37. Bölüm

37. Bölüm

Kübra
kubraq

 

 

 

 

Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar...🍀

Instagram: lavinyaofficial_

***

Arslan'ın dudakları ile dudaklarım arasında birkaç milim kalmışken kapı çalınıp açıldı.

Kendimi hızla geriye çekip gelen kişiye baktım. Pusat gözlerini irice açmış bize bakıyordu, yanında da bize sırıtarak bize bakan Gece vardı.

Pusat bizdeki bakışlarını Gece'ye çevirdi ve alınmış gibi bir ifadeyle konuşmaya başladı.

"Hani karargahta sevgililer birbirini öpemezdi Gece? Biz gelmesek bu ikisi öpüşecekti ama sen beni öpmüyorsun." Deyip kollarını birbirine doladı Pusat.

Kocaman bir kahkaha attım, Arslan ve Gece'de gülmeye başlamışlardı.

Pusat inleyerek kafasını tuttuğunda anlamayarak ona baktım. Pusat'ın arkasından Göktuğ Binbaşı içeri girince Pusat'ın kafasına onun vurduğunu anladım.

Arslan'la ben hemen kalkıp hazır ola geçtiğimizde Göktuğ bize döndü. "Rahat olun yüzbaşım." Deyip tekrar Pusat'a döndü.

"Kapıyı kapat Gece." Dediğinde Gece ikiletmeden kapıyı kapattı. Göktuğ, Gece'nin abisiydi aynı zamanda.

Yavaş yavaş Pusat'ın üzerine doğru ilerledi ve aralarında bir iki adım kala durdu.

"Ben doğru mu duydum lan? Sen benim kardeşimi öpmekten mi bahsediyordun az önce!?" Dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Öptürmüyor ki kardeşin." Deyip göz devirdi Pusat. "Lan!" Diye bağırıp Pusat'ın üzerine doğru yürümeye başladı Göktuğ.

"Seni öldüreceğim bu sefer!" Diye bağırmaya başladığında, Pusat koşarak odanın öbür ucuna kaçtı.

"Abi öyle demedim, vallahi ağzımdan kaçtı." Dedi Pusat. "Ağzını kırdığım zaman bir daha kaçamaz sen merak etme." Dedi Göktuğ. Gece, abisini tutmaya çalışıyordu ama pek başarılı olduğu söylenemezdi.

Pusat gözlerini bize çevirdi. "Dağ aslanı, İris bir şey yapsanıza öldürecek beni, sevgilim!" Diye bağırıp koşarak benim arkama geçti. "İris yardım et." Diye fısıldadı kulağıma.

Göktuğ da benim önümde durup Pusat'ı yakalamaya çalışıyordu.

"Dağ aslanı öyle mi?" Dedi Arslan, cümlesi biter bitmez beni kolumdan tutup kenara çekti.

Ben çekildiğim zaman Pusat gözlerini pörtleterek Arslan'a bakıp ufak bir küfür mırıldandı.

Yavaş yavaş geriye doğru gidiyordu. Sırtı duvara değdiği zaman kaçmak için gözlerini etrafta gezdirdi ama kaçabilecek yeri olmadığını anladığı zaman ellerini teslim olurcasına iki yana kaldırdı.

"Abi adam öldürmek ne kadar günah biliyor musun sen? Elalaem ne der düşünsene 'kardeşinin sevgilisini, bordo bereli yüzbaşıyı öldürmüş.' derler." Deyip alt dudağını dişlerinin arasına alıp başını yavşça iki yana salladı.

"Ah o elalem yok mu o elalem abi, ağızları torba değil ki büzesin. Bire bin katar da anlatırlar valla demediklerini bırakmazlar. Elini kanıma bulamaya değmez abim yapma." Diye saçmalamaya devam etti Pusat.

Arslan, Gece ve ben kahkaha atarken Göktuğ gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

"Ne saçmalıyorsun Pusat." Diye sordu daha sonra.

"Elalem diyorum abi, susmazlar." Dedi Pusat ciddiyetle.

"Yok kardeşimi öpmekten bahsediyordun sen." Dedi Göktuğ.

Pusat konuşmak için ağzını açtığı zaman kapı tıklandıktan sonra açıldı.

İçeriye albayın postası girmişti.

Gözlerini etrafta gezdiğinde Pusat ve Göktuğ'a birkaç saniye garip garip baktı ve bize döndü.

Hazır ola geçip selam verdikten sonra konuşmaya başladı. "Oktay Albay sizi bekliyor komutanım."

"Tamam geliyoruz." Dedim. Asker gözlerini tekrar Pusat ve Göktuğ'un üzerinde gezdirdikten sonra odadan çıktı.

Pusat da Göktuğ'un dalgınlığından fırsat bulup koşarak kaçtı odadan. Bizde Göktuğ'a baş selamı verdikten sonra sorgu odasına doğru yürümeye başladık. Arslan hâlâ gülüyordu.

Sorgu odasından içeriye girdiğimizde Tolga'nın yalan makinesine bağlandığını gördüm, karşısında da makineden anlayan bir teğmen vardı.

Teğmen bizi görür görmez ayağa kalkıp selam verdi, Arslan ona oturmasını soyledikten sonra konuşmaya devam etti.

"Hazır mı?"

"Evet komutanım, hazır." Diye cevap verdi teğmen. Sırtımı teğmenin arkasındaki duvara dayadım, bu şekilde hem Tolga'yı hem de makinenin ekranını rahat bir şekilde görebiliyordum.

Arslan, Tolga'ya döndü. "Adın, Tolga Toran mı?" Diye sordu deneme amaçlı.

"Evet." Diye cevap verdi Tolga. Gözlerim makineye kaydı, doğruydu.

Teğmen, Arslan'a bakıp başını onaylarcasına salladı.

"Yalan makinesine karşı eğitim aldın mı?" Diye sordu Arslan.

"Hayır." Dedi Tolga. Doğruydu.

"Gerçekten avukat mısın?" Diye sordum. Tolga, Arlsanda olan gözlerini hızla bana çevirdi.

"Evet." Dedi. Doğruydu.

"Örgüte veya babana herhangi bir şekilde destek sağladın mı?" Diye sordu Arslan.

"Hayır." Doğruydu.

"Tuğçe'nin, benim yanıma sızdığını biliyor muydun?"

"Hayır." Doğruydu.

"Tuğfan örgüte katıldıktan sonra onunla iletişime geçtin mi?"

"Evet." Doğruydu.

"Tuğfan'a herhangi bir destek sağladın mı?"

"Hayır." Doğruydu.

"Kimliğini kullanarak illegal bir iş yaptın mı?"

"Hayır." Doğruydu.

"O gece ormanda karşıma çıktığın zaman asker olduğumu biliyor muydun?" Diye sordum, gözlerini tekrar gözlerime çevirdi.

"Hayır." Dedi, doğruydu.

"Öğrendikten sonra benden bilgi almayı düşündün mü?" Diye sorduğumda gözlerime 'ciddi misin?' der gibi baktı.

"Hayır." Doğruydu. "Aklımın ucundan bile geçmedi." Diye devam etti.

"Yanında silah taşımanın amacı sadece kendini korumak mı?"

"Hayır." Dediğinde kaşlarım çatıldı. Doğruydu. "Sadece kendimi korumak değil, Tuğçe'yi de korumaktı. Hatta Tuğçe'yi koruyabilmek için almıştım silah." Dedi.

Sorgu odasının kapısı açılıp Oktay Albay içeriye girdiğinde Arslan, ben ve teğmen hemen hazır ola geçtik.

Tolga ise oturduğu yerde dikleşmişti.

"Yeter bu kadar, makineyi çöz asker." Dedi albay. Teğmen makineyi çözdüğünde Tolga ayağa kalktı.

Albay, Tolga'nın karşısına geçip durdu. "Annenin de ifadesi alındı ve şuan Ankara'ya getiriliyor. İkinizi bir süre güvenli evlerimizden birinde ağırlayacağız." Dedi Oktay Albay.

"Siz nasıl derseniz albayım." Dedi Tolga. "Korsan'ı yakalamak için elimden ne gelirse yapmaya hazırım." Diye devam etti.

Oktay Albay başını aşağı yukarı sallayıp teğmene döndü. "Tolga Bey'e gazinoda bir çay ısmarla, annesi gelene kadar orada bekleyin." Dedi. Teğmen 'emredersiniz komutanım.' Dediğinde arkasını dönüp odadan çıktı.

Tolga bana dönüp konuşmaya başladı. "Kardeşlerimi görebilir miyim? Buna izin var mı?" Diye sordu.

"Bilmiyorum, albayla konuşman lazım o izin verirse görebilirsin." Dedim. Kafasını aşağı yukarı salladı.

"Gel beraber gidelim, zaten biz de gidecektik." Dedi Arslan.

"Olur." Dedi Tolga.

Beraber Sorgu odasından çıkıp Oktay Albay'ın odasının önünde durduk ve kapıyı çalıp içeriye girdik.

Arslan ve ben hazır ola geçip selam verdik. Oktay Albay bize rahat olmamızı söyleyip Tolga'ya döndü.

"Dinliyorum." Dedi.

"Albayım izniniz olursa ben kardeşlerimle görüşmek istiyorum." Dedi.

Albay birkaç saniye düşündükten sonra konuşmaya başladı.

"Tuğfan ile sadece iki dakika konuşabilirsin." Deyip bana döndü.

"Tuğçe görüşebilecek durumda mı?" Diye sordu.

Kafamı iki yana salladım. "Sanmıyorum komutanım." Dedim, hâlâ sakinleştiricinin etkisinde olabilirdi.

"Tuğçe'yi de görsün iki dakika." Dedi.

"Sağ olun albayım." Dedi Tolga.

Oktay Albay ona bakarak başını aşağı yukarı salladı daha sonra bize dönderek konuştu. "Sizde yanında olun yüzbaşım."

Hazır ola geçtik. "Emredersiniz komutanım." Dedik. Albay 'çıkabilirsiniz.' dediğinde tekrar selam verip odadan çıktık.

"Tuğçe'ye bir şey mi oldu?" Diye sordu Tolga.

"Sakinleştirici vermek zorunda kaldık, ciddi bir şeyi yok merak etme." Dedim.

Tolga elini sertçe masaya vurdu. "Kes başkasına suç atmayıl Hepsi sizin suçunuz! Sen ve o babamız olacak aşağılığın suçu! Hadi sen girdin o bok çukuruna, kızdan ne istediniz lan! Onu neden kendi bataklığınıza çektınız!" Diye bağırdı.

"Sesini ayarla kardeşim" Dedi Tuğfan sakince

Tolga sinirle gür bir kahkaha attı.

"Değdi mi?" Diye sordu. "Etrafına bak, nerede olduğuna dön de bir bak! Ne uğruna lan, ne uğruna buradasın senl? Ne uğruna kardeşimin hayatını kararttınızı? Değdi mi, kendinle beraber kardeşimizi de yakmana değdı mı?"

"Tuğçe'yi bu işe bulaştırmayı ben istemedim, karşı çıktım ama Korsan dinlemedi." Dedi Tuğfan

"Korsan nerede Tuğfan? Siz buradasınız, çocukları burada ama Korsan nerede? Umrunda bile değilsiniz biliyorsun değil mi? Yapacağı tek şey siz hapse girdiğiniz zaman içeriden birini bulup sizi öldürmek olacak. Sırf ona yardım etmedim diye beni defalarca öldürmeye çalıştı, size acır mı?" Dedi sinirle Tolga.

Tuğfan'ın dudakları yukarı doğru kıvrıldı, mutluluktan uzak acı dolu bır tebessüm sındı kardeşine. "Acımaz " Dedi.

"Yalvardım lan sana, köpek gibi yalvardım. Yapma abi dedim, dön dedim, bulaşma o pisliğe dedim ama yok sen dinlemedin Beni dinleseydin bu durumda olmayacaktık abi." Diye devam etti tolga gözünden bir damla yaş düşerken.

"Evet olmayacaktık." Dedi Tuğfan ifadesiz bir şekilde kardeşinin gözlerinin içine bakıyordu.

"Olmayacaktık çünkü siz hayatta olmayacaktınız. Ben sizden uzakta elimde bir keleşle dağlarda kalmaktan zevk mi aldım sanıyorsun? Sizin hayatınızla tehtid etti beni, ben o gece evden çıkıp yanına gitmeseydim hepimizi öldürecekti." Diye devam etti.

"Ne?" Dedi şokla Tolga. Benim de kaşlarım çatıldı.

Tuğfan'ın dudaklarında yeniden acılı bir tebessüm belirdi ve omuz silkti, daha sonra tebessümü solduğunda bize döndü.

"Tuğçe'yi koruyabilir misiniz? O birşey bilmiyor, sadece sana yaklaşıp öğrendiği bilgileri bizimle paylaşıyordu." Dedi Tuğfan, son cümleyi Arslan' bakarak söylemişti.

"Sadece Tuğçe değil, sende tehlikedesin." Dedi Tolga.

"Ben önemli değilim, Tuğçe'yı korusunlar yeter" Dedi Tuğfan.

"Eğer iş birliği yapmayı kabul edersen ikiniz için de koruma talep ederiz" Dedim, Tuğfan başını olumlu anlamda salladı.

"Süre çoktan doldu, çıkmamız lazım Dedi Arslan.

Tolga ayağa kalkıp Tuğfan'a sarıldı, Tuğfan ellerinde kelepçe olduğu için karşılık verememişti

Birkaç saniye sarılı kaldıktan sonra geri çekilip birşey demeden odadan çıktı Tolga. Bizde arkasından çıkmıştık.

...

"Yıldırımlar yaratan bir ırkın ahfadıyız!

Tufanları gösteren, tarihlerin yadıyız!

Kanla, irfanla kurduk biz bu Cumhuriyeti!

Cehennemler kudursa, ölmez nigahbandıyız!"

Diye bağırarak nefes nefese koşmaya devam ediyordu Meriç. Arada bir yavaşlasa da bana bakıp koşmaya devam ediyordu.

Tim ise Meriç'e bakarak gülüyordu.

"Meriç, Marşın sesini duyamıyorum!" Diye bağırdım sesimi duyması için.

"Yaşa var ol Habiye, yıkılmaz satvetinle!

Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:

Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,

Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle!"

Diye bağırarak söylemeye devam etti.

"Çenesini tutmayı öğrenir artık." Dedi Alaz.

"Yok komutanım, sanmam. O boşboğaz tutamaz çenesini " Dedi Oğuz gülerek.

"Yüz senedir Harbiye bu orduya şan verir,

Çıkardığı dehalar semalara yükselir,

Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi,

Sarsılmayam azimle çelik kalalar erir!"

Dedikten sonra birkaç dakika duraksadı

"Şahikalar üstünde meydan okur bu erler.

Yaklaşacak düşmana mezar olur bu yerler,

Bağlayamaz bir kuvvet bukasırga milleti,

Tarihlere sorun ki bize "Ölmez Türk" derler!"

Diye devam etti. Marşı bitirdiğinde soluklanmak için biraz sustu.

"Meriç gel buraya!" Diye bağırdım. Hızla yanıma gelip durduğunda hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. "Emredin komutanım." Dedi.

"Git üstünü değiştir, cezan bitti." Dediğimde rahatlayarak nefes verdi. "Emredersiniz komutanım." Deyip hızla karargaha doğru yürümeye başladı.

Tim de gülerek Meriç'in arkasından gittiler, sanırım dalga geçeceklerdi.

"Sevgilim?" Dedi Arslan, gözlerimi ona çevirdim. "Efendim?"

Omzunu hafifçe yukarı kaldırıp indirdi. "Hiiç, söylemek hoşuma gidiyor." Dediğinde güldüm ve biraz ilerideki çardaklara doğru yürümeye başladım.

Banklardan birine oturup arkama yaslandığımda Arslan da gelip yanıma oturdu. Ağzımı açıp konuşmaya başlayacakken karargahtan çıkan Pusat'ı görmemle kapatmam bir oldu.

Hızlı hızlı buraya doğru geliyordu, Gece de gülerek Pusat'ın arkasından geliyordu.

Pusat karşımdaki banka oturduğunda Gece de onun yanına oturdu.

"Dövdü mü?" Diye sordu gülerek Arslan.

Pusat, Arslan'a ters ters baktıktan sonra göz devirdi.

"Paramı aldı." Dedi mutsuz bir şekilde.

"Ne?" Diye sordum anlamayarak. Göktuğ, Pusat'ın parasını neden alsın ki?

"'Ya para verirsin ya da babama söylerim.' dedi. Maaşımın yarısını aldı." Dediğinde gülmeye başladım. Arslan'da kahkaha atıyordu.

Pusat ikimize de ters ters bakmaya başladı. "Sen bu dağ aslanıyla sevgili olduğundan beri huyun suyun değişti he. Gülüyorlar ya, ben burada parasız kaldım." Diye söylenmeye başladığında daha fazla güldüm.

Sonra Gece'ye döndü. "Biz evlenelim ya! Ben bu akşam konuşacağım annemlerle, isteyelim artık seni karım ol." Dedi ciddi bir şekilde Pusat.

"Çüş!" Dedi Arslan, Pusat'ın bu aşırı kibar evlilik teklifine.

Gece şaşkın şaşkın Pusat'a bakıyordu. "Gerçekten mi?" Diye sordu. Haklıydı, dünya üzerinde bu kadar öküzce edilen çok az evlilik teklifi vardır kesin, belki de yoktur.

Pusat başını aşağı yukarı salladı ve cebinden bir kutu çıkarttı. Gece'nin önüne gelip diz çöktüğünde şokla Pusat'a bakıyordum.

Pusat kutuyu açtığında içindeki tektaşı görmemle beraber şaşkınlığım daha fazla arttı. Bu adam ne zaman almıştı bu yüzüğü acaba?

"Ben seni çok seviyorum Gece, kaç gündür nasıl teklif etsem diye düşünüp duruyorum ama bir türlü bulamadım ve daha fazla beklemek istemiyorum. Benimle evlenir misin sevgilim?" Diye sordu.

Gözlerimi Gece'ye çevirdiğimde gülümseyerek Pusat'a baktığını gördüm. Kafasını hızla aşağı yukarı salladı. "Evet, evet, evet!" Dediğinde Pusat ayağa kalkıp Gece'ye sarıldı ve onu kucağına alıp birkaç kez etrafında döndü.

Durduğunda Gece'den bir iki adım uzaklaşıp elini tuttu ve yüzüğü parmağına taktığında Gece tekrardan kollarını Pusat'ın boynuna dolayıp sarıldı. Ellerim kaldırıp alkışlamaya başladım.

Bu sırada başka alkış sesleri duyduğumda gözlerimi etrafta gezdirdim. Anka timi ve Pusat'ların timi, Gece'yle Pusat'ı alkışlıyordu. İçlerinden bazıları 'hayırlı olsun komutanım.' gibi şeyler diyorlardı.

Gözlerim en son gülümseyerek kardeşine ve Pusat'a bakan Göktuğ'da kaldı.

Gece ve Pusat sarılmayı bitirdiğinde Göktuğ onlara doğru adımlamaya başladı.

Pusat ve Gece, Göktuğ'u gördüğünde ona döndüler. Göktuğ, Pusat'ın önüne gelip birkaç saniye durduktan sonra sıkıca sarıldı ve kulağına bir şeyler fısıldadığında Pusat gülmeye başladı.

Göktuğ, Pusat'tan sonra Gece'ye sarılıp ikisinin karşısında durdu.

"Hayırlı olsun kardeşim." Dedi.

Timdekilerde hayırlı olsun deyip tebrik ettiler. Gece'nin yanına gidip sıkıca sarıldım. "Hayırlı olsun. Hep mutlu olun." Diye fısıldadıktan sonra Pusat'a sarıldım.

"Hayırlı olsun kardeşim." Dediğim. "Abi, abi." Diye homurdandı Pusat.

"E artık darısı sizin başınıza komutanlarım." Dedi boşboğaz. Bu adam hiç akıllanmayacak mıydı acaba, daha biraz önce kaç saat koşmuştu!?

***

Bölüm sonu.🍀

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim.

Görüşmek üzere...🤗

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 10.11.2025 21:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...