@kubraq
|
Merhaba, hepiniz hoş geldiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmazsanız çok sevinirim. Umarım bölümü beğenirsiniz. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar... ☘️ Instagram: lavinyaofficial_
***
Hudut karakoluna varmamıza son yarım saat kala Pusat aramızdaki sıkıcı ve boğucu sessizliği bozdu. "Eee Ankara'ya dönünce büyük, yüksek ihtimalle yani benim düşünceme göre bize izin verecekler, verirler bence yani. Neyse ne yapacaksınız o zaman?" Diye soru sordu. Gece'nin gülüşünü duyduğumda Pusattaki bakışlarımı Gece'ye çevirdim. "Yine Semra teyzenin ağzından girip burnundan çıktın değil mi öğrenmek için? Senin yüzünden Semra teyzenin başı yanacak bir gün." Dedi gülerek Gece. Semra teyze, Pusat'ın annesiydi. Yarbaydı kendisi ve oğlu ne yapıp edip operasyon hakkında ve izinler hakkında bilgi alıyordu. "Olmaz bir şey. Soruma cevap alamadım?" Dedi Pusat. Polat amca ile tartışmaları dışında bir şey olmazdı. Polat amca, Pusat'ın babasıydı. Albaydı. Semra teyze, Pusat'a ne zaman bu şekilde bilgi verse vermemesi gerektiğini söyler ve biraz tartışırlardı ama çok uzun sürmezdi çünkü, Polat amca karısına kıyamazdı. "İpek'le konuştum, tayini Ankara'ya çıkmıştı. Ev tutmuş bir tane evi yerleştirmeye gideceğim." Dedim. İpek, benim kuzenimdi ve doktordu. "Bende daha annemlerle konuşmadım senin aksine. Onunla konuşayım karar veririm." Dedi Gece. Arada Pusat'a laf sokmasına güldüm. Gece'nin de annesi yarbay, babası albaydı. Zamanında benim annem ve babamla, Pusat ve Gece'nin anne babası aynı timde görev almışlardı ve çok iyi arkadaşlardı. Az çok hatırlıyordum. "Ben senin yerine de konuştum. Antalya'daki yazlığa geliyorsunuz ikinizde, itiraz istemiyorum." Dedi Pusat. "Ben gelemem." Dediğimde Pusat aniden gözlerini büyüterek bana baktı. "İtiraz istemiyorum dedim! Geleceksin! Annemin kesin emri!" Dudaklarım iki yana kıvrıldı. Semra teyze ve Gülsüm teyze yani Gece'nin annesi, ben ve kardeşim için çok şey yapmışlardı. Pusat ile bu konularda inatlaşmıyordum çünkü bir keresinde beni Semra teyzeye ispiyonlamıştı ve demediğim kelimeleri söylediğimi idda etmişti. O günden beri Pusat ile bu konuda inatlaşmayı bırakmıştım. "Bana uyar, bizimkilerle konuşayım bir." Dedi Gece. Pusat bende olan bakışlarını Gece'ye çevirdi ve aşk dolu bakmaya başladı.
...
"Ulan utanmasam yeri öpeceğim çok özlemişim. Havası ayrı güzel, toprağı ayrı güzel, Gece'si ayrı güzel vatanımın be!" Gece'ye yaptığı göndermeye güldüm. Gece de dudaklarını birbirine bastırmıştı gülmemek için. Oktay albayın toplantısı olduğu için on beş dakikadır gazinoda oturmuş, çıkmasını bekliyorduk. Biraz sonra toplantı biterdi. Gece geldiğimizden beri esniyordu, Pusat'ın da gözleri kapanıyordu fakat yine de çay içmekten vazgeçmiyordu, bu geldiğinden beri sekizinci bardağıydı. Gözlerim duvardaki saate kaydığında saatin 04.57 olduğunu gördüm. Kapıdan bir er girdi gözleri kısa süre etrafta dolandı ve bizi görünce yanımıza adımlamaya başladı. "Er Yıldırım Taşçı Manisa! Oktay albay sizi odasında bekliyor komutanım!" Diye hazır ola geçip konuştu. "Tamam Taşçı, sağ ol gidebilirsin sen." Dedim. "Emredersiniz komutanım!" Deyip baş selamı verdikten sonra gitti. Ayağa kalkıp albayın odasına doğru adımladık. Önden Gece arkasında ben en arkada ise Pusat olmak üzere sırayla albayın odasına girdik ve sırayla tekmil verdik. Oktay albay gözlerindeki gurur ile üçümüze bakıyordu. "Üçünüzle de gurur duyuyorum yüzbaşım, aferin size." Başımızı hafifçe aşağı eğip kaldırdık ve aynı anda konuştuk. "Sağ ol!" Oktay albay koltuğa oturup karşısındaki koltukları eliyle gösterdi oturmamız için, Gece ve Pusat yan yana bende karşılarına oturdum. "Detayları daha sonra konuşacağız fakat, Boran ve Baran yaşıyor ölmemişler. Haberiniz olsun." Dedi Oktay Albay. Gece'nin kaşları çatıldı. "Nasıl komutanım? Oradan sağ çıkmaları imkansız." Dedi Gece. "Bilmiyorum Gece, ama ölmemişler. Neyse siz şimdi bunu boş verin, Görevinizi başarıyla yerine getirdiniz yüzbaşım. Üçünüzü de kutluyorum. Bir hafta izinlisiniz bu süreçte timleriniz belirlenecek, daha sonrasında göreve geri döneceksiniz. Şimdi çıkabilirsiniz." Ayağa kalkıp hazır ola geçtikten sonra selam verip kapıdan dışarıya çıktık. "Benim çok uykum var ya. Bu halde taksi ile gitmek istemiyorum, ne olur ne olmaz." Dedi Pusat. "Benimde eve gidecek halim yok şurada uyuyabilirim." Dedi Gece de esneyerek. "Benimde aynı, ne yapacağız?" Dedim. "Araba kullanacak durumda olan var mı? Benim eve gidelim orada kalalım, buraya en yakın ev benimki." Dedi Gece. "Çok iyi olur da ben gözümü açamıyorum." Dedi Pusat. Duvara tutunmuştu zaten. "Ben kullanırım." Deyip otoparka doğru gitmeye başladım. Gece ve Pusat da birbirlerine tutunup yürümeye başladılar. Çok komik görünüyorlardı. Görev esnasında ara sıra Ankara'ya geldiğim için arabamı karargahta bırakıyordum. Gece'nin evine geldiğimizde hemen kendimizi yatağa atmıştık. Evde iki tane yatak odası vardı, anne ve babası ya da kardeşleri geldiği zaman burada kalıyorlardı. Gece kendi odasında, ben ikinci yatak odasında, Pusat'sa salona yatmıştı. Gece'nin bir ikiz kardeşi bir de abisi vardı. İkizi, Milli İstihbaharat Teşkilatında görev yapıyordu. Abisi ise, hava kuvvetlerinde binbaşıydı.
...
Öğleden sonra birde anca uyanmıştık. Kahvaltımızı yaptıktan sonra Pusat ve Gece Antalya'ya gitmişlerdi, Pusat ile yaptığımız uzun konuşma sonrası onu ikna etmiş ve göndermiştim. Bir ara Pusat'tan kurtulmak için yüzbaşıya yaptığım gibi Pusat'ı da bayıltmayı düşünsem de uyandığında beni canımdan bezdireceğini bildiğimden bayıltmaktan vazgeçmiştim. Şuan ise İpek'in tuttuğu evin önündeydim, burası benim büyüdüğüm evdi. İpek'in böyle bir şey yapacağını tahmin etmem lazımdı. Ev iki katlıydı. Dışı beyazdı. Birinci katta büyük bir salon, mutfak, bir oda ve lavabo vardı. İkinci katta ise dört tane oda, büyük bir balkon ve lavabo vardı. Girişte ise veranda ve büyük bir bahçe vardı. Fakat bahçe sadece bize ait değildi, yan tarafa bizim eve benzeyen bir ev daha vardı, bahçe o ev ile ortaktı. Ben küçükken o evde bir karı, koca ve iki çocukları yaşıyordu, biri kız biri erkekti. Erkek, kızdan dört yaş büyüktü. Eski anılarım gözümde canlanınca dudaklarımda ufak bir tebessüm belirdi. O evdeki çocuklarla çok iyi anlaşırdım ama erkek ile aramızda sadece bir yaş olduğu için onunla daha çok vakit geçiriyordum, kardeşi ile kardeşimin yaşıttı onlar da beraber vakit geçiriyorlardı. Sadece eve bakıyordum ayaklarım yere çivilenmiş gibi adım atamıyordum. Hayatımın en güzel yıllarını burada geçirmiştim. on iki yılım burada geçmişti, on iki yaşımda ayrılmıştım buradan. Ben eve bakarken yan evin kapısı açıldı içeriden kahkahalar atan İpek ve elli yaşlarında bir kadın çıktı. İpek beni görünce yanındaki kadına dönüp bir şeyler dediğinde kadının yüzünde kocaman bir tebessüm belirdi ve bana dönüp yürümeye başladılar. Yanıma geldiklerinde kadın bana sıkıca sarıldı, kaşlarımı çatıldı fakat geri çekilmek için herhangi bir hamle yapmadım. Zaten kadın ona sarılmadığımı fark edince geri çekildi. "Tanımadın mı beni İris? Asuman teyzen ben." Dediğinde tanımıştım. Başımı aşağı yukarı salladığımda tekrar bana sıkıca sarıldı ve bu defa bende sarıldım. O sırada içeriden biri çıktı ve hızla yanımıza geldi, o gelene kadar biz Asuman teyze ile sarılmayı bırakmıştık. "Anne?" Dedi çatık kaşlarıyla. Eli beline yakındı her an silah çekecek gibi duruyordu ki haklıydı, annesini korumak içindi ben olsam bende aynısını yapardım. Asuman teyze konuşmak için ağzını açmıştı fakat ben ondan önce davranıp konuştum. "Kıdemli yüzbaşı İris Tanyeli. Memnun oldum yüzbaşım." Dedim kimliğimi ona doğru uzatırken. Kimliğimi inceledikten sonra elini uzattı. Bende uzattığı elini tutup sıktığımda konuşmaya başladı, "Kıdemli yüzbaşı Arslan Arınç. Bende memnun oldum yüzbaşım." Diyerek kendini tanıttı, her ne kadar ben onu tanısam da... "Oğlum bu ne resmiyet? Siz çok iyi arkadaştınız. Hem sen her-" Arslan öksürmeye başladı, annesinin cümlesine devam etmesini istemiyordu. Nedenini ve Asuman teyzenin cümlesinin devamını merak etmiştim ama bir şey demedim. Dönüp İpek'e sarıldım. "Bilerek yaptın değil mi?" Diye fısıldadım kulağına. "Evet." Dedi o da fısıldayarak. İpek dobra kızdı yaptığı şeylerin arkasında durur ve çekinmeden söylerdi. "Kızım akşam yemeğine bize gelin. Yeni taşınıyorsunuz daha eşyalarınız gelmedi ne yapıp ne yiyeceksiniz." Dedi Asuman teyze samimiyetle. "Yok Asuman teyze zahmet vermeyelim biz yeriz bir şeyler." Dediğimde Asuman teyze kaşlarını çattı. "Ne zahmeti kızım, sofraya iki tabak fazladan koyacağım sadece. Hem sen severdin benim yemeklerimi küçükken, itiraz kabul etmiyorum." Dedi. O sırada nakliye kamyonu geldi. "Peki madem. Özlemiştim hem senin yemeklerini." Dediğimde Asuman teyze tekrar gülümsemeye başladı. Bu sırada İpek nakliyecilerin yanına gitmişti. "Mantı açmıştım sabah senin şansına en çok onu severdiniz Arslan'la. Ben gidip onu pişireyim, Arslan sende madem boş durmak istemiyorsun git yardım et kızlara." Arslan başını olumlu anlamda salladı ama ben araya girdim. "Gerek yok biz hallederiz." Dedim. Yaralıydı dinlenmesi lazımdı. "Yok kızım, onun zaten canı sıkılıyordu yardım eder size." Dedi Asuman teyze ve arkasını dönüp gitti. "Sen otur yaralısın. Zorlama daha fazla kendini." Dedim. "Önemli değil, sayende iyiyim. Hem emir büyük yerden geldi." Dediğinde güldüm. "Tamam ama ağır şeyler kaldırmayacaksın." Deyip nakliyecilerin yanına gittim. Ben göreve gitmeden önce yine İpek'le aynı evde kalıyorduk o zaman Bitlis'teydik. İpek'i biraz köşeye çektim. "Benim bebeklerim nerde? Nakliye aracıyla gelmedi değil mi onlar?" Bebeklerim diye bahsettiğim şeyler, silahlarımdı. Tabi iki uzun namlulu, beş tane beylik tabancası, birkaç çeşit de bomba, mermiler, çeşit çeşit bıçak, çakı, temizlemek için malzemeleri ve dosyaları nakliye aracı taşıyamazdı. "Yok ben getirdim senin bebeklerini merak etme. Yukarıda senin odanda." Kafamı salladım. Geri nakliyecilerin yanına döndük. İpek içeride eşyaları nereye koymaları gerektiğini gösteriyordu, ben eşyaları indirmede yardım ediyordum, Arslan da hafif eşyaları taşıyordu ne kadar ağır eşyada götürürüm dese de izin vermemiştim. Zaten yaralarını yeterince zorlamıştı daha fazla zorlamasına gerek yoktu. Nakliyeciler gittiği zaman, İpek mutfağı, ben salonu, Arslan ise salondaki kitaplığı yerleştiriyordu. İpek de bende kitap okumayı çok severdik ama kendi kitaplarımız odamızda olurdu, salondaki kitaplıkta vazo, çiçekler, biblo, kar küresi, küçük lamba, küçük saat gibi süs eşyaları vardı. Salonda iki tane üçer kişilik koltuk, iki tane tek kişilik koltuk vardı. Koltuklar siyah ve gri renklerindeydi. Üçer kişilik koltuklar karşılıklıydı, tek kişilik koltuklar ise camın önündeydi. Cam ve koltukları arasında küçük sehpalar ve kitaplık vardı. Halı da aynı şekilde siyah ve gri desenliydi. Ortada büyük bir sehpa vardı. Tekli koltukların tam karşısında televizyon vardı. Halıyı, koltukları, sehpaları ve televizyonu yerleştirdikten sonra ellerimi havaya kaldırıp esnedim. Koltukları nakliyeciler salona koydukları için daha kolay yerleştirmiştim. "İyi misin? Dedim ben sana yardım edeyim diye izin vermedin." Dedi Arslan bana bakarak, elindeki son bibloyu yerleştirdikten sonra yanıma geldi. "İyiyim. Yardıma ihtiyacım yoktu çünkü, hem yaralısın." Dediğimde İpek yanımıza geldi. "Mutfak bitti sayılır da İris yardım eder misin? Masayı kaldıramadım." Deyip gözlerini etrafta gezdirdi. "Burası çok güzel olmuş." Diye devam etti. Kafamı aşağı yukarı sallayıp mutfağa gittiğimde Arslan ve İpek de peşimden geldiler. Masayı İpekle beraber kaldırıp yerleştirdik. Daha sonrasında odalarımıza çıktık. Arslan benimle beraber geldi. Odamı Arslan'la beraber yerleştirdik. Tabi ağır olanları ben yapmıştım. Sadece ufak tefek eşyalar, resimler ve bebeklerim kalmıştı. Gardırobumda bebeklerim için özel yer vardı. Bebeklerimin olduğu çantayı açtığımda Arslan'ın sesini duydum. "Yuh! Bunlar ne! Katliam mı yapacaksın?" Şaşkın çıkan sesiyle güldüm. "Bebeklerim onlar benim." Deyip bebeklerimi yerleştirmeye başladım. "Maşallah maşallah nazar değmesin. Senin bebeklerden biri bende ama yokluğu belli olmaz bence." Dediğinde kahkaha attım. "Yokluğu belli oluyor da, sana hediyem olsun." Dediğimde o da güldü, Bir yandan da fotoğraflarımı kutudan çıkartıyordu. Bebeklerimi yerleştirdikten sonra Arslan'a döndüm. Elindeki iki fotoğrafa bakıyordu. Biz küçükken çekinmişti iki fotoğrafta. Birinde Melek, ben, Arslan ve Aycan yan yana duruyorduk, evlerin önünde ellerimizi birbirimizin omzuna atmış kameraya gülerek bakıyorduk. Diğerinde sadece Arslan'la ikimiz vardık. Hava kararmıştı, bahçedeki hamaktaydık ve ben Arslan'ın göğsünde uyuyordum, Arslan'da kameraya bakarak sırıtıyordu. O gece annem ve babamın son görevine gitmeden önceki geceydi, doğum günümden önceki geceydi, bu evdeki son gecemdi. kabus görmeden uyuduğum son gecemdi. Yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi ve gözlerimin dolduğunu hissettim. O günü hatırlıyordum, o gün annem ve babam bol bol fotoğraf çekmişti. O iki fotoğrafta aynı gün çekilmişti. İlk fotoğrafı babam çekmişti ama ikinciyi kim çekti bilmiyordum ve sebepsizce merak etmiştim. "Şu fotoğrafı kim çekmişti?" Elimle fotoğrafı göstererek sordum. "İnci teyze." Dedi. Annem çekmişti. Fotoğrafları masama koyup başka fotoğrafları aldı. Bu fotoğrafta eski timimleydim, ilk timimle. "Şu senin kampta sarıldığın adam değil mi? Şu kızla da dışarıda sarıldın." Dedi Pusat ve Geceyi göstererek. "Evet, Pusat ve Gece." Dedim. Kafasını olumlu anlamda salladı. "Anladım." Deyip onları da masaya koydu.
...
"Ellerine sağlık Asuman teyze yemeklere bayıldım." İpek ağzında tıkıştırdığı bir kaşık mantı ile konuşmaya çalıştı. Evi yerleştirmeyi bitirmiştik şuan Arslanların evinde Asuman teyzenin yaptığı yemekleri yiyorduk. Aycan bu gece nöbeti olduğu için yoktu. "Bende çok beğendim, gerçekten özlemişim senin leziz yemeklerini Asuman teyze." Dedim gülümseyerek. "Valla Asuman teyze bizim senden öğrenecek çok şeyimiz var. Ben senin kadar güzel yemek yapamıyorum, İris zaten yemeğin y'sini yapmayı bilmiyor." Dedi İpek. Güldüm, biraz haklıydı o varken ben yemek yapmazdım. "Yoo çok da güzel yemekler yapıyor." Dedi Arslan. Kamptayken yaptığım soslu makarna ve çorbadan bahsediyordu. "Sen nereden biliyorsun?" Diye sordu İpek tek kaşını kaldırarak. Bende Arslan'a döndüm, bakalım nasıl çevirecekti buradan. Asuman teyze de kocaman bir kahkaha atıp konuşmaya başladı. "Oğlum sen küçükken de böyleydin, İris'i ne olursa olsun savunurdun." Dediğinde bende güldüm. Asuman teyze haklıydı, bir keresinde ben bir çocukla kavga etmiştim, Arslan konunun ne olduğunu bilmeden gelip beni savunmuştu üstüne birde çocuğu dövmüştü.
...
Şuan hep beraber bahçede oturmuş çay içiyorduk. Yanımda Arslan, karşımda Asuman teyze, Asuman teyzenin yanında İpek oturuyordu. Benimse gözlerim kapanmak için savaşıyordu, yorulmuştum. Saat daha dokuzdu. "Ben çayları tazeleyeyim." Dedi İpek kalkıp boş bardakları götürürken. "Bende kurabiye yapmıştım onları getireyim." Dedi Asuman teyze. O da kalkıp içeriye geçti her ne kadar gerek yok desem de dinlemeyip gitmişti. Başımı kaldırıp yıldızlara baktım ve gözlerim yavaş yavaş kapandı. Başımın arkasında bir el hissettiğimde tepki vermedim, başımı yavaşça alıp omzuna yatırdı. "Uyudu mu?" Asuman teyzenin sesiydi, sesleri duysam da gözlerimi açacak gücüm yoktu. "Evet, yorgundu zaten. İpek kapıyı açsana yatırayım ben." Dedi Arslan, ama beni kaldırmaması gerekiyordu çünkü yaralıydı. Gözümü açmaya çalıştım fakat sanki gözlerim birbirine yapış gibi açılmıyordu. "Olmaz yaralıymışsın zaten. Uyandıralım gidip yatar kendisi." Dedi İpek, haklıydı şuan beni dürtüp uyandırmaları lazımdı çünkü kendim gözlerimi açamıyordum. "Bir şey olmaz, uyandırmaya gerek yok. Taşırım iki dakika da." Deyip kucağına aldı. Bir süre sonra sırtım yumuşak yerle buluştu. Üstüm örtüldükten sonra kapı açıldığında telefonumdan birkaç bildirim sesi yükseldi ve kapı kapandı.
...
Boğazımdaki kurulukla gözlerimi açtığımda hava henüz aydınlanmamıştı. Yatakta oturur pozisyona gelip komodinin üzerindeki suyu içtim. Saate bakmak için telefonuma uzandığımda yan taraftaki koltukta uyuyan Arslan'ı gördüm, elinin altında ise benim telefonum vardı. Dolaptan bir tane battaniye alıp Arslan'ın üzerini örttüm. Telefonumu elime aldım. Saat dört buçuktu ve bir sürü mesaj vardı. İlk önce Semra teyzenin attığı mesaja baktım; "-Kızım keşke sende gelseydin. İstediğin zaman gel bak seni çok özledik." Semra teyze, beni ve kardeşimi Pusat'tan ayrı tutmamıştı, kendi çocuğu gibi sevmişti. Gülsüm teyze de mesaj atmıştı; "-Kızım işini bitirince yanımıza gel, yüzünü görelim ya özledik." Gülsüm teyze de Semra teyze gibiydi, bizi hiç kendi çocuklarından ayırmamıştı. Pusat ve Gece de mesaj atmıştı. "-Valla annemden senin yüzünden azar işittim, gelince bunun hesabını soracağım sana. Ne yapıp ettin ikna ettin beni, nasıl ettin onu da anlamadım ama neyse." Demişti Pusat, dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı. "-Annem, 'Oyacağım onu.' diyor. Ayvayı yedin valla, çok özlemişler seni, ikide bir bize kızıyorlar 'Niye tutup kolundan getirmediniz kızımı?' diyorlar." Gecenin mesajını okuyunca gülümsemem büyüdü. Bu saatte onları rahatsız etmemek için sabah mesaj atmayı aklımın bir köşesine kazıdım. Diğer mesaj Oktay albaydandı; "-Yüzbaşım yarın saat 13.00'da karargahta ol, seninle bir şey konuşmamız lazım." Ne konuşacağımızı merak etmiştim. Son mesaj Boran'dandı; "-Demek kandırdınız bizi öyle mi Arjin? Pardon, senin gerçek ismin İris'di değil mi? Berfe'yi öldürdünüz, askeri kaçırdınız, bütün planlarımı mahvettiniz bunları sizin yanınıza bırakmayacağım. Ölmek için bana yalvaracaksınız." Yazmıştı. Yazdığı telefonu çoktan yok edeceğini bildiğim için numarayı araştırmakla uğraşmadım. Bir şey yazmadan telefonu kapatıp komodinin üstüne koydum, komodinin üzerindeki silahımı da çekmecenin içine koyup uyudum.
***
Bölüm sonu.☘️
Okuduğunuz için teşekkür ederim, umarım sevmişsinizdir. Oy verip, yorum yaparsanız mutlu olurum.
Görüşmek üzere...🤗 |
0% |