kaslarını gösteriyordu.

"Ayrıca bu sabah gözümün önünde öptü onu sonra da görev dedi. Görevi riske atmamak için ya daha da," Gülümsemesi üzünden silinmişti, gözlerini kapattı ve devam edemedi. "Abartma Pusat. Yapmaz öyle bir şey." Gözlerini açıp bana baktı. Gözleri dolmuş ve kızarmıştı, Pusat'ın gözleri sadece çok acı çektiği zaman kızarırdı.

"Kalbim öyle bir acıdı ki, canım öyle bir yandı ki İris. Beni al diri diri yak canım bu kadar yanmazdı, sana yemin ediyorum canım bu kadar yanmazdı." Yanına yaklaşıp sıkıca sarıldım. O da koca ellerini belime sarıp sarıldı bana. Pusat'ı uzun zaman sonra böyle görüyordum. "Görev sadece daha ileriye gitmez." Dedim geri çekilerek.

"Hem Gece senin koca göbüşünü seviyor." Kafasını ve şu hüzünlü havayı dağıtmak için demiştim. Dudakları yukarı kıvrıldığında gözlerini devirdi. "Kas ya kas Allah Allah." Ufak bir kahkaha attım. Gece de söylene söylene yanımıza geldi.

"Benim içeride bir taraflarım tutuşsun siz burada kahkaha atın oh ne güzel." Diyerek yanımıza oturdu. Pusat'ın kaşları çatıldı "Ne oldu?" Gece omuz silkti. "Her zamanki şeyler işte." Bana döndü.

"Boran yüzbaşıyı döverken İris aralarına girmiş Boran'a bağırıp kovmuş. Ya kızım şu adama bağırıp durma, görev için iyi davran biraz." Gözlerimi devirdim, zaten yeterince iyi ve yakın davranıyordum ve bu yetiyordu fazlasına gerek yoktu.

"Ne yapsın görev deyip adamı öpsün mü?" Pusat'ın iğneleyici şekilde konuşmasıyla Gece bakışlarını ona çevirdi. "Onu mu kastediyorum ben ya, sadece biraz soğuk nevale olmaktan çıksın diyorum."

Pusat kaşlarını daha çok çattı. "Soğuk nevale haliyle bile Boran'dan bilgi alabiliyor mu? Evet. Operasyon devam ediyor mu? O da evet. Bence sende biraz soğuk nevale olsan iyi edersin Gece, çünkü İris gayet başarılı bir şekilde operasyonu devam ettiriyor. Bir dene derim. Dedikten sonra hızla ayağa kalkıp uzaklaşmaya başladı. Gece başını yukarı kaldırıp ofladı.

"Ne yapacağım ben ya?" Diye mırıldandı. "Pusat haklı Gece. Görev diye de adam öpülmez." Kafasını bana çevirdi. "Ben öpmedim ki o beni öptü." Pusat'ın gözünün önünde olması gibi ufak bir ayrıntı da vardı tabi. "İttin mi? Görünüşe göre hayır. Bir şey değişmiyor o zaman." Gece görevinin başarılı olması için her şeyi yapabilecek birisiydi. Görevlerine çok önem verirdi ve başarısız dönme ihtimali onu delirtirdi.

"Ama görev için-" sözünü yarıda kestim. "Pusat'ın bahsettiği şey de bu zaten, sen görev diye her şeyi yapabilecek birisin ve Pusat ileri gitmenden korkuyor Gece. Baran ile arana mesafe koy yoksa operasyon biter." Dedim hızla.

Kaşlarını çattı. "Anlamadım?" Dedi gerçekten anlamamıştı ve benim onu tehdit ettiğimi düşünüyordu.

"Yüzbaşı gelmeden önce Baran ile aranıza girdim ya Gece eğer girmeseydim Pusat, Baran'ın üstüne atlamıştı." Kaşları daha çok çatıldı. "Neden?" Gerçekten anlamıyor gibiydi. "Baran ile arana mesafe koy." Diye tekrarlayıp ayağa kalktım. Eve doğru adımlamaya başladım. Yüzbaşı çoktan uyanmıştır şimdiye kadar.

Odama girdiğimde tamda tahmin ettiğim gibi yüzbaşı uyanmış, kısık gözlerle tavana bakıyordu. Yanına gittim sürahiden bardağa su koyup ağzına uzattım, bir bana bir bardağa baktı ama ağzını açmadı. Açmayacağını tahmin etmiştim zaten, içine bir şeyler katmamdan şüphelenmesi gayet normaldi.

Bardağı kendi ağzıma götürüp birazını içtim bu içinde bir şey yok demekti. Eğer biraz daha su içmezse daha kötü olacaktı yeterince sıvı kaybetmişti zaten.

Bardağı tekrar dudaklarına uzattım bu defa itiraz etmeden içti. Dudaklarım kıvrıldığında kapı açıldı. "Biz gidiyoruz." Dedi Pusat sıkıntılı bir ses tonuyla. İçi hiç rahat değildi. Bardağı masaya bırakıp Pusat'a sıkıca sarıldım.

"Merak etme bir şey olmayacak. Konuştum Gece'yle." Diye fısıldadım. "İnşallah." Dedi aynı şekilde fısıldayarak. Dışarıya çıktığımda, Gece ve Baran'ı gördüm, Baran'ın eli Gece'nin kolundaydı. Pusat sert bir nefes verdi. "Sikicem ha!"

Gidip Gece'ye sarıldım. "Dediklerimi unutma, dikkatli ol ve risk alma." Diye kulağına fısıldadım. "Tamam, sende dikkat et." Dedi aynı şekilde.

Gece'den ayrıldığım zaman Boran sarılmak için bir adım attı fakat tek kaşımı kaldırdığım zaman sarılmaktan vazgeçip. "Dikkat et." Dedi sadece, başımı hafifçe salladım. Bir şey demeden arkasını dönüp Pusat'la beraber aynı arabaya bindi, Gece ve Baran'da aynı arabaya bindi. Onlarla beraber on araba da konvoy halinde kamptan ayrıldı.

Arkamı döndüğümde Boran'ın bir numaralı adamını gördüm. "Güvenliği arttırın, gözünüzü dört açın." Diye emir verdim. Başını salladı. "Tamam heval." Bakışlarım camdan bakan bir çift gözde takılı kaldı. Daha fazla orada durmadan eve girip mutfağa adımladım yiyecek bir şeyler hazırlamak için.

Odaya geri döndüğümde yüzbaşı hâlâ aynı şekilde camdan bakıyordu. Zaten yatak hemen camın yanında olduğu için zorlanmadan camdan bakabilirdi. Gözlerini bana çevirdi. "Hayırdır düğün mü var?" Diye sordu alayla. "Evet, damat olmak ister misin?" Aynı şekilde alayla konuştum. "Hadi yat da yaralarına bakalım." Dedim tepsiyi kenara koyarak.

Bir şey demeden sadece yüzüme bakıyordu. "Hadi!" Diye tekrarladım, herhangi bir tepki vermeyince yanına gidip, omuzlarından tutup dikkatlice ittirdim.

"Gerek yok." Dedi sonunda konuşarak. Bir şey demeden yaralarına baktım, sorun yoktu. Az önce yüzüne pansuman yapmadığım için yüzündeki yaraları temizledim.

İşim bitince hazırladığım tepsiyi almak için arkamı döndüm. Yüzbaşı bu sırada sırtını duvara yaslayarak oturmuştu. Tepsiyi dizlerinin üstüne bıraktığımda bir bana bir tepsiye bakmaya başladı.

"Off seni zehirleyecek olsam pansuman yapmam herhalde değil mi? Biraz daha yemek yemezsen yine bilincini kaybedeceksin." Dedim bıkkınca. Masanın önünde duran sandalyeyi yatağa doğru çevirip oturdum ve yemeğini yemesini bekledim.

"Kimsin sen? Neden yardım ediyorsun bana? Amacın ne?"

 

***

 

Bölüm sonu.☘️

İlk İzlenim bence çok önemli, bölüm hakkındaki düşüncelerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum. Eğer oylarsanız birilerinin kitabımı okuduğunu anlarım. Kitabıma şans verip okuduğunuz için teşekkür ederim.

Görüşmek üzere...🤗

Loading...
0%