@kumsallardagezen12
|
『 Karanlığa inat beliren kanbeyaz gölgeler... 』
İnandıklarımı zihnimden siliyorum. Aynı hatırlamak istemediğim şeyleri sildiğim gibi. Hayatımı değiştireceğini bildiğim halde bazı uçuk kararlar alıyorum. Aldığım kararlarımın ağır sonuçlarına da katlanmak koşuluyla. Dönmediğim anlarıma hüzünle bakıyorum. Buruk bir gülümsemeyle onları unutmayı düşlüyorum. İstemiyorum içten içe ama yapmak zorundayım. Geriye dönüş yapmak istenilmeyen anları tekrar yaşamak demek ve ben bunları tekrar yaşamayı da hatırlamayı da kaldıramam. Farkında olamadığım her şey benim yaşam hayatımı değiştiriyor. Beni de değiştirdiği gibi. Ruhumuz bizim hayatı şekillendirmemizle darbeler alır.
Ve bu darbelerin bizde bıraktığı hasarlar bir iz gibi silinmemek üzere kazınır. Derimizle bütün olur. Ona hapsolur. Ruhumuzla bütün olduğu gibi. Her an değerlidir ama her an acılıdır. Her anda bir kırılma anı vardır bu duygu her an kalbimize ruhumuza sinmiş ve yerleşmiştir.
Acılar bir yılan misali yavaşça insanı zehirleyerek onu ölümle tehdit eder ve onu ölümle karşı karşıya bırakır. Sancılı bir acı bedeni önce sarmalar onu yavaşça kavrar ve tüketmeye başlar. Acıları serbest bırakmakta büyük bir cesarettir. Acılar yaradır ama o yarayı iyileştirmek bir isteğe bağlıdır. Acılar yavaşça bedenden gün yüzüne çıkar. Yavaşça ve acı vere vere. Acılarım bana zarar vere vere bedenimden zihnimden dışarı salınır. Acılarım bir ışık demeti gibi dışarı fışkırırdı, kaçışır gibi. Saklanır gibi. En çokta yok olmak ister gibi. Gök devrildi... Acılarım bedenimden haykırarak kaçıştı...
Geriye bir köşeye çekilmiş anıların gölgesi kaldı. Yaralı ama yaşamaya az da olsa tutunan. Tutunmak için savaş veren. Çabalamaktan vazgeçmeyen. Bazı anları geriye sarmak isterdim. Her an o anda yapılan hataları düzeltmek isterdim. Ama bu sadece istememle kalıyordu.
Akşam ki olacak dersten önce yemekhanede yemek yemeliydim ama öğrendiğim kadarıyla Tarsis kralı ilk kez davet edildiği bir yere gidecekti hatta yanında Kiran 'ı da götürecekti. Bunu Kiran' dan Victoria öğrenmişti. Victoria öğrenir öğrenmez bana söylemişti. Victoria sadece şaşkınlığını dile getirirken ben bu anlattığı şeyi lehime çevirmek istemiştim.
Ve akşam ki dersten sonra o davete gidecektik Victoria 'yla beraber hatta yanımda Kiran mutlu olsun diye Mera' yı da götürmeyi düşünüyordum. Victoria 'nın dediği kadarıyla bu gidilen davet Ruhes krallığının her zaman yaptığı bir geleneğe dönüşmüş kutlamaydı. Ruhes krallığı ilk daveti yapmasının sebebi içlerinde iki bekçi çıktığı için. Karanlığı ve aydınlığı temsil eden bekçiler.
Morte kolyesinin korunmasına hizmet eden iki tarafı sembol eden koruyucular . Koruyucuların onların kendi topraklarında çıkması onları şereflendirmiş. Çünkü çoğu Morte kolyesinin koruyucuları Asper krallığındandır. Neredeyse şuana kadar tüm ölümsüz koruyucular oradan çıkmış ve kolyeyi korumuştur. Asper krallığı tamamı koruyucu koruyuculardan oluşmakta.
Kalabalık bir nüfusa sahiptirler. Orayı hiç ziyaret etmedim ama Victoria 'nın anlattığı kadarıyla çok büyük geniş topraklara sahip krallık. Yaşayış şekilleri de farklı. Genel olarak bu koruyucular gece daha çok aktifler. Bazen Victoria geceye doğru Asper krallığına gider ve sabah erkenden burada olur. Nadiren farklı krallıklarda koruyucular ortaya çıkar ve bu çıkan koruyucular çoğu zaman Asper krallığında yaşarlar ara sıra kendi krallıklarında olurlar.
Ve Ruhes krallığı bu şerefe nail olan krallıklardan biri bugün onlardan çıkan iki koruyucu da yapılacak davette orada olacaktır. Bu iki koruyucu için ilk zamanlarda kutlama yapmışlar ve sonradan alışkanlık olmuş ve devam ettirmişler. Böyle böyle bu zamana kadar devam etmiş gelenek. Aynı burada yapılan gelenek gibi. Davete kadar yemeğimi odamda yemek istemiştim. Yemekhaneye gitmek istememiştim. Mera odama gelip yemeğe gelmem gerektiğini söylese de yemeğimi odamda yemiş ve ardından yasaklı kütüphaneye gelmiştim. Kütüphanenin penceresinden kara ormanı izliyordum şimdi. Zifiri karanlığı içerisinde yanan bir ışık yoktu.
Saf karanlık İnsanı ürperten bir görünüşü vardı. İnsanı korkutan, gerilemesini sağlayan bir görünümü. Oraya gitmek istiyorum ama zamanı geldiğinde... Zamanı geldiğinde oraya gidecek ve orada saklı olan her neyse onu öğrenecektim.
Zaman geçiyordu ve hala ben gözümü kırpmadan ormanı izliyordum. Şimdiye kadar Ahrar hocanın gelmesi lazımdı. Ders olmayacak mıydı acaba? Olmaması işime yarardı. Erkenden giderdim davete. Amacım aslında davete katılmak değil Tarsis kralına gerçekleri göstermek ve bun gerçekleri göz ardı etmemesini sağlamaktı. Ben düşüncelerime dalıp gitmişken ardımdan duyduğum adım sesiyle yavaşça gözlerimi pencerenin camından çektim ve karşımda olan manzarayı izlemeyi bıraktım.
Yavaşça bedenimi geriye doğru döndürdüm. Arkama dönerken onu gördüm. Ahrar hoca tüm ihtişamıyla ve tüm siyahlığıyla karşımda duruyordu. Geniş, gövdeli, uzun bedeni birkaç adım uzağımdaydı. Her zaman ki yüz ifadesini takınmıştı. Soğuk ruhsuz bakışları ve yüz ifadesi. Hareleri bu sefer benden uzakta değildi. Tam gözlerimin içine bakıyordu. Lacivert hareleri benim mavi harelerimi ele geçirmişti. Bu anlamsız bakışı yarım bırakan ben oldum.
" Derse başlamayacak mıyız?" diye isteksiz bir şekilde konuştum. Benim konuşmamdan sonra kaşları yavaşça çatıldı ve konuşmadan sağ eliyle masaya geçmemi işaret etti.
Bende sessiz kalarak biraz önümde duran masaya doğru hızlı adımlarla ilerledim. Masaya geçip oturduktan sonra bakışlarımı ona çevirdim. Benim ardımdan oda masaya doğru yavaşça ilerlemiş ve karşımda duran sandalyeyi çekip oturmuştu. Şimdi karşı karşıyaydık. İki sessiz ve iki yabancı.
Ahrar hoca masaya geçtiğinde bana bakmadan daha önce elinde tuttuğu kitapları ve kum saatini masaya bırakmıştı. Kum saatini çevirip süreyi başlatmıştı. Kum yavaşça diğer bölmeye doğru akarken ben kısa süre akan kum tanelerini izledim. Bir dakika bile geçmesin diye yanında kum saatini getirmişti. Dakik bir insan olduğunu buradan anlamıştım. Pekala o zaman kum saati dolana kadar bu kısıtlı ve zorunlu ortamda bulunmak zorundaydık.
Bakışlarımı kum saatinden çektim ve Ahrar hocaya çevirdim. Masaya bıraktığı kitaplardan siyah kalın olan bir kitabı alıp kitabın kapağını açıp sayfaları çevirmeye başladı. Adamın kitapları bile siyahtı. Tam anlamıyla siyah onun hayatı olmuştu. Benim de en sevdiğim renk siyahtı ama hayatımın tamamı daha siyaha dönmemişti. Anlamsız ve isteksiz bakışlarımı ondan hala çekmemiştim. Umarım ders uzun sürmezdi. Çünkü bu akşamki daveti kaçırma lüksüm yoktu. Ben sessiz bir şekilde onu incelerken o bana bakamadan konuştu.
"Şimdi karanlık sırlar kitabının yanında olması lazım. Kitabın ilk sayfasından başlayacağız. Önceliğimiz senin o kitaptaki yazıları okuyup okuyamadığın. Okuyorsan zaman kaybetmeden derse başlayacağım. Çünkü öğrenmen gereken çok şey var. " dedi tok sesiyle.
Bir şey demeden ona bakarak hareketsiz kalarak kolyeme fısıldadım. Ve karanlık sırlar kitabının önümde olmasını istedim. Umarım gelirdi çünkü geçen günler içinde birkaç deneme yapmıştım kitap önümde belirmişti ama kısa sürede tekrar ortadan yok olmuştu.
Ben karanlık sırlar kitabının ortaya çıkacağını düşünmüyordum ama beni kolyem şaşırmıştı. Kitap anında önümde isteğim üzerine ortaya çıkmıştı. Neyse ilk günden bir fiyasko çıkmamıştı.
Yavaşça ellerim kitabın siyah kalın kapaklı yüzeyinde gezindi. Kolyemin anahtar sembolü üzerine işlenmişti. Ben kolyemi o kısma yerleştirip açmasam kitap asla açılmaz . Kitabı alıp sol avcuma yerleştirip boynuma doğru yaklaştırdım. Sağ elimle de kolyemi alıp kitabın üzerinde olan kısma doğru kolyemi yaklaştırdım. Kolyeyi dikkatli bir şekilde kitabın üzerinde olan kısma yerleştirip, kolyemi sağa doğru yavaşça çevirdim ve kolyeyi çevirdiğim an kilink sesiyle kitabın kilidi açıldı ve kolyenin içinde olduğu kısım kitabın yüzeyinde üste çıktı.
Ben kitabı açarken Ahrar hocanın dikkatli bakışları benim üzerimdeydi. Her hareketimi izliyordu. Yavaşça kolyemi içinde olduğu sembol kısımdan çıkardım ve kitabı masaya doğru bıraktım. Yavaşça siyah kalın kapağını açtım. Kitabın ilk sayfasında beni karşılayan Moritanya topraklarının haritası oldu. Kısa bir süre haritayı inceledim.
"Bu harita sanki tam olarak bu kulenin haritası değil gibi?" diye Ahrar hocaya merak ettiğim soruyu sordum. Çünkü haritada bulunan kulenin kasabanın arkasında olması beni düşündürmüştü.
Bulunduğum kule kasabanın önünde duruyordu. Ama haritada bulunan kule kasabanın arkasında ve ormanlık alanının içindeydi. Ama bu olduğum kule ormanlık alanından uzaktaydı. Garip sanki kule taşınmış ama bu haritada düzeltilmemişti. Ahrar hoca sorumdan sonra kısa bir süre sessiz kaldı ardından sorumu geçiştirerek kitabın sayfasını çevirmemi istedi. Yine cevaplanması zor olan bir soru ve yine geçiştirilen ben. Çevirdiğim sayfa harita sayfasından sonraki sayfaydı ama sayfa bomboştu. Bakışlarımı önümde duran sayfadan çektim ve Ahrar hoca 'ya çevirdim.
"Bu sayfa boş.." diye kısık sesle konuştum. Ahrar hoca sözlerimin ardından sırtını arkasında duran sandalyeye yasladı. Başını olumsuz anlamda salladı.
"Sayfa boş değil. Üzerinde bir şeyler yazılı ama şuan sen dahil bizde okuyamıyoruz. Kitabın 2 sayfası da boş üzerinde ne yazıldığını biz şuana kadar öğrenemedik yakın bir zamanda öğreneceğimiz de muamma." dedi tok sesiyle sağ elini çenesine götürdü ardından kirli sakallarını sıvazladı. Bir şey düşünüyordu. Kısa bir sessizliğin ardından bakışları kısa bir süre beni buldu ve lacivert irisleri gözlerimde bir şeyler görmek istercesine derin derin baktı ardından sesli bir iç çekti ve etli dudaklarını aralayıp konuştu.
"Diğer sayfaya geç." diye emir verircesine konuştu. Anında tek kaşım kavislendi. Biraz kibar olabilirdi. Ama bu çağ dışı adamdan bunu beklemek hata olurdu. Ben diğer sayfaya geçerken Ahrar hoca kemikli parmaklarıyla masada sessiz bir ritim tutturdu. Kısa bir süre bakışlarım onun parmaklarına kaydı. Uzun ince parmaklara sahipti. Sağ elinde bir yüzük vardı. Gümüş yılan figür işlemeli bir yüzük parmağındaydı. İrislerimi ondan çektim ve açılan sayfayı inceledim. Sayfadaki yazılar çok eksi bir yazıydı.
Kitabın sayfalarının köşelerinde resimli desenler vardı. En ağırlıklı olan yılan figürü. Ama bu yılan tek bir yılandan ibaret değildi. İki yılan siyah ve beyaz. İç içe geçmiş iki farklı renkte olan yılan. Aynı Lord Yelit 'e hediye ettiğim hediyede ki yılan çizimine eş olan.
Bakışlarımı sayfa köşesinde duran çizimlerden çektim ve sayfada yazılı olan not kısmını okudum. İlk sayfada yazılanlar şunlardı. Zehirli ölümcül çiçek türleri ve hayvanlar.
Bu bir kara ölüm lanet büyüsünün malzemeleriydi. Önce malzeme hakkında bilgiler vermişti ardından yapılan büyü sırasıyla anlatılmıştı. Başımı kaldırıp Ahrar hocaya baktım. Onun bakışları benim üzerindeydi. Ben ona bakınca aniden kendini toplamış ve parmakları tekrar masada ritim tutmaya başlamıştı. Beni mi izliyordu? Neden izlesin ki? Yanlış anlamış olmalıydım. Umarım düşüncelerimde haklıydım. Çünkü gözlerinde gördüklerim çok farklı bir bakıştı.
"Burada ne yazdığını biliyor olmalısınız." dedim. Sonuçta Esila 'ya ders verirken bunları öğrenmiş olmalıydı. Sonuçta aynı dersi ikinci kere veriyordu. Bilmemesi saçma olurdu. Taviz vermeyen bakışlarımı ona çevirmişken beyefendi sadece başını sallamakla yetindi. Hah! Kibirli ne olacak. Başını sallarken ki yüz ifadesinde alaycı bir ifade vardı. Onu eleştireceğimi düşünmüştü ama bir açığını bulamayınca somurtmam onu mutlu etmişti.
"Peki burada yazılanları sesli bir şekilde okumalı mıyım?" diye merakla sordum. Sorumdan sonra hemen konuştu.
Ben o konuşunca iki kolumu da kitabın önüne bırakarak kitaba doğru eğildim. Kitapta yazılı olan bitkilerin ve malzemeleri okumaya başladım içimden. Ahrar hoca bilgi verirken ben sadece göz attım yazılı olan malzemelere. Hepsi ilk defa duyduğum isimlerdi.
Ve hepsi o kadar kolayca bulunmayan bulunması zor olan ve bazıları tükenmiş olan malzemelerdi. Ben dalgın bir şekilde okurken malzemeleri birden birkaç saç tutamım omzumdan önüme serpildi. Kitabımın yanında duran kalemle saç tutamımı omzumun gerisine iteledim. Ama inadıma tekrar saç tutamım yine omzumdan aşağı düştü.
Saçlarım salık olduğu için yanımda toka yoktu. Saçlarımı elimde duran kalem yardımıyla boyun hizamda toplayıp topuz yapmaya başladım . Bakışlarımı kitaptan çekmeden topuzu yaparken kitapta okuduğum bir bitki ismi dikkatimi çekti ismi çok garipti ve bu bitkinin nesli tükenmişti.
Bakışlarımı kitaptan çektim Ahrar hocaya çevirdim. Bakışlarım onu bulduğunda onun bakışlarının da toplamakta olduğum saçlarımda olduğunu gördüm. Yine ve yine beni inceliyordu. Şu ana kadar ilk defa bu kadar net bir şekilde beni incelediğini görüyorum çünkü ilk karşılaşmamızda anında ben ona bakınca bakışları benden uzaklaşmıştı. O dalgın dalgın benim saçlarımı izlerken konuşmam onun bakışlarının saçlarımdan çekilmesini sağladı ve bu sefer benim mavi irislerime baktı.
"Çiçeğin ismi çok tuhaf ve nesli tükenmiş bir daha bu büyü o zaman yapılamaz" diye sakin ses tonumla konuştum. İlk başta idrak edemedi Ahrar hoca sonra sertçe yutkundu ve anlamayan bakışlarla bana bakmaya başladı. Tek kaşımı kaldırmış bu tuhaf hallerini inceledim ne oluyordu bu adama? Dikkati neredeydi? İlk zamanlarda dikkatli olan adam ona sorduğum soruyu bile duymamış hatta ikinci kere tekrar etmemi istemişti. Soruyu tekrar etmemden sonra sorumu cevapladı.
"Thısmıa Bitkisi... Tükeneli çok oldu. Yer altında yaşayan bir bitki. Çok kuvvetli bir bitki çoğu önemli büyü sihirlerinde kullanırdı ama onun tükenmesi bu büyüklerin bir daha yapılmamasını sağlamıştır. İsmi sana tuhaf gelebilir ama yakında alışırsın." dedi tok sesiyle ve irisleri yavaşça benim irislerimin görme alanından uzaklaştı ve önünde duran kitaba çekildi.
Bende onun gibi bakışlarımı önümde duran kitaba çevirdim. Kitaba bakarak konuştum. " O halde bu büyüyü öğrenmeme gerek yok. "diye soru yönelttim. Sadece başını sallamakla yetindi ardından diğer sayfaya geçtim. Diğer sayfaya geçtiğim anda beni az önceki sayfada bulunan bitkilerin çizilmiş resimleri karşıladı. Bu çizmişler çok tanıdıktı aynı yazının tanıdık olması gibi.
" Burada olan çizimler ve yazılar Yezra 'ya ait değil mi?" diye sordum meraksız bir şekilde çünkü cevabı biliyordum sadece onaylanmasını istemiştim. Ahrar hoca kısa sürede olsa bana baktı başını kaldırıp ve ardından gözlerinde anlam veremediğim bir ifadeyle kısa bir süre bana baktıktan sonra başını salladı.
" Yezra 'nın günlüğünü mü okudun?" diye sorduğunda başımı sallamakla yetindim. Kaşlarını anında çattı ve elinde tuttuğu kalemi hızla elinde döndürerek sallamaya başlayarak konuştu.
"Senin tersine Esila okumamayı tercih etmişti. Onun tam zıddı şeyleri yapıyorsun. Ve İkiniz de çok farklısınız." dedi düşünür gibi ya da kıyaslama yapıyordu. İkimizin arasındaki farkları söyleyerek .
"Aynı olmamızı beklemeniz çok saçma. Ne ben Eslia gibi davranırım ne de Eslia benim gibi davranabilirdi. Anlayacağınız her konuda beni onunla kıyaslamanız çok gereksiz." diye sertçe çıkıştım ama bu tavrım karşısında Ahrar hoca sadece bakmakla yetindi. Ruhsuz bakışları yine yüzünü esir almıştı. Sakin kalmaya çalışarak önünde duran kitaba baktım bu adamla ilk günden böyle olacaksa işim zordu ama onun için de zor hale getirmesini bilirdim.
Bakışlarımı masanın köşesine konulmuş kum saatine çevirdim . Ders saatimizin dolduğunu belli eden kum saatine bakınca anında oturduğum yerde toparlanmaya başladım. Kolyeme fısıldadım ve karanlık sırlar kitabını saklamasını istedim anında önümde olan kitap ortadan yok olmuştu. Anında bakışları beni buldu.
"Dersimiz bitti." dedim sesimdeki kızgınlığı yok etmeye çalışırken. Sessizce sözlerimin devamını getirmemi bekledi hiç bir şey demeden. Sonra yavaşça bakışları önüne döndü.
"Yarın görüşmek üzere Ahrar hoca. İyi akşamlar." dedim. Ama Ahrar hoca öylece önünde duran kitaba bakarak kütüphaneden ayrılmamı bekledi.
"Biraz kibar olup nezaketle sizde iyi akşamlar diyebilirsiniz. Bu denli kaba olmanız insanı öfkelendiriyor." dedim ses tonumun sert çıkmasına mani olmayarak. Ama hiçbir şey demedi ve bakışları önünde duran kitaptan bir saniye bile çekme gereği duymadan benim gitmemi istercesine sessiz kaldı. İnanılmaz derecede sinir bozucu bir adam.
Kısa bir süre ona bakmaya devam ettim ardında da sandalyeyi geriye doğru itip oturduğum yerden doğruldum. Bedenimi kapı tarafına çevirmeden önce Ahrar hoca ya ters bir bakış atarak yürümeye başladım. Saniyeler sonra kapının önüne gelip kapıyı açıp kütüphaneyi terk ettim. Kapıyı ardımdan sertçe kapatıp alt kata inmeye başladım.
Adımlarımı odamın olduğu en alt kata yönlendirdim. Merdivenleri inerken Dennis 'in de merdivenleri çıkarken gördüm. Oda beni fark etti anda adımlarını hızlandırıp bana doğru basamakları çıkmaya başladı hızla. Karşı karşıya geldiğimizde Dennis yüzümde hala varlığını koruyan öfkeli surat ifademi görüp neden bu halde olduğumu sordu. Sakin kalmaya çalışarak kısaca sebebini anlatmaya başladım.
"Her gün bir saat Ahrar hocadan ders alacağımı biliyorsun işte beyefendi sanki tek amacı beni öfkelendirmekmiş gibi işini ustaca yapıyor. Bu adama ilk günden dayanamadım 3 ay nasıl katlanacağım?" diye somurtarak sordum.
Dennis ise bu halimden zevk alır adına kısa sessiz bir kahkaha attı. " İşte senin de büyük bir imtihan bu. Birkaç ay önce bana söylediğin bir söz vardı hatırlıyor musun? "diye sordu o söylediğimi hatırlamaya çalışırken. Anında cevap verdim.
" İmansızın hakkından imansız gelir."sinirle söyledim.
" Hah işte bu cümle. İşte senin hakkından ancak Renas hoca gelebilir. "diye dalgaya alınca beni, ona öfkeli bakışlarımı yönelttim. Anında yüzünde olan alaylı ifade sayesinde yok oldu.
" Senin hakkından da benim gelmemi istemiyorsan susmaya çalış keza susmazsan çok etkili susturan çözümlerim var. "Ben onu tehdit edercesine konuşurken anında bir adım benden uzaklaştı. İki elini havaya kaldırarak konuştu.
" Tamam tamam sustum. "dedi.
" Eee şimdi ne yapacaksın işin yoksa biraz dışarıda bizimkilerin yanına uğrayıp vakit geçirelim. "diye bir teklif yöneltti. Başımı olumsuz bir şekilde salladım.
" İşim var. Akşam Ruhes krallığına gideceğim. "dedim.
" Ruhes krallığında olan kutlamaya mı davet edildin? "diye sordu. " Yani davetli olan kişilerin partneri olarak katılacağım. "dediğimde başını salladı.
" Tamam o zaman ben gidiyorum iyi eğlenceler. "diyip yanımdan ilerleyip basamakları çıkmaya başlayınca anında aklıma gelenle arkama döndüm.
" Aslında bakarsan Dennis bir partner eksiğimiz var senin bir işin yoksa katılabilir misin bize? "diye sordum. Üzerinde durduğu basamak üzerinde geriye dönüp bana baktı.
" Neden olmasın. Güzel bir gece bizi bekliyor desene. "dedi keyifle.
⭑⃝🦋
Ölümler ölümleri çağırıyor. Acılar acılara basarak yeni bedenler arıyor. Ruhlar ruhları tüketiyor. Anılar anıları unutturuyor. Unutulanlar bir daha hatırlanmıyor. Unutan da unuttuğunu hatırlamıyor. Hayat dengesiz bir düzen içerisinde geçip gidiyor ve bizde bu düzensizlik için bir düzen arayışı içinde koşuşturuyoruz.
Bazen neyin peşinden koştuğumuzu bilmiyoruz bazen de neyi ardımızda bıraktığımızı. İşte bu bilinmez ihtimaller arasında yaşayıp gidiyoruz bilemeye bilemeye. Dennis 'in de gelmesini istedikten sonra önce hazırlanmaya gitmiştik.
Victoria kırmızı bir balo elbisesi giymişti. Kabarık etekli derin dekolteli bir elbise. Sarı saçlarınıda dağınık bir topuzla şekillendirmiş ve birkaç tutamını da perçem gibi sarkıtmıştı. Ayakkabı olarak siyah bir stiletto ayağına geçirmişti.
Mera ise ona hediye ettiğim pembe balık modele sahip bir elbise giymişti. Saçları Victoria 'nın aksine salık bırakılmıştı. Ayakkabı olarak onun rahat edebileceğini düşündüğüm stiletto ayakkabıları ayağına geçirmişti. Onlar hazır olduktan sonra arka bahçede beni beklemelerini istemiştim. Bende hazır olduktan sonra bahçeye çıkarak açtığım portaldan davet yerine geçecektik. Atlarla gidersek geç kalırdık çünkü bize davet yeri çok uzaktı.
Ben ise bugün beyaz renkten yana tercihimi yapmıştım.
( beyaz renk olarak düşünün)
Uzun beyaz bir elbise üzerimde vardı. Elbisenin bel kısmında bir beyaz kumaş kemer vardı. Ve elbisenin omuzlarında işlemeli çiçek desenleri vardı. Püskül şeklinde elbisenin kolları yere kadar uzanıyordu. Kısa da olsa elbisenin kuyruğu vardı. Hafif göğüs dekoltesine de sahipti. Etek kısmı ise yere pileli bir şekilde iniyordu. Elbiseyi çok beğenmiştim. Ayakkabı olarak da bende tek bant siyah topuklu ayakkabı giymiştim. Saçlarım ise boyun hizamda örgülü bir topuz yapmıştım.
Kısa bir süre aynada kendime baktım. İyi gözüküyordum. Ruhumun aksine iyi gözüküyordum. Hazır olduğumu anladıktan sonra gözlerimi kapattım ve arka bahçede olmayı diledim. Birkaç saniye içinde bedenim mekan değiştirmişti. Gözlerimi açtığımda arka bahçedeydim. Bizimkileri de bahçede duran masada sandalye üzerinde otururken gördüm. Beni gördüklerinde bana doğru gelmeye başladılar. Bende onlara doğru ilerledim. Üçü karşıma gelince adım atmayı bıraktım.
"Fazlasıyla güzel gözüküyorsun Emira." dedi Dennis beni incelerken.
"Teşekkürler sende çok şıksın. Hazır olduğumuza göre artık gitme vakti geldi..."dedim ve kolyemden bizlerin Ruhes krallığında olmasını istedim. Ve anında kolyem benim isteğimi yerine getirdi.
İşte Ruhes krallığındaydık. Gece olduğu için net bir şekilde kuleyi inceleyemiyordum ama çok büyük olduğunu söyleyebilirdim. Karşımda olan kulenin kapısına doğru ilerlemeye başladım benim ardımdan Victoria, Dennis ve Mera da ilerlemeye başladı.
Kulenin kapısına geldiğimizde kapının önünde duran askerler kuleye girmemizde sorun yaşatmadı. Sebebi Dennis 'in kimliklerimizi serbestçe belirtmesiydi. Kimliklerimizi öğrenen askerler anında içeri girmemizi sağladı. Kulenin kapısından içeri girdiğimizde kulenin geniş bahçesinde yan yana yürümeye başladık. Hava çok serin olduğu için hızlı adımlarla kuleye doğru ilerledik.
"Eee davetli değiliz sorun olur mu?" diye sordu Mera.
"Kim demiş davetli değiliz. Tarsis kralı davetli ya Kiran 'la beraber Otomatik olarak sen, Kiran' la eşsin, ben ve Victoria ise Dennis ve Tarsis kralıyla. Yani kısmen davetliyiz." diye açıklamada bulundum. Yani umarım Tarsis kralı sorun çıkarmazdı.
"Aslında bir davete gerek yok bile. Sonuçta ben kolyenin bekçilerinden biriyim ve kolyenin sahibi de burada. Bizi davet etmemeleri ayıp." dedi Victoria. Aslında çok haklıydı nezaket olarak bizi davet etmeleri gerekirdi. Ama neden davet etmediler ki?
"Ya davet etmişseler ?" diye soru yöneltti Dennis. Anında durup bedenimi ona doğru çevirdim.
"Neden böyle bir şey dedin ki?" diye sordum.
Kısa bir süre sessiz kaldı ama sonra söylemesi gerektiğini düşünmüş olduğu için soruma cevap verdi.
"Aslında sizler davet edildiniz. Bu sabah dersten çıkıp senin yanına gelecektim. Senin odanın katına gelip tam odana doğru ilerleyecekken birden bir konuşma sesine kulak misafiri oldum. İşte o sırada bir ulak gelmişti kuleye. Ulağı karşılayan Süreyya hanımdı. Ulak Süreyya hanıma sizin de davet edildiğinizi söyledi. Ama Süreyya hanım gelemeyeceğini söyledi. Bende senin isteğin üzere böyle dediğini düşündüm ve yoluma devam ettim. Yani davetlisiniz ama haberiniz yok . "dediği anda bakışlarımı Victoria 'ya çevirdim.
" Haberin var mıydı bundan?"diye sordum sinirle. Anımda Victoria başını iki yana salladı.
"Hayır nereden olsun olsa söylerdim. Senden neden saklama gereği duyayım ki. Hem ben böyle davetleri çok severim neden gitmek istemeyeyim ki." dedi ve ardından sesli bir nefes alıp verdi. "Bunu bize sorması lazımdı Süreyya hanımın bizim düşüncemizi umursamadan karar almış belki biz gelmek istiyorduk. Neden hemen geri çevirmiş? " diye yakındı.
Sakin kalmaya çalışarak konuştum. "Tamam bunu sonra konuşalım. İsteği olmadı ya Süreyya hanımın. Bakın buradayız. Onların planı yattı bizim ki devreye girdi. Hadi bugün güzel anlar geçirelim." dedim ve kulenin kapısına doğru ilerledik.
İçeriden hep beraber geçtik. İçeri girip etrafa kısa bir bakış attığımda şaşalı bir şekilde kule süslenmişti. Kulenin içerisine ilk adım attığımızda bizi büyük geniş bir hol karşıladı. Bu holde duvara asılı tablolar vardı. Ve duvara asılı yanan gaz lambaları. Biraz ileride de geniş bir yüksek masa vardı. Üzerindeyse beyaz zambak çiçeği duruyordu vazonun içinde. Holde bulunan merdivenler aşağı ve yukarı doğru gidiliyordu. Arkamda duran pencereler ise kırmızı kadife perdelerle örtülmüştü. Birkaç çalışan holde misafirleri ağırlıyor içeri doğru onlara eşlik ediyordu. Bakışlarım onlarda sabit kaldı ve onlara doğru ilerledim.
İçlerinden birine Tarsis kralının gelip gelmediğini sordum. Çoktan teşrif ettiklerini söyledi. Omzumun gerisinde bizimkilere baktım. Beni takip etmelerini işaret ettim. Çalışan kız bizi davet alanına kadar götürdü. Aşağı inen merdivenlerden basamakları yavaşça inmeye başladık. Ardından çalışan kız izin isteyerek eski yerine doğru ilerledi.
Ben basamakları inerken sağıma Victoria soluma Mera yaklaşıp benimle beraber basamakları indiler. Her basamak inişimizde bizi karşılayan melodi sesi etrafımızı sarmalıyordu. İndiğimiz merdiven korkulukları tüllerle süslenmiş ve küçücük çiçek demetleri tüllere işlenmişti. Merdiven basamaklarına da kırmızı halı döşenmişti.
Yavaş ve temkinli bir şekilde son basamağı inip bizi karşılayan devasa salona geçtik. Fazlasıyla kalabalık bir davetti. Salonun her köşelerinde masalar kurulmuştu. Ve gelen davetlilerde masalarda yerlerini almıştı. Tam karşımda duran pencere kenarında ise müzik enstrümanlarını çalan kişiler daha önce duymadığım güzel bir melodiyi çalıyorlardı. Daha kimse dans pistine çıkıp dans etmemiştiler. Bakışlarımı masada oturanlar arasında gezdirdim. Ben etrafı gözlemlerken Mera yanıma gelip kulağıma fısıldadı.
"Kiran biraz ileride olan masada." dediğinde başımı ona çevirdim. Muzip bir sesle konuştum.
"Gönül gözüyle mi gördün Kiran 'ı bu kalabalık arasında Mera?" dedim çünkü çok kalabalıktı kolayca bulması biraz zordu. Sözlerim anında onu utandırdı. Victoria ve Dennis hemen solumda duruyordular. Onlara bakarak konuştum.
"Evet masamızı bulduğumuza göre oraya ilerleyelim." dedim ve biraz ilerimde olan masaya doğru ilerledim. Her adım atışımda masayı daha rahat görebiliyordum. Masada 3 kişi vardı; Tarsis kralı, Kiran ve bir adam... Ben adım atarken Victoria bana hitaben konuştu.
" Masada olan Ruhes topraklarının kralı Nefil." dedi. Anladım dercesine başımı salladım. Birkaç adım sonrası masaya vardık. Bizi ilk fark eden Tarsis kralı oldu. Anında karşısında duran Nefil kralına her ne diyorsa konuşmasını yarım bıraktı ve şaşkın bir ifadeyle bana ve yanımda olanlara baktı. Yönünü bize doğru çevirdi. "Burada ne arıyorsunuz siz?" diye konuştu tok sesiyle. Masada tam onun karşısına geçip konuştum.
"Bende davetliler arasındayım. Yani gelmem de ne gibi bir sorun var?" dedim tebessüm ederek. Onun her an beklemediği anlarda beni görüp kızıp öfkelenmesine istemeye istemeye alışmıştım. Bakışları bile beni görünce huzursuz olduğunu bas bas bağırıyordu.
Ben Tarsis kralının konuşmasını beklerken masada bulunan Kral Nefil konuştu.
"Prenses Emira sizi burada beklemiyordum. Gönderdiğim ulak sizin rahatsız olduğunuzu bunun için davete katılamayacağını iletti bana." dedi. Daha çok neden şuan burada olduğumu sorguluyordu.
"Aslında bakarsanız rahatsızdım ama toparladıktan sonra gelmeyi tercih ettim. Umarım bir rahatsızlık vermemişimdir." dedim ama bakışlarım Tarsis kralındaydı. Ben rahatsızlık vermeyeceğimi sorduğum anda kaşlarını çattı ve yanımda bulunan Mera 'ya hoşnutsuz bakışlarla bakamaya başladı. Nefil kralı konuştuğu an bakışlarım jet hızıyla ona döndü.
" Ne rahatsızlığı buraya gelmeniz bir onurdur benim için." dedi ve Tarsis kralına kafasını salladı ve ardından tekrar konuştu. "Diğer gelen davetlileride ağırlamalıyım tekrar yanınıza uğrayacağım." dedi ve masadan ayrıldı. O ayrılır ayrılmaz hemen onun ayrıldığı yere geçtim. Şimdi masada ben, Tarsis kralı, Dennis, Kiran ve Mera vardık. Mera ve Kiran aralarında sohbet ederken ben bakışlarımı Tarsis kralına çevirdim. Onlara kaşlarını çatmış aralarında olan samimiyeti isteksiz bir şekilde izliyordu.
Sesimi kısık tutmaya çalışarak konuştum.
"Gözlerinizle ikisini öldürmeyi bırakır mısınız?" diye bir istekte bulundum. Ama sadece bulmakla yetindim . Hızla başını çevirdi ve bakışları beni buldu.
"Bu kız niye burada? Burası soylular için çalışanlar için değil. Onun yeri burası değil!" diye azarlarcasına konuştu.
"Yani ne yapmamı istersiniz onu kovayım mı? Farkında mısınız bilmiyorum ama Mera geldiği anda Kiran ne kadar mutlu oldu. Az önce siz Nefil kralla konuşurken o etrafa bıkkın bakışlar atıyordu. Şimdi ise ne kadar da mutlu bunu yok etmek mi istiyorsunuz." diyerek onun gerçekleri görmesini bekledim. Ama tabii ki de kendinden taviz vermeden bu durumu kabullenmediğini ve rahatsız olduğunu belli etmeden duramadı.
" Hem bence iyi ki geldik bakın ikiniz tek başınıza burada ne yapacaktınız. Biz gelerek ortamda bulunan bulanıklığı yok ettik. Hem bence güzel bir gece olacak. Tadını çıkarın." diyerek gecenin sonuna kadar burada olduğumuzu belli ettim. Eee artık gecenin sonuna kadar dişini sıkıp davetin sonlanmasını bekleyecekti. Tabi gecenin sonuna kadar gördükleri onda büyük hasarlar bırakmayacaksa neden olmasın .
Çünkü aklımdaki tilkiler düşüncelerimi serbest bırakmıştı. Hepsi uçurtma misali zihnimin uçsuz bucaksız alanında koşuyordu. Ve hiç bir engel onları geri plana atamadı. Tarsis kralı etrafa bakınıp dururken Victoria 'ya bana doğru yaklaşıp konuştu.
"Eee böyle kös kös oturacak mıyız?" diye sordu. Etrafına muzip bakışlarını atıyordu. Sıkıldığı için olduğu yerde hafifçe kıpırdayıp duruyor, masada olan çiçekleri parmaklarının arasına alıp çiçeklerle uğraşıyordu.
"Ne yapmak istiyorsun?" dedim cevabını bile bile. Sorumun ardından hemen bakışlarım onu izlemeye koyuldu. Anında dudakları iki yana kırıldı. Gözlerinde şeytani bir parıldama beliriverdi. Ve yavaşça omzunu silkti. Ama bu davranışı zihninde devrilen kurnaz düşünceleri belli etmemek içindi.
"Bilemem orasını sen söyle. Ne yapmak istersin?" diye meraklı bir kız çocuğu gibi soru sordu.
"Birazdan dans başlar ondan önce kimseyle tanışmak yok en son tanıştığımız kişiyi unutmadın değil mi?" diye hatırlamasını ve ona göre yanlış bir şey yapmamasını istedim.
"Hadi ama o bir istisnaydı. Adamın öyle biri olacağını bilemedim." diye küskün bir ifadeyle konuştu.
"Burada biraz sonra başlayacak olan dans başladığı anda şuan ki sıkıcı ruh halinden kurtulursun. O zamana kadar dayan derim. Yeni bir bela açma başıma! " dedim uyarı dolu bakışlarımın arasından, sadece Victoria susmakla yetindi ardından bakışlarımı masada olan Dennis 'e çevirdim.
"Sıkılmış gözüküyorsun?" dediğimde başını salladı. Ve parmakları arasında tuttuğu bardaktaki içeceğini içti. Ardından kahverengi hareleri beni buldu.
"Şuan herkes sıkılıyordur ama herkesin de dans anının başlamasını beklediğini biliyorum. Bekçiler buraya teşrif ettikleri anda seninle tanıştıktan sonra dans başlar." dedi ve kısa bir süre sustu ardından bakışları ben ve Victoria üzerine dolaştırdı.
"Aranızda biri boşta kalacak sanırım. Mera ile Kiran dans edecek..." dediği anda Tarsis kralı anında bakışlarını Dennis 'e çevirdi. Dennis Tarsis kralının ona baktığını anladığı anda olduğu yerde hafifçe kıpırdandı. Sanırım bakışlarıyla onu öldürüyordu. Dennis' in yarım kalan sözünü ben tamamladım.
" Hayır kimse partnersiz kalmıyor." dedikten sonra başımı yanımda duran Tarsis kralına çevirdim. "Tarsis kralı için bir sorun olmazsa benim bugünlük partnerim olacak. Dennis sen zaten Victoria 'yla... Kiran' lada Mera partner olacak." diye sakin bir şekilde konuştum. Tabi bu eşleşme Tarsis kralının hiç mi hiç hoşuna gitmemişti en başından. Olduğu yerde sinirli bir halde öfkeli bakışları hepimizin üzerinde geziniyordu. Ardından bana doğru baktı ve her zamanki gibi azarlarcasına konuştu.
" Bugün dans edeceğimi hatta seninle edeceğimi düşündüren şey ne prenses Emira?" diye ters bir ifadeyle konuştu.
"Ah benim gibi tatlı bir bayanın isteğinizi kırmayacağını düşünmüştüm. Ama sanırım yanılmışım sizin nasıl kaba biri olduğunuzu kısa bir süreliğine unutmuşum. Tabii siz bunu tekrar bana hatırlattınız her zamanki gibi ." dedim ve üzülmüş gibi rol yapmaya başladım." Ah ne kötü! Bugün geldiğim davette uzaktan arkadaşlarımın dans ettiklerini izlemekle yetineceğim. "dedim ve yalandan somurttum ki belki de taş kalbi yumuşar da isteğimi kabul ederdi. Yani öyle umuyorum. Ama sakıncalarım da vardı. " Tamam o zaman sırasıyla senle ve Victoria 'yla dans ederim. "dedi Dennis.
" Ama gelenek için başlatılan dans uzun ve yorucu... "dedim ve sesli bir nefes verdim." Neyse ben siz dans ederken etrafı gezerim. "dedim ve karşımda duranlara baktım. Tarsis kralının bakışları elinde tuttuğu bardaktaydı. Ona çaktırmadan bizimkilere göz kırptım. Tabi Victoria amacımdan haberdardı. Ama diğerleri göz kırptığımda amacımı anlamış ve Tarsis kralına duygu sömürüsü yaptığımın farkına varmıştılar. Tarsis kralını bezdirmiş olmalıyım ki çabuk kalkanlarını indirdi. Ya da buradan çabuk gitmek için her şeyi yapmaya istekliydi.
"Tamam... Dans edeceğiz ama fazla uzatmak yok." dediğinde Tarsis kralına anında başımı uslu bir kız çocuğu gibi salladım. Kabuk etmesi bile büyük başarıydı benim için. Hiç etmeyeceğini bile düşünmüştüm. Ama Neyse ki düşündüğüm olmamıştı.
"Tamam o zaman eşlerde tam olduğuna göre bir sorun yok." dedim ve şunları da ekledim. " Bildiğim kadarıyla 3 'lü eşler arasında yapılan bir dans bu. Bazı anlarda 3 çiftin eşleri değişiyor 3 kişilik grup arasında." diye bildiğim kadarıyla anlattım. Victoria' dan öğrendiğim buydu dansları biraz farklıydı burada olan danslara nazaran. Ama farklılık iyidir. İnsanı sıkılmaktan alıkoyar. Hepsi onaylanmıştı anında beni.
" Onun için de yan yana durmamız ve öyle dans etmeliyiz dans anında. "dedi Dennis. Peki dercesine gözlerimi kapattım. Ve o anda aklıma gelen fikri beyan ettim.
" Peki o zaman şöyle olsun 1 grup ben ve Tarsis kralı. 2 grup Dennis ve Victoria. 3 grupta Kiran ve Mera. "dedim anında Dennis göz kırptı evet dercesine.
Ondan sonra masada aramızda dans hakkında konuştuk. Tarsis kralı sadece susmuş bizleri dinlemişti. Acaba dansı bilmediği için mi ilk başta kabul etmemişti? Öyleyse kötü olurdu çünkü burada dans anında erkek eşini yönlendirirdi. Umarım böyle bir sorun yoktur.
Biz masada kendi aramızda sohbet ederken açılan çift kanatlı kapıdan giren iki bekçi dikkatimi çekti. Onlar bizim geldiğimiz taraftan gelmemişlerdi. Bulunduğumuz salonun diğer tarafında bulunan kapıdan girmiştiler. Onlar içeri girdikleri anda etraftaki sesler kesilmişti. Herkesin bakışları onları bulmuştu. Aynı bizim masada olanlar gibi. Bakışlarımı kapıdan Biri simsiyah giyinmişken diğeri bembeyaz giyinmişti ve dikkatimi çeken başka bir şeyde iki bekçinin de kollarında olan sembol dövmeleri...
Beyazlar içinde olan erkek koruyucunun sağ kolunda beyaz bir yılan dövmesi vardı. Erkek koruyucunun kısa kollu gömleğinden kolunun üzerine işlenmiş bu yılanın baş tarafı sağ elinin ters yüzündeyken, kuyruğu ise kolu boyunca dolanıyordu. Yılanın kuyruğunun ucu ise omzunun bitişindeydi. Aydınlığın koruyucusu büyük uzun gövdeli biriydi.
Esmer teninin zıddı olan tek şey üzerindeki beyaz kıyafetleriydi. Onu daha detaylı bir şekilde incelediğim anda boynunda taşıdığı kolye dikkatimi çekti. Kolyesi güneş figürlüydü. Gümüş işlemeli güneş sembolü kolyesi boynunda belinin hizasına kadar uzanıyordu. Erkek koruyucu siyah bir kısa gömlek giymişti ama gömleği diz kapaklarına kadar uzanıyordu pantolonu ise siyahtı. Ve ayağında uzun bir çizme giymişti.
Bakışlarımı ondan çektim ve yanında bulunan tatlı kadına bakmaya başladım.
Simsiyah saçlara sahipti ve bu saçları diz kapağına kadar uzanıyordu. Sadece saçlarının birkaç tutamını başında toplamıştı geri kalan saçlarını da salık bırakmıştı. Üzerindeyse siyah bir elbise vardı. Onun da elbisesi kısa kolluydu. Ve onun da diğer koruyucudan farklı olarak sol kolunda siyah bir yılan dövmesi vardı.
Aynı erkek koruyucunun kolunda olan dövmenin renk farkı dışında tıpatıp aynı yılan figürünü koluna işlemişti. Ve o da boynunda siyah ay figürlü bir kolye vardı ama onun kolyesi onun göğüs oluğuna kadar uzanıyordu. Kadın koruyucu siyah yerlere kadar uzanan bir elbise giymişti. Onlar içeri adım attıkları anda Kral Nefil onlara doğru ilerlemişti. Aralarında kısa bir konuşmadan sonra Nefil kralının onları yönlendirmesiyle bizim olduğumuz tarafa doğru ilerlemeye başladılar.
"Bize doğru geliyorlar." diye fısıldayarak konuştu Mera. Saniyelerin ardından olduğumuz masaya gelmiştiler. Nefil kralının solunda ve sağında duran koruyucular beni gördükleri anda önümde eğilip selam vermiştiler. Kolyem gözüktüğü için kolyenin sahibinin ben olduğunu anlamış olmalıydılar. Ben böyle düşündüğüm anda Victoria sanki düşüncelerimi duymuş gibi bana hitaben konuştu.
"Biz koruyucular seni görmesek bile bizlerin hissedeceği bir enerjiyi etrafa yayıyorsun bunu sadece bizler hissederiz başka birileri değil onun için buraya giriş yaptıkları andan itibaren senin burada olduğunu anlamışlardır. Yani anlayacağın biz koruyucular seni yakınında ister olalım ister olmayalım seni uzakta da olsan yakında da olsan hissederiz. "dedi ve elini omzuma yerleştirdi. " Bak aydınlığın koruyucusu Teril.. "dediğinde başımla ona selam verdim. Ve selamımı kabul etti.
Koruyucularla kısa süren tanışmamızın ardından kral Nefil 'in dansı emir vererek başlamasıyla herkes dans alanına doğru ilerledi. Ama ilk önce herkes benim ilk gitmemi bekledi yanımda duran Tarsis kralına baktığım anda hemen yanıma geçip koluna girmemi bekledi ardından yavaşça dans yapacağımız alana kadar yavaş adımlarla ilerledik. Bizim ilerlememizden sonra Kiran ve Mera sonra da Victoria ve Dennis ardımızdan dans alanına doğru ilerledi. Tabii bizden sonra da diğer davetliler dans alına geçmişti.
Tarsis kralıyla dans alanına geldiğimizde o durdu ve karşısına geçmemi bekledi. Birkaç saniye sonra karşı karşıyaydık. Diğerleri de yerlerini aldığı anda pencere kenarında duran müzisyenler dans melodisini çalmaya başladılar. Ben ilk başta etrafımda olanları gözetledim. Ama tabii bu sırada da sağ elimi Tarsis kralının sol eline yerleştirdim. Ve sol kolumu da omzuna koyup bakışlarımı dans eden çiftlere çevirdim.
İlk başta slow tarzda çalan melodiyle herkes sakin müzik eşliğinde dans etmeye başladılar. Bende Tarsis kralı dansa başladı anda ona ayak uydurdum. İlk dakikalar böyle geçti. Solumda Victoria ve Dennis 'te yavaş tempolu bir şekilde dans ediyordu. Mera ve Kiran' da aynı şekilde. Şu an tüm davetliler bu tempoda dans edecekti ama ilerleyen saatlerde ise burası yüksek adım sesleri ve kahkahalarla çevrelenmiş olacaktı.
Herkes bu güzel ruhu yatıştıran melodi eşliğinde dans ederken birden ne olduysa melodi değişti tabii bunu beklemediğim için birden olduğum yerde dans etmeyi bıraktım. Müzik değişmiş ve yüksek tempolu bir şarkıyı çalmaya başlamıştılar. Kadın partnerler erkek partnerlerinin onları yönlendirmesiyle dans ediyordular. Biz hariç herkes yeni dansa ayak uydurmaya başlamıştı.
Tarsis kralına baktım. Oda bana bakıyordu. Ve hızla sağ elimi tutup beni etrafımda döndürmeye başladı. Birkaç saniye etrafımda döndüm. Etrafımda olanlara çarpmamak için çabaladım. Ardından Tarsis kralı sonra beni kendine doğru çekti ve sağ eli belime yerleştirip bedenimi eğdi. Belim bir yay gibi eğildi bu sadece kısa bir süre sürdü .
Ve Tarsis kralı belimde duran eliyle hızla doğrulmamı sağladı. Doğrulduğum an eski pozisyonuma geçtim. Ritim hızlanıyordu git gide. Ve bizde elimizden geldiğince bu hızlanan ritme ayak uyduruyorduk Tarsis kralıyla beraber. Ardından etrafta olanlar kadın partnerlerini hızla döndürerek kadınların kendi etrafında hızla dönmesini sağladı. Ben hızla kendi etrafında dönen kadınlara bakarken birden ne olduysa Tarsis kralı benim elimden tuttu ve beni hızla kontrollü bir şekilde etrafımda tek başıma dönmemi sağladı.
Ardından Tarsis kralı tekrar beni kontrollü bir şekilde kendine doğru çekti ve diğerleri gibi Tarsis kralıyla beraber ileri geri adımlarla yeni bir ritimle dans etmeye başladık. Ardından ne olduysa birden ritim tekrar yavaşladı ve ilk yaptığımız dansa tekrar geri döndük. Gerçekten çok farklı bir danstı. Bir dakika hızlı ritimle dans ederken bir dakika sonra yavaş müzik eşliğinde dans ediyorduk.
Şimdi yine sakin bir melodi eşliğinde dans ediyordu salondakiler. Yavaşça bir ileriye bir geriye doğru dans etmeye başladık. Bakışlarımı Tarsis kralına çevirdim.
"Bu kadar yüksek tempolu ve düşük tempoda dans edeceğimizi bilmiyordum. Zormuş da biraz. Alışık değilim bu tür danslara." dedim ama Tarsis kralı beni sanki hiç duymamış gibi yavaşça etrafımda çevirdi. Ve sonra kendi etrafımda dönmem bittiği andan sonra tekrar eli belimdeki yerini buldu. Aramızda yakın olmayacak bir mesafe vardı.
Tarsis kralı aramızdaki mesafeye sadık kalıyor gerekmedikçe yakın temastan uzak duruyordu. Herkes şimdi aynı tempoda dans ediyordu. Biz hala yavaşça dans ederken birden tekrar müzik ritmi hızlandı ardından erkek partnerler karşılarında olan eşlerinin belinden tutup etrafında çevirmeye başladı. Ama bu kısa bir çeviri değildi. Uzun bir süre etrafında eşlerini döndürüyordular. Anında bakışlarım Tarsis kralına çevirdim.
"Ben bu dansı pek bilmiyorum beni yönlendir misiniz?" dedim çünkü gerçekten çok zor bir danstı bu ve daha önce hiç yapmadığım için gördüklerim ve Tarsis kralı sayesinde dans edebiliyordum.
" Bakın kadın partnerlerinin erkekler belinden tutup etrafında döndürüyor sizde yapın merak etmeyin ağır değilim. Beni zorlanmadan kaldırabilirsiniz . Zaman kaybetmeden dansa ayak uyduralım." dediğim anda ilk başta bana kaşlarını çatarak bakmıştı ardından hızla hareket edip Trasis kralı arkama dönmemi sağladı. Hemen arkamı döndüğümde iki elini ince belime yerleştirip elbiseme dikkat ederek beni belimden yukarıya doğru kaldırıp etrafında döndürmeye başladı.
Tarsis kralı sanki ben hiç yokmuşum gibi çok rahat bir şekilde beni havada belimden tutarak döndürüyordu. Elbisemin uçları dönüşümden dolayı bir balon görünümü almıştı. Beni hiç sıkıntı çekmeden böyle rahatlıkla döndürmesi onun gerçek anlamda güçlü olduğunu gösterir neredeyse yarım dakika boyunca beni belimden tutup döndürüyordu.
Birkaç saniye döndürdükten sonra yavaşça diğerleri eşlerini indirdikten hemen saniyeler sonra Tarsis kralı dikkat ederek beni yavaş yere indirdi. Ayaklarımın üzerine basınca etraftaki kahkahaları duyunca dans eden çiftlere baktım hepsi kendin fazlasıyla kaptırmıştı dansa. Her an başka dans figürleriyle danslarına devam ediyordular. Ben heyecanla her an yapılan bu dansa şaşkın bir şekilde bakarken Tarsis kralı yine suratsızlığını takınmıştı. Ama bunu umursamadım.
"Dans ne kadar sürüyor?" diye sordum. Yine tempo yavaşlamıştı. Bir elim Tarsis kralının sol avcundayken sağ elim ise onun omzundaki yerini almıştı.
"Çok soru soruyorsun ."diyerek uyarıda bulundu ya da ona soru sormamdan duyduğu rahatsızlığını dile getirdi. Hah! Hiçte bir kere. Alt tarafı bir soru sordum. Tabi o o kadar konuşamamaya alışmıştı ki bir soru sorsam bile onun için milyonlarca soru gibi gelirdi. Hem ben ona siz çok somurtuyor musunuz diye söylüyor muydum? Sahi neden söylemiyorum ki?
"Siz de çok somurtuyorsunuz. Ben bir şey diyor muyum?" diye sordum sorumu sorarken muzip bir sesle konuştum.
"Hayır. O zaman bence birbirimize karşı dürüst olmayalım çünkü sonu kötü oluyor. Hem biraz eğlenin buraya bunun için geldik. Başka zaman somurtmaya ve beni azarlamaya devam edersiniz. Günümü zehir etmeyin ki bende sizin kini etmeyeyim." dedim anda susmayı tercih etti.
Ardından müzik ritmi değişti ve 3 çift arasında yapılan dans çiftlerin değişmesiyle devam etti. Bizim grup bir araya dans ederek yaklaştı ve daire oluşturduk. Ve ellerimizi dans ederken değiştirdik.
Ardından benle Dennis dans etmeye başladık. Tarsis kralıda Mera 'yla. Kiran' da Victoria 'yla.
Tabi bu eş değişiminden hoşlanmayan kişi Tarsis kralı oldu. Mera' ya hiç hoş olmayan bakışlarla bakmaya başlamıştı eşleri değiştirdiğimizden beri. Ah küçük Mera'm ise gerginliğini saklamaya çalışarak Tarsis kralının kolları arasında dans ediyordu daha fazla bu görüntüye dayanamadığım için hemen Victoria 'ya kısa bir bakış attım anında anladı ve eşleri değişti. Bende hızla Mera' ya doğru yaklaştım. Ve Dennis 'le eşleri değiştik. Bence Mera günün sonuna kadar Kiran' la dans etmeliydi. Bunu kimse sorun etmezdi.
"Bence de Mera 'nın Tarsis kralıyla dans etmesi doğru değildi. Kıza attığı acımasızca bakışları yüzünden Mera' nın orada bayılacağını bile düşündüm." dediğinde Dennis anında başımı salladım.
"Evet Mera 'dan hiç hoşlanmıyor. Yani anlamıyorum Mera soylu sınıftan olmaması ona ne ki? Sonuçta Kiran onu gerçekten çok seviyor. Tarsis kralı bunu kabullenmek zorunda. Ama kabullenmediği yetmiyor birde onları ne zaman bir araya getirsem bana olan öfkesi beni kızdırıyor. Şimdi biz olmasak ikisi de kös kös burada dans edenleri izleyecekti. Ve bunu fark etmesi gerekirken görmezden geliyor bizlerin varlığı Kiran 'a çok iyi geliyor en çokta Mera. Baksana onlara ne kadar mutlular.
Kiran ona çok nazik davranıyor. Babasının Mera' ya olan davranışlarına rağmen babasına saygısızlık yapmıyor ikisini de kırmamak için elinden geleni yapıyor. İki taraf onun için çok değerli ama bunu sadece farkında olmayan Tarsis kralı. Umuyorum ki anladığı vakit çok geç olmaz. Yoksa çok pişman olacak. "diye düşüncelerimi dile getirirken Dennis başını salladı.
Ben Dennis 'le dans ederken anında Victoria' nın sesini duydum zihnimin içinde.
"Emira ben hiç memnun değilim şuan ki eşimden çok ruhsuz Tarsis kralı.Hiç konuşmuyor bile suskun suskun dans ediyoruz. Sen bu zamana kadar bu adamla nasıl dans ettin ki? Lütfen eşleri değiştirelim." dediğinde sesli bir soluk verdim.
Adam insan kaçırandı ya, on dakika bile olmadan iki kişiyi kaçırmıştı bile. Victoria gözlerimin içine bakarken başımı salladım. Ve anında Dennis'le dans ederken dans etmeyi bıraktım. Dennis 'te durumu anlamış olmalı ki sırıtarak Victoria' ya bakmaya başladı. Victoria neredeyse koşar adımlarla Dennis 'e doğru geldi bende hemen Tarsis kralının yanına gittim ve karşısına geçip dans etmeye başladık. Tabi yakınmayı unutmadım.
"Gerçekten sizi anlamıyorum. Yani yanınızda iki kişi bile duramadı. Bakın hemen sizden kaçtılar. Neden böyle davranıyorsunuz?" dediğimde anlamayan bakışlarla bana baktı.
"Nasıl davranıyorum ki?" diye sordu tok sesiyle. Soru sorarken bile sesi o kadar normal çıkmıştı ki sanki soru sormuyor da öylesine bir sohbet açmaya çalışıyor bir hali vardı.
"Bilmiyorum farkında mısınız yoksa bilmeden mi yapıyorsunuz? Neden etrafınızda olan insanları uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz en çokta Kiran 'ın etrafında olanları. İlk zamanlarda beni Kiran' ın etrafında istemiyordunuz ama buna ne ben izin verdim ne de Kiran. Aramızda olan dostluk bağını koparıp atmadınız. Şimdi de Mera 'yı Kiran' dan uzak tutmak istiyorsunuz. Bu yaptığınız doğru değil. Siz yalnız kaldığınız için oğlunuzu da bu kendi yalnızlığınıza çekmeyin. Bırakın onun dostları ve sevdiği biri olsun. Buna mani olmayın."diye soluksuz bir şekilde konuştum amacım onu kırmak asla değildi. Sadece yaptığı yanlışları düzeltmesi gerektiğini göstermek istiyordum.
Tarsis kralına baktığımda sadece sessizce beni izliyordu. Kırmış mıydım acaba onu? O kadar iyi bir şekilde duygularını saklıyordu ki bunu istesem de anlayamazdım yüzünden. Ama enerjisi işte o an onu sarmalayan gerçeklerin vermiş olduğu düşünce onu bu konuda uzun uzun düşünmesini sağladı.
" Amacım sizi kırmak değil asla . Bakın sadece bırakın Kiran hayatını nasıl yaşamak istiyorsa öyle yaşasın. Hata yapacak mı? Bırakın yapsın. Sonuçları ağır da olabilir tabii ama hata yapa yapa doğrulara ulaşacak ama sizde her onun hata yaptığı anlarda onu azarlamak yerine ona destek olun ki ufak bile olsa her sorununda veya aklına takılan her neyse size gelsin bunun önüne engeller koymayın. "diyerek bu sefer gerçekten gerçekleri fark etmesi için elimden geleni yaptım. Ben konuşurken ara sıra Kiran 'a bakıp durdu.
" Peki bundan sonra onun kararlarına saygı duyacağım ama o kızı kabul edemem asla. İşte sizde beni anlayın sebebini bilmiyorsunuz ve söyleyemem de ama o kızı oğlumun hayatında istemiyorum o oğlumun karısı olamaz. Olmamalı." dedi kararlılıkla. Kendinden taviz vermeden. Ve duruşundan. Derin bir nefes alıp konuştum.
"Peki kim gelininiz olsun isterdiniz? " diye sorduğumda aniden dans etmeyi bıraktı. Aniden yüzünde sorduğum soruyu beklemeyen ifade belirdi. Şaşırmıştı. Ama neye? Ne onun bu hale gelmesini sağladı? Anlamış değildim . Sanki birden boşluğa düşmüştü ve o boşlukta bazı şeylerin yeni yeni farkına varmıştı fakat o boşluktan hızla çıkması girmesiyle bir oldu . Zor bir soru mu sormuştum ki bu kadar büyük tepki vermesini sağlamıştım.
"Kimsenin." diye kısa bir cevap verdi. Hiçbir şeyi anlamadım desem çok mu saçma olurdu? Bazen gerçekten Tarsis kralını anlayamıyordum.
Dansın sonuna gelmiştik ve herkes masalarına geçmişti. Masamıza geldiğimizde sessiz bir şekilde masada duruyorduk. Ama bu sessizliği bozan kral Nefil oldu. Masaya geldiğinde bizleri tanıştırmak isteği kişiler olduğunu bize de uygunsa onlarla tanışmamızı çok istiyormuş.
Sorun etmeyip kabul ettik. Birkaç krallarla onların eşleri, aileleri ve eğitmenlerle tanışmıştık. Onlarla tanışmamız bittikten sonra kral Nefil bizleri en yakın dostuyla tanıştırmak istediğini söyledi. Hiç kimse bir şey demedi. İlk masadan ayrılan Kral Nefil ve Tarsis oldu bizde onları arkalarından takip etmeye başladık. Ben ve Victoria yan yana yürürken diğerleri arkamızdan ilerliyorduk.
"Sandığımızdan bile güzel geçti davet değil mi?" diye sorunca Victoria hemen kafamı salladım.
"Evet güzel ve hoş vakitler geçirdik. İyi ki gelmişiz." dedim ama dediğime bin pişman oldum. Kral Tarsis ve Kral Nefil yürümeye devam ediyorlarken ilerledikleri masada gördüğüm sima adım atmama engel oldu. Şaka değil mi? Gördüklerim gerçek olamazdı. Bu adamın burada ne işi vardı? Gelecek günü mü bulmuştu. Bu şansızlık değilde nedir? Beni hala fark etmemişti. Anında arkama doğru döndüm bence hala gitmek için çok geç değildi.
Umarım değildi umarım... Umuyorum ki beni görmemiştir. Ah! Zaten anlamalıydım bu gecenin böyle sakin huzurlu bitmeyeceğini sonunda büyük bir sorunla baş başa kalacağımı tahmin etmeliydim . Evren ilk anların tadını çıkarmamızı istemişti çünkü gecenin sonunda bizi büyük bir bela karşılıyordu. Ben durduğum ve anında arkaya doğru dönmemden dolayı Victoria hemen bedenini bana doğru çevirdi. Kiran, Mera ve Dennis 'te bana şaşkınlıkla bakmaya başladılar. Onlarda haklılardı pat diye aniden adım atmayı bırakıp arkama dönmüştüm. Victoria yandan bakarak konuştum.
"O burada Victoria ." diye öfkeyle tısladım.
"Kim burada anlamadım Emira. Ve neden bu kadar sinirlisin? " diye Victoria sabırsızca konuştu. Ah! Tabii küçük hanım daha o baş belasını fark etmemişti. Ama fark edince anlardı bu halimi tavrımı.
"İşte o adam Victoria o günkü adam. Davetteki kaçtığımız kişi burada. Adamın ismini bilmiyorum ki ismini söyleyeyim." dedim sakin kalmaya çalışırken. Ama sakin kalamıyordum. Arkasını dönüp Tarsis kralının bulunduğu masaya bakınca görmüş olmalı ki anında oraya kısa bir süre baktı ardından da hemen bakışları beni buldu.
"Ben hiç öğrenme gereği bile duymadım." diye omzunu silkerek konuştu. Tabi onun tuzu kuru. Adam benim başıma bela oldu onun değil. Ona gözlerimi kısarak baktım. Sanki ben heveslisiydim adamın ismini öğrenmeye.
Bakışlarımı Victoria 'dan çektim ve Kiran' lara bakarak tekrara sözlerime devam ettim. "Şuan Tarsis kralının olduğu masada o adam ve beni o fark etmemeli . Ve şuan buradan ayrılmam için hala geç değil. O adam beni fark etmeden davetten ayrılmalıyım. " dedim ama demekle yetindim.
Çünkü Kral Nefil ismimi zikrederek beni masaya çağırmasıyla nefesimi koy verdim ve gözlerimi yumdum kendimi sakinleştirmek için derin derin nefesler almaya başladım ardından da yumduğum gözlerimi yavaşça açtım. Şimdi gergin değilim. Yalan gerginlik tüm bedenimi istila etmişti.
Victoria son kez öfkeyle bakıp arkama dönüp masaya doğru yavaş adımlarla ilerledim. Arkamı dönüp masaya doğru ilerlediğim anlarda o beni fark etmişti ve o adam yine aynı rahatsız eden bakışlarla bana bakıyordu. Lanet..... Neden burada tekrar karşıma çıkmak zorundaydı ki? Ve neden burası başka bir yer olsaydı beni fark etmesine izin vermeden o yerden uzaklaşırdım. Ben küçük adımlarla ilerliyorken Victoria da hemen yanımdaki yerini almıştı. Kısık sesle konuşmaya başladı.
"Onun burada olacağını bilmiyordum ki bana neden öfkelisin."diye yakınarak konuştu. Öfkeli mi daha o öfkeli benle karşı karşıya kalmamıştı.
" Ama beni onunla tanıştıran sendin hatırlatırım. "dedim ters bir ifadeyle. Bezmiş bir ifadeyle bana bakmaya başladı. Ama umursamadım ve masaya geçip bir yere yerleştim. Şuan masada bulunan herkesin bakışları bendeydi ve bir kişinin bakışları fazlasıyla rahatsız ediyordu. Kiran ve Mera karşımda dururken ben Victoria ve Dennis yan yana duruyorduk. Tarsis kralı ve o şahıs yan yanaydı. Kral Nefil de hemen o şahsın yanındaydı. Bakışlarımı el verdiğince ondan uzak tutmak için elimden geleni yapıyordum.
"Prenses Emira sizi en yakın dostum General Rian 'la tanıştırmak isterim." diye konuştuktan sonra bana bakmaya başladı. Yapabilirsin en fazla kısa bir süre göz göze geleceksin sonra bakışlarını ondan çek ve davetten ayrılıp git. Ama lanet olsun o gün ismimi Peril olarak tanıttım.
Ve o gün ben o davette bir sadık çalışandım. Bir daha böyle oyunlara kalkışırsam başıma daha büyük felaketler gelsin. Lanet olsun ya lanet. Ve bir daha Victoria 'ya uyarsam taş kesileyim o adamla tanıştırmasaydı o gün beni, bugün şimdi düşmezdim bu durumlara hem yalancı göründüm o günden sonra adamın gözünde, aslında bu adamın ne düşündüğü umurumda değildi de ama bu durumu umarım şu an masadakilere söylemezdi.
Yoksa çok fena utanırdım. Koskoca kadın yalan söylüyor olarak gözükürdüm onların gözlerinde . Tamam sakinleş uzun bir süre sessiz kalman iyiye işaret değil. Bakışlarımı kısa bir süre olsun istemeye istemeye ona çevirdim ve isteksiz bir şekilde memnun olduğumu belirttim. Ama yüzümde asla bir tebessüm yoktu tersine ne kadar isteksiz olduğumu belli ettim. Hadi ama şu an burada tam olarak neden bulunuyordum ki? Bu olanların yaşanmaması için neler vermezdim.
"Bende çok memnun oldum Emira ." dediği anda direk düzeltme gereği duydum ama öfkemi belli etmemek için derin nefesler alıp sonra konuşacaktım. Ne bu samimiyet? Görende iki yakın arkadaşız sanacak. Tarsis kralı bile ne zamandır benimle tanışıyor olsa bile asla sadece Emira dediğini duymadım. Ama ben daha onu düzeltemeden onu, Tarsis kralı anında onu uyardı.
" Prenses Emira. "diye prenses kelimesini bastıra bastıra söyledi. Ve sesindeki o tını bu adamdan onun da rahatsızlık duyduğunu ve pek hoşlanmadığını belli ediyordu. Tarsis kralına mı şaşırmayalım yoksa kendi adıma üzülmeli miyim? Bilemiyordum.
Tarsis kralının bakışlarında gördüğüm o bakışta neyin nesiydi? Acaba önceden bu adamla bir tanışıklığı mı vardı da ondan nefret eden tavrını saklama gereği duymadı.
"Ah evet haklısınız Kral Tarsis." dedi ve bakışlarını bana çevirdi. Ama çevirmez olaydı. Anında o bakışlarda gördüğüm beğeni beni rahatsız etti. "Hatamı maruz görün Prenses Emira. Sizinle tanıştığıma memnun olduğumu bilin bu şerefe nail olduğum içinde." dedi sesinde anlam vermek bile isteyemediğim o kısık ama erkeksi sesi gerçekten beni rahatsız etti adam bildiğin yürümüyor koşuyordu.
Buradan hemen uzaklaşmalıydım. Aklıma ilk gelen bahaneye sığındım. Ve yönümü sağımda duran Kral Nefil'e çevirdim.
" Kral Nefil bugünkü olan davet çok güzeldi ve beni de davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim ama artık ben ve arkadaşlarımın gitme vakti geldi. Fazlasıyla geç oldu ve biz hava aydınlanmadan kulede olmak zorundayız. Size iyi eğlenceler dilerim ." dedim ve kaçışır gibi masadan ayrılacağım an onun sesini duymamla hareket edemedim.
"İzniniz olursa size kulenize kadar eşlik etmek isterim Prenses Emira. "dediği anda konuşmadan başımı iki yana salladım.
" Hiç gerek yok biz nasıl geldiysek aynen öyle de gideriz rahatsız olmanıza gerek yok. "Ne rahatsızlığı adam kendisi rahatsız ediyordu beni, onun rahatı gayet yerinde gibiydi. Tam ısrar edecekti ki Tarsis kralı imdadıma yetişti.
" Siz yeni geldiniz General Rian davetin tadını çıkarın. "dedi ve Kral Nefil ' e bakışlarını çevirdi." Bizde oğlumla ayrılıyoruz davetten ."dediğinde kral Nefil sadece başını sallayıp onayladı.
" Davetimi geri çevirmediğin için sağ ol Hermes. "dedi ve el sıkıştılar. Ardından Tarsis kralı yanında duran adama baktı.
" Prenses Emira ve arkadaşlarına biz eşlik ederiz. Tekrar iyi eğlenceler General Rian . "dediği anda Rian zoraki tebessüm etti.
Masadan hızla Kral Nefil 'e selam verdim ve adımlarımı geldiğim yere doğru yönlendirdim. Buradan hemen gitmeli ve bugünü sonsuza kadar unutmalıydım. Benim ardımdan bizimkilerde ilerliyordular. Yanıma gelen Victoria' ya hitaben konuşmaya başladım.
" Hepsi senin başının altından çıkıyor biliyorsun değil mi? Ya adam ondan rahatsız olduğumu bildiği halde yine aynı tavrını sergiliyor. Varya o dua etsin ki orada davetlileri ve bizimkiler vardı yoksa ona gösterirdim ben rahatsız etmeyi. Birde o yetmiyor adımı samımı öğrendi. İlkinde ismimi bilmediği için beni bulması imkansızdı ama ne oldu karşılaşmamız buraya nasip oldu. "dedim olduğum yerde öfkeden çıldırırken tabii bu arada hepimiz davet alanından çıkmış kulenin bahçesine gelmiştik. Tarsis kralı ve Kiran anlamsız bakışlarla bana bakıyordu.
" Emira , onu nereden tanıyorsun? "diye sorduğunda önce kısa bir süre Victoria 'ya baktım ardından bakışlarımı Kiran' çevirdim.
" Sağ olsun Victoria tanıştırdı. Adam sülük gibi yapıştı ya o gün ondan kurtulana kadar davet alanında ne taklalar attım şimdi de burada karşıma çıktı. Artık ismimi de biliyor karşılaşmamamız artık imkansız. Hatta belki kuleye bile gelir. Değil mi Victoria?" ona öfkeyle sorduğumda üzgün bir ifadeyle bana bakmaya başladı.
" Ya benim ne kabahatim var? Ben seni o gün o davette birçok kişiyle tanıştırdım. Nereden bilecektim böyle olacağını vallahi benim bir günahım yok suç senin bir kere adam kapıldı sana ben ne yapayım?" diye birde suçunu bilmezden gelmedi mi çıldırmak istedim en çokta onu boğazlamak.
Victoria 'ya yaklaştım ve yüzüne doğru eğildim. " Seni boğazlamamak için bana bir neden sun? "dediğimde aniden önümden kaçıp Tarsis kralının arkasına saklandı.
" Bir nedenim değil milyarlarca var ama sana uymaz. Ya kurtarın beni. Öldürecek beni. Korkuyorum. "diye yalandan korkmuş rolü yaptı. Ben sanki bilmiyorum onu.
" Alt tarafı seni bizim oradaki uçurumdan aşağı atacağım bence hiçte kötü bir niyetim yok. "dedim ve anında arkasında durduğu Tarsis kralının bedeninin ardından başını çıkardı ve bana baktı.
" En acısız ölümü seçmişsin bravo sana. En yakın arkadaşına bunu yapan kime neyi yapmaz. Bakın ve görün neler çekiyorum ben ondan. Ömrümü yedi bu. " Birde bu demiyor mu ölüm cenazesini hazırlıyordu.
"Hadi çık oradan Victoria. Kuleye döneceğiz daha ben sonra sana ne yapacağımı tüm insanlara ibret olarak göstereceğim." dedim anda olmaz dercesine başını salladı. Bezgin bir soluk verdim. Tarsis kralı olduğu bu olaylardan bıktığı için arkasında duran Victoria 'yı kolundan tutup çekti öne doğru ve arkasında durmasına son verdi.
" General Rian seni rahatsız mı ediyor? Yardımcı olmamı ister misin?" diye bana sorunca başımı olumsuz bir şekilde salladım.
"Halledemeyeceğim bir şey değil. Yine de sağ olun. Artık bizim gitmemiz lazım. Hadi Victoria gel buraya." dedim anda bir adım geriye çekildi.
"Ben tek başıma gelirim sana gerek yok." dedi. Öyle mi dercesine bakınca küskün kedi misali yanıma doğru tünedi. Yanıma gelince Mera ve Dennis 'i de yanıma çağırdım.
Ama biz gitmeye hazırlanırken tekrar Tarsis kralı konuştu.
"İsterseniz size kuleye kadar eşlik edebiliriz. "diye teklif sunduğu anda başımı olumsuz bir şekilde salladım.
" Kolyemin açtığı portaldan kuleye geçeceğiz kısa sürede. Sizi yolunuzdan alıkoymayalım. İyi geceler. Her şey için sağ olun. "dedim.
Tarsis kralı ve Kiran onlar için gelen atlarına binerek uzaklaştılar. Onlar uzaklaşırken kısa bir süre onların gidişini izledim ardından kolyeme fısıldadım ve kulede olmayı istedim. Birkaç saniyenin ardından kulenin dış tarafında bulunmuştuk. Gece etrafı karanlığı altına almıştı. Ay tüm ihtişamlılığıyla geceye bir elmas misali doğmuş ve tüm ışığını yayıyordu etrafa.
Şu an kulenin dışındaydık ve kulenin etrafında olan ormandan baykuş sesleri geliyordu. Ayrıyeten de eden rüzgar yeli sıcak bedenlerimizin üşümesin sağlıyordu. Üzerimde sadece giymiş olduğum balo elbisem vardı. Yanıma pelerinimi almamıştım. Esen rüzgardan dolayı da şimdiden tir tir titremeye başlamıştı bedenim. Üşüme hissimi unutup bakışlarımı Victoria 'ya çevirdim.
" Hadi kuleye giriş yapalım. Hava soğuk üşütmeyelim ." dedim ve üçü beni onayladı. Yan yana bir şekilde hızlı adımlarla kulenin dış kapısına doğru ilerledik. Kapıya doğru vardığımızda askerler bizi gördüğünde kapıları açıp kulenin bahçesine girmemize izin verdiler. Bahçeye giriş yaptığımızda etrafa kısaca bir baktım ve bahçede kimseler yoktu. Herkes sanırım uyumuş olmalıydı. Bahçede olan gaz lambalarının çoğu sönmüştü bir kısmı bahçeyi aydınlatıyordu. Bahçenin içinde kulenin kapısına doğru giden yolu takip etmeye başladık.
"Emira ben artık kasabaya doğru gideyim geç oldu yarın erkenden kalkmam lazım." dedi Mera. Yürümeyi bıraktım ve ona baktım.
"Tabii geç oldu dinlenmeye git. Ama dikkatli ol tamam mı?" dediğimde başını salladı ve bizim ilerlediğimiz yoldan döndü ve kasabaya giden yolda ilerlemeye başladı. Bizde o gittikten sonra olduğumuz yerde ilerlemeye devam ettik. Kulenin ön kapısına vardığımızda kapının önünde nöbet tutan askerler kapıyı bizim için açtı. Çift kanatlı kapı gıcırtılı bir sesle açıldı. İçeri girmeden önce Dennis ve Victoria 'ya sessiz olmalarını söyledim. Kimseyi rahatsız etmek istemezdim. Anında başlarını sallayarak beni onayladılar.
Kuleye geçiş yaptığımda odamın olduğu koridora tam yürüyecekken uzağımda gördüğüm bir görüntü dikkatimi çekti başımı o yana doğru çevirdim. Beni karşılayan manzara ile adım atmayı bıraktım. Ben durduktan sonra Dennis ve Victoria neden durduğumu anlamak için benim baktığım yere bakmaya başladılar. Biz içeri girdiğimiz anda içinde Süreyya hanımın da bulunduğu bir grup ikinci kattan inmiş benim odamın bulunduğu kata doğru ilerliyordular. Şimdi Ahrar hocanın odasının bulunduğu kattaydılar.
Bulunduğumuz koridor L şeklindeydi. Bu L şeklinin bir ucunda benim odam bulunuyordu bir ucunda Ahrar hocanın odası. Ve onlar sanırım odalarına doğru ilerliyordular. Hala bizleri fark etmediler ve aralarında konuşmaya devam ediyordular. Biraz daha erken veya geç gelmeyi başarsaydık ne onlar bizi görürdü ne de biz onları.
Süreyya hanım, Rauf ve Turul bey önde ilerlerken arkalarında ilerleyen Loya hanım, Ahlas bey, Ahrar hoca ve Serra bize doğru geliyordular. Şimdi gerçekten burnuma iyi kokular gelmemeye başladı çünkü kimse bizim dışarıda olduğumuzu bilmiyordu. Bu Süreyya hanımı çok kızdıracak gibiydi. En çok zoruma giden ise hesap sorulacağıydı bizlere bir çocuğa sorulur gibi. Ve bir çocuğun azarlanışı... Bizi ilk fark eden Süreyya hanım oldu.
Süreyya hanım bizi gördüğü anda konuşmasını yarıda kesmiş ve yüzündeki tebessüm kaybolup yerini gergin bir ifade yer almıştı. İlk başta bocaladı. Adım atmayı bıraktı. Kaşlarını çattı sanırım o beni odamda olduğumu düşünüyordu ama maalesef odamda değildim. Her ne düşündüyse ardından olduğu yerde toparlandı. Ve ardından hızla bizim olduğumuz tarafa doğru gelmeye başladı . Arkamda duran Victoria ve Dennis yanımda yerlerini almış öylece onların bize doğru gelmelerini beklediler benim gibi.
"Ooo şimdi bittik." diye kısık bir sesle konuştu Victoria.
"Hemde ne bitmek. Bu çok kötü oldu ya." diye ekleme gereği duydu. Dennis.
"Yani en fazla ne olabilir?" diye sorma gafletine düştüm.
"Ölüm..." dedi Victoria.
"İşkence..." diye cevap verdi Dennis.
"Aslında bakarsan ikisi de olabilir." dedi Victoria.
"Kaçmak için çok geç değil mi?" dedi umutsuzca Dennis.
"Çok geç çok." dediğinde Victoria onlara susmasını söyledim. Çünkü Süreyya hanım birkaç adım sonra yanımıza varacaktı.
Süreyya hanım karşıma gelince önce üçümüze kısa bir süre baktı. Tabi benim sevgili yakın arkadaşlarım anında başlarını eğdi ama ben dimdik bir şekilde bakışlarımı katiyen Süreyya hanımdan çekmedim. Ve ardından Süreyya hanım üzerimizdeki balo kıyafetlerine baktı anında yüz ifadesi değişti bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. Davete gittiğimizi anlamış olmalıydı.
"Bu saatte nereden geldiğinizi öğrenebilir miyim?" diye bize sordu ama sesindeki o biraz sonra patlamak üzere olan kızgınlığı hissetmiştim. Bunu yaydığı enerjisinden bile rahatça hissediyordum. Ve bu enerji benim ciğerimi delecek kadar yoğun ve öldürücüydü.
Başımı yana çevirdim önce Victoria 'ya sonra Dennis' e baktım. İkisi de suspus kesilmişti. Sanrım konuşmayacaklardı. İhale yine bana kaldı desene sen buna. Her zamanki gibi. Hiç mi değişmez ya ayrı dünyalarda bile zorluklar karşısında ben oluveriyordum istemsizce. Gözlerimi devirmekle yetindim Dennis ve Victoria 'nın bu davranışları karşısında . İkisi de benden bir hamle bekliyordu. Neyse yapacak bir şey yoktu.
" Dışarıdaydık." dedim kısa keserek uzun uzun anlatmanın anlamı yoktu. Ama tabi bu Süreyya hanıma yeterli kalmadı.
"Neredeydiniz tam olarak?" dedi daha açıklayıcı bir cevap bekliyordu benden ama sanırım bu detayı ona vermek istemiyordum , sessiz kalmam onu kızdırmış olmalıydı. Bakışları yanımda olanları buldu onlar da sustuğu için öfkesi daha da büyüdü bunu an ve an hissettim.
Sabrının sonlarına geldiği belliydi ilk defa Süreyya hanımı bu kadar sabırsız ve kızgın görüyordum. Sanırım açıklama tam olarak yapmasam bu olay epey büyüyecek gibiydi. Bu tavrına karşılık olarak anında kaşlarım istemsizce çatıldı. Hesap vermekten ve bana hesap sorulmasından nefret ederdim. Şimdi açık açık onca kişi karşısında bana hesap soruyordu Süreyya hanım ve ben sesimin sakin çıkması için kendimi zorladım.
"Bir davete katıldık üzerimizdeki elbiselerden belli olmuyor olmalı sanırım." diye yanıtladım sorusunu. Verdiğim cevap Süreyya hanımın daha da kızmasını sağladı. Tabi bu arada arkada duran Serra 'nın eğlenen enerjisi benim öfkemi kızıştırıyordu. Hanımefendi keyif alıyordu azarlanmamdan. Ama ona bu keyfi yaşatır mıyım? Sanmıyorum. Süreyya hanım vermiş olduğum cevaptan sonra yanında duran babasına baktı. Ve ardında tekrar bakışları beni buldu.
"Oraya gitmeni kim senden istedi? Ben söyleyeyim kimse . Neden oradaydın? Kimseye haber bile vermemişsin. Bu yaptığın çocukluk değil de ne? Bir daha böyle bir davranışı sergileme senden ricam bu." dediğinde anında zapt etmeye çalıştığım öfkem ortaya bir bomba gibi patladı. Rica mı emrediyordu baya! Ve ne demek çocukluk? Bir çocuk gibi davranmıyorum asıl Süreyya hanım beni bir yaşındaki çocuk sanıyor olmalı. Küçük bir çocuk değil yetişkin bir kadındım ve istediğim yerde istediğim zaman gitme hakkına sahibim.
Tamam.... Tamam sakin ol ve sakin kal. Hayır hayır bu sefer düşüncelerim bile öfkemi kontrol edemez. Konuşmazsam içim içimi yerdi.
" Oraya gitmek benim fikrimdi ve ben istedim... gittim de. Orada olmak istedim ve oldu da. Çocuk değilim her adım atışımı kimseye haber vermek zorunda da değilim anlayacağınız canım ne isterse onu yaparım. Bunun önüne kimse geçemez ben bu kuleye hapsedilmedim buna da izin vermem. "diyerek sözlerini karşılık verdim.
" O davete gitmemeliydin. Ama gitmeyi tercih ettin. Peki bana sorma gereği duydun mu? "başını olumsuzca salladı.
Ne! Gerçekten bunu söyledi mi Süreyya hanım? Ebeveynim olduğunu mu düşünüyordu kendisini acaba? Bu kadarı da olmaz olamaz izin vermem.
" Peki siz davet edildiğim yere gelemeyeceğimi ulağa söylerken benim oraya gidip veya gitmek istemediğimi bana sordunuz mu? Cevabı ben söyleyeyim kocaman bir hayır. O zaman bence biz birbirimize bir şeyleri söylemeyi bırakalım şimdiden çünkü yapamayacağız da! "diye çıkıştım, sesimdeki yüksek desibelle.
" Oraya gitmeni istemedim. Senin güvenliğin için ama sen bunu göz ardı ediyorsun. "diyerek kendini haklı çıkarmaya çalıştı ama bence burada haklı olan bendim. Ardından tekrar Süreyya hanım konuşmasına devam etti.
" Emira uyarılarımı ciddiye almıyorsun. Görmezden geliyorsun. "dediği anda aniden ona doğru ilerledim ve tam karşısına geçip gözlerinin içerisine baktım.
" Hayır ciddiye almıyorum değil uygulamıyorum desek daha doğru olur. "dedim anda Süreyya hanımın bir adım gerisinde olan Turul bey konuşmuştu.
"Kurallara uymayan bir prenses. "diye kınarcasına konuştu Turul bey. Anında bakışlarımı ona çevirdim. Bakışlarım onu bulduğunda bana yönelik olan bakışlarında benim varlığımdan fazlasıyla rahatsız olduğu ve benden nefret ettiğini görebiliyordum. Şansa bak ki bu beni rahatsız etmek yerine mutlu ediyordu.
Hilekar değildi Turul bey öfkesini göstermekten veya sözlerini söylemekten kaçınmıyordu. Kendini belli ediyor ben buradayım diyordu bazıları gibi sinsi sinsi arkadan bakmakla yetinmiyordu ama yine de Turul bey yatışmayan öfkeme odun atıyordu. Bugün azarlama günü müydü de herkes beni azarlamaya yer arıyordu? Anlamıyordum anlamakta istemiyorum keza. Kollarımı göğsümün üzerinde bağladım ve sahte bir tebessüm ederek Turul beye hitaben konuştum.
" Herhangi bir kural belirten olmadı Turul bey yani anlayacağınız kural ihlali yapmadım. Kimse bana bir çocuk gibi gittiğim yerleri rapor edeceğimi söylemedi. Bundan haberim yoktu. Ama olsaydı da haber vermezdim. " dedim ve son kez Süreyya hanıma baktım.
" Çok geç oldu benim artık uyumam lazım size iyi geceler Süreyya hanım. "dedim ve diğerlerine bakmadan yönümü odamın olduğu koridora çevirdim tam ilerleyecekken odama doğru Turul bey konuştu yine ve yine.
" Davet çok güzel geçmiş. Oradaki yakın arkadaşım sizin ve arkadaşlarınızın çok eğlendiğinizi söyledi. Ama merak ettiğim oraya davet edildiğin için mi gittin yoksa Tarsis kralı orada olduğu için mi?" dediğinde anında yönümü ona çevirdim.
"Neyi duymak istiyorsunuz bilmiyorum ama inanın ki ne düşündüğünüz zerre umurumda değil. Başka bir şey demeyecekseniz odama gideceğim." sorumdan sonra sessiz kaldı. Ama bir süre sonra konuştu.
"Cevap verme tenezzülü bile etmiyorsun küçük bir kız çocuğu gibi kaçışıyorsun. O boynunda taşıdığın kolyeyi zerre hak etmiyorsun." gözlerimin içine bakarak zehirli sözlerini söyledi.
O mı buna karar verecekti. Hem hakaret ediyordu hem de beni ağır ithamlarla suçluyordu. Buna izin vermezdim veremezdim de .
"Bana kuralları ihlal ettiğimi söylüyorsunuz ama size hatırlatırım bile isteye bana hakaret ediyorsunuz sizi üst koruyucular kuruluna şikayet etsem ne olur biliyor musunuz? Ve ben kaçmıyorum sadece bana yakıştırmaya çalıştığınız ya da çabaladığınız şey hiç hoş değil. Yaşınızdan ötürü saygısızlık yapmamak için çabalıyorum ama sizde karşınızda bir kadın olduğunu unutup ağır sözler sarf ediyorsunuz. Bence siz bu söylediklerimi ciddiye alın. " dedim sakin ses tonuyla .
Anında keyfi kaçtı ve öfkelendi tabi bu öfkesini bana yansıtmaktan geri kalmadı . "Biliyor olmalısınız. O halde bir daha bana hakaret edeceğiniz zaman ettiğiniz hakaret ve hakaretlerin sonucuna katlanmak zorunda kalacağınızı bilmenizi isterim." derin bir nefes alıp sözlerime son birkaç kelime ekledim.
"Yorucu bir gündü artık gerçek anlamda odama gitmeliyim." dedim yüzümdeki tebessümle arkamı dönüp odama doğru ilerlemeye başladım. Anında arkamı döndüğümde yüzümdeki sahte tebessüm kayboldu.
Ve sinirle odama doğru yürüdüm arkamdan Victoria da beni takip ediyordu. Dennis ise kendi odasına gitmek için doğru diğer koridorda yürümeye başladı. Ben ilerlerken odama yaklaşırken aklıma geleni de söylemeyi eksik etmiyordum. Victoria bakmadan öfkeli bakışlarımı ileriye sabitlemişken konuşmaya başladım.
" Bu adamdan nefret ettiğimi söylemiş miydim? "diye sordum kızgınlıkla. Anında yanıma gelip benimle yan yana yürüyen Victoria konuştu.
" Hayır bu ilk. "diye cevapladı beni Victoria. Anında ona ters bir ifadeyle baktım ardından odamın kapısının önüne geldiğimde kapıyı açtım ve içeriye girdim ardımdan kapıyı kapatmadım. Giyinme odasına doğru ilerlerken konuşmuştum.
" Ah ne güzel bundan sonra her gün onu gördüm an bu laf dilimden düşmeyecek. "demiş ve odamdaki bir raftan bir geceliği alıp banyoya doğru ilerledim ve içeri girdim üzerimi kısa sürede değiştirdim ve elimdeki kıyafeti alarak giyinme odasına geçtim ve kıyafeti dolaba yerleştirip odama geçtim Victoria odadaki şöminenin önünde olan sandalyeye geçmişti.
"Sakin ol Emira." dedi Victoria ama nedense şu an öfke patlaması yaşıyordum sanki. Açtığım saç örgümden sonra ellerimi saçlarımın arasında gezdirdim.
"Tamam ama bir çocuk gibi azarlandım ya ve orada Serra 'nın bana olan bakışlarını ve mutluluğunu görmeliydin." dedikten sonra odada bir ileriye bir geriye doğru yürümeye başladım.
"Boş ver onu. Onun gereksiz tavırları canını sıkmasın." dedi. Başımı tamam dercesine salladım.
"Victoria ben biraz yalnız kalmak istiyorum senin için sakıncası yoksa tabii." dediğim anda yol dercesine başını salladı ve birkaç saniye sonra odamdan ayrılmıştı kapıdan çıkarak.
Anında kendimi yatağıma attım. Zihnim bir zelzelenin hükmü altında can çekişmeye başlamıştı.
|
0% |