@kumsallardagezen12
|
『 Zamanı geçmişe hapsetmek.. 』
Hayatım değişti. Ve bu benim de değişmemi sağladı. Her şey bir akşam bana rastlantı olarak karşıma çıkan bir tılsımlı kolye ile başladı. O kolyenin benim hayatımı değiştireceğini bilemezdim. Ama sonradan öğrendim. Öğrenmek zorunda bırakıldım. Sıradan bir kolye değildi. Ya da onu bulduğum günden beri hayatım sıradan değildi. Garip sesler duyuyordum garip hissediyordum.
Her şeyde bir gariplik vardı. Orman evime belgeleri almak için gittiğimde tam evin kapısının önünde rastladığım kolyenin kime ait olduğunu bilmiyordum. Zaten bu civarda benim orman evimden başka kimseler yoktu beğenip bana ilham vereceği için kolyeyi yanımda götürmek istemiştim . Yarın olduktan sonra bunu işim bittikten sonra atacaktım ama yarın. Böyle hayal etmiştim. Böyle sonuçlanacağını düşünmüştüm. O kolyeyi bulmadan önceki 2 günüm aynı sıradanlıktaydı. Sıradanlık. Hiç eksilmedi yaşamımdan, düşüncelerimden...
2 gün önce Cuma....
Şirketteki işlerimi halledip şirketten ayrılıp otoparka doğru yol aldım. Arabama binip evime doğru yol aldıktan sonra sakin ve huzurlu geçmişti yol. Ama bu sakinlik her zaman uzun sürmezdi. Sürülmesine izin verilmezdi de. Aslında belki de ben bu uzun sessizliğin farkına varamamıştım.
Geçmiş pusluydu. Hemde çok. Önümü göremiyordum .Ve bu pusun içinde ben kendi kendime bir yol arayışı içindeydim. Amaçsızca. Kaybolabilirdim. Yolumu da bulabilirdim belki de. Yaşayarak görecektim.
Düşüncelerimin çığlıkları içinde boğulurken ben hala arabamla eve doğru yol almaya devam ediyordum. Tek başıma yaşıyordum ama bu ara sıra olan bir şeydi genel olarak kocaman bir aileye sahiptim. Annem , babam, abim, ablam iki kız kardeşim ve birde erkek kardeşim vardı. Onlarla yaşamayı seviyorum ama bazen yalnız kalmak istediğim an kendi evimde vakit geçirirdim ve birde çizim yaparken bana ait olan evime geçerdim o günde çizim yapmak için eve gitmiştim.
Bana ait olan villanın önüne geldiğimde beni karşılayan şaşalı ve gösterişli villa bile gösterişe hayranlığımı gösteriyordu ama kimse gerçek beni bilmiyordu. Bilmesini de istemezdim . Bu benim kendi kimliğimdi. Ben kendimi kendim olarak tanıtmamıştım tanıtamamıştım kimseye. Sahte Emira ' nın ardına saklamıştım. Yıkılmaz, gaddar, şımarık, kibirli, insanlara üsten bakan egolu Emira. Her şeyi küçümseyen her şeyde bir kusur arayıp her şeyi mahvetmeye çalışan...
Aslında bunu ben istememiştim ama bir zaman sonra da artık yeni kimliğime alışmış herkesin beni böyle tanımasına izin vermiştim. Yadırgamamıştım zamanla. Alışıvermiştim. Arabadan inip villanın bahçe kapısına doğru ilerlemiştim. Kaldığım villa sahte Emira’ nın gösterişliğini yansıtıyordu. Gerçek Emira ‘nın değil.
Düşüncelerim beni esir etmişken villanın bahçe kapısının önünde duran sadık korumalarımdan biri kapıyı açıp bahçeye girmemi sağladı. Kapı eşiğinden geçmeden yanımda duran korumaya kısa bir süre inceledim. Hiç samimi olmayan ben sanmadıkları kişi olarak herkese saygı çerçevesinde yaklaşırdım. Onlarla olan samimiyetimi bile görseler inanmazdılar. Bunu da zaten görmelerini istemezdim. Beni nasıl biliyorlarsa öyle de bilmeye devam etmelilerdi. Sonsuza dek...
Derin bir nefes alıp Kadir ‘e dönüp dudaklarımı aralayıp bu hafta hep sorduğum her zamanki sorumu sordum.
“ Dikkatini çeken bir şey oldu mu hiç bugün?” diye sordum, sözlerimden sonra kısa bir sessizlik yaşadıktan başını kalırdı ve bana kısa bir bakış atıp tekrar bakışlarını benden çekti sonra kalın boğuk sesiyle konuşmaya başladı.
“Hayır efendim her zamanki günden bir farkı yoktu.”dedi sakin bir ses tonuyla. Her zaman aradaki mesafeyi korurdu. Buna özen gösterirdi.
Ben ise nedense bu bir haftadır garip bir şeyler hissediyordum. Tuhaf bir şey olacak gibi bir hisse kapılıyordum nedensizce. Her zaman dikkatli olmak ve nerden geleceğini bilemeyeceğim ve gerçek olup olmadığını bilemediğim bir şeyin varlığını bekliyorum. Ama aslında belki de bunun benim bir kuruntum olduğunu düşünüyorda olabilirim de. Bilemiyorum. Ama kısa sürede bu gariplikten de kurtulmak istiyordum.
Tam olarak emin olamıyorum. Kadir’e verdiği cevaptan sonra başımı salladıktan saniyeler içinde kapının eşiğinden geçip çiçekli bahçemde ilerleyerek kapıya doğru ilerlemeye başladım. Çiçekleri çok severdim ve çoğu çiçeği de bahçemde barındırıyordum. Adımlarım kapının önüne geldiğinde kapının yanında duran zili çalarak kapının açılmasını bekledim.
Gözlerimi bahçemde gezdirirken ektiğim rengarenk çiçeklerime iç çekerek baktım. Onları diktiğim o mutlu dolu anlar bir bir canlandı gözlerimin önünde. Ne günlerdi ama artık sadece bir anı olarak varlar. Ve öyle de kalacaktır. Zihnimde, ruhumda... Kapı birkaç saniyenin ardından açılmıştı. Karşımda Derya ablayı görmemle yüzümde gerçek bir tebessüm yerleşiverdi.
“Merhaba Derya abla nasılsın?” sorumun ardından yüzünde her zaman olan tebessümü yerleştirip konuştu.
“İyiyim güzel kızım. Asıl sen nasılsın? Ne zamandır eve uğramadın özlettin kendini.” diye hayıflandı. Haklıydı ama çoğu zaman şirket işleri yüzünden kendime bile tam anlamıyla zaman ayıramıyordum...
“Ah! Sorma işler epey yoğun kafamı kaldırdığım mı var yoksa seni görmeye gelir ve seninle güzel bir sohbet etmek isterdim.” dedim. Sözlerim ve bakışlarımda beni anlamasını istediğim tını ve bakışlar mevcuttu. Ben sözlerimi söyledikten sonra kapının yanından çekilip geçmemi sağladı.
Kapıdan içeriye girince beni karşılayan pastel tonlara sahip olan duvarlarım ve duvarlarımda bana ait olan tablo çizimlerim her zamanki gibi dikkatimi çekmeden olmuyordu bu evde benden de izlerde vardı ve bana ait olmayan şeylerde derin bir nefes alıp bakışlarımı sağımda duran aynadaki yansımama çevirdim. Altın işlemeli antika olan aynaya baktığımda gerçek Emira ve sahte Emira olan ama aynı bedene hapsolan kişiye bakındım. Garip....
Bu kelime son zamandır dilimden düşmüyordu . Sanki beni tanımlayan bir kelimeydi. Arkamda duran Derya ablanın bana seslenmesiyle dalgınlığımdan sıyrılıp bedenimi karşımda duran aynadan uzaklaştırıp biraz uzağımda duran merdivenlere doğru yürüdüm. İlk işim güzel bir duş olmak olacaktı sonra çizim yapmaya koyulacaktım.
Merdivenlere çıkmadan önce arkamı dönüp Derya ablaya baktığımda hala aynı yerinde olduğunu gördüm. Nedenini merak edip aklımdaki soruyu dile getirdim.
“ Bir sorun mu var Derya abla?” sorumun ardından kısa bir tereddüt yaşadıktan sonra bir adım öne attıktan sonra ayağını kararsız bakışlarla konuştu.
"Tuhafsın Emira ne zamandır o eski Emira karşımda yok geçmişi unutmaya çalışmak yerine onunla yaşıyorsun. Eskiden bizlere rol yapıyordun iyi olduğunu herkese göstermek istiyordun ama şimdi hep durgun ve hep bir arayış içindesin. Belki de bir destek almalısın ne dersin kızım? "dedi üzgün sesiyle.
Duygusuz bakışlarımı hemen değiştirip sahte tebessümü yerleştirip her zamanki sahte Emira oldum. O an yüzündeki şaşkınlığı gördüm Derya ablanın yüzünde. Omuzlarını dikleştirip zihnimdeki sözcükler bir araya getirip konuştum sahte cümlelerimle.
"Ben iyiyim Derya abla sadece yorgunum o kadar. Ben hiçbir zaman rol yapmadım sizlere sizin görmek istediğiniz kişi oldum. Siz öyle istediniz bende oldum. Burda suçlu ben değilim hiçbir zaman da olmadım ama bazıları bunu kabul etmedi. Ama artık bazı şeyleri önemsemenin anlamsız olduğunu anladım. Odama çıkıp duş alacağım Derya abla. Rahatsız edilmek istemiyorum. Yemeğe kadar aşağıya inerim. Bana bugün eşlik eder misin yemekte rica etsem? "dedim ruhsuz bakışlarımla. Ben iyiydim ya da değil. Buna kendimi ve diğerlerini inandırmalıydım. İlk başta kendimi kandırarak ardından onları bu yalana inandırmaya çalışarak.
Böylece geçmişi hatırlamak zorunda kalmazdım.
Sözlerimin ardından kendini o şoktan hızla toparlayarak başını yavaşça saklayarak kabul etti. Arkamı dönerek merdivenleri çıkamayan başladım. Herkes bu ruhsuz halimi ve hızlı bir şekilde rol yapabilmemi şaşkınlıkla karşılıyordular. Ama burada ben hatalı değildim sadece acısız bir hayat sürdüğümü göstermeye çalışıyordum herkese en çokta kendime.
Acının hayatımda var olduğunu kendime bile unutturmak bu ne kadar zordu kimse bilemezdi. Odamın kapısına geldiğimde kapıyı açıp odama girdim. Elimde tuttuğum çantamı ve telefonumu komodinin üzerine bıraktıktan sonra üzerimdeki kabanımı çıkartıp yatağıma gelişi güzel attım.
Hemen karşımdaki makyaj masasına ilerleyerek boynumdaki en değerlimi-kolyemi- çıkartıp ardından bileğimdeki bilekliği ve kulağımdaki küpeleri çıkartıp masanın üstüne bırakıp ardından banyoya ilerledim. Banyonun kapısını açıp içeri girdikten sonra üzerimdeki kıyafetleri çıkartıp duşa girdim. 15 dakika süren duşun ardından hemen üzerime giydiğim bornozla banyodan çıkıp odama geçtim.
Odamda bulunan giysi dolabına ilerleyin içinden beyaz bir tişört ve siyah bir tayt çıkarıp iç çamaşırlarını aldıktan sonra yatağıma gidip aldıklarımı yatağın üzerine bırakıp bornozun kemerini açıp giyinmeye başladım. Giyindikten sonra bornozu banyoya bıraktıktan sonra saçlarımı kurutmadan gelişi güzel toplayıp tekrar benim için değerli olan kolyemi boynuma taktım.
Onu sadece duş alırken çıkartırdım suyun bile ona zarar vermesini istemiyordum. Kolyemi taktıktan sonra kısa bir süre aynadaki yansımasını izledim. Sonra bakışlarımı aynadan çektim. Ve adımlarımı odamda bulunan çalışma masama yönlendirip masaya geçip beni sakinleştiren masanın üstünde duran çizimlerime baktım. Ruhum kısada olsa bir süre sakin kalıp beni bu dünyanın acısından uzaklaştırıyordu. Çizim yapmak benim için karanlıktan uzak kalabilmektir bir müddet . Ben karanlığımı bu şekilde aydınlatabiliyordum.
Çalışma masamın üzerine oturup boş bir sayfa çıkartıp zihnimden dökülenleri resmettim. Çocukken karar vermiştim mimar olmaya. Ve şuan hayalimi gerçekleştirmiştim. İlk zamanlar stajyer olarak çalışmıştım. Ev varlıklı bir ailenin kızıydım ama olan bir şeyin sahibi olmaktansa olmayanı yaratıp ona sahip olmayı istemiştim. Ve başarmıştı da. Babam ve abim ne kadar destek olmak isteseler de yardımlarını geri çevirip herhangi bir destek almadan şirketimiz kurmayı becermiştim.
İlk çizimime aylarımı verip dünyanın en başarılı Amerika şirketine göndermiş ve orada stajyerlik yapabileceklerimi söylemişlerdi bunu kabul edip 2 yıllığına Amerika’ ya gidip çizimlerimle ünümü duyurmuştum. Artık tanınan bir mimardım orada daha fazla kalmak istemediğim için sonra da ülkeme dönüp kendi şirketimi kurmuştum kazandığım parayla ilk zamanlarda epey zorluk yaşamıştım.
Bir şirketi idare etmek ve kendimi burada rakiplerime karşı yılmadan ayakta tutabilmeyi çalışmıştım. Geriye dönüp baktığımda çok şeyi geride bırakmıştım. Şimdilerde 25 yaşında bir kadındım. Bu hayatta kadın olmayı başarmak zor ama biz kadınlar istesek her şeye göğüs gelebiliyorduk sadece istememiz gerekliydi sonrası zaten kolayca gerçekleşiyordu.
Ben mimarlıkla yetinmemiş moda şirketi de açmıştım bu 2 yıl içinde. Bu beni daha da yormuş artık hayatım iş ve ev arasında geçer olmuştu. Ama severek yaptığım için bu konuda hiç zorluk çekmiyor sızlanmıyordum ailem gibi. Onlar bu iş yoğunluğumdan ötürü her zaman biraz iş yükümü hafifletmem gerektiğini söylüyorlardı. Ama pek umursamıyor işimi yapmaya devam ediyordum.
Zaman zaman onlara bir günümü adayıp onarla zaman geçirmeği ihmal etmiyordum. Ama onların yanında pek eski Emira değildim. Yüzümdeki tebessüm sahte aynı benim sahte olduğum gibi. Güzel bir hayatım vardı herkese göre ama benim hayatım bir günün ardından durma noktasına geçip sıradanlık kelimesini almıştı. Ama kimse bunun bilincinde değildi. Masamda duran saate baktığımda saatin 18:36 olduğunu gördüm.
Derya abla akşam yemeğini hazırlamış olmalıydı. Elimde tuttuğum kurşun kalemi kalemliğime yerleştirip önümde duran çizimlerimi klasöre yavaşça koyup sandalyeden doğrulup odamda bulunan kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtıktan sonra uzun koridorda ilerleyerek merdivenlerin olduğu yere doğru adımlamaya başladım. Merdivenlerden aşağı inerken kapının çalmasıyla mutfaktan çıkan Derya ablayı gördüm. Elindeki el havlusuyla ellerini kurulayarak kapıya doğru gidiyordu hızlı adımlarla.
Kapıyı açtıktan sonra kapıda duran iş ortağım Edim’i görmemle yüzümde bu sefer sahici bir tebessüm yer edindi. Hızlı adımlarla merdivenleri inip ona doğru adımladım. Karşısında yerimi aldıktan sonra onu kısa bir inceledim. Esmer tenine tezat mavi gözleri, çıkık elmacık kemikleri, gözlerini örten uzun kirpikleri ve kirli sakallarıyla ayrı bir hava katıyordu kendine . Vazgeçilmez olan siyah rengindeki jilet takımıyla tüm gözleri kendine çektiğimi biliyordum ama kadınlarla arasına mesafe koymaktan kaçınmazdı en sevdiğim özelliği ise buydu çünkü kadınlara ve kendisine olan saygısı beni onunla rahat bir arkadaşlık kurmamı ve ona güvenmemi sağlamıştı.
Çoğu erkeğe göre epey uzun boylu biriydi Edim. Aynı bölümde okumuş bu sayede hem arkadaş hemde ortak olmuştuk. Onun varlığı bana iyi gelmişti. Huzursuz gözüküyordu. Neden bu kadar huzursuzdu bilmiyorum ama öğreneceğimi de biliyordum.
“Bir sorun var demi yoksa sen buraya gelmezdin? Edim benden hiçbir şeyi gizlemeden hemen anlat gel sofra hazırdır şimdi yemek yerken beraber anlatırsın.”
Sözlerimden sonra derin bir nefes alıp verdikten sonra yönlendirmemle salona doğru beraber yürüdük. Bu huzursuzluğu beni ürkütmüştü. Edim genelde şenşaklak biriydi. Onun karakteri beni bu karanlığımda kısa sürede olsa mutlu ediyordu. Salona geldiğimizde hiç oyalanmadan yemek masasına geçtik. Ben yemek masasının başında otururken oda sağımdaki yerini almıştı.
Yemek masasına bakındığımda Derya abla sevdiğim tüm yemekleri yapıp masadaki yerine yerleştirmişti. Çatal ve bıçağa uzanmadan hemen önce bakışlarımı Edim ‘e çevirip anlat dercesine baktım gözlerine. Oda bu isteğine hemen uyup anlattı yaşadığı huzursuzluğu.
“Güzelim biliyorsun baban ve babamın ortak olduğunu ve bizlerinde bu şirkette yüzde %30 luk hisseye sahip olduğumuz şirketin bir ortaklığa gitmek istemesi. Babam ve baban bir mimarlık şirketiyle bir senelik bir ortaklık yapmak istiyor ben buna senin hiç iyi bakmayacağını ve onaylamayacağını söyledim ama bizimkiler ısrarcı. Ne düşünüyorsun bu konu hakkında?” dedi, o sözlerini söyledikten sonra kısa bir süre düşündüm. Gerek olmayan bir anlaşmadan öteye gidemezdi. Derin bir nefes alıp dudaklarımı aralayıp konuşmaya başladım.
“ Bizim böyle bir şeye ihtiyacımız zaten yok ben ve sen kendi şirketimiz dışında ortak olduğumuz aile şirketimizin de yönetimini yapıyoruz iki şirkette şuan Türkiye’deki en iyi şirketler. Neden böyle bir şeye gereksinim duyduklarını anlamış değilim? Ama şunu da bilmeliler onlar şirketin %20 ‘sine sahipler biz de %30 yani ben ve sen hayır dersek zaten bu ortaklık olmayacaktır. Boşuna karşı tarafı umutlandırmış olacaklar. Gereksiz bir ortaklıktan öteye gidemeyecek. Yarın sabah şirkete uğrayacağım konuşurum babamla bu konuyu sen dert etme. Şimdi yemeğimizi yiyelim.” dedim sakin tutmaya çabaladığım sesimle. Bu ortalık meselesi canımı sıkmıştı.
Sözlerimin ardından Edim hala üzerindeki gerginliği atamadan yemeğini yemeye başlamıştı. Bu konu benim de canımı sıkmıştı. Neden bir ortaklık istediklerini anlamış değildim bu iki ihtiyarın. Zaten maddi durum yönünden buna gereksinim duyduğumuz yoktu. Yarın gergin bir ortam olacaktı anlaşılan. Edim’le yemeğimizi yemeye devam ederken Derya ablada aramıza katılmış ve eğlenceli bir sohbet eşliğinde yemeğimize devam etmiştik.
Ama hala içimdeki gereksiz huzursuzluğu atlatabilmiş değildim bu şirket ile olan bir sorun değildi bunu kolayca halledebilirdim ama bu anlamdıramadığım huzursuzluğun sebebini fazlasıyla merak ediyorum. Derin bir nefes alıp huzursuzluğumu kimseye belli etmemeye çalıştım. Edim ve Derya abla eğlenceli bir sohbetin içerisindeydi. Onlara katılarak bu sohbeti uzayıp sürdürdüm. Yemekler yendikten sonra Derya ablaya masayı kaldırmakta yardım etmiştik Edim’le . Tabi beyefendi buna şikayet etmeden duramamıştı.
“Bir şey soracağım hani sen zenginsin ve hani Derya abla artık ev işlerinde zorlanırken sen neden hala bu eve yeni bir çalışan almıyorsun? Yaşlı kadını yoruyorsun böyle.” diye sordu kızgınlıkla.
“Sence bu benim hiç mi aklıma gelmedi Edim! Bunu Derya ablaya ne zaman açsam beni susturmayı iyi biliyor. Yeni bir çalışan almamı istemiyor benimde yapacak bir şeyim yok zaten. Temizlik için zaten gelen kişiler oluyor ama yemek konusunda Derya abla bir yardımcı almamı istemediği için diyecek bir şeyim yok. Hem eline yapışmaz iki tabak kaldırıp toplamak. Şunu unutma şu sızlandığın ve yapmak istemediğin işi onca insan ekmeğini kazanarak yapmaktan nedense hiç sıkılmadan usanmadan yapıyor. Sen bir gün kaldırsan tabakları hemen yapmaktan kaçınıyorsun. Her konuda bir şeyler öğrenmeye bak. Bu hayatta aslında hiçbir şeye sahip değiliz. Onun için elimizden geldiğince bir şeyleri kendimiz yapabilmeliyiz. Kimselere bağlı kalmadan. Anlaşıldı mı Edim Bey?” diye sordum tek kaşımı sinirle kaldırarak Sözlerimin ardından başını sallayarak kabullendi.
“ Emin olun ki Emira Hanım sizi gördüğüm günden, arkadaş ve ortak olduğumdan beri hayat derslerinizi aklımın bir köşesinde yer edindiriyorum. Unutmamak için.” dedi muzurluk içeren sesle. Bunu söylerken ki hali o kadar komiktiki gülmemek elde değildi. Kendimi tutamayıp güldüğümde bunu görünce şaşırmış ve elindeki çatal yere düşmüştü. Hemen anında kahkahamı kesip yere düşen çatala uzandım.
“ Ne zamandır böyle içten gülmemiştin? Emira artık bazen gülmeyi unuttuğunu düşünmüştüm ama yanılmışım bazı zamanlar sahte Emira kimliğinden sıyrılabiliyormuşsun gülmeyi bırakma sana gülmek çok yakışıyor.” dedi sesindeki o özlemle.
Edim ‘in sözlerinden sonra hemen sahte kimliğime bürünüp konuştum.
“ Gerektiği yerde gülüyorum. Neden gereksizce gülmeliyim ki? Hem hadi oyalanmadan toplayalım sonra kahve içtikten sonra sen de eve git geç oldu biliyorsun.” dedim konuyu geçiştirmeye çalışarak. Sözlerimden sonra başını sallayarak elindekilerle beraber mutfağa doğru gitti. Ben de onu ardından ise sağımda duran aynaya bakmaktan korkarak hemen mutfağa adımlarımı yönlendirdim.
Elimdekileri kısa bir süre musluktan geçirerek kirlerinden ayırdıktan sonra bulaşık makinesine yerleştirip arkamı dönerek salona geçtim. Edim tabakları bıraktıktan sonra salona geçmiş Derya ablanın yaptığı kahveyi içiyordu. Karşısında duran koltuğa oturup bende bana yapılmış olan şekerli kahveye uzanarak elime aldıktan sonra içmeye başladım.
“Emira yarım direk bizim şirkete mi geçeceksin yoksa diğerine mi?” diye sordu.
“Önce şu ortaklık meselesini hallederim muhtemelen sonra kendi şirketimize uğrar oradaki işleri hallettikten sonra yakında olacak defilemin son düzeni için Parise gideceğim.” dedim .
“Neden şu şirketi Türkiye ‘ye taşımamakta ısrarcısın anlamıyorum. Burada olsaydı daha kolay olurdu gelip gitmen. Ama sen o kadar inatçısın ki hayır kelimesinden başka bir kelime bilmiyorsun.” dedi kızgınlıkla.
Her zamanki konuydu. Tüm ailem moda şirketimin Paris’ te olmasından rahatsızlık duyuyordu. Ama ben hiç bundan şikayetçi değilim ve seviyorum ara sıra böyle ülkeler arasında yolculuğu ama onlara bir türlü anlatmış değilim. Ve artık bunu kabullenerek onlar yakınsalar bile ben susup öylece onları dinliyorum.
Kafamı bilmem derecesinde sallayarak yine geçiştirmeye çalıştım.
1 saat boyunca Edim ‘le hem işten hemde diğer konuları içeren sohbetimiz bittikten sonra Edim geç olduğu için kalkmak zorunda kalmıştı. Salondan çıkıp onu kapıya kadar uğurlamış o gittikten sonrada bende Derya ablaya iyi geceler dedikten sonra odama doğru ilerlemeye başlamıştım. Bazı zamanlar yalnızlık hissi beni ürkütüyordu. Ama bu öyle herhangi bir ürkme değildi. Sanki yalnız kalsam bana istemeyeceğim şeyler olacak hissine kapılıyorum ve bu beni tedirgin ediyordu. Odamın kapısını açtıktan sonra beni karşılayan karanlığı lamba yardımı ile silip attım.
Odamda yanan gece lambası eşliğinde yatağıma doğru adımlayıp yatak örtüsünü kaldırıp yatağın içine yerleşip başımı yastığa yerleştirip gözlerimi kapadım. Gece lambasını söndüremedim. Ne zamandır karanlıkta uyuyamaz olmuştum. Bunu dahi garipsemiştim. Yorgun zihnime yenik düşen yorgunluk gözlerimin kapanmasını sağlamıştı. Yarın umarım benim için güzel bir gün olurdu.
Bir odadaydım bu oda şuana kadar gördüğüm herhangi bir oda gibi değildi. Her yer gri sisle kapanmıştı. Ve bu gri sis önümü görmemede büyük bir etkendi. Yavaşça adım atacakken üzerimde bulunan beyaz giysi dikkatimi çekti. Bembeyaz bir elbise vardı üzerimde.
Asıl garip olan şey ise önümdeki sis bulutu ben her adım atışımda dağılıyor olmasıydı. Yavaş yavaş attığım adımlar onların benden uzaklaşmasını sağlıyordu. Korksamda yürümeye devam ettim. Bakışlarımı ayağımdan çekip ileriye baktığımda karşımda bir taşın üstünde bir siyah kutu vardı. Kutunun orda ne amaçla olduğunu merak edip oraya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Tam kutunun karşısında yerimi aldıktan sonra kutuyu açmaya çalıştım ama ne yaparsam yapayım kutu hiçbir şekilde açılıyordu.
Elimden geldiğince çabaladım ama başaramadım son çare onu üstünde duran taşa vura vura açmaktan geçiyordu. Elimdeki kutuyu yukarı kaldırıp tam taşa sertçe vuracakken arkamdan duyduğum sesle öylece kalakalmıştım. Yaşadığım korkudan ötürü nefes nefese kalmış, soğuk soğuk terlemeye başlamıştım.
“Hayır... Hayır sakın böyle bir şey yapma. O kutuyu kırma bu kutunun içindeki senin yaşamın. Ve sen bu yaşamı kendi ellerinle yok etmeye çalıştın. Bu senin yapacağın en büyük pişmanlık olurdu ben gelip seni uyarmasaydım. Unutma işaretleri takip et. Çok yakında her şey tamamen değişecek. Sen değişeceksin hayatın değişecek. Ama her şey senle başlıyor senle bitecek. Son olarak sana gönderileni kabul et! Onu geri çevirme sakın. Her şey tesadüf değildir. Bunu unutma. Her şeyin var olmasında amaç vardır ve sen bu amacı sakın yanlış değerlendirme. Hoşça kal Emira. Hoşça kal....”
Gözlerimi yavaşça açtıktan sonra perdeden odayı aydınlatan güneş ışınları odamı aydınlatıyordu. Başımı kaldırıp baş ucumdaki çalar saate baktığımda saatin 10 olduğunu gördüm. İlk kez bu denli geç kalkmıştım genelde tam 8’ de uyanır dışarıda kısa bir koşu yaptıktan sonra eve tekrar gelip kahvaltı yaptıktan sonra duşumu aldıktan sonra hazırlanıp şirkete giderim ama bugün hem alışkanlığımı es geçmiştim hemde şuan yatağımdan bir yere gitmek istemiyorum. Gözlerimi kapatıp tekrar uyumak isterken çalan telefonumla bu hayalim suya düştü. Komodinin üzerindeki telefonumu alıp gelen çağrıya cevap verdim. Arayan Edim ‘di.
“Neredesin sen şirkete geldim Zeynep olmadığını söyledi.” dedi sorgulayan bir sesle.
“Yeni uyandım birazdan şirkete gelirim.” dedim uykulu sesimle.
“Sen bu saate kalmazdın hayırdır hasta mısın yoksa? İstersen gelme bugün dinlen yat.” diye öneride bulundu.
Evde kalmak istemediğimi fark ettim az önce çünkü ne zaman yalnız kalsam garip şeyler hissediyordum ve bu artık beni korkutuyordu.
“Hayır hasta değilim sadece dün biraz geç yattım. Ondan dolayı. Hazırlanıp şirkete gelirim sen de orda ol şu ortaklık işini halledelim şu ihtiyarlarla. Anlaştık mı?” dedim onay bekleyen bir sesle.
“Tamam o zaman ben bekliyorum seni. Dikkatli ol Emira.” dedi .
“Tamam”
Telefonu kapandıktan sonra yataktan doğrulup boynumdaki kolyeyi çıkartıp komodinin üzerine bıraktım. Ardından odamda bulunan banyoya doğru adımladım. Banyoya girip direk bir duş aldım. 15 dakikanın ardından bornozumla banyodan çıkıp odama geçtim gardırobun önüne geçip kapağını açıp bugün giymek için bir beyaz şık bir tulum seçip çıkardıktan sonra gardırobun kapağını kapatıp giyinmeye başladım. Beyaz tulumu giydikten sonra makyaj masasına oturup kolyemi hızla boynuma taktım ardından doğal bir makyaj yaptıktan sonra saçlarımı kurutup ardından düzleştirip salık bıraktım.
Kendime takılarımdan siyah su damlası zarif bir bileklik ve onun takımı olan su damlası şeklindeki küpeyi de kulağıma taktıktan sonra hazırdım. Aynada kendime baktığımda bu Emira ya ne kadar yabancı olduğumu fark ettim. Sarı saçlara ve mavi gözlere sahiptim. Çıkık elmacık kemiklerim ve gülünce ortaya çıkan iki gamzemle çok hoş görünüyordum. Uzun kirpiklere ve kıpkırmızı dudaklara sahipti.
Uzun boylu ve normal bir kiloya sahiptim. Aslında epey güzel bir kadınım ama bu beni rahatsız ediyordu. Her girdiğim ortamda dikkatleri üzerime çekmek bir yerden sonra can sıkıcı bir durum haline gelmişti. Erkeklerin bana olan beğeni dolu bakışları beni sadece rahatsız ediyordu. Fazla dışarı çıkmak isteyen ve dışarıda zaman geçiren biri değilim iş yemekleri dışında pek kalabalığı sevmiyorum.
Derin bir nefes alıp verdikten sonra bakışlarımı aynadaki simamdan çekip boynuma indirdim . Kolumdaki ve bileğimdeki setin kolyesini takmadım çünkü zaten hiçbir zaman boynumdan çıkarmadığım bir kolyem vardı benim için çok değerliydi. Onun yerini hiçbir kolye alamazdı. Odamın kapısına gitmeden önce yanıma zarf şeklinde olan çantamı aldıktan sonra içine ihtiyacım olacak eşyaları ve telefonumu yerleştirdikten sonra odamdan çıkıp merdivenlere doğru yönlendirdim adımlarımı.
Merdivenlerin başına geldiğimde hızlı adımlarla inip dış kapıya doğru ilerlemiştim ki mutfaktan çıkan Derya ablayı görmemle adımlarım durdum. “Emira sen hala gitmedin mi şirkete ben sen çoktan kalkıp gittin sanıyordum.” dedi şaşkınlıkla. Şaşırmakta haklıydı ne zamandır aynı saatte kalkıp işe gittiğimi biliyordu şaşırması normaldi.
Derin bir nefes alıp önüme gelen saçlarımı arkaya yavaşça atarken dudaklarımı aralayıp konuştum. “ Dün biraz geç yattım sabaha karşı çizim yapmakla uğraştım.” dedim . Yalan değildi gerçekten sabaha karşı uyumuştum ama hep yaptığım bir şeydi ama her zaman aynı saatte uyanmayı bilirim neden bu sefer farklı bir durum oldu bende anlamış değilim. Adımlarımı kapıya doğru atıp dış kapıyı açıp tam dışarı çıkıp kapıyı kapatacakken Derya ablanın sözleriyle öylece adım atmayı bıraktım.
“Sen her zaman sabaha karşı çalışırsın ama asla saatinden şaşmazdın. Emira bir şeyler oluyor ve sen bunu herkesten hatta kendinden dahi saklamaya çalışıyorsun. Artık güçlü olmaya çalışan Emir’a olmayı bırakıp eski Emira olsan olmaz mı?” dedi bir umutla.
İmkansızı istiyordu. Hiç ona bakmadan kapıyı çekip çıktım evden. Adımlarımı arabama doğru yönlendirdim. Arabamın yanına geçtikten sonra Kadir kapımı açıp içeri girmemde yardımcı oldu. Arabama bindiğim gibi arabayı çalıştırıp yola koyuldum.
Uzun bir süreden sonra babam ve Edim ‘in babasının ve bizimde ortak olduğumuz şirkete geldim arabayı tam şirketin önünde durdurduktan sonra hemen aracı girişteki vale ben çıktıktan sonra alıp arabamla uzaklaştı bende hemen şirketten içeriye geçip asansörün olduğu yere doğru adımlamaya başladım. Asansörün düğmesine basıp gelmesini bekledim birkaç dakikanın ardından gelen asansöre binip ineceğim kata bastım.
İneceğim kata gelince açılan asansör kapısından geçip hızlı ve emin adımlarla toplantı odasına doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan duyduğum adım sesleriyle bunun asistanım Zeynep olduğunu hemen anladım yanıma gelip adımlarıma yetişerek elinde tuttuğu not defterinden bugün olan programımı anlatmaya başladı.
“Günaydın Emira Hanım bugün programınız epey dolu. 11:30 Mehmet Bey ve Ahmet Bey ile toplantınız var Edim beyle beraber. Toplantı bittikten sonra şu geçen hafta satın aldığınız araziyi kontrol etmeye gideceksiniz mimarımızla. Ardından tam 14:00 da Yeni yaptığımız Avm ‘nin açılış törenine katılacağız ve onun ardından bugün 16:00 da Martin Beyle bir iş yemeği toplantınız var. Ardından Yeni ortak olduğumuz Kargo Şirketinde Amerika’ dan gelen yatırımcılarla kısa bir toplantı olacaktı. Bugünkü toplantı bundan ibaret efendim başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?” diye sordu.
Bu kadar yoğun bir güne bir akşam yemeği iyi giderdi.
“ Evet var Zeynep akşam tam 20:30 Zeynep Batık ve benim adıma bir akşam yemeği için restorandan randevu ayarla.” dedim. İlk başta şaşırdı ve sonra kendini toparlayarak adımlarını hızlı atarak bana yetişmeye çalıştı.
“Hadi ama Emira hani arkadaşlık ve patron çalışan ayrımından çıkmayacaktık. Kuralları unutuyorsun!” diye hayıflandı.
“Asıl siz unutuyorsunuz Zeynep Hanım şuan şirketteyiz ve siz bana ismimle hitap ederek kuralı ilk bozan siz oluyorsunuz Zeynep hanım . Ve biliyorsunuz ki mesai tam 20 :00 da bitiyor. Ve o saatten sonra patron çalışan ilişkisi ortadan kalkıyor. Anlayacağın artık çalışanım değil arkadaşım Zeynep oluyorsun. Anlaşılmayan bir şey yoktur umarım?” dedim muzurluk içeren sesimle. Tebessümümü son anda saklamış görmesini engellemiştim.
Sözlerimden sonra toplantı odasının karşısında durduktan sonra benimle toplantı odasına beraber girdi benden önce kapıyı açıp girmemi sağladı kapıdan geçip odaya girdiğinde benden başka herkes çoktan gelip yerini almıştı bile bende bana ayrılan yere geçip oturdum. İçeri girdiğimde beni karşılayan 4 adamla öylece kısa bir sessizlik yaşadım. Allah bilir şimdi nasıl geçeceğini bilemeyeceğim toplantıda can acısı çekecektim. Hayat gerçek anlamda beni sınıyordu. Sırtımı iyice sandalyeye yasaklayarak bakışlarımı odada bulunan 4 adamda gezdirdim.
“Evet beler sizleri dinliyorum. Bana şu saçmalık olan ortaklığın kimin fikri olduğundan başlayarak anlatmak ister misiniz olanları?”diye sordum.
Sözlerimin ardından toplantı odasında bulunan 4 erkek birbirine bakıp ilk kimin konuşması gerektiğini karar vermeye çalışıyordular.
“Hadi ama sizi daha bekleyecek miyim? İlk sorum neden bir ortaklığa ihtiyaç duyduk. Bana anlatmak ister misin sevgili ağabeyim?” dedim tek kaşımı kaldırıp gözlerimi ona sabitleyerek.
Sorumunun ardından önünde duran kalemle ilgilenmeyi bırakarak bakışlarını bana çevirdi. Ben ise onu izliyordum nedense hiçbir benzerliğimiz yoktu onunla o esmer ben sarışın o yeşil harelere sahipti ben ise mavi harelere . Beyaz teniyle bir bütünlük sağlayan kirli sakalları ve siyah ok gibi olan uzun kirpikleri yeşil harelerini örtüyordu. Şuan onu her gören kadının dönüp bir daha ona baktığını az çok tahmin edebiliyordum. Sırtımı sandalyeden çekip masaya doğru eğildim.
“Artık anlatmaya başlayacak mısın Murat ? Hadi ama alt tarafı sizden neden bir cevap istedim cevabı bu kadar zor olmamalı? Şuan sinirlenmeye başladım. İşlerim var ve ben şuan şurada zaman kaybı oluyor benim için. 1 dakika içerisinde anlatmazsanız burayı gerçekten terk ederim. Onca işim gücüm var. Oyalamayın beni.” dedim bıkkınlıkla.
Sözlerini bitirdiğimde babam hemen bana dönerek konuştu.
“ Emira şu ortaklık yapacağımız şirket şuan Kozanlar şirketi tarafından batırılmak üzere Ahmet abinin eski dostunun oğlu şuan o şirketi yönetiyor ve şuan büyük bir kriz eşiğindeler bizde o gence yardım etmek için böyle bir ortaklık sunduk oda aslında ilk kabul etmedi ama sonra başka çaresi olmayınca kabul etmek zorunda kaldı. Senden rica ediyorum bu ortaklık için sorun oluşturma. Kızım bunu bir yardım olarak düşünebilirsinde. Ne dersin kabul edecek misin?” diye sordu.
Bedenimi babama çevirip dudaklarımı aralayarak düşüncelerimi dile getirdim.
“ Hadi ama bu bir yardım ise neden ona para yardımı yapmak yerine direk ortaklık teklif ettiniz ben o kadar aptal biri değilim bu işte başka bir şey var ve onu benden saklamak istiyorsunuz. Şimdi bana gerçekleri anlatmaya başlayın beyler. Edim umarım arkamdan bir iş çevirmeye kalkmıyorsun yoksa bu senin için hiç iyi olmaz!” diye uyarıda bulundum.
Sözlerimin ardından hepsi sessiz bir sükunete geçtiler. Bu işin içinde başka bir şey vardı ama ne onu birazdan öğrenecektim. Edim bile benle göz teması kurmaktan kaçınıyorsa kesinlikle bir bit yeniği vardı hadi bakalım eninde sonunda öğrenecektim.
“ Eee hadi ama anlatın çünkü size inanmadım ve şunu bilin ben o imzayı atıp o ortaklığın olmasına izin vermeyeceğim. Gerçek sebebi ne bunu anlatın. Sıkıldım ve artık gerçekten sinirlenmeye başladım. Gereksiz bir adam için yalan söylüyorsunuz ve o gereksiz Adamın şirketiyle ortaklık yapmak istiyorsunuz ama şunu unutmayın benim buradaki hisselerimle o ortaklık gerçekleşmez! Anlaşılan siz konuşmayacaksınız o zaman benimde burada durmamın anlamı yok hadi Zeynep kalk gidelim artık toplantı bitmiştir benim için.” dedim öfkeyle.
Ayağa kalkıp masadan ayrılıp kapıya doğru adımladım kapıyı açıp tam çıkacakken ardımdan duyduğum şeyle olanları idrak edemedim.
“Ortak olmak istememin sebebi senin onunla evlendirmek istemem gerçek sebebi bu. Bunu hemen söylemeyecektim sen onu tanı biraz onula vakit geçirdikten sonra olanları söyleyecektim.” dedi pes etmiş sesiyle.
Yönümü babama çevirip kin kusan bakışlarımı ona çevirdim.
“Birincisi ben senin malın değilim ve beni tanımadığım bir adamla evlendiremezsin ikincisi ise o adam ile değil tanışmak aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Ve son olarak beni bir daha böyle bir iğrenç şeyin içerisine alet etme ve o adamın bu şirketle ortaklık dahi bir bağlantısı olmayacak. Bir daha bu şirkette ve sizlerin ağzınızdan o adamın yani Yağız Karahanlı ‘nın adını dahi duymak istemiyorum. Bu konu burada kapandı.” dedim.
“ Sen nasıl öğrendin onun olduğunu daha hiçbiri onunla ortak olmak istediğimizi bilmiyor. Emira nasıl öğrendin.”dedi hayret içeren sesle.
“ Unuttuğun bir şey var baba ben bu şirketin ortağı olduğum kadar senin de kızınım ve sen daha kızını tanımıyorsun. Ben her şeyi bilecek ve bunu öngörebilecek kadar her şeyi en yakından takip ediyorum. Sana küçük bir sır vereyim mi? Aslında hiçbiriniz beni gerçekten tanımıyorsunuz. Ama yakında tanıyacak ve bir daha arkamdan iş çevirmemeniz gerektiğini anlayacaksınız. Şimdi izninizle önemli işlerim var onları halletmem gerek. Ve son olarak kapıdaki ve evdeki korumalara emir verdim o adam ne şirkete gelebilecek ne de eve. Bence oda bu işin olmayacağını er ya da geç anlayacak. Evet beyler herkese iyi günler dilerim. Hoşça kalın benim şimdi gitmem gerekiyor akşam görüşürüz.” dedim.
Arkamı dönerek kapıdan çıkarak asansöre doğru ilerlemeye başladım bugün gerçekten benim için zor olacaktı.
❍⃝⃘ .......❍⃝⃘
Kendi Edim ‘le olan şirketime geldikten sonra bugün olan tüm işlerimi saat 20:00 kadar hepsini halletmiştim. Günün sonunda ise epey yorulmuştum ama bu hala benim için sorun değildi. Masamdaki son belgeleri de imzaladıktan son sandalyeden doğrulup masada bulunan çantamı ve telefonumu aldıktan hemen sonra adımlarımı kapıya yönlendirdim. Kapıyı açıp Zeynep ‘in odasına doğru ilerledim. Odasının kapısını açıp içeri girdim.
Kapıyı açmama masada bulunan dosyalarla cebelleşen bir Zeynep’ le karşılaştım.
“Eee sen hala işte misin? 30 dakika içinde restoranda olmamız gerek Zeynep.” dedim .
“Tamam Emira son bir belge kaldı onu hallettikten sonra çıkalım.” diyip işine kaldığı yerden devam etti.
Yanına doğru adımlayıp sandalyeye oturdum.
“Nasılsın bugün yorucu bir gündü hepimiz için ?” dedim yorgunlukla.
“Ah sormayın patronum bana çok kötü davranıyor hiç acımadan oradan oraya gitmekten pert oldum.”diyip tek gözünü kırptı.
Sözlerinden sonra başını kaldırıp yeşil hareleriyle gözlerini gözlerimle birleştirdi. Ben ise aklımdaki soruyu sordum.
“Kaç sene oldu senle geçirdiğim arkadaşlık? ”dedim aniden.
“Tam 4 senedir arkadaşız. Çok çabuk geçiyor zaman. Daha nice yılları devireceğiz senle merak etme.” dedi sevecenlikle.
Derin bir nefes alıp başımı salladım. Onunla iyi günlerim olmuştu. Onunla üniversite de tanışmıştık. Tanışmamız pek iyi değildi çünkü onu bulduğum gün babası onu evden atmıştı istediğini yapmadığı için babası onu zorla bir adamla evlendirmek istemişti para için. Ama Zeynep bunu kabullenmemiş ve tek çare evi terk etmekte bulmuştu. Dönem ortasında yurda kayıt olması zordu bende onu kütüphaneden geç çıkmadan ötürü görmüş onunla daha da samimi olmuştuk.
Kalacak bir yerinin olmadığını söyleyince hemen babamı devreye koyarak onu kız yurduna yerleştirip rahat etmesini sağlamıştım. Babası rahatsız edip durmaya devam edince direk karakola gidip şikayetçi olmuştuk Zeynep ‘le beraber. Sonunda yakalandıktan ve Zeynep’ e şiddet uyguladığı için hapse girmesi kaçınılmaz olmuştu. Zeynep ilk zamanlarda şiddet gördüğünü söylememişti bana tesadüfen onun bedenindeki yaraları görmüş ve hemen önlemini aldırtmıştım. Onun bir adam tarafından zarar görmesine izin vermemiş ona güzel bir hayat sunmuştum.
“Hadi geç kalıyoruz acele et!” dedim.
Sözlerimin ardından hemen önünde duran belgeyi kapatarak sandalyeden doğrulup ayağa kalkıp masada duran çantasına uzanıp bana doğru yürüdü. Bende yerimden doğrulup kapıya doğru adım atmaya başladım. Beraber kapıdan çıkarken asansöre doğru adımlarımızı yönlendirdik. Asansör geldikten sonra içerisine geçip ineceğimiz katın numarasına basıp bekledik.
“Bugün fazla sakin karşıladın şu evlilik meselesini. Genelde hemen köpürürdün. Şaşırdım.” dedi .
“ Artık şu evlilik meselesinden epey sıkıldım. Herkes beni evlendirmeye çalışıyor ama evlenmek istemeyeceğimi anlamıyorlar. İstemediğim bir şey için zorlanmayı hiç sevmiyorum.” Artık bu konu beni bıktırmıştı. Artık evlilik kelimesiyle adımın yan yana gelmesi beni öfkelenmemi sağlıyordu.
“ Kesin konuşuyorsun ya aşık olursan ne olacak peki? O zaman ve yapacaksın bakalım Emira Hanım.?” dedi tek kaşını kaldırıp bakışlarını bana sabitleyip..
Bu sorudan o kadar sıkıldım ki.... Aşık olmak istemiyorum ve olursam da keza olacağımı düşünmüyorum unuturum ya da unutturmaya çalışırım kalbime. Hayatıma birini almak ve onu sevmek istemiyorum. En büyük kaybımı yaşadım bir kayıp yaşayacak kadar güçlü değilim.
"Neden her sorunun ardından şu evlilik meselesi geliyor? Anlayın artık evlilik kavramını hayatımda istemiyorum. Ve artık alıştığım için yadırgamıyor sadece tepkimi ortaya koyuyorum. Neden evlenmemi bu kadar istiyorlar ki diyeceğim tek kızlar iyim sanki annemin ve babamın ama 3 kızı ve 2 oğulları daha var ama onlar benim üzerime yoğunlaştılar. Zaten Özge evli ve 2 çocuklu bir anne .Gamze de öyle neden beni de evlendirmekte bu kadar istekliler anlamış değilim her zaman. Zaten Muhammed ‘ive Küçük serseriyi es geçiyorum. Malum Muhammed kafaya seni taktı. Ve Yusuf ise ergen ergen takılıyor. "dedim.
Asansör ineceğimiz katta durduktan sonra asansörden inerek şirketten çıkarak kapının önüne getirilmiş arabama doğru yönlendirdim adımlarımı. Zeynep ‘te ardımdan gelerek arabaya yerleşti benim gibi.
Zeynep arabaya binip kapıyı kapattıktan sonra arabayı çalıştırdım. Gideceğimiz yere kadar sessiz bir şekilde devam ettik. Ne o konuştu nede ben. Yemek yiyeceğimiz restoranına geldiğimizde arabadan inerek anahtarı valeye verdikten sonra içeriye girdik Zeynep ‘le bizim için ayrılan masaya doğru ilerledik masaya geldiğimizde sonra yerlerimize oturduk. Yemeklerimizi söyledikten sonra kalan sohbetimize devam ettik.
“Yine de kesin konuşma sen bence.” diye cevapladı beni.
“Hadi ama Zeynep herkes evlenecek diye bir kural yok ya! Bende bekar olarak ölmek istiyor olamaz mıyım? Hem sen beni bırak Muhammed ‘le aranız nasıl?” dedim konuyu kapatmak istediğimi belirterek.
Onunla ilgili bir konu açarak kendi üzerime çektiğim ilgiyi dağıttım. Sözlerimden sonra hemen kızararak gözlerini kaçırdı. Utanınca yanakları kızartıp utancından sesi dahi çıkmıyordu. Bu haline tebessüm edip bakışlarımı ondan çekmeden dudaklarımı araladım.
“ Eee utanmayı bırakta benim dediklerimi uyguluyor musun yoksa Muhammed ‘i görünce her şeyi unutup kendini mi kaybediyorsun onun yanında.” diye sordum.
Söylediklerimden sonra dudaklarını ellerine götürerek sessiz olmamı istediğini belirtti. Heyecanlanınca ya da mutlu olunca kendini saklayıp yaşadığı duyguyu kimseye göstermek istemiyordu. Ya da bunu dile getirenleri susturmaya çalışıyordu aynen şu hareketiyle.
“Yapma ama utandığımı biliyorsun! Söylediklerini yapmaya çalışıyorum ama çok zorlanıyorum bunu söyleyeyim. Murat ‘ın inadını biliyorsun illa ki dediği olacak.” dedi kızgınlıkla.
“Sakın ipleri onun ellerine verme! Bak sakın Zeynep! Ona ters davran burnu sürtünsün senin üzerinde hakimiyet kurmasına izin verme lütfen. O pislik biraz sürünsün tamam mı? Bak lütfen yaa ne kadar zor olabilir ki onu biraz cezalandırmak?” dedim.
“Neden Murat ‘a böyle davranmamı istiyorsun yoksa ona yakıştırmıyor musun beni Emira ?” dedi üzüntüyle.
“Bir şey soracağım da Murat sana saftirik olduğunu hiç dile getirdi mi?” dedim vereceği cevabı bile bile.
Sözlerimden sonra başını salladı. Sonrada soru soran bakışlarını bana yönlendirdi.
“Zeynep bak canım arkadaşım seni Muhammed ‘ ede yakıştırmıyor değil onu sana yakıştıramıyorum. Ya o devin senin gibi saf ve temiz, güzel birini hak ettiğini düşünmüyorum. Hödüğün teki o. Bir kere Allah aşkına sen buna nasıl aşık oldun ben hala anlamış değilim o konuyu?” dedim hayretle.
“Kalp bu Emira kimi seveceğini sen seçmiyorsun o seçimi yapıp sana da kabullenmek düşüyor.” dedi aşk sarhoşu.
Söylediklerinden sonra hiçbir şey demedim sessizliğe gömüldüm ve yemeklerin gelmesini bekledim.
Yemeklerimiz gelip yedikten sonra kısa bir iş konusunda sohbet ettik ve hemen tatlılarımızı da yedikten sonra birkaç dakika daha oturduktan sonra masadan kalkıp hesabı ödedikten kısa bir sürenin ardından arabama binip Zeynep ‘i evine bıraktıktan sonra hemen kendi evime doğru arabamla yol almıştım. Eve geldikten sonra direk odama çıkıp duş alıp hemen yatağıma geçip gözlerimi kapayıp derin bir uykuya kendimi teslim ettim. Artık bu günlerde hep zihinsel olarak çökmüştüm. Hemen yoruluyorum ve uykuyla bunu geçirmeye çalışıyordum.
Beni çağıran bir ses vardı bunu etrafımda duyuyorum ama sesin nereden geldiğini bulamıyor ve o sese doğru ilerleyemiyordum. Bu ses o kadar tanıdıktı ki sanki hep yakınımda olan bir sesti. Adım atmayı başararak ilerlemeye başladım orman içerisinde her adım atışımda başıma dayanamayacağım bir ağrı saplanıp duruyordu sebebini merak ediyorum ama adım atınca canım yanınca her adım atışım beni ürkütüyordu. Biraz ilerleyince biraz ilerde bir ağaç kovduğu gördüm içerisinde bir ışık huzmesi vardı.
Merak ederek oraya doğru ilerlemeye başladım. Ağaç kovuğunun karşısında yerimi aldıktan sonra korksam da adım atarım içerisine girdim çekine çekine.
İçeri girdiğimde beni pasparlak bir ışık karşıladı bu ışık o kadar parlaktı ki gözlerimi açıp ne olduğuna bakamıyordum. Ama ne olduysa oldu aniden ışık birden kesildi ve hızlıca kayboldu. Ben ise içerisinde kaldığım karanlıkta öylece kalakalmıştım. Tam ağaç kovuğunun içerisinden çıkacakken birden tekrar o sesi duydum.
"Emira seni görmek ne güzel. Merak etme çok yakında gerçeklere ulaşacak ve onları kabulleneceksin. Unutma işaretleri takip et sana sunulan bu eşsiz hediyeyi kabul et çünkü bu dünyada eşi benzeri olmayan bir şey ve bu sana armağan edildi. O sana ait senden başka kimse sahip olamaz olsa bile yok olur yok eder. Senin olana sahip çık. Ve bil ki sen farklı ve eşşiz birisin kendinle yüzleş ve sana sunulan yeni hayata yüz çevirme lütfen. Hoşça kal yakında tekrar görüşeceğiz merak etme sen yalnız değilsin ben varım ve olmaya da devam edeceğim. "
❍⃝⃘ ❍⃝⃘
Gözlerimi araladığımda hala güneş doğmamıştı. Odamı aydınlatan gece lambası ile odamın karanlığı bir nebze olsun yok oluyordu. Yatağımdan doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Artık gerçekten yoruldum bu geceleri gördüğüm rüyalardan zihnim feci yoruluyor artık gündüzleri de bu saçma olan rüya aklıma takılıp duruyordu. Sanırım kısa bir tatile çıksam benim için çok iyi olacaktı. Bir daha uyuyamayacağımı bildiğim için en iyisi çalışma masama geçip çizim yapmak en doğrusuydu. Yataktan çıkıp çıplak ayaklarımı parkeye sürte sürte masaya adımladım.
Odamın sıcaklığı iyiydi. Üşümüyordum. Sandalyeye oturup temiz bir kağıt çıkartıp zihnimdekileri resmetmeye başladım. Aklıma gelen o siyah kutu merek konum olmuştu acaba içinde ne vardı görmemiştim. Ya da o ağaç kabuğunun içindeki o ışığın kaynağı neydi? Başıma gelen küçük bir sızıyla bunun benim açımdan iyi sonuçlanmayacağını bildiğim için düşünmeyi bir kenara bırakıp çizime odaklamaya çalıştım.
Yarım saatin ardından koleksiyonumun ilk çizimini tamamlamıştım. Çizimi klasöre yerleştirip bir şeyler atıştırmak için mutfağa gitme kararı aldım.
Mutfağa geldiğimde sessiz olmaya çalışarak dolabı açıp içinden meyve suyu ve sandviç yapmak için malzemeleri çıkartıp tezgaha bırakıp dolabın kapağını kapadım. Mutfağın ışığını açmadım çünkü bahçedeki ışıklandırma mutfağı epey aydınlatıyordu.
Sandviçi hazırladıktan sonra meyve suyu ile yemeye başladım. Karnımı doyurduktan sonra aldıklarımı tekrar dolaba yerleştirip odama doğru ilerlemeye başladım. Merdivenlere gelip ilk basamağı çıkacakken alt kattan duyduğum sesle adım atmayı bıraktım. Çünkü Derya abla da benimle beraber üst katta kalıyordu ve geceleri asla uyanmazdı derin bir uykusu vardı.
Hırsız olabileceğini düşünüp hemen illerdeki aynanın önünde duran vazoyu alıp alt kata inmeye başladım. Yavaşça ve sessiz bir şekilde inerken aşağıdaki odaların hangisinden bu sesin gelip gelmediğini anlamaya çalıştım. Merdivenleri inmiş tam koridorun başında dururken sağımda 2 oda solumda 1 oda ve karşımda ise bir oda vardı. Dikkatli bir şekilde sesi algılamaya çalıştım.
Ve ses tam olarak karşımdaki odadan geliyordu adımlarımı oraya doğru atıp hemen kapının kolunu tuttuğum gibi açıp ışığı yaktım. Işığı açtığımda beni karşılayan bomboş oda ve açık pencere karşıladı hırsızın pencereden kaçması imkansızdı çünkü korkuluklarla kaplıydı pencere. İçinde bir yerde saklanmış olmazdı çünkü bu odada sadece bir büyük eski masa ve eski yaptığım tablolar vardı.
Sanırım pencereyi açık bırakıldığından tablolarım yere düşmüş olmalıydı. Pencere doğru ilerleyip kapattıktan sonra pencereyi arkamı dönüp çıkacakken tablolarımın arkasında duran siyah kutu dikkatimi çekti. Kutuya doğru ilerleyip onu aldıktan sonra masaya bıraktım . Bu kutu nedense bana çok tanıdık geliyordu. Daha dikkatli bakınca bunun geçen rüyamda gördüğüm kutuyla tıpatıp benzeri hatta aynısı olması beni çok şaşırtmıştı. Benim böyle bir kutum yoktu. Derya ablada böyle bir kutuyu buraya koymazdı. Bu buraya nasıl gelmişti. Aklım almıyordu.
Kutuyu daha dikkatli incelemeye başladım ve üzerindeki oymalar fazla eski duruyordu. Böyle bir kutu nasıl buraya gelmişti. Kutuyu sol kolumun altına yerleştirdim ve kapıya doğru adımladım sonra ışığı kapatıp kapıyı örttükten sonra merdivenlere doğru adımladım. Merdivenlerden çıkıp odama geçtim. Odamın kapısını açıp içeri girdikten sonra kapıyı sessizce örttüm.
Derya ablanın uyanmayacağını bilsemde sessiz bir şekilde hareket ediyordum. Elimde tuttuğum kutuyu çalışma masama bırakıp sandalyeye oturdum. Masa lambamı açıp daha da yanından incelemeye başladım. Kutunun içerisini açıp bakamaya çalıştım ama açamadım sanırım kilitliydi. Rüyamdaki kutuda ne yaptıysam açılmamıştı. Çabanın boşa sonuçlanacağını bilmemle sandalyeden kalkıp banyoya girdim en iyisi duş alıp oradan ailemle kaldığım eve geçmekti. Kutuyla daha sonra ilgilenecektim boş bir vakitte .
Duşumu alıp banyodan çıktım ve bugün giymek için kendime dizlerimin üstünde biten siyah dekoltesiz bir elbise aldım ve üzerime giydim. Ayakkabı olarakta kış mevsiminde olduğumuz için siyah dizlerime kadar olma bir bot alıp ayağıma geçirdim. Gardıroptan füme renginde olan kabanımı da alıp yatağıma bırakıp makyaj masasına geçip oturdum. İlk işim saçlarımı kurutmak oldu. Sonra hafif dalgalı şeklinde saçlarımı yaptıktan sonra doğal pastel tonlarında bir makyaj tercihi yaptım. Dudaklarıma dudağımın renginde bir ruj seçip sürdüm.
Ardından siyah ucunda tüy bulunan küpeleri de kulağıma takıp, parmaklarıma sade eklem yüzükleri takıp aynada hazır olup olmadığıma bakındım. Hiçbir eksiklik olmadığına kanaat getirdikten sonra yatağımın baş ucunda bulunan telefonu alıp, gardıroptan kombinime uygun bir füme renginde olan çantayı alıp, telefonumu ve bana gün içerisinde lazım olabilecek eşyalarımı aldıktan sonra yatağımın üzerinde duran kabanımı da alıp giydikten sonra odadan çıkıp merdivenlerden inmeye başlamıştım.
Daha erken olduğu için Derya abla daha uyanmamıştı. Dış kapıyı sessiz bir şekilde açıp dışarı çıkıp aynı sessizlikle kapıyı örttükten sonra bahçe kapısına doğru ilerlemeye başladım. Kapıyı açıp her daim kapının önünde hazır olan arabama baktım. Arabam bana tezat bembeyazdı. Beyaz rengi siyah renkten sonra çok severdim. Hemen yanımda duran Kadir’e baktım. Ceketini ben kapıdan çıktıktan sonra iliklemiş ve öylece bana bakıyordu.
“Nasılsın Kadir?” dedim.
“İyiyim Emira Hanım.” diye yanıtladı sorumu.
“Bugün buraya gelmeyeceğim Derya ablaya dikkat et lütfen.” diye tembihledim.
“Peki efendim dikkatli olacağım. Sizi bırakmamı ister misiniz?” dedi.
Başımı olumsuz bir şekilde sallayarak cevabımı vermiştim. Kadir benden önce davranmış ve arabanın kapısını açarak içeri girmemi beklemişti. Arabanın içerisine girip yerimi aldıktan sonra arabayı çalıştırarak eve doğru sürmüştüm. Sessiz geçen yol telefonuma. Gelen bildirimle dikkatimi yoldan çekmeden çantama uzanmış içindeki telefonu çıkartıp tekrar eski yerine bırakıp ekranımda yanıp sönen ışık bildirimi açmamla sona ermişti. Mesaj Edim ‘den gelmişti.
“ Şuan sizin evdeyim eğer buraya gelmeyi düşünüyorsan sakın geleyim deme çünkü baban senin bugün buraya geleceğini düşünmediği için Kaan Karahanlı’ yı bu sabah kahvaltıya çağırmış. O adamla karşılaşmak istemiyorsan buraya gelememen senin açından daha iyi olur.” diyordu mesajda.
Sözde adamlarıma o adamın eve gelmemesini söylemiştim. Bunu Mehmet ve Adem’ le bizzat yüz yüze konuşacaktım. Bugün Pazar olduğu için şirkete uğramazdım. En iyisi mi Zeynep ‘e gitmekti. Arabamı onun evinin olduğu yöne sürdüm. Bir kaç dakikanın ardından Zeynep’ in evinin önüne gelmiştim ama abimin arabasını görünce onları rahatsız etmenin anlamı olmadığını düşünüp geçen hafta Zeynep ‘le orman evine gidip tatil yaptıktan sonra orada unuttuğum çizimimin kopyasını almamın doğru zamanı olduğu anladım oradan dönüşte Zeynep’ e uğrardım.
Tam 3 saatin sonunda orman evine geldiğimde arabamı park edip kapıyı açıp arabadan inip elimdeki anahtarla kapıyı tek tuşla kilitledim. Adımlarımı eve doğru atıp merdivenleri çıkıp kapının karşısında durduktan sonra elimdeki anahtar ile kapının kilidini açıp içeri girdim. İçeri girip kapıyı içeriden tekrar kilitleyip mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Susadığım için kendim için bir bardak çıkartıp su içtikten sonra bardağı yıkayıp eski yerine bırakıp adımlarımı kaldığım odaya yönlendirdim.
Odanın kapısını açıp içeri girmemle masada duran belgeleri görüp oraya doğru ilerledim. Belgeleri ellerime alıp hemen odadan çıkıp kapıya doğru ilerlemiş ve anahtarla kapının kilidini açıp dışarı çıkmıştım. Tam kapıyı kilitleyip merdivenlerden inecekken ayağımın altında duran mor renkteki narin kolyeyle bakışlarımı ona sabitledim. Çok hoş bir kolyeydi. Zarif zinciri ve sekizgen şeklinde olan simgesi ve ona farklı güzel gözükmesini sağlayan üzerindeki yılan simgesi ayrı bir detaydı. Çok hoş bir görüntüsü vardı bu görüntü bile bana ilham verebilirdi.
Eğilip kolyeyi avcuma almama etrafta yankılanan büyük bir çığlık sesi duydum bunu duymamla iki adım geriye gittim korkudan. Burda tek başıma olduğumu düşünmüştüm. Tam kapıyı kilitledim merdivenlerden aşşağıya iniyordum ki oradan ağaçların arasından hızla geçip giden bir bedenle adımlarımı durdurup az önce gördüğüm şeyi korka korka aramaya başladım gözlerimle ormanda ve nereye gittiğine bakmaya çalıştım. Burada neler oluyordu. İçimde anlamlandırmadığım hisler vardı.
Kalbimin sesine uyarak buradan çabuk gitmem gerektiğini anladım. Fazlasıyla tedirgin olmuştum. Buraya hiç gelmemeliydim. Hemen elimde tuttuğum kolyeyi çantama sıkıştırıp arabama doğru yönlendirdim adımlarımı, anahtarla kilidi açıp içeri girip arabayı çalıştırmaya çalıştım ama ne yaptıysam araba çalışmadı. Olmadı o kadar denedim ama araba sanki inadıma çalışmamakta ısrarcıydı. Sakin olmak için kendimi telkin ederken bunun hiç işe yaramaması daha da gerilmemi sağlıyordu. Derin bir nefes alıp sakin kafayla düşünmeye başladım.
Elimde şuan ne vardı. Uzun bir süre düşündüm. . Cevap hiçbir şey çünkü burada telefon çekmediği gibi insana ait sesler bile duyamazdınız. Şimdi anayola doğru yürümem gerekliydi ama bu şuan için hiç iyi değildi çünkü ancak 2 saat anayola arabayla giderken bu yürümeyle 4 saati bulurdu ve buda havanın kararması demekti ormanda kaybolabiliridim veya zarar da görebilirdim. O lanet Kaan Karahanlı gelmeseydi şuan evde olacaktım ama beyefendinin bugün geleceği tuttu. Ne yapacağımıda bilmiyordum.
Orman evine girip sabahı beklemek dışında bir çare yoktu ama bugün yaşadığım şeyden sonra kolayca evde durmak beni korkutuyor ve doğru düşünmemi sağlıyordu. Hemen arabadan çıkıp orman evine doğru hızlı adımlarla ilerledim kapıyı açıp içeri girip anahtarı 3 kere sağa çevirip kapıyı kilitledim. Bugün benim için hiç güzel geçmeyecekti içimdeki ses korkmam gerektiğini söylüyordu. Elimdeki çantayı sertçe koltuğa fırlattığımda içinden yere düşen kolyeye baktım asıl garip olan ilk halinden eser yoktu kolye şuan ilk rengi olan mordan turuncuya dönmüştü. Burada çok garip şeyler oluyordu. Tam kolyeyle ilerleyecekken etrafta tekrar yankılanan çığlık seslerini duymamla dumura uğramıştım. Neler oluyordu burada anlamış değilidim.
Gerçekten burda hiç iyi şeyler olmuyordu. İçimden bir ses bu senin sonun olacağını söylüyordu.
|
0% |