16. Bölüm

16. Bölüm

Kübra
kubraq

 

 

Merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar... ☘️

 

Instagram: lavinyaofficial_

 

 

*** 

 

 

Şuan gözlerim dolu dolu kaçıncı kez başa sardığını bilmediğim videoya bakıyordum.

Bana gelen kutudaki flaş belleği detaylı incelemiştim ama bir şey bulamamıştım.

Tekrardan ekran karardı ve silah sesi yankılandı kulaklarımda, ve video yine başa sardı.

"Kızım gel yemek yiyelim!" Diye seslendi teyzem aşağıdan. Flaş belleği bilgisayardan çıkartıp çekmeceye koydum ve aşağı indim.

Bugün İpek nöbetçiydi o yüzden evde sadece teyzem ve ben vardık.

Aşağıya indiğimde teyzemin yemeği tabağa koyduğunu gördüm. Teyzem beni görünce kaşlarını çattı, "Ağladın mı sen?" Diye sordu.

Kafamı iki yana salladım. "Hayır, niye ağlayacakmışım?" Dedim yalan söyleyerek. Ağladığımı söylersem üzülürdü.

İnanmasa da bir şey demedi. Bende yerime oturup yemeğimi yemeye başladım.

"Yemekten sonra Asuman'lar gelecek, tatlı yapmış beraber yiyeceğiz." Dedi teyzem. Kafamı salladım, aklımda hâlâ video vardı.

"Gelsinler." Dedim.

 

...

 

Yemeği yedikten sonra teyzemin dediği gibi Arslan'lar gelmişti. Asuman teyze yaptığı elmalı kurabiyeyi ve tarçınlı keki getirmiş, beraber yiyorduk şuan.

Kapı çaldığında açmak için ayağa kalktım. Kapıyı açtığımda karşımda kargocu duruyordu.

"İris Tanyeli?" Dedi kargocu.

"Benim." Dedim. Kargocu elindeki kağıdı ve paketi gösterdi.

"Bu paket size, şuraya bir imza alabilir miyim?" Dedi. Kalemi ve kağıdı uzatarak.

Kaşlarım çatıldı, ben bir şey sipariş etmemiştim. Etrafa bakındım ama yoldan geçen insanlar dışında garip bir şey göremedim.

"Ben bir şey sipariş etmedim." Dedim şüpheyle karşımdaki kargocuya.

"Kızım gelen kimmiş!?" Diye seslendi teyzem.

"Bana bu paketi size teslim etmem söylendi hanımefendi. Üzerinde alıcının siz olduğu yazıyor, gönderen ismi yazmıyor." Dedi kargocu açıklayarak.

Elimi uzatıp kalemi ve kağıdı aldım. Gereken yere imzamı atıp kargocuya geri verdim. Kargocu paketi uzattı. "İyi günler." Dedi, aynı şekilde karşılık verdim.

İçeriye girecekken sokağın başındaki iki kişi dikkatimi çekti, simsiyah giyinmişlerdi ve bu tarafa doğru bakıyorlardı ama yüzleri net belli olmuyordu.

Onlara baktığımı görünce hızla köşeyi dönüp gözden kayboldular.

"Kimmiş gelen?" Dedi arkamdan bir ses omzuma dokunarak. Bir anlık refleksle omzumdaki eli tutup ters çevirdim ve yüzünü duvara yasladım.

"Ahh, elim bana lazım ama!" Dedi sert ama sessiz sesiyle Arslan. Canının acıdığı sesinden belli oluyordu. Elini bırakıp kapıyı kapattım.

"O paket ne?" Diye sordu.

"Bilmiyorum, ben sipariş etmedim. Benim adıma gelmiş." Dedim. Arslan'ın da kaşları çatıldı.

O da benim gibi şüphelenmişti. Salona gittim, teyzemlere biraz odamda işlerim olduğunu söyleyip odama çıktım, Arslan da peşimden gelmişti.

Kutuyu iyice inceledikten sonra tuzak olmadığına emin olduğumda yavaşça açmaya başladım.

İçinde üç tane küçük kutu, bir tane oyuncak ayı ve küçük bir kağıt vardı.

Kağıtta sadece 'Lavinya'ya' yazıyordu.

Küçük kutuları açtığımda her birinde saç tutamları olduğunu gördüm.

Birinde uzun simsiyah bir saç tutamı vardı.

Diğerinde öbürüne kıyasla biraz daha kısa, siyah saç tutamı vardı.

En sondaki kutuda da yaklaşık üç santimlik kısacık, siyah saç tutamı vardı.

Ayıcığı elime alıp inceledim. Gözlerine baktım kamera var mı diye ama görünmüyordu.

Bu ayıcığın aynısından bende de vardı ama küçükken kaybolmuştu. Annemler, şehit düştükleri operasyona gideceği gün kaybolmuştu ayım.

Saç tutamlarını kutularıyla beraber çantama koydum. Silahımı belime yerleştirdikten sonra ceketimi giyip odadan çıktım. Arslan'da peşimden geliyordu.

"Teyze benim ufak bir işim var, bir kaç saate gelirim." Dedim salonun kapısında durup.

"Kızım nereye?" Diye sordu teyzem.

"Ufak bir işim var, halledip geleceğim." Deyip kapıya doğru adımlamaya başladım. Arkamdan Arslan'ın, teyzeme içinin rahat olmasını ve benimle geleceğini söylediğini duydum.

Arabama bindiğimde Arslan'da yan koltuğa oturmuştu.

Bir şey demeden arabayı çalıştırdım. Saçların kime ait olduğunu bulmam lazımdı.

Işıklarda durduğumda, adli tıpta çalışan bir arkadaşıma mesaj attım.

Boran'ların yanına ilk sızdığım zamanlarda teröristler onu esir almıştı, orada tanışmıştık.

"Kim göndermiş olabilir onları?" Diye sordu Arslan. Kafamı iki yana salladım. "Bilmiyorum."

Adli Tıp Kurumundan içeriye girdiğimizde Masal ileride Meriç ile konuşuyordu.

"Komutanım?" Diye sorarcasına konuştu Meriç bizi görünce.

"Meriç?" Dedi aynı şekilde Arslan.

"Hoş geldin." Dedi Masal.

"Hoş buldum. Şunların kime ait olduğunu bulabilir misin?" Dedim elimdeki kutuları Masal'a uzatırken.

"Bulurum tabii ki, ama biraz zaman alır." Dedi Masal kendinden emin bir şekilde. Kafamı önemli değil dercesine salladım.

Bir an önce öğrensem iyi olurdu fakat yapacak bir şey yoktu.

"Siz tanışıyor musunuz?" Diye sordu Meriç.

"Evet. Abi sana bahsetmiştim ya beni o teröristlerden kurtaran asker, İris kurtardı beni." Dedi Masal.

Time girdikten sonra hepsinin ailesini ve geçmişini araştırdığımda öğrenmiştim kardeş olduklarını.

 

...

 

Elimdeki ayıcığa kaç saattir gözlerimi ayırmadan bakıyordum bilmiyorum.

Adli tıptan çıktıktan sonra ayıcığı da inceletmiştim. Ayıcıkta herhangi bir dinleme cihazı veya kamera yoktu.

Masal sayesinde, saç tutamlarının annem, babam ve kardeşime ait olduğunu öğrenmiştim.

Kim, ne için bana bu saç tutamlarını ve ayıcığı gönderdi? Bu saç tutamlarını, ayıcığı nereden buldu? Bilmiyorum, ama öğrenecektim.

Tek bildiğim, daha önce flaş bellek ve fotoğrafları da aynı kişinin gönderdiği.

İki nottaki yazı ile şimdi gönderilen nottaki yazıyı karşılaştırmıştım, iki yazı da aynıydı.

Kapı tıklanıp yavaşça açıldı. İpek gelmişti. "İris, iyi misin? Geldiğinden beri çıkmadın odandan." Dedi içeriye girerken.

"Aaa bu senin ayın değil mi? Kaybetmiştin. Nerden buldun?" Dedi yatağın öbür tarafına otururken.

"Ben bulmadım, o bana geldi." Dedim gözlerimi ayıcıktan ayırmadan.

"Nasıl?" Diye sordu anlamayarak.

"Bilmiyorum." Dedim kısaca. Konuşmak istemediğimi anlayıp susmuştu.

Bir süre boyunca ikimizde sessiz kalmıştık. Bu sessizliği çalan telefonum bozdu. Ecem arıyordu.

"Efendim." Dedim telefonu kulağıma dayayıp.

"Komutanım, Oktay Albay Anka timinin yarım saat içinde karargaha gelmesini emretti."

"Tamam geliyoruz." Deyip kapattım telefonu. Tim ile olan gruba girip onlara da haber verdim.

Yataktan kalkıp ceketimi giyerken konuştum. "Karargaha gidiyorum ben, akşam gelemeyebilirim." Deyip silahımı da belime yerleştirdim.

İpek ayağa kalkıp bana sarıldı. "Dikkat et." Diye fısıldadı kulağıma. "Sende." Aynı şekilde karşılık verdim.

 

...

 

"-Komutanım, Oğuz dönünce hepimize yemek ısmarlayacakmış." Diye konuştu Meriç gülerek.

"-Lan Meriç!" Dedi sertçe Oğuz.

"-Vaay Oğuz nereye götüreceksin bizi?" Diye sordu Koray.

"-Komutanım-" Oğuz'un sözünü bölen kişi Alaz'dı.

"-Bence böyle lüks bir yere götürecek komutanım. Oğuz bizi öyle sıradan yerlere götürür mü?"

"-Götürmez. En lüks yere götürecekmiş zaten." Dedi Meriç.

"-Meriç! Kes oğlum sesini! Komutanım yok öyle, bir şey aksine Meriç götüreceğini söylemişti, şaşırdı herhalde." Dedi Oğuz topu Meriç'e atarak.

Dudaklarımda ufak bir tebessüm oluştu.

"-Meriç?" Diye sorarcasına konuştu Koray.

"-Yok komutanım, Oğuz götürecek." Dedi Meriç.

"-Meriç götürecek komutanım." Dedi Oğuz inatla.

"Tamam tartışmayın. Hesabı ortak ödersiniz." Dedim gülerek.

"-Komutanım!" Dediler aynı anda.

"Dinliyorum." Dedim.

"-Çok güzel düşündünüz komutanım. Onu söyleyecektim." Dedi Meriç lafı çevirerek.

Arslan ufak bir kahkaha attı.

"-Bende aynı şeyi söyleyecektim komutanım. Bir de ek olarak bir soru soracağım. Şu Meriç'in ağızını ne zaman dikeceğiz tam olarak?" Dedi, hepimiz gülerken Meriç homurdanmaya başladı.

"-Bu timin sıhhiyecisi benim." Dedi Meriç.

"-Bende dikiş atabiliyorum ama." Dedi Oğuz gülerek.

"-Ee bizi dönünce hangi lüks mekana götüreceksiniz?" Diye sordu Arslan.

"-Bende merak ediyorum." Dedi Koray.

"-Sürpriz olsun komutanım." Dedi Meriç.

Şuan Lewis'in saklandığı köylerden birine gidiyorduk. Kendi ülkesinde de aranmaya başladığı için dağa kaçmıştı korkak herif.

Köy örgüte destek veren bir köydü, fakat yine de çoğunluğu sivil olduğu için daha dikkatli olmalıydık.

 

...

 

Şuan köyü rahatlıkla görebileceğimiz bir tepede havanın kararmasını bekliyorduk. Gündüz sivil kıyafetle de olsa, köye girersek deşifre olabilirdik.

Lewis'in hangi evde saklandığını bilmiyorduk, ama köydeki iki eve bir kaç teröristin girdiğini görmüştük. Bu iki evden birinde saklanıyordu tahminimce.

"-İris komutanım?" Diye sorarcasına konuştu Meriç telsizden.

"Efendim." Dedim, gözlerimi köyden ayırmadan.

"-Sizin tanıdığınız, böyle eli yüzü düzgün, benim gibi birazcık deli ama zeki, genç bir hanımefendi var mı?" Diye sordu Meriç. Hepimiz gülmeye başladık.

"Ne yapacaksın sen eli yüzü düzgün, deli ama zeki, genç bir kadını?" Diye sorusuna soruyla karşılık verdim gülerek.

"-Allah'ın emriyle babasından isteyeceğim komutanım. Bıktım her sabah uyandığımda Oğuz'un yüzünü görmekten. Ben sabah uyandığımda ilk iş olarak Oğuz'un çapaklı gözleri yerine, sevdiceğimin güzel gözlerine bakmak istiyorum. Uykuya dalarken Oğuz'un değil sevdiceğimin bedenini izlemek istiyorum." Dedi Meriç ciddiyetle.

Oğuz, Meriç, Alaz ve Koray aynı evde kalıyorlardı. Oğuz ve Meriç ise aynı odada yatıyorlardı.

"-Lan sapık! Sen niye uyurken benim vücuduma bakıyorsun!?" Diye sinirle konuştu Oğuz.

Oğuz'un lafları üzerine hepimiz daha çok gülmeye başladık.

"-Harbi lan uyanınca da niye ilk iş Oğuz'un gözlerine bakıyorsun?" Diye gülerek sordu Alaz.

"-Komutanım atalım bunu evden, sapık bu!" Diye sinirle konuşmaya devam etti Oğuz.

"-Lan karşımda dana gibi horluyorsun başka ne yapayım?" Diye sordu Meriç.

"-Bu uyanınca ilk iş benim gözlerime bakabileceğin anlamına mı geliyor? Ayrıca komutanım kim horluyor da gece üçümüz birden uyanıyoruz söyler misiniz?" Diye sordu Oğuz. Son soruyu Koray ve Alaz'a sormuştu.

"-Bence de atalım evden." Dedi Koray gülerek.

"-İris komutanım sen cevap vermedin, var mı öyle bir hanımefendi?" Diye sordu Meriç diğerlerini tınlamadan.

"Bakarız, Ankara'ya bir dönelim." Dedim gülerek. İyice ilişki koçu olma yolunda ilerliyordum.

"-Vallaha mı komutanım?" Diye sevinçle konuştu Meriç.

"-Bulun komutanım şu sapığa birini de kurtarın beni lütfen." Dedi Oğuz.

"-Bana kurban ol sen. Ayrıca yakında Koray komutanın da yatağı boşalacak, onun yatağında sen yatarsın." Dedi Meriç.

"-O ne demek lan?" Diye sordu Arslan.

"-Valla komutanım, Koray komutanımın yakında düğününü görürüz bence. Yani her operasyona çıkmadan önce elinde sürekli birinin fotoğrafı var, tam şuan bile o fotoğrafa bakıyor. Geceleri sürekli mutfakta telefonla konuşurken gülüyor. Sevdiği biri var ama daha kim olduğunu bulamadım." Dedi Meriç gülerek.

Koray'ın olduğu tarafa baktığımda gerçekten avucunda fotoğraf olduğunu gördüm.

"-Ooo komutanım hayırlı olsun. Yengemiz kim?" Diye sordu Alaz.

"-Koray? Kim bu kız oğlum?" Diye sordu gülerek Arslan. Bu kızın, kendi kardeşi olduğunu öğrendiği zaman da böyle gülecek miydi merak ediyordum doğrusu.

"-Şey komutanım." Diye ağzında bir şeyler gevelemeye başladı Koray.

"-Anka durumunuz nedir?" Diye sordu Aycan. Konuşulanları duymuş olacak ki araya girmişti. Yoksa havanın kararmasını beklediğimizi biliyordu.

"-Herhangi bir aksilik yok, plana sadığız." Dedi Arslan.

"-Anlaşıldı anka." Diye cevap verdi Aycan.

"-Ee komutanım kim bu şanslı kız?" Diye konuyu tekrar aynı yere çekti Oğuz.

Bu sırada Lewis'in evlerin birinden çıktığını gördüm.

"Lewis çıktı." Dedim. Şüphelendiğimiz evlerin birinden çıkıp diğerine girmişti.

"-Alaz evden gözünü ayırma." Dedi Arslan.

"-Emredersiniz komutanım." Dedi Alaz.

 

...

 

Koray şanslı gününde olacak ki kimse konunun üzerinde daha fazla durmamıştı. Havanın kararmasına şuan bir saat vardı.

"-İris komutanım, sizin bir sevgiliniz var mı?" Diye sordu Meriç. Bu gün çok fazla soru soruyordu.

Meriç'in sorusuyla beraber, bir iki adım ilerimde mevzi alan Arslan'ın bakışları bana dönmüştü.

"Yok Meriç." Dedim.

"-Sevdiğiniz biri de mi yok komutanım?" Diye sordu bu sefer.

Sahi benim sevgilim yoktu ama sevdiğim biri olabilir miydi? Bilmiyorum. Gözlerim Arslan'ın gözlerine kaydı, merakla bana bakıyordu.

"Operasyona odaklan Meriç." Dedim.

"-Ha sizde bizim gibi sapsınız yani." Dedi Meriç.

"Ne?" Ne dediğini anlamıştım ama ağzımdan birden dökülmüştü kelimeler.

"-Valla komutanım beni biliyorsunuz, bu Oğuz da aynı şekilde sap, Alaz komutanda öyle. Arslan komutanın yanında hiç kadın görmedim ben, bir tek Koray komutan sap değil." Dedi Meriç.

"-Komutanım, Lewis'in bulunduğu eve bir kaç kişi giriş yapıyor." Dedi Alaz.

"Beyler hava kararmak üzere, son bir kez daha planın üzerinden geçelim." Dedim konuyu değiştirerek.

 

...

 

Havanın kararmasının üzerinden yarım saat geçmişti ve şuan köye sessizce giriyorduk.

Alaz beklediğimiz tepede bize atış desteği sağlamak için bekliyordu.

Meriç ve ben şuan Lewis'in saklandığını düşündüğümüz eve, Arslan ve Oğuz ise diğer şüphelendiğimiz eve gireceklerdi.

Koray ise dışarıda olası bir duruma karşı bekleyecekti.

"-Hepiniz çok dikkatli olun. Sessiz olacağız." Dedi Arslan. Silahlarımızda susturucu olduğu için ateş etsek bile ses çıkmayacaktı.

"Hiç sevmiyorum bu sessiz olma işini." Diye mırıldandı sessizce Meriç. Telsizini kapatıp söylediği için sadece ben duymuştum.

Evin önüne gelip sessizce kapıyı açtık. Kapı kilitli olsa da sağlam olmadığı için kolayca açmıştık.

İçeriye girdiğimizde sağ taraftaki odaya Meriç, sol taraftaki odaya ben girdim.

"Kaldır ellerini! Kaldır!" Diye bağırdım karşımda oturan Lewis ve diğerine. Meriç de aynı şekilde bağırıyordu.

Ellerini kaldırdıklarında tekrar bağırdım. "Yavaşça silahlarınızı atın!"

Lewis'in yanındaki adam silahını atmak yerine bana doğrulttuğunda hızla ondan önce davranıp ben kafasına bir delik açtım.

Yavaşça Lewis'in yanına yaklaşıp ellerini arkadan kelepçeledim ve üstünü aradım. Cebinde küçük bir bıçak buldum.

Meriç içeriye girdi Lewis'i alıp dışarıya çıktı. Bu sırada masada bulunan dosyalar dikkatimi çekti.

Masaya yaklaşıp dosyalara baktım. Bir sürü dosya vardı içlerinden bazıları bizim Arslan'la arşiv kampta fotoğrafını çektiğimiz dosyalardı.

Dosyaları hızlıca çantama koyacakken masanın diğer tarafındaki sandalyenin üstündeki örtünün altında yanıp sönen ışık dikkatimi çekti.

Dikkatlice diğer tarafa geçip örtüyü yavaşça kaldırdım, bomba. Örtünün altında beş saniye sonra patlayacak bir bomba vardı.

"Bomba!"

 

 

***

 

 

Bölüm sonu.☘️

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Oy verip yorum yapmayı unurmazsanız çok sevinirim.

 

Görüşmek üzere...🤗

Bölüm : 17.03.2025 22:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...