33. Bölüm

33. Bölüm

Kübra
kubraq

 

 

 

Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın. Keyifli okumalar... 🍀

 

Instagram: lavinyaofficial_

 

*** 

Meryem, Tolga ve Tuğçe'nin annesi miydi? Bu durumda babaları da Korsan oluyordu. Ve 'Abi.' dedikleri biri daha vardı.

"Oktay Albay ile konuşayım ben." Dedi Arslan ve duvarın arasından çıkıp telefonunu eline aldı.

"Komutanım adres teyit edildi, Tolga ve Tuğçe de buradaydı." Dedi Arslan telefonu kulağına dayadıktan bir süre sonra, ve Oktay albayın cevabını bekledi.

"Evet komutanım." Dedi, tedirgin bir şekilde söylemişti bunu.

"Emredersiniz komutanım." Deyip kapattı telefonu. "Ankara'ya dönüyoruz. Yolda anlatacağım her şeyi." Dedi gülümseyerek.

Arkamı dönüp arabaya doğru adımlarken bir yandan da konuşmaya başladım. "Gerek yok yüzbaşım, ben gereken bilgiyi Oktay Albaydan alırım." Dedim.

O gün evde anlatmazsa bir daha onu dinlemeyeceğimi söylemiştim. Her ne kadar deli gibi merak etsem de dinlemeyecektim. İnadım inattı.

"İris anlatacağım işte." Dedi önümde durup yürümemi engellerken.

"Kızım! Bırak yanındaki oğlanı boş ver, gel bak benim oğlan daha yakışıklı hem mesleği elinde!" Diye bağıran teyzeye çevirdim bakışlarımı, camdan eğilmiş bize doğru bağırıyordu.

"Ya sabır. Allah'ım sen sabır ver bana." Diye mırıldandı Arslan. "Teyzeciğim biz seviyoruz birbirimizi! Sözlüm benim o ya!" Deyip elimi sıkı sıkı tuttuktan sonra havaya kaldırdı Arslan.

Elimi onun elinden çekip birkaç adım geriledim. "Yok teyze yalan söylüyor! Sözlüm falan değil o, onun sevgilisi var!" Dedim, son cümleyi Arslan'a bakarak söylemiştim. Normalde böyle gereksiz bir cümleyi kurmazdım ama Arslan'a sinirimden söylemiştim.

"Gel o zaman güzel kızım, bak benim oğlana beğenecek misin?!" Dedi teyze, bazen gerçekten anlamıyordum bu erkekler kendilerine kız arkadaş bulabilirlerdi neden anneleri böyle davranıyordu ki?

"Yok valla teyzem sağ ol ben evlenip de hayatımı karartamam! Sana iyi gelin aramalar kolay gelsin!" Deyip Arslan'ın yanından geçtim, geçerken çarpmak istesem de yaralı olduğum için yapmadım.

Arabaya binip oturdum ve kafamı geriye yaslayıp Arslan'ı bekledim. Ne olduğunu az çok anlamıştım zaten, Arslan görev için Tuğçe ile yakınlaşmıştı.

Az çok anlamıştım anlamasına ama aklımda hâlâ bir sürü soru işareti vardı.

Arslan arabaya bindiğinde arabayı çalıştırıp hareket etmeye başladı, ikimizde susmuştuk.

Bu suskunluk en fazla yirmi dakika sürebilmişti. "Görev içindi, aramızda herhangi bir yakınlaşma olmadı. Sadece görev için ne gerekiyorsa onu yaptım." Dedi Arslan. Cevap vermeden yola bakmaya devam ettim.

Ben ona söylemiştim, o an anlatmamayı seçmişti ben de şimdi dinlemeyecektim. Zaten operasyonun detaylarını bir şekilde öğrenirdim.

"Konuşmayacak mısın?" Diye sordu. Yine herhangi bir tepki vermeden dışarıya bakmaya devam ettim.

Arabayı kenara çekip durdurdu. "İris sana söylüyorum." Dedi. Yine tepki vermedim.

Elini çeneme getirip hafifçe tuttu ve kendine çevirdi. "Özür dilerim. Dinler misin beni lütfen." Dedi fısıldayarak.

"Ben seni evde de dinleyecektim Arslan, ama anlatmadın." Dedim.

"Görev içindi, emir öyleydi. Oktay Albay ve benim dışımda kimse bilmeyecekti." Dedi. "Sen onları görmeseydin şuan da da anlatamazdım." Diye devam etti.

"Ne zaman başladı operasyon? Tuğçe ve Tolga, Korsan'ın çocuğu mu? O yüzden mi yakınlaştın Tuğçe'ye? Tuğçe senin asker olduğunu bildiği halde niye yanında tuttu seni?" Diye sorularımı sıraladım.

Karargahta öğrenecek olsam da şuan çok merak ediyordum ve sabır edecek gücüm kalmamıştı. Arslan'ın dudakları hafifçe yukarı kıvrılıyor gibi olsa da kendini tuttu.

"Seninle tekrar karşılaştıktan kısa bir süre sonra başladı. Tuğçe ve Tolga, Korsan'ın çocukları ve bir abileri daha var. Tabii ki de görev için yakınlaştım, sevgili rolü yaptım. Tuğçe de beni sevdiğinden yanımda olmadı beni kullanmaya çalıştı, benim ona yaptığım gibi bana yakınlaşıp bilgi almak istedi." Diye sırayla cevapladı sorularımı.

"Neden doğum günümde getirdin onu eve?" Diye sordum. "Oktay Albay öyle istedi, neden bilmiyorum. O akşam ailemle tanıştırmamı emretti." Dedi.

"Tolga peki? O da asker olduğum için bana yakın davrandı?" Diye sordum. "Bilmiyorum, sizin nasıl karşılaştığınızı da bilmiyorum ki." Dedi, kafamı aşağı yukarı sallayıp tekrar yola döndüm.

"Geç kalıyoruz yüzbaşım." Dedim. "Ya İris, anlattım ama ya yüzbaşım ne?" Diye mızmızlanırcasına konuştu Arslan.

"Yüzbaşı değil misin sen?" Dedim anlamazdan gelerek. "Öyleyim ama sen bana o şekilde seslenme." Dedi.

"Sebep?" Dedim.

"İris yapma ama ya, eskisi gibi olalım soğuk davranma bana." Dedi.

"Eskisi gibi? Arkadaşız Arslan." Dedim. "Silah arkadaşıyız. Diğerlerine nasıl davranıyorsam sana da öyle davranacağım, fazla samimiyete gerek yok." Diye devam ettim.

Gözlerini kapatıp derin bir nefes alıp verdi. "Sadece silah arkadaşı mıyız?" Diye sordu. Kafamı sallayıp onayladım.

"Değiliz." Dedi o kafasını iki yana sallayıp. "Neyiz?" Diye sordum. Arslan konuşmak için ağzını açtığı sırada telefonum çaldı.

Cebimden telefonumu çıkartıp arayan kişiye baktım. Pusat arıyordu. Kapattım, daha sonra arardım.

Gözlerimi Arslan'a çevirdim, konuşmasını bekledim. Sevgili değildik ama arkadaş da değildik.

Arslan tekrardan konuşmak için ağzını açtığında telefonumun sesi yine yankılandı. Arslan ağzının içinden bir şeyler mırıldanıp alnını ovuşturdu.

Tekrar Pusat arıyordu. Bu sefer açıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Ne var Pusat." Dedim, sesim bıkkın ve sinirli çıkmıştı.

"Ne mi var? Benim telefonumu niye açmıyorsun sen? Ne yapıyorsun o dağ aslanının yanında?! Evde dinlenmen lazım senin!" Dedi Pusat. Son cümleleri bağırarak söylemişti.

"Dağ aslanı mı? Bana mı dedi o lafı o?" Diye sordu Arslan kafasını bana çevirip. Gözlerim devirdim. Pusat o kadar bağırmıştı ki Arslan duymuştu.

"Ne oldu Pusat?" Dedim. Arslan arabayı hareket ettirdi.

"Ya seni görmeye geldik ama bir baktık yoksun. İyi misin sen? O halde niye evden çıkıyorsun?"

"İyiyim, işim vardı. Dönüyorum zaten. Gelince konuşuruz." Dedim ve telefonu kapattım.

Başım ağrımaya başlamıştı ve uykum gelmişti.

"Oktay Albayın onayı olmadan operasyondan bahsetme olur mu?" Dedi Arslan gözlerini yoldan çekmeden. Kafamı geriye yaslayıp ona doğru çevirdim.

"Olur." Dedim sadece ve kafamı önüme çevirdim. Gözlerimi kapattım.

 

...

 

"Anlaşıldı, emredersiniz komutanım." Dedim ve ayağa kalkıp selam verdim. Arslan yanıma gelip bana yardım ederek odadan çıkarttı.

Karargaha gelir gelmez Oktay Albayın odasına gelmiştik, bana operasyon hakkında birkaç bilgi vermişlerdi. Arslan'ın söylediğinden başka bir şey dememişti aslında.

Tuğçe, Korsan'ın şehirdeki işlerini yapıyormuş, Tolga gerçekten avukat olsa da Tuğçe'nin kimliği sahteymiş.

Meryem de onların öz anneleriydi, Korsan'dan çocuklarıyla birlikte kaçıp kendine yeni hayat kurmuştu ama çocukları babalarının izinden gitmek istemişlerdi.

Büyük oğlu ilk fırsatta babasının yanına kaçmıştı. Tolga hukuk okumuş ve avukat olmuştu, kimliğini kullanarak da babasına yardım ediyordu. Tuğçe ise abisinin yardımıyla aldığı sahte avukat kimliği ile Arslan'ın yanına sızmaya çalışmıştı.

Bizimkiler bunu anlayınca hemen okları tersine çevirmişti ve Arslan onlardan Korsan hakkında bilgiler alıyordu.

Arabaya bindikten sonra karargahtan çıktık.

"Eee artık her şeyi öğrendiğine göre iyiyiz öyle değil mi?" Diye sordu. "Bunun cevabını vermiştim ya zaten." Dedim.

"Off!" Dedi. "İris arkadaş değiliz biz." Diye devam etti.

"Neyiz o zaman?" Diye sordum.

Cevap verecekken telefonu çaldı. Cebinden çıkartıp arayan kişiye baktığında güzel bir küfür edip aramayı reddetti, aynı saniyede telefonu tekrar çaldığında sinirle açıp kulağına dayadı ve güzel küfürlerinin devamını getirdi.

"Ne var lan arayıp duruyorsun ikidir!" Diye devam etti sevgi dolu cümlesine.

"Lan sana ne! Ne yapıyorsak yapıyoruz Pusat sana ne!" Diye bağırdı tekrardan.

Benimle konuşurken sürekli cümlesini böldüğü için sinirlenmişti anlaşılan.

"Ne demek lan sana ne?! Bana bak dağ aslanı kardeşimi hemen evine getiriyorsun tamam mı!?" Deyip kapattı telefonu Pusat.

Arslan sinirle ufak bir kahkaha attı.

"Ona inat götürmeyeceğim eve." Dedi bana dönüp. "Pardon yüzbaşım?" Dedim tek kaşımı kaldırıp.

"Hay yüzbaşına. Kulübeye gidelim." Dedi ve kulübeye giden yola çevirdi direksiyonu, yol bomboştu.

Kapıyı açtığımda Arslan'ın bağırmasını duydum. "İris! Ne yapıyorsun!?" Deyip arabayı durdu. Amacım atlamak değildi zaten durmasını sağlamaktı.

Arslan bana dönüp sinirle bakmaya başladığında kapıyı kapattım. "Beni eve götür!" Dedim sinirle.

"Kulübeye gidecektim." Dedi masum bir çocuk gibi. "Evime gitmek istiyorum ben." Dedim. Kafasını aşağı yukarı sallayıp arabayı hareket ettirdi. Eve doğru sürüyordu ama çok yavaş sürüyordu. Galiba gerçekten atlayacağımı falan düşünmüştü.

"Arslan bu bacakla yürüsem daha hızlı giderim." Dediğimde güldü ve omuzlarını yukarı kaldırıp indirdi.

...

Sonunda eve gelebilmiştik. Arabadan inip eve doğru adımlamaya başladım. Arslan da hızla arabadan inip yanıma geldi ve kolumu tuttu.

"Sevgilim bırak beni ya! Bırak yedireyim o lafları şuna!" Diye bağıran Gece'nin sesi ile kafamı oraya çevirdim.

Gece, Tuğçe'ye saldırmaya çalışıyordu ama Pusat ona arkasından sarılıp tuttuğu için saldıramıyordu.

"Hadi gel saldır da seni mahkemelerde nasıl süründürüyorum izle! Avukatım ben bana dokunamazsın!" Dedi Tuğçe.

"Bir tarafımın avukatı." Diye mırıldandım, Arslan da gülmüştü. Kolumu ondan çekip uzaklaştım.

"Gece ne oluyor!?" Diye sordum yanlarına giderken. Gece benim sesimi duyunca Pusat'ın kolları arasında hareket etmeyi bırakıp bana döndü.

"Sevgilim!" Diye bağırıp Arslan'a koşarak sarıldı Tuğçe. Gözlerimi onlardan çekip, Gece'ye döndüm. "Ne oldu?" Diye sordum.

"İris geç otur ayakta kalma." Dedi Pusat, koluma girip oturttu beni. "Bu kadın salak salak şeyler söylüyor senin hakkında!" Dedi Gece sinirli bir şekilde.

"Siz ne yapıyordunuz ki burada?" Diye sordu Arslan. Sadece Gece, Pusat ve Tuğçe vardı.

"Ben seni bekliyordum sevgilim." Dedi Tuğçe hemen Arslan'a sırnaşarak. Gözlerimi devirip Gece ve Pusat'a bakmaya başladım.

"Bizde seni bekliyorduk. Teyzen ve Asuman teyze çarşıya gittiler, İpek de Ufaklık'ı veterinere götürdü." Dedi Pusat. Kafamı aşağı yukarı salladım.

"Eve girelim hadi." Dedim. Gece hemen ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. Tuğçe'yi hiç sevmemişti.

Pusat da benim yanıma gelip kolumdan tuttu ve kalkmama yardım etti. İçeri girdiğimizde salona gidip oturduk.

"Sen ne yaptın onunla?" Diye sordu Pusat. "Hiç." Dedim tek omzumu yukarı kaldırıp indirirken.

"İyisin değil mi İris?" Diye sordu Gece. Kafamı aşağı yukarı salladım. "İyiyim." Dedim.

 

...

 

Bir süre Gece ve Pusat ile konuştuktan sonra İpek ve teyzem gelmişti. Birlikte yemek yedikten sonra oturmuş çay içiyorduk.

Telefonumun titremesiyle cebimden çıkartıp kimin mesaj attığına baktım.

Tolga yazmıştı.

"Merhaba, nasıl oldun?"

 

"Merhaba, daha iyiyim sağ ol."

 

"Sen nasılsın?"

"Bende iyiyim, sağ ol."

"Eğer olur dersen seninle görüşmek istiyorum, iyiysen gelip alayım mı seni?"

 

"Olur, hava almak iyi gelir sanırım."

 

"Yarım saate hazır olurum."

"Süper! Yarım saat sonra oradayım o zaman."

"Görüşürüz."

Mesajına bir şey yazmadan sohbetinden çıktım. Belki Korsan hakkında bir şeyler öğrenebilirdim.

Yavaşça ayağa kalkıp salondan çıktım. Odama çıkıp Oktay Albayı aradım ve Tolga ile buluşacağımı söyledim.

Oktay Albaydan izni alınca üzerimi değiştirmeye başladım. Siyah kot pantolon, üzerine beyaz kısa kollu giydim. Yanıma hırkamı alacaktım. Saçımı taradıktan sonra parfümümü sıktım. Kirpiklerime maskara sürdüm, dudaklarıma da hafif pembemsi renk veren nemlendiriciyi sürüp yatağıma oturdum.

Bir süre sonra telefonuma gelen mesaja baktım. Tolga geldiğini söylemişti.

Dikkatlice aşağıya inip salona doğru adımladım. "Teyze, benim ufak işim var, birkaç saate gelirim." Dedim. "Tamam kuzum." Dedi teyzem. Pusat kafasını 'Nereye?' dercesine salladı. Bende 'Sorun yok.' der gibi salladım.

Dışarıya çıktığımda Tolga'nın arabasını ve Arslan'ı gördüm. Tolga benim çıktığımı görünce arabadan inip bana doğru gelmeye başladı.

Arslan da bahçedeki masada oturuyordu. Tolga'yı görmemişti muhtemelen. Bende bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladım.

Tolga karşımda durup konuşmaya başladı. "Emrivaki yapmış gibi oldum, eğer iyi değilsen sonra gidebiliriz." Dedi.

Kafamı iki yana sallayıp gülümsedim. "Hayır, iyiyim. Şimdi gidebiliriz." Dedim. Gözüm masada oturan Arslan'a kaydı. Sinirli olduğu buradan belli oluyordu.

"Peki o zaman." Deyip eliyle arabayı gösterdi. "Hanımefendiler önden." Diye devam etti.

"Hoş geldin Tolga." Dedi Arslan bizim yanımıza doğru gelirken.

"Hoş buldum Arslan." Dedi Tolga.

"Hayırdır, bir yere mi gidiyorsunuz?" Diye sordu Arslan. Gözlerim ellerine kaydı. Yumruk olmuştu.

"Evet, bir şeyler içeceğiz. Gidelim artık biz." Diye cevapladı Tolga. "İyi geceler Arslan." Dedim ve arabaya doğru ilerlemeye başladım.

Daha fazla burada kalırsak Arslan, Tolga'ya saldırabilirdi. Öyle bakıyordu.

Tolga da hemen arkamdan gelip arabaya bindi.

"Aynı yere mi gidiyoruz?" Diye sordu. "Olur." Dedim. Telefonunu alabilirsem önemli şeyler öğrenebilirdim ama hemen fark ederdi.

Telefonumdan bildirim sesi yükseldiğinde ekrana baktım.

Arslan yazmıştı.

"Ne yapıyorsun sen!"

"Hemen geri dön!"

"İris 'İyi değilim.' de eve dön bak o adam gerçekten tehlikeli birisi, yaralısın baş edemezsin. Dön!"

 

"Sorun yok Arslan."

 

"Birkaç saate dönerim."

"Hemen! Hemen dön İris!"

 

"Birkaç saat dedim."

 

"Kendimi korurum merak etme."

"İris hayır. Tehlikeli! Dön lütfen."

"Bir sorun mu var?" Diye sordu Tolga. Uzun mesajlaşmam dikkatini çekmişti, telefonu sessize alıp kapattım.

"Sorun yok, Gece yazmış." Dedim.

"Gece? Kardeşimle anlaşamayan kadın değil mi?" Diye sordu. Kafamı sallayarak, "Evet." Dedim.

Geçen geldiğimiz lokantanın önüne geldiğimizde arabadan indim ve içeriye doğru adımlamaya başladım.

Bulduğum boş masaya oturdum. Tolga da karşıma oturmuştu.

"Ne istersin?" Diye sordu. "Çay." Dedim. Tolga gelen garsondan iki tane çay istedi.

"Eee neler yapıyorsun boş zamanlarında falan?" Diye sordum.

"Gezerim, Tuğçe ile vakit geçiririz. Sen neler yapıyorsun?" Dedi.

"Dinlenirim genelde. Ailemle vakit geçiririm." Dedim.

"Ben senin anneni, babanı görmedim. Başka yerde mi yaşıyorlar?" Diye sordu. Garson çaylarımızı masaya koyup gittiğinde derin bir nefes alıp konuşmaya başladım.

"İkisi de ben küçükken şehit düştüler. Seninkiler?" Dedim. Konu istediğim yere gelmişti.

"Kusura bakma bilmiyordum, başın sağ olsun. Benimkiler şehir dışındalar." Dedi, çok iyi rol yapıyordu. Gerçekte kim olduğunu bilmesem üzüldüğünü düşünürdüm.

"Şanslısın. Ne güzel gidip ailecek vakit geçiriyorsunuzdur." Dedim gülümseyerek.

"Aslında pek ailecek bir araya gelemiyoruz ama hayatta oldukları için şanslıyım evet." Dedi.

"Neden?" Diye sordum. Beklediğimden çabuk anlatıyordu.

"Babam yüzünden." Dedi buruk bir gülümsemeyle. "Babamın işleri yüzünden. Fazla işkoliktir, pek sık görüşemeyiz onunla." Diye devam etti.

"Anladım, üzücüymüş." Dedim. Başını olumlu anlamda salladı. Gözüm Tolga'nın arkasında oturan adamlara kaydı. Sürekli bu masaya bakıyorlardı.

Etrafa bakındığım sırada adamlardan birinin camdan dışarıya bakıp başını hafifçe eğdiğini gördüm.

"Seninle ilk karşılaştığımızda kucağında ufak bir kedi vardı, o nasıl?" Diye sordu Tolga. Bu adamlar onun adamları mıydı acaba?

"İyi, adı Ufaklık." Dedim. "Tam ona göre bir isim." Dedi. Gülümseyerek kafamı olumlu anlamda salladım.

Tolga tekrar konuşacakken onun lafını bölen şey silah sesleri oldu.

 

***

 

Bölüm sonu.🍀

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim.

 

Görüşmek üzere...🤗

Bölüm : 13.10.2025 21:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...