32. Bölüm

32. Bölüm

Kübra
kubraq

 

 

 

Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar...🍀

 

 

Instagram: lavinyaofficial_

 

*** 

Gözümü, yüzümdeki ıslaklık ve Melek'in kıkırdamalarıyla açmıştım. Ufaklık yine yüzümü yalayarak uyandırıyordu beni ve Melek ona bakarak gülüyordu.

"Günaydın." Dedim ve Ufaklığı tutup başından öptüm. "Günaydın, nasılsın?" Diye cevapladı Melek.

"İyiyim." Dedim ve ayağa kalktım, banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım ve merdivenlerden biraz zorlansam da aşağı inmeyi başardım.

İpek salondaydı, beni görünce hemen ayağa kalkıp kolumdan tuttu ve koltuğa oturmama ardım etti.

"Günaydın." Dedi. Aynı şekilde karşılık verdim. Teyzem havlu ile ellerini kurulayarak içeri girdi. Gözleri, ellerinde olduğu için beni henüz görmemişti, dün gece geldiğimde uyuduğu için beni ilk defa şuan görecekti.

Teyzem kafasını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde gülen suratı donuklaştı ve kaşları çatıldı.

"Kızım?" Dedi titrek bir ses tonuyla. Dolu gözleriyle bana doğru yaklaştı ve elini yanağıma koydu. "Ne oldu sana?" Diye sordu.

"Operasyonda oldu ama önemli bir şey değil teyzem. İyiyim, geçti." Dedim elini tutup öperken.

"Ne demek önemli bir şey değil kızım, her tarafın yara bere içerisinde." Dedi teyzem. "Teyze gerçekten iyiyim. Önemli değil." Dedim. Teyzem inanmayan gözlerle bana baksa da bir şey demeden sarıldı.

...

Teyzemi zar zor iyi olduğuma ikna ettikten sonra kahvaltı yapmıştık. Şuan ise televizyonun karşısında oturup çay içiyorduk. Melek karargaha gitmişti, yeni bir time dahil olacaktı. İpek ise markete gitmişti.

"Sizin mahkeme ne zaman teyze?" Diye sordum. "Haftaya pazartesi." Diye yanıtladı teyzem beni. Boşanmakta kararlıydı.

Kapının açılma sesini duydum, İpek gelmişti muhtemelen.

Bir süre sonra içeriye Tolga girdi, İpek de onun arkasından gelmişti.

"Geçmiş olsun. Nasılsın." Dedi ayakta durup. "Sağ ol, iyiyim." Dedim. "Geç oğlum otur, dikilme ayakta." Dedi teyzem. Tolga teyzeme gülümseyip yanımdaki boş yere oturdu.

"Ben çay koyayım." Deyip mutfağa doğru adımladı teyzem. "Bende şunları koyayım." elindeki poşetleri göstererek konuştuktan sonra mutfağa girdi İpek.

"Benim yapabileceğim bir şey var mı? İlaçlarını aldın değil mi?" Diye sordu Tolga. "İlaçlarımı aldım sağ ol, yapabileceğin bir şey yok düşündüğün için teşekkür ederim." Dedim.

"Sen nasıl öğrendin?" Diye devam ettim. "Tuğçe'yi buraya bırakıp işe geçecektim kuzenini gördüm aşağıda, o söyledi." Dedi. Kafamı olumlu anlamda salladım. "Nasıl oldu, ne zaman oldu?" Diye sordu.

"Operasyon esnasında oldu." Dedim. "Nasıl?" Diye sordu. "Operasyonda olanları anlatamam maalesef, boş ver o yüzden." Dedim. Ufak bir gülümsemeyle kafasını salladı.

Şuan Tolga'ya güvenmeyen tarafım daha baskındı, gerilmiştim. "Ben artık kalkayım, sende güzelce dinlen. Geçmiş olsun." Dedi ve ayağa kalkıp kapıya doğru adımladı. "Sağ ol." Dediğimde odadan çıkmış ve ardından dış kapıdan da çıkmıştı.

Teyzem elindeki çay ile odaya girip bana baktı. "Gitti." Dedim. "Çay koymuştum arkadaşına, içip öyle gitseydi keşke." Dedi teyzem, elindeki bardağı sehpaya bırakıp geri yerine oturdu.

"Benim nasibimmiş ben içerim." Dedi İpek, elindeki tabakları sehpaya bırakıp çayı aldı.

Bir süre sonra kapı tekrar çaldığında İpek ayağa kalkıp açtı. Bu sefer önde Arslan, arkasından İpek girdiler salona.

"Hoş geldin oğlum, geç çay koyayım sana." Dedi Teyzem. "Hoş buldum, lütfen zahmet etme teyzeciğim İris ile konuşup karargaha gideceğim." Dedi Arslan.

"Peki oğlum." Dedi ve arkasına yaslandı Teyzem.

"Konuşacak bir şey yok Arslan Yüzbaşım. İyi günler." Dedim mesafeli bir şekilde.

"Var İris." Dedi ve az önce Tolga'nın oturduğu yere oturup bana biraz daha yaklaştı. Bacağı bacağıma değiyordu.

Kokusu burnuma geldiğinde istemsizce derin bir nefes aldım. "Nasılsın, ağrın var mı? Bacağın nasıl, zorlamıyorsun değil mi?" Diye sorularını sıraladı Arslan.

Zar zor onun güzel kokusunun etkisinden çıkıp başımı iki yana salladım. "Yok, ağrım yok ve zorlamıyorum." Dedim.

Arslan kafasını hafifçe aşağı yukarı sallayıp cebinden bir telefon çıkarttı ve bana uzattı. "Seninki kullanılacak durumda değil, al bunu." Dedi. Kaşlarım çatıldı.

"Gerek yok yüzbaşım, sağ olun." Dedim. "Gerek var mı diye sormadım İris, al dedim." Dedi.

"Sen bence sevgiline hediye et o telefonu daha iyi olur. Geçen gün dikkatimi çekti sevgilinin de telefonun ekranı kırık. Sevinir." Dedim. Arslan gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.

Sinirlenmişe benziyordu ama sinirlenmeye hakkı yoktu. Burada sinirlenmesi gereken kişi bendim, sevgilisinin yanından benim yanıma gelip telefon hediye ediyordu.

Arslan gözlerini açıp Teyzem ve İpek'e bakarak konuşmaya başladı. "Teyzeciğim, İpek bizi biraz yalnız bırakabilir misiniz lütfen?"

İpek ve teyzem bir şey demeden ayağa kalkıp salondan çıktılar ve kapıyı kapattılar.

Arslan bana dönüp ellerime doğru uzandı. Elleri, ellerime değmeden kendimi geri çektim.

"İris bak nasıl göründüğünün farkındayım, özür dilerim. Bak ben düşündüğün gibi bir adam değilim, sevgilim varken bir kadına bakmayı bırak başka birini düşünmem bile. Şuan sana doğru düzgün bir açıklama yapamıyorum, lütfen bana biraz zaman ver. Her şeyi anlatacağım, sende bana hak vereceksin yemin ederim." Dedi bunları söylerken gözleri ellerindeydi.

Kafasını kaldırıp yüzüme baktığında gözlerinin dolduğunu fark ettim. "Bakma bana şöyle. Özür dilerim. Lütfen bana zaman ver, her şeyi anlatacağım." Diye devam etti.

"Zaman yok Arslan, şimdi anlat. Eğer şimdi anlatırsan sana hak verebilirim belki, ama yok anlatmazsan seni bir daha asla dinlemem." Dediğimde sustu ve sadece gözlerimin içine baktı.

Onu anlamamı ister gibi baktı, zorlanıyordu ama susuyordu.

"Peki ben anlayacağımı anladım yüzbaşım, bu saatten sonra sen anlatsan da ben dinlemem. Lütfen git evimden, iyi günler ve Tuğçe ile mutluluklar." Dedim.

Gözünden bir damla yaş düştüğünde derin bir iç çektim, neden ağlıyordu ki? Ne olduysa anlatabilirdi ama o anlatmamayı seçmişti, hayatında sevgilisi varken benden kendisine zaman vermemi isteyemezdi.

"İris lütfen yapma." Dedi fısıltıyla. "Lütfen." Diye tekrarladı. "Defol git evimden Arslan Arınç!" Dedim sesimi yükselterek. Kafasını iki yana salladı.

"Telefonu al bari, öyle gideyim." Dedi.

"Al o telefonu-" Dilimin ucuna kadar gelen küfrü söylemek yerine cümleme küfürsüz devam ettim. "-sevgiline ver."

Arslan telefonu koltuğun üzerine bırakıp ayağa kalktı ve hızla çıktı evden. Telefonu alıp cama çıktım ve hızlı adımlarla arabaya doğru giden Arslan'a doğru fırlattım. Koluna isabet edip yere düşen telefon ile arkasına dönüp baktı. Gözleri önce bana sonra yerdeki kırılmış olduğundan emin olduğun telefona değdi.

Bir şey demeden camı ve perdeyi kapatıp ne yapacağını izlemeye başladım. Telefona bir tekme attıktan sonra arabasına binip hızla uzaklaştı.

Arkamı döndüğümde şaşkınca bana bakan teyzem ve İpek'i görünce derin bir iç çektim. "Kızım niye ağlıyorsun?" Diye sordu Teyzem. Ağlıyor muydum ki?

"Gel otur." Deyip yanıma geldi İpek ve beni koltuğa oturttu. "Sinirlerim boşalmış galiba birden, bir şey yok." Dedim teyzeme.

 

...

 

Bilgisayarımın başında oturmuş Korsan hakkında araştırma yapıyordum.

Teröristlerin kaydedip bazı yerlerde yayınladıkları videolarda konuşma yapıyordu.

Her videoda görünmese de bazı videolarda sesi ve kendisi çok net belliydi, hep farklı farklı yerlerde çekinmişti videolar.

İlk izlediğim Almanya, sonrası Amerika, Fransa, Irak, Mısır ve Suriye'ydi. Bu şekilde farklı farklı ülkelerde çekilmiş videoları vardı. Videoları izlerken Korsan'ın yanındaki adam dikkatimi çekmişti ama kim olduğunu hatırlayamamıştım.

Çocukları hakkında araştırma yaptığımda sadece bir oğlu hakkında bilgiye ulaşmıştım. Diğer oğlu ve kızı hayalet gibiydi.

Kim olduğunu bildiğim oğlu, videoların hepsinde Korsan'ın yanındaydı. Kendinin tek başına çekilmiş videoları da vardı.

Karısı hakkında yaptığım araştırmalar da sonuç vermemişti.

Korsan'ın son olarak bulunduğu bölgedeki İHA görüntülerine bakıyordum.

Bunun için Oktay Albaydan izin almıştım. Bana en az yirmi kere 'yaralısın yüzbaşım bırak bunları dinlen.' dese de yoğun ısrarlarıma dayanamayıp izin vermişti.

Evde bulunan yedek telefonu kullanmaya başlamıştım ama ilk fırsatta yeni bir telefon alacaktım kendime.

Görüntüleri incelerken aklıma gelen şey ile dudaklarımda ufak bir gülümseme belirdi. Videoda gördüğüm ve hatırlamadığım adam muhbirdi. Ben iki yıl Boranın yanında operasyon yaparken pek çok muhbir ile tanışmıştım, o adam da onlardan biriydi.

Telefondan ona şifreli bir mesaj atıp cevap vermesini bekledim. Bir süre sonra cevap gelince Korsan'ın fotoğrafını ona attım ve bildiği bütün bilgileri söylemesini istedim.

Kısa bir süre sonra cevap geldi. Genel olarak bildiğim şeyleri söylemişti.

Kaşlarımın çatılmasına sebep olan bilgi ise karısı hakkındaydı, kadının Kırşehir'de yaşadığını söylemişti.

Kadının ismini ve adresini istemiştim. Adresini bilmediğini, isminin ise 'Meryem Çotur' olduğunu söylemişti.

Oktay Albaya mesajın ekran görüntüsünü atıp cevap beklemeye başladım. Bu sırada Meryem Çotur ismini araştırıyordum.

 

...

 

Her şey çok ani gerçekleşmişti. Bizzat ben Kırşehir'e gidip o kadın hakkında bilgi edinmek istemiştim, Oktay Albay yine yoğun ısrarıma ve biraz tehdidime dayanamayıp izin vermişti.

Eğer beni kendisi göndermezse Kırşehir'i gezmek için gideceğimi ve kadınla karşılaşma ihtimalim olduğunu söylemiştim, biraz azar işitsem de kazanan ben olmuştum.

Şuan Arslan ile Kırşehir'e gidiyorduk. Resmi bir görev değildi sadece bilgiyi teyit edecektik. Timin gelmesine gerek duymamıştık.

Teyzem bu halde gittiğim için biraz kızıp üzülse de kendimi zorlamayacağıma söz verince içi az da olsa rahat etmişti.

Arslan ile yola çıktığımızdan beri konuşmamıştık.

Bacağım gayet iyiydi, üzerine bastığımda ağrı yapmıyordu. Omzum da bana göre geçmişti, kurşun yarasına alışık olduğum için hissetmiyordum bile.

Yüzüm deki yaralar geçmeye başlamıştı hâlâ çok güzeldim bence. Bu düşündüğüme gülmüştüm.

Arslan benim güldüğümü duyunca bakışlarını birkaç saniyelik bana çevirdikten sonra tekrardan yola bakmaya devam etti.

"Neye güldün?" Diye sordu. İçimden 'sana ne.' demek gelse bile kendimi tuttum. "Kendime." dedim.

"Niye?" Diye sordu bu sefer kaşlarını çatıp. "Öylesine." Deyip kapattım konuyu.

"Daha çok yolumuz var, ağrın olursa söyle tamam mı?" Dedi. "Hıhım." Diye mırıldanıp kafamı geriye yasladım ve gözlerimi kapattım.

Yarım saat sonra Arslan'ın sesini duydum, çalan şarkıya eşlik ediyordu. Muhtemelen benim uyuduğumu düşünmüştü.

"Umutsuz olduğunda sevmek, ister her insan.

Birazcık şanslıysan neden olmasın.

Kendinden emin değilsen, sevme.

Bensiz mutluysan.

Hep öyle kal."

Derin bir of çekip devam etti.

"Eğer her gece yattığında.

Büyülü düşler sana.

Benden bahsediyorsa.

Hemen tatlı uykundan uyan.

Çünkü ben hiç uyuyamam.

Seni düşündüğüm zaman.

Ben ki sevmekten hiç usanmam."

Şarkı bittikten birkaç dakika sonra arabanın durduğunu hissetsem de gözlerimi açmadım. Yaklaşık on dakikadır arabada sadece nefes alıp verme sesleri duyuluyordu. Sonunda dayanamayıp gözlerimi açtığımda Arslan'ın da bana baktığını gördüm.

Bir an istemsizce irkildim, bunu fark eden Arslan gözlerini önüne çevirdi ve arabayı çalıştırdı.

"Ne oldu?" Diye sordum. "Bir şey olmadı, dinlenmek için durdum." Dedi. Derin bir nefes alıp cama döndüm. İçerisi Arslan kokuyordu, onun arabasıyla gidiyorduk.

Sıcakladığımı hissedince camı araladım ve nefes aldım.

 

...

 

Kırşehir'e geldiğimizde Oktay Albayın gönderdiği adrese gittik. Bahçeli bir apartmandı. İleride sokağın köşesine park edilmiş araç dikkatimi çekti.

Tolga'nın arabasıydı galiba.

"Tolga'nın arabası bu." Dedim. Plakası aynıydı. Arslan'ın kaşları çatıldı ve arabadan indi. O inince bende indim.

"Sen bacağını zorlama arabada bekle." Dedi. "Sorun yok." Deyip yanına ilerledim.

"Arslan, arabayı arka sokağa park edelim." Dedim ve arabaya doğru ilerledim. Arslan da sorgulamadan dediğimi yapıp arabaya bindi ve arka sokağa sürdü arabayı.

Eğer Tolga buradaysa bizi görmemesi daha iyi olurdu.

Arabadan inip eve doğru ilerlemeye başladık. Bize verilen adresin karşısındaki apartmanda camdan dışarıyı izleyen yaşlı bir kadını görünce yanına yaklaştım.

"Merhaba teyzeciğim, nasılsın?" Diye sordum gülümseyerek. "İyiyim kızım, sen nasılsın? Seni hiç görmedim buralarda, neden geldin?" Diye art arda sorularını sordu yaşlı teyze.

"İyiyim bende teyzeciğim. Ben birini arıyorum, tanır mısın acaba?" Diye sordum. "Kimi arıyorsun?" Diye sordu.

"Meryem, Meryem Çotur." Dedim. Teyze kısa bir süre yüzüme anlamaz gözlerle baktıktan sonra hatırlar gibi heyecanla konuştu.

"Hee tanıyorum kızım tanıyorum, tanımam mı? Senden güzel olmasın ama bir kızı var dünyalar güzeli. Ben benim oğlana alacaktım ama kız güzel olduğu kadar saygısız, o yüzden istemedim. Birde dalyan boylu, kara kaşlı, kara gözlü, yakışıklı bir oğlu var. Bekar kızım olsa oğlunu alırdım, oğlu öyle bir efendi ki kızım eğer sevdiğin yoksa oğlu ile tanış bir bak benden demesi. Hatta bırak onun oğlunu ben sana benim yakışıklı oğlumu göstereyim bakalım beğenecek misin? Benim oğlum hem mühendis hemde çok yakışıklı, dur fotoğrafını göstereyim." Dedi teyze, konuyu ne ara buraya getirdiğini anlamamıştım.

Arslan sinirli bir soluk verip sakince konuşmaya başladı. "Teyzeciğim oğlun seninle kalsın. Kendisi benim beşik kertmem, sözlüm. Biz birbirimizi çok seviyoruz. Sen şu Meryem Çotur'un yerini söyle bize de gidelim." Dedi Arslan. Yanıma gelip beni teyzeden korumak ister gibi arkasına almıştı.

Teyze karşıdaki apartmanı gösterip mutluluklar dilemişti bize. 'Beşik kertmem' mi demişti o?

Yürümeye başladığımızda ufak bir kahkaha atıp konuşmaya başladım. "Beşik kertmesi ne be?" Deyip tekrardan kahkaha attım.

"Ne deseydim? Aklıma ilk o geldi, 'sözlüm.' daha sonra geldi. Hem bıraksaydım da o kadının evde kalmış oğluna seni yakıştırmasını mı izleseydim. Bir de fotoğraf gösterecek." Dedi. Bir kahkaha daha attım daha sonra kendimi zar zor tutup gülmemek için derin bir nefes aldım.

"Ya insanın aklına niye ilk beşik kertmesi gelir ya? Hem adam evde kalmış değil mühendis mühendis." Diye tekrar güldüm ama bu daha kısa sürdü. Arslan'a baktığımda onun benim dudaklarıma baktığını fark ettim.

Gülüşüm soldu ve düz bir surat ifadesiyle bakmaya başladım.

Birkaç saniye birbirimize öyle baktıktan sonra apartmana yürümeye devam ettik.

Apartmana girecekken gelen sesleri duyduğumuz an hızla iki apartmanın arasına girdik.

"Anne merak etme biz iyiyiz, kendi isteğimizle yapıyoruz bu işi. Korkma kardeşim bana emanet, ne pahasına olursa olsun korurum onu." Dedi biri. Tolga'ya çok benziyordu sesi. Kaşlarım çatıldı.

"Abiniz?" Dedi bir kadın.

"Abim babamın yanında biliyorsun. Kendini korur o, buraya gelmeden önce konuştuk. İyiler. Hem abim, hem de babam iyi." Dedi, bu ses de Tuğçe'nin sesine çok benziyordu.

"Baban umurumda değil kızım, benim derdim sen ve abilerin." Dedi kadın.

Arslan'ın yüzüne baktığımda gözlerini kapatmış dinliyordu. Şuan birbirimize çok yakındık, yüzümü biraz daha ileriye götürsem onun göğsüne değecekti. Bu yüzden gözlerini kapatması daha iyiydi.

"Kendine iyi bak anne. Ben yine gelirim merak etme bizi." Dedi Tolga.

"Anne biz seni aramadan arama." Dedi Tuğçe.

Adım seslerinden sonra, açılıp kapanan kapı sesi ve arabanın hareket ettiğine dair sesler gelince derin bir nefes alıp verdim.

Arslan da gözlerini açıp bana baktı. Rahatlamış gibi bakıyordu bana, mutlu olmuştu sanki.

 

 

***

 

Bölüm sonu.

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim.

 

Görüşmek üzere...

Bölüm : 29.09.2025 21:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...