Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7.TATLI YALANLAR VE KAÇTIĞIMIZ GERÇEKLER

@kuklaci

Spotify Listesi ;https://open.spotify.com/playlist/1qFzzSaGZStUvu1g4hYNfm?si=fcc5027198674f1b

Nil ve Melihin çalma listesini koydum.

 


"Yine de gelecek misin? Karalığımla tanışınca arkana bakmadan abine mi koşacaksın yoksa?"

Önümdeki tabağı onu taklit ederek ileriye ittim. "2 saate hazır olurum." ayağa kalktım ve arkamı dönmeden direkt banyoya gittim. Saç kurutma makinesiyle düz saçlarımı iyice fön çektim. Kurutmamıştım ve güzel gözükmüyorlardı.

Ardından mutfağa döndüm ve bir aynaya ihtiyacım olduğunu söyledim. Garip bir şekilde depo olarak kullanılan bir odadan bana bir ayna verdi ve hiç kullanılmamıştı. Yuvarlak aynanın jelatini bile üzerinde duruyordu. Bana zamanında çok beğenerek aldığını ama asacak bir yer bulamadığı için oraya koyduğunu söyledi. Benim için sakladığı hakkında espri yapacaktım fakat hali ve tavrı o kadar gergindi ki konuşmadan alıp kendi köşeme çekildim.

Üzerime ipeksi kumaşı olan beyaz bir elbise seçtim ve kolye-küpe ikilimi tekrar taktım. Yanıma büyük bir çanta aldım ve bembeyaz prenses ayakkabılarımla kombinimi tamamladım. Parmaklarıma bulduğum beyaz temalı yüzükleri takıştırırken eksik hissettiğim için üzerime beyaz bir hırka geçirdim. Aynaya baktığımda belimi mükemmel derecede hoş gösteren elbiseden memnun kaldım. Eğilip tekrar beyaz temalı bir makyaj taptım ama pek abartmadım.

Yeni aldığım parfümümü sıkarken kapı çalınca gelmesi için onay verdim
Yeni aldığım parfümümü sıkarken kapı çalınca gelmesi için onay verdim. Beni gördüğünde yutkundu ve baştan aşağı süzdü. "Gerçekten kendine has bir tarzın var. Yaşıtın kızlar daha farklı giyiniyor." omuz silkip kendi etrafımda döndüm.

"Sadece param vardı ve tabii ki bana özel elbiseler diken bir terzim." umutsuz bir nefes verdim. "Ama bu kolye ve küpeler pek içime sinmedi." bir kaç adımda yanıma geldi ve takı kutumu inceledi, seçtiği kolyeyi bana doğru uzattı. Kelebekli kolyeye uzun uzun baktım ve olabiliritesini hesapladım.

Genelde en alakasız parçalar tamamlardı, mesela beyaz elbise giyip pembe cilt makyajı yapmam gibi. Kolyemi çıkartıp masaya koydum ve saçlarımı kaldırıp kolyeyi takmasına izin verdim. Ayakkabılarla birlikte omzuna geliyordum. Ellerini boynumda hissettiğimde yutkundum. Nefesi enseme vuruyordu ve bu midemde kelebeklere değil gaz sancısına neden oluyordu. Bu hisse asla alışamayacaktım.

Kolyeyi takarken boynuma biraz daha eğildi. "Değişik kokuyorsun." sadece kafa sallamakla yetindim. Elbette gidip parfümümden şampuanıma her şeyimi değiştirdiğimi söylemeyecektim.

Çıkıp arabaya bindiğimizde her zamanki playlistimizi açtım. İsmi ise gülümsememe neden olmuştu.

İsim: Melihin cenabet sesinden kaçmak için dinlenen şarkılar

Açıklama: Dram içerir

Kısa araba yolculuğumuzda Melih tekrar gerilmeye başlamıştı. Bu gerçekten tam olarak gerginlikti. Aklından geri dönmek geçiyordu belki de, ikimizi de kandırmak ve yalandan da olsa güzel yaşamak. Bunun benim için pekte önemli olmadığını ve bir şeyleri değiştirmeyeceğini bilmiyordu. Ama keşke ikimize de bir yalanı pay etseydi.

Yalanları severdim ben. Herkese mutluluk dağıtırdı. Mutluluğun tek damlasına muhtaç olan insanlar sahte bir mutluluğa bağlanırlardı. Yalan insana mutluluk verince kanması oldukça güzel ve kolay bir rüyaya dönüşürdü. Eğer acı veriyorsa asla inanılmazdı. Yalanlar arkasına sığındığım kalkanlardı. Ortaya çıkmasından korkmazdım, babama karşı bile olsa.

"Biraz yürüyeceğiz." kafa sallayıp telefonumu aldım ve onunla birlikte arabadan indim. Madem bugünün bedelini dürüstlükle ödeyecektim o zaman istediğim gibi davranabilirdim. Caddeye doğru adım attığında peşinden gittiğimi biliyordu. Kollarımı koluna doladım ve başımı yaslayıp onunla birlikte ışıkların yanmasını bekledim. Yeşil ışıkların, yeşil ışıkları sevmezdim.

Ani temaslarıma alışmış olmalı ki tepki vermedi. Bu bana kötü hissettirdi çünkü temasların pek bir önemi yoktu. Gözler, hayır gözler yalanlar söylerdi. Sözler asıl yalanı kuran olurdu. O zaman gerçek sevgi nasıl hissettirilirdi?
Baba gerçek sevgi nasıl hissettirir? Annem seni çok sevdi, anlatsana baba o sana nasıl hissettiriyordu? Sen bana bir kere onun baktığı gibi baktın mı?

"Nil yeşil ışık yandı." kafam omzundayken kafamı salladım. "Biliyorum hiç yanmasaydı keşke." iki kez yanmıştı yeşil ışık yaya için.

Kolundan tutarak karşıya geçtim, yanımda benimle yürüdü. Sessiz kalmaya karar vermiş olmalıydı. Barlar sokağında onunla çarpıştığımız noktadan geçerken gülümsedim. "Bir gün ben olmasam ve buradan geçiyor olsan beni hatırlar mıydın?" bir süre cevap vermeyince tekrar konuştum. "Mesela bence en acımasızca olan kötülük unutmak. Bir insanı iyiliğiyle kötülüğüyle hatırlamalısın. Çünkü insanın iz bıraktığı tek şey insandır. Yaptırdığın çeşme yıkılır, yazdığın eser yok olur ama yoldan geçerken gülümsediğin bir çocuk seni hatırlar, çocukların hatırlar, seviştiğin, sevildiğin, yenildiğin sevgilin hatırlar. Asırlarca insandan insana iz bırakırsın. Ruhlarda kalırsın sen." barın bu sefer kapısından girerken başıyla kapıyı işaret edip bana yandan gülümsedi. Rahatlamış görünüyordu.

"Neydi bu şimdi kitaplarımı falan mı çaldın?" olumsuzca kafa salladım.

"Ben senin okuduğun yaşlı bunaklardan daha iyiyim." bu ona büyük bir hakaret gibi geldi ve kaşlarını öyle bir çattı ki.

Bense kolundan çıkıp mekana hızlı adımlar attım. Girişi sakindi ve kısa bir koridoru vardı. Ardından geniş bir alana yayılıyordu, bar ve masaların olduğu kısımda ses daha az duyuluyordu ve daha sarı, turuncu ışık kullanılmıştı. Diğer taraf ise en son geldiğimde mahşer yeri gibiyken şimdi daha sakindi.

Daha renkli ve canlı tonlar dönüp duruyordu. Yüksek sesli hoş bir müzik çalıyordu ve azımsanamayacak bir grup dans ediyordu. Kenarlardan üst kısımlara çıkan merdivenler vardı ve oralar kutu kutu ayrılmış balkonlar gibi dizayn edilmiş localardı. Her taraf birbirinden bağımsız ve hepsinde ayrı renk ışıklandırma vardı. Tekrar kolumdan kavrayıp beni bu sefer en büyük locaya yönlendirdi. Şaşırdım çünkü geçen sefer aşağıda oturuyorlardı. Beni önüne aldı ve merdivenleri çıkarken belimi bırakmadı.

Locaya adım attığımda tanımadığım bir kaç insan ve Bade oradaydı. Melihin yaşlarında iki adam koltukta oturmuş yüzleri asık bir şekilde çaprazında kalan adama bakıyorlardı. Bade koltuğun kenarına oturmuş neşeyle bir şeyler söylüyordu. 17 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir kız kollarını bağlamış tekli koltukta oturuyordu. Ve yüzünü göremediğim çiftli koltukta sahneye bakan adam ortamın gerginlik kaynağı vibe'ı vermişti.

Melih elimi bırakıp sahneye arkası dönük olan koltuğa oturdu. Aynı zamanda gerginlik kanyağının karşısına. Bana kalan tek yere yani gerginlik kaynağının yanına oturacaktım ki beni de belimden tutup kucağına çekti. Dizinin üstüne oturttu. Öfkeli bakışlarım ona dönerken tehditkar bir tonlamayla "Ne yapıyorsun?" diye sordum. Öfkemi küçük kızın; "Abi oha! Oha! Oha kim bu kız? Nereden çıktı?" demesi böldü. İkimizde ona bakmadık, bana sert ifadesiyle bakıyordu ve tek bir açıklama dahi yapmıyordu.

"Buraya senin bar sürtüğün olmaya gelmedim Melih!" gözleri öfkeyle parladı.

"Kendinle düzgün konuş. Öyle bir amacım yok." sinirle derin bir nefes aldım. " Kucağında oturmayacağım."

"Ve o pezevengin yanında da oturmayacaksın." gözlerim sinirle kapanınca "Niye bu kadar öfkelendiğini anlamıyorum?" diye sordu.

Gözlerimi açıp kusursuz bir tebessümle çenesine bir buse bıraktım ama gözlerimdeki siniri görmemesi imkansızdı. Kucağından kalktım ve koltuğun kenarına kalçamı dayadım. Herkes gelen garsona siparişlerini verirken ben öylece durdum sadece.

"E kim bu kız diye sordum. Adı ne? Nereden buldun? Cevap versene?" Melih elimi kavradı ve küçük kıza döndü. "O söylediğin viskiyi içmeyeceksin Buse. Ayrıca muhattabına sorarsan Nil ile tanışabilirsin." ardından sinir bozucu bir tebessümle karşısındaki adama döndü. Yüzü hala ışıktan dolayı karanlıktaydı. "Yalçın seni burada beklemiyordum?" yan yana oturan iki adam da aynı anda homurdandı ve Bade kalkıp Yalçının yanına oturdu. Bense arkamdaki manzarayı izlemeye başladım. İnsanlar dans ederken nasıl da eğleniyordu.

"Eh istersen beni dışarıya attırabilirsin Melih. Hatta istersen," cümlesi yarıda kaldı çünkü Melih ayağa kalkıp aniden yanına yürüdü ve eğilip onu da alıp aşağıya sürükledi. Sanırım sohbet edeceklerdi.

"E Nil nasılsın?" Badeye ters bir bakış atıp onaylar şekilde kafamı aşağı indirmekle yetindim. "Biraz daha tanıştırmazsam Buse çatlayacak. Buse Melihin kardeşi. Nil Melihin evinde bir misafir, bir ilişkileri yok yani Yalçından dolayı öyle yaptı sakinleş Buse." Buseye kafamı çevirip bakmadım.

"Nereden biliyorsun Yalçından dolayı olduğunu Bade? Belki de başka bir yer olmadığında hep kucağına oturuyorum."

Oradaki ben olmalıydım. O sahilde...

Bade alaycı bir şekilde güldü. "Bunu istediğini biliyorum ufaklık fakat hayal kurma. Bunlar Yiğit Ali ve Furkan. Melihle çok yakınlardır. Furkan benim kardeşim oluyor."

Kafamı çevirip baş selamı ile gülümsedim. "Merhaba Buse, Yiğit ve Furkan. " tekrar önüme dönerken yüzümdeki gülümsemeyi sildim. "Menopoz atağı bastı herhalde bu kadar büyüklük tasladığına göre. Kendimi bir erkeğin kucağında hiç bir zaman hayal etmedim ve kendimi bir erkeğin başka bir erkeğe karşı sahiplenici adamı oynaması için bir erkeğin kucağına bırakmam. Güç gösterisinde kullanacağı oyun olsaydım onu buradan aşağı atmıştım. Yani Badem sütü sen çok fazla yorumlama olayları." garson odaya girdiğinde çantamı alıp alt kata inmek için garsonun geçmesini bekledim.

"Nil hanım inmeyin siz Melih gelecek birazdan. " dedi Yiğit Ali. Artık sinirlerim bozulmaya başlamıştı.

Kafa salladım. "İllaki gelecektir. Geldiğinde ilet Nil buraya onun keyfini beklemeye değil eğlenmeye gelmiş. Bir dahakine de eline koluna mukayyet olmayı unutmasın." merdivenleri inerken Busenin arkamdan waaaaoooow nidalarını duyabiliyordum.

Beni saçma sapan insanlarla muhatap edip ergen ergen laf yarışlarına sokuyordu. Bu yaştan sonra kendimi kanıtlamak için düştüğüm duruma bakar mısın?

İnmeden önce elime aldığım Busenin viskisini kafama diktim. Tadı iğrençti. Ben sanırım tatlı insanıydım. Saçlarımı geriye savurdum ve dans pistinde dans etmeye başladım. Kendimi müziğin akışına bıraktım ve kendi etrafımda salınmaya başladım. Çok fazla dans kursuna gitmiştim ve bu konuda iyiydim ama şu an öğrendiğim hiç bir şeyi kullanmıyordum. Vücudumu dans ile gevşetiyordum.

                                                                                                          ...

Melih Şanlı

"O biraderim arkaya doğru gidiyoruz." Yalçını öne doğru ittirdim. Ardından duvara yapıştırıp kafasını duvara bastırdım.

"Ne istiyorsun." sesim oldukça sakindi.

"Çok basit yarışlara katıl ve mekanını Turhan'a sat." dudaklarımın arasından onu ürperten bir kahkaha kaçtı.

"O Turhan'a söyle; sikimi alır anca." kafasını duvardan çektim ve sertçe duvara geçirdim. "Ah! Neden böyle yapıyorsun ama. Hem bak ne güzel küçük kardeşin ve tatlı sevgilin minik sırrını öğrenecekti."

Kulağına doğru fısıldadım. "Asıl sen öğreneceksin o sırrı şimdi." burnundan kan akarken arka kapıya doğru yürüttüm ve Furkan'ın açtığı kapıdan içeri soktum. Koltuğa yatırıp bağlarken çığlık attı. Kaçmaya çalıştı ama gücüme karşılık gelemedi. Zaten kafası dumanlıydı.

Bu aralar bunu çok sık yapıyordum. Gömleğini yırtarak açıp elime verdikleri ucu turuncuya dönmüş sıcak demiri tuttum ve döğmesinin üzerine bastırdım. İşte bu kadar basitti. Tatuaje. Bunu dövmesinin yerini tamamen yanık izi kaplayana kadar yaptım. Sonunda demiri ateşe koydum ve Nil'in yanına gitmeden önce lavaboda üzerimi düzelttim.

En başta onu buraya bunu göstermek için getirmiştim. Şimdi ise anlamasın diye çabalıyordum. Çünkü yanlış bir şey yaptığımda gözlerime sanki kilometrelerce uzaktaymışız gibi bakmıştı.

Onun benden vazgeçmesi. Hayır buna tahammül edemezdim. Hayatıma giren hiç bir kadın gibi değildi. Bade gibi ilgiye bağımlı ya da para, şan, şöhret peşinde değildi. İstediği neydi? Tüm bunlar kaderin cilvesi olamazdı. Bir yerden tanıdık bir his beni sarmalıyordu, bir özlem. Öyle olmadığını söylüyordu.

Benden korkması, hayır buna izin veremezdim.

Furkan gerekli bilgiyi vermiş ve dans alanında olduğunu bana söylemişti. Adımlarım dans pistine yöneldi.

En başta olması gereken buydu, sadece dövme yaptığım insanların girebildiği seçkin bir bar. Sonrasında ise çok fazla istek oluşmaya başlamıştı. Uyuşturucu dönmesi için bir sürü teklif gelmişti ve ihanetler başlamıştı. Bazen canıma bile kast edilmişti.

Babam savcı olduğundan burası zaten güvenilir bir mekandı ve gerekli olan tüm her şey tamdı. Bir tane kavga sicili bile yoktu. Turhan bana uyuşturucu teklifi ile geldiğinde onu geri çevirmiştim. Benden gizlice mekanıma uyuşturucu soktuğunda kavga etmişti ve kafama bir silah dayayıp önüme koyduğu belgeleri imzalamamı söylediğinde dostluğumuzu simgeleyen dövmesini onun kendi elleriyle ateşe koyduğu maşa ile yakmıştım. Yıllar önce bu artık mekanımın simgesi gibi yayılmaya başlamıştı. İhanet eden bedelini öder ve benim yaptığım dövmeye maşa basılır. Bu haberin asıl yayılma sebebi ise Yiğitti.

Herkesten uzakta görünmeyen gizli bir köşede kendi halinde dans eden Nil'i buldu gözlerim. Gözlerim anında onu seçtiğinde geçmişi düşünmeyi bıraktım. O kadar güzel görünüyordu ki müzikle ruhu eşleşmiş ve onu somut bir varlığa çevirmiş gibiydi. Müziği kollarında eğip büküp onunla dans ediyordu. Yanına vardığımda kolu bana çarptı ve estetik bir şekilde bana döndü. "Ne kadar daha balık gibi kıvranmaya devam edeceksin? Beni rezil ediyorsun." kaşlarını çocuk gibi çattı. Nasıl da inanmıştı hemen.

Ardından bana yaklaşıp kulağıma doğru bağırdı. "Melih. Bir bardak fiski ve bir cin sarhoş yapar mı?" ojeli parmağını kaldırıp bir işareti yapmıştı. Sanırım sarhoş olmuştu gerçekten. "Valla cinli şeyi senin adına yazdırdım barmene. Öde bir zahmet." sonra kollarını kendi etrafında sardı ve kaşlarını çattı. "Bence güzel dans ediyorum. Niye özgüvenimi düşürüyorsun?" kendi etrafında döndü. "Hem bence sarhoş değilim, çünkü çok güzel dans ediyorum. Dünya çok hızlı dönüyor sadece." alık alık güldü. "Yetişemiyorum ki." onu kolundan tuttum ve bara doğru götürdüm. Madem sarhoş olacaktı. Adam akıllı sarhoş olacaktı ve ayakta dahi duramayacaktı. O listedeki maddenin hakkını verecekti.

Önümde yürürken şarkıya uyumlu olarak kalçasını kıvırdı ve kendi etrafında tekrar döndü. Ardından bar sandalyesini kendince çekip zor bela tırmandı. "Hıhı." bu onun memnuniyet gülüşüydü. "Çok seviyorum şu yüksek sandalyeleri." dirseğini bara yasladı. "Memur bey bir tane fiskiye alabilir miyim?" sonra bana döndü ve utanır gibi elini yüzüne kapattı. Sır verir gibi eğilip "Utandım." yaptı.

Yanındaki sandalyeye geçip ona baktım. Bazen dakikalarca susup onu izlesem dakikalarca konuşur gibime geliyordu. Sanki sustuklarının intikamını alıyordu bende.

Garsondan fiskiyelerimizi istedim ve ona döndüm. "Buseyi gönderdim, Furkan'ın kafasını yemiş, sana bayılmış." aniden sinirle bana döndü. "Senin evveliyatını sikerim bak puşt." bazı anları vardı. Ağzım açılıyor ve gözlerim yaşlı gibi pörtlüyor sadece ona bakıyordum. "Yolunu silsileni endamını sikerim." durdu ve birden gülümsedi. "Yüz hatların çok güzel, tatlı ve keskin. Böyle çok fazla yumruk atılası ama hissetmek için. Mesela düşman olsak dokunabilmek için yumruk atardım. Ama düşman değiliz değil mi?" kafa salladım sadece. Bu ne demekti ki?

Elini çeneme uzattı ve çenemi okşadı. "İzin verdiğin için teşekkür ederim. Bir de güler misin? Ne zamandır zihnimi gamzenden uzaklaştırmak için çabalıyordum da. Kaslarına bakmak normal de gamzene bakınca bir farklı." gözlerim fark etmeden kısıldı ve ona gülümsedim. O da benimle birlikte güldü. "Komik olmaya çalışma dostum. Komik olmayana da gülüyoruz burada." dedi kafasını ileri geri sallayarak. Ardından geri çekti elini ve bardağını kafasına dikti.

Bara kolunu uzatıp başını koluna yatırdı. Ardından kafasını kaldırıp bana döndü. "Sen nasıl bir şerefsizsin ha? Hadsiz herif." gülüyordu. Üzerindeki hırkayı çıkardı ve bana verdi. Önümdeki viskiyi kafasına dikti. Yüzünü buruşturup homurdanarak bana tutundu ve ayağa kalktı. Bana baygın bakışlarla baktı "Hadi dans edelim... Seninle ben birlikte dans edelim." kafasını sabit tutamıyordu bile. Bahse girerim onu tutmasam yere düşerdi.

Belinden tutup onu dans pistine götürdüm. Hareketli bir şarkı vardı ama o ellerini boynuma sarmış ve başını göğsüme yaslamıştı bile. Herkes çılgınlar gibi dans ederken biz orada minik hareketlerle sağa sola sallandık.

Durmak istedim ama her zaman itiraz eden mırıltılar çıkardı.

Durmak istedim ama bana tırmandı ve kelimenin tam anlamıyla boynumun her miliminde dudaklarını gezdirdi. Ve bunu öyle usul, sakince yaptı ki taciz edildiğimi kucağımda uyuyakaldığında anladım.

Bir çalışandan odamın kapısını açmasını istedim ve aşağı indim. Onu yatağıma yatırıp üzerini örttüğümde yastığıma sokuldu. Bende rahatlıkla masama kurulup çalışacaktım, düşünceler beynime hücum etmeseydi.

Aptal bir adam değildim. Asla olmamıştım. Geçmişi düşündüm, o yatakta kaç kadınla birlikte olmuştum? Küçükken her zaman başarılı ve zeki bir çocuktum, ne zamana kadar bilmiyorum ama insanları aşağılamayı bırakmam baya zordu. Hep üstten bakardım. İçimde ilkel hisler olurdu, bir zaman sonra bu hisleri seks yaparak aşmaya çalıştım fakat bu sadece ergenlik dönemi boyunca sürdü. Ardından bu saçma durumu sporla atmaya çalıştım. İşe yarıyordu çünkü Tatuaje hayatım içimdeki bazı şeyleri rahatlatıyordu zaten.

Nil ise çok farklıydı. Kırılgandı o. Ve ben ilk defa kırmaktan bu kadar çekiniyordum. Çok farklı bakıyordu, bir anda en büyük düşmanı olacakmışım gibi. Her an tepkisi ve hareketleri değişiyordu. Mesela ona geçmişimdeki seks hayatımı anlatsam kıskanmazdı. Buna artık emin olmuştum. Ama Badeyle sevgili olduğumu duysa Furkan'a evlenme teklifi edecek kadar gözü dönerdi. Duygu durumlarının değişken olmasının yanında derin bir acı çekiyordu ve yalan söylüyordu. Abisi ona zarar vermiyordu, Nil neyden kaçıyordu? Ne yaşamıştı? Hayatımda ilk defa bu kadar acı çeken birini görüyordum. Bacaklarındaki yara izlerini kapatıcıyla saklayan birini. Bu kadar paramparça bakan birini.

Sanki elime kanlı minik bir cam parçası veriyordu, bak bu kırılmayan son parçam, lütfen onu sakla. Toz bulutu haline getirme diyordu.

                                                                                                 ...

Nilüfer Erçin

"Baba özür dilerim! Baba lütfen, bir daha olmayacak lütfen dur." hıçkırarak ağlıyordum. "Söz eski haline getiririm yapma. Makas darbesi saçıma indiğinde makasın keskin ucu kafamda bir yara daha açtı.

"Benden izin almadan dokunmayacaksın demedim mi ben sana?" Rezil olduk elaleme! Bir de fotoğraflar paylaşmış sürtük. Beyaz beyaz boyamış birde fotoğraf paylaşmış" nefes alamadım, ağzımdan giren oksijen ciğerlerime ulaşmıyordu. Ben paylaşmadım demek istedim ama olmadı.

Kısık kısık inlemelerimi duyduğumda kafamdaki acı silindi. Gözünden bir damla yaş süzüldü ve ardından gözlerimi araladım. Hızla yerimde doğruldum ve yorganı üstümde toparlayıp tedirgince etrafı süzdüm gözlerinden yaşlar akarken acıyla inledim. Melih yatağa yanıma oturmuştu. Tanımadığım bir odaydı burası. "Nil buradayız sakin ol. Kabus gördün." Elleri saçlarıma uzandığında yatakta kayarak yorganın altına girdim ve sessizce ağlamaya başladım. Gözündeki yaşı silip mırıldandım. "Melih! Babamı gördüm rüyamda biliyor musun onu çok özledim? Babam." yutkundum ve devam ettim. Sesim çok boğuk ve titrek çıkıyordu. "O çok severdi beni biliyor musun? Güzel kızım diye severdi, saçlarımı okşardı hep severdi. Kıyamazdı saçlarıma." hıçkırdım. "Melih babam bir keresinde saçlarımı kestim diye çok üzülüştü." nefesim tıkandı ve yorganı açtım.

Melih babam nefret ederdi benden. Bir keresinde arkadaşlarımla saçlarımın uçlarını beyaza boyamıştık. Fotoğraflarımı çekip paylaşmışlardı. Babam görmüş o ana kadar fark etmemişti bile saçlarımı. Keserken kafamı yardı dikiş attılar. Sonra düzelttirdi ama bak, cemiyetlere gidiyoruz biz, yamuk yumuk saçlarla mı gezecektim ben?

Bana çaresizce bakıyordu. "Melih ben babamı çok özledim." gözlerimi sildi ve başımı okşadı. Tek bir kelime dahi etmedi. Ben onun yalanlarına ortak olmuştum ama o benimkilere olmuyordu. Oyunbozan.

Yutkundum. "Biz neden evimizde değiliz. Ben evimi özledim." cevap vermedi.

"Burada mı dövme yapacaktın sen bana?" dedim döğme makinesini ve koltuğunu işaret edip. "Neden uyandırmadın? Kıyamadın mı?" güldüm. "Ben başından beri biliyordum. Dövme yapmayacağım. Ama bir gün sen buraya gelip kendine Lotus dövmesi yapacaksın." kıkırdadım. "Bu gece sana burada bu şekilde racon kesecektim ama seninle dans edip sonra yastığına sarılıp ağladım." boğazını temizledi.

"Sen başıma gelen takip edilmesi en zor olan şeysin. Ve hayır kendime asla Lotus dövmesi yapmayacağım." bacaklarımı kendime çekip sarıldım.

"Konuşalım." diye fısıldadım.

"Şimdi mi?" diye fısıldadı gerginlikle. Kafa salladım.

"Nil öncelikle bugün seni kucağıma çekmemin tek sebebi bunu istememdi. Yalçın piçiyle ilgisi yok. O koltuğa oturursam en azından kenara kıçını dayarsın sanmıştım. Pezevengin yanına geçmeye çalıştın. Her neyse. İkinci olarak; Bir daha beni kıskandırmak için ya da sırf bana kızdın diye başka bir erkekle ilgileniyor taklidi yaparsan o erkekle kalırsın. Bu iki oldu ve ben üçüncü hatayı affeden biri olmadım." yorgunlukla yatağa uzandım.

"Açık açık beni kıskandığını, kucağına oturtmak istediğini ve bir gelecek planı yaptığını söylemiş oldun yani." dudak büzüp kafa salladı.

"Nasıl yorumlarsan yorumla ve şimdi gelelim asıl mevzumuza." tek kaşımı kaldırdım.

"Evden neden kaçtın?" şaşkınlık ile dizlerimin üzerinde doğruldum.

"Hayatımda şiddet istemediğim için olabilir mi?" sesim yükselişti. Gözlerini kapattı ve derin bir nefes verdi. "Bana inanmıyorsun!" hiddetle bağırdım ve yataktan kalktım.

"O kadar parayı nereden buluyorsun peki?" kafamı iki yana salladım. "Anlattım ya babam beni çok severdi üzerime yüklü miktarda para dolu bir banka hesabı açmıştı ve ben 18 yaşını çoktan geçtim, harcadığımı abim göremez." Hırkamı üzerime geçirirken söyledim bunları. Elini aramızda sakince tutmaya çalışıp bana doğru yürüdü.

"Dur sakinleş tamam sadece babam savcı ve bunu çözebiliriz diyecektim." durdum, tepkimi ölçmeye çalışıyordu. "Aptal mısın sen? Kaç polise kaç savcıya gittim biliyor musun? Seni ilgilendirmez burnunu sokma başına dert olmasın." ardından sakince yürüyüp dövme koltuğuna oturdum.

"Fazla hevesli görünüyorsun." Kafamı iki yana salladım.

"Hayır sizden biri olmayacağım, girmek için dövmeye ihtiyacım olmayacak, senin imzanı tenime sahibimmişsin gibi işlemene izin vermeyeceğim." güldü.

"Sen kendi imzanı benim arabama işlendin ama." evet çünkü sana ait olan her şeyi elime geçirmek istiyorum. Hatta gazetene bile işledin, yakında vücuduna da işleyeceğim.

"Sadece burada yarı çıplak olsam ve aşırı seksi bir yerime dövme yapsan nasıl olurdu acaba?" Kahkaha attı. Hayvan gibi güldü. "Muhtemelen bir kaç saatimizi aşırı seksi kısmını ararken geçirirdik." sinirle nefesimi verip kollarımı birbirine bağladım ve yerimden kalkıp onu yataktan kaldırdım. Yatağa girip ona içimden sessizce küfür ettim. Makyajımı çıkarmadan ve bakım yapmadan hatta dişlerimi fırçalamadan uyuduğum nadir günlerdendi. Zaten alkol kokmuştum. Etkisini ve ağrısını hala hissediyordum.

                                                                                ...

Gözlerim yavaşça aralandığında sadece biraz uyumuştum. Başımı kaldırıp etrafa baktım, Melih masasında bir şeyler yapıyordu. Açı yüzünden yüzünü pek göremesem de yorulmuş olduğu duruşundan bile belliydi.

Ayağa kalktığımda gözlerim karardığı için oturup başımın dönmesinin geçmesini bekledim. Ağır ağır adımlarla masasına ulaştım ve arkasından dolanıp ne yaptığına baktım. Salak saçma sayılardı işte. Neyle uğraşıyorsa? "Niye kalktın sen? Bitti bitecek yat hadi." dedi bilgisayara bakarak. Ardından Mail hesabına girip birine mail yazmaya başladı. "Gerçekten gece gece bunlarla mı uğraşıyorsun?" dedim fısıltı şeklinde. Uyurken sesim kısılmıştı. "Düzen mi bıraktın? Çalışamadım kaç gündür." ben ne yaptım sanki? Alt tarafı her yerde krizler geçirip bayılıp kalıyorum ve sürekli uykumda ağlıyorum...

Mail'i gönderip gözlüğünü çıkardı ve sandalyeyi geri itip bir kutu çıkardı. Sandalyeyi iterken beni çekilmek zorunda bıraktığı için tersçe baktım ama farkında bile değildi. Kutudan bir göz damlası çıkardı, hemen elinden damlayı kaptım. "Hep bunu yapmak istemiştim." demek göz kuruluğu vardı. Çok kötüydü sürekli gözüne bir şeyler sıkıyordun ama sürekli bilgisayara bakan birinin gözünün de kurumaya hakkı vardı.

Kafasını yatırıp dikkatlice gözlerine damlaları damlattım. Gözlerini kırptığında bir an uyuduğunu sandım, ellerimin arasındaki kafayla ne yapacağımı düşünürken birden gözlerini aralayıp beni alttan alttan incelemeye başladı. Bence çıtırdan aşık oluyordu bana. Kafasını bıraktım ve bir kaç adım geri çekildim. O da kalktı ve bilgisayarının fişini çekip yatağa yürüdü. Bende peşinden yürüdüm ve yatağa uzandığında ben de aramızda mesafe olmak suretiyle yanına uzandım. Evet kızım böyle sosyal mesafeyi koru hep.

"Senin çocukluğun nasıl geçti? Ben hep anlattım sana sen hiç anlatmadın." dedim merakla.

Yorgunca nefesini verdi. "Normal bir çocukluk." dedi zar zor.

"Şiddet dolu yani." dediğim anda pişman olmuştum. Nasıl bir açık verdiysem arkası dönükken anında bana dönüp yandan baktı.

"Oldukça güzeldi. Ailemin durumu hep iyiydi. Annemle babam birbirine hep aşık kaldı. Benim üzerime titrediler her şeyi en iyisiyle öğrettiler. Her zaman kontrollüydüler ama kendi alanımı oluşturmama izin verdiler." bunları benim gibi ağlayarak değil normal bir tonlama ile anlattı çünkü dürüst davranıyordu. Bir anda ona özenmeden edemedim.

"İlk okul, lise, üniversite diye ayırırsak. Çıktığın kızlar falan?"

"Nil şu anda yorgunum ve beni kıskanmanla ilgilenemem." yerime iyice yerleştim.

"Ya lütfen merak ettim. Söz susacağım anlat." külliyen yalandı. Bir kaç saniye gözleri kapalı kaldı. Dürttüğümde ise konuşmaya başladı.

"İlk okul tatillerle geçti. Genelde çalışkan bir çocuktum ve ailemi hiç yormadım."

"Peki ailen ne iş yapıyor?"

"Babam savcı olduğu için belirli saatlerde evde olurdu ve genelde onunla birlikte olurduk. Annem mimar olduğu için daha az görüşürdük ama bana her zaman vakit ayırırdı."

"Aşk?" diye sordum küfür eder gibi.

"İlk okulda ne aşkı Nil?" dedi sinirle.

"Niye ben bir çocuğa aşıktım. O da benden daha güzel bir kıza aşıktı. Çocuk kafama şut çekmişti ağlamıştım baya." ağzının içinde homurdandığını duydum.

"Neden senden güzel olsun ki her çocuk özeldir?"

"Bilmiyorum ben annem olmadığı için genelde babam saçlarımı yapmazdı. O kızın annesi her gün çok güzel saç modelleri yapardı ben salık giderdim." en azından burada dürüsttüm. "Hi! İlkokulda aşk olmazsa orta okulda mı olur? Kiminle olur mesela?"

"Omuz silkti. Ben genelde o zamanlar Furkan ve Yiğitle takılıyordum. Ve kitap okuduğum dönemdi." dedi düşünceli bir şekilde.

"Lise?" dedim şüpheci bir sesle.

"Bir kaç kızla çıktım ama sonlarına doğru. Genelde yüzeysel ilişkilerdi ve çabuk biterdi."

"Neden çabuk biterdi?" buna neden bu kadar sevinmiştim?

"Onlara 3 hata şansı verirdim ve 3 hatada silerdim."

"Ben kaç hata yaptım? Nasıl çıkmaya başlıyordunuz? Badeyle de o zaman mı çıktın?" aklıma gelen soruları art arda sıralarken asla çekinmedim.

"Dürüstlük borcu olan sensin?" omuz silktim.

"Sen daha hata yapmadın ama uyarıyı hak ediyorsun. Bana kızdığında ya da sinirlendiğinde başka erkeklerle beni kıskandırmaya çalışma. O kadar saçma gözüküyorsun ki asalaklarla aynı kadraja giremezsin. Beni onlarla karşılaştıramaz ya da kıskandırmaya çalışamazsın." o kadar aşağılayıcı bir ses tonuyla konuşuyordu ki. Bir tarafım bunu yanlış bularak benimle böyle konuşsa kaç saat ağlayacağımı hesaplarken diğer yanım ses tonunun çekiciliğine doğru çekilmişti.

"Nasıl seçiyordun çıkacağın kızları." diyerek konuyu değiştirdim. Bana sert bir bakış attığında bir daha başka bir erkekle ona nispet yapmamayı bir kenara yazdım. Biliyordum zaten ben özgüvenli bir tepki vereceğini ama belki kıskanır falan diye... Ucube Nil!

"Bizimkiler falan ısrar ediyordu, kız falan etrafımda dönüyordu o şekilde. Genelde onlar sayesinde başlardı ve hiç birini tam olarak istemedim." yüzümde zafer dolu bir gülüş belirdi ve 'Hıh' gibi bir şekilde güldüm. Gözleri kapalıyken yüzünde tatlı bir tebessüm oluştu. Başka kızların istenmemesi beni mutlu ediyordu, son derece feministseniz aşık olmayın çünkü kendinizden iğrenebiliyorsunuz.

"Bade?" uyumak üzereydi ama onun adını duyunca gülüşü silindi.

"O arkadaşımla aramda sorunlara neden olan biri. Biz ne zaman buluşsak darlıyordu. Lisede de ilgisi vardı bana ama aynı üniversiteye gidince daha çok olmaya başladı. Aramızdaki hiç bir zaman sevgi olmadı. Ben üniversitede çok fazla kariyerime ve derslerime odaklanmıştım. Çalışmaktan başımı kaldıramıyordum. Bade beni kaç kez aldatmıştı bilmiyorum. Ayrılmak istediğimde bahanem bu olmuştu." aslında daha fazla detay vardı ama sırf çenem kapansın diye üstten üstten anlatıyordu. Onu sevmediğinin altını çiziyordu ama ne olursa olsun kıskanmaya devam edecektim. Bade ile sevgili olduklarını nereden bildiğimi sorgulamamıştı. Yarın bir yalan bulurdum.

Gözlerim yavaşça kapanırken neden ışık açık uyduğumuzu sorguladım. Buranın ışığı çok parlaktı. "O üniversitede olsam seni kendime aşık ederdim." bir süre beklediğinde uyuduğunu sandım.

"Muhtemelen yaşın tutmazdı Nil." sonra biraz daha bekledi. Uzun dakikalardan sonra bilincim kapanmak üzereyken konuştu. "Ben aslında o kadar sorunsuz biri değildim. Hayatımda hep şiddeti biraz aradım. Üniversitede beni tanısan bana aşık olmazdın ve beni kendine aşık ederdin bu doğru. Çünkü ben zorba bir çocuk sayılırdım ve bu kadar itsem de gelen, zeki ama beni aptal olduğuna inandırıp parmağında oynatan birine hayran olurdum." bunu iltifat olarak alıyordum.

Kıkırdadım "Aslında bana aptal demeni seviyordum."

"Çünkü evini istila ettiğin adamın hakareti sadece komik gelir."

"Çünkü asıl aptal sensin." yatakta hareketlendiğini hissettim. Ne tuhaf şeydi, aynı yatakta yatıyorduk, öpüşüyorduk, her saniyesi yanındaydım, hissetmiştim ya parlayacağımı. Bunun için savaşmıştım ya. Tüm bunları yaparken kalbim...

"Derken?"

"Sinirlendin çünkü öyle olmadığının söylenmesine ihtiyacın var. Yaşamıyorsun sen Melih." uzun uzun esneyip öyle devam ettim. "Çalışıyorsun, arada bir kendine izin verip rutin olarak arkadaşlarınla kendi mekanına geliyorsun, muhtemelen arada bir aileni ziyaret ediyorsun. Kitap okuyorsun, birden fazla hayat yaşadığını sanma. Birden fazla his taşıdın, o hislerin altında ezildin, her zaman ihtimalleri hesapladın ama hiç bir ihtimali yaşamadın. Önemi yok mu sanıyorsun? Hayır var o an kalbinin ne kadar hızlı atacağını, dudaklarının arasından hangi kelimenin özgürlüğe karışacağını bilmiyorsun. Sen yaşamalısın, ölmek için yaşaman gerek." bana biraz daha yaklaştı. "İşte bu yüzden aptalsın sen. Yaşamadın, ömrünü çöpe attın. İlk okulda gittiğin tatillerde, lisede hiç bir kızı kendin istedin diye öpmedin. Hiç birine bakarken kalbin hızlanmadı. Üniversitede kendin için yaptığın tek şey Tatuaje Club'dı. Hayatın boyunca inandıkların insanların ve kitapların sana söyledikleriydi. Bir kere 'hayır bu böyle değil bence,' deseydin yazar olmuştun zaten. Demedin, sana zeki dediler ve zeki olduğuna inandın. Şimdi sana aptalsın diyorum. Bu hayatta yaptığın en güzel şey yaşatmak, beni yaşattın sen."

Teşekkürler sevgilim. Uyumasaydın ve dinleseydin daha iyi olurdu ama yine de teşekkür ederim.

'Anladım senin kalbin birinde, geceyle gündüz o hep seninle' demişti bir kere.

'Rüzgârgülü
Hiç ölümü düşündün mü?' demek istemiştim ama beni büyüttüğüne inanması gerekiyordu. Son çocukluğu bir kenara savurdum.

Yanlış anladın benim kalbim kafeste.

 


Artık Melihi seviyor musunuz???????

Nil'i?

Sizce Nil yükselmekte haklı mıydı?

Sizce hayat hırsızı kim?

 

Biliyorum... Anlamadığınızı biliyorum ama söz anlayacaksınız...

Tahminlerinizi alayım... Nil çok derin ve karmaşık bir karakter, ne olduğunu çözemiyorum.

 

 

Loading...
0%