
Merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar...☘️
Instagram: lavinyaofficial_
***
Karargaha geleli iki saat olmuştu. Anka timi de yaklaşık bir saat sonra karargahta olacaklardı.
Şuan Gece ve Pusat ile beraber Boran'ın sorgusundaydık.
"İstediğinizi yapın, konuşmayacağım." Dedi yüzündeki pis sırıtmasıyla Boran. Pusat'da kahkaha atmaya başladı, eyvah işte şimdi Boran hapı yutmuştu.
"Konuşmayacakmış duydunuz mu?" Diye sordu bize bakarak Pusat, gülmeye devam ediyordu. Boran'ın yanına yaklaştı.
"Pusat, dışarıya çık." Dedim bir şey yapmaması için. Baran'dan sonra Boran'ı da tanınmayacak hale getirirse bu sefer daha büyük ceza alırdı.
O sırada Pusat, Boranın yüzünü tutup diziyle vurdu. Boran öyle bir savruldu ki eğer elleri masaya kelepçeli olmasaydı odanın diğer tarafına savrulacaktı.
Pusat'ın elleri bu sefer Boran'ın saclarini buldu. Saçlarını sertçe çekip yüzüne baktıktan sonra karnına tekme attı.
Gece de kaydı kapatmak için hızla sorgu odasından çıktı.
"Hâlâ konuşmayacak mısın lan!" Diye bağırıp Boran'ın bacağına, ayağı ile basmaya başladı Pusat.
"Konuşmayacağım!" Diye bağırdı Boran. "Siz teslim olan birine böyle mi davranıyorsunuz!?" Diye sordu.
"Böyle davranıyoruz beğenemedin mi? Sizin, bizim askerlerimize yaptığınız işkencelerin yanında bu ne ki." Diye konuştum. Pusat tekrardan Boran'ın karnına tekme attı.
"Sen yapsaydın daha çok beğenirdim." Her ne kadar acı çekse de sırıtarak konuştu Boran.
Boran'ın yanına yaklaşıp, "Konuşacak mısın?" Diye sordum.
Başını iki yana sallamaya çalıştı ama Pusat'ın eli saçında olduğu için çok hafif kıpırdadı başı.
"Güzel. Pusat çekil." Dedim bende sırıtarak.
Pusat, Boran'ı sandalyeye oturtup gülerek geri çekildi. Bu sırada kapı açıldığında dönüp kimin geldiğine baktım, Gece gelmişti.
Boran'ın saçlarını elime dolayıp sertçe geriye çektim, sırıtıyordu pislik!
"Son kez soruyorum, konuşacak mısın?" Diye sordum, boşuna yorulmak istemiyordum.
"Hayır!" Deyip kahkaha atmaya başladı. Elimi saçlarından çekip arkasındaki sandalyeyi hızla çektim, dengesini kaybedip yere düştü.
Bilekleri acımış olacak ki yüzünü buruşturdu, çünkü kelepçeler sayesinde sert düşmemişti yere kelepçeler kollarını çekmişti.
Sandalyeyi havaya kaldırıp sertçe sırtına vurdum. "Ahh!" Sandalye kırılmıştı.
Bu sefer sırtına tekme attım, ama yetmemişti ikinci tekmeyi de attım. Daha sonra saçından tutup sertçe geriye çektim ve karnına birkaç kere yumruk atıp sertçe kolumu boğazına dolayıp sıktım.
"Dur! Ahh! Dur, tamam konuşacağım! Dur!" Dedi acıyla. Nefesi kesildiği için yarım yamalak konuşmuştu. Kolumu çektiğimde öne doğru eğilip öksürmeye başladı.
Gece kaydı tekrar açmak için odadan çıktı. Dışarıdaki askerlerden birine de buraya sandalye getirmelerini söylediğini duydum.
Cebimden çıkarttığım mendille Boran'ın burnundaki kanı sertçe temizledim. Yüzüne sadece Pusat bir kere diziyle vurmuştu, onun dışında hep görünmeyen yerlerine vurmuştuk.
Asker sandalyeyi getirdi, kırılan sandalyenin parçalarını toplayıp gitti.
...
"Komutanım görmeniz lazımdı, şerefsizler bizi görünce öyle bir kaçtılar ki ayakları bir taraflarına vura vura kaçtılar. Çok eğlenceliydi." Deyip kahkaha attı Meriç.
Benimde dudaklarım iki yana kıvrıldı. Tim geleli yarım saat olmuştu. Boran konuştuktan sonra kendimi dinlenme odasına atmıştım, tim gelene kadar.
Her ne kadar Boran'a vururken dikkat etsem de yaramı zorlamıştım.
Baran'ı, Gece ve Pusat sorguluyordu şuan, Rezan'ı ise Oktay Albay sorgulayacaktı.
Tim geldiğinden beri Oğuz ve Meriç neler yaptıklarını anlatıyorlardı. Bir yandan da artan mühimmatları yerine yerleştiriyorlardı.
İşleri bitince üstlerini değiştirmek için odadan çıktılar. Odada sadece Arslan ve ben kalmıştık.
"Yine gitmişsin operasyona?" Sorarcasına konuştu Arslan. Nerden haberi olmuştu ki? Geldiğinden beri yanındaydım.
"Tam bir operasyon sayılmaz." Dedim gülümseyerek.
"Boran'ı sen almışsın. Birde tam operasyona çıksaydın İris. Daha yeni hastaneden çıktın." Dedi sinirle.
"Yanımdan geçiyordu bende tuttum arabanın içine attım bu kadar. Oktay Albay izin vermedi zaten, arabada bekledim hep." Dedim dudaklarımı büzerek.
Dudaklarıma kayan bakışları birkaç saniye orada oyalandıktan sonra geri gözlerime çıktı.
"Yaran nasıl?" Diye sordu sakince.
"İyi, bir şeyi yok." Dedim.
"Tamam, ben albaya rapor vereyim sonra çıkalım olur mu?" Diye sordu.
Kafamı sallayıp "Tamam." Dedim, o da kafasını sallayıp odadan çıktı. Bende odama geçip üniformamı çıkarttım.
Yarama pansuman yaptıktan sonra siyah pantolonumu ve gri kısa kollu tişörtümü giydim, silahımı da belime yerleştirdim.
Alttan topuz yaptığım saçlarımı açıp taradım ve salık bıraktım.
Kapı çaldığında "Gir!" Dedim. Meriç, Oğuz ve Alaz içeriye girdi.
"Komutanım nasılsınız?" Diye sordu sırıtarak Meriç.
"İyiyim Meriç, sen nasılsın?" Diye sordum.
"Bende iyiyim çok şükür komutanım. Komutanım ben sizden bir şey isteyecektim, acaba arabanız müsaitse Allah'ın izniyle bize verebilir misiniz?" Diye sordu Meriç sırıtmaya devam ederken.
"Ne?" Diye sordum anlamayarak.
Oğuz, Meriç'in kafasına vurup sessizce konuştu, "Lan gerizekalı, o öyle mi söylenir?"
"Komutanım biz arabanızı alabilir miyiz? Üçümüzde de taksiye verecek kadar para yok, operasyona gitmeden önce cüzdanları almayı unutmuşuz. Koray komutanın da işleri varmış." Diye konuşmaya devam etti Oğuz.
"Komutanım eğer işiniz varsa arabayla bizi bırakabilir misiniz en azından?" Diye sordu Alaz.
Anahtarı cebimden çıkartıp uzattım. Meriç sırıtarak elimden anahtarı kaptı.
"Teşekkür ederiz komutanım." Dedi Alaz.
"Ne demek, hadi gidin dinlenin." Dedim, başlarını hafifçe aşağı eğip çıktılar odadan.
Sandalye oturup telefonumu elime aldım ve galeriye girdim. Annem ve babamla olan fotoğraflarıma bakmaya başladım, çok özlemiştim onları. Keşke burada olsalardı.
Kapım tekrardan çalındığında telefonumun ekranını kilitleyip, "Gir!" Dedim.
Odaya Aycan girdi o da üstünü değiştirmişti. Kapının dışında bekleyen Koray'ı gördüm, ona baktığımı görünce sanki buradan geçiyormuş gibi yürümeye devam etti.
"Komutanım, abim bana 'beni bekle beraber gideceğiz.' dedi ama ben bir arkadaşımla buluşacağım, şimdi bunu ona söylesem 'hangi arkadaşın? kim?' falan diye bir sürü soru soracak, abime siz söyleseniz olur mu?" Diye sordu şirince gülümseyerek.
"Birincisi şuan siviliz bana komutanım deme, ikincisi Arslan seni arayıp sormaz mı aynı soruları?" Diye sordum. Eskiden bana hep abla diye seslenirdi, özlemiştim.
"Yok komuta- yani yok abla sormaz, eve geldikten sonra başımın etini yer ama arayıp hesap sormaz." Dedi.
"Kapıda bekleyen arkadaşınla birlikte görünmeden çıkın o zaman." Dedim gülerek.
Aycan gözlerini büyütüp kapıya baktıktan sonra bana döndü. "Abla şey o yani kapıda beklemiyor ki." Dedi sesi korkuyla çıkmıştı, Koray ile buluştuğuna şuan emin olmuştum.
"Çıkın hadi çıkın, Arslan gelecek şimdi ." Dedim gülerek.
"Abla?" Dedi, Arslan'a söyleyip söylemeyeceğimi merak ediyordu.
"Arkadaşınla buluştuğunu söyleyeceğim Arslan'a, kim olduğu bilmiyorum." Dedim göz kırparak. Gülümseyerek teşekkür etti ve çıktı odadan.
Koray'ın, fotoğrafına bakıp durduğu kişi Aycan'dı demek ki. Yakışıyorlardı da, güzel olurlardı bence.
Birkaç dakika sonra kapı tekrar çalındı. "Gir!" Dedim. Bu sefer Arslan gelmişti.
"Hazır mısın?" Diye sordu. Kafamı sallayıp ayağa kalktım.
"Hadi gidelim. Aycan bir arkadaşıyla buluşacakmış, az önce çıktı." Dedim hırkamı giyerken.
"Hangi arkadaşıyla buluşacakmış?" Diye sordu kaşlarını çatarak.
"Bilmem, 'ben arkadaşımla buluşacağım abime söyler misin?'dedi." Dedim.
"İyi hadi çıkalım o zaman." Dedi.
Başka bir şey konuşmadan Arslan'ın arabasına bindik.
"Boran'ı dövmüşsün?" Dedi Arslan gözleri hâlâ yoldaydı.
"Konuşturdum, baya işe yarar şeyler söyledi." Dedim.
"Yaranı zorladın değil mi?" Diye sordu.
"Fazla değil." Dedim sadece. Yol boyunca da başka bir şey konuşmamıştık.
Arabadan indikten sonra Arslan'a beni getirdiği için teşekkür edip eve girdim.
Gece yarısı olduğu için sessizce odama çıktım.
Pijamalarımı giyip yatağa girdiğimde telefonumdan bildirim sesleri yükselmeye başladı. Telefonumu açıp bildirimlerin sadece Pusat, Gece ve benim olduğum gruptan geldiğini gördüm. Grubun adı değişikti, Pusat koymuştu.
-ÜÇ SİLAHŞÖRLER-
Pusat: "Ya ben anlamıyorum İris, Boran'ı dövüyor, kimse görmüyor. Ben Baran'a dokunuyorum annemler anında orada bitiveriyor!"
"Bıktım valla ya, sürekli ceza alıyorum bu şerefsiz yüzünden!"
Gece: "Abartma Pusat, alt tarafı akşam bulaşık yıkayacaksın."
Pusat: "Abartma mı? Kızım iki hafta boyunca annem bulaşıkları bana yıkatacak, iki hafta! Benim bu pamuk gibi ellerim iki hafta içinde nasıl olur biliyor musun sen o deterjan yüzünden."
"Sevgilinin elini tutarken yumuşak değil çatlak bir el tutunca anlarsın."
"Yine mi yakalandın?"
Pusat: "Maalesef."
Gece: "Hemde ne yakalanmak. Geçen sefer ki gibi annem, babam, Polat amca, Semra teyze, Oktay Albay beşi birden bastı."
"Sonucunda bulaşık mı yıkayacak."
Gece: "İki hafta boyunca."
Pusat: "Ben bu şerefsizi yarın güzel bir benzeteceğim en azından aldığım cezaya değsin."
Gece: "Saçmalama! Bu sefer daha büyük bir ceza alırsın."
"Gece haklı Pusat, bir şey yapma."
Pusat: "Offf!"
Gece: "Oflama Pusat, büyük bir ceza değil ki hem."
Pusat: "Sana göre öyle o Gece'm."
"Semra teyze kıyamaz sana. Bir kaç gün yıkarsın sadece.
Pusat: "İnşallah."
Gece: "Neyse iyi geceler ben uyuyacağım. Merak etme Pusat, İris'in dediği gibi Semra teyze kıyamaz sana."
Pusat: "İyi geceler Gece'm rüyanda bizi gör."
"İyi geceler."
Yazıp çıktım gruptan. Telefonu şarja takıp komodinin üzerine koydum.
...
"İris bak bunu alalım sana, çok yakışır." Dedi Teyzem elindeki siyah elbiseyi göstererek.
Sabah kahvaltı yaptıktan sonra İpek'in ve benim izin günümüz olduğu için çarşıya gelmiştik.
Elbiseyi elime alıp baktım, kumaşı çok güzeldi.
"Teyze elbise çok güzel ama ben bunu nerede giyeceğim?" Diye sordum.
"Bir dene en azından kızım, beğenirsen alırız bulursun giyecek bir yer." Dedi teyzem.
"Peki." Deyip deneme kabinine girdim.
Elbise üstüme tam oturmuştu, asimetrik yaka, uzun kollu, dar, mini bir elbiseydi. Diz kapağının bir karış yukarısında bitiyordu ve sol omzum açıkta kalıyordu.
Kabinden dışarı çıktığımda İpek'in de lacivert, mini, kare yaka bir elbise giydiğini gördüm. Elbise ona çok yakışmıştı.
Teyzemin gözleri beni bulduğunda gülümseyerek yanıma geldi.
"Çok yakışmış kızım, çok güzel olmuşsun." Dedi teyzem.
Kendi etrafımda bir dönüp gülümsedim.
"Bunları alıyoruz o zaman." Dedi İpek gülerek.
"Ben bunu nerede giyeceğim ki?" Diye sordum, açıkçası çatışmanın ortasında bu elbiseyi giyemezdim.
"Kızım alalım biz, bulursun illaki giyecek bir yer." Dedi teyzem inatla. Kafamı sallayıp onayladım. Elbiseyi bende çok beğenmiştim çünkü.
Bir kaç mağazayı gezip bir şeyler daha aldıktan sonra eve dönmüştük.
Şuan ise Asuman teyzelerin evinde Akşam yemeği yiyorduk.
Yemekten biraz sonra eve geri dönüp odalarımıza geçmiştik.
Pijamalarımı giyip kendimi yatağıma yattım boş boş tavana bakıyordum. Telefonuma gelen bildirim sesiyle telefonumu elime aldım.
Arslan mesaj atmıştı.
"Nasılsın?"
"İyiyim, sen nasılsın."
"İyiyim bende, yaran nasıl oldu? Bugün zorlamadın değil mi?"
"Zorlamadım, yaram gayet iyi."
"İyi o zaman, sevindim."
"Yarın eğitim yapacağız, saat sabah altı buçukta."
"Tamam, beş buçuk gibi çıkalım evden."
"Tamam, ama baştan söylüyorum sen eğitime katılmayacaksın sadece izleyeceksin."
"Silah eğitimine katılırım."
"İris!"
"Arslan!"
"Hayır."
"Evet."
"Hayır dedim İris!"
"Evet dedim Arslan!"
"Off İris off! Tamam, ama kendini zorlamayacaksın."
"Tamaam."
"İyi geceler o zaman."
"İyi geceler."
Deyip telefonu kapattım. Dudaklarımda ufak bir gülümseme belirmişti Arslan ile mesajlaşırken.
...
Yaklaşık bir buçuk saattir banka oturmuş, eğitim yapan Anka timini izliyordum.
"Komutanım, bir daha eğitim yapacağımız zaman şu Meriç kardeşimizin ağzını dikelim lütfen, Allah rızası için!" Diye bağırdı sistemle Oğuz.
Dudaklarım iki yana kıvrıldı, Meriç'in boş boğazlığı yüzünden yine on tur fazladan koşuyorlardı.
"Yakında dikeceğiz zaten! Biraz daha boş boğazlık yapsın görecek o!" Diye bağırdı Koray.
"Timin sıhhiyecisi benim ama unutmayın!" Diye bağırdı gülerek Meriç.
"Lan biz bilmiyor muyuz dikiş atmayı?!" Dedi bu sefer Alaz bağırarak.
Bu sırada karargahtan çıkıp eğitim alanına doğru gelen Aycan'ı gördüm, elinde iki tane bardakla geliyordu.
Yanıma gelip ufak bir baş selamı verdi. "Oturabilir miyim komutanım?" Diye sordu.
Başımı aşağı yukarı sallayıp onayladım. "Tabi ki, gel." Dedim.
Oturduktan sonra elindeki bardaklardan birini bana doğru uzattı. "Teşekkür ederim." Dedim, sıcacık çayı dudaklarıma götürürken.
"Afiyet olsun komutanım." Dedi.
"Anka timi! Şınav pozisyonu al!" Diye bağırdı gür sesiyle Arslan. Bakışlarım eğitim alanına döndü.
"Meriç say!" Diye bağırdı tekrardan Arslan.
"Bir! İki!" Diye her eğilip kalktıklarında saymaya başladı Meriç.
"Bazen 'iyi ki abimin eğitimlerinde değilim değilim' diyorum." Deyip kıkırdadı Aycan. Bende gülmüştüm.
Eğitimlerde Arslan'ın içinden çok gaddar birisi çıkıyordu, ki öyle olmak zorundaydı. Eğitimde merhamet, vatana ihanetti.
"Bende şuan 'keşke onlara katılsam' diyorum." Dedim gülerek.
"Asker olmak başvuru yaptığım gün bana beş saat eğitim yaptırmıştı. Eğitimden sonra 'Eğer asker olmak istiyorsan, bunlara katlanacaksın. Katlanamam dersen o başvuruyu şimdi iptal edeceksin.' demişti. Sonra evde olduğu her gün bana en az beş saat eğitim yaptırmıştı." Dedi Aycan abisine bakarak.
"Ne güzel işte, önceden hazırlanmış seni." Dedim gülerek. Melek asker olmak istediğini söylediği zaman bende ona eğitim yaptırmıştım.
"Öyle, ama o ilk gün çektiğim ağrıyı anlatamam. Sonraki gün yürüyememiştim." Dedi yüzünü buruşturarak. Güldüm.
Gözüm tekrar eğitim yapan time döndü.
"25! 26!" Diye saymaya devam ediyordu Meriç.
"Koray say!" Diye bağırdı Arslan.
"27! 28! 29!" Diye saymaya başladı Koray.
...
"198! 199! 200!" Dedi Oğuz nefes nefese.
"Anka timi! Mekik pozisyonu!" Diye bağırdı Arslan. Hepsi yere uzandı, "Alaz say!" Diye tekrardan bağırdı Arslan.
"Bir! İki! Üç!" Diye saymaya başladı Alaz.
"132! 133!" Diye saymaya devam ediyordu Meriç.
Bu sırada yanımıza koşturarak gelen Ecem'e kaydı bakışlarım. Benim yanıma gelip baş selamı verdikten sonra konuşmaya başladı.
"Komutanım, Oktay Albay sizi ve Arslan Yüzbaşıyı harekat merkezinde bekliyor." Dedi.
Konuşmları duyan Arslan, Koray'a eğitime devam etmelerini söyleyip yanımıza geldi ve hareket merkezine doğru yürümeye başladık.
Harekat girip Oktay Albaya selam verdik.
"Gelin yüzbaşım." Dedi Oktay Albay eliyle karşısındaki sandalyeleri göstererek.
Sandalyelere karşılıklı oturduğumuzda Albay önümüze birer fotoğraf bıraktı. Fotoğrafta sarıya yakın kumral saçlı, mavi gözlü bir adam vardı, saçları kulak hizasına kadar uzundu.
"Lewis Bayer; babası Türk, annesi Alman. Yirmi sekiz yaşında, silah mühendisi, şuan Almanya'da. Rezan, sorguda bu adamdan bahsetti, örgütle ilişkisi var. Sık sık dağa çıkıp örgütün üst düzey yöneticileriyle bir araya geliyor." Diye adamı tanıttı Oktay Albay.
"Örgütle bağlantısı varsa Alman yetkililerle konuşup adamın iadesini isteyebiliriz komutanım." Diye fikrini dile getirdi Arslan.
"Örgütle bağlantısını kanıtlayamayız. Kendini gizliyor." Dedim.
Dağdayken bu adamın adını çokça duymuştum, hatta bir kaç kez aynı toplantıya katılmıştım. Hem Lewis hem de yanındakiler yüzlerindeki maskesi bir an olsun çıkartmıyorlardı.
"İris haklı, kendini çok profesyonel bir şekilde gizliyor, elimizde elle tutulur bir kanıt yok. Sizin göreviniz Almanya'ya gidip Lewis denen adamın örgütle bağlantısı olduğunu kanıtlamak ve Türkiye'ye getirmek. Yarın akşam saatlerinde bir davete katılacak, davette örgütten üst düzey bir kaç kişi de olacak. O davete Anka timi de gidecek yüzbaşım. Planınızı yapın, bu akşam yola çıkacaksınız." Dedi Oktay Albay.
"Emredersiniz komutanım!" Deyip harekat merkezinden çıktık.
***
Bölüm sonu. ☘️
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Oy verip, yorum yaparsanız çok sevinirim.
Görüşmek üzere...🤗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.36k Okunma |
461 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |