Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10-Gizli Süliet

@kumsallardagezen12

『 Bazı anıları yaşamak değil yaşatmak gerekir... 』

Bazılarının hayali senin hayal kırıklığındır. Senin hayalin ise birisinin lanetler okuduğu hayattır. Her zaman bizler istediğimiz şeylere kavuşamayız. Unutmak bazen en kolay çözüm yoludur.

Ve bu süreçte birçok şeyin ağrılı, ıstıraplı sancılarını yaşarız. Her şey bazen çok kolay görünür ama aslında en zor olanı içinde hapsolmuştur. Saklı bir kitabın sayfalarında gezmek gibidir hatırlamak. Bir boşluğa düşersin ya da bir labirentte yolunu bulmak için çoğu kez aynı hataları tekrar tekrar yaşarsın.

Anı yaşamak vardır ya hani. İşte bazen sadece yaşamak değil yaşatmak gerekir. İster geçmiş olsun ister gelecek olsun o ana tutunur ve onu hayallerinde başa sara sara izlersin. Bir rüzgara kapılır ve o rüzgarın şiddetiyle istemediğin yerlerde kendini bulursun. Benim ki de aynı buydu. İstemediğim anda hiç istemeyeceğim bir yerde yaşamaya ya da yaşatmaya çalışıyordum ruhumu, bedenimi ve zihnimi...

Puslu bir hayat zihinleri sindirirken ben o pus içinde gerçekleri arıyordum. Bulacak mıydım? Bilemiyordum ama pes etmemek ve çabalamaya devam edeceğimden kesin emindim.

Zihinler acının sesini, rengini gösterebilseydi bu renk nasıl bir renk olurdu? Soluk bir acının rengi olurdu bu rengi daha önce kimse görmemiş daha önce kimse o rengi tarif etmemiş olurdu. Ya sesini? İşte o ses ölümün melodisi olurdu. O şarkı tüm zihinlerde sonsuza kadar sessiz bir melodi ile çalmaya devam ederdi.

Her şey adım adım gelişti.
Her şey adım adım açığa kavuştu.
Her şeyi adım adım sona erecek.
Her şey istenilen veya istenilmeyen şekilde gerçekleşecek.
Her şey sondu, sonsuzdu.
Her şey bir acının karanlık bir ayaz soğukluğu içerisinde yayılması ile ortaya çıktı.
Her şeyi bir ölüm başlattı.
Her şey bir intikam ile başladı.
Her şey bir acının çığlıklarıyla yayıldı.
Her şey bir gözyaşı ile başladı.
Her şey bir çığlıkla başlayacak ve her şey bir bir zihinde başa sara sara hatırlanacak.

Peki ilk anda ne olabilir ne olacak?
Düşünülmeden yapılan bir adımla mı başlayacak yoksa hiç haberdar olamamış gibi davranıp düşmanı arkadan ummadığı anda yere mi devirecek?
An içerisinde mi hareket edilecek yoksa sinsi sinsi yapılmış olan bir plan zihinde yavaşça devrilecek mi?
Zaman gerçeğin yansımasıdır.
Zaman unutulmuş olanı açığa çıkarandır.
Zaman sabrı arttıran öfkeyi sakinleştirendir.
Zaman gerçekleri nasıl açığa çıkaracaksa işte o andan sonra da anıların bedellerini ödetecek.
Yapılmış hatalı davranışların, düzeltilmesini sağlayacak.

Gerçek hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Ve hiç bir şey bu denli nefrete bürünmemişti.
Ve ölümün melodisinin ilk mısraları hiç bu denli gerçekçi olmamıştı . Gerçekleri haykırmamıştı.

Gerçek bir dünyaya bu denli bas bas bağırarak açığa çıkamamıştı.
Yataktan doğrulmuş arkama dönmüştüm. Karşımdaki kişi duvara sırtını dayamış ve bana bakıyordu.
Karşımdaki Tarsis kralı Hermes'ti.
Şaşkındım. Onu odamda hiç beklemiyordum. Herkes olabilirdi ama o benim odamda habersiz bir şekilde olması beni şaşırtmıştı.
Kaşlarımı çatmıştım. Neden buradaydı? Hiç istifini bozmadan sırtını yaslamış olduğu duvardan bana sert bakışlarla bakıyordu.
Kızgın görünüyordu. Kahverengi harelerinden bana duygusuzca bakıyordu. Yavaşça önüme düşen saçlarımı omzumdan geriye itip aklıma ilk gelen soruyu sordum.

"Burada ne aradığınızı öğrenebilir miyim?" dedim fısıltıyla konuşmuştum. Anında sorumdan sonra duvardan sırtını çekmiş ve yavaşça bana doğru adımlamaya başladı. O yatağın sağında duruyordu ben de solunda. Birkaç adımından sonra karşıma geçmişti. Şimdi karşı karşıyaydık. Anında kollarımı göğsümün üzerinde bağladım. "Önemli bir konu için odana geldim." diye cevapladı sorumu.

"Peki odama gelmeniz şart mıydı? Malum odamdasınız. Birileri yanlış anlar benim için sorun değil kimin ne dediğini umursamam ama siz itibarınızın zedelenmesini ister misiniz?" diye iğneleyici bir tonda konuştum. Benim sözlerimden sonra sadece omzunu silkti. Bu tavrına şaşırmıştım. Gözlerini kısarak kısık boğuk sesiyle konuştu.

" Bu Mera kim?"diye sordu sert ses tonuyla. Öfkesini gizlemeye çalışsa da ses tonu onu ele vermişti. İki eli de yumruk olmuştu sözlerinden sonra. Bunu nasıl öğrenmiş olabilirdi ki? Acaba Kiran mı bahsetmişti babasına Mera 'yi?

" Neden sordunuz ki şimdi Mera' yı? "şimdilik bilmezden gelmeyi tercih etmiştim. Bakalım neyden şüphe duymuştu? Tam bir cevap alamayınca benden anında öfkelenmiş çene kasları gerinmişti. Ellerinin boğumları bembeyaz kesilmişti. İyi bir taktik deniyordu. İlk başta bağırıp çağırmadan soru sorup cevabı alınca anında öfkesini kusacaktı.
Ama ben ona istediğini vermeyecektim.

"Sadece sorulan soruya cevap vereceksin başka bir şey istemiyorum." dedi cümlelerini bastıra bastıra sinirle.

"Ben sizin emir kulunuz değilim bu bir iki odama gelip beni sorgulama yetkisine sahip değilsiniz! Normal bir insan gibi sorsanız cevap veririm." dediğimde bana doğru bir adım yaklaştı ve ellerini kollarıma yerleştirip beni sarsıp kısık ama tehlike arz eden sesiyle konuştu.

" O kız kim? Ne hakla haddini bilmeden benim oğlumla bir bağ kurabileceğini düşünüyor! Soylulardan bile değil!Basit bir çalışan. " dedi hiddetle. Elleri kollarımı sımsıkı tuttuğu için kollarım baskısından ötürü ağırmıştı şimdiden ama bunu belli etmedim. Güçsüzlüğümü kimseye göstermeyi sevmezdim. Aynı acımı göstermeyi sevmediğim gibi .

Anında sözlerinden sonra bende öfkelenmiş bir halde konuştum.
"Sözlerinize dikkat edin? Mera 'yı küçümsemek sizin haddinize değil! Ve eğer ikisi arasında bir şey olursa bu sizi ilgilendirmez. Onların arasında olan bir şey ve bu konu hakkında bize hiç bir karar verme hakkı yok. Anladınız diye düşünüyorum?" dedim ve kollarımı onun ellerinden kurtardım. Ve şöyle devam ettim.

" Şimdi odamı terk edin! Bugün yaptıklarınızı bence bir daha düşünün ve gereksiz bir tepki verdiğinizi anlayacaksınız. "dedikten sonra anında başını iki yana yavaşça salladı. Bu durumu hala kabullenmiyordu ve tasvip de etmiyordu bu hareketiyle. Bu konuyu uzatacağı ve zora sokacağı belliydi.

" Oğlumun etrafında o kızı görmeyeceğim anladın mı? O kızı uzak tut Kiran 'dan." dedi ve kapıdan çıkıp gitti. O gittikten sonra öfkeyle kendimi yatağıma bırakıverdim.

Ah şimdi bir de Tarsis kralıyla gereksiz bir münakaşa içerisinde olacaktık. Olaylar arasında kalamam kaçınılmazdı. Zihnimi ve bedenimi dinlendirmem lazımdı.
Birkaç saat uyumak bana iyi gelecekti. Yatağımın içine iyice yerleşip üzerime pikeyi attıktan sonra yastığa yaslı olan başımı iyi bir şekilde konumlandırdım ve gözlerimi usulca kapattım. Şimdi ise zihnimin içindeki kaosla mücadele edecektim.

Zihnimdeki kasvetli rüzgara kapılıp oradan oraya sürüklenecektim.
Geçmiş ve gelecek arasında olan bir zaman diliminde bir ana ışınlanacaktım. Hayal olduğunu bile bile ya kırılacak ya da mutlu olacaktım. İşte bazı şeyler de böyledir bile bile acımayı veya mutlu olmayı tercih ederiz.

Uykunun tatlı esareti içerisindeyken sertçe çalınan kapı yüzünden gözlerimi zar zor açmıştım. Gözlerimi açtığımda odanın içerisine güneş ışıkları saçılmış her yeri esareti altına almıştı. Önümdeki pencereden gördüğüm gökyüzünü kısa bir süre inceleyip ardından başımı kapının yönüne çektim.

Zaman acımasızca ilerleyip bizleri sürüklüyordu ardından izbe bilinmez yarınlara. Ve o yarınlar belki hiç gelmemeliydi.

Kapı artık sertçe çalınmasından ötürü sinirlendiğim için gir diye bağırmıştım adeta. Kapıyı hızla açıp içeri giren Mera ve Victoria 'ydı. Hah! Şimdi kapıyı acımasızca çalanın kim olduğunu anlamıştım.
Mera bu denli kapıyı gürültülü bir şekilde çalamazdı kibar biriydi. Onlar içeri girip karşımda durduklarında
anında bedenimi yatağın başlığına dayadım.

"Evet hızlı ve seri bir şekilde günü özet geçin sizi dinliyorum." dedim bezmiş bir ifadeyle. Tabi anlatma faslını Victoria üstlenmişti.

"Tabi anlatıyorum. İlk olarak kalkıp güzel bir duş al ondan sonra giyin ve yemekhaneye gitmeliyiz onun ardından da tabi gelen bir misafir var onunla tanışacaksın. Aslında gelen kişiyi söylesem Süreyya hanım kızmaz diye düşünüyorum ve söylüyorum. Süreyya hanımın babası ve oğulları ile bizzat tanışacaksın. Ondan sonra bu akşam bir kutlama yemeği var senin için bu geceye özel giyineceksin bizlerin yardımıyla. Sana özel elbise getirildi ama sana Lord Yelit sana bu gece için çok ama çok güzel bir elbise hediye etti. Tabi bu duruma bizde şaşkınız. Sana böyle bir nezaket yapacağını tahmin etmemiştik. Ve akşam senin için bir sürpriz daha olacak ama buna sevineceğini düşünmüyorum... "dedi cümleleri söylerken bir an hevesle anlatmıştı bir an bıkkınlıkla.

Ama gözlerindeki parıltı fazlasıyla belliydi. Ve Mera ışıl ışıl gözlerle Victoria 'nın her cümlesinden sonra başını sallamış onu tasdik etmişti. Anlaşılan benim için bugün hiç güzel geçmeyecekti.
Anında yataktan kalkıp banyoya doğru ilerledim.

Birkaç dakikanın ardından her şeyi halletmiş ve odaya dönmüştüm. Mera çoktan yatağımı düzeltmişti. Ona uyarı dolu bakışlarla baktığımda gözlerini kaçırmıştı. Kaç kere ona odamı düzeltmesi gerekmediğini söylesemde beni dinlememiş her ortadan ayrıldığım anda bir yerleri düzettiğini görüyordum döndüğümde odama .
Üzerime Victoria baktığında buraya ait kıyafetleri giymediğimi görmüştü ama bir şey dememişti.

"Ee o zaman yemekhaneye gidelim daha ne duruyorsunuz?" dediğimde anında Victoria ve Mera kapıya doğru ilerlemişti. Victoria odadan çıkıp koridora geçtiğinde Mera geçmem için durmuştu ama onu omuzlarından tutup dışarı doğru ilerlemesini sağlamıştım. Bu hareketimle anında başını eğmiş ve yemekhaneye doğru adımlamaya başlamıştı. Bende onları takip ederek koridorda ilerlemeye başlamıştım. Ben ortada sağımda Victoria ve solumda da Mera duruyordu.

"Kiran ve Tarsis kralı ayrılmadılar değil mi kuleden?" diye sordum Victoria 'ya.
Anında sorumu cevaplamıştı.
"Hayır bugün olacak davetten sonra kuleden ayrılacaklar." dedi hızlı hızlı konuşarak. Başımı hafifçe salladım tamam dercesine.

Sonunda yemekhanenin kapısının önüne geldiğimizde Mera kapıyı açtı ve Victoria içeri girdikten sonra bende onun ardından içeri girdim. Benden sonra Mera da içeri girip kapıyı kapattı. Bakışlarımı Süreyya hanımın bulunduğu masaya çevirdim. Rauf beyin oturduğu yerde başka biri oturuyordu.

Lord Yelit yaşlarında bir adam vardı. Bakışları bana dönmemişti. Ama diğerleri benim gelişimden sonra yemeklerini yemeyi kesmiş ve ben ve Victoria 'ya bakıyordu. Ve tabi üzerimde olan kıyafetler onların kıyafetlerinden farklı olmasından ötürü tuhaf tuhaf bakıyordular üzerimde duran kıyafetlere. Onları umursamadan bana ait olan yere doğru ilerledim hızlı adımlarla. Oturacağım sandalyeye ulaştığımda sandalyeyi çekip oturdum. Victoria 'da kendisine ait olan yere geçmişti. Bakışlarımı Süreyya hanıma çevirdim ve kısa küçük bir tebessüm bahşettim.

Anında tebessümüme karşılık vermişti. Ben yemeğimi yemeye başlarken söz alan Süreyya hanım konuşmuştu.

"Emira seni babamla tanıştırmak istiyorum . Lord Turul ." Süreyya hanım sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını benden kısa süreliğine çekti ve ailesine çevirdi. Anında bende bakışlarını takip ettim.

İlk karşısında duran kişiye baktı. Bu baktığı tarafta babası bulunuyordu. Anında bakışlarımı solumda masanın başında oturan Süreyya hanımın babasına sabitlediğimde ilk an onun nefret dolu bakışlarıyla karşı karşıya kaldım. Ama o daha çok boynumda olan kolyeye bakıyordu nefretle.
Bu gözlerindeki gördüğüm nefret bana yönelik değil kolyeme yönelikti. Bu durum hiç hoşuma gitmedi. Kolyem neden onun nefretini kazanmıştı? Kısa bir inceleme yaptım.

Karşımdaki adam normal bir yaşa sahip değildi. Dış görünüş olarak 80 'lerinde gözüküyordu ama bu gerçeği yansıtmıyordu. Gerçek yaşı kim bilir ne kadardır? Bir bakıma Lord Yelit gibi oda uzun sakallar sahipti ama saçları kısaydı Lord Yelit 'in saçlarına göre. İri yapılı bir vücuda sahipti. Sert kemikli çehresi vardı. Ve masmavi harelere sahipti. Konuşurken bile eminim ki yüzünde mimik oynamıyordur. Onu incelemem bittikten sonra başımı sola çevirdim. Bu sefer Süreyya hanım karşımda sol tarafta benden biraz uzakta duran 5 kişiyi tanıttı.

"Emira ve seni oğullarımla tanıştırayım.." dedi içtenlikle. Sesindeki gurur bariz belliydi. 5 oğluda yanyana oturmuşlardı masada.

"Evet Arın hocanın sağında olan en büyük oğlum Afil..." Süreyya hanım oğlunu tanıttıktan sonra kısa bir süre onu inceledim. Ahlas beyin kopyası diyebilirim. Aynısıydı neredeyse onun bir 20 yaş küçük haliydi. Oda kumraldı. Ama bu kumrallığına rağmen bembeyaz tene sahipti vede yemyeşil gözlere.

Süreyya hanım onu tanıtırken bana kısa bir süre bakmış ve ardından bakışlarını benden kısa süre sonra çekmiş ve yemeğini yemeye devam etmişti. Süreyya hanım onu tanıttıktan sonra Afil 'in yanında olan kişiyi tanıtmıştı. Oda Afil gibi kumraldı. Simsiyah gözlere sahipti. Yüzünü iyice baktığımda elmacık kemiklerinin üzerinde başlayan ve birkaç santim üzerinde biten derin bir yaraya sahipti.

Bu yara bir bıçak izi değildi sanki bir tırnak iziydi ama büyük devasa bir hayvanın pençe izi olabilirdi. Anında aklıma gelenle bakışlarımı ondan çektim. Onu bakışlarımla rahatsız etmek istemezdim. Ben ondan bakışlarımı çektikten sonra Süreyya hanım onu da tanıtmıştı. "Ve 2. evladım Rian." demiş ve oğluna içten bir gülümseme bahşetmişti. Rian anında başını bana doğru çevirmiş ve baş işaretiyle selam vermişti.

Anında selamını almış bende başımı aşağı yukarı sallamıştım. Ondan bakışlarımı çekip yanında duran kişiye çevirdim bakışlarımı. Onu tanıyordum. O gün Süreyya hanımın odasına gitmemi istemeyen kişiydi. Bakışlarım onu bulunca hiçbir duygu barındırmayan bir bakışla karşı karşıya kaldım. Süreyya hanım onu da zaman kaybetmeden tanıtmıştı.

"Ve 3 evladım Dora." demişti. Anında bakışlarımı Süreyya hanıma çevirip konuştum. "Oğullarınız arasında ilk tanıştığım kişi Dora 'ydı. Tanışmamız pek iyi olmasa da..." demiş ve bakışlarımı Süreyya hanımdan çekip Dora' ya sabitlemiştim. Anında hiç duygu barındırmayan harelerinde öfke hızlı bir şekilde yerleşmişti.
Tek kaşımı kaldırıp ona kısa bir bakış atıp yönümü Süreyya hanıma yine ve yeniden çevirdim.

" Ve 4. oğlum Azer.." dediğinde Dora 'nın sağında duran kişi başını hafif eğip selam vermişti. Onun ardından Süreyya hanım tekrar sözüne devam etmişti. Ve 5.oğlum Aysar. "dediğinde o da selam verip bakışlarını benden kısa sürede çekmişti. Azer ve Aysar birbirlerine çok benziyordu. Onlara ikiz bile diyebilirdim neredeyse.

Sonunda tanışma faslı bitince herkes yemeğine devam etmişti.
" Emira bugün senin için bir davet veriyorum. Haberin var değil mi?" diye sorduğunda anında konuşmuştum.

"Evet var biraz önce Victoria 'dan öğrendim." demiştim. Önüme düşen saçlarımı geriye doğru atarken bakışlarımı tam karşı sandalyede oturan kişiyi bulmuştu. Serra' nın kuzeni...

Saçlarımı omzumun gerisine iteleyip bakışlarımı ondan çektim. Nedense huzursuz olmuştum. Onun bakışlarından sonra. Yanımda duran Victoria önünde duran yemeğine odaklanmıştı. Masada kısa bir süre göz gezdirdim ama Kiran ve Tarsis kralını masada bulamamıştım. Anında başımı sağıma çevirdim ve Süreyya hanıma sorgu dolu bakışlara bakarak konuştum.

Anında konuşmamla ortamda ki sessizlik yok olmuştu.

"Kiran ve Trasis kralı yoklar." diye sorduğumda Süreyya hanım kokmasını yuttuktan sonra bana tebessüm ederek konuşmuştu.

"Onlar Lord Yelit 'le beraber kahvaltı ediyorlar terasta." dediğinde bozulmuştum. Ben bile Lord Yelit' le odası dışında başka bir yerde bulunmamıştım. Bozulduğumu belli etmeden surat ifademi değiştirdim.

"Hımm.. O zaman sizlere afiyet olsun bende onlara katılayım." demiş ve tam yerimden doğrulacakken anında Süreyya hanımın babası konuşmuştu.

"Burada olmaktan memnun değil gibisiniz prenses." diye iğneleyici bir şekilde konuştuğu anda anında sandalyeden doğrulup yönümü ona çevirdim.

"Bu kanıya nereden ve nasıl vardınız bilmiyorum ama rahatsız değilim burada olmaktan. Keza öyle olsaydı bu masaya asla oturmazdım. O zaman bu vardığınız sonuç doğru olurdu." demiş ve arkaya dönüp kapıya doğru yönlendirmiştim adımlarımı. Ama tekrar Süreyya hanımın babası konuşunca yavaşça bedenimi ona doğru çevirdim.

" Asi bir prenses." sanki bunu daha çok kendine söylemiş gibiydi. Birkaç saniye sonra bana bakışlarını sabitleyerek konuştu ." Sınırları zorlayacak gibisin prenses. "dedi tok sesiyle.

" Sınırlarım zorlanmadıkça sınırları zorlamayı sevmem Turul Bey. "demiş ve kısa bir süre bir şey diyip demeyeceğini beklemiştim ama sessiz kalmasıyla anında yönümü yemekhanenin kapısına doğru çevirdim ve kapıya doğru yönlendirdim adımlarımı. Kapının önüne vardığımda kapıyı açıp çıkacakken ardımdan gelen Mera 'yı görünce kapıyı kapatmadım ardımdan. Arkamdan beni takip eden Mera 'yla yemekhaneden ayrılmıştım.

Yemekhanenin olduğu koridordan ayrılıp merdivenlere doğru yönlendirdim adımlarımı çünkü teras Lord Yelit' in odasının olduğu katta duruyordu. Ben ilerlerken Mera 'da beni takip ediyordu. Biraz Tarsis kralını çıldırtmak güzel olabilirdi.
"Mera terasa kadar bana eşlik ettikten sonra ayrılma orada beni bekleyebilir misin?" diye sordum eğlenen sesle. Günü biraz eğlenceli kılmakta sakınca yoktu. Tarsis kralı Mera' ya karşı bir saygısızlık yaparsa zaten anında müdahale ederdim.

Merdivenlerden çıkmış ve terası olduğu kata gelmiştik Mera 'yla, o benim arkamda ilerlerken ben hızlı sabırsız adımlarla ilerliyordum. Terasın olduğu kısma gelince terasa çıkan kapıyı açıp terasa çıktım. Ani girişimle terasta kahvaltı eden Tarsis kralı, Kiran ve Lord Yelit' in bakışları beni bulmuştu.

"Herkese günaydınlar. Size eşlik edebilir miyim ? Bir sakıncası yoktur umarım?" sorum bizzat Tarsis kralına yönelikti. Sorumdan sonra bir şey demedi ve bakışlarını benden çekip manzaraya çevirdi. Anında bakışlarım Lord Yelit 'i buldu.

Başını aşağı yukarı sallayıp onayladı. Anında harekete geçtim ve Tarsis kralı' nın karşısında olan sandalyeye oturdum.

Ben yerime geçtikten sonra Mera benim için servis açtı. Masada yiyeceklerden yiyebileceklerimi alıp tabağıma bıraktım. Ben masaya oturduktan sonra onlar yemeğini yemeye başlamıştı. Tabakta olan yiyecekleri yemeye başladım. Herkes sessiz bir şekilde yemeğini yiyordu. Ağzımda olan lokmayı yavaşça yutup Kiran' a bakışlarımı çevirdim.

"Ee nasıl buldun bizim kuleyi?"diye sorduğumda anında sorumu cevaplamakta gecikmemişti.

" Farklı. Bu farklılık insanın sıkılmasını engelliyor. "demiş ve bakışlarını benden çekip arkamda duran Mera 'ya bakışlarını çevirdi. Ve hülyalı hülyalı konuşmaya devam etti.
" İnsan yeni güzelliklerle karşılaşıyor. "dedi tok sesiyle. Tabi bu güzellikler Mera' yla bütünleşmişti. Yoksa kulenin duvarını,insanını güzel bulacak değildi ya!

Bakışlarımı ondan çektim ve Tarsis kralına çevirdim.

" Evet kulemizde farklı ve bir o kadarda büyüleyici güzellikler var. "dedim ve elimde duran çatal bıçağı bıraktım ardından sandalyeye sırtımı yasladım. Ve sözlerime şöyle devam ettim. " Siz ne düşünüyorsunuz Tarsis kralı? Kulemizi beğendiniz mi? İçindekileri en çok? "diye sordum.

" Hayır. "cümlesi kesin ve netti. Anında o kadar emin olmayın dercesine konuştum.

" Bu kadar emin konuşmayın yarın bize neler getirir bilemeyiz. Kesinlik her zaman emin olacağımız bir durum olmalı. İhtimaller nasıl kesinlik bildirmiyorsa. Kesinlik bildiren cümlelerden de çok emin olmamak lazım. Bir anda olduğunuz durumu yadırgarsınız." dedim bir nefes vererek.

Anında başını olumsuz bir şekilde salladı." Bir şeyden hoşlanmıyorsam bu sonsuza kadar öyle devam eder. "dedi tehdit edercesine. Başımı olumsuz bir şekilde salladım.

" Hayır hayır bu kadar bir şeylerden emin olmayın. Bazen insanlar olaylara müdahale edemiyor. Bir anda içinde olduğu anda ne yapacağını şaşırıp kalabilir. Hayırlar bir anda evet olabilir aynı evetlerin hayır olduğu gibi. " cümlem bittikten sonra Tarsis kralı burnundan soluyarak anında başını yanında duran Kiran 'a çevirdi.

Ama Kiran dalgın bir şekilde arkamdaki bir yere bakıyordu. Tarsis kralı bunu fark ettiği anda öfkeyle bakışlarını Mera' ya çevirecekken anında kendimi dikleştirdim ve Mera 'yı görmesini engelledim. Bu hareketimle anında daha da öfkelenmişti. Ben ise parıldayan gözlerle ona bakıyordum. Asla bu işe mani olmasını izin vermeyecektim. Bir şey olacaksa bu onlar arasında olmalıydı. Anında bir teklif sunmayı düşündüm. Böylece Kiran ve Mera yalnız kalmış olacaktı.

Ne kadar da düşünceli bir arkadaştım. Kimse kıymetimi bilmiyordu ama neyse!

Kafamı Lord Yelit 'e çevirdim.
"Lordum." dedim ve sesli bir nefes verdim ve sözlerime şöyle devam ettim. "Tarsis kralı, siz ve ben bir yürüyüşe çıkalım mı?" dediğimde anında kısa bir süre düşünmüş ondan sonra kabul etmişti Lord Yelit.
Tarsis kralı da saygısızlık olmasın diye bir şey dememişti. Anında oturduğum sandalyeden doğruldum. Arkama bakıp Mera 'yı yanıma çağırdım.
Mera anında zaman kaybetmeden yanıma geldi.

" Evet Prenses Emira bir şey mi istediniz?" dedi kısık utangaç bir sesle. Konuşurken başını eğmiş ve gözleri yere sabitlenmişti. Bu hallerini sevemezsem de bir şey diyemiyordum.

"Biz biraz yürüyüş yapacağız, sen Kiran' a, Victoria 'nın olduğu yere kadar eşlik eder misin?" dedim. Anında başını salladı.

Ama bundan hoşnut olmayan Tarsis kralı konuştu.

"Gerek yok bizde zaten aşağıya inmeyecek miyiz?" dedi huysuzca. Fikrim hoşuna gitmemişti ama ben gecikmeden anında olaya müdahale ettim.

"Hayır! Biz o yöne gitmeyeceğiz." demiş ve Lord Yelit 'e yardım isteyen bakışlarımı atmıştım. İlk başta kaşlarını çattı neden bu kadar uğraştığımı anlamaya çalıştı sonra bakışları Kiran' ı buldu. Kiran' ın hiç bakışlarını çekmeden Mera 'ya baktığını gördüğünde anında olayı anlamıştı. Amacımın nedenini de keza.. Ve çehresinde dudaklarına içten bir tebessüm yerleşti... Ve bana yardım etmek için Tarsis kralını ikna etmek için bana yardım etti.

"Hermes biz inelim yapmam gereken işler var acele edelim." dediğinde Tarsis kralı çaresiz bir şekilde bir şey diyemedi. Tarsis kralı ve Lord Yelit' le beraber merdivenlerden kulenin bahçesine inmiştik. Bahçe sakindi, kimseler yoktu.

Lord Yelit 'in sağında ben solunda da Tarsis kralı vardı. Üçümüz kulenin bahçesinden kasabaya doğru giden kapıdan çıkmış kara ormana açılan ovada yürümeye başlamıştık. Kara orman bizden epey uzaktaydı. Kasaba da solumuzda duruyor ama bizden 30 metre uzaktaydı. Hava güneşliydi. Etrafta kuş sesleri ve bizim adım seslerimizden başka ses yoktu . Üçümüz konuşmadan sessiz sessiz yürürken bu sessizliği bozan ben olmuştum.

"Lord Yelit sizde bugün olan davete katılacak mısınız?" diye sordum. Sorumdan sonra bana bakmıştı. Benim de bakışlarım onu buldu. Ama sorumdan sonra gözlerine inen kasvetle anında bakışlarını bende çekti ve etrafta dolaştırdı kısa bir süre öyle cevap vermeden durdu sonra bakışlarını kesiştirdi gözlerime ve başını iki yana salladı. Bu duruma sevinmemiştim. "Peki neden gelmediğinizi öğrenebilir miyim?" dedim merakla. Beni bekletmeden soruma cevap verdi.

"Gelmek isterim ama gelemem için var olan şartlar var. Ondan dolayı akşam olacak davete gelemeyeceğim." dedi üzüntüyle.

Gelmeme sebebini gerçekten merak etmiştim. Gelenek başladığından beri ilk defa dışarı çıkmıştı. Fazla ortalarda bulunmuyordu. Neyden ve kimden kaçıyordu?

"Gelmenizi isterim ama sorun yok?" dedim kısık mırıltımla. Başını önüne çevirip yürümeye devam etti. Bakışlarımı Tarsis kralına çevirdim. Kara ormana dalgınca bakıyordu. Ona seslendiğimde aniden hafif olduğu yerde sarsılmıştı sonra kendini toparladı ve bana baktı.

" Evet ne istiyorsun! "dedi kızgınlıkla. Aniden bana çatmasını beklemiyordum. Şaşkınlığımdan kurtulmadan konuştum.

" Davetten sonra da biraz daha kalmanızı isteyecektim. Sizin işleriniz varsa Kiran da kalabilir kulede."dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle. Aniden konuşması ve beni azarlamasını beklemiyordum. Ama benim sözlerim tabi ki hükümsüz olduğu için bunu umursamadı ve anında karşı çıktı.

" Hayır burada balodan sonra kalmayacağım . Kiran da benimle gelecek burada tek başına kalmasına izin vermem. Bu ihtimali sil kafandan sen onu sonra ziyaret etmeye gelirsin yapmadığın şey değil sonuçta." dedi azarlarcasına.
Tarsis kralı lafını bitirdikten sonra aniden ona patladım.

" Öfkeniz her kimeyse lütfen tüm öfkenizi ona yöneltin! Bu öfkenizi birilerinden çıkarmayın. Hele de benden. "tıslarcasına konuşmuştum neredeyse. Kızmıştım. Ve bunu saklama gereği de duymadım. Duymamda hiçbir zaman. Söylediklerimden sonra başını çevirmiş ve başka yöne bakmıştı.

Özür bile dileyemiyor beyefendi. Bunu yapmak yerine kaçıyordu.
Ama ben kaçmasına izin verir miydim? Tabi ki de kocaman bir hayır.

"Normal insanlar birilerini kırdığında ya da ne bileyim bir hata yaptıklarında karşı taraftan hatalarını affetmeleri için bir şey yapar. Özür diler. Ve bayım bence sizde bunu bu yaşa kadar yapmamış olabilirsiniz ama bir daha bana karşı bir hata yaptığınızda veya gereksiz yere benden öfkenizi çıkartmaya kalktığınızda hatanızı özür dileyerek telafi edebilirsiniz. " dedim ve derin bir soluğu ciğerlerime uğurladım ardından gözlerimi kapatıp açtım sakin kalmak için.

" Bu zor olamasa gerek. "diyerek sözlerimi tamamladım.

O ise hiçbir şey demeden susmaya devam etti.
Katlanılmazdı.

" Tek kelimeyle katlanılmazsınız." dedim anında bu sözlerimden sonra yüzünde bir şaşkınlık belirmişti ama umursamadım. Böyle bir şey diyeceğimi beklemiyor olabilirdi. Bakışlarımı ondan çektim ve Lord Yelit 'e son kez bakıp konuştum." Kuleye dönmem lazım. Teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. "dedim.

Hızlı adımlarla kuleye doğru ilerledim. Arkamdan sadece kısık bir şekilde Tarsis kralının sözlerini işittim ama pek üzerinde durmadım.

" Bunu duymayalı uzun zaman oldu. "

⭑⃝🦋

Lord Yelit ve Tarsis kralının yanından ayrılmış ve kulenin arka bahçesinden içeri girmiş ilk gördüğüm çalışana Victoria 'nın nerde olduğunu sormuştum. Bana hepsinin akşam olacak davet için düzenlemelere yardım ettiğini söylemişti... Yani meşguldü . Onu daha çok meşgul etmemek için Kiran' ın nerede olduğunu sormuştum çalışana . Ve bana ön bahçede Arın hocayla sohbet ettiğini söylemişti.

Ve adımlarım arka bahçeye çıkan çift kanatlı kapıya doğru yönlendirmiştim bende. Kapıdan çıktıktan sonra bahçede kısa bir arayıştan sonra çardakta bir grupla beraber sohbet ettiğini görmüştüm. Yavaşça çardağa doğru ilerlemiştim. Beni çardakta bulunan kişilerden ilk fark eden Dennis olmuştu. Anında olduğu yerden ayrılmış ve bana doğru adımlamıştı. Çardakta birkaç adım uzakta karşı karşıya kaldığımızda durmuştuk. Bakışlarım onun siyah irislerini buldu hızla. "Eee ne konuşuyorsunuz çardakta bakalım ? İçlerinden bazılarını tanımıyorum." dediğimde sorumu cevapladı.

"Balo hakkında konuşuyorduk ve birde grup Kiran 'ı tanımaya çalışıyor." dedi ve derin bir nefes alıp konuştu.

"Sen neredeydin kayıp prenses?" diye takıldığında anında gülerek cevap verdim.

"Lord Yelit ve Tarsis kralıyla beraber yürüyüş yapıyorduk." değimde anında alayla konuştu.

"Ee tabi bizim gibi düşük mertebede olanlarla aynı ortamda olacak değilsin ya." demiş ve gevşek gevşek sırıtmıştı. Tek kaşımı kaldırıp omzunu yumrukladım. Beyefendi kendine eğlence bulmuş kaçırmıyordu.

"Daha çok ciddi olan insanlarla aynı ortamda oluyorum desek daha doğru." dedim onu iğneleyerek, omuzlarını silkmiş ve dudaklarını aralayarak konuşmuştu.

"Ciddi ortamlarda ciddi duramıyorum. Dayanılmaz sıkıcı oluyor da . Ben daha çok kafa dengim olan kişilerle aynı ortamda olmayı daha çok tercih ediyorum." dedikten sonra göz kırpmıştı başını yana yatırarak.

Öylemi dercesine baktım." Arkanda olan ortam mı senin kafa dengin olan kişiler? " diye sorduğumda anında ciddiyete bürünmüştü.

"Güzelim merak etme sıkıcı olsan da senin olduğun ortamda seninle olmaya katlanabilirim. Yani çabalarım daha doğrusu ." dediğinde kafamı sen iflah olmazsın dercesine sallamış ve küçük sessiz bir kahkaha atmıştım. Bunu görmüş olan Arın hoca çardakta çıkmış ve bizim olduğumuz tarafa gelmişti. Kiran da onu takip etmişti.

" Oo gençler keyifler yerinde bakıyorum da. "dediğinde Dennis cevap vermekte gecikmemişti.

" Emira 'ya ne kadar kafa dengi bir insan olduğunu söylüyordum. "demiş ve bana takılmaya devam etmişti. Tabi bunu derken sesindeki muzurluk anımsanmayacak gibi değildi.

Dudaklarımı dişlerimin arasına kıstırıp onu kendi oyunundan alıp kendi oyunuma alet etti.

" Dennis 'te az önce ben olmasam bu akşamki davette hiç onun kafa dengine uymayacak kişilerin olduğunu söylüyordu. Davet onun için sıkıcı olurmuş ben olmazsam." diye sözlerimi bitirdikten sonra anında Dennis 'in yüzündeki o alaylı tebessüm yok olmuştu. Ve o anda o tebessüm benim dudaklarıma yerleşti. Tabi oyunumu anlayan Arın hoca anında bana eşlik etti.

" Dennis az önce bana bu akşam ki sıkıcılığı sizin varlığınız yok edecek demiştin." diye sahteden kızdığında ve bu sahte kızgınlığı anlamayan Dennis olduğu yerde sus pus oldu anda ben artık daha fazla dayanamayıp gülünce bana Kiran ve Arın hoca da eşlik etmişti. Ben kahkahalarla gülerken bahçede biraz ilerde Serra ve kuzeninin bakışlarının bizlerin daha çok benim üzerimde olduğunu fark ettim.

Biraz uzağımda olan masada oturmuştular. Ne çok uzağımda ne çok yakınımdalardı. Onlarda nedense bana yönelik bir tuhaflık seziyordum. Benden hoşlanmadıkları bariz ortadaydı. Onlar hala bizim olduğumuz tarafa bakmaya devam ediyordular. Bu durum tabii ki yüzümdeki kahkahanın son bulmasını sağlamıştı. Onlardan bakışlarımı çektim çünkü ne zaman ona baksam garip hissediyordum.

Bakışlarımı Dennis 'e çevirdim. "Korkma Arın hoca sadece seninle eğleniyordu." dedikten sonra Dennis derin bir nefes almıştı. Bu sözümden sonra Arın hoca bana göz kırpmıştı. Anında tebessüm etmiştim. Birkaç dakika sonra çardağın olduğu taraftan ayrılmış dördümüz kuleye doğru Arın hocanın Dennis' e takılarak yaptığı konuşmalarla güzel anlar geçirerek adımlıyorduk.

Kulenin içerisine girdikten sonra yanımızdan Arın hoca ayrılmıştı.
Kiran ve Dennis 'le beraber koridorda ilerliyorduk.
"Eee akşam için heyecanlı mısın?" diye sorduğunda Dennis anında omzumu silktim.

"Hayır."dedim kısaca.

" Tam tersi olması lazımdı. Malum siz kadınlar bu tür kutlamalarda saatler öncesi hazırlık yaparsınız. Akşama kadar en iyisi olmadan odadan çıkmaz biz erkekleri de bekletmekten büyük zevk alırsınız "dedi. Tabi bu arada alttan alttan lafını esirgememiş şikayetini de dile getirmişti. Dennis sustuğunda da Kiran devraldı konuşmayı.

" Akşama az kaldı sen hala hazırlanmak için odanda değilsin."diye masum masum konuşmuştu. Eee tabi onlar benim ne kadar kısa sürede hazırlandığımı bilmiyorlardı. Yürümeyi bırakıp yönümü Kiran 'a doğru çevirdim. Dudaklarımı aralayıp konuştum onun sıcak harelerine bakarak.

" Benim hazırlığım kısa sürecek. Sadece geç geleceğim. Akşam gecikmemin sebebi hazır olmam olmayacak bilakis herkesin orada olduğunu anladığım da davete icabet edeceğim. Ve şunu söylemek istiyorum davetten saatler öncesinden hazır olmuş olacağım sadece Victoria ne zaman davet salonuna girmemi isterse işte o an zaman kaybetmeden orada olacağım. Yani benim için endişe etmeyin. "dedim harelerimi Kiran 'dan çekip.

Başını salladı ve ben yürümeye devam ederken Dennis gibi beni takip etti.
" Evet beyler şimdi Süreyya hanımla konuşmam lazım. Akşam görüşürüz davette. "dedim ve onları geride bırakıp Süreyya hanımın enerjisini hissettiğim yere doğru adımladım.

Süreyya hanımın enerjisi yemekhanenin olduğu kattaydı. Sanırım düzenlemelerle ilgileniyordu.
Yemekhanenin kapısının önüne geldiğimde kapıyı yavaşça açıp içeri girdim ama girmez olaydım. Tüm çalışanların içeride oradan oraya koşuşturmacasına tanık oldum. Herkes yemekhanenin her köşesinde bir şeyler ilgileniyordu. Süreyya hanım ve Victoria 'da onları yönlendiriyordu.
Benim varlığımı daha fark etmemişlerdi. Onlara doğru yavaşça yürürken düşüncelerimi de dile getirdim sesli bir şekilde.

"Fazla abartmadınız mı?" diye sorduğumda anında Süreyya hanım ve Victoria bedenlerini arkaya çevirmişti. İkisi de beni görünce anında şaşırmışlardı.
Ben ise onların bu yüz ifadesini görünce endişelenmiştim.
İkisi de bağırarak konuşmuştu.

"Sen hala hazır değil misin Emira?" dedi Süreyya hanım.

"Senin odanda olman lazımdı umursamaz kadın." demişti Victoria.
Omuz silkip yanlarına vardım.

" Eee siz daha tam anlamıyla yemekhaneyi süslememişsiniz ben niye erkenden hazırlanayım. "diye yanıtladım onları tersleyerek. Anında Victoria seslice bir nefes verip başını iki yana salladı ve kısık sesle konuştu.

" Biz her türlü burayı bitirip hazırlanmaya gideriz bitmese bile herkes senin için bu davete katılıyor bu hazırlıklar için değil. "diye homurdandı.

" Akşam olacak bir davete neden erkenden hazırlanmalıyım ki? Çok saçma. "dedim gözlerimi devirerek.

" Sana saçma olan bir şey söyleyeyim mi? Saçma olan senin için çabalamam ve bunun karşılığını üzerinde görmemem. "neredeyse haykırarak konuşmuştu. Yüksek sesle konuşmayacağını tahmin etmediğim için irkilip bir adım geriye gitmiştim.

" Bu öfken sanki daha çok bu hazırlıklar için daha hazırlanmadığın için olabilir mi? "dedim ve anında onu bu dertten kurtarmam gerektiğini anlayınca gözlerimi hızla kapattım ve avcumun içine almış olduğum kolyeme fısıldadım.

Kolyemden ilk önce etrafımda olan yerlerin süslenmesini sonra da çalışanların üzerinde aynı renkte ama farkı modellerde olan kıyafetlerin olmasını istedim. Birkaç dakika sonra gözlerimi açtığımda kolyemin her şeyi tamda istediğim gibi yaptığını gördüm. Etraf istenilen şekilde düzenlenmişti.

Masalarda siyah örtüler dizilmişti. Siyah şamdanlar, siyah tabaklar , çatal ve bıçaklar da masadaki yerini almıştı.
Ve masada çiçek olarak beyaz laleler yer almıştı. Tam altında durduğum büyük gösterişli olan avizenin üstünde siyah mumlar yerleşmişlerdi.
Yemekler hazır olduğundan yemeklere müdahale etmemiştim.
Ve duvarların üzerinde siyah ve kahverengi ağırlıklı süslemeler yer almıştı. Pencerenin perdeleri bembeyazdı. Duvarda asılı olan şamdanlarda yanıyordu. Sade ama şık bir deklarasyon olmuştu.

"Eee hazırlıklar bitti hatta burayla sınırlı kalmadı. Tüm kule siyah, beyaz ve kahverenginin hükmü altında süslendi." dedim ve bakışlarımı etraftan çekip karşımda duran kızların üzerinde olan su yeşili kıyafetleri arasında mutluluklarına baktım.

"Kızlar kıyafetlerinizi beğendiniz mi? İsterseniz başka bir renk veya model olabilir?" diye sordum ve anında itiraz ettiler. Üzerlerinde olan kıyafetleri beğendiklerini söylediler. Bende bir şey demedim onlar sevmişse sorun yok. Tabi aralarında sadece Mera 'nın kıyafeti değişmemişti. Onun için başka planlarım vardı ama ona şimdiden bunu söylemeyecektim. Tabi kıyafeti değişmeyen Mera şimdiden üzgün üzgün etrafına bakıyordu.

" Mera senin için başka bir planım var davet için kızlara yardım etmeyeceksin başka bir işi halletmek zorundasın onun için kıyafetinin şimdilik değişmesine gerek yok." dediğimde mahzun mahzun başını salladı ve bir şey demedi.
Akşam neyse ki gönlünü alacaktım.

" O zaman bana düşen görev bittiğine göre ben de akşam için hazırlığa başlayayım. Victoria beraber hazırlanalım. "dediğimde başını sallamıştı. Daha sonra başımı Mera 'ya çevirip konuştum. " Mera, sende beni takip et. Yapmamız gereken önemli bir iş var ."demiş ve yönümü Süreyya hanıma çevirdim.

" Süreyya hanım bu akşam olacak olan davete ben dahil tüm kadınlar hazırlansa da yanınızdan dahi geçemeyeceğiz. Sizin zarafetiniz bizi yerle bir edecek. "dediğimde anında gözlerinin kaçırmıştı iltifatım karşısında.

Yanına yaklaşıp kulağına fısıldadım.
" Ahlas bey için zor bir akşam olacak hem sizi etraftan uzak tutmaya çalışacak hemde sizi her gördüğünde aklı uçuşacak. "der demez anında kızarmış ve bakışlarını benden çekmişti.

" Hadi ama utanmayın gerçekleri dile getirdim sadece. Ve sözlerimde haklıyım Ahlas bey için zor bir gece olacak. "dedim.

Sözlerimden sonra yalandan kaşlarını çatarak konuştu." Emira rica edersem sen sadece kendi hazırlığınla ilgilensen bunlara takılma . Ve bana dediklerinin hepsi senin için de geçerli. Tüm bekar erkeklerin bu akşamki davette senin için kapışacaklarını tahmin edebiliyorum." dediğinde suratsız bir şekilde konuştum.

" Boşa zaman harcamak olur onlar için bunu deneseler. Sonuçta ben bu akşam kimseyle dans etmeyeceğim. Lord Yelit gelseydi onla ederdim o da gelmeyeceğine göre bu ihtimali zihninizden silin bence. "diye konuştum hiç düşünmeden.

Ama bu sözlerimden sonra Süreyya hanımda bana öylemi dercesine baktı.

Akşam için oğullarıyla sırayla dans etmemi umarım istemezdi. Ve beni umarım aileye gelin yaptırmak gibi bir planı yoktu.

Yemekhaneden ayrılmış ve ardımda beni takip eden Mera ve Victoria 'yla odama gelmiştim. Evet ilk önce Mera ve Victoria' nın hazırlığı için onlara yardım edecektim sonra da en son ben hazırlanacaktım.

O zaman başlasın hazırlıklar....

Odama geldiğimizde ilk hazırlanmaya başlayan tabi ki Victoria olmuştu. Davet için duman mavisi bir elbise seçmişti.

Elbise bel kısmına kadar straplezdi ve bel kısmından sonra kabarık bir eteği vardı. Elbise ince şeritli askılı göğüs dekoltesine sahipti. Bel bölgesinin birkaç santim üzerinde uçuş uçuş tüller yer alıyordu. Victoria 'nın tenine çok yakışmıştı bu renk. Elbiseyle muazzam görünüyordu. Elbiseden sonra saç ve makyajı tek kalmıştı. Fazla abartmadan pastel tonlarında bir makyajı tercih etmişti. Saçları da hafif buklelerle taçlanmış bir ense hizasında topuzla tamamlanmıştı.
Victoria hazır olduktan sonra sıra Mera 'ya gelmişti.
Mera beyaz tene sahip olduğu için onun teniyle uyum içerisinde olacak bir renk tercih etmiştim.


Koyu lacivert bir elbise tercih ettim onun için. Elbise lacivert ve krem renkliydi. Göğüs kısmında zarif işletmeler vardı. Hafif birde göğüs dekoltesi vardı. Kalın askılı bir elbiseydi. Hafif omuzlarından tüller sarkıyordu aşağı doğru.
Elbise üzerinde çok hoş görünüyordu. Mera hala bakışlarını aynadan çekmemişti. Hala hayretler içerisinde üzerinde olan elbiseyi inceliyordu. Ayağında ise kısa topuklu bir ayakkabı vardı. Mera 'nın saçlarıda ensesi hizasında bir topuzla toplanmıştı. Ve perçemleri hafifçe alnının iki tarafından serbest bırakılmıştı.

Mera' nın ağırlıklı olarak makyajı göz çevresi olmuştu. Gözlerini ön plana çıkaran bir makyaj tekniği yapılmıştı.
Kolyem yine güzellikler yaratmıştı isteğimle.

"Çok güzel oldunuz ikinizde." dedim ve onlara bakmaktan kendimi alamadım. Bakışlarım anında Mera' ya çevrildi.
"Ve sen Mera, Kiran bugün gözlerini senden alamayacak. Hiç kimseden utanma lütfen Victoria hep yanında olacak. Ve bende hazır olduğumda geleceğim bugünü beraber geçireceğiz tabi Kiran bey izi verirse." diye takılmayı unutmamıştım. Anında utanıp kızarmıştı. Bu hali çok tatlıydı.

" Ama hiç doğru değil benim bugün davet için kızlara yardım etmem lazımdı. Süreyya hanım ve diğerleri buna ne der? "diye hüzünle konuştu. Gelebilecek tepkiden çekiniyordu ama bugün onun için güzel bir gün olmasını sağlayacaktım.

" Emin ol benim kararımı yadırgamadan davet devam edecekler. Kimse bir şey demez merak etme "dedim onun korkusunu hafifletmek için. Anında gülümseyerek başını salladı. Küçük düşürülmek istemiyordu davette çünkü Kiran orada vardı o olmasa umursamazdı. Ama onun varlığı bir şeyleri değiştiriyordu. Ve ben bugün onların mutluluğuna gölge düşürecek şeylerin olmasına izin vermeyecektim. Victoria ise hazırlanmış odada yatağımın üzerine oturmuş bıkkın bıkkın duruyordu. Onun bu durumuna sadece tebessüme ettim.

Az zaman kaldığı için davete geç olmadan hazırlanmaya başlamam lazımdı. Bunun için Mera ve Victoria hazır oldukları için onların davet salonuna gitmelerini istedim. İlk başta mırın kırın ettiler ama sonra iknalarım sonucunda kabul etmek durumda kaldılar. İkisi odadan çıktıktan sonra şimdi kendi hazırlığım başlamıştı.

Karşımda duran aynaya dikkatle baktım uzun uzun. Derin bir nefes alıp verdim. Her zaman kalabalıktan kaçan Emira şimdi tam o kalabalığın ortasına düşmüştü. Kaçmak isteyen yönümü zapt etmeye çalıştım. Bugün kaçmak yoktu. Tam tersi üzerine gitmek ve keyfini çıkarmak vardı bugün işte bunu yapacaktım. Sarsılmaz Emria 'nın kurallarını yıkıp yenisi bugün inşa edilecekti.

Bir günle sınırlı kalsa bile. İlk başta bocalasam da devam edecektim edebildiğim kadar. Zaten az çok aklımda bugün olan davetle ilgili düşünceler vardı. Umarım çok fazla sıkıntıya düşmem zaten çoğu davette olan kişiler benle dans etmek isteyecek ama elimden geldiğince nazik bir şekilde onları reddederek geri çevirecektim. Gereksizce strese giren bedenimi dizginledim. Bu tür aktiviteler beni geriyordu.
Sakin olmak zorundaydım.

Aynadan ilk önce bakışlarımı çektim sonra da bedenimi ve Lord Yelit 'in bana hediye ettiği elbiseye doğru ilerledim. Kızlar gittikten sonra aniden yatağımda belirmişti. İlk başta aniden elbiseyi yatağımda görünce korkmuştum. Elbiseye yaklaştığımda üzerinde duran nota gözüm ilişmişti. Notu ellerimin arasına almış okumuştum. Notta şunlar yazıyordu.

"Bu elbisenin bir ruhu var ve bu ruhu senin o gizler arasında saklı kalmış ruhunu ortaya çıkaracak. Ruhunla bütünleştiğinde alacağın görünümü şimdiden hayal edebiliyorum . Umarım beğenirsiniz."

Düşüncelerinin zarifliği beni mutlu etmişti. Zaten elbise beklediğimden daha çok güzeldi. Bana yakışır mı yakışmaz mı bilemiyorum ama bu elbiseyi ruhumla bütünleşmesini istiyordum. Elbiseyi kısa bir göz attıktan sonra mavi harelerimi göz kapaklarım usulca örttü etraf kısa süreliğine karardı. Bunun sonsuz olacağı gün de yakındı...
Gözlerimi kolyeme fısıldadığım sözlerden sonra açtım. Artık her şeyle hazırdım. Saçlarım, elbisem, ayakkabım ve makyajım...

Yavaşça bedenimi arkamda duran aynaya çevirdim. Yavaşça kendimi incelemeye başladım. Baştan aşağıya tek tek detay detay bakındım kendime. Bu gördüklerimi beklemiyordum. Saçlarım elbisenin modelinden dolayı açık bir haldeydi. Küçük bir örgüyle birkaç tutam arkadan toplanmıştı. Saçlarım zarif ve güzel olmuştu ve küçük perçemlerim serbest bırakılmıştı. Elbise kendi ruhu ve benim ruhumla birleştiğinde güzel bir görüntü ortaya çıkarmıştı. Ve ben gözlerimi elbiseden o anda anlamamıştım.

Elbise su mavisi rengindeydi ve tenimle güzel bir uyum sağlamıştı. Düşük omuz yakalıydı ve kalın askıları omzunun bir karış aşağısında duruyordu. Askıların üzerinde perçem gibi dökülmüş tüller yer alıyordu. Elbise belimin hizasından sonra fazla kabarık olmayacak şekilde ilerliyordu. Ve belim hizasında da bir tül etek kısmını bir kalkan gibi kuşatarak aşağıya doğru iniyordu. Çok zarif ve mükemmel bir elbiseydi. Üzerinde olan işlemler de ayrı bir güzellikti.


Kendime uzun uzun baktım. Ve hazır olduğumu anlayınca bakışlarım son kez aynada oyalandı ve sonra harekete geçtim. Yavaşça ve emin adımlarla odamın kapısına doğru ilerledim. Kapıyı açıp tam dışarı adım atacakken karşımda Victoria 'yı gördüm. Tam konuşacakken beni görmesiyle anında dudakları kıpırdamayı kesti ve sonuna kadar açılmış gözleriyle beni incelemeye başladı.
Bu inceleme epey bir sürecek gibiydi.
Ona tebessüm ederek baktığımda bir adım geri çekti bedenini.

"Yani güzel olacağını biliyordum ama bu kadarı benim için de sürpriz oldu." dedi tane tane konuşarak. Ve derin bir nefes alarak gözlerini kırpmadan konuşmasına devam etti.

"Tek eksiğin var onu da halletmek benim görevim." dedi. Ne dediğini tabi ki anlamadım. Her şeyim tastamamdı.
Bir anda bedenini arkaya çevirdi ve bende nereye baktığına bakınırken onun ardında duran Mera 'ya baktım. Ve Mera ellerinde taşıdığı bir küçük sandıkla bize doğru ilerledi. Birkaç adım sonrası yanımıza ulaştı. Ve Victoria Mera' nın elinde tuttuğu sandığı açtı. Açar açmaz içinde gördüm taç'la şaşırdım. Bunu beklemiyordum. Victoria tacı sandığın içinden çıkarıp aldı. Ve bana doğru döndü. Ve bana bir adım yaklaştı. Taca kısaca inceledim. Çok gösterişli bir taçtı.

Elbisemle aynı renkte taşlarla süslenmişti. Üzerinde olan yılan figürü de dikkatimi çekmişti. Ben onu incelerken Victoria karşıma geçti . Karşıma geçince Victoria anında hafif eğildim. Tacı kolayca başıma koyabilsin diye. Ve taç kafama bırakıldığında onun varlığını hissettim. Bakışlarım kolyeme indiğinde az önce turuncu olan rengi su mavisi rengi almıştı. Güzellikler üst üste geliyordu.

"Ee o zaman tam anlamıyla hazır olduğuna göre sizi davet salonuna kadar eşlik etmeliyim Prenses Emira. Kolyenin bekçisi Eva olarak." dedi ciddiyetle. Bu haliyle ilk defa karşılaşıyordum.

Başımı iki yana evet dercesine salladım.
Şimdiden heyecanlanmıştım.

⭑⃝🦋

Toprağa bulanmış anılar etrafımı sarmıştı .... Kalabilmek ne kadar imkansızsa, kaçabilmekte kurtuluş değildi. Anılar etrafımı sonsuza kadar kuşatmıştı. Ya yaşayacak ya da o anda takılı kalacaktım. Yüklerimden arınmak istiyordum. Üzüntülerimi unutmak istiyordum. Zihnimde var olan bir ana takılı kalıp onu ölene kadar yaşamak istiyordum.
Ama her isteğimiz istediğimiz anlarda olmuyordu.

Bazı şeyleri istemeyerek göğüslemek durumunda kalıyorduk. Zihnimin beni çektiği o bataklığın derin çukurundan çıkmayı zorda olsa başardım. Yemekhanenin olduğu koridora doğru ilerliyorduk. Koridorda yankılanan tek ses bizim adım seslerimizdi. Ben dahil olmak üzere Victoria ve Mera 'da gergindi. Bu üstümüzde olan gerginlik şu kapıdan içeri girene kadar devam edecek gibiydi. Ondan sonra başka bir duyguya konuk olacaktık.

Yemekhanenin olduğu koridora gelmiştik ama hala kapıya ulaşmış değildik. Başımı yana çevirdim ve endişeli olan Mera 'ya baktım. Adım atmayı bıraktım.

"Sakin ol Mera içeride kötü bir şey olmayacak. İnan bana." diyerek üzerinde olan endişe tohumlarını silkip attım. Ama hala onda bu endişe kırıntıları vardı. İçeri girene kadar da kalacak gibiydi. Arkamda olan Victoria yanımıza geldi.
Ellerini beline yerleştirip konuştu.

" Hadi ama geciktik. Daha fazla zaman kaybetmeden içeri girmeliyiz." dedi uyarıcı sesiyle. Anında başımı salladım.

"Emira ilk önce ben gireceğim içeri Mera 'yla. Çünkü ismini zikrederek içeri gireceğini bildireceğim. Anlaşıldı mı?" diye sorguladığında başımı salladım.

"Tamam hadi artık başlasın ve bitsin şu gece." dedim sesli bir nefes verdikten sonra. Sözlerimden sonra Victoria ve Mera önden ilerleyerek yemekhanenin kapısına vardılar. Victoria bana son kez baktı. Başımı salladım ve Victoria bakışlarını benden çekti ve kapıyı açıp Mera 'yla içeri girdi. Onlar girdikten sonra sol tarafımda duran aynaya son kez baktım. Aynalara bakmayı hiç sevmezdim.

Ama bugün kaç kere bakmıştım. Dalgınlığımı silip atan Victoria' nın yüksek sesle ismimi zikretmesiydi. İsmim zikredildikten sonra kapıya doğru attım. Yemekhanenin kapısı iki yana doğru açılmıştı. İçerisi ışıl ışıldı. Ben bugün hazırlıkları bitirdikten sonra tekrar ekleme yapılmıştı.
Yanan mumlar loş bir ortam sağlamıştı. Herkes çok farklıydı. Sanki dönemsel çekilen bir film sahnesindeydim.

Ben içeriye doğru bir adım attıktan sonra içerisini şimdi daha net görebilmiştim. Tam tepede duran avize ve avizenin kollarında duran mumlar her yeri aydınlatmıştı. Masalar kaldırılmış davet için küçük yüksek olan masalar getirilmişti. Bende sonra epey bir değişiklik olmuştu.

Sağımda duran pencere tarafında birkaç kişi müzik aletleriyle hoş bir melodi çalıyorlardı. Yemekhane içindeki yemek masaları çıkarıldıktan sonra gözüme daha büyük gözükmüştü. İçerisi çok kalabalıktı. Herkes çok şık giyinmişti. Bakışlarımı etraftan çekip yavaşça ilerlemeye başladım. Ellerimi elbisenin her iki yanına bırakarak yavaşça yürüdüm. Başımdaki taç düşmesin diye daha dikkatli yürüyerek ilerliyordum.

Herkesin bakışları benim üzerimdeydi ve bu beni daha da geriyordu. Benim adım atışımdan sonra Victoria ve Mera 'da beni ardımdan takip ediyordu. İçerideki tüm sesler kesilmişti. Tek ses benim nefes alış verişlerimdi. Adımlarımı Süreyya hanımın olduğu yere doğru yönlendirdim. Süreyya hanıma baktığımda bana gülümseyerek bakıyordu.

Gözlerinde gördüğüm o ifadeyi tarif edemezdim. Süreyya hanım pembe renginde bir elbise giymişti ve başında her zamanki taktığı taçlarından biri vardı. Elbiseyle uyum içindeydi tacın taş renkleri. Sonunda Süreyya hanımın yanına geldiğimde anında ellerinin Süreyya hanım omuzlarıma yerleştirdi.
Birkaç saniye uzun uzun baktı ve sonra bana her zaman ki o içten tebessümünü bahşetti.

"Çok güzelsin Emira. Bunu sözcüklerle tarif edemem." dedi hayran bakışlarıyla. Anında ona içten bir tebessümle karşılık verdim.

"Sizin kadar olamam bence." dedim. Çünkü bende onun güzelliğinden bakışlarımı alamıyordum.
Süreyya hanım son kez bana baktıktan sonra yanında duran Ahlas beye kısa bir bakış attı. Bende anında yönümü Ahlas beye çevirdim.
Ahlas bey arkamda her ne varsa oraya baktı ve onun baş işaretinden sonra ardımdan müzik sesleri tekrar duyulmaya başladı.

"Evet Emira şimdi herkes gerçek prensesle tanışmak istiyor. Seni onlarla tanıştırayım ister misin?" diye sorduğunda sadece başımı sallamakla yetindim. Süreyya hanım kabul etmemeden sonra sağ elini belime yerleştirip ilerlememi sağladı. Adımlarımı ona göre uydurdum. Süreyya hanım beni babasının olduğu yere götürdü. Karşımda Rauf bey eşi Loya hanım duruyordu. Süreyya hanımın babası Turul beyde onların arasındaydı. Biz onların yanına varınca Loya hanım hemen sıcak bir gülümsemeyle bizi karşıladı.

Onların karşılarına geçince ilk konuşan Loya hanım oldu.

"Emira çok güzel gözüküyorsun. İçeri girdiğinde gözlerimizi sende alamadık. Işıltınla herkesi büyüledin. Elbisen çok hoş sanki senin için yapılmış." dediğinde Loya hanıma tebessüm ettim ve düşüncelerimi serbest bıraktım.

"Lord Yelit 'in hediyesi üzerimde olan elbise." dediğimde aniden Loya hanımın tebessümü yok oldu. Sözlerimden sonra bocaladı. Kaşlarımı çattım. Neden aniden yüz ifadesi değişti ki? Ama hızla toparlandı. Ve bu sefer gerçek olmayan bir tebessümle konuştu.

"Büyük bir incelik. Lord Yelit çok kibar biri. Sana da değer verdiği aşikâr. " dedi cümlelerini kısa keserek.

"Bende en az onun kadar ona değer veriyorum benim için önemli biri." dedim sakinlikle. Loya hanım başını salladı ve bakışlarını benden çekip eşine çevirdi. Rauf bey bana doğru döndü.

"Emira ilk dansı kiminle yapmak istiyorsun? Biri yoksa bunu zevkle üstlenmek isterim." dedi yok sesiyle.

"Aslında dans edeceğim tek kişi var ama oda burada değil maalesef kimseyle dans etmek gibi bir düşüncem yok." diye cevapladım Rauf beyi. Ama o verdiğim cevaptan sonra şaşırdı.

"Ben bugün biriyle dans edeceğini düşündüm ama tüm erkekler bunun kahrını yaşayacak." diye bana takıldığında gülümseyerek konuştum.

"Bu beni hiç ilgilendirmiyor desem kabalık etmiş olur muyum?" diye yalandan utanmış gibi yaptım ama Rauf bey bu tavrıma karşılık olarak seslice gülmekle yetindi.
"Hemcinslerim için üzüldüm desem yalan olur." dedi sesindeki muzurlukla.

Bu cümlesinden sonra Loya hanım eşinin yanına geldi ve koluna girdi.
"Canım Emira 'yı daha fazla meşgul etmeyelim bu davet onun için düzenlendi. Keyfini çıkarsın." dediğinde Rauf bey başını salladı.

Süreyya hanım yanında duran babasıyla konuşmasını bitirdikten sonra bana doğru döndü ve konuştu.

"Seni Varislerle tanıştırmak istiyorum. Hadi onların yanlarına gidelim." dediğinde başımı salladım ve Varisler 'in olduğu yeri bulmak isterken bakışlarım Tarsis kralını buldu yanında Arın hoca ve Kiran vardı. Kiran tabii ki Mera' ya bakıyordu. Arın hoca Tarsis kralına bir şey anlatıyordu ama Tarsis kralı benim olduğum tarafa bakıyordu. Hatta ben o tarafa bakınca onunla gözlerimiz kesişmişti. Bakışlarımı ondan çekip Süreyya hanıma baktım.

"Varislerle hemen tanışalım mı? Çünkü Victoria ve Mera 'yı yalnız bıraktım" dediğimde Süreyya hanım başını salladı. Adımlarımızı Varislerin olduğu tarafa yönlendirdim. Su, ateş, toprak ve hava Varisler bir masa etrafında toplamıştı. Bunlar birbirlerinden nefret etmiyor muydu? Neden bir aradaydılar?
Gerçekten burası tek kelimeyle özetlenebilirdi.

Kocaman harflerle garip...
Birbirinden nefret edenler bile aynı ortamda durabiliyordu. Süreyya hanımla beraber onların olduğu masaya doğru vardığımızda anında 4 Variste Süreyya hanıma selam verdiler. Sonra ise sırasıyla dördüde bana selam verdiler. Ben sadece başımı salladım. Süreyya hanım zaman kaybetmeden beni tanıştırmaya başlamıştı.

"Evet Emira 'yı tanıyorsunuz beyler. Morte krallığı prensesi." dedi ve kısa bir süre Varisleri inceledi. Hepsi öylece sert ifadeleriyle bana bakıyordu. Benimde bakışlarım mesafeli ve soğuktu. Süreyya hanım konuşunca bakışlarım ona çevrildi.

"Evet Emria, Su krallığı varisi Enfâl. "
dediğin anda Enfâl bakışlarını bana çevirdi. Ben onu tanıyordum zaten. Arın hoca onlar ilk gün geldiğinde tek tek tanıtmıştı onları, bende bu bilgilerle yetinmeyip daha detaylı bir bilgi ile onları çok iyi tanımış, karakterlerini çözmüştüm. Enfâl mavi harelerini bana sabitlemiş ve beni inceliyordu.

Dışarıdan hiçbir duygusunu belli etmese de bana yönelik olan farklı enerjisini hissetmiştim. Ve bundan hoşlanmamıştım. Üzerinde duran siyah gömleği ve üzerindeki dizlerine kadar uzun olan siyah ceketiyle siyahları adamı olduğu aşikârdı. Kumral saçları arkaya doğru taranmıştı ama saçlarının birkaç tutamı anlına serpilmiş ve ona serseri havası katmıştı. Kemikli bir yüze sahipti.

Diğer 3 varis gibi oda uzun boylu,iri ve yapılı bir vücuda sahipti. Mavi harelerine bakınca hiçbir şeyi göremiyordu insan ama zihnini okumak veya duygularını anlayabilmek zor olmuyordu. Umursamaz bir karaktere sahipti. Süreyya hanım onu tanıttığında hiçbir tepki vermemişti. Bakışlarımı ondan çekip Süreyya hanımın tanıttığı ateş tanrısının varisine baktım.

"Emira ve bir diğer varis ateş tanrısının oğlu Dehri." dediği anda Dehri anında çapkın bir bakışla bana bakmıştı ama benim ifadesiz bakışlarımdan sonra bu çapkın bakışları anında silindi.

"Tanıştığıma memnun oldum Dehri." dedim soğukça. Tabi benden böyle bir davranışı beklemediği için hafif bir şaşkınlık yaşamıştı ama kısa toparlandı. Bana tehlikeli parıltılarla bakarak konuştu.

"O şeref bana ait prenses." dedi boğuk sesiyle anında bu sözleri söylediğinde hiçbir tepki vermedim ve Süreyya hanıma baktım. Onun da bakışları bendeydi. Hafif tebessüm edip diğer varisi tanıtmaya geçti.

"Hava krallığının Varisi Kavi." dediğinde anında bakışlarım Kavi 'yi buldu. Bakışları bendeydi. Mavi irislerinde meraklı bir ifade yer alıyordu. Hemen kibarca bana selamını vermişti. Bir elini göğsünün üzerine koyup önümde hafifçe eğilmişti. Bu hareketi ondan beklemiyordum. Anında içten bir tebessüm edip bende onun selamına karşılık verdim. Hafif dizlerimi kırptım ve başımı eğmeden ona baktım. Bu hareketim onu utandırmıştı. Bu hali çok tatlı göründü o anda. Ve doğruldum yavaşça.

"Sizinle tanışmak büyük şeref Varis Kavi." dediğimde anında tebessüm etti ve gözlerini kaçırarak konuştu.

"Sadece Kavi diyebilirsiniz prenses." diye kibarca konuşunca anında başımı salladım.

"O zaman sende bana Emira diyebilirsin." dedim. Sözlerimden sonra başını sallamakla yetindi.

Kavi'in üzerinde mavi bir gömlek ve mavi bir ceket vardı. Ve dizlerine kadar uzun siyah bir çizme giymişti. Benden epey uzundu kafamı kaldırarak onunla konuşabiliyordum. Uzun sarı saçları ise omzunun gerisinde açık bir şekilde duruyordu. Ve yakışıklı olması yanında çok sempatik ve kibar biriydi. Ona son kez baktıktan sonra başımı Süreyya hanıma çevirdim. Son veliahdı tanıtması kalmıştı ondan sonra Kiran 'ın yanına gidecektim. Ama Süreyya hanım konuşmadan ben konuştum bu ortamdan sıyrılmak için.

"Toprak krallığı veliahdı Nehar. Tanıştığıma memnun oldum. " dediğimde anında oda tanıştığıma memnun oldum demişti. Ve bakışlarını benden çekip etrafta gezdirmişti.
Ondan bakışlarımı çektim ve Süreyya hanıma çevirdim.

"İzninizle Kiran 'ın yanına uğrayacağım. "demiş ve masadan ayrılmıştım. Varisleri ve Süreyya hanımı gerimde bırakıp Kiran' ın olduğu masaya doğru ilerledim. Masada Kiran, Tarsis kralı ve Arın hoca bulunuyordu. Masaya yaklaşırken üçünün bakışları beni bulmuştu. Kiran anında tebessüm etmiş ve bana doğru ilerlemişti. Karşıma gelince o da aynı Kavi gibi sağ elini göğsünün üzerine koyup önümde saygılarını sundu. Tabi bende bu nazik hareketi karşısında dizlerimi bükerek selamına karşılık verdim. Aynı anda doğrulduk.

"Eğer diz kırmasaydın kırılırdım. Az önce hava varisinin selamına karşılık verdiğini gördüm çünkü." dediğinde anında yanına geçtim ve koluna girdim. Bakışlarımı onun harelerine sabitledim.

"Hadi ama beni paylaşmayı öğren. Hem senin yerin bende farklı, sen ayrısın her zaman. Bunu unutma." diye konuştuğumda aniden o da dudaklarını aralayıp bana tebessüm ederek konuştu.

"Bu akşamın en güzel kızlarından birisin." diye fısıldayarak konuştu. Anında tek kaşımı kaldırıp öylemi dercesine baktım. Ve bende kısık sesle konuştum.

"En güzel kızlarından biriyim ama ilki değilim değil mi? İlki Mera demi?"diyince utandı ve susmayı tercih etti. Bu hareketine sadece güldüm.

" Tamam tamam üzerine gelmiyorum." dedim sonunda.
Ben onun bu haline gülerken Arın hoca bana seslendi.

" Emira gözlerimi senden alamıyorum. Çok hoş ve güzel gözüküyorsunuz prenses. "dediğinde anında mavi harelerim onun hareleriyle keşişti.
Bana gözleri ışıldayarak bakıyordu. Bakışlarındaki o tatlı beğeniyi gördüm.

" Teşekkürler. "diyebildim sadece.
Bakışlarımı Tarsis kralına çevirdim. Bakışları bendeydi bunu fark ettiğim anda bakışları benden uzaklaştı.
O anda kaşlarımın çatılmasına mani olamadım.

Yanımda Kiran 'ın bana seslenmesiyle yönümü ona çevirdim.

" Victoria' nın yanına gidelim mi?" diye sorduğunda sadece kafamı salladım. Beraber yanyana masadan ayrılarak yürümeye başladık.
"Eee kiminle dans edeceksin?" diye sordu.

" Dans etmeyeceğim çünkü Lord Yelit katılmadı davete. Bende ondan başka kimseyle dans etmeyeceğim. Seninle ederdim ama malum sen ilk dansını Mera 'yla yapmak istediğin için seni eledim." dediğim anda bakışlarını benden çekip karşımızda duran Victoria' nın yanında olan Mera 'ya sabitledi. İlk anda ona bakınca harelerinde bir ışıldama peyda oldu. Ona bakışları normal bir insana bakarken ki bakış değildi. İçi içine sığmayarak bakıyordu.

Sanki bir ihtiyaç bir nefes gibiydi o bakışlarda gördüğüm. Bakarken o andan soyutlanma oluyordu Kiran 'da. Ve ben bu bakışın karşılığını alırsa sonsuza kadar devam edeceğini biliyordum. Mera' ya olan duygularının basit olmadığını gerçek bir aşk olduğunu anlayabiliyor ve hissediyordum. Umarım onların bu duyguları derin zorluklarla yıpranmazdı.

Elimden geldiğince onlara destek verecektim.
Kiran yürüyordu ama zihni burada değildi. Aynı ruhu gibi. Omzuna elimi koyduğumda aniden bana doğru döndü bakışları. "Fazla belli ediyorsun baban anladı bile." dediğimde aniden yürümeyi bıraktı ve bana üzgün bakışlarla baktı. Ruhuna o anda bir kararma gelmişti. Gri bulutlar onun etrafını o anda kuşatmıştı.

"Evet biliyorum ne zaman Mera 'yla aynı ortamda olsak babamın bakışlarını üzerimde hissediyorum. Yanlış bir şey yapıp Mera' yı kırmasını istemiyorum. Çünkü ikisi de benim için kıymetli. Ne yapacağımı da inan ki bilmiyorum. Babam bu duruma büyük tepki gösterecek gibi. Mera 'nın üzülmesini istemem benim yüzümden. "diye acı bir tonda konuştu.
Bu hali beni de üzmüştü. Yumuşak bakışlarımı ona çevirdim.

" Her zaman yanındayım. Ve şunu bil ki Mera ve senin üzülmene izin vermeyeceğim böyle bir etken varsa da elimden geleni yapıp o etkeni etkisiz hale getireceğim" diyerek onu yatıştırmaya çalıştım. Derin bir nefes alıp tekrar konuşmama devam ettim.

"Şimdi üzerindeki karamsarlık bulutların çekip al. Bugünü sen ve Mera için unutulmaz kılmaya bak." dediğim anda tebessüm edip başını yavaşça salladı. Ve tekrar yürümeye başladık. Masa ya geldiğimizde Victoria anında öfkeyle konuştu.

"Bu davet sıktı artık. Dakikalardır açıklama yapıyorum herkese. Aynı şeyleri söylemekten bıktım. Ve ne zaman eğleneceğiz biz oradan oraya gidip gelmekten gına geldi." diye yakındı.

"Ne açıklaması yapıyorsun ki?" diye sorduğum anda Victoria anında bakışlarını benden kaçırdı. Bir şey söylemekten kaçınıyor gibiydi.

"Susmayı bırak ve söyle hadi! " dediğimde istemeye istemeye söyledi.

"İşte herkes neden senin kolyeye sahip olduğunu, kolyeyi hak etmediğini filan söylediler. Tabi hadlerini bildirdim ama yine de işte...." dediğinde anında yüzümdeki ifade katılaştı.

"Hak edip etmemem onlara ne ki?" dedim kısık sesimle. Bu söylediklerimden hemen sonra herkes sessiz olmuştu. Victoria bana anlayışlı bakışlarla bakıyordu. Bu söylenenleri dert etmemi istiyordu . Ama bu duyduklarım biraz beni boşluğa itmişti. Hak etmeseydim zaten şuan boynumda olmazdı. Ama bunu onların anlaması lazımdı. Anlamazsalar da olurdu. Bu her zaman yüzüme umarım vurulmazdı. Sesli bir nefes verdim ve tekrar konuştum. Bakışlarımdaki ruhsuzluğu silip atmamıştım.

"Aslında bakarsan boş ver onları herkes bir şeyleri konuşmaya bayılır onlarda bunu yapıyor. Bugün onların gereksiz düşüncelerini dert etmeyeceğim, etmeyelim." dedim. Esila da her zaman zihnimde var olduğu anlarda bu tür kelimeleri zikrederdi. Peki bu işin altında o da var mıydı? Belki de amacı böyle bir psikolojik baskı uygulayıp kolye ile aramda olan bağı koparmak olabilirdi.

Sözlerim bittiğinde üçüde kafasını salladı. Hepsi bir anda "Tamam." dedi. Victoria başını Mera 'ya doğru çevirdi.
"Ee Mera aramızda bir morali iyi olan sensin. Keyif aldın mı davetten ?" dediğinde Mera bakışlarını Victoria' ya çevirdi.

"Evet çok güzel Emira sayesinde davetin eğlencesini tadabildim. Ama bir yandan da bu davette ben burada olmak yerine kızlara yardım etmeliydim. Biraz tuhaf hissediyorum kendimi." diye utana utana konuştu. Ara sıra konuşurken de bakışları
Kiran 'ı buluyordu. Zaten Kiran o konuşurken hiçbir detay bile atlamadan onu soluksuzca inceliyordu.

" Bence Mera yabancılık çekme ilerde kim bilir bu davetlerde çok sık bulunursun. "diye imada bulunduğumda aniden kızarıp bozardı.
Bakışlarını masanın üzerinde olan ellerine çevirdi. Ben ise bu haline Victoria gibi tebessüm ettim.
" Tamam tamam utandırmayacağım seni. "dedim kısık kahkaha atarak. Bakışlarım Victoria 'yı buldu kaşlarımı kaldırıp birbirlerine bakan Kiran ve Mera' yı gösterdim. Victoria bana doğru yaklaştı ve kulağıma doğru eğildi ve kısık bir sesle konuştu.

" Bu çifte kumrular Tarsis kralının radarında. İkisi birbirine karşı bir şeyler hissediyorlar ve bu dışarıdan çok belli oluyor. Tarsis kralı belli ki bu ilişkiden memnun değil. Ne yapacağız?" diye sordu merakla. Başımı bilemem dercesine salladım.
Anında karşımda duran ikiliye bakarak konuştum.

" Sadece Tarsis kralının onları üzmesine izin vermeyeceğim. İlişkilerini nasıl yürütmesi gerektiğine onlar karar verecek. Kimse müdahale etmeyecek bunu engellemek için elimden geleni yapacağım." diyebildim sadece. Eğer sevgileri bu etraflarındaki olacak engelleri aşabilecek kadar güçlüyse işte artık onların karşısında kimse duramayacaktı.

Biz konuşurken kendi aramızda Victoria 'yla bize doğru gelen Süreyya hanımı görünce konuşmamızı bitirdik. Süreyya hanım yanında Ahlas beyle beraber bizim olduğumuz masaya doğru yürüyordu. Fazla ciddi gözüküyordular. Masaya ulaştıklarında Ahlas bey gergin bir ifadeyle bana bakmıştı. Bir sorun mu vardı acaba?

Ahlas bey başını yanında duran Süreyya hanıma çevirdi. Süreyya hanımın da bakışları Ahlas beyi buldu. Birbirlerine kısa bir süre baktılar ve Süreyya hanım gerginliği saklamayarak bana baktı. Kendine biraz zaman tanıdı ardından son kez Ahlas beye bakma gereği duydu. Ve derin bir nefes alıp nasıl söyleyeceğini veya nereden başlayacağını tartar gibiydi. Ahlas bey ellerini omzuna koyup onun yanında olduğunu belli etti. Dayanamayıp sabırsızca konuştum.

"Süreyya hanım bir şey mi oldu çok gergin gözüküyorsunuz?"dedim bu içinde olduğum durumu.
Süreyya hanım ilk başta biraz durakladı ama sonra aniden konuştu.

" Biliyorum yeterince kendini geliştirdin. Ama ben daha iyi bir seviyeye gelmeni istiyorum bunun için senin birinden ders almanı istiyorum."dedi sesli bir soluk vererek. Bu kadar gerginlik yaşamasının sebebi bu muydu? Ders alabilirim bunu dert etmem ki?

" Bu mu yani söyleyemediğiniz ders almam mı? "dedim ama bir şeyden şüphe ettim neyden veya ney onu benim olan şeye tepki göstermemi sağlayacaktı. Anında yüz ifademde kesinlikle bir merak yer edindi. Bunu fark etmemesi ihtimal bile değildi.

" Ders almanda sorun yok buna karşı çıkmayacağını biliyorum. Ama alacağın kişi ile sıkıntılar yaşayabilirsin. Anlaşmazlık da yaşayabilirsin. İnsanlara fazla tahammül edemeyen biri ve sanırım o insanların arasında sende yer alıyorsun ve buna onu ikna etmek için çok çaba sarf ettim. Lütfen onunla ders anlarında onun istediği şeyleri yaparken sıkıntı çıkarmaman. Çünkü nasıl desem sana göre biraz kaba biri gibi gözükebilir. "dedi gergin bir ifadeyle ve sesle.

" Yani kısaca sorunlu biri desenize. Anlaşmak zor olacak sorun değil sadece ders anlarında bir arada olacağız katlanabilirim. Kaç ders alacağım 10 veya 20 mi? Ve kaç saat? "diye sordum umursamazca. Anında bakışlarını benden kaçırdı. Ve Ahlas beye çevirdi. Ahlas bey başını salladı ve devam etmesini istedi ondan.

" Her gün akşam 6 da ders yapmak istiyor. Yani 3 ay boyunca her gün devamlı ders olacak. Sana karanlık sırlar kitabının alfabesini ve içinde ne yazdığını öğretecek öğreneceksin. Sen sadece belli bir alfabeyi okuyabilirsin. Karanlık sırlar kitabında 3 tür alfabe var ve senin göremeyeceğin sayfalar var o sayfayı sadece o alfabeyi öğrenerek okuyabilirsin. Ve en önemlisi biliyorsun ki karanlık sırlar kitabı bizler için çok önemli kitabın tamamını bilmeni istiyorum. Renas hocayla aranızda olan her tartışmada lütfen kapıları hemen kapatma. Pes etme ondan başka sana o dilleri öğretecek kimse yok. "dedi. Bakışlarında itiraz etmemem gerektiğini isteyen ifade vardı. Hayır desem itiraz etmeyecek miydi?

" Peki bu dersi Esila da aldı mı? "dedim ifadesizce. Anında Ahlas bey kafasını salladı. Başımı salladım ve aklımda gelenleri sıraladım.

" İlk önce bana karşı bir hatası veya yanlışı olsa susmam, ikincisi ona katlanmaya çalışırım pes etmem ama o ederse bilemiyorum. Üçüncü olarak başka konular hakkında ders verir mi?" dedim. Çünkü başka bir ders alacağımı düşünüyordum.

 

 

 

"Aslında birde sana Karanlık Sanatlara karşı ders verecek. Çünkü biliyoruz ki senin kolyen bir karanlığı birde aydınlığı temsil ediyor her ikisini de yönetecek kadar iyi olmalısın Emira. Biraz zorlanacaksın ama halledeceğini biliyorum. Hem Lord Yelit 'te bu konuda eğitim almanı istiyor. Bunu bana o önerdi. "dedi soluksuzca. Ama hala üzerindeki gerginlik yerli yerinde duruyordu. Sesli bir nefes verip aldım.

" Bence bu üzerindeki gerginlik bu söylediklerinizle alakası yok benden başka bir şey isteyeceksiniz ve ne tesadüf ki bende kesin bu istediğiniz şeyden hiç memnun olmayacağım değil mi?" dedim başımı iki yana öfkeyle sallayarak. Bunları söyleyeceğimi Süreyya hanım beklemediği için hafif bir şaşkınlık yaşadı ve yüz ifadesinde bu sefer şaşkınlığı gördüm. Ve bu ifadeyi görünce haklı olduğumu anladım.

" Hemen söyleyin ve bende anında hayır diyeyim bitsin gitsin bu gece hemen son bulsun." dedim sinirle. Kendimi sakinleştirmek istedim ama yapamadım. Bu tavrım tabii ki masada olanları germişti. Victoria ellerini omzuma koydu.

"Sakin ol Emira belki de yapacağın bir şey önce bir dinleyelim Süreyya hanımı." dedi beni yatıştırmaya çalışarak. Tamam dercesine başımı salladım.
Başımı dikleştirdim ve tek kaşımı kaldırdım merakla Süreyya hanım ne diyecek diye beklemeye başladım.

"Biliyorum itiraz edeceksin ama bu gece dans etmen gerekiyor bu bir gelenek ve dans etmeni istediğim kişi Renas hoca." dedi yavaşça.

Ama duyduklarım beni kızdırmıştı. Ama kendimi sakinleştirmek için büyük çaba sarf ettim.
"Renas hoca kim? Tanıyor muyum?" dedim kızgınlıkla.

Sorumu yanıtlayan Victoria oldu.
"Serra 'nın kuzeni." dediğinde gözlerim usulca kapandı. Birkaç dakika duyduklarımı sindirmeye çalıştım. Onun olacağını tahmin etmemiştim. Bu hiç zihnimin puslu uçuk yollarında gezinmemişti. Bunun benim için şimdiden iyi olmayacağını anlamış hissetmiştim. Yavaşça gözlerimi açıp karşımda ki kişilere baktım. Hepsi nasıl bir tepki vereceğimi gözlemliyorlardı. Ama elimden geldiğince tepkisiz kalmaya çalıştım. Olması gerekiyorsa olmalıydı. Buna da katlandığım diğer şeyler gibi katlanabilirdim.

"Peki... Buna da tamam. Ama şu dans işi olmazsa olmuyor mu?" çünkü o adamla dans etmek istemiyorum. Ve bunun için ne yapmam gerekiyorsa yapardım. Ama sözlerimi bitirdiğimde Süreyya hanım başını iki yana olumsuzca salladı.

" Emira bu gerekli biliyorum istemiyorsun ama sadece birkaç dakika olacak. Rica ediyorum lütfen karşı çıkma herkes senin dansı başlatmanla dans edecekler. Bu bir gelenek sen dans etmezsen bu akşam kimse dans etmeyecek." dedi beni ikna etmeye çalışarak. Ama ben ikna olmak istemiyordum. Dudaklarımı dişlerimin arasına kıstırıp bakışlarımı etrafa çevirdim.

Herkes masalarda bir sohbet içerisindeydi. Ve gece bitmek üzereydi. Gözlerim etrafta dolaşmaya devam ederken tam karşımda olan ve yeni getirilmiş olan dev duvar aynasına baktım. Sol profilim tek gözüküyordu yan durmamdan ötürü. Birkaç saniye kendimi izledim. Aynaya yansıyan ben değil gibiydim.

Farklı bir Emira ile karşı karşıyaydım sanki. Ortamlar değişebilir, söz verilen sözler değişebilir, yaşamlar değişebilir ama karakterler zar zor değişirdi ve benden bunu bekliyordular. Ama benim değişmem zor ve kaçınılmazdı.
İstenilenler doğrultusunda bu yaşamı onların istediği şekilde yaşamayacaktım. Bazı şeyleri kabul edebilirdim ama bu bir kurtuluş yolu bulamadıkça gerçekleşebilirdi.

Son kez aynaya baktım ve başımı önüme çevirdim. Son kez emin olduktan sonra konuştum.

"Tamam dans edeceğim ama fazla uzamasa sevinirim." bunu söylerken zorlandım ama kabul etmeseydim davetlilerin ve çalışanların onca uğraşları ve hazırlıkları boşa gitmiş olurdu. Kabul ettiğimi duyduğu anda Süreyya hanım teşekkür etti ve dans anı gelmeden benim Renas hocayla tanışmamı istedi. Buna sadece kafamı sallamakla yetindim.

Bakışlarımı Victoria çevirdim. Ve gelmesini işaret ettim benimle başını salladı bu hareketimle. Süreyya hanım ve Ahlas bey önde ilerlerken bizde Victoria ile onları arkadan takip ettik.

"Onun hakkında ne biliyorsun Victoria?" diye kısık sesle sordum. Victoria kısa bir süre baktı bana ardından oda kısık sesle soruma cevap verdi.

"Eğitim verdiği büyücüler akademisinde yetenekli biri. Rauf bey ona çok fazla güveniyor. İnananlarla pek iletişimi yok sadece kuzeni Serra dışında ama duyduğuma göre Serra 'nın erkek kardeşinden pek haz etmiyor sebebi Serra' nın kardeşinin onunla bir yarış içerisinde olması sebebiymiş. Ve onun hakkında bazı şeyler daha var bunu sonra sana yalnız olduğumuz bir ortamda söyleyeceğim. "dedi ve sustu çünkü masaya ulaşmıştık. Masada Rauf bey, eşi Loya hanım, Serra ve kuzeni Renas hoca vardı.

Onların masasına vardığımızda hepsinin bakışları bizleri buldu. Özellikle Serra.. Bana tehlikeli bakışlarla bakıyordu. Ama bende alta kalmayıp ona göz kırptım. Bu hareketim onu kızdırmıştı. Bu hareketine samimiyetsiz bir tebessüm ettim. Ve bakışlarımı ondan çektim ama onun bakışları hala benim üzerimdeydi.

Süreyya hanım ve Ahlas bey, Rauf bey ve eşinin yanına geçip sohbet etmeye başlamıştı. Ben Victoria ise masada bir köşeye doğru yerleştik. Karşımda Serra ve kuzeni Renas vardı. Serra 'nın bana olan duygularını hissediyordum. Her zaman ki gibi nefret. Ama kuzeninin hislerinde anlamdıramadığım hisler vardı ve ben bu hislere anlam veremiyordum. Farklıydı bu hisler. Merakıma yenik düştüm ve kısa bir süre de olsa onu inceleme gafletine düştüm.

Simsiyah...
Tam anlamıyla baştan aşağı siyahlara bürünmüştü. Onda tek renk lacivert olan irisleriydi. Soğuk ve hissiz bakıyordu bana. Ona baktığımı anladığında anında bakışları beni bulmuştu. Uzun yapılı biriydi. Eğitimci olmasına rağmen sanki bir sporcuydu da bedeni bir sporcu kişiliğine sahipti.
Kahverengi saçlarından fışkırmış birkaç tutamı gergin alnında özgürlüğünü ilan etmişti. Sert çıkıntılı yüz hatlarına sahipti. Kirli sakallı... Uzun ve gür kirpiklere sahipti.
Bakışlarında onu incelerken birkaç duyguyu hissetmiştim.

Beğeni... Ve bu beni biraz olsun şaşırmıştı. Çünkü bunu ben, onu nasıl inceliyorsam o da beni baştan aşağı incelerken hissettim. Ama bu duyguyu hissettiğimi belli etmedim. Sonunda ondan bakışlarımı çekip Süreyya hanıma çevirdim yanında duran Loya hanımla sohbetini bitirmiş ve Renas hocaya çevirmişti irislerini.
O da bakışlarını hızla Süreyya hanıma çevirdi.

"Seni Emria ile tanıştırayım Renas. Bundan sonraki günlerde ona ders vereceksin. Umarım İkiniz içinde verimli olacak dersler olur." diye temenni etti. Ben ise buna sadece gözlerimi devirdim. Nedense her ders anında tartışmalı anlar olacaktı. Verim bu anlarda nasıl olurdu bilinmedi. Süreyya hanımın sözleri biter bitmez anında önce Süreyya hanıma bakarak konuştu sonra lacivert irisleri beni buldu. Kısa bir nefes çekti dudaklarından ciğerlerine sonra da beni kızdıran sözlerini söyledi.

"Benim vereceğim eğitim fazlasıyla verimli olacak ama küçük hanım bu verimin ne kadarını alır bilinmez." diye kinayeyle konuştu. Anında kaşlarım çatıldı. Hafif başım ne dercesine salladım. Sonra ise duyduklarımı doğru duyup duymadığımı tarttım. Bu benle dalga mı geçiyordu yoksa zekamı hafife mi alıyordu. Asla ama asla bana küçük dahi olsa hakaret edilse susmam susturulmam. Mimiklerimi soyutladım ve ona tam gözlerine konuşarak baktım.

" Tamamını alacağımdan emin olun. Hatta siz bence bir eğitmen olarak nasıl ve ne kadarı benim için yeterli olup olmadığını düşünmeyin sizin göreviniz bana öğretmek gerisi bana ait olan bir işlev." dedim ve sesli bir nefes verdim. Ve söylemezsem içimde kalacak sözleri söyledim.

" Ve şunu söylemek istiyorum bir eğitmen olmanız size bir şeyler kazandırmamış. Yazık o kadar da eğitimli biri olduğunuz düşünülüyor.
Bir eğitimci olarak bir kadına ne diyeceğinizi, neleri söylemekten kaçınılması gerektiğini öğrenmemişsiniz. Tüh yazık! Üzüldüm sizin adınıza. "diyerek ona bıçak gibi soluğu kesen sözleri söyledim. Pişman mıydım? Asla. Yine olsa yine söylerdim.

" Ama en acınası hali de bir insanı gereksiz yere aşağılamak... Bu çok kötü bir davranış. "dedim.

Anında sözlerimden sonra öfke küpüne dönüştü ama bunu belli etmedi. İçinde yaşadı. Daha neleri içinde yaşayacaktı. Bilmiyordu. Kısa bir anlık gözlerini yumdu ardından tekrar bana bakışları keşişti.

" Peki siz karşınızda olan biriyle nasıl konuşması gerektiğini biliyor musunuz?" dedi alayla.

Anında gözlerimi kıstım ve ona hitaben alaylı sesimle ona karşılık verdim.

"Evet benim tavrım genelde karşımda duran kişinin karakterine yönelik olur. Ve onun tavrına karşılık tavır sergilerim. Haddini bilmez biri varsa karşımda emin olun bende haddimi aşarım. Bana saygı gösteren biri varsa bende ona onun bana gösterdiği saygıyı göstermekten kaçınmam. Yani karşımda ki insanın bir yansıması olurum o an. Bir ayna gibi bana neyi gösterirse bende ona onu yansıtırım. "dedim sakin ses tonuyla.

Anında öfkeyle başını iki yana salladı . Daha çok seninle işimiz var dercesine.
Asıl benim onunla işim vardı. Biz aramızda atışırken Süreyya hanım olaya müdahale etti.

" Aranızda ki bu tatlı atışmayı bir kenara bırakalım. Şimdi Emira geleneği başlatsın ve eğlence başlasın." dediğinde anında başımı karşımda duran Renas 'a çevirdim çünkü şimdi bu küstah adamla istemeyerek dans edecektim.

Onu boğazlamamak için çok büyük mücadeleler verecektim.

Loading...
0%