
Merhaba, hoş geldiniz. Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Yazım yanlışlarım varsa kusura bakmayın, keyifli okumalar... ☘️
Instagram: lavinyaofficial_ takip ederek destek olursanız sevinirim.
***
Kafamı çevirdiğimde Oğuz'un yanıma gelmeye çalıştığını gördüm. Her yanıma gelmek için çıktığında gelen kurşun ile geri yerine geçmek zorunda kalıyordu.
"Oğuz mevzinde kal, iyiyim." Dedim zar zor. Oğuz sesimi duyunca bana baktı, gözlerinde saf korku ve endişe vardı.
"-İris nerenden vuruldun? Durumun ne?" Diye sordu Arslan telsizden.
"Vurulmadım, yelekte kaldı. İyiyim." Dedim. Kurşun yelekte kalmıştı ama iki hafta önce vurulduğum yere geldiği için canım yanmıştı. Kendimiz zorlayıp ayağa kalktım silahımı alıp ateş etmeye devam ettim.
Oğuz ikide bir dönüp bana bakıyordu. "Oğuz bakıp durma şöyle, iyiyim." Dedim göz kırparak. Başını hafifçe aşağı eğip kaldırdı ve karşımızdaki teröristlere ateş etmeye devam etti.
"-Komutanım yanınıza geleyim mi, iyi misiniz?" Diye sordu Meriç.
"İyiyim, gerek yok mevzinde kal. Anka operasyon aynı şekilde devam ediyor, herkes plana sadık kalsın." Dedim karşımdaki teröristi vururken.
"-Emredersiniz komutanım!" Dediler hepsi aynı anda. Oğuz ile beraber karşımızdaki teröristleri öldürdükten sonra ilerlemeye devam ettik.
...
"-Komutanım, destek ne zaman gelecek?" Diye sordu Oğuz.
"Yarım saat sonra burada olacaklar. Dayanın Anka. Mühimmat durumunuz nedir?" Diye sordum.
"-Komutanım son üç şarjör." Dedi Alaz.
"-Komutanım son iki." Dedi Koray.
"-Komutanım son dört." Dedi Meriç.
"-Komutanım son şarjör." Dedi Oğuz. Benimde mermim azalmıştı ama dayanmak zorundaydık. Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım, başım çok ağrıyordu ve gözlerim arada kararıyordu.
Şarjörlerimden birini Oğuz'a fırlattım.
"Meriç, Koray'a şarjör ver. Alaz sende bizim yanımıza gel, tek kalma." Dedim. Dayanmak zorundaydık.
"Silahlarınızı atıp teslim olun! Yoksa geberip gideceksiniz burada!" Diye bağırdı teröristlerden biri. Baran'ın sesiydi bu.
"-Ulan pezevenk! Çoluk çocuğu üstümüze salıp konuşma lan! Yiyorsa gel kendin çık karşımıza!" Diye bağırdı Meriç. Oğuz da kocaman bir kahkaha attı.
"-Komutanım destek on dakika içerisinde burada olacak." Dedi Koray. Derin bir nefes verdim. Sonunda, daha fazla dayanamazdık.
"Size son uyarım! Silahlarınızı bırakın ve teslim olun!" Diye bağırdı Baran.
"-Sen hâlâ daha konuşuyor musun lan dümbük!" Diye bağırdı Meriç. Dudaklarım iki yana kıvrıldı.
"-Korkak oğlum bunlar! Adamlarının arkasına saklanırlar anca!" Diye bağırdı Oğuz.
"-Oğuz havaya uçursana şunları." Dedi Koray.
Oğuz bana sorarcasına baktığında kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım."-Büyük bir zevkle komutanım." Dedi ve bombayı çıkartıp attı. "-Ve bom!" Deyip kahkaha attı.
O sırada silah sesleri artmaya başladı.
"-Anka bir, sancak. Yüzbaşım destek tim bulunduğunuz bölgeye intikal etti." Dedi Oktay Albay.
"Sancak, anka bir. Anlaşıldı komutanım." Dedim.
Bir süre sonra çatışma tamamen bitmişti.
...
"İris herhangi bir sıkıntınız yok değil mi? Sen iyi misin?" Diye sordu Onur. Desteğe gelen tim onun timiydi. Timdeki bir kaç kişi çevreyi güvenliğe alırken, bir kaç kişi köylülerin ihtiyaçlarını karşılıyordu.
"İyiyiz Onur, tam zamanında geldiniz." Dedim. Kafasını salladı. Onur'un arkasından Ardahanlı ve Amasyalı geliyordu, aralarında ise Baran vardı. Dudaklarım iki yana kıvrıldı.
"Komutanım kaçmaya çalışırken yakaladık. Ne yapalım?" Diye sordu Ardahanlı, Baran'ın bacağına vurup karşımızda diz çöktürürken. Baran gözlerini ayırmadan bana bakıyordu.
"Bakın yarasına ölüp başımıza kalmasın. Büyük başa benziyor bu." Dedi Onur. Omzundan vurulmuştu. Dudaklarımda alaycı bir gülüş belirdi.
"Hem de ne büyük baş." Dedim Baran'ın gözlerin tam içine bakarak alaylı bir şekilde. Baran'ın gözlerinde ise sadece öfke vardı.
"Eğer senin burada olduğunu bilseydim bu köyü haritadan silerdim!" Diye bağırdı Baran. Ardahanlı, Baran'ın kafasına vurup konuştu. "Lan şerefsiz! Kes havlamayı! Yoksa ben keserim!"
"Alın götürün şunu." Dedi Onur. Ardahanlı ve Amasyalı, Baran'ın koluna girip yürütmeye başladılar.
...
Şuan helikopterdeydik, inmemize birkaç dakika kalmıştı. Köyden ayrıldıktan sonra karakola gitmiş, oradan helikoptere binmiştik. Boran da elleri arkadan bağlı, kafasında çuvalla helikopterin zemininde oturuyordu.
"Acaba atsak mı şunu aşağıya komutanım, ayağı kaydı düştü deriz! Dünyadan bir pislik eksilir!" Diye bağırdı Meriç. Helikopter sesli olduğu için bağırmak zorunda kalmıştı. Güldüm.
"Bence de komutanım! Atalım kurtulalım!" Dedi Oğuz. Helikopter inmeye başlamıştı, Ankara'ya gelmiştik.
"Helikopter inmeye başladı, şimdi atarsak bir yeri kırılır yine başımıza kalır. Bir dahaki sefere atarız." Dedim gülerek.
Helikopter inince önden ben, arkamdan sırasıyla Koray ve Alaz indi. Oğuz ve Meriç de Baran'ı kollarında tutup helikopterden indirdiler. Baran'ı almak için bekleyen askerlere teslim edip yanımıza geldiler.
Hepimiz şuan Oktay Albayın karşısında hazır ol vaziyetinde bekliyorduk. Oktay Albayın sol arka çaprazında Arslan duruyordu. Albay klasik konuşmasını yaparken benim de gözlerim sürekli Arslan'a kayıyordu, o ise bir saniye olsun gözlerini üzerimden ayırmıyordu.
"Seni de ayrıca kutluyorum yüzbaşım, yorucu bir görevden dönmüş olmana rağmen, dinlenemeden çıktığın bu operasyonu da timinle beraber başarılı bir şekilde tamamladın." Dedi Oktay Albay bana bakarak.
Arslan'ın üzerinde olan bakışlarımı Oktay albaya döndürdüm. Başımı hafifçe aşağıya eğip kaldırdım. "Sağ olun komutanım." Dedim.
"Anka timi ikinci bir emre kadar izinli. Üniformalarını değiştirdikten sonra yanıma gel yüzbaşım." Dedi Oktay Albay. Baş selamı verip, "Emredersiniz komutanım." Dedim. Albay arkasını dönüp gitti.
"Rahat Anka." Dedim. Tim üstlerini değiştirmek için karargaha adımlama başlarken Arslan bana doğru geliyordu. Tam karşımda durduğunda, elini kaldırıp patlayan kaşımın üzerine koydu ve orayı okşadı.
Gözlerim yavaşça kapandı. Bunun Arslan'ın dokunuşuyla bir ilgisi olamazdı, olmamalıydı. Uykusuz olduğum için kapanıyordu gözlerim, evet evet uykusuz olduğum için kapanmışlardı.
"Canın çok acıdı mı?" Diye sordu içten bir sesle, ya da ben uykusuzluktan öyle olduğunu düşünüyordum. Gözlerimi yavaşça açtım. "Acımadı." Dedim.
Sadece Arslan'ın gözlerine bakmak istiyordum şuan. Albayın beni çağırmış olması veya karargahta olmamız umurumda değildi sadece böyle kalmak istiyordum, belki de sıkıca sarılmak...
Ama bunları yapmak yerinde bir adım geri çekildim, bu şekilde Arslan'ın kaşımda olan eli boşluğa düşmüştü.
"Albay beni bekliyor gitmem lazım." Deyip cevabını beklemeden yanından geçtim ve karargaha doğru adımladım.
Albay ile operasyon hakkında ve Boran hakkında tam kırk yedi dakika boyunca konuşmuştuk, rapor işini yarına bırakmıştım ve eve gitmek için hazırlanıyordum.
Silahımı belime yerleştirip soyunma odasından çıktım. Oktay albay birkaç güne bana oda ayarlatacağını söylemişti. Arabamı almak için otoparka indiğimde Arslan'ı gördüm. Arabamın kaputuna yaslı bir şekilde duruyordu.
Yanına gittiğimde kaputa yaslanmayı bırakıp elini uzattı. Bir yüzüne birde eline baktım, ne demek istediğini anlamamıştım.
"Ne? Senin ne işin var burada, neden gitmedin?" Diye sordum.
"Seni bekledim. Arabamı Koray'a verdim. Anahtarını ver sen yorgunsun geç dinlen." Dedi. Koray'lar ile birlikte kendi arabasıyla gidebilirdi, sığarlardı. Neden gitmemişti ki? Bunun cevabını sonra alacaktım, ama şuan gitmemesi iyi olmuştu çünkü bu yorgunlukla zor araba kullanırdım.
Anahtarı cebimden çıkarttım arabanın kilidini açıp Arslan'a verdim. Yan koltuğa geçip emniyet kemerimi taktım. Arslan da binip emniyet kemerini taktıktan sonra karargahtan ayrıldık.
Gözlerimi kapatmıştım, çok uykum vardı. Araba durmuştu ama eve gelmiş olamazdık normalde yol bu kadar kısa sürmezdi ve karargah şehre biraz uzak olduğu için etrafta trafik lambası da yoktu.
Gözlerimi açıp etrafa baktığımda Arslan'ın arabayı sağa çekip durdurduğunu gördüm. Arslan'a baktığımda kaşlarını çatmış karnıma bakıyordu. Kafamı eğip karnıma baktım, kanıyordu.
"Ne zaman oldu bu!? Vurulduğunu niye söylemedin İris!?" Diye bağırdı. Elini uzatıp tişörtümü tutu ve kaldırdı. Karargahtan çıkmadan önce yaptığım ve şuan kan içinde kalmış sargıyı nazikçe çekip çıkarttı.
"Malzeme var mı arabada? Temizleyelim şunu." Diye sordu. Eğilip torpidodan yardım malzemelerin çıkarttım. "Ben yaparım." Dedim. Duymazlıktan gelip elimden malzemeleri aldı ve işine yarayacakları çıkartmaya başladı.
"Sen sadece sus! Bu yarayla bu kadar sustuysan yarayı temizleyene kadar da sus, sonra bu yaranın nasıl olduğunu açıklarken konuşacaksın zaten!" Diye bağırdı. Niye bu kadar sinirlenmişti ki?
Kaşlarım çatılsa da bir şey demedim ve yaramı temizlemesini bekledim. O da canımı acıtmamaya çalışarak yarayı temizledi.
"Şimdi konuş bakalım, bu yara ne zaman oldu?" Diye sordu Arslan. Derin bir nefes alıp verdim.
"İki hafta falan önce." Dedim bıkkınca.
"Niye söylemedin?" Niye soruyordu ki? O yaralı olduğu için göreve çıkamamıştı ve ben yaralı bir şekilde çıkmıştım, kesin bunun için sinirlenmişti yoksa niye sinirlensin ki. Gözlerindeki ifade ise korku değildi bence ben yanlış görüyordum yoksa neyden korkacakdı ki.
"Gerek yoktu çünkü." Dedim sadece.
"Nasıl oldu?" Ofladım.
"Arslan ne yapacaksın nasıl olduğunu? Oldu işte bir şekilde." Dedim.
Kafasını sallayıp arabayı sürmeye devam etti. "Hastaneye gidelim mi?" Diye sordu.
"Hayır, gerek yok. Sadece eve gidip uyumak istiyorum." Dedim.
Eve kadar ikimizde konuşmadık. Evin önünde durunca emniyet kemerimi çözüp arabadan indim, Arslan'da arabayı kilitleyip indi. Anahtarı bana uzattığında alıp cebime koydum. Eve doğru yürümeye başladım.
Bahçe kapısından içeriye girince bahçede oturan Asuman teyzeyi, İpek'i ve Aycan'ı gördüm. Aycan beni görünce kaşları hafif de olsa çatıldı ve hemen ayağa kalktı.
"Komutanım?" Dedi Aycan. Şaşkınlıkla.
"Hoş geldiniz oğlum, aç mısınız?" Dedi Asuman teyze.
"Aycan, karargah dışında sadece İris. Rahat ol." Dedim. Aycan kafasını salladı, Arslan'a doğru adımlayıp ellerini Arslan'ın boynuna sardığında dudaklarının oynadığını gördüm. Bir şeyler diyordu ama anlamamıştım.
"Valla çok açız anne." Dedi Arslan. "Ben yemekleri ısıtayım siz geçin oturun." Deyip ayağa kalktı Asuman teyze.
İpek'te kalkıp bana sarıldı. "Asuman teyze ellerine sağlık, ben tokum ve çok uykum var ben çıkıp uyuyayım." Dedim. İpek'le sarılmayı bırakıp eve doğru adımlamaya başladım.
Eve girdiğim gibi sıcak bir duşa alıp, uyudum.
...
Aşağıdan gelen sesler ile gözlerimi açtım. Telefonumu alıp saate baktığımda saatin 14.30 olduğunu gördüm. Ayağa kalkıp üstümü değiştirdikten sonra aşağıya indim.
Salonda tekli koltuklardan birinde Asuman teyze diğerinde teyzem oturuyordu, İpek'in annesi. Üçer kişilik koltuklardan birinde İpek ve Aycan diğerinde Arslan oturuyordu. Teyzem beni görünce yanıma gelip sarıldı.
"Nasılsın kuzum, iyi misin?" Diye fısıldadı kulağıma. Annem ve babam şehit olduktan sonra bana ve kardeşime teyzem bakmıştı, bizi bir süre o büyütmüştü.
"İyiyim teyzem, sen nasılsın?" Dedim bende onun gibi fısıldayarak. "İyiyim kuzum bende." Deyip kollarını çekti geri yerine oturdu.
Bende Arslan'ın yanına geçip oturdum. Arslan kısa bir süre yüzüme baktı sonra gözleri karnıma kaydı ve yüzünü başka yere çevirdi, bir daha da benim olduğum tarafa bakmadı. Ne oluyordu buna? Dünün siniri miydi ya da üzüntüsü? İyi de niye üzülsün ki?
Biraz onlarla oturup çay içtikten sonra karargaha gitmek için ayaklandım. Operasyon raporlarını teslim etmem lazımdı.
Karargaha girip üniformalarımı giydikten sonra raporu yazmaya başladım.
Raporu tamamladıktan sonra dosyalayıp son kez kontrol ettim, odadan çıkıp Oktay Albayın odasına doğru adımladım. Kapısını çalıp içeri girdim fakat karşımda sadece Oktay Albay değil, Semra ve Gülsüm teyze vardı yani Semra ve Gülsüm Yarbay.
Hazır ola geçip tekmil verdikten sonra konuşmaya başladım, "Komutanım operasyon raporunu teslim etmek için gelmiştim." Dedim.
"Tamam yüzbaşım getir." Dedi Oktay albay.
Semra ve Gülsüm teyze bana özlemle bakıyorlardı. En son üç ay önce, sadece yarım saat görmüştüm onları.
"Komutanım, Baran'ın sorgusu tamamlandı mı?" Diye sordum.
"Hayır, sorgu birazdan başlayacak." Diye cevap verdi Oktay albay.
"Komutanım, sorguyu izleyebilir miyim?" Diye sordum. Merak ediyordum.
"İzleyebilirsin yüzbaşım." Dedi Oktay Albay.
"Komutanım bizde gidelim, daha sonra konuşuruz." Dedi Semra Yarbay.
"Tamam yarbayım." Dedi Oktay Albay.
Oktay albaya ufak bir baş selamı verip dışarıya çıktım. Ardımdan Gülsüm teyze ve Semra teyze de çıkmıştı. Semra teyze kolumdan tutup bana sıkıca sarıldı, Semra teyzeden sonra Gülsüm teyze de bana sıkıca sarıldı.
"Çok özlemişim kızımı." Dedi Semra teyze beni yanağımdan öperken.
"Bende Semra, bende." Dedi Gülsüm teyze ve bana daha sıkı sarılmaya başladı. Boğulmama ramak kalmıştı.
"Bende sizi çok özledim ama biraz daha böyle durursak boğulacağım." Dedim zar zor. Benden ayrıldılar.
"Gelip gördüğün yok ki bizi, özledik ne yapalım?" Sitemle konuştu Gülsüm teyze, ve kollarını birbirine dolayıp gözlerini kısarak bakmaya başladı.
"Gülsüm haklı, çok özledim ben kızımı." Dedi Semra teyze. Onlara içten bir tebessüm ile bakmaya başladım. Onların bu hallerini çok seviyordum.
"Karargahtayız ama şuan komutanım, daha sonra özlem gideririz." Dedim.
"Öyle olsun bakalım yüzbaşım, hadi sorguya." Dedi Semra teyze. Dudaklarımdaki gülümseme büyüdü.
"Emredersiniz komutanım." Dedim hazır ola geçip. Gülsüm teyze ufak bir kahkaha attı.
Başka bir şey demeden sorgu odasına doğru adımladık. Sorguyu Gece ve Pusat yapıyordu. Bizde camın arkasından izliyorduk.
"Dalga geçmeyi kes lan! Adam gibi cevap ver!" Diye bağırdı Pusat elini masaya vururken. Pusat'ın bağırmasına karşılık Baran gür bir kahkaha attı.
"Sen bu kıza aşıksın dimi lan doğruyu söyle, dağdayken de benim yanıma gelince bu yüzden kuduruyordun. Hatta onu öptüğümde-" Baran'ın sözünü yarıda kesen şey Pusat'ın yumruğuydu.
Pusat öyle bir yumruk attı ki Baran'ın başı yan tarafa dönerken ağızından ve burnundan çıkan kanlar etrafa sıçradı.
Bu sırada Gülsüm teyzenin elleri duyduğu şeylerle yumruk olmuştu, kapı açıldığında başımı çevirip gelenlere baktım, Polat ve Gökmen amca yani Albay girmişti içeriye.
"Ne o duymaya bile dayanamıyor musun? Gerçekler bunlar tadı hâlâ da-" Bu sefer Baran'ın sözünü yarıda kesen şey Gece'nin tekmesiydi, Baran'ın yüzüne tekme atmıştı. Baran tekmenin etkisiyle yere düşecekti, eğer onu masaya sabitleyen bileğindeki kelepçeler olmasaydı.
"Kes sesini lan it herif! O dilini kopartırım!" Diye bağırdı Gece. Baran kanlı ağızıyla deli gibi gülmeye devam ediyordu.
"Bana bak lan, sabrımın sınırındayım sorulan sorulara adam gibi cevap ver! Yoksa seni burada bağırta bağırta gebertirim! Bundan da büyük bir zevk alırım!" Diye bağırdı Pusat, elini Baran'ın saçlarına dolayıp sertçe çekerken.
Baran ağzındaki kanı tükürüp konuşmaya başladı. Gülsüm teyzenin sıktığı dişleri çok belli oluyordu ve yumruklarını sıkmaktan parmak boğumları beyazlaşmıştı, gözlerindeki öfke ile Baran'a bakıyordu.
Selma teyze de aynı şekildeydi ama Gülsüm teyze daha fazla sinirlenmesin ve yanlış bir şey yapmasın diye kolunu tutuyordu.
Polat ve Gökmen amca konuşulan konuyu anlamaya çalışıyorlardı. Eğer Gökmen amca konuşmaları duysaydı Baran şuan ölmüş olurdu.
"Berfe'yi kim öldürdü?" Diye sordu Baran. Bunu sorarken çok ciddiydi. Fakat Pusat onun sorusunu duymazlıktan geldi.
"Boran nerde? Planı ne?" Diye sordu.
"Berfe'nin katili kim?" Diye sordu Baran tekrardan.
"Berfe kimdi ya?" Diye sordu Polat amca.
"Baran'ın kız kardeşi." Dedim Polat amcaya dönüp.
"Öldü mü o?" Diye sordu Gökmen amca.
"Evet." Diye cevapladım Gökmen amcanın sorusunu. Önüme geri döndüm.
"Soruma cevap ver Baran!" Diye bağırdı Pusat.
"Kardeşimi niye satayım?" Diye sordu Baran, başını Pusat'a doğru çevirdi.
"Ne istiyorsun?" Diye sordu bu sefer Gece. Baran, Pusat'ta olan bakışlarını Gece'ye çevirdi.
"İki şey istiyorum." Dedi Baran. Gece söyle dercesine kafasını salladı. "Birincisi, Berfe'nin katili ile ellerimde kelepçe olmadan ve onda da silah olmadan bir odada kalmak." Pusat gür bir kahkaha attı, Gece'nin de dudakları iki yan kıvrıldı.
"İkincisi, seninle aynı şartlarda bir odada kalmak. İkisinde de ne olursa olsun kimse odaya girmeyecek." Dedi bakışları Gece'nin üzerindeyken, aynı zamanda pis pis sırıtıyordu.
"Lan ben bunu öldürürüm! Ne yapacakmış benim kızımla aynı odada!?" Diye kükredi Gökmen amca. Sadece bunları duyup bu kadar sinirleniyorsa öptüğünü duyunca ne yapacaktı acaba. Polat amca, Gökmen amcanın kolunu tutup durdurdu ve kulağına bir şeyler fısıldadı.
Pusat, Baran'ın çenesinden tutup yüzünü kendisine çevirdi. "Seni o gözlerini oyarım lan pezevenk!" Diye bağırıp Baran'ın yüzüne yumruğu geçirdi.
"Sen gerçekten ben kızı seviyorsun. Eh güzel kız. Tadı aynı şekilde şaha-" Dedi Baran ve Pusat'ın çıldırmasına sebep oldu. Pusat delirmiş gibi ona yumruk atmaya başladı, Gece onu tutmaya çalışsa da başarılı olamıyordu.
Polat ve Gökmen amca hemen gidip Pusat'ı tutmaya çalıştılar, Gökmen amca ayırmak yerine Barana vuruyordu. Oktay Albay da Pusat'ın durmasını sağlamaya çalışıyordu fakat Pusat'ı şuan kimse durdurabilecek gibi değildi.
Semra ve Gülsüm teyze ile bende girmiştim odaya. Pusat, Baran'a vururken bir yandan da bağırıp küfürler ediyordu. Bir kaç er de gelip Pusatı tutmaya çalıştı ama Pusat hem onları ittiriyor hem de Baran'a vuruyordu, tek itmediği kişi Gece'ydi. Oktay Albayı bile itmiş, birkaç adım gerilemesine neden olmuştu.
Gece, Pusat'ın kulağına yaklaşıp bir şeyler fısıldadı ve bu Pusat'ın durmasına neden oldu. Pusat sanki rüyadan uyanmış gibi etrafına bakmaya başladı. Gökmen amca ile Polat amca Pusat'ı kollarından tutup odadan çıkardılar, Semra teyze de onlar ile beraber çıkmıştı.
Erler ve Oktay Albay da çıkınca odada sadece Ben, Gece, Baran ve Gülsüm teyze kalmıştık. Gülsüm teyze, Baran'a doğru ilerledi ve Pusat'ın dağıtmış olduğu suratına sert bir yumruk daha atıp, Gece'yi kolundan tuttuğu gibi dışarı çıktılar. Bende arkalarından çıktım.
"Seninle de sonra konuşacağız Gece. Ne demek öpmek?" Diye sinirle konuşuyordu Gülsüm teyze. Gece'ni kolunu hâlâ daha bırakmamıştı.
"Anne sen nerden-, babam duydu mu?" Diye şok olmuş sesiyle konuştu.
"Duysa sence şuan Baran yaşıyor olur muydu? Duyacak ama merak etme." Dedi sinirle Gülsüm teyze. Oktay Albayın odasının önüne gelmiştik, Pusat'ların burada olduğu içeriden gelen bağırma seslerinden belli oluyordu.
"Anne sakın! Sakın babama bir şey deme lütfen. Beni açığa aldırır bu defa, lütfen." Gece'nin gözleri dolmuştu. Gülsüm teyze de çok sinirliydi.
Gökmen amca daha önce Gece'yi açığa aldırmaya çalışmıştı fakat Oktay Albay ve Polat amca sayesinde biraz yumuşamış ve vazgeçmişti, ama bunu duysa onu kimse yumuşatamazdı.
Bu sırada Oktay Albayın odasının kapısı açıldı. İçeriden sırasıyla Semra teyze, Polat amca, Gökmen amca ve Pusat çıktı. Pusat'ın hâlâ daha sinirli olduğu çok belliydi.
Gökmen amcanın gözleri Gülsüm teyzenin, Gece'nin kolunu tutan elinde takılı kalmıştı. Kaşları çatıldı.
"Ne oluyor Gülsüm?" Diye sordu Gökmen amca kaşları hâlâ çatıktı ve gözleri Gece'nin kolundaydı.
"Yok bir şey canım. Ne konuşuldu içeride?" Diye sordu Gülsüm teyze. Benim de en çok merak ettiğim şey buydu şuanda.
"Pusat'ın yaptığının bir cezası olacak elbette." Dedi Polat amca.
"Ne cezası?" Diye sordum merakla. Umarım ağır bir ceza değildir.
"Er Yıldırım Taşçı! Komutanım bu paket size gelmiş." Dedi bir er bana bakarak. Bu er biz ilk karargaha geldiğimizde Oktay Albayın bizi beklediğini söyleyen erdi. Elindeki paketi bana uzatmıştı.
"Sağ ol." Paketi elinden aldım. Taşçı, Polat amcalara doğru ufak bir baş selamı verip gitti.
Paketin üzerindeki küçük notta rütbem ve ismim yazıyordu. Notun köşesinde küçük harfler ile Lavinya'ya yazıyordu. Kaşlarım çatıldı, bu benim lakabımdı fakat uzun zamandır Boran'ların yanında olduğum için kullanmamıştım.
Asıl şaşırmamın sebebi bu lakabı bilen kişilerin büyük çoğunluğunun ölü olmasıydı.
***
Bölüm sonu. ☘️
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Umarım hoşunuza gitmiştir. Oy verip yorum yaparsanız sevinirim.
Görüşmek üzere...🤗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 2.36k Okunma |
461 Oy |
0 Takip |
39 Bölümlü Kitap |