Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@kubraq

 

 

 

 

 

Hepinize merhaba, hoş geldiniz. Düşüncelerinizi yorum yaparak belirtirseniz sevinirim. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar...☘️

 

*** 

 

 

Silahımın kabzasıyla yüzbaşının ensesine bayıltmak için vurdum ama bayılmadı, ikinci defa vurduğumda bayılmıştı. Ayı işte! Nazlı ayı!

Düşerken tuttum, yani tutmaya çalışmıştım. En azından kafasını çarpmamıştı.

Yüzbaşıyı bırakıp karakola doğru adımlamaya başladım. Nöbetçi askerler beni fark edince silahlarını doğrulttular. Yüzümü net tanıyacakları mesafeye gelene kadar ellerimi havaya kaldırdım.

Yaklaşınca beni tanıyan asker silahını indirip hazır ola geçti, diğer asker hâlâ silahını doğrultmaya devam ediyordu fakat hazır ol da duran askere garip garip bakıyordu.

"Nasılsın Ardahanlı?" Diye sordum yanlarına gittiğimde.

"İyiyim çok şükür komutanım, siz nasılsınız?" Yeni asker Ardahanlı'nın bana komutanım demesi ile silahını indirdi fakat hâlâ anlamsız bakıyordu.

"İyiyim, Zeynep ve küçük Melek nasıl?" Zeynep, karısıydı. Ardahanlı çarşı iznindeyken hamile karısıyla kaçırılmıştı dört ay önce. Bende oradaydım, oradan çıktıktan sonra sınıra varmadan doğum başlamıştı. Yakındaki bir Türkmen köyündeki teyze sayesinde sağlıklılardı. Bebek doğduktan sonra Zeynep adını benim koymamı istemişti. O an dudaklarımdan birden kardeşimin ismi dökülmüştü, Melek.

"İyiler komutanım, yarım saat önce konuştum çok hızlı büyüyor Melek'im benim." Kızından bahsederken gözlerinin içi gülüyordu. "Komutanım bir de Allah sizden razı olsun, Zeynep anlattı-" Sözünü böldüm çünkü devamını biliyordum.

"Allah senden razı olsun oğlum. Sen gitsene karının, kızının yanına. Ne işin var burada. İçerideki vicdansız mı izin vermiyor yoksa, öyleyse ben konuşurum onunla." Deyip göz kırptığımda güldü. Vicdansız diye bahsettiğim kişi karakol komutanıydı, aynı zamanda benim devremdi Onur Yüzbaşı.

"Yok komutanım bir hafta önce geldim izinden zaten. Sağ olsun Onur Yüzbaşı da söylüyor sürekli." Dedi gülerek.

"İyi iyi git sende yalnız bırakma kızı. Selam söyle Zeynep'e, Meleği de benim yerime bol bol öpün. Ha birde şu ağacın arkasında kurt görünümlü ayı yatıyor, onu da içeri taşıyıverin. " Son cümlemi söylerken baş parmağımla ağacı işaret ettim.

Yeni gelen askere döndüm. "Sen nerelisin, adın ne?" Diye sorduğumda önce Ardahanlıya baktı daha sonra hazır ola geçip kendini tanıttı. Göz ucuyla Ardahanlının ona dudaklarını oynatarak yüzbaşı dediğini görmüştüm.

"Gökhan Şahin Amasya emret komutanım." Dediğinde kafamı hafifçe aşağı eğip selam verdim.

"Kolay gelsin Amasyalı" Dedim. O da aynı şekilde başını eğip selam verdi.

"Sağ ol." Dediğinde içeriye doğru adımladım, yeni birlik gelmişti muhtemelen. Onur'un odasına girdiğimde, Onur pencerenin önünde dikiliyordu. Bana dönmedi.

"Yüzbaşı Arslan Arınç. Onu arıyorduk. Bayıltmana gerek var mıydı?" Gözleri hâlâ dışarıdayken konuştu.

"Sağ ol iyiyim. Sen nasılsın Onur?" İnsan bir merhaba, nasılsın falan derdi ya.

"İyiyim bende. Soruma cevap ver şimdi." Gözlerimi devirdim.

"Vardı. Beni karakola sokmaya çalıştı. Mecburdum yani." Bana döndü ve deliymişim gibi bakmaya başladı. Beni baştan aşağı süzdükten sonra konuşmaya başladı. "Şuan neredesin acaba İris?"

"Kimliğimi bilmiyor. Beni teslim almak istedi başka çarem yoktu, onunla beraber girseydim bırakmazdı beni." Dediğimde masasına doğru adımlamaya başladı.

"Adam benim devrem, beraber bitirdik okulu." Kahkaha attım.

"Ne güzel işte. Girişteki ağaçların orada bayılttım, tesadüfen Ardahanlı ve Amasyalı görmüş sende tanıyıp içeri almışsın. Böyle dersin ona." Dedim. Kafasını havaya kaldırıp bir şeyler mırıldandı. Sanırım benimle tanıştığı için şükür ediyordu.

"Senarist olsaydın ya sen. Vallahi harcanıyorsun burada." Dediğinde sırıttım. Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Tamam İris tamam. Sen dikkat et kendine."

Ayağa kalktım. "Tamam sende." Deyip çıktım odadan.

Revirin önünden geçerken içeriden Ardahanlı çıktığında durdum. "Nasıl, uyandı mı?" Diye sordum.

"Uyanmadı komutanım, ama iyi. Yaralarında ciddi bir şey yokmuş zamanında müdahale edilmiş. Yarım saate uyanırmış." Dedi. Kafamı olumlu salladım.

"Tamam Ardahanlı." Dediğimde kafasını hafifçe eğip gitti.

Yavaşça kapıyı açıp içeriye girdim. Sıhhiyeci, yüzbaşının serumuyla ilgileniyordu.

"Durumu nasıl? Herhangi bir sorun yok değil mi?" Dedim. Bu sırada gözüm sıhhiyecinin masasında duran silahımda takılı kaldı.

Yüzbaşıya verdiğim silahımda. Almak için herhangi bir hamlede bulunmadım. Onda kalabilirdi.

"İyi komutanım. Bir sorun yok, bir haftaya kadar kendini toparlar." Dediğinde rahatlamıştım. Kafamı sallayıp dışarıya çıktım.

 

...

 

"Bu köstebek fazla olmaya başladı! Bütün operasyon risk altında!" Dedim sinirle.

Bir saat önce Ahmet amcanın evine gelmiştim ve geldiğimden beri Pusat sinirle volta atıp duruyordu.

Beş ay önce içimizde bir köstebek olduğunu fark etmiştik. Köstebeğin kim olduğunu bilmiyorduk.

Bu köstebek şimdi de Baran'a bir ihbar sonucu bombardımanın yapıldığını söylemişti.

"Bu kadar bilgiye sahipse bizi de biliyordur kesin!" Dedi Pusat.

"Biliyordur tabi. Operasyon da bizim hayatımız da o şerefsize bağlı!" Gece'de sinirle konuştu, Pusat gibi volta atmasa da, dizini sallıyordu.

"Gözdağı vermeye çalışıyor aklınca." Dedim, köstebeğin kim olduğu hakkında az biraz tahminim vardı ama emin olmadan kimseyi suçlayamazdım, vatana ihanet büyük bir suçtu ve kimseyi boşu boşuna zan altında bırakmak istemiyordum.

"Onun o gözünü alır bir tarafına- ya sabır!" Dedi sinirle Pusat.

"Karargah ne diyor? Haberleri var değil mi?" Diye sordum.

"Var tabi ki. Oktay albay ile konuştum, operasyon devam ediyor. 'Kendilerine dikkat etsinler.' Dedi." Gece'nin konuşmasıyla derince ofladım.

"İyi de operasyonun en kritik kısmındayız. Büyük toplantıya çok az kaldı o toplantıya girmek zorundayız. Ya köstebek bizi ifşalarsa. O zaman ne yapacağız?" Konuşmam ile beraber Gece derin bir nefes verdi.

"Hiç bir şey yapmayacağız. Açığa çıkana kadar devam edeceğiz." Dedi Pusat. Gece gözlerini Pusat'a çevirdi.

"Öyle de belki köstebek şuan bile bizim kimliğimizi ifşa etmiştir, şuan bizi her yerde didik didik arıyor olabilirler ve bulurlarsa neler olabileceğini biliyoruz değil mi? Bizzat gözlerimiz ile gördük." Derin bir nefes alıp devam etti. "Ya benim korktuğum şey ölmek veya işkence görmek değil. Benim korktuğu şey-." Deyip gözlerini yumdu, devamını hepimiz biliyorduk zaten. Üç yıl önceye dönmüştü.

"Öyle bir şey olmayacak çıkın o kafadan. Ben gidip şu köstebeğin ne kadar ileri gittiğini öğreneceğim eğer bir şey söylemediyse siz geleceksiniz." Dediğimde ikisi de aynı anda bana döndü, aynı anda kaşları çatıldı ve beni dövecek gibi bakmaya başladılar. Şuan bu kadar ciddi ortamda olmasak kahkahalarla gülerdim.

"Salak salak konuşma!" Ve ikisi de aynı anda konuşmuştu.

"Olmaz öyle şey! Eğer açığa çıkmışsak sana ne yaparlar haberin var değil mi?!" Pusat bağırmaya başladı.

"Pusat kendine gel bağırmayı kes! Ayrıca onların eline düşecek değilim, öyle bir şey olacağını anladığım anda kendimi-." Cümlemi yarıda kesen şey Pusat'ın bağırmasıydı.

"Sakın! Sakın İris, o cümleni tamamlama! Saçmaladın iyice sen, kendini mi öldüreceksin?! Ne olacak sen ölünce! Gittiğimiz boş mezarlara sekizincisi mi eklenecek!?" Beni düşündüğünü biliyorum ama bende onları düşünüyordum.

"Niye tamamlamayım cümlemi? Evet gerekirse kendimi öldüreceğim! Sizin aileniz var lan arkanızdan ağlayacak anneniz, babanız var! Benimkiler o tarafta beni bekliyor, onların yanına giderim fena mı!?" Dedim sinirle ayağa kalkıp.

Cümlemi tamamladıktan sonra hızla dışarıya çıktım. Bir süre sonra arkamda adım sesleri duydum, Ahmet amcaydı.

"Aynı baban gibisin. Sevdiklerin için ölüme yürüyorsun. Cesursun İris. Ama dikkat et gereksiz ve tedbirsiz cesaret, aptallıktır." Haklıydı. Fakat ben de artık bir şehit cenazesi daha görmek istemiyordum. Sadece kafamı salladım.

Gece ve Pusat da yanımıza geldi. "Artık gitmemiz lazım, açığa çıkmadıysak bile dikkat çekiyoruz." Tekrar kafamı sallayıp ayağa kalktım, ağzımı açıp konuşacağım sırada Gece konuştu.

"O güzel nefesini hiç yorma bizde geliyoruz." Gözlerimi devirdim. Belli ki ne dersem diyeyim ikna edemeyecektim, kampa gidelim orda ben yapacağımı biliyordum zaten.

"Tamam." Deyip Ahmet amcaya ufak bir baş selamı verip yürümeye başladım.

 

...

 

Yeni kampın az ilerisinde durduk. "Siz her ihtimale karşı gözcülerle ve arabayla ilgilenin. Ben gidip ne olduğunu öğreneyim." Deyip hızla yürümeye başladım, durursam göndermezlerdi beni bu yüzden hızla yanlarından uzaklaşmıştım.

Karşımda iki katlı ve bodrum katıyla beraber üç katlı bir bina vardı. Sağ tarafta eğitim alanı arkada ve sol tarafta bir kaç tane daha ev vardı. Kulağımda ise Gece ve Pusat'ın sesi vardı.

"-Ya yine kandık şuna!" Diyordu Pusat.

"-Her defasında aynı şekilde kanıyoruz." Bu da Gece'nin sesiydi.

İçeriye girecekken Boran içeriden çıktı, beni görünce derin bir nefes verip sarıldı. "Çok korktum sana bir şey oldu diye." Dedi fısıldayarak. Bir şey bildiği yoktu demek ki çünkü bu iki yılda Boran'ı iyi tanımıştım rol yapamazdı, yapsa da hemen anlaşılırdı.

"İyiyim, yok bir şeyim." Kafasını salladı ve içeriye geçmem için kenara çekildi. İçeri girdiğimde başka bir terörist Boran'a seslendi.

"-Her şey yolunda." Dedim sessiz bir şekilde Pusat ve Gece'ye.

"-Dikkat et İris numara yapıyor olabilir." Dedi Gece.

"-Merak etmeyin." Dedim.

Boran ismini bilmediğim terörist ile adamları ne şekilde konumlandırılacağını konuşuyordu. Konuşması bitince yanıma geldi ve yürümeye devam ettik.

Odaya girdiğimde Baran kafasını ellerinin arasına almış oturuyordu. Bizim geldiğimizi duyunca kimin geldiğine bakmak için kafasını kaldırdı. Gözlerinin içi kıpkırmızıydı, Berfe için ağlamış olmalıydı. Baran, Berfe'ye Boran'dan daha düşkündü.

"Hoş geldin? Nasılsın?" Sesi kısılmıştı. Onun şu haline üzülebilirdim eğer bir terörist olmasıydı. Şuan hak ettiği şeyi yaşıyordu.

Bizim babaları şehit olmuş yetim kalmış çocuklarımız vardı, on beş yaşında şehit edilen Erenlerimiz vardı, kahpece şehit edilen Gülşah Güler, Kübra Doğanay, Yunus Uğur, Ahmet Çakırlarımız vardı, Aybüke öğretmenlerimiz vardı, onların gözü yaşlı aileleri vardı.

İşte bu yüzden durmayacak ve hiç birine acımayacaktık.

"Ben iyiyim de sen pek iyi gibi durmuyorsun, ne oldu?" Diye sordum sahte bir merakla.

"Berfe." Yutkundu. "Berfe'yi öldürmüşler." Dediğinde gözünden bir damla yaş düştü.

"Ne!? Ne demek Berfe'yi öldürmüşler? Kim yapmış?" Dedim şaşırmış gibi yaparak.

"Bilmiyorum ama yapanı bir bulayım var ya. Ölmek için yalvaracak bana!" Dedi sinirle Baran.

"-Şeytan diyor git çarp ağızına bir tane, ya sabır." Dedi Pusat. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Onlar da konuşmaları duyuyordu.

"Başınız sağ olsun." Dedim sadece. Mekanı cehennem olur inşallah.

"-Geliyoruz İris." Dedi Gece. Kulağımı kaşır gibi yapıp telsizi mandalladım.

"Sağ ol." Dedi Baran. Boran bana döndü. Askere ne oldu? Nasıl kurtuldun?" Diye sordu. Baran'ın gözlerini devirdiğini gördüm sonra kalkıp odadan çıktı. Sanırım kardeşinin yasını tutmak istiyordu.

"Uçak seslerini duyunca kampın arkasındaki mağaraya sığındım o sayede kurtuldum. Asker nasıl kurtuldu biliyorum. Mağaradan çıkarken kaçtığını görüp peşine düştüm. Şimdi hakkını yemeyelim iyi eğitim almıştı zorladı beni ama şuan kafasında bir delikle vatanına dönmüştür." Deyip telefonumdan yüzbaşıyı bayılttıktan sonra çektiğim ve Pusat'ın ustalık eseri olan montajlı fotoğrafı gösterdim.

Fotoğrafı gördüğünde dudakları iki yana kıvrıldı. Kulağımdaki kulaklık sayesinde de Gece ve Pusat'ın kampa girdiğini anladım.

 

...

 

Şuan Pusat bahçede oturuyordu. Gece, Baran'ı teselli ediyordu, ben de Boran'ın yaptığı planları dinliyor ve kayıt altına alıyordum.

"İçecek bir şeyler alacağım, ister misin?" Diye sordu Boran. Başımı iki yana salladım. "Hayır." Kafasını sallayıp odadan çıktı.

O sırada Boran'ın telefonuna bildirim geldi. Açıp baktığımda köstebek mesaj atmıştı, bizi deşifre etmişti.

'Ajanlar hâlâ sizinle ve siz salak gibi ayakta uyuyorsunuz. Hadi size bir iyilik yapayım ama zamanı gelince hatırlatırım bilmiş ol. Arjin, Dilba ve Ferzan. Ajanlar bunlar ve üçü de kıdemli yüzbaşı. Ha bu arada kardeşinizi öldüren kişi de üçünden biri. Bu kıyağımı unutmayın.'

Numara gizliydi, mesajın fotoğrafını çekip sildim. Bu köstebek bozuntusunu bulduğum zaman kimse elimden alamayacaktı.

Kulaklıklarımızı biraz önce çıkartmıştık. Köstebek Boran'a yazdıysa Baran'a da yazmıştır. Gece'ye yazacağım sırada Gece benden önce davranıp yazdı.

'-Köstebek Baran'a mesaj attı Baran görmedi ama hemen çıkmamız lazım buradan! Pusat'a mesaj atacağım ben şimdi. Ayrıldığımız yerde buluşalım.'

 

'-Tamam.'

Aslında Boran'ı öldürebilirdim ama bu işi Gece'ye bırakmayı tercih ettim. Bu kamp daha önce geldiğimiz bir kamp olduğu için Gece kampın belirli yerlerine bombalar yerleştirmişti.

Kapının yanına gittim, Boran içeri girdiği an silahımın kabzasıyla ensesine vurdum, anında bayıldı. Tabi yüzbaşı kadar kaslı ve güçlü olmadığı için normaldi. Düşündüğüm şeylerle kıkırdadım. Her an elli tane terörist ile çatışmaya girebilirdik ama ben burada yüzbaşıyı düşünüp kıkırdıyordum.

Dışarı çıktığımda Gece kapıdaydı hiç konuşmadan gizlice kamptan ayrıldık. kimse fark etmemişti, eden olduysa da sorgulamamıştı.

"İşi benim bebeklerim bitirecek değil mi? Yoksa oyarım seni." Dedi Gece, dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Evet senin bebeklerin bitirecek işi." Dediğimde sırıttı.

Buluşma alanına geldiğimiz zaman Pusat deli danalar gibi bir o tarafa bir bu tarafa dönüp duruyordu.

Bizi görünce derin bir nefes verip yanımıza geldi. "Ne oldu? Kötü bir şey olmadı değil mi? Aklım çıktı ya size bir şey oldu sandım biraz daha gelmeseydiniz ben geliyordum." Dedi hızla.

Telefonumu çıkartıp Boran'a gelen mesajı gösterdim. Gece de çantasından bir kumanda çıkardı ve sırıtarak kampa baktıktan sonra kumandanın üzerindeki tuşa basıp kampı havaya uçurdu.

Gece bombaları öyle bir yerleştirmişti ki bombalar patladıktan sonra çıkan yangın, havadan bakıldığı zaman analog saat şeklindeydi. Akrep tam üçü gösterirken yelkovan ise dokuzu gösteriyordu.

Gece gururla eserini seyrediyordu, Pusat'sa köstebeğe hiç hoş olmayan şeyler söylüyordu. "Gitmemiz lazım artık." Dedim.

İkisi de kafasını sallayıp yürümeye başladılar, Gece ara ara dönüp eserine gurur dolu bakışlar ile baktıktan sonra önüne geri dönüyordu.

Bunun anlamı üç yıl öncesiyle alakalıydı. Ve bu daha sadece bir başlangıçtı, geçmişin intikamı er ya da geç alınacaktı. Şuan yedi kampta aynı manzara vardı, yedi kamp havaya uçmuştu.

"Bitti mi şimdi bu görev?" Diye sordu Pusat. Kafamı aşağı yukarı salladım. "Öyle görünüyor." Dedim.

"Allah'ım çok şükür. Sonunda." Kısık sesle konuşmuştu ama ben duymuştum. Dudaklarım iki yana kıvrıldı.

Pusat'ın bunları söylemesinin nedeni Gece'yi kıskanmasıydı. Yani biraz haklıydı bence çünkü insan sevdiği birini iki yıl boyunca görev için olsa bile başka biriyle görmeye dayanamazdı sanırım.

 

...

 

"Büyük toplantıya katılamasanız bile Gece'nin katıldığı toplantıdan da yeterince bilgi edindik. Pusat'ın verdiği silahlar sayesinde savunmasız olan köyler kendini savunabilecek. İris'in kamptan getirdiği bilgiler ile çoğu köstebeği deşifre ettik, çoğu eylemden de haberimiz oldu. Bozmayın moralinizi. Yedi tane kampı da patlatmışsınız. Sevinin azıcık. Baran, Boran ve Berfe kırmızı listede aranıyordu onları öldürdünüz. Sonuca bakın." Dedi Ahmet amca, geldiğimizden beri moralimizi düzeltmeye çalışıyordu ama nafileydi.

"Ya amca ben zaten seviniyorum da köstebeğe sinir oldum. Ya Boran veya Baran görseydi mesajı ve kızlara bir şey olsaydı." Dedi Pusat.

"Operasyon planlanandan erken bitti. Bir nevi başarısız oldu." Dedi Gece.

"Ahmet amca haklı. Sonuca bakalım bence de, operasyon bizim hatamız sonucu bitmedi köstebek yüzünden bitti. Bu köstebekte büyük ihtimalle karargahta bizim yapabileceğimiz bir şey yoktu. Bozmayalım moralimizi." Dedim ama sırf onların morali düzelsin diye dedim.

Aslında haklıydım biz iki yıl boyunca görevimizi başarılı bir şekilde yerine getirmiştik.

"Biz ne zaman gideceğiz Ankara'ya?" Diye sordum Ahmet amcaya.

"Oktay Albay ile birazdan irtibata geçeceğiz, osöyleyecek." Başımı olumlu şekilde salladım. Kafamı arkaya yatırıp gözlerimi yumdum. Çok uykum vardı. Buraya geldiğimde biraz uyumuştum ama sesler yüzünden uyanmıştım.

"Oktay Albay bağlanıyor." Dedi Ahmet amca. Gözlerimi açıp doğruldum.

"Yüzbaşım nasılsınız?" Diye sordu Oktay Albay bağlantı kurulur kurulmaz.

"İyiyiz komutanım sağ olun." Diye cevap verdi Pusat.

"En yakın hudut karakoluna gidin yüzbaşım, oradan sizi helikopter alacak."

"Emredersiniz komutanım." Üçümüz aynı anda konuştuk. Ahmet amcanın dudaklarında ufak bir tebessüm belirdi.

"Dikkat edin kendinize, sizi sapasağlam karşımda, üniformalarınızın içinde görmek istiyorum. Anlaşıldı mı Yüzbaşım?" Dedi Oktay Albay.

"Emredersiniz komutanım." Yine üçümüz aynı anda konuşmuştuk.

Oktay Albay telefonu kapattığında bizde Ahmet amcayla vedalaşıp evden çıktık.

 

 

*** 

 

 

 

 

 

 

Bölüm sonu. ☘️

 

 

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım beğenmişsinizdir. Yorum yapıp oy vermeyi unutmayın lütfen.

 

 

 

Görüşmek üzere...🤗

Loading...
0%