30. Bölüm

30. Bölüm

Kübra
kubraq

 

Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyfli okumalar...🍀

Instagram: lavinyaofficial_

 

***

"Tolga."

Sessiz bir şekilde söylemiştim. Pusat anlamayarak "Ne?" Dedi

"Bu adam kim ya?" Diye sordu İpek sessizce

Tolga gözlerini bizim olduğumuz tarafa çevirdiğinde şaşkın gözlerle bana bakmaya başladı. "Oha! Tesadüfe bak be!" Diye konuşarak yanıma geldi, karşımda durup elini uzattı tokalaşmak için.

Bu sırada Arslan ve Tuğçe ellerini bırakmadan yanımıza geldiler. Elimi uzatıp Tolga ile tokalaştığımızda Arslan'ın ellerimize bakışı gözümden kaçmamıştı.

"Dua kapılarımın açıldığı anda tekrar karşılaşmayı dilemişim demek ki." Dedi sırıtarak Tolga. "Üç oldu, bu sefer numaranı almadan bırakmam." Diye devam ettiğinde ufak bir kahkaha attım.

"Ne üç oldu? Ne oluyor?" Diye sordu Pusat. "Karşılaşmamız." Dedi Tolga gözlerini benimkilerden çekmeden.

"Dün gece iki kere karşılaştık, biraz sohbet ettik de öyle." Dedim Pusat'a dönüp.

"Dün bizim gecemizi mahvedip abimle mi buluştun?" Dedi sinirle Tuğçe. Tolga, Tuğçe'nin abisi miymiş?

"Benim bir şeyi mahvettiğim yok. Abinle olan buluşmamız da tesadüftü." Dedim.

"Hangi normal insan doğum günü partisini bırakıp kaçar ki? En azından verdikleri emeğe saygı duyup teşekkür etseydin." Dedi Tuğçe tekrardan.

Tam ağzımı açıp konuşacakken Gece konuşmaya başladı. "Sen, seni ilgilendirmeyen konular üzerinde fazla mı yorum yapıyorsun? Bana mı öyle geldi?"

"Dün gece o gitmeseydi ben sevgilimle güzel bir gece geçirecektim, bence beni fazlasıyla ilgilendiriyor tatlım." Dedi Tuğçe, Gece'ye bakarak.

"O zaman sevgiline sahip çıkacaksın, sevgilisini bırakıp başka kadınların peşinden koşmayacak. Anlatabildim mi, tatlım?" Dedi Gece. Tatlım derken harfleri bastırarak söylemişti.

Gözlerim Gece'ye kaydığında sinirle Tuğçe'ye baktığını gördüm, her an silahını çekip vuracakmış gibi bakıyordu. Pusat ise Gece'ye gurur dolu bakışlar atıyordu.

Tuğçe konuşacakken Tolga araya girip kardeşini susturdu. "Tuğçe yeter, hâlâ 'güzel gece' diyorsun. Ben de buraya bunu konuşmaya gelmiştim. Arslan bir daha kardeşimin aklına girip gece buluşmaya ikna edersen bu sefer seninle farklı konuşurum."

"Ben kardeşinin aklına girmedim Tolga. Gece buluşmamızın doğru olmadığını, üstelik işimin olduğunu söyledim ama dinlemedi." Dedi Arslan.

"Sevgilin olduğu halde İris ile gece kulübede kalman çok doğru olmuştu zaten amına koyayım." Diye mırıldandı Pusat. Gece ve benim dışımda kimse Pusat'ı duymamıştı.

"Neyse ne, bir daha istemiyorum." Dedi Tolga. "Abi ben çocuk değilim!" Diye bağırdı Tuğçe. "Dün bu konuyu yeterince tartıştık Tuğçe, ben Arslan ile konuştum konu kapandı." Deyip bana döndü Tolga.

"Dün doğum günün müydü?" Diye sordu, kafamı aşağı yukarı salladım. "Doğum günün kutlu olsun. Dün söyleseydin hediye falan getirirdim." Diye devam etti.

"Kutlamamayı tercih ediyorum ama sağ ol." Dedim gülümseyerek. "Sebebini sorsam fazla ileri gitmiş olacağım sanırım. O yüzden sadece numaranı sormakla yetineceğim." Dedi Tolga cebinden telefonunu çıkartıp.

Elimi uzattım. "Ben yazayım istersen?" Dedim, telefonu bana verip gülümseyerek beklemeye başladı.

Numaramı kaydedip beni çaldırdı. Cebimdeki telefonu alıp numarasını kaydettim.

"Aşkım bu gün izin alsan da birlikte vakit geçirsek olur mu? Malûm gece buluşmamız yasak artık." Dedi son cümleyi abisine bakarak Tuğçe.

"Alamam, bu aralar baya yoğunuz." Dedi Arslan.

"Sevgilim, oturalım gel sıkıldım ayakta." Dedi Pusat ve masaya doğru ilerledi. Gece de Pusat'ın yanına gidip oturdu.

İpek ve Melek de masaya oturduğunda bende peşlerinden gittim. Birkaç saniye sonra tam karşımdaki sandalyeye Tolga, onun yanına Tuğçe, benim çaprazıma da Arslan oturdu. Arslan, Tuğçe ve benim arama oturmuştu.

"Ben az önce yaşananlar için kardeşim adına özür dilerim." Dedi Tolga, Gece'ye bakarak.

"Kardeşiniz adına özür dilemenize gerek yok, kendisi özür dileyebilecek yaşta." Dedi Gece.

Tolga kafasını sallayıp önüne döndü. "Abi bence de gerek yok ben özür dilenecek bir şey yapmadım çünkü." Dedi Tuğçe.

"Haddini bilsen sorun olmayacak aslında." Dedi Gece.

"Sen mi bildireceksin haddimi?" Diye sordu Tuğçe sinirle. "Sen bana laf edeceğine sevgilime kuyruk sallayan arkadaşına haddini bildir önce, yoksa ben severek bildiririm!"

"Tuğçe!" Dedi Arslan ve Tolga aynı anda. "Bana bak, sana cevap vermiyorum diye kendini bir şey sanma düzgün konuş benimle! Sevgiline mi güveniyorsun, abine mi bilmiyorum ama boşuna güvenme ikisi de seni elimden alamaz!" Dedim sinirle.

Benim kimseye kuyruk salladığım yoktu. Arslan sevgilisi olduğunu söylese ona asla yakın davranmazdım, ki o bana yakın davranıyordu.

"Araya girmek isteyeni ben döverim zaten." Dedi Melek. Arslan, Melek'e baktığında Melek tekrar konuşmaya başladı. "Kusura bakmayın komutanım ama kimse ablama laf edemez."

Tuğçe, Arslan'ın koluna girip kafasını omzuna yasladı ve konuşmadı.

"Siz ne kadardır sevgilisiniz?" Diye sordum merakla.

"Çok olmadı." Dedi Arslan hızlıca.

"Yani evet çok olmadı, üç buçuk, dört aydır sevgiliyiz. Ondan önce de arkadaştık." Dedi Tuğçe.

Biz kulübede kaldığımız zaman sevgililermiş.

"Neden hiç görmedim seni?" Diye sordum.

"Bilmem, ben Arslan'ın yanındaydım sen fark etmemişsin." Dedi Tuğçe.

"Bu adam yaralandı, ameliyata girdi, günlerce yoğun bakımda kaldı, ölüyordu ne zaman yanındaydın?" Diye sordum.

"O olanlardan haberim yoktu, öğrendiğim andan beri yanında oldum." Diye cevap verdi. Arslan hastanedeyken ben onun yanında yatmıştım, uyumuştum. Bu adam sevgilisi varken niye benimle bunları yaşadı o zaman?

Gözlerim el ele içeri giren Aycan ve Koray'a kaydı. İkisi de bizi görmemişti muhtemelen ki ellerini bırakmamış gülüşüyorlardı.

Arslan kafasını onlara çevirdiğinde kaşlarını çatarak birkaç kez öksürdü. İkisi de anında bize dönüp ellerini ayırdılar.

Yanımıza geldiklerinde Aycan çatık kaşlarla Tuğçe'ye bakıyordu. "Benim işe gitmem lazım, görüşürüz." Deyip eve doğru ilerledi İpek.

"Sen İpek'in oturduğu yere geçsene, abimin yanına oturacağım ben." Dedi Aycan, Tuğçe'ye bakarak.

Tuğçe kafasını çevirip Arslan'a baktığında ondan bir tepki beklediğini anladım. Arslan, Tuğçe'nin istediği tepkiyi vermediğinde gözlerini Aycan'a çevirip konuşmaya başladı.

"Onu kaldırsana, ben sevilisiyim ve yanında oturmak istiyorum." 'O' diye bahsettiği kişi ben oluyordum.

"Benim canım abimin sağına oturmak istiyor, kalk." Dedi Aycan. Tuğçe oflayarak kalkıp İpek'in oturduğu sandalyeye oturdu.

Aycan da gülümseyerek Arslan'ın yanına oturduktan sonra Tuğçe'nin yaslandığı koluna elini götürüp kiri temizler gibi birkaç kez sürtüp kafasını koydu.

"Komutanım ben sizden izin isteyecektim." Dedi Koray bir bana bir Arslan'a bakarak. "Ne izni?" Diye sordu Arslan.

"Bu gün için izin istiyorum komutanım, operasyon çıkmazsa bu gün karargaha gelmesem?" Dedi Koray, ne yapacağı belliydi. Arslan'ın izin vermeyeceğini düşünmüş olacak ki gözlerini bana çevirip bakmaya başladı.

"İzinlisin Koray, operasyon emri gelirse ben sana haber veririm." Dedim, Koray gülümseyip başını hafifçe eğdi. "Sağ olun komutanım." Dedi.

"Ablaların bir tanesisin sen ya!" Dedi Aycan da gülümseyerek. Ona bakıp güldüğümde bana göz kırpmıştı.

"Hani yoğundunuz? İzin alamazdınız Arslan?" Dedi Tuğçe.

"Ben tim komutanıyım, albaydan izin alamam. Koray, tim komutanından izin aldı." Dedi Arslan.

"Niye? Bu kadın senin işini de yapar, izin alıver bir günlük." Dedi Tuğçe eliyle beni göstererek.

"Az ye de uşak tut kendine, babanın uşağı mı var karşında? Ben kendi işlerimi yapar çıkarım gerisi beni ilgilendirmez." Normalde sadece Arslan için olsa onun raporlarını da tamamlardım ama Tuğçe'ye gıcık kapmıştım.

Bir süre daha bu şekilde oturduktan sonra karargaha gitme saatimiz geldiği için ayaklandık. Ben içeriye girecekken Tolga gelip beni durdurdu.

"Sen kardeşimin kusuruna bakma, fazla ve gereksiz kıskançlık yapıyor. Haddi olmayan işlere karışıyor, küçüklüğüne ver." Dedi.

"Hiç sana çekmemiş. Kusura bakma ama aşırı sinir bozucu bir kardeşin var, Allah sana sabır versin." Dediğimde ufak bir kahkaha attı.

"Amin. Biz dün geceyi yine tekrarlar mıyız? Yani bir şeyler içer miyiz?" Diye sordu.

"Yine aynı mekanda olacaksa neden olmasın?" Dedim bende onun gibi gülümseyerek.

"Haberleşiriz o zaman." Dedi. "Haberleşiriz." Dedim. İçeriye geçip üzerimi değiştirdim.

"Melek, ufaklık sana emanet. Ben gelirken onun için eşya falan alacağım ama şimdilik olanlarla idare edersin değil mi?" Dedim.

"Sen merak etme çok iyi bakarım ben ona hem biz film partisi yapacağız değil mi ufaklık?" Deyip ufaklığı öptü. Onların bu haline gülüp evden çıktım.

Aşağıya indiğimde Tuğçe'nin, Arslan'ı öptüğünü gördüm. Arslan bu öpücükten gerçekten memnun muydu bilmiyordum ama yüzü hemen çekip gitmek ister gibi duruyordu.

Beni gördüğünde Tuğçe'den uzaklaşıp kapıya ilerledi. Tolga ile göz göze geldiğimizde gülümseyerek el salladı. Bende gülerek el salladım ve arabama doğru ilerledim.

"Benim arabamla gidelim gel." Dedi Arslan. "Gerek yok yüzbaşım benim arabam var, sağ olun." Deyip arabama bindim.

Karargaha geldiğimde, otoparkına arabayı park edip indiğimde Arslan da aynısını yapıp yanıma gelmişti.

"Numaranı niye verdin?" Diye sordu yanıma gelir gelmez.

"İstedi, bende vermekte bir sakınca görmedim." Dedim ve hızlı adımlarla odama girip kapıyı kilitledim. Üniformalarımı giyip saçımı yaptım ve beremi de omzuma takıp dışarıya çıktım. Arslan odamın karşı duvarında durmuş bekliyordu.

O da üniformalarını giymişti ve saç tutamı yine alnına doğru düşüyordu.

Onu görmezden gelerek time ait olan odaya doğru ilerledim kapısını açıp girecekken Arslan konuşmaya başladı.

"Niye verdin numaranı? Ben sana dün görüşmeyeceksin demedim mi? Bide adama baka baka gülüyorsun!" Dediğinde içeriye girmiştim. Cümlesini tamamladığında sinirle ona dönüp konuşmaya başladım.

"Sana ne ya! Sana ne! Hoşlandım adamdan! Yakışıklı, kibar biri görüşmek istedim! Sana ne yüzbaşı!" Dedim sinirle. Karargahta olduğumuz için bağıramıyordum.

Tolga'dan hoşlandığım falan yoktu, onları anlık sinirle söylemiştim.

"Hoşlandın?" Diye mırıldandı kendi kendine. "İris yapma. Onunla bir şeyler yaşamayı düşünme." Dedi, sesi yalvarır gibi çıkmıştı.

"Neden? Gayet yakışıklı biri neden bir şeyler yaşamayayım ki? Üstelik bence bir sevgilisi de yoktur." Dedim. Sinirle derin bir nefes alıp gözlerini kapattı, ellerine baktığımda yumruk şeklini almışlardı.

"O iyi biri değil." Dedi gözlerimin içine bakarak. Kaşlarım havalandı. "İyi biri değil?" Diye tekrar ettim. Kafasını aşağı yukarı salladı.

"Kim iyi Arslan? Sen mi iyisin?" Diye sorduğumda kaşları çatıldı. "Ya senin sevgilin varken benim elimden tutup sinemaya götürdün, yemeğe çıkarttın, kulübeye götürdün, yanımda yattın lan! Sen mi iyisin?" Dedim sinirle

"Oha!" Diye bağıran Meriç'in sesiyle gözlerimi onlara çevirdim. Üçü de ayakta şaşkın şaşkın bize bakıyordu. "Lan sussana salak." Deyip Meriç'in kafasına vurdu Oğuz.

"Komutanım özür dileyerek söyleyeceğim. Herkesin kendi hayatı kendi kararı tabi ama günah komutanım, çok büyük günah. Tövbe edin bence hemen." Dedi Meriç. 'Yanımda yattın' dediğim için böyle diyordu, yanlış anlamıştı.

"Meriç sus, sana ne oğlum." Dedi bu sefer de Alaz fısıldayarak. "Meriç! Saçma sapan konuşma!" Diye bağırdı Arslan. Sinirini Meriç'ten çıkartıyordu.

Gözlerini Meriç'ten bana çevirdi. "Biliyorum yaptıklarım iyi şeyler değil ama o adam da iyi değil. Uzak dur ondan İris." Dedi.

"Sevgilin, abisi hakkında böyle dediğini duyarsa üzülür bence." Dedim, tam ağzını açıp konuşacakken albayın postası kapıyı tıklatıp içeriye girdi.

"Arslan komutanım, Oktay Albay sizi odasında bekliyor." Dedi selam verdikten sonra. Arslan odadan çıktığında bende koltuklardan birine oturup başımı ellerimin arasına aldım.

"Komutanım? İyi misiniz?" Diye sordu Alaz. "İyiyim Alaz." Dedim başımı kaldırıp onlara baktıktan sonra. Üçü de hâlâ ayaktaydı. "Otursanıza." Diye devam ettim.

"Komutanım biz dün akşam size bunları verecektik ama veremedik." Dedi Oğuz. Ellerinde tuttukları hediye paketlerine baktım.

"O günü kutlamıyorum." Dedim. "Öğrendik komutanım, ama en azından bizden birer hediye olarak kabul etseniz." Dedi Meriç. Dudaklarımda minik bir tebessüm oluştu, başımı aşağı yukarı salladım.

Üçü de gülümseyerek ellerindeki hediye paketlerini uzattılar. "Teşekkür ederim." Dedim paketleri alırken. "Rica ederiz komutanım." Dedi üçü de.

Hediyeleri açacakken kapı tıklatıldı ve yine albayın postası içeriye girdi.

"Komutanım, albay Anka timini harekat merkezinde bekliyor." Dedi, hızla ayağa kalkıp kapıya doğru ilerledik. "Bunları odama, masanın üzerine bırak." Dedim ve hediyeleri albayın postasına verdim.

"Emredersiniz komutanım." Dedi. Harekat merkezine girdik. Oktay Albay ve Arslan buradalardı.

"Komutanım." Dedim hazır ola geçip. "Gelin yüzbaşım." Dedi albay. Sandalyelere oturduğumuzda karşımızdaki ekranda bir kampın fotoğrafı vardı, İHA görüntüsüydü.

"Sınıra yakın bir terör kampı. Korsan'ın burada olduğunu düşünüyoruz. Göreviniz o kampa girip Korsan'ı canlı bir şekilde Ankara'ya getirmek. Planınızı yapın, iki saat sonra yola çıkacaksınız." Deyip harekat merkezinden ayrıldı Oktay Albay.

"Ben Koray'a haber vereyim o gelince yapalım planı, siz şimdi silahları ve mühimmatları hazırlayın." Deyip bahçeye doğru adımladım. Bir köşeye geçip Koray'ı aradım ve operasyon olduğunu hemen karargaha gelmesini söyledim.

Daha sonra Melek'i arayıp haber verdim, ufaklığa iyi bakmasını ve dikkatli olmasını söyleyerek kapattım telefonu. Teyzemi de arayıp merak etmemesini, en kısa zamanda döneceğimi söyledim.

Telefonu cebime koyup hangara doğru ilerleyecekken gördüğüm suratla adımlarım durdu. Tuğçe bir asker ile karargaha doğru geliyordu. Beni gördüğünde yanındaki askere beni gösterip bir şeyler dedi, asker bana selam verip başka tarafa doğru yürümeye başladı.

"Merhaba, nasılsın?" Dedi sahte olduğu belli olan gülümsemesiyle. Cevap vermeden ona bakmaya devam ettim, gerçekten nasıl olduğumu merak etmediğini biliyordum.

"Ay ne suratsızsın ya. Neyse seni gördüğüm iyi oldu, senden bir şey isteyeceğim." Dedi meymenetsiz hanım. Gözlerimi devirip devam etmesini bekledim.

"Sen Arslan'ın işini de halletsen de biz bu gün birlikte vakit geçirsek olmaz mı? Lütfen, bak lütfen diyorum İris. Ne olur?" Dedi, biraz daha mı yalvarmasını isteseydim acaba.

"Sen buraya nasıl girdin? Onu söylesene bana." Dedim. Çantasından bir kimlik çıkartıp bana doğrulttu.

Avukat kimliğiydi. "Avukat mısın sende?" Diye sordum. Gereksiz bir soruydu. "Evet." Dedi ve kimliğini çantasına geri koydu.

"Yardım edecek misin?" Diye sordu hevesli bir şekilde. Gülümseyerek ona baktığımda o da heyecanla gülümsedi. "Hayır." Dedim gülümsemeye devam ederken.

Gülen suratı anında değişti ve kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı. "Ne?" Diye sordu.

"Hayır." Diye tekrar ettim. "Neden?" Diye sordu. "Keyfim ve kahyası yardım etmek istemiyor." Dedim.

"Sevgilim nerede?" Diye sordu. Sevgilin batsın. "Hangarda." Dedim.

"Hangar nerede?" Diye sordu. Arslan'ın yanına gidip onunla konuşacaktı, ama ben biraz gıcıklık yapmaktan zarar geleceğini düşünmüyordum.

"Ne yapacaksın?" Diye sordum. "Gideceğim. Söyler misin nerede?"

"Yalnız karargahta öyle kafana göre dolaşamazsın." Dedim. Kafasını sallayıp telefonunu çıkarttı ve 'Sevgilimmmm' diye kayıtlı Arslan'ı aradı. "Arama boşuna, hangarda telefonlar çekmez." Dedim.

"Arslan'ı çağırabilir misin? Ya da beni ona götürür müsün?" Diye sordu telefonu çantasına koyarken.

"Bilmem, yapar mıyım acaba?" Dedi elimi düşünür gibi çeneme götürürken. "Bak benden hoşlanmıyorsun biliyorum ama lütfen götür, bu günü sevgilimle geçirmek istiyorum lütfen." Dedi. Nizamiyeden gelen Aycan ve Koray'ı görmemle Tuğçe ile konuşmamın sonlandığını fark ettim.

İkisi de yanıma gelip selam verdi. "Koray üniformalarını giyip gel, hangardalar birlikte gidelim." Dedim, kafasını öne eğip selam verdi. "Emredersiniz komutanım." Deyip karargaha girdi.

"Aycan, beni abinin yanına götürür müsün?" Diye sordu Tuğçe. Aycan bana baktıktan sonra gülerek cevapladı.

"Hayır." Bana dönüp konuşmaya devam etti. "Komutanım bir emriniz yoksa ben Koray'ın yanına gidebilir miyim?" Kafamı sallayarak onayladım. Aycan başka bir şey söylemeden karargaha girdi.

"Bana neden böyle davranıyorsunuz ya?" Diye sordu Tuğçe. "Ben seni sevmedim, o yüzden."

Birkaç dakika sonra Koray geldiğinde Hangara doğru gidiyorduk. Tuğçe de peşimizden geliyordu. Yasak olduğunu defalarca söylemiştim ama dinlememişti.

Hangara ilk ben girdim Arslan diğerlerini görmeden konuşmaya başladı. "İris nerede kaldın gel de şu planı- Tuğçe?" Cümlesini devam ettirecekken Tuğçe'yi görmesiyle sustu.

"Tuğçe, senin ne işin var burada?" Diye sordu sonra gözlerini bana çevirdi. "Sevgiline on kez yasak dedim dinlemedi, al götür şunu başımdan." Deyip operasyona giderken giydiğim üniformayı üzerime giydim. Pantolonu değiştirmeme gerek yoktu, içimde de kıyafet olduğu için burada giyinmem sorun değildi.

"Sana çok meraklıyım sanki ben suratsız." Dedi Tuğçe. "Tuğçe." Diye uyarırcasına konuştu Arslan.

"Ne ya? Suratsız işte, somurtup duruyor. Tipi de olsa bari." Diye cevap verdi Arslan'a. Ona dönüp ağzımı açtığımda Meriç'in konuşmaya başlamasıyla geri kapattım.

"Sensin be tipsiz, suratsız, somurtuk kadın! Benim komutanımın öyle bir gülüşü var ki senin haberin yok! Arslan komutanım da bilir o gülüşü. Arslan komutanım kusura bakmayın ama İris komutanımı yedirtmem ben bu kadına." Dedi Meriç.

"Vallahi bende laf söyletmem. Komutanım hakkında düzgün konuş." Dedi Oğuz

"İris komutanımın güzelliği tartışma konusu bile olamaz, sen kör müsün? Aynaya hiç bakmadığın belli oluyor. Arslan komutanım kusura bakmayın." Dedi Alaz.

"Komutanım kusura bakmayın sevgiliniz diye İris komutana hakaret etmesine susmayız." Dedi Koray.

Hepsini çok seviyordum ya. Dolan gözlerimi saklamak için arkamı dönüp şarjörleri doldurmaya başladım.

"Hepsi dövecek gibi bakıyor bana Arslan bir şey söyle." Dedi Tuğçe korkuyla.

"Merak etmeyin suratsız hanım, biz masumlara özellikle de kadınlara dokunmayız." Dedi Meriç.

"Ama ben asker kimliğimi bırakıp saçını başını çok güzel yolarım. Söylediğin laflara ve o laf söylediğin kişilere dikkat et." Dedi Aycan.

"Tuğçe git hadi sen." Dedi Arslan, sevgilisine bir şey olmasından korkuyordu galiba.

"Ya bu gün birlikte vakit geçiririz diye gelmiştim." Dedi Tuğçe üzgün bir şekilde.

"Yüzbaşım az zamanımız kaldı, acele edin de plansız gitmeyelim Tuğçe Hanım yüzünden." Dedim.

"Nereye gidiyorsunuz?" Diye sordu. Soruyu sorarken ses tonu değişmişti ve aşırı meraklı bir şekilde sormuştu.

Arslan konuşmak için ağzını açtığında ona fırsat vermeden konuştum. "Tatbikata." Dedim hızlıca.

Operasyona gittiğimizi bilmesine gerek yoktu, şuandan itibaren bu kadından ayrı bir şüphelenmeye başlamıştım.

"Ne tatbikatı?" Diye sordu bu seferde. "Asker olduklarına göre, yangın tatbikatı." Dedi gözlerini devirerek Aycan.

Koray ufak bir kahkaha attığında Aycan ona öpücük yollamıştı. "Ben sana çıkışı göstereyim." Deyip Tuğçe'yi götürdü Aycan.

 

...

 

Bizde operasyon için planlarımızı yapıp helikopterle kampa yakın bir bölgeye inmiştik. Arslan sevgilisine edilen laflar için kızmamıştı, konusunu bile açmamıştı bu sürede.

Kamp alanına geldiğimizde önce Korsan'ın burada olup olmadığını teyit etmemiz lazımdı. Meriç, Oğuz, Arslan ve Koray teröristlerin içine sızmıştı. Ben ve Alaz ise kampın biraz uzağında duruyorduk, Alaz tüfeği ile kampı kontrol ediyordu bende çevreyi kontrol ediyordum

Kampın bir tarafında orman varken diğer tarafı uçurumdu. Biz uçurumun olduğu tarafta duruyorduk.

"-Korsan burada, görüşüm var." Dedi Koray.

"-Anlaşıldı, göz temasını kaybetme. Sadece onu alıp çıkacağız." Dedi Arslan.

"-Emredersiniz komutanım, takipteyim." Dedi Koray.

"-Bombalar hazır." Dedi Oğuz. Kampın bazı noktalarına bomba yerleştirmişlerdi, Korsan'ı aldıktan sonra kampı havaya uçuracaktık.

"-Anlaşıldı." Dedi Arslan.

"-Meriç, Oğuz yerlerinizde misiniz?" Diye konuşmaya devam etti Arslan.

"-Evet komutanım, yerimizi aldık bekliyoruz." Dedi Meriç. Meriç ve Oğuz bombaları yerleştirdikten sonra kampın girişinde bekleyeceklerdi.

"-Koray geldim, başlıyoruz." Dedi Arslan, silahımı hazırlayıp beklemeye başladım.

Bir süre sonra kamptan silah sesleri yükselmeye başladı.

"Anka iyi misiniz?" Diye sordum.

"-Fark edildik, Korsan kaçtı." Dedi Arslan.

"Çıkın hemen oradan, B planına geçiyoruz." Dedim, B planı kamptan olabildiğince uzaklaşıp bombaları patlatmaktı.

Alaz ile biraz daha yaklaşıp çatışmaya dahil olduk. İleriden gelen dört adamı görünce içim biraz daha rahat etti, yavaşça geri çekiliyorlardı.

"-En arkadaki bombaları patlat Oğuz." Dedi Arslan. Arslan lafını bitirdikten birkaç saniye sonra kampın en arkasından iki patlama sesi duyuldu ve alevler görüldü.

Biz biraz sarsılsak da uçurumdan birkaç kaya parçası yere düşmüştü.

Arslan'lar bizim yanımıza geldiğinde artık bizde yavaşça geri çekiliyorduk.

Geriye gitmek için ayağa kalktığımda omzumda hissettiğim keskin acı ile dengemi kaybettim ve geriye doğru düştüm. Bedenimin sert bir şekilde yer ile buluştuğu an, gözlerim de uçsuz bucaksız karanlıkla buluşmuştu.

En son hatırladığım şey 'İris.' diye bağıran Anka timinin sesleriydi.

***

Bölüm sonu.🍀

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım beğenmişsinizdir. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim.

Nasıl gidiyor, düşüncelerinizi yazar mısınız?

Görüşmek üzere...🤗

Bölüm : 22.09.2025 20:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...