Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2.HAYAL KIRIKLIKLARI

@kuklaci

Lanet olsun. Evden kaçmak için iğrenç bir gün tercihiydi bu. Daha birinci günden başıma gelebilecek en saçma şey gelmişti. Regl.

Say bakalım, Nil. Kredi kartı bloke. Cüzdanımda 300 lira var. Telefon hattım bile bloke. Feci bir ağrım var çünkü dün gece buz gibi havada dışarıda uyudum. Regl sancısı çok başka bir boyut zaten. Her neyse, güzel şeylere odaklanmalıyım biraz da.

Güzel İzmir'im, ne güzel de güneş doğmuştu. Avcı Ramadan köprüsünün yanındaki parkta uyumuştum gece. Kalkar kalkmaz durumu fark edip pet almaya gitmiştim.

Şimdi açtım ama daha önemli bir sorunum vardı. Ben hiç böyle hayal etmemiştim? Kapıdan çıkar çıkmaz hayatımın aşkını bulup onun parasıyla hayatımı yaşayacaktım hani?

Kahvaltı etmeyi sevmezdim. O yüzden şimdi hayatımın aşkını arama zamanıydı. Ya da iş mi aramalıydım? Lanet olsun, yaşamak çok pahalıydı! Nefes almanın bedelini, aile evinde ruhumla ödüyordum gerçi.

Öylece sokakta yürüyordum ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

"Sakın ama sakın evden kaçmayın..."

                                                                             ***

Plan belliydi. Üzerime, evden kaçmadan önce aldığım dar ve mini bir elbise giymiştim. Bence çok güzeldi. Siyah botlarımla uyumlu olan siyah elbisenin altına siyah çorap giymiştim ve üzerime ceket almıştım. Ojelerim kırmızı olmak zorunda mıydı gerçekten? Lanet!

Alışveriş merkezinin tuvaletindeki aynadan kendimi incelemeyi bırakıp dışarı çıktım ve yürüyen merdivenlerden alt kata inip koltuklardan birinde oturan kızların yanına yürüdüm. "Pardon, yanınızda siyah oje var mı acaba?"

Kızlar bana dönünce şaşkınlıkla aval aval baktılar ve aralarından biri göz devirip "yok." dedi.

Hayır, kız kardeştik ya hani biz? Neydi bu şimdi? Neredeydi kız dayanışması?

Sorun değildi. Hayır, gerçekten sorun değildi. Hayat buydu. Utanç verici anlar da yaşamın bir parçasıydı.

Belki de sadece kendimi avutuyordum. Bu gerçekten rezaletti. Kafa sallayıp oradan ayrıldıktan sonra başka bir koltuğa oturup defterimi çıkardım.

Yaşadım Demek İçin yapılacaklar Listesi.

- Sarhoş ol

- Aşık ol

- Kumar oyna(las vegas'ta)

- Balığa git

- Buz gibi havada deniz kenarında, bankta uyu

- Motor kullanmak, kaykay festivaline katılmak.

- Uyuşturucu kullanmak

- Teoman konserine git

- Evden kaç

- kayalıklardan denize atla

- Porno yıldızlarına taş çıkaracak şekilde seviş

- yalandan gelinlik dene

- lunaparka git

- orman yürüyüşüne çık

- durduk yere çılgın gibi koş

- Kameranla hepsini kaydet

Sayfalar birbirini takip ediyordu. Maddeler ise asla bitmiyordu.

Teoman konserine git, evden kaç ve deniz kenarında uyu maddelerine tik attıktan sonra sarhoş ol maddesinin altını çizdim. Bu gece kendime içki ısmarlatacak bir centilmen bulmam gerekiyordu. Tabii ki Tatuaje'de. Bekle beni, yakışıklı ve muhtemelen aptal olan prensim.

Aliağa'dan artık ayrılmak istediğim için Alsancak'a giden otobüslerin saatlerine bakmıştım. Kalan paramı buna harcayacaktım bu yüzden saat 5'deki otobüs için terminale giden minibüse bindim. Vardığımda Otobüsün kalkmasına daha yarım saat vardı. Saat 4.37 olduğuna göre bir buçuk saate varırdım. Kulaklıklarımı takıp otobüse bindim ve güzel bir şarkı açtım. Mutluydum.

Gerçekten mutluydum, ilk defa özgür kalan bir kuş uçamaz derler ya, yalan. Aslında uçardı.

Otobüs tamamen doluydu, durağa geldiğimizde herkesin inmesini bekleyip kulaklığımı çıkardım ve otobüsten indim. Ağır çantamla birlikte Barlar Sokağına kadar yürümek zorunda kalmak bir yana, yolu da bilmiyordum. Seanslara Starbucksa bağlı olduğu için bakabilmiştim ama yolu bilmiyordum. Yoldan geçen birine hangi otobüslerle gidildiğini sordum.

Bana tarif ettiği yolu giderken bir yandan da para vermediğim anlaşılırsa ne diyeceğimi düşünüyordum. Kaçacaktım, büyük ihtimalle.

Şehir içi otobüslerin kalktığı yere geldiğimde dolu otobüsün üzerinde bana verilen numaranın yazdığını görüp içine atladım. Otobüs tıklım tıklım olduğu için fark edilmemiştim ama bu hiç edilmeyeceğim anlamına gelmiyordu. Zaman geçtikçe tedirgin olduğumdan otobüs boşaldıkça ilerleyip kaptana doğru eğildim.

"Abi, Barlar Sokağına nasıl gideriz?" adam kaşlarını çattı ve aynadan beni süzdü.

"Ben indiricem seni." kafa sallayıp beklemeye başladım. Birkaç durak sonra adam bana yolu tarif etti ve kapıyı açtı. İnmek üzereyken yaşlı bir teyzenin sesini duydum. "Evladım," ona döndüğümde beni ayıplayan bakışlarla süzüyordu. "Sen kart basmadın."

Sakin ol Nil, çaktırma.

"İftira atmayı ve bana öyle bakmayı kesin! Burası özgür bir ülke. İsteyen istediğini giyer!" konuyu alakasız bir noktaya getirip hızla otobüsten indim ve son derece hızlı adımlarla uzaklaşmaya hatta bir noktadan sonra koşmaya başladım. Lanet kadın, sana ne ki? Nefesim ve kalbim çıkmıştı resmen!

Bir köşede durup soluklandıktan sonra kameramı çıkardım ve sabah şarj ettiğim için kaydı başlatıp kameraya bakarak dudaklarıma kırmızı rujumu sürmeye başladım. Bir anda omzuma birinin çarpması ile rujum yere yapışırken kameram da ellerimden kayıp düşmüştü. Hemen yere eğilerek kamerama yapıştım.

"Ya, dikkat eder misin? Sony Dcr bu. Bunu almak için aç kaldım, haberin var mı? Ya bozulduysa?!" kameramı kurcalarken kafamı kaldırıp bana çarpan kişiye baktım.

Sarhoş görünüyordu. Uzun boylu ve yapılı biriydi. En az 23'ünde olmalıydı. İpek gibi saçları öne düşmüştü. Biçimli burnu ve kahverengi gözleri vardı. Yüz yapısı, teni, çenesi ve gamzesi o kadar hoştu ki... Lanet şey, o kadar iyiydi. Bu kadar yakışıklı olmanın ruhsatı olmalıydı. Evet, bu tür bir yakışıklılık kalbe zarardı.

"Adınız neydi?" diye sordum sırıtarak.

"Melih. Bir hasar varsa ödeyeyim." sesi kadife gibi, su gibi akıyordu. Asla sert değildi. Kalın ama pürüzsüzdü. Sinsi bir gülümseme takındım.

"Bana içki ısmarlayarak öde Melih." kaşları çatıldı.

"Hasar var mı?"

Yere eğilip kırılmış kırmızı rujumu aldım. "Bu şeye de bir servet döktüm ve kırdın, bana içki ısmarla."

"Yaşın kaç senin, ne içkisi?" dedi tekdüze bir sesle. Güldüm.

"Ismarlamana gerek yok. Özel bir mekana girmeme yardım et, yeter. Bak, senin buralarda tanıdığın bir yer olmamasının ihtimali yok. Nolur beni oraya götür. Yaşım 23, reşitim ve kimliğim de yanımda. Lütfen, sonra hemen yanından ayrılacağım."

Göz devirip önüne dönüp yürümeye başladı. Peşine takıldım. "Adı Tatuaje?" dedim. Bana dönüp bakmadı bile. "Ne dersin ha? Tanıdık bir yer mi?" kahretsin, bu olanlar yaşımdan küçük gösterdiğim içindi hep!

Peşinden giderken kamerayı çevirdim ve ikimizi kadraja alıp yarım kalmış rujumla gülümsedim. O fark etmedi. Aklının yerinde olduğunu da sanmıyorum açıkçası.

Biraz sonra, önünde korumaların olduğu kocaman bir tabelayla Tatuaje Club yazan yere geldiğimizde heyecanla derin nefesler alıyordum.

İçeriye onun peşinden girecekken "Bu veledi sakın almayın içeri." dedi. Doorman'lar onun ardından önümde duvar olurken şok içinde adamlara döndüm. "23 yaşındayım kimliğimi gösterebilirim, lütfen." dercesine miyavladım.

"Üyeliğiniz yoksa alamam hanımefendi." dedi adam. Sinirle arkamı dönüp "Piç herif" diye mırıldandım.

"E nasıl oluyormuş bu üyelik?" diye sinirle sordum. "Melih beyin size dövme yapması gerek." dedi düz bir ifadeyle. Şok içinde ağzım açıldı. Pek tekin görünmeyen korumaya arkamı dönerken aklıma gelen şeyle elimle ağzımı kapattım. Bu Melih, o Melih mi?! Kahretsin, kesinlikle oydu! Salak Nil!

Lakin o kadar hızlı vazgeçemezdim. Bu gece istediğim yerde istediğim içkiyi içecektim. Bunun bu kadar kolay olması imkansızdı zaten.

Arkamı dönüp cadde boyunca yürüdüm. Hedefim yan caddeye geçip bir giriş bulmaktı. Yan cadde daha sakin duruyordu. Daha çok ev, otel gibi yerler vardı ama bazı barların arka girişi de burasıydı. Tabelalara baktığım için kendimi akıllı sayıyordum. Melih Bey'in girdiği barın tam yan barının arka çıkışının yanında apartman vardı. İçeri girip asansör boşluğunun arkasındaki camı açtım. Şarkı sesini duyabiliyordum ve burası boşluktan ibaretti. Bir alt kata inersem boşluğa atlayıp pencerelerden içeri sızabilirdim.

Acaba normal bir bara mı gitseydim? Hayır, ben orayı istiyordum. Zemin kata inip camı açtım ve boşluğa atladım. Ardından üstten açık tuvalet penceresine tırmanmak için zıplayıp içerde biri var mı diye baktım. İkinci zıplayışımda tutunup kendimi yukarı çektim. Çantamı aradaki boşluktan attım ve tek ayağımı içeri soktum. Diğerini de sokarken hızlı olmaya çalışıyordum ama ne kadar ince olsam da buraya bu şekilde girmek aşırı zordu.

Sonunda içeriye düştüm. Düşerken kaburgamı çizdirmiştim.

"İğrençsin Melih." diye fısıldadım

Yerden kalkıp kapalı kapıyı açtım ve bir saniye dahi düşünmeden kendimi tuvalet kabininden dışarıya attım. Bingo! Erkekler tuvaletindeydim. Bunun en büyük kanıtı ise dışarı çıktığımda karşımda 1.90 boylarında, Melih kadar olmasa da iri yapılı bir erkeğin durmasıydı.

Bugün yakışıklılara doyamıyordum! Tabii, o yakışıklılarla ya yarım kalmış bir kırmızı rujla ya da iki büklüm bir şekilde erkek tuvaletinin penceresinde karşılaşıyorduk .

Karşımdaki adam ellerini kaldırıp beni alkışlamaya başladı. "Bravo! Buraya girmek için kavga çıkaranı, ağlayanı veya kıçını yırtanı gördüm ama bu kadar çabalayanı hiç görmemiştim. İlksin."

Tatlı bir gülümseme takınmaya çalıştım ama başardığımdan pek emin değildim. "Bence bunun bir ödülü olmalı." kafamı yana eğip gözlerimi kırpıştırdım.

"Tekilaya ne dersin?" pekala, bu çocuk bizim tarafımızda. Mutlulukla zıplayıp omzuna tutundum ve "Sen ödeyeceksen şahane fikir." dedim ve ardından onu peşimden sürükleyerek erkekler tuvaletinden çıktım.

"Sanırım parasızız biraz." gözlerimi açarak kafamı salladım.

"Tek kuruşum bile yok." kahkaha attı, bence gülünecek çok bir şey yoktu.

"O zaman oldukça şanslısın çünkü ben hem zenginim hem de seni dışarı attırmayacağım." 'zenginim' kelimesi beni fazlasıyla mutlu etmişti. "Adamsın!" omzuna yumruk attıktan sonra bana garip bakışlar attığını fark ettim. Ona baktım ve "ıhm yani. Teşekkürler." dedim ve ardından havalı bir yürüyüşle bar sandalyelerine ilerledim. İlk kez içecektim ve çok heyecanlıydım. Babamdan gizli gizli kaçırdıklarım dışında, resmen bir barda!
Oldukça hoş görünüyordum hem de. Hoş demişken, parmağımı dudaklarıma atıp rujumu yaydım.

Yanım gelip oturduğunda, barmen'e bir şeyler söyleyen bu çocuğu izledim ardından bana döndü ve "Anlat bakalım kimsin sen?" diyerek yapıştım

"Nasıl kimim?" diye sordu şaşkınlıkla.

"Anlat işte bir şeyler." diye mırıldandım muhabbet açmak için. Süper ötesi flört deneyimlerimi kullanıyordum.

"Ben buranın sahibinin arkadaşıyım. Kaan Güngör" eliyle bir tarafı işaret edince gözlerimi oraya çevirdim. Yüzümü çok göstermesem de beni tanımış olduğunu anlamıştım. Ne ara fark ettiyse artık. Tanrım, ne olur beni dışarıya attırmasın.

İlk olarak buranın sahibinin arkadaşı olduğunu söylemesi garipti. Ona dönüp gülümseyerek, "Wow, bu çok havalı." dedim. Diğer taraftaki dans eden insanlara bakıp iç çekerek önüme döndüm.

                                                                                ...

Saatler geçmişti ve adının Okan olduğunu öğrendiğim herif bana hala eski sevgilisinden bahsediyordu. Alkol bile zevkli değildi artık. Babamın içkilerini içerken bile daha çok eğleniyordum. Melih beni buradan attırmak için bir şey yapmamıştı ve hafiften çakırkeyif olacak kadar içmiştim. Bedava içki ve böyle bir mekanı bir daha yakalayamazdım bu yüzden şansımı güzelce değerlendirmeliydim.

"O gece o kadar güzel sevişmiştik ki," derken sözünü kestim. "Okan, dans mı etsek?" kafa salladı ve kalkıp tam olarak bana kıçını dönerek yürümeye başladı. Odun herif, o kız iyi ki kurtulmuş senden.

Peşinden gidip hareketli şarkı eşliğinde ona odaklı bir şekilde dans etmeye başladım. Kulağıma eğilip "Çok iyi bir fiziğin var." dediğinde bunu iltifat olarak algılayıp dansıma devam ettim. Bir süre sonra hareketleri çok fazla yakınlaşmaya başladığında ettiğim danstan da zevk almamaya başlamıştım. Buradaki ilk hayal kırıklığım Melih sanmıştım ama Okan sırasını kapmıştı...

"Ben lavaboya gitmeliyim." diye kulağına doğru konuştum. Bar masanın üzerindeki çantamı alıp lavaboya giderken peşimden geldiğinin farkındaydım.

Koridorun ortasında durdum. "Adını söylemedin." dedi. Kaşlarımı çattım. Fazla içmişti ama en son aklı yerindeydi. Şimdi ise tamamen aklını kaybetmiş gibiydi. Madde falan mı almıştı?

Ben fark etmeden ne ara bu kadar yakınıma gelmişti? Sanırım alkol sandığımdan çok etkiliyordu beni.

"Beyza" diye mırıldandı ve kollarını bedenime sardı. Kendimi geri çekmeye çalışırken boynumdaki yüzünden rahatsız oluyordum. Boynumdan öpünce tiksinerek onu itmeye çalıştım ama bırakmadı.

"Ben Beyza değilim! Derhal bırak beni!" dedim babamın bana her şeyi yaptırabilceği ses tonuyla. Adam dediğimi pek umursamayarak derin bir nefes çekti içine. Midem bulandığında onu itmek için çabaladım ve birden saçımdan tutu. Yüzümü duvara vurduğunda ne olduğunu dahi anlayamamıştım. Elmacık kemiğim ve kaşım acıyordu. Çok sert çarpmıştı.

"Benden ayrılamazsın beni bırakamazsın sen." kelimeler ağzında yuvarlanıyordu. İnlediğimde beni yere fırlattı ve daha sert bir şekilde sırtımı çarptım. Üzerime eğilip iğrenç ağzıyla dudaklarıma kapandığında anında bacak arasına en sert tekmemi geçirmeyi başarmıştım. O geri savrulurken ben yere ne zaman düştüğünü bile hatırlamadığım çantama doğru kaydım. Salak Nil, hedefine odaklanmalıydın.

Çantamı alıp koşarak oradan uzaklaşırken bir bedene tosladım. Umursamadım ve yoluma devam ettim. Dudaklarımdan hıçkırıklar kaçarken birinin koluma yapışması ile adımım havada asılı kaldı. Arkama döndüğümde göz yaşından buğulanmış gözlerimle Melih'i gördüm.

Kolumu kurtarıp koşarak çıkışa ilerledim. Kapıdan çıktığımda Doorman'lere bakmadan koşarak uzaklaştım. Soğuk hava ciğerlerime dolarken yanağım ve alnım sızlıyorken kendime kızıyordum. Dışarısının tehlikeli ve kötü insanlarla dolu olduğunu biliyordum ama benim amacım iyi olanları bulmak değil miydi zaten? Daha tedbirli olmalıydım yine de. Umudumu kaybetmem aptallık olurdu. Çünkü herkes, bugün karşılaştıklarım gibi değildi. En azından öyle olduğuna inanmak istiyordum.

"Genç bayan iyi misiniz?" duyduğum ses ile tedirgin bir şekilde arkama döndüm. Karşımda yaşı benden epeyce büyük ama oldukça genç duran bir adam duruyordu. "Sizi hastaneye bırakmamı ister misiniz?" adamın arkasında bir SUV vardı ve arkasında onun gibi takım elbiseli iki adam daha duruyordu. Bunun mantıklı olduğunu sanmıyordum.

"Hayır, sorun yok." dedim tedirgince.

Önüme dönüp yürüyecekken arkamda güçlü bir beden hissettim ve ağzıma bastırılan mendille hemen nefesimi tuttum. Güçsüzce çırpınıyormuş gibi yapıp adamın kollarının arasında bayılmış taklidi yaptım. Son gördüğüm ise sokakta karanlığın içinde duran silüetti.

Tanrıdan tek dileğim, kendimi kurtarma imkanımın olmasıydı.

Bu günden sonra cıvıl cıvıl ve iyi olan tüm düşünceleri bir kenarı atacaktım sanırsam. Bir günün her şeyi mi iğrenç olurdu? Umut falan kalmamıştı. Umut fakirin ekmeğiydi. Ben zengindim bir kere.

                                                                                                    ...

Ay bu bölümler çok kısaymış ya!

Nilin başına gelen en kötü şey şüphesiz Okan bu arada. Beyzanında... Neyseki Nil göründüğünden çoook daha fazlası. Seviyorum kızımı.

Bu bölümde ilk defa Melihle karşılaştı... Tam olarak tanıyamadınız ama düşüncelernizi alayım.

Loading...
0%