@kumsallardagezen12
|
『 Zihninde hayal ettiğini gerçekleştiremiyorsan dilinden düşmesini sağlama! 』
Hayatı şu cümleye sığdırdım; ileri gider yıkar, geriye götürür öldürür. Durdurur yakar seni... Senden seni alana kadar durmaz. Seni küle çevirdiği anda seni terk eder. Sen sen olmaktan çıktığın anda bir kukla olur ve onun yönlendirmesiyle yaşam sürürsün.
Hayatın bir ikilemin arasında sıkışıp kalmaktan öteye gidemez. Hayatın bir toz dumanı olur ve sen ufalanarak etrafa dağılırsın. Bir bütün olmayı hatırladığın an, zihnine hükmedeceğin ana kadar arayış içinde olursun. Arayışı bulduğun anda parçaların birleşecek ve anlamı anlayacak. Hayatın anlamını. Neden var olduğunu. Neden burada yaşam sürdüğünü. Neden insan olduğunu.
Göğüs kafesimin içinde kırılmış bir kalbin cesedi var. Ölüm onu kucaklamış ama hala direniyor. Neye dersen umuda direniyor, onu yenmek için. Ve onu kendine hapsetmek için. Çünkü ölüm çok erken onu buldu . Hala yaşamak için nedenleri var. Hala sevgiyle karşılaşmak için umudu var. O duyguyu tatmak için hayalleri var... Yaşama olan inancı var. Ve o cesedin çürümesini istemiyor.
Onun hayat bulmasını istiyor. Kırıklığını söküp atmak onu onarmak istiyor. Ve yeniden bir olmak kendi olmak istiyor. Çünkü kum tanesi iki hazne arasında gidip geliyor ona bir şans veriyor ve o, verilen o şansı kullanmak için mücadele veriyor. Hazinenin bir tarafı ölüm bir tarafı yaşam. Ama kırık kalbim o haznenin ne sağını ne de soluna geçmek istiyor. O tam olarak o haznenin ortasında olmak istiyor. Orası neresi mi? Orası araf ... Ne ölüm son ne de yaşam. Sonsuzluk içerisinde var olmak istiyor. Zor ama onun istediği bu ve bunu başarmaya çok yakın.
Yalan başka seçeneği olmayan insanların işidir. Yalan çaresiz kaldığın anda kendini bir hayale kapatmak ve oradaki döngüye hapsetmektir kendini. Yalanların gerçeğin olduğu alandır hayaller. Hayaller seni gerçekten alıkoyan ve seni sahte bir mutlulukla yaşama devam ettirendir.
Geceleri sana huzurlu hissettirendir. Karanlığın iyi gelmesini sağlayan, aydınlığı sana düşman ettirendir. Yalan çaresiz kalınca ilk başvurduğun çözümdür. Yalan sığınağın. Yalan senin ikinci dünyandır. Gerçek dünyanın yansımasıdır. Seni o yansımada yaşam sürmeni sağlayan ve seni zihninde köle haline getirendir. Geçişlerin olduğu... Alternatiflerle hatalarını düzelttiğin dünyandır.
Geçişler bir müddet seni mutlu eder. Tam seni kısa bir süre huzura ağırlar. Sonrası... Sonrası yalnızlık... Hissizlik... Acıma duygusu... Kaçış. Ama en çok kendinden.
Saklanma;kendinden saklanarak hatalarını unutmaya çalışmak. Yalanlar bundan ibarettir. Seni sadece yalan olan bir hayata hapseder. Acı vermez. Ama huzur da veremez. Sana hiçbir şey vermez. Seni vicdanından uzak tutar. Seni iyileştirmez. Yaranı onarmaz. Sadece acısını hissettirmez. Ama sonradan yavaşça seni gerçeğe dönüşünü sağlar çünkü bir şeyler eksik olur.
Tadı bildiğin gibi olamaz. Ve sen o an hata yaptığını anlarsın. Ama yine de orada durmaya yansımada yaşamaya devam edersin. Çünkü korkaklık bunu gerektirir. Kaçarsın. Çünkü kolay olanı budur. Yüzleşmek zor olandır. Bunu en cesur kişiler yapar. Ve ben cesaretimi yitirdim. Yansımada hayat sürüyor, orada kendimi avutuyorum.
Acılarım ilk anlar acıtmadı ama sonradan sızıları baş gösterdi. Anladım o an yansıma sana bir şey vermiyor. Elindekini de yitirmeni sağlıyordu. Anladım ama çok geçti. Anladım ama çıkmak için mücadele veremedim. Çünkü mücadele verecek bir nedenim bulunmuyordu. Onu yıllar önce kaybettiğim için. En büyük kaybım en büyük yenilgim oldu.
Acı acıyla iyileştirilirdi. Öyle düşünmüştüm. Ama hayır acı acıyı genişletir ve onun alanını olabildiğince büyük bir alana yayılmasını sağlar. Ve seni kapana kıstırıp olabildiğin kimliği yitirmeni sağlardı. Seni en karanlık alana çeker ve tüm iradenin yok olmasını sağlardı. Seni yönetirdi.
Düşünme iraden zayıflar ve yalan yanlış kararlar almanı sağlardı. Hatalar yapmanı isterdi senden. Kan dökmeni ister bunu sana doğru kabul ettirirdi. Seni sen yapan her özelliğin senden zorla alınarak seni bedensiz bir ruhla tutsak ederdi. Ve ölümün o an gerçekleşmiş olurdu. Kayıplar oldurdu ama en büyük kayıp sen olurdun. En karanlık an senin ölüm gecenin gerçekleştiği olay yeri olurdu. İnsanın kendini yok etmesi çok kolaydır. Kolaydır kötülüğü barındırmak ruhunda. Zor olan aydınlığı içinde saklamak ve karanlığı alt etmeye çalışmaktır.
Peki ya ölen ve karanlığa kurban edilen ruh sevgiyle mı canlandırılırdı? Evet sevgi her şeyi iyileştirir neden mi? Çünkü kötülüğün sebebi sevgisizliğin kendisidir. Sevgisizliğin olmadığı yerde kötülük yer edinir.
Sevgi kötülüğü yok edecek tek şey. Tüm kötü olan her şey sevgisizliğin izlerinin olmadığı anlarda ortaya çıkar. Ölümler savaşlar bunun sebepleridir. Ve bu sebepler giderilmesi sevgiyle sağlanır. En büyük kötü yanım sevgiyi yitirmiş olan zihnim. Ve zihnim her geçen gün kötülüğün izlerinin onda yer edinmesini sağlıyor. Ve bu izler kolay silinecek gibi değil.
Ruhumda ve zihnimde istemediğim izleri taşıyorum. Ve bunlardan kurtulmak istiyorum. Ama nasıl orasını bilmiyorum ve yardıma ihtiyacım var ama korkuyorum. Sebebi karşımda olan kişiye zararımın dokunacak olması.
Ve bu öyle büyük bir korku ki yok olmak korkusu bile bu kadar beni korkutmuyor. Ölüm bile korkutmuyor artık çünkü anlıyorum. Ölümün varlığını anlıyorum ve buna alışıyorum. Her şey alışma ile başlamaz mı? Bende alıştım ve alışarak ölümü kabulleniyorum. Bir ölüme sebep olmamak için.
İnsanlar unutamadığı şeylerin kölesidir. Bende öyleyim. Mahkum bir köleyim. Neresinin mi? Zihnimin savunmasız bir kölesiyim. Zihnimde büyük çığlıklar var. Hepsi de bana ait. Benim çığlıklarım. Benim acı dolu çığlıklarım. Kaybedişlerimin bende uyandırdığı büyük sancı dolu çığlıklar.
Bir dört duvar arasında kanayan ayaklarımla zihnimin içerisinde ağlayıp duruyorum. Gerçek hayatta ağlayamam. Ama zihnimin derinliklerinde ağlayabilirim. Gerçek hayatta acılarımı dile kolayca dökemem ama zihnimde bunu bas bas bağırırım. Gerçek ve zihin ayrımında sıkışıp kalmış bir halde ölümü arzuluyorum. Beni bu döngüye o hapsetti o kurtaracak çünkü.
Lord Yelit sözlerini söyledikten sonra ona verdiğim sözden sonra odasından çıkıp merdivenlere doğru ilerleyecekken Varisler ve Victoria 'nın biraz ileride durmuş beni bekledikleri fark ettim. Anında rotamı onlara doğru çevirdim. Şimdi olan biteni soracaklar ama hiçbir şeyi söyleyemeyeceğim. Çünkü Lord Yelit' le konuştuklarımız aramızda kalmalıydı. Onların yanına gidince ilk durumum Victoria sordu.
"İyi misin? Ne konuştunuz Lord Yelit 'le?" diyince telaşla anında iki elimi omuzlarına dokundurup kısa ve öz bir açıklama yaptım.
"Sadece şunları söyleyeceğim iyiyim ve iyi olacağım. Lord Yelit sadece bir bedenime girme girişmi olduğunu söyledi. Yani ruhumda bir varlığa dair izler yok. Zaten kolye o varlığın amacına ulaşmasını engellemiş. Onun için aynalar ve pencereler kırılıp etrafa saçıldı. Kim diyecekseniz orası daha belli değil. Bunu kim yapmaya çalışıyor onu araştıracak Lord Yelit. "dedim soluksuz bir açıklama yaparken. Hepsi endişeli bakışlarla bakmaya başladı o an.
" Sakin olun çocuklar hiçbir sorun yok. Ben şimdi odama gitmek istiyorum. Belki de sabah yemekhaneye inmeyebilirim. Biraz tek başıma takılmak istiyorum odamda. Geldiğinizde belki bana ulaşamazsanız bilin ki koruma kalkanı oluşturmuş olabilirim. Ama endişe etmeyin iyiyim ve iyi olmak için hep mücadele edeceğim. "demiş ve birkaç dakika sonra hepimiz odalarımıza çekilmiştik.
Odama geldikten sonra başucumda duran Ahrar 'ın benle her zaman iletişime geçtiği kitapla iletişime geçtim.
" Uyuyor musun? "yazdıktan sonra bir müddet cevap vermesin beklemiştim. Saniyelerin ardından sonunda beyaz sayfada istediğim cümleler belirdi.
" Hayır Emira uyanığım. Bir sorun yok değil mi? Yanına gelmek istiyorum ama yalnız olmayacağını düşündüğüm için gelemedim. "
Cümleleri okuduktan sonra derin bir nefes aldım. İyi miyim? Uzun zamandır bunu umursamıyorum ki! Nasıl bilebilirim ki? İç çekerek dudaklarımı aralayıp konuştum ve konuştuklarım boş sayfada yazılı hale geldi.
" Sorunları halletmeye çalışıyorum. Evet birkaç dakika önce bizimkiler yanımdaydı şimdi odamdayım. Uyuyacağım. Yarın konuşmak istiyorum. Tekrar bu şekilde iletişim kuracağım."
İyiyim demek isterdim ama değilim sanki. Yukarıda Victoria ve Varislere iyiyim ve iyi olacağım dedim ama sadece onları rahatlatmak istedim. Ahrar 'ın sorusuna iyiyim diyemedim çünkü ona istemeden de olsa yalan söylemek istemiyorum.
Kitabı kapatarak başucumda olan komodine bıraktım . Yarın kendim için güzel bir gün yaşamak istiyorum. Ve bunu yapmak için uğraşacağım. Bir gün bile olsa benim için güzel bir anı zihnimde kalıcı hale getirmek istiyorum.
Zamanın sis bulutu altında hayat sürdüğüm yaşamım biraz acıdan kopukluk yaşamak zorundaydı. Sığınacağım bir anım olmalıydı. Ondan hiç almalı yaşama öyle direnmeliydim.
Uyandıktan sonra odada fazla durmadan bugün planladığım günü yaşamak için kolları sıvadım. Süreyya hanıma bugün kulenin sınırları içerisinde olmayacağımı söylemişti. O kendi ülkeme gideceğimi mi soğuduğunda hayır diyemediğim için böyle anlamıştı bende düzeltmemiştim. Victoria, Dennis ve Varislere bugün burada olmayacağımı bildiren bir not yazdıktan sonra direk gitmem gereken yere gitmiştim.
Paloma 'ya gelmiştim. Burası sakin sessiz bir kasabaydı. Bu kasabada yaşayan insan sayısı çok azdı. Burada bana ait küçük bir kulübe evi bulunuyordu. Buraya gelmiş ve evi temizlemeye başlamıştım. Ne zamandır gelemediğim için evin içerisi toz tutmuştu. Burada bir günlükte olsa Ahrar 'la güzel bir vakit geçirmek istiyordum. Yaptığımızı planı burada geçirmeye karar vermiştim.
Kocaman bir arazide ben ve o bir günlüğüne güzel anlara şahit olacaktık. Ahrar' a buraya gelmesi için bir portol açmıştım ve iletişim kurduğumuz o kitabı açınca notumu olduktan sonra uygun olduğu anda kitaba sesli bir şekilde gelmek istiyorum dediği anda buraya portalla gelecekti.
Kulübe evde yapılacak her şeyi hazırlamış ve kulübenin kapısını açıp dışarı çıkmıştım. Kapıyı ardımdan kapayıp önümde duran küçük geniş basamağa oturmuş Ahrar 'ın gelişini beklemeye başlamıştım. Sırtımı kapalı duran kapıya yaslamış önümde duran geniş araziye bakıyordum.
Bakalım kaç dakika ya da kaç saat içerisinde burada olacaktı Ahrar?
Ben düşüncelere dalmış bir şekilde öylece etrafı izlerken rüzgarın ulaştırdığı koku anında kendime gelmeme sebebiyet oldu. Bakışlarımı anında yerden çekip ileriye çevirdim.
Çevirdiğim anda birkaç adım uzağımda bana doğru gelen Ahrar 'ı gördüm. Anında oturduğumuz yerden kalkıp Ahrar' a doğru ilerlemeye başladım. Sevinçle ona doğru ilerlerken zihnimden dökülmek için can atan sözcükleri serbest bıraktım.
"Gelmişsin." dedim ve lacivert harelerine baktım. Yoğun bir sevginin izleri yatıyordu o lacivert harelerde. İnsan ruhunun yansımasını görür müydü bir çift harede? Ben görüyorum ve bu bana güç veriyor.
"Sensen hep gelirim." diye beni yanıtladığı anda yüzüme sahici bir gülümseme yer edindi.
Anında gülüşüme kaydı bakışları. Ve dudakları hafifçe kıvrıldı. Sonunda adımlarımız bizi karşı karşıya getirdiği anda anında boynuna kollarımı sarıp ona sımsıkı sarıldım. Ahrar 'da anında sarılışıma karşılık verdi. Bana huzur veren kokusunu soludum. Boynuna yasladığım yüzüm uzun bir süre orada kaldı. Ahrar' da yüzünü saçlarıma yaslamış kokumu soluyordu benim ona yaptığım gibi. Yüzüm hala boynundayken konuştum.
"Bir sıkıntı olmadı değil mi? Gelirken kimse fark etmedi umarım?" diyince saçlarımdan yüzünü çekip aramıza kısa bir mesafe koydu. Bende anında yüzümü boynundan çekerek başımı hafifçe geriye götürdüm. Sert çehresini izledim Ahrar konuşurken.
"Hayır zaten kendimi çalışma odama kapattığım anlarda kimse beni rahatsız etmek istemez." dediğinde anında Serra 'nın bedenine girip onu rahatsız ettiğim an geldi.
Ah bir bilse benim olduğumu acaba şu an ne tepki verir? Ama söylemek istemiyorum çünkü belki başka bir zaman aynısını yaparsam anlamasını istemiyorum.
" Peki sevindim. "dedim ve Ahrar' ın kolları arasından çıkıp ellerini tuttum. Bakışları birkaç saniye tuttuğum ellerime kaydı. Sonra bakışları yüzüme çevrildi. Bir şey söyleyeceğimi bildiği için sessizce konuşmamı bekledi.
" Uzun zamandır istediğimiz anı yaşamaya hazır mısınız Ahrar hoca?"dedim hoca kelimesine baskı yaparak anında bu halime başını iki yana sallayarak tepki verdi.
" Sessiz kalışını evet anlamına yoruyorum. O halde önce sana bu araziyi gezdirmek istiyorum sonra içeri girip senin için yaptığım yemekleri yiyeceğiz. "diyerek sağ eline uzanıp onu çekiştirip önüme dönüp ilerlediğim anda ardımdan konuşmuştu.
" Yemek mi hazırladın benim için? "diyince şaşkın şaşkın anında evet dedim ona bakmadan. Ben ilerlerken Ahrar 'da ardımdan beni takip ediyordu. Sonunda şaşkınlığını atlatıp benim adımlarıma ayak uydurdu. Aynı anda yürürken etrafımda olan her şeyi Ahrar' a bir bir anlatıyordum.
"Neden bu araziye bir ev yaptırdın?" diyince Ahrar anında omuz silktim.
"Sebebi olmalı?" diye ısrar edince adım atmayı bırakıp Ahrar 'a doğru döndüm.
"Araziyi keşfettiğim anda burada bir evim olmasını istedim ve bir ev yaptırdım. Aslında bakarsan çoğu yerde bu bir sene içerisinde birçok evim oldu bu topraklarda. Her gittiğim yerde bana ait bir şeyler var. Sadece fark etmek lazım." diyerek tekrar önüme dönüp ilerlemeye devam ettim.
" Buraya ilk geldiğim anda kulübenin arka kısmına bir çiçek alanının olmasını istedim. Ve bulabildiğim her çiçek tohumunu ektim buraya. "dedim ve kulübenin arka kısmına geldiğimizde direk biraz ileride olan çiçek arazisini gösterdim. Ahrar gösterdiğim yöne baktı. Yan profilinden izledim güzel yüzünü. İfadesiz bir suratla önünde olan tüm çiçekleri izledi.
" Çok fazla türden çiçek var. Çiçekleri çok seviyorsun. Ama en çok beyaz gülü seviyorsun." dediğinde anında hayır anlamında başımı iki yana salladım.
"Bir büyücü olarak çiçeklerden anlamıyorsun bayım ben beyaz şakayık çiçeğini seviyorum. Odamda ve toplantı odasında gördüğün o çiçekler beyaz gül değil." dedim.
"Onun için onları hiçbir yerde bulamadım. Burada yetişen bir çiçek değil desene." diyince bu düşünceli halini çok tatlı buldum ve hemen sağ yanağına küçük bir buse kondurdum. Bunu beklemediği için afalladı.
" Afallamış halin çok tatlıydı. Evet şakayık çiçeği burada bulunmuyor. Ve bayım bundan sonra lütfen unutmayın sevdiğim çiçeği. "dedim ve sağ elinde olan sol elimi elinden çekerek çiçek arazisine ilerledim.
Ben ilerlerken Ahrar ardımda kaldı.
" Seni tanıdıktan sonra seninle ilgili hiç bir şeyi unutmadım. İstesem de unutamıyorum ki. " dedi sakin dolu bir sesle. Bunları söylerken çok kısık sesle konuşmuştu ama ben duymuştum.
" Ne dedin duymadım?"dediğimde hiçbir şey diyerek geçiştirdi. Şapşal onu duymadığımı düşünüyor ama onu kalbime aldığımdan beri onun en kısık fısıltısını bile duyarım ki. Onun her yaptığı şey ben istemesem bile zihnime kazınır.
Mesela bilmiyor ki onun yüzünü ezbere bildiğimi.
Mesela bilmiyor ki uyku saatlerini bildiğimi.
Mesela bilmiyor ki onun en sevdiği kitabı bildiğimi . Ve o kitabı hiç sıkılmadan her gece okuyup öyle uyuduğunu.
Mesela bilmiyor ki onun en sevdiği rengin mavi olduğunu bildiğimi . Evet en sevdiği renk mavi çünkü gözlerimin rengini çok seviyor. Her bakıştığımızda derin bir boşluğa düştüğünü ve oradan çıkmakta zorlandığını.
Ve biliyorum ki onu her gece ziyarete geldiğimi ve onu izleyip sonra uyuduğumu. Aslında o çoğu şeyi bilmiyor.
Çiçek arazisinde Ahrar 'la yerde sırt üstü uzanmış gökyüzüne bakıyorduk. Şu anın verdiği huzuru tarif edemezdim.
"Şu an çok garip gelmiyor mu sana da?" dedim masmavi gökyüzünü incelerken.
"Beraber olmamız mı? İnanması zor ama evet bir aradayız. Ve bu garip gelebilir." diyince Ahrar başımı yana çevirdiğim gibi onun lacivert hareleriyle karşılaştım. Benim aksime o gökyüzüne değil bana bakıyordu. Bu hali çok sevimli gelmişti. Bende onu izlemeyi seviyorum ama o bunu bilmiyorum.
"Beni ilk gördüğünde ne düşündüğünü bilmek istiyorum." diye merakla sordum. Bu soruma Ahrar tebessümle karşılık verdi.
"Ne diye gülüyorsun? Saçma mı buldun sorumu ?"dedim yüzüm düşerken. Ahrar 'ın kaşları hayır anlamında yukarı kalktı. Sessizce konuşmasını bekledim.
" Seni ilk beni odama götürdüğün an gördüm. "diyince anında uzandığım yerden doğrulup Ahrar 'a bakarak konuştum. Ahrar ise o ana geri dönmüş gibiydi. O anın izlerin tüm detaylarıyla görmek istiyordu.
" Beni o zaman tanımıyordun. Ne düşündün bu suratsız hizmetçi kıza da bak mı dedin !" demiş ve Ahrar' ın da uzandığı yerden doğrulamasını sağlamıştım.
" Hayır ben sadece böyle bir kadının burada ne aradığını düşünmüştüm. Çünkü nedense buraya ait olmadığını anlamıştım o an. Ve bana odama kadar eşlik ettiğinde hiç konuşmamıştın sadece odamın burası olduğunu söylemiş ve hemen orayı terk etmiştin. Gerisini zaten biliyorsun. "dediğinde başımı salladım. Evet sonrasında yaşadığımız her şeye şahsen tanıktım.
" Peki sen ne düşünmüştün? "dedi benim gibi.
" Ah biliyorsun ki tanışmamız pek güzel değildi. İlk an zaten sana odanı göstermiştim ve inanır mısın yüzüne bile bakmamıştım." dediğimde ya dercesine baktı. Bende omuz silktim sadece. " Sonra davet gecesi bana ders vereceğini öğrendim. Ve tabii biraz tepki vermiştim. Çünkü yani o gece bana söylemiştiler senden ders alacağımı. Daha öncesinde değil. Ve beni o akşam biraz eleştirdiğinde bende acımadan karşılık vermiştim. Yani ilk anlar sana baya baya gıcık oluyordum ." dediğimde Ahrar başını iki yana salladı bu söylediklerime karşılık ve bana elini uzattı. Şaşırarak bana uzattığı ele baktım.
" Hadi hava soğudu içeriye girelim. "diyince peki anlamında başımı salladım. Ve uzattığı eli tutarak ayağa kalkıp onunla beraber kulübeye doğru ilerledim.
Kulübeye girdiğimiz anda Ahrar kulübe içerisinde olan şömineye doğru gitmişti. Bende yönümü mutfağa doğru çevirdim. Yaptığım yemekleri ısıtıp yemek için. Ahrar 'la yemeklerimizi yemiş ve yaptığım buraya ait olmayan birden fazla yemeği çok beğenmişti.
Yemekler yendikten sonra beraber kurduğum sofrayı toplamış ve Ahrar ve kendime yaptığım kahve kupasını alıp küçük odaya geçip elimde olan kupayı Ahrar' a vermiştim. İlk başta yadırgamıştı ama sonradan alıp kahveyi içmiştim. Beğeneceğini düşünüyordum ve haksız da çıkmamıştım. Ahrar 'ın şekeri sevmediğini bildiğim için kahveyi şekersiz yapmıştım. Birkaç yudumdan sonra kahveyi seve seve içmeye başlamıştı.
Şöminenin önünde olan küçük halıya karşılıklı oturmuştuk. Ahrar kahvesini içerken bende onu gözlemliyordum.
"Birbirimizi tanımak için sorular soralım mı birbirimize?" diyince ilk başta nedenini merak etmişti. Bunu hafif çatılan kaşlarından anlamıştım. Ne zaman ani bir olay olsa bu tepkiyi verip duruyordu.
"Pekala ama karşılıklı olacak yanıtsız bırakmak yok." diyince evet anlamında başımı salladım.
"En sevdiğin renk?" diye kolay bir soru sordum. Cevabını biliyorum ama ondan duymak istiyorum.
"Mavi." dedi hafif dudakları kıvrıldığında. "Ama sen zaten bunu biliyor olmasın." diyince mızıkçılık yapıp başımı iki yana salladım sahteden. Bu halime bıyık altından güldü beyefendi.
"Senin mor." diyince evet doğru dedim anında.
"Yapmayı sevdiğin şeyler neler?" diye sordum bu sefer.
"Yapmaktan keyif aldığım şeyler az aslında." dedi ve kısa bir süre düşündü. Benden uzaklaşan bakışları kısa bir süre üzerine oturduğumuz halıya çevrildi ve dalgın dalgın halıyı inceldi. Sonra bakışları beni buldu. "Çalışmayı seviyorum bu zaten çok belli. Tek başıma vakit geçirmeyi de seviyordum ama şu an bu değişti." dediğinde ikimizin de bir arada olduğu anları sevdiğini ima etti. "Yeni bilgiler öğrenmeyi seviyorum. Ama en çok senin arkadaşlarınla yaptığınız yaramazlıklarınızı açık etmenizi izlemeyi seviyorum, o an sen çok utanç duyuyorsun bazende çok izlenelisi oluyorsun. En son ki Turul bey olan konuşmanı izlerken büyük bir keyif almıştım. Seni öyle dik başlı, boyun eğilmez görmek mutlu ediyor izlerken. Bu halin imrenilisi . "dedi ve bu kadar açıkça konuştuğu için hemen bakışlarını benden çekti. Duygularını apaçık ifade etmeye alışık değil ama sorun değil onu ben böyle seviyorum. Ben bu haliyle onu tanıdım.
" Ben kitap okumayı çok seviyorum. Buraya gelmeden önce bol bol kitap okurdum. Müzik dinlemeyi seviyorum ama buradaki müzikaller değil benim müzik zevkim buradaki müziklerden çok farklı. Ve ben senin aksine hiçte mutlu olmuyorum o anlardan. Çünkü o anlarda herkese yakalanmaktan utanç duyuyorum . Nedense birden portal bizim yaptığımız her şeyi açık ediyor. Hatta geçen sefer de oldu sen orada yoktun. Neden gelmedin senin duyman lazımdı çünkü o zamanda herkes görmüştü bizim utanç dolu anımızı "diyince merakla ve ne diyecek diye beklerken anında yüzü düştü.
Bir anda ne olmuştu? Ben yanlış bir şey mi demiştim?
" Geçen sefer kuleden uzak bir yerdeydim. Sabaha karşı gelmiştim kuleye. Denk gelemedim ."dedi bakışları beni bulamazken. Bir şey olmuş olmalıydı çünkü sesi kaygılıydı. Neydi onu bu kaygıya iten sebep ?
" Peki anladım. "dedim ve şu anki sessizliği atmak adına tekrar konuştum.
"Devam edelim mi? "diyince olumlu anlamda başını salladı.
" Bana ders vermeyi bıraktığın anda ne hissettin? "diyince bir pus yerleşti harelerine. Ve bu pus onu sarmaladı. Sanki bu durum onda büyük izler bırakmıştı.
" Tuhaf hissettim. Sanki elimden bir şey alınmış gibiydi. Ama sonrası bu tuhaflığı söküp attı. "dedi buna sevindiğini belli etmekten çekinmeden. Aramızda olan ilişki bu sıkıntıyı silip atmıştı.
" Bilmiyorum ama belki sen o gün kütüphaneye gelip duygularını açıkça ifade etmeseydin ben bunu yapmaya cesaret eder miydim diye çok düşündüm. Çünkü şunu anladım biz gerçek duygularımızı bastırdığımız için hep tartışıp duruyorduk. Bazı şeylerin dile gelmemesi belki de bize o tartışmaları yapmamıza sebebiyet oluyordu. "diyince Ahrar elinde tuttuğu bardağı yere bırakıp, ellerime uzandı. Ellerimi tuttuktan sonra lacivert hareleri mavi harelerime tutundu. Yavaşça bana doğru yaklaştı ve anlını anlıma yasladı. Gözlerim o an kapandı bu yaşanan anla.
" Evet dile getirmedik. Belki bundandı tartışmalarımız, birbirimize olan yükselmelerimiz. Ama belki de bu tartışmalarımız, bizi birbirimize daha çok yakınlaştırdı. Ve bu bizi şu noktaya getirdi. Seni bana daha çok bağladı beni de sana." diyince aramızda olan mesafeyi sonlandırdım başımı geriye çekerek ve Ahrar 'ı onayladım.
" Peki o halde diğer soruya geçelim olur mu? "dedim.
"Hayatının en alıcı anı neydi?" diye sordum. Ama isteğim öngörülüyle bir araya geldiğimiz andan bahsetmesiydi. Yaşadığı hissiyatı merak ediyorum. Başka bir şey de söyleyebileceğini düşünüyorum ama bir ihtimal. Ben sorumu sorunca Ahrar olduğu yerde harekete geçti ve arkasında duran şöminenin küçük çıkıntılı duvarına sırtını yasladı. Bense hareket bile etmeden onu izledim.
"Neyi öğrenmek istiyorsun?" diyince kısa bir süre Ahrar 'la bakıştık. Aslında onunla ilgili her şeyi.
"Her şeyi." diyince peki anlamında başını salladı. "O halde geçmişime inmem gerek." dedi ve küçük bir nefes dudaklarından usulca dışarı salındı. "Neden yıllardır geleneğe katılmazken şimdi katılıyorsun?"diye sorarken buldum kendimi aslında sormak istediğim şey neden ruhunun ondan alınmış olmasıydı ama bunu benim zorlamamla değil de kendi isteğiyle anlatmasını istiyorum. Öngörülüyle yaşadığımız anı da anlatamasına da getirecektim tekrar konuyu.
" Bilmiyorum bana saçma gelen bir şeydi. Ben bir anda karar verdim." diyip bakışlarını çekinerek benden uzaklaştırdı. Harelerini bir şeyi saklamak istercesine benden uzaklaştırdı. Ama neyi saklıyordu? "Peki Eslia 'nın zamanında da böyle olmuş muydu?" dedim anlamaya çalışarak çünkü bazı şeyler eksik ve kopuktu bana göre. Tam anlamıyla bir açıklama yapamıyordu. Ahrar neyden sebeple bana tam anlamıyla bir açıklama yapmıyor. Soruma sessiz kalarak cevap verdi.
"O kadın olduğunu düşündüğün için kabul ettin?" dedim ve konuşmamla anında bakışları beni buldu. Ah ilk aşama tamam. "Onun olabileceğini düşündüğün için bu geleneğe katılmak istedin. Yoksa bir daha ne sebeple aynı işi yapmak isteyesin ki! Ahrar açık olalım birbirimize karşı!" dedim sert dille. Anında ona karşı ses tonumun değişmesiyle bunu anladı ve ciddiyetime karşılık istediğim açıklamayı yaptı.
" Evet onun için. Ama bak lütfen Emira bu senin sandığın gibi bir şey değil. Sadece anlamak istedim. "dedi buz kesmiş halime bakarken.
" Ona karşı bir şey hissediyor musun? Belki de benim o olabileceğim ihtimaline tutunarak bana karşı bir şey hissettiğini düşünüyorsun."dedim ve oturduğum yerden kalkıp ayakta bir oraya bir buraya sinirle gelip gitmeye başladım." Belki ben onun bir yansımasıyım olamaz mı? Senin için bir yansıma. "dedim ve histerik bir kahkaha attım. Kendimi gösterip tekrar konuşmaya devam ettim.
" Düşünsene bir öngörülüyle tanıdığın kadının yeni kolye sahibi olabileceğini düşünüp onu onda arayıp hayalindeki kadını bende var ediyorsun! Bu ne aşağılayıcı bir davranış." dedim ve ateş saçan gözlerimi ona çevirdim. Ahrar 'ın tepkisini inceleyince bana şaşıracak bir olaya bakarcasına bakıyordu. Şu anki durumum vahimdi onun için.
" Anlamıyorum nasıl buraya geldi bu konu! "diyince öfkeyle bağırdım.
" Geçiştiriyorsun! İstediğim cevapları alamayacak mıyım senden! "dedim boş vererek çünkü konuyu dağıtmak için uğraş veriyordu.
" Emira kafanda ne kuruyorsun bilmiyorum ama gerçekler bu değil! "dedi sesindeki ikazla. Ama sindirilmesi güç olan düşüncelerim bunları duymamazlıktan geldi. Şu an içimde patlamak üzere bir volkan vardı.
En garip olanı beni benden kıskanmam. Ama Ahrar 'ın zihninde olan beni gerçekten merak ediyorum. Kesin kusursuz bir kadın hayal etmiştir. Belki benim gibi sarışın değil kumral ya da kızıl saçlıdır. Gözleri mavi yerine yeşil veya kahverengidir. Ah neler düşünüyorum böyle. Derin bir nefes alıp sakin kalmak istesem de içimdeki öfkeye yenik düştüm.
" Peki o zaman bana gerçeklerden bahset ama dolaylı yoldan değil dost doğru anlatsan daha iyi olur benim için. "diyerek sınırlarımı zorlamaya devam ettim. Çünkü gerçekten şu an çıldırmış olduğumu düşünüyorum ama Ahrar bana istediğim cevabı vermeyene kadar durmaya niyetim yok gibi.
" Emira neler söylüyorsun! Sana yalan söylemiyorum. Bak—" dediği esnada elimi sus dercesine havaya kalırdım.
"Bana istediğimi veriyor değilsin!"dedim tekrar konuşacağı an lafı ağzına tıkıp sözlerime kaldığım yerden devam ettim. " Ve şu an ne senaryolar kurduğumu bir bilsen!"diyince Ahrar sinirle başını iki yana sallayıp bana doğru ilerledi.
" Sen susmazsan ben susturmasını bilirim. "dedikten sonra hızla karşıma geçti. Ben daha ne olduğunu anlamadan iki eliyle başımı tutup aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi.
Beni susturmak için beni öpmüştü. Yaşadığım anın verdiği şaşkınlıkla hiçbir şey yapmadan anı yaşadım biçare. Ahrar elleriyle başımı sabitledikten sonra dudakları benle buluşmuş ve sakince beni öpüyordu. Benim sustuğumu anlayınca dudakları kıvrılmıştı bunu hissetmiştim.
Dudakları dudaklarıma dokunduğu anda tüm duygularımı yitirdim ve o an büyük bir heyecanın beni ele geçirdiğini fark ettim. Ahrar beni soluksuz bir şekilde öperken ben ona karşılık bile veremedim. Bedenim amansız bir titremeye kurban gitmişti. Ahrar bunu fark etmiş olmalı ki bunun için beni zorlamadı. Sadece öptü. Ve ruhu olmayan adam ruhumu paylaştı. Öpücüğün bitirmeden önce son kez dudaklarını dudaklarıma bastırdı ve derin bir öpücük kondurup öpmeyi kesti. Dudakları hala dudaklarımdayken kesik kesik nefesler alıp farkında bile olmadığım gözlerimi aralayıp Ahrar 'a baktım. Öpüşünü sonlandırıp aramıza küçük bir mesafe koydu.
"Seni hala öldürmek istiyorum." diyince içimi ısıtacak bir kahkaha attı. "Ciddiyim ne zaman kontrolü kaybetsen bunu yapıyorsun. Dikkatimi dağıtarak konuyu kapatmaya çalışıyorsun!"diye aksi bir sesle konuştum.
" Hoşuna gitmediğini söyleyemezsiniz Prenses. "der demez omzuna sertçe vurdum. Tam yanından çekilip gidecekken Ahrar beni durdurdu.
" Emira bu ikinci oldu ve sen hala seni o kadın yerine koyduğum için sevdiğimi söylüyorsun. Ama yanılıyorsun küçük hanım. O kadını sevmiyorum sadece merak ediyorum o kadar. Yani onu sende hayal etmiyorum. Ya da seni ona benzetmeye çalışmıyorum. Lütfen bunun için kendini kötü hissetme. Çünkü sen hiçbir kimseye benzemeyecek kadar farklısın. Bunu unutma. Kimse olamazsın ve kimse de sen. "dedi ve gözlerimin içine bakarak anlayıp anlamadığımı ölçmeye çalışarak.
" Peki tamam bir daha bu konu gündeme gelemeyecek inan bana. "diye söylerken içi rahatladı ve sesli bir nefes alıp verdi. Ama bende haklıyım çünkü o kadını tabi görmediği beni anlatırken lacivert harelerinde gün yüzüne çıkan o hayranlık dolu bakışı o görmemişti. Ve beni anlaması lazımdı. Neyse kendimle o kadın ben olduğum için telkin ediyorum. Bu yönden de bakmak lazım aslında konuya.
꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷ ✵⃝⃟⃠ ꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷
Ahrar 'ın göğsüne sırtımı yaslamış öylece sessizce bekliyorduk. Uzun uzun yaptığımız o uzun hararetli konuşmayı bırakmış yaşadığımız şu ana odaklanmıştık. Şöminenin önünde oturmuş öylece zamanı hissediyorduk. Bize sunduğu hissi son kez yaşıyormuşuz gibi tadını çıkarmak istiyoruz.
Ahrar' ın çenesi başıma yaslı olduğu için usul usul aldığı nefes seslerini hissediyordum . Usulca verdiği her nefes saçlarıma salınıp özgür kalıyordular. Ahrar 'ın sağ kolu iki kolumun üzerine yaslamış haldeydi. Bu güzel huzur veren anın tadını çıkarırken birden aklıma bir anımız geldi. Bu anıyı hatırlayınca dudaklarıma bir tebessüm yerleşti.
"Hatırlıyor musun o günü? "dedim aklıma gelenle. Ahrar' ın lacivert hareleri bana çevrildi. Neyi kast ettiğimi anlamaya çalışıyordu. Hım biraz hatırlamasını sağlamak için anında zihin bağını araya soktum ve orada şu cümleyi zikrettiğim anda hemen evet anlamında başını usulca aşağı yukarı salladı.
"Konu sizsiniz Ahrar hoca hiç sizi yanıtsız bırakır mıyım? Bu size saygısızlık olur benim nezdimde." cümleyi seslice dile getirdikten sonra anında o anı ikimizin zihninde görünür hale getirdim ve bir film izler gibi o anı izledik beraber.
İkimize şu an kütüphanede köşede durmuş o anı izliyorduk. Anında olan Ahrar ve Emira, bizi görmüyordu ama biz onları görüyorduk. Geçmişe küçük bir gezinti yapmıştık.
Kütüphaneye geçiş yaptığımız anda ilk olarak Ahrar yalnızdı kütüphanede. Ben birazdan gelmiş olacaktım. Anında kapı çalındı ve ben içeri girdim. Girer girmez ise şu sözler yankılandı kütüphanede.
"Derse geç kaldın prenses!" diyen aksi sesi duydum. Anında yanımda olan Ahrar 'a başımı çevirdim ve bak kendine dercesine kendisini işaret ettim ama Ahrar hiç oralı olmadan bizi izlemeye başladı. Ben kütüphaneden içeri girer girmez, hemen biraz ileride olan masaya doğru isteksizce ilerledim . Yani aslında Emira . Kendimi uzaktan izleyip anlatmak biraz garipti.
" Alt tarafı üç bilemedim on saniye geç geldim. Malum ben sizin gibi büyücü değilim normal insanlar gibi merdivenlerden çıkarak geldim buraya, onun için geç kalmam normal. Hem alt tarafı birkaç saniye geciktim. Görende 2 saat beklediniz sanır."dedim bu durumun neden bu kadar abartıldığını sorgulayan sesle. Emira 'nın bakışları Ahrar' ın lacivert harelerine çevrilmiş hal ve hareketlerini izliyordu o anlar .
"Sonuç olarak geciktin mi geciktin! Daha fazla konuşmaya gerek yok bence." diyince aksi dolu sesle Ahrar, onun bu haline Emira - yani ben o zaman - gözlerimi devirmiştim. O zamanlar Ahrar gerçekten benimle çok fazla uğraşıyordu. He benim de ondan kalır yanım yoktu.
"Evet karşınızdaki insan sizi anlamıyorsa daha fazla konuşmaya gerek yok.." demiş ve yerime geçmiştim. Ahrar ise benim şu hazır cevaplılığıma sadece inanamayan bakışlarıyla bakmalarını yetinmişti. Bana çoğu zaman katlandığı için krizlere girmekten son anda kurtuluyordu. Keza bende öyleydim o anlarda.
"Her söze bir cevabın var değil mi?" diyince başımı bilmişlikle sallayıp onayladım. Onun her an verdiği cevaplarının ardından detaylı bir şekilde onu incelediğimi fark ettim. Bunu belki de farkında olmadan yapıyordum.
"Konu sizsiniz Ahrar hoca hiç sizi yanıtsız bırakır mıyım? Bu size saygısızlık olur benim nezdimde." diye şımarık bir ses tonuyla konuştum. Verdiğim cevap onun daha da sinirine sinir katmasını sağlamıştı. Varlığım o zamanlar gerçekten Ahrar 'ı çıldırtıyordu. Bunu net bir şekilde şimdi ikinci kez anlamıştım.
"Derse başlayalım daha fazla gecikme olmadan." dediğinde kınayarak karşısında olan bana. Ben ise ona bakışlarımı devirmekle yetinmiştim. O ise bu hareketimi görünce sadece kaşlarını çatarak karşılık vermişti. Ahrar hala bu konuda durmuyor muydu çıldırıyordum şu an durduğum yerde! Ama hep olduğu gibi bunu saklamakla yetiniyordum. Duygularımı apaçık belli etmeyi hep gizlerdim. Gerçekten Ahrar 'da şu an olan olayı unutmuyor bir de iki de bir yüzüme vurmaya çalışıyordu. Sinir krizleri geçirirken haksız değilmişim .
Ders bittikten sonra tam gideceğim an bir anda bana seslenince Ahrar anında ona doğru döndüm.
"Dediklerimi unutma ve yarınki derse bugünkü gibi gecikme yoksa bunun bir cezası olur prenses." diye aksi bir sesle uyarınca beni sadece bakmakla yetinmiştim. Tabii bu hareketim onun saklı kalan öfkesini gün yüzüne çıkardı çünkü dediklerinin benim için bir anlam teşkil etmediğimi anladı. Onu söylediklerin benim nezdimde geçersiz olduğunu ona belli edince bu tavrım onu baya baya kızdırmıştı.
" Bu umursamaz halin can sıkıyor!" dedi sıkıntılı sesle. Masada olan kitaplarını hızla toplayarak oturduğu yerden doğruldu ve lacivert hareleri beni baştan aşağı incelemeye başladı.
" Gerçekten mi! Sizin kadar değilim bence. Çünkü siz çok can sıkıyorsunuz ama ben bir şey diyor muyum? Hayır! "dedim sesimdeki boş vermişlikle. Anında sert bir soluğu dışarı verdi ve sabır dilercesine gözlerini kapatıp başını iki yana salladı. Sakinleşmek istedi ama benim varlığım onun yanında olduğu için bunu sağlayamadığı için gözlerini açarak bana bakmaya devam etti.
" Bu lanet ders verme işini neden kabul ettim ki! "diyince bu durumdan nefret ettiğini açıkça dile getirmekten çekinmeyerek, bende o an söylediklerini duyunca şanteller koptu. Haspam sanki ben halimden çok memnunum! Ben mi dedim kabul et! Etmeseydi o zaman! Anında o an düşündüğüm şeyleri zihnimde tekrar düşündüm.
Ve hemen o an kollarımı açarak etrafı gösterdim ve şöyle dedim.
'' Bu lanet yerde lanet okuduğum bir adamdan ders almaktan nefret ediyorum. Ama gel gör ki istemeyerek de olsa bu ders işine katlanıyorum sizce oradan bakılınca bu durumdan memnun olduğumu mu düşünüyorsunuz? " diyip sert bir soluğu o an dışarı uğurladım. Öfkeden gözüm seğiriyordu. Gerçekten şu an ikimizin arasında olan o gerilim tüm kütüphaneyi kuşatmıştı.
O an Ahrar sadece tepkisizce bana bakmaya devam etti. Bu sözleri söyleyeceğimi beklemiyordu. Kısa bir süre tepkisiz durduktan sonra olduğu yerde yönünü kapıya doğru çevirdi ve olduğu yerden anında sert adımlarla kapıya doğru ilerledi ve sinirle kütüphaneden çıktı. Ahrar hoca çıktıktan sonra bende o an da portalla odama geçtim.
İkimizde o andan çıktıktan sonra Ahrar başını eğip bana baktı. Bende çenemi göğsüne yaslayıp ona baktım. "Gerçekten dışarıdan çok öfkeli duruyoruz. Hatta elinde olsa beni o an orada yok edecek gibisin." diyince kaşlarımı yalandan çattım.
"Haksız değilim biliyorsun! Birkaç saniyeden ne olacaktı ki! O kadar büyütülecek bir olay değil ama nedense sen büyütmüştün. Yani bayım burada hatalı sensin bende sana dersini vermiştim." diyince Ahrar parmaklarının arasına burnumu sıkıştırıp hafifçe sıktı.
" Burnumu rahat bırakın bayım. "dedim ve burnumu onun parmakları arasından kurtarmaya çalıştım. Ahrar sonunda burnumu rahat bıraktı, bende rahat nefesler aldım.
" Peki sen sevgili prenses o günü hatırlıyor musun? "diyince anında o günkü sözünü dile getirirken bende o ana gittim hemen.
" Sen gerçek olmayacak bir gücü istiyorsun ama bu hayalden öteye gidemez bunu bil."demişti o gün.
O gün tek başıma gece vakti kuleden dışarı çıkıp bahçede uçurumun dibine doğru gelmiş ve yere oturup ayaklarımı boşluğa dikmiştim. İçim daralıyordu o zamanlar. Hatta nefes almak bile bana haramdı o anlar. Buradan uzaklaşmak istiyordum. Çünkü artık dayanamıyordum.
Ağır gelmeye başlamıştı bir süre sonra burası. Yeni bir dünyaya gelmiştim. Yeni insanlar tanımıştım ama bu yeni insanlar bana zorluklar yaşatıyordu. Bu geldiğim yer beni tüketiyordu kendi dünyamdan çok. Derin derin nefesler alırken ardımdan adım sesleri duymuştum. Benim gibi bu saatte yatmayan biri daha vardı. Kim olduğuna bakamdım. Çünkü kim olduğunu biliyorum. Ahrar hoca...
O da benim gibi ait olmadığı bir dünya da yaşamak için uğraş veriyordu. Acılarım vardı keza onunda. Nefes almaya ihtiyacım vardı her an. Keza onunda. Hayatımız kolay değildi ve bizler bu zorluklarla baş etmeye çalışıyor, bir an bile olsa sakin bir an yaşamak istiyorduk.
"Uyumamışsın." diyen sesini duymuştum o an. Sonra ona has kokusunu solmuştum. Ardından da varlığının gölgesi gölgeme karışmıştı. İki yabancı ama iki acıyı paylaşan insanlardık.
"Keza sizde." dedim sadece yanıt olarak. Usulca ayaklarımı boşlukta saklarken birden Ahrar hoca yere eğildi ve benim gibi oda uçuruma karşı oturup ayaklarını boşluğa bıraktı.
"Buraya çok sık geliyorsun Prenses." diyince evet anlamında başımı salladım.
"İyi geliyor mu peki ait olduğunu düşündüğün bir yer sana?"diye sorunca bir müddet düşündüm. Sahi iyi geliyor muydu burası bana? Yorgun bir gülümseme dudaklarıma bulaştı.
" Geliyor mu bilmiyorum ama buraya gelmek bir ihtiyaç gibi geliyor. Ve ne zaman ruhum bedenime sıkışıp kalsa adımlarım beni buraya ulaştırıyor." dedim dudaklarıma konan yorgun gülümsemeyi sonlandırıp.
"Bir yere ait olmak bazen iyi değildir. Acı verir sonra." dedi koca bir nefesi içine çekerken. Hüznü iyi saklayan insanlardan biriydi. Yaşadıklarını yansıtmayı sevmiyordu. Kendi dünyasında olan savaşı sonlandırıp huzuru kucaklamak istiyordu. Ama bu çok zordu sadece onun için değil tüm insanlar için huzuru hayatında barındırmak çok zordu.
"Bunu güçsüz insanlara söylemeniz lazım acıyı kaldırmak zordur. Ama ben acıyı kaldırmayı bırakın ona yön verebilirim." diyince sadece söylediğim cümleyi duymakla yetindi.
"Bunu boynundaki kolyeye dayanarak mı söylüyorsun yoksa kendine dayanarak mı?" diye sorunca başımı ona doğru çevirdim ve karanlıkta belli olmayan lacivert harelerine gözlerimi kısarak bakıp, dudaklarımı aralayıp konuştum.
"Ben her zaman güçlüyüm. Ve her zaman da güçlü olacağım. Bunu boynumda bana sunduğu güçler nedeniyle değil kendi gücümün farkında olduğum için söylüyorum." dedim umursamaz bir tavırla. Ahrar hoca ise bu halime baktı ve sadece peki anlamında başını salladı. Nedense bu hareketi içimde yavaşça peyda olan bir öfke tohumu büyüttü. O an zihnimden bu sözler döküldü
" Zayıf bir insan değilim sanılanın aksine. Ben gücümü kendimden alıyorum." dedim ve şunları ekledim. "Ve bu kolye ise bana başka güçleri sunuyor. Ve bu sonsuz bir gücü bana veriyor. Kimsenin sahip olmayacağı bir gücü. Kimsenin ulaşamayacağı bir gücü. Kimsenin yapamayacağı şeyleri yapma gücü " dedim kolyenin bana bahşettiği o gücün sunduğu özgüvenle.
"Sen gerçek olmayacak bir gücü istiyorsun ama bu hayalden öteye gidemez bunu bil" dediğinde kaşlarını bilmişlikle yukarı kaldırdı. Bunu bu karanlık gecede bile görebilmiştim. "Hayal mi? Hayalleri yıkalı çok oldu Ahrar hoca. Bunlar asıl bana hayal gibi gelirken bakın neredeyim ve neler yapıyorum. Ben gerçek olmayan hiçbir şeyin varlığına inanman ve ona bağlanmam ." dedim farkına varmasını uman bir istekle.
"Gerçek olmayan bir şeye inanamazsın diyorsun peki neden hayallerine inanıyorsun? Hayaller hep gerçek olan şeyler değildir zihinlerimizde gerçek kılmak için uğraş verdiklerimizdir."dedi her zaman ki ciddi duruşuyla .
" Bunlar hayal değil. "dediğimde kararsızca tebessüm etti.
" Nasıl bilebilirsin ki? Belki de her şey bir hayaldir. Onun yansımasıdır. "dediğinde bakışlarımı ondan çekip uçuruma çevirdim.
İkimizde o andan sıyrılıp şu ana döndük. " O gün ne demek istemiştin? "diyince Ahrar biraz doğruldu ve gözlerime bakarak konuştu.
" Bazen gördüklerimiz gerçek değildir Emira. Bazen yanılsama olabilir. Bunun için bazı şeylere sonsuz bir inançla inanmak yanlıştır. Körü körüne bağlanmakta. Hayat bu neyin ne zaman son olacağı belli değil. Onun için bir zaman darbenin bir yerden sana doğru gelebileceğini hiçbir zaman unutma. Ve her acının hayatta büyük izler bırakıp seni değişime de sürükleyebileceğini. "dediğinde o an ruhum kanadı. Bir şeylerin gelişi bildirildi zihnime o an. Ama inanamadım. Çünkü olmaz dedim. Ve Bilemezden gelmeyi tercih ettim.
" Haklısın acı amansız bir gecede ulaşabilir. Ve seni amansız bırakabilir ama Ahrar acı her zaman kötü değildir. Acı bazen sana en iyi gelecek şey bile olabilir." demiştim. Sonrasında Ahrar 'la biraz daha zaman geçirmiştim.
Ve gece olunca Ahrar' a biraz kendi hayatımı anlatmış kendimden epeyce bahsetmiştim. Ona ne yaptığımı nelerle uğraştığımı anlatmıştım. Sonra artık kuleye dönme vakti geldiğinde ikimizde isteksiz bir şekilde buradan ayrılmak için hazırlanmıştık. Çünkü kimse yokluğumzu fark etmemeliydik. Az bir süre de olsa Ahrar 'la geçirmiş olduğum anlar bana büyük bir huzuru bahşetmişti. Birlikte yaşadığımız analar bizi iyileştirmiş,kendimizde açık olan kapıları aralayıp birbirimizi sonsuz bir soyutluktan kurtarmıştık.
Açmış olduğum portaldan kulenin ön cephesine ulaşmıştık. Gece olduğu için etraf sakin ve sessizdi.
"Bugün çok güzeldi." dediğinde Ahrar evet anlamında başımı salladım.
"Bu ikimize de iyi geldi bunu görebiliyorum. Kimse olmadığını anlayınca Ahrar 'a doğru birkaç adım atarak aramızda az bir mesafe bıraktım. Yüzümü ona doğru yaklaştırıp yanağına küçük bir buse kondurup hemen çekildim. Ahrar bu küçük buseme karşılık küçük bir tebessüm ederek ellerime uzandı. Sağ elimi sol avcunun içerisine alıp gitmeden önce şunları söyledi.
"Ruhu olmayan birinin ruhsuz bedenine nasıl gün ışığı olabiliyorsun bilmiyorum ama bunu seviyorum Emira. Seninle olan her şeyi çok seviyorum. Ve alışıyorum. Bu alışkanlık beni korkutsa da." dedikten sonra geriye doğru dönüp ilerlemeye başlamıştı.
꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷ ✵⃝⃟⃠ ꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷
Rüzgara yön vermek hayatıma yön vermekten daha kolaydı.
Hayatım kördüğümden ibaretti. Ve ben çözdüm derken aslında daha da düğüm haline geliyordu hayatım.
Hayatım bir gölgenin izi altında ışığı beklemekteydi. Ve ben gölgeden ışığa çıkmak konusunda biraz tedirginlik yaşıyordum. Nedeni ya ışık karanlıktan daha acı verecek olursa. İşte bunu düşünmek bile kötüyken yaşamak nasıl olurdu bilmiyorum.
Kuleye geri döndüğümüz anda Ahrar odasına gitmişti. Hala yaşadığımız anların verildiği hissi silememiştik. Birbirimize açık olduğumuz nadir anlardan biriydi. Çözüme kavuşturulması gereken çok şey vardı ve biz onu halletmiştik. İkimiz bir olmuş kendimizi karanlıktan aydınlığa çıkarmıştık. Kırmadan, incitmeden.
Bende hemen Ahrar 'dan sonra odama geçmiştim, kimseyle muhatap olmadan. Gece olduğu için zaten kimseler de yoktu etrafta. Odama geçip günün vermiş olduğu yorgunluğu atmak için yatağa geçmiştim. Bugün yaşadığımız her şeyi anbean hatırlamış o anları tekrar baştan yaşamıştım.
Gözlerimi kapatıp uyumak istemiştim. Geç olmuştu ve benim uyumam gerekiyordu. Ama ne yapsam ne etsem bir türlü uyku tutmamıştı. Sonunda uyuyamacağımı anlayınca yataktan kalkıp odadan dışarı çıkıp koridorda ilerlemeye başladım. Geç saatler olduğu için şu an herkes uykudaydı. Arka bahçeye çıkan koridora saparak yürümeye devam ettim. Dışarıya çıkıp temiz hava almak istediğimi anlayınca odada daha fazla durmamıştım.
Koridorda yanan meşaleler önümü aydınlatıyor. Ne çok karanlıktı koridor ne de çok aydınlık . Sakin sessiz koridorun sonuna geldiğimde önümde olan çift kanatlı kapının önüne gelip sessizce kapalı olan kapıyı yavaşça açarak dışarı attım kendimi. Kimseyi uyandırmak gibi bir düşüncem yoktu. Bahçede kimseyi bulamayacağımı düşünürken bizimkilerin biraz ileride olan çardakta sohbet ettiklerini görünce onlara doğru ilerledim. Hayret ettim şimdiye kadar onlarda diğerleri gibi uyumuş olmalıydı.
Beni ilk fark eden Dehri olmuştu. Yanında olan Enfal 'la konuşurken bakışları etrafa çevrilince beni görmüş ve cümlesi yarım kalmıştı. Dehri' nin neden cümlesinin yarım kaldığını merak eden Enfal 'de bakışlarını Dehri' nin baktığı yere çevirince beni görmüştü. Sonra ardından ise diğerleri beni fark etmişti.
"Burada ne arıyorsunuz? Saat çok geç değil mi?" diye sorarken hala onlara doğru ilerliyordum. Yanlarına gelince Victoria biraz kayarak yanında bana yer açtı.
"Sohbet koyu olunca gidemedik odalarımıza. Asıl sen neden buradasın? Uyuduğunu düşünmüştük. Onun için seni çağırmadık." diyince Dehri soruma cevaben anında omuzlarımı silkerek konuştum. O ise sadece ifademi inceldi.
"Uyku tutmadı." demiş ve bana bakan hareleri görmezden gelerek sözlerime devam etmiştim. "Konu neydi bakalım? Ne hakkında konuşuyordunuz?" diyince konuyu dağıtmış ve dikkatleri üzerimden çekmişim. Sorumdan sonra hepsi öyle konu konuyu açtı diyerek sohbetin asıl konusu olmadığını söylediler.
"Uyuyacak mısınız?" diye sorunca tekrar hepsi hayır dedi bir ağızdan. Hım güzel. Bende bu cevabı vermelerini istiyordum zaten. "Peki sevgili dostlarım neden bana eşlik etmiyorsunuz. Benim de uykum yok isterseniz beraber kasabaya inelim. Halk arasına girerek farklı bir gece yaşayalım. Şimdi kasaba da uyanık olan kişilerin olduğunu biliyorum. Giderek güzel bir gece geçirelim. Zaten kimse uyumayacak, o halde güzel bir anıya imza atalım. "dedim ve ne tepki verecekler diye bekledim. Hepsi birbirine bakmaya başlayınca omuzlarımı düşürdüm. Hadi ama yine mi ikna etme seansı olacaktı. Bir kere de direk kabul etseler ne olur,
" Beyler sadece kasabaya gideceğiz bir olaya karışmayacağız ne bu çekingenlik anlamadım? "dedim nefesimi usulca verirken. Ama onlar yine kararsız kalarak birbirlerine bakıp duruyordular.
" Bizim olduğumuz bir yerde nedense birden bir olay çıkıyor ve biz anlamadan kendimizi o olayın içerisinde buluyoruz. Onun için çekincelerim var. Ne dersen olaydan dolayı değil. Pederin tepkisinden. Yeni bir bela da sağ olsun Turul bey anında Peder beye her şeyi yetiştiren bir mektup gönderince benim mahkemem başlıyor da. Hesap verirken sorgulanan taraf olduğum kadar suçlanan taraf olup, ağır münakaşaya giriyorum oradaki herkesle. Eh tepem atınca da Pedere söyleyeceğim her şeyin hıncını onun şu uyuz olduğum generalinden çıkartıyorum. Bunun sonuncu ise Pederden daha fazla azar işitiyorum. Kısır döngü içerisinde oluyorum anlayacağın. Görende yeni yetme bir çocuğum sancak "dedi en son cümlesini söylerken.
Bakışları benden kayarak önünde duran bardağı buldu. Dehri içinden homurdanarak bir şeyler söylemişti ama tam olarak duymamıştım ya da duymamam için sessizce mırıldanarak söylemiş olabilirdi de . Yani tahminlerim vardı kendince ya saydırıyor ya da kendini azarlıyordu. Bakışları beni bulunca konuşmaya devam etti.
" Yoksa herhangi bir tereddüt etmeden evet derim beni bilirsin Prenses olaylara karşımak konusundaki meşhurluğumu. "diye açıklama yapınca Dehri bu haline anında gülerek karşılık verdim. Ah evet en az benim kadar sorunu arkasından getiren biriydi. Babasıyla bu yüzden epey bir tartışmaya girmişliği var.
" Sana hak veriyorum ama bence bu kez bir şey olmayacak. Her zaman bizi bela bulacak değil ya?" diyince histerik bir gülümsemeyle baktı bana. Yani hep olaylar bizi bulamayacağı anlarda olacaktır. O an bu an da olabilirdi.
"Biz bir aradayken belaları teğet geçmemiz bana imkansız gibi geliyor. " diye konuşunca Nehar anında bakışlarımı Dehri 'den çekip ona çevirdim. Eh haklılık payı var. Var olmasına var ama bu sefer de bence olamaz gibime geliyor. Ama kesin de emin olamıyorum sonuçta konu biziz. Yani her ihtimali düşünmek lazım.
"Bence gidelim. Hep bir olay bizi bulacak düşüncesiyle bir yerlere gitmeyi ya da bir şeyler yapmaktan vaz mı geçeceğiz?" diyince Kavi anında herkes ona baktı. Neden ona baktığımızı anlamayınca şaşkın şaşkın ne oldu bakışlarıyla bize bakmaya başladı.
"Senden böyle bir cümle kurmanı beklemiyorduk hiçbirimiz genelde sen sakin olaysız olan bir şeyler isterken şu an isteğin şeyle bizi şaşırttın Hava Lordu." diye açıklamada bulununca anında olayı çaktı ve yaslandığı yerden sırtını çekerek masaya doğru hafifçe eğildi. İrisleri hafif bir gezintiye çıktı. Ziyareti bizlerdik. Yüz ifadelerimzi izliyordu.
" Sadece bazı şeyler geri gelmiyor. Neden onları kazanmak yerine kaybetmeyi isteyelim ki." diyerek bize düşüncelerini açıkça ifade etti. Ardından eski pozisyonuna geri dönünce bu sefer konuşan Dehri oldu.
"Eh ha bir ha bin hesap. Sonuçta Peder alışık benden hesap vermemi duymaya. Bir tanesini daha eklemekle bir şey olacak değil ya?" diye muzır bir sesle konuştu. Ama hareleri o an ışıl ışıl parlıyordu . Ortalığı karıştırmak ona ayrı bir keyif veriyordu. Ne derlerse desinler şu an buradakiler hepsi yeni hayatlarından fazlasıyla memnundular.
"O halde gidiyoruz." diye sorunca anında Victoria ayağa kalktı ve sevinçle ellerini havaya kaldırıp olduğu yerde garip hareketler sergiledi.
"Bende diyordum neden sessiz meğerse biz onun inadına hayır demeyelim diye sessiz sedasız durmuş bundan da korkulur. Kadın milletinden korkun demekte haklıymış atalarımız." diyince Enfal gördüğü şeyden hafif gerilmiş bir halde, Victoria omuz silkip ona yol vermemi bekledi. Biraz ilerleyip yönünü bize çevirdi.
" Hadi kıyafetlerimizi değiştirip kasabaya gidelim zaman kaybı olmadan. "diyince herkes oturduğu yerden kalkıp kıyafetlerini değiştirmek için Victoria 'nın yanına ilerledi. Victoria sırasıyla herkesin kıyafetlerini normal insanların giydiği kıyafetlerle değiştirdi. Bende hemen mor günlük sade bir kıyafet giymiştim kolyem sayesinde. Herkes hazır olunca açtığım portaldan kasabaya geçiş yapmıştık. Bakalım bu gezinti bize neler yaşatacaktı?
Portaldan kasabanın biraz dışında bir alana geçiş yapmıştık. Kimsenin bizi görmemesi için. Ah hu portalda işine geldiği gibi hareket ediyordu. Normal şartlarda ben istesem kaçış anlarında bizi gözden uzak yerlere geçişi sağlamaz ama şu an çokta güzel istediğim yere gelmiştik. Her şey benimle zıtlaşmak için bir araya gelmiş. Benden söylemesi.
"Evet hanımlar beyler geldik kasabaya." diyince anında Victoria yanıma doğru geldi ve sağ koluma girerek yürümeye başladı. Bazen bu ani hal ve hareketleri beni şaşırtıyor. Ben istesem böyle uslu sessiz olamaz. İlla benimle inatlaşır ama şimdi uslu cici kız modundaydı. Demiştim burası garip, insanların garip.
"Bu alan sessiz biraz ileride sesler var sanırım kutlama yapıyor olmalı insanlar." dedi birkaç adım gerimizde yürüyen Dehri.
Ben ve Victoria en önde ilerlerken Varisler ve Dennis arkadan geliyordu. Birkaç dakika yürümüş sonra önümüzde beliren yol ayrımında durmuştuk.
" Sağdan gidelim. "diye önerdi Dennis.
" Soldan bence. Pek kasabaya inmedik aslında biz Emira 'yla genelde daha çok diğer topraklara ait kasabalarda gezintiye çıkmıştık. "diyince Victoria anında arkaya doğru döndüm.
" Victoria' ya katılıyorum. Bence de soldan gidelim. "dedim ve erkekler ne diyecek diye bekledim.
" Soldan gidelim. Hem eğlenmek için gelmedik mi? O halde ne diye eğlencenin olduğu alana gitmiyoruz? "dedi başını yana yatırıp ne diyeceğimi beklerken Enfal.
" Peki o zaman erkekler sayıca üstün olduğu için sizin isteğiniz yoldan ilerleyeceğiz. Bu seferlik sizin dediğiniz olsun bakalım ne olacak? "demiş ve önüme dönerek Victoria 'yla karanlık arazide önümüzdeki yol ayrımında sola doğru ilerlemiş ve sesin geldiği alana doğru harekete geçmiştik.
Bakalım bu gece nasıl geçecekti?
Kasabaya geldiğimiz anda kutlama alanının olduğu yere denk gelmiştik. Halk kasabanın meydanına çıkmış bugün son günleriymiş gibi çılgınca eğleniyorlardı. Dans edenler mi desem içip içip kendini kaybeden insanlar mı? Birkaç süre öylece eğlenceye kapılıp kalmış insanları seyrettik. Sonraysa aralarına karıştık. Eğlence anlayışları biraz farklıydı bu kasabanın.
Hepsi kendilerini kaybetmiş haldeydiler. Meydan kalabalık olduğu için bizde köşelerden dolanarak ilerliyorduk. Biraz ileride küçük bir seyyah görünce oraya ilerledim. Merak etmiştim ne gibi takılar sattığını.
Bu seyyah küçük takılar satıyordu. Ben seyyahın olduğu yere ilerleyince Victoria 'da beni takip etti ve seyyahın yanına giderek sattığı takıları incelemeye başladım.
Elimin arasına aldığım takıları dikkatli dikkatli inceliyor bileğime takıp olup olmadığına bakınıyordum. Takılar sade ama güzellerdi. Birkaç denediğim takının arasından siyah taşlı naif bir bileklik beğenmiştim.
"Bunu alacağım fiyatı ne kadar?" diye sorunca satıcıya anında fiyatını öğrenip parasını verip takıyı almıştım. Beğendiğim takının parasını ödeyerek olduğum yerden arkama dönerek etrafımdaki hareketliliğe baktım. Çalınan müzikal değişmiş ve bu sefer insanlar hızlı ritme kendini kaptırıp çılgınca dans etmeye devam etmişti.
Omzumun gerisinden Victoria gidelim bakışı atarak insanların izin verdiği kadar kalabalık alandan çıkmak için yürümeye devam etmiştim. Victoria bileklikleri beğenmediği için sadece bakmakla yetindi. Daha şık ve şaşalı olmadığı için almamıştı.
Biz bileklik bakarken Varisler ve Dennis biraz ileride olan kahverengi 2 katlı eski bir evin önünde durmuşlardı. Bizim onların yanlarına gelmemizi bekliyordu. Kendi aralarında konuşup çevredeki insanların davranışlarına izliyor ve tuhaf tuhaf onlara bakıyordular. Yani şuan ki halleri biraz insanı endişelendiren cinstendi. Dansa kendini kaptıran kişiler durdukları yüksek zeminlerden yere düşen bile oluyordu. Bazıları ise birbirlerini itip kakarak kendine yer açıyordu. Vahim bir haldeydiler. Hiç normal hareketler sergilemiyordu buradakiler.
Kalabalığın arasından zorlanarak yanlarına ancak gidebildik.
"Burası pek tekin bir yere benzemiyor." dediğinde Kavi anında başımı sallayarak onayladım. Zaten burası kasabada bulunan pek gidilmesi hoş karşılanmayan yerlerden biriydi. Zaten geçerken sesten dolayı buraya gelmiştik. Fazla durmadan direk buradan gidecektik. Kalmak isteyen olursa da mani olmazdım.
" Pek burada kalmayacağız zaten." demiş ve Kavi 'ye cevaben konuşmuş, açıklık getirmiştim sorusuna. "Birazdan burayı terk edelim beyler ve hanımlar." dedikten sonra herkes beni onaylamıştı. Hala bu gürültülü yerde müzik eşliğinde dans eden insanları izliyorduk. Burası pek bana göre olmadığından isteksiz bakışlarla etrafı gözetleyerek insanların ne yaptığına bakınıyordum. Gözlerimi gezdiriyorken birden yüksek kahkahalar atan bir grubun olduğu taraf dikkatimi çekti.
Biraz ilerideki bir erkek grubu bizim olduğumuzu tarafa bakıp bakıp kahkahalar atıyordu. Bu hallerini görünce kaşlarım hafifçe çatıldı. Neye gülüyordu bunlar? Benden mi kaynaklanıyor diye düşünmüş ve kısaca neye güldüklerini anlamaya çalıştım.
Genelde insanlar bana tuhaf tuhaf bakarlardı buraya ait kıyafetler giymediğim için. Ama şu an üzerimde olan kıyafetlerim için olduğunu düşünmüyorum çünkü kasabaya gelmeden önce buraya ait kıyafetlerimi giymiştim. Peki neydi onların bu kadar kahkahalar atmasının sebebi. Hatta bazen ben ve Victoria 'yı birbirlerine gösterip rahatsız edecek şekilde gülüyorlardı. Gözlerimi onlardan çektim.
Yanımda olan Victoria başımı çevirdim.
"Neden bizim olduğumuz tarafa bakıp bakıp gülüyor bunlar?" diyince Victoria bakışlarını benden çekip ileride olanlara çevirdi. Benim yaptığım gibi onların neden güldüğünü anlamaya çalıştı.
"Bilmiyorum inan ki. Sarhoşken insanlar saçmalar. Belki ondan bu durumdalar." diye cevapladı beni. Yani söylediklerinde haklıydı . Öyleyse şu an takmamak lazım bu hallerini.
"Arka taraftaki deniz kenarına mı gitsek hem daha sakin bir yer orası bu gürültülerden dolayı başım ağrımaya başladı." diye konuşunca Kavi anında herkes bu gürültülü yerden kaçmak istediği için anında bu öneriye uydu ve ilerlemeye başladık. Biz önünde durduğumuz evin olduğu yerden harekete geçerken birden yüksek sesli bir ıslık duyuldu arkamızdan. Ne oluyordu?
" Nereye gidiyorsunuz bakayım?" diye soru soran sese baktım. Bize gülen grup arasında bir iri yarı adam iğrenç iğrenç gülerek konuşuyor arada elinde tuttuğu şişeden içkisini yudumluyordu. Bize demediğini sandığım için tekrar ilerlemek için harekete geçtim.
" Geceliğin ne kadar kadın? Sorusunu duyduğum anda bana mı dedi diye teyit etmek adına parmak uçlarımda geriye doğru dönüp biraz ileride duvardan destek alarak ayakta duran adama baktım.
" Bana mı diyor bu adam! "dediğimde adam sorusunu tekrar yeniledi.
" Geceyi benimle geçirmek için ne kadar istersin kadın? "dediğinde sorusunun muhatabının gerçekten ben olduğumu anladım.
Cahil cesareti miydi ona bu soruyu sorduran bilmiyorum ama benim cesaretimin dayanağı şu an cinnet geçirmekten kaynaklanıyordu. Sinirli halime nazaran yüzümde tehlikeli bir gülümseme yer aldı.
"Güzel bir gece geçirmek istiyor olmalısın. Peki nereyi tercih edersin ?" dediğim anda neyi kast ettiğimi anlamadığı için alık alık bakmakla yetindi sadece. "Diyorum ki seni sağında olan duvarla mı bütün hale getireyim yoksa hemen yanında destek alarak ayakta durduğun duvarla mı bütünleştireyim?" dedim ama o hala alık alık bakmaya devam etti.
"Peki seçimi ben yapıyorum. En yakın duvar olmaz çünkü acısı az olur uzağında olan duvarla bütün olmanı sağlamam daha sancılı olur senin için." dediğimde sarhoş adam afalladığı için gözleri irice açıldı ve korkudan geriye doğru gitmeye çalıştı.
Ama aksayan ayağı yüzünden tam yüz üstü düşeceği an sağ elim yukarı kalktı ve gücümle adamın direk düşmesini durdurdum . Başımı hafifçe yana eğdim ve birkaç adım öne gelerek onu olduğu yerden yukarı doğru yükselmesini sağladım . Yukarı çıkarken olduğu yerde çırpınmaya başladı. Ama gereksizdi çırpınışları çünkü ona küçük bir ders vereceğim hayatı boyunca unutmaması için. Bir kadına iğrenç davranmaması için bu cezayı ödemesi lazımdı.
Havada olan sağ elimle hızla onu yükseltip biraz önce önünde durduğumuz eski iki katlı binanın duvarına sertçe çarpmasını sağladım. Adam son sürat sertçe duvara çarptığı anda büyük bir ses yükseldi ve adam yere düşerken tüm dans eden insanlar benim olduğum tarafa baktı.
Evin duvarına çarptığında adam pencerenin önünde duran küçük saksıların da onunla beraber düşmesin sağladı. Şimdi az önceye nazaran tüm gürültü kesilmiş ve etrafta derin bir sessizlik oluşmuştu. Herkes bana korkuyla bakmaya başlamıştı o an. Ben ise hiç istifimi bozmadan sağ elimi yavaşça aşağı indirip birkaç adım geriledim.
Herkese kısaca bakarak hal ve hareketlerini izledim. Hepsi yaptığım şeyden dolayı onlara da zarar vereceğimi düşündüğü için gerilmiş ve en ufak bir ses çıkarmaktan kaçınmışlardı.
"Eğlencenizi bozduğum için özür dilerim. Sadece şahsiyetime yapılan saygısızlıktan dolayı şu yerde olan adama haddini bildirmem lazımdı. Gördüklerinizi unutun. Bu beni mutlu eder." diyerek sessizliği bozmuş ve nasıl bir karşılık vereceklerini beklemiştim. Ama kimse konuşmaya cesaret etmeyince arkama dönüp Victoria 'nın olduğu tarafa doğru ilerledim. Victoria ise sakin bir halde bana bakıyordu.
" Haydi gidelim. Çok bile kaldık burada." dedim. Kimsenin konuşmasına izin vermeyip karanlığın olduğu tarafa ilerledim. Çünkü kasabanın sınırları dışında olmalıydı sahil oraya giderek az önce olanları unutmak istiyorum.
Sonunda sahile geldiğimizde sahilin tam karşısına konulmuş bir ağaç kütüğünün üzerine oturmuş denizin dalga seslerini dinlemeye çalışıyordum. Çünkü hala sinirimi dizginlemiş değildim. Bir volkan gibi içim fokur fokur kaynıyordu . Ben sakin kalmak istiyorum ama şartlar buna izin vermiyor neden mi? Çünkü Varisler ve Victoria duymayacağımı düşünüyor olmalılar ki sessiz olduklarını düşündüğü ama kısık olamayan bir sesle tartışma içerisindeydi.
"Yine olay çıktı." demişti Dennis. Yandan görebildiğim kadarıyla elindeki çubukla yeri eşeleyip duruyor. Yaşadığımız şeyleri tartıyordu.
"Olmaması halinde yadırgardım." dedi Dennis'e karşılık Kavi. Sakin ol ve dalgalara odaklan Emira!
"Hepsi sizin yüzünüzden ama size sağdan gidelim dedik ikimiz ama siz akılsızlar sağ tarafı tercih ettiniz ve ne oldu bakın!" diye kısık sesle onları azarladı Victoria. Dehri ise sesli bir nefes verdi Victoria 'nın söylediklerine karşı. Haklıydı Victoria. Onlar sebep olmuştu yaşadıklarıma.
Victoria onun bu tavrına karşılık yerde bulduğu bir cismi alıp ona attı. Anında Dehri' nin acı dolu inlemesi duyuldu. Hak etmedi diyemem.
" İyi oldu sana müstahak." diye çemkirdi Victoria. Ve o an Dennis alttan alttan güldü. Dehri anında Dennis 'in omzuna sert bir yumruk attı. Dennis' te acı dolu bir inlemeyle karşılık verdi Dehri 'ye. Ve öldürücü bakışlarla baktı Dehri' ye.
"Kadın milletinden korkulur. Biri adamı duvara fırlatıyor biri acımadan yerde bulduğu nesneyi ne olduğunu bile anlamadan karşısında olana atıyor. Sizinle dikleşmeye gelmez." dedi Enfal, ben ve Victoria 'dan çekindiğini belli etmekten çekinmeyerek. Sanırım bugün onları biraz tedirgin etmiştik. İkimizde sinirli olunca anında orantısız güç kullanıyoruz. Ne yapalım onlarda damarımıza basmasınlar.
"Gösteririm ben size kadın milletini! Susun yoksa sustururum ben sizi bildiğim yoldan." diye tehdit edince Victoria anında Dehri kısık sesle mırıldandı.
"Gösterdiniz zaten göstereceğinizi. Dahasını zihnim hayal edemiyor." dedi olduğu yerde.
Ama biz duymuştuk. O duymayacağımızı düşünmüş olsa da.
"Ben göstereceğim dur sen dur." diyince Victoria anında bende içimde gizlenmiş öfkeyle konuştum.
"Yani size inanmıyorum ya dura dura geldiğimiz yer bir fuhuş evinin önüne mi geldik başka bir yer bulamadınız mı siz!" diye azarladım karşımda olan erkekleri. Benden böyle ani bir çıkış beklemedikleri için anında baka kaldılar. Hepsi dilini yutmuş bir şekilde sessiz sessiz beni dinliyorlardı.
" Bir kere sizin dediğinizi yaptık başıma gelene bak. Gerçekten büyük hakaret bu bana yapılan!"dedim ve öfkeli bir nefes vererek Varisleri ve Dennis 'e baktım. Ama onlar bana bakmıyordu. Hah şimdi sus pus mu olacaklardı! Bunun benzeri onlara yapılsa yeri göğü inletirlerdi ama bana gelince sessizlik! Birde yaptığım şey için yargılanıp kadın milletinden korkulur diyorlar! Söyleyeceğim şeyleri söyleyip bakışlarımı onlardan çektim. Bana verecek bir cevapları bile yoktu.
Ama hala içim soğumuş değil ya! Bunu yaşamayı beklemiyordum.
"O dediğin kelime ne bilmem ama bizde burasının meydanda olan uygunsuz yer olduğunu bilmiyorduk ki!" dediğinde Kavi anında ona baktım. Kavi utangaçlık içerisinde konuşmuş ve eğmiş olduğu başıyla elinde tuttuğu ağaç dalıyla yeri eşeleyip duruyordu.
"Hiçbiriniz de mi anlamadı orasının ne olduğunu?" dedim sözlerime saklanmış kinayeyle.
"Sen peki Dehri?" diyince Dehri 'nin anında bakışları beni buldu.
"Prenses ben nereden bileyim burasının Rumah evi olduğunu. Bilemezdim. Normalde ben kasabaya inen biri değilim. Burası geleceğim yerler arasında bile değil. Burada herkes suçsuz bunu kabullenmem lazım." diye konuştu Dehri. Onları suçladığım için hafif biraz sinirliydi ama ne yapabilirim burası onların dünyası, buraya benden daha çok hakim olmaları lazım.
" Hem burası senin toprakların değil mi? Sen nasıl bilmiyorsun? "diyince Enfal anında ayağımın dibinde olan cismi alıp ona doğru fırlattım. Son anda görüp başını eğdiği için başına gelen nesneden son anda kurtuldu. Şansı yaver gittiği için mutlu olmalıydı. Iskalamasaydım hali yamandı.
" Yok artık amacınız ne sizin? Biri taş atar diğeri küçük bir tahta parçası atar. Can güvenliğimiz yok sizin yanınızda." diye yakarınca olduğu yerde Dehri, anında başımı onun olduğu tarafa çevirdim . Ve ona gece karanlığında baktım. Savunmasına da bakın hele!
"Abartma istersen görende öldürdük sanacak! "dedim ters bir ifadeyle.
" Ah az kalsın o da olacaktı Prenses. Enfal son anda kurtulmasaydı o tahtadan. "dedi vahim bir durum içerisindeyken.
" Herkes sakin olsun lütfen birbirimizle didişmemiz bir sonuca bağlanmayacak. Hepimizin az öz hatası var. Bence kabullenmeyi bilmeliyiz. "diyince Dennis anında hepimiz sessizce onu dinledik.
" Peki konuya açıklık getirdiğimize göre sahilde biraz yürüyüş yapıp geri dönelim sonra kuleye . Deniz havası herkese iyi gelecek. Umarım gerçekten gelir "diyerek Victoria bu gerginliğin son bulmasını sağladı. Son cümlesini zikrettiği anda Dehri umarım umarım dedi ve bu olduğumuz durumu kınarcasına başını salladı. Herkes sessiz sessiz Victoria 'o takip etmeye başladı.
Yarım saat sahilde yürümüş ve sonra dönmeye karar vermiştik. Tam sahilin dışına doğru ilerleyecekken biraz ileride bir gürültü duyduk hepimiz. Bize ulaşan insan sesleriyle anında hepimiz olan durumu yadırgadık.
"Neler oluyor?" diye sorunca Victoria anında cevap verdim ona.
"Anlayacağız birazdan." demiş ve biraz ileride ellerinde meşalelerle bize doğru gelen insan topluluğunun yaklaşmasını bekledik.
Victoria hemen sol tarafıma geçti. Varisler ve Dennis ise ben ve Victoria 'nın etrafında yerlerini aldı.
Karşımıza geldiklerinde aralarından biri bize bakarak yüksek sesle konuştu.
"Sizler de kimsiniz ve burada ne arıyorsunuz?" diyince anında zihin bağıyla bizimkilerle konuştum.
"Sakın gerçek kimliklerinizi söylemeyin. Yoksa sonuç bizim açımızdan kötü olur." diyince hepsi onayladı beni.
"Bizler buraya ait değiliz. Gelenek için buradayız ve kasabaya indik." dedim ve ne cevap vereceklerini beklemeye başladım. Umarım aramızdan birini tanımazlardı.
"Tahmin etmiştim. Zaten bu gelenek yüzünden sorunlu insanlarla muhatap oluyoruz. Bunun için yarın kuleye gidip bu işi çözelim arkadaşlar." dedi aralarından ihtiyar bir adam. Elinde tuttuğu meşale yüzünün yarısını aydınlatıyordu. Ve sağ yanağında derin bir kesik iz bulunmaktaydı. Ben ve diğerlerine nefretle bakıyordu.
" Topraklarınıza gelen misafirlere böyle mi davranıyorsunuz? "diyince karşımda duran ihtiyar histerik bir kahkaha attı ve yanındaki adama beni gösterdi. Yanında olan genç benim yaşlarımda olan adam ise bana bakınca o iğrenç rahatsız eden bakışlarını görmezden gelerek ne cevap verecek diye bekledim.
" Sizler burada olmamalısınız. Bize kalsa sizlerin topraklarımıza girmesine katiyen izin vermeyiz. Ama gel gör ki Soylular bu konuda bizimle aynı fikirde değil." dedi bu durumdan çok rahatsız olduğunu belli ederken.
"Neden peki sebebini merak ediyorum?" dedim ilk an neyi merak ettiğimi anlamaya çalıştı, anlayınca elinde tuttuğu meşaleyi parmaklarıyla sımsıkı tutup meşaleyi bana doğru doğrulttu.
"Şu kolyenin yeni sahibi için bu gereksiz uğraş. Ve boşa çabalıyorlardı. O kadında yıkımı getirecek. Değişen bir şey olmayacak." diyince o an görünmez bir elin boğazıma dolandığını hissettim. Nefes almayı bırakıp karşımda duran adama baktım. Kendinden emin konuşuyordu.
" Ya öyle olmazsa? "dedim ve be cevap verecek diye beklemeye koyuldu. Ama onun yerine beni hala bakışlarıyla rahatsız eden adam konuştu.
" Olacak ama bu sefer biz devreye girip o kadını diri diri yakacağız. "dediği anda bu sefer sesli gülen ben oldum.
" Bildiğim kadarıyla o kadın o kolye sayesinde ateşe hükmediyor. Siz daha onu yakmadan o sizi yakmasın? "diyince hepsi sözlerimin gölgesinde hüküm süren tehditi anlayınca sessiz bir sükuta boğuldular.
"Bence siz sadece hayatınızı yaşayın tehlikeli bir durumda bunu halledecek kişiler çok." diyip bir adım geri çekilerek onları inceledim. 11 kişiydiler. Ve hepsi ilk ana nazaran şimdi bana nefretle bakıyordular.
"Sen o kolyenin sahibisin değil mi?" dedi karşımdaki ihtiyar.
"Bilemem sen söyle o muyum?" diye soruyla cevap verdim sorusuna. Bana bir soruna bakarcasına bakmaya başladı.
"Bu küstahlığının sebebi bu olmalı. Bence o kişi sensin." diye itiraz istemeyen bir kararlılıkla konuştu.
"Ne istersen onu düşün. İlgilenmiyorum ." dedim ve arkama dönüp gideceğim anda birden arkamdan bana doğru atılan meşalenin varlığını hissedince anında arkama dönüp bana doğru atılan meşaleyi direk engelledim ve meşalenin bizden uzak bir yere düşmesini sağladım.
"Hah işte sensin kolyenin yeni sahibi. Bakın hele bu küçük kadına? Bu ne cesaret prenses bizim kasabamızda ne işin var?" diye sinirle konuşunca bende gün yüzüne çıkmak için uğraş veren öfkeme rağmen sakin bir sesle konuştum.
" Küçük bir ziyaret edelim dedik sizleri yanlış mı yaptık? Hiç mi misafirperver değilsiniz? Zaten belli iğrenç bir yaşantıları olan bir kasaba burası. "dedim bu durumun beni rahatsız ettiğini dile getirip.
" Senin gibi iyi koşullara sahip değil bu kasabada yaşayanlar. "diye ikaz etti beni arkada olan bir kadın. Bana yönelik olan öfkesini o an soludum. Diğerlerinin de ondan bir farkı yoktu.
" Sahip olmak... Pek diğer kasabadan farksız değilsiniz. Aynı koşullar size de sunuluyor ama siz onu yanlış değerlendiriyorsunuz. Burada bir suçlu varsa o sizsiniz. Kimseyi günah keçisi ilan etmeyin. Ruhunuzu satmışsınız. Bunu anlamayacağımı mı sandınız? Sırf o istekleriniz olsun diye. Kasabada olan durumdan haberdar değil miyim sanıyorsunuz? Neden müdahale etmedik sanıyorsunuz çünkü sizler bunu kabullendiniz. Bizler de istediğinize uyduk. Onun için gelip şimdi Soyluları suçlamayın. Ve beni de"dedim ve başımı iki yana kınarcasına salladım.
"Seni ruhu bozuk kadın? Sen kim oluyorsun da bizleri suçluyorsun!" diye tıslarcasına konuşup bana doğru adım atınca anında ona engel oldum.
"Yaklaşayım demeyin sakın sonucu ağır olur sizler için. Ve sonuçlar için özür bile dilemem." diyerek yüksek sesle konuşmuştum.
"Lanetli kadın!" diye bağırdı o an yaşlı adam bana karşı. Hiç istifimi bozmadan ona baktım.
"Bu lanetli kadın soluğunu kesmeden sen sesini kes yoksa gösteririm sana lanetli olmayı!" dedim sakin sesle ve bir adım öne atıldım, anında korkuyla hepsi geriye doğru sıçradılar.
"Bunun için yargılanacaksın!" diye koşunca tekrar ihtiyar ona cevaben şunları zikrettim.
"Yargılanacak mıyım ne için sadece tartıştık. Değil mi? " dedim az önce sakinliğimle. Onlar ise bu sakin olmamı tuhaflıkla karşıladılar. Az önceye dek bağırıp çağıran kişi şimdi sakin bir sesle konuşunca bu halim onları afallattı.
"Size zarar verdim mi hayır! O halde ne yargılanmasından bahsediyorsun sen! Hem burada suçlu ben değilim. Bizler kasabayı sadece ziyarete geldik. Herhangi bir zarar vermedik. Herhangi bir rahatsızlıkta. Ama ben rahatsız oldum ve rahatsız edilince karşılığını verdim. Sizler ise gelip bana hakaretler savurup bana demediğinizi bırakmadınız . Beni tanıyor musunuz? Hayır! Peki o halde nasıl olurda kesinkes konuşabiliyorsunuz? Kahin değilsiniz. Büyücü hiç değil. O halde öngörülerinizi kendinize saklayın derim. Çünkü boş kuruntudan ibaretler sadece. "dedim sert bir dille uyararak. Hepsi susmuş dediklerimi dinliyordu.
" Merak etmeyin bizlerde siz gelmeden önce gidiyorduk. "dedi Victoria öne atılarak ve beni çekiştirip ona dönmemi sağladı.
Gözlerimi devirmemek için çabaladım.
" Öyle kolay kolay gidemezsiniz! Bir bedel ödenecek! "dedi başka bir adam. İhtiyar adamın arkasında duran iri yarı olan adam. Anında konuşan kişiye doğru dönüp ona baktım.
" Ne bedelinden bahsediyorsunuz? "dedi ve önüme geçti Dennis. Ben Dennis 'in sırtı ile bakışırken az önce konuşan adam pişkin pişkin konuştu tekrar.
" Buradan gitmeden önce eğlenmek istiyorum ve onlarda istiyor. "diyerek arkasında olanları gösterdi. Adamın konuşmasının ardından bu sefer Dehri öne atılıp konuştu.
" Açık açık söyle ne diyeceksen! "diyince Dehri anında adam ben ve Victoria gösterdi.
" Biraz eğlenmek istiyoruz ve onlarda bizi eğlendirmeden hiçbir yere gitmeyecek! "diye tehdit edince ben ve Victoria anında Dehri ve Dennis 'in arkasından çekilerek kendimizi gösterdik.
" Peki o halde eğlence başlasın! "diye konuştum ve beni az önce iğrenç bakışlarıyla rahatsız eden adama sertçe sağ elimle yumruk attım.
Benden sonra ise Victoria bizimle eğlenmek isteyen adamın karnına sert bir tekme attı. Yumruk attığım adam geriye düşmek üzereyken tekrar bir yumruk atınca adamın devri döndü ve dengesini yitirir yitirmez yere düştüğü gibi bayıldı. Victoria 'nın tekme attığı adam birkaç metre uzağa uçtu. Victoria tüm gücüyle yumruk atmış olmalıydı. Eh bunu hak etmişti iki adamda.
Bizden geri kalmayan erkekler ise anında bize dahil olup kadınlar hariç grubun içerisinde olanlara ilerleyip kafa yumruk daldılar. Kadınlar korktuğu için geriye doğru kaçıştı. Korkuyla etrafına bakan ihtiyar adama doğru ilerledim.
"Az önce bana ne diyordun sen lanetli mi? Bak bakalım bu lanetli kadın sana ne yapacak?" der demez anında onu yukarı kaldırıp sertçe geriye doğru fırlattım. Ah sert bir düşüş olmalıydı onun için ama bunu hak etmişti. Yerden kalkamadı bile anında bakışlarımı etrafımdakilere çevirdim.
Ortam iyice savaş alanına dönmüştü . Buradan çıkmak lazımdı. Olay büyürse başımız derde girebilirdi. Varisler ve Dennis hala gurupta olan adamları döverken ben hemen bir portal açtım.
"Hadi gidelim!" diye bağırdığımda bizimkiler bana baktı ve anında bana uyarak dövdükleri adamları bırakıp açtığım portala doğru ilerlediler.
İlk giren portaldan Victoria oldu. Ondan sonra Varisler ve Dennis girdikten sonra bende hemen girdim ve portal ben girdikten sonra kapandı.
Bari bu sefer başarılı bir geçiş yapsaydık.
꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷ ✵⃝⃟⃠ ꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷
Portal yemekhanenin giriş kısmında son bulunca hepimiz yukarıdan yere sertçe düştük. Son anda kendimi yere sertçe düşmekten kurtarmıştım. Ama diğerleri için bunu söylemek zor. Hepsi neredeyse birbirinin üzerine düşmüştü. Ve bundan dolayı küçük bir öfke baş göstermişti.
"Hay ben bu portala!" diye dişleri arasından konuşarak yerinden doğrulup bana baktı Dehri. Ben ise elimden geldiğince sessiz kalarak bir karşılık vermek istemedim. Sonra uzar giderdi bu tartışma aman kalsın. Zaten gecenin bilmem kaçı. Hiç risk almayayım.
" Eh yeter ya! "diye yüksek sesle konuştu Enfal. Ben ve Victoria anında onu susturduk.
" Sessiz ol! "dedik ikimizde hızla.
" Herkes uyuyor. Uyandırmak mı istiyorsun herkesi? Anında başımıza toplanırlar. "dedim sözlerime karşılık.
" Prenses sen her şeyi yapıyorsun ama şu lanet portalı bir kere de zarar görmeyeceğimiz bir şekilde sonlandırmayı başarsan mı? "dediğinde üzerini silkerken. Üzerini silkerken bazen bana bakıyordu. Ne tepki vereceğimi görmek adına.
" İnan ki elimden geldiğince az zarar göreceğimiz şekilde açıyorum ama bu portal son anda hıncını çıkarır gibi cezamızı veriyor bu şekilde. "diye kendimi savunmaya geçtim.
" Hah bir dahaki sefere sen açma portalı başka biri açsın. "diyince anında hepimiz ona baktık.
Enfal ona baktığımızı fark ettiğinde kaşlarını çattı.
" Niye öyle bakıyorsunuz? "diyince anında Dehri ona doğru ilerledi.
" Oğlum düşerken kafa üstü mü düştün? Burada bu kadar kişiyi portaldan geçirecek tek kişi var. O kişi kim tahmin et? Ben yapsam yanımda 3 kişiyi alıp gelirim. Eee diğerleri peki? Onları kim alacak? Sıra sıra alamayacağıma göre yoksa bazılarımız ardımızda bıraktığımı karmaşa içerisinde mahsur kalır. "dedi bir çocuğa açıklama yaparcasına tane tane anlattı.
" Biraz çabalasın oğlum sonu hep sertçe yere düşmekle bitiyor. "diye yakınınca Enfal onun bu haline Dennis bıyık altından güldü.
" Nazlı varise de bakın siz. Oğlum sen hiç mi hızlandırılmış eğitime tabii tutulmadın? Oradaki eğitim insanı süründürüyor. Sen bu düşmeye bu kadar sızlandıysan o eğitimde kesin ağlamışsındır." diye alayla konuşunca Dennis bu tavrı Enfal 'i öfkelendirdi.
"Oğlum ben daha zor eğitimlerden geçtim ama bu düşme olayı onların verdiği hissiyatı vermiyor. Kaç metreden yere düşüp duruyoruz. Bir gün uçuruma çıksa bu portalın sonu o zaman ne diyeceksiniz?" diyince hepsi aynı anda bana dönüp baktılar.
"O kadar da değil." dedi Victoria.
"Prenses." dedi ve Dennis bana doğru ilerledi. Bir elini sol koluma yerleştirdi. "İhtimal vermiyorum ama sen yine de bu portal konusunda bir ders mi alsan acaba? Hem kendin için hem bizim can güvenliğimiz için." diyince anında sertçe kolumu tutan eline vurdum.
" Saçmalamayı keser misin? Öyle bir şey olmayacak!"dedim yüzümü buruştururken. Ne saçma sapan düşüncelere giriyorlar!
" Kızım biz burada can güvenliğimizi garantiye almak için diyoruz. "dedi Nehar. Anında ona öldürücü bakışlarla baktım. Bakışlarım onu susturdu ama Dehri hızını alamayıp savunma hattına geçti.
" Şimdi Enfal 'e hak veriyorum. Bak Prenses her şeye tamam da sen bir an bir dalgınlıkla bizi uçuruma ya da ne bileyim başka bir alana götürdün ne olacak?"diyince hepsi bir anda bana doğru ilerleyince geri geri gittim.
" Üzerime üzerime gelmeyi bırakın! "diye desibeli yüksek bir sesle konuşup durmalarını sağladım.
" Sen Dehri saçmalamayı kes. Öyle bir şey oldu mu bu zamana kadar? Sakın olabilir deme boğarım seni! "dedim ve konuşmasına mani oldum. Ve başımıza sağa çevirip Enfal 'a baktım.
" Ve sen Enfal görende rezidanstan düşüyoruz sanır. Alt tarafı yarım metre. "demiş ve hemen sonra Dennis 'e baktım.
" Senede ne çabuk taraf değiştiriyorsun. Az önce Enfal' i kınıyordun! Ne ara onun tarafına geçtin. İtalya bile Osmanlı devletini bu kadar hızlı bırakıp düşman tarafına geçmemişti . Sen onu bile geride bıraktın! "diyince ne dediğimi anlamadığından kafası karışmış bir halde yanındakilere baktı. Hepsi susmuş benim onlara çemkirmemi dinliyordu.
" Ah aslında hatayı ben başından beri yapıyorum. Ne diye sizinle gece gece bir yere gidiyorum ki! Zaten bu gece başımıza gelenlerden siz sorumlusunuz! Hiç öyle savunma konumuna girme Dennis. Siz demediniz mi sol taraf al size sol taraf! Birde ben belayı bulurum diyorum! Asıl siz belayı çekiyormuşsunuz ben bunu yeni yeni anladım. " diyerek içimdeki fırtınayı salıverdim.
" Artık uyanmasalar bile bu bağırıp çağırmadan dolayı kulede ki herkes uyanmıştır. Fazla gürültü yaptık. "diyince Kavi anında jeton yeni düştü bende. Hay aksi ilk an herkesi susturdum ama şimdi tüm gürültünün sebebi ben oldum yine.
" Bence dağılalım hemen. "diye öneride bulununca anında herkes tam harekete geçeceği anda koridorda bir bağırış koptu.
" Ne oluyor bu saatte. "diyen Süreyya hanımın sesi yankılanıp bizlere ulaştı.
" Bir kere ya bir kere olsun neden sessiz sedasız odalarımıza gitmeden yakalanmamayı sağlayamıyoruz ki? "demiş ve arkamda olan duvara sırtımı yaslayıp bize doğru gelmemelerini bekledim. Diğerleri de bana uydu ve olduğu yerlerde durup sessizce azar yemek için vakit kolladık.
" Hepsi sizin suçunuz!"diye azarladı Victoria, beni ve Dehri 'yi.
" Beni çileden çıkardılar yoksa odama gidecektim ben. "diye savundum kendimi bir işe yaramayacağını bile bile.
" Susuyorum çünkü haklı da olsam suçu bana atacaksınız. "diyince Dehri anında Victoria omzuna bir tane yapıştırdı.
" Hak ettin sus. "dedim kaşlarımı çatarak.
Hepimiz adımların bize ulaşmasıyla karşımızda olanlara baktım. Azarlama heyeti bize doğru ilerliyordu. Hepsi ilk başta bizleri görmüş ve adım atmayı bırakmış bizleri izlemişti. Sonraysa hepsi bize kınayan bakışlarını dikmiş ve tekrar bize doğru ilerlemeye başlamıştılar. Süreyya hanım bana bakıp bıkkın bir nefes verip aceleci adımlarla bana yönünü çevirip karşıma geçecek şekilde rotasını takip etmişti.
"Niye şaşırıyorum ki başka kim bu saatte bunca gürültünün nedeni olacaktı." dedi ve kollarını göğsünde kavuşturup bana baktı. "Anlat dinliyorum savunmanı Emira." diyince yüzüm düştü. Kadın bıktı benden. Yani haksız da değil yani.
"Gerçekten ama gerçekten herkesten çok özür dilerim. Amacımız sizi uyandırmak değildi. Küçük bir tartışma olunca kendimizi kaybettik. Hatalıyız. Ne derseniz deyin söyleyeceğiniz her şeyde haklısınız." demiş ve Süreyya hanımın şaşırmasını sağlamıştım. Eh benim direk kendimi savunacağımı düşünmüştü ama ben onun yerine hatamı kabullenip direk özür dinlemiştim. Mavi hareleri bana şaşkın şaşkın bakmayı kesip bu sefer sorgulayan ifadeyle bakmaya başladı.
"Dökülün bakalım neler olduğunu?" diyerek konuya giriş yapmamı istedi. Bakışlarım Süreyya hanımdan bizimkilere doğru kaydı. Hepsi bana bakıyordu. Ah tabii ki sorguya çekilme kısmında muhakkak ben olmalıydım. Onlar ise susan taraf. Onların bu hallerine göz devirip tekrar Süreyya hanıma baktım.
Tam konuşmaya başlayacağım anda adım sesleri duyduk koridorda bize doğru gelen. Gelen kişi kim diye baktığımda Turul Beydi. Ah kadro tamamlandı bile. Hiç eksiğimiz olmadığına göre bende başlayayım anlatmaya. Turul yanımıza geldiğinde kısaca bize bakıp burnundan soludu. Ama ben durur muyum direk sataşmadan duramadığım için mavi harelerimi ona çevirip bu sessizliğe son verdim.
"Turul bey uyku saatinizde sizi ayakta beklemiyordum." dedim bulunduğum bu duruma sahte bir şaşkınlıkla.
Zaten ne beklenir ki ben ne zaman bir vukuat çıkarsam, orada kesin olacaklar listesindeki ilk üç kişiden biri Turul bey. Asıl benim şaşırmam saçma bence. Hatta olmasaydı bir boşluk hissederdim kesin. Kesinlikle gözlerim onu arardı! Benim ona söylediklerimi duyduktan sonra bana katlanamadığını belli etmekten çekinmeden ters bir ifadeyle baktı.
"Gürültüler duyunca istemeden de olsa uykumdan uyanmış oldum." dedi suçlayıcı bakışları bendeyken. Ne tesadüf ki ikimizde birbirimize katlanamıyorduk. Sert yüz ifadesine daha fazla bakmamak için anında harelerim Turul beyden kayarak Süreyya hanıma tekrar çevrildi.
"Bu yaşta bile kulakları benden senden iyi duyuyor bak! " dedim zihnimin içerisinde Victoria 'ya. Anında zihin bağında cevap verdi.
"Turul bey işte yadırgamamak lazım." dediğinde düşmüş surat ifadesiyle bana bakarken. Birbirimize konuşmadan baktığımızda için etrafımızdakiler bu halimize garip garip baktılar.
"Her zaman olduğu gibi yine nasıl bir bela ile karşı karşıya kaldın Prenses ?" diye kınarcasına Turul bey konuşurken, ben suçsuzum diyen bakışlarla ona baktım. Bu sefer gerçekten bir suçum da yoktu ki! Turul bey dikkatle beni inceleyen bakışları altında savunmamı yapmaya başladım.
"İnanın bu sefer gerçekten hiçbir suçum yok . Sadece gece gece kasabaya inmiştik ve bir anda –" diye devam edeceğim an cümlem yarıda kaldı. Turul bey şaşkın bir ifadeyle söylediklerimi anlamaya çalışıyordu.
"Gece gece mi?" diye anlamaya çalışırcasına baktı Turul bey . Yüz ifadesi tuhaf bir hal almıştı söylediklerimi işitince . Şöyle tanımlayabilirdim ; Bu diyeceğim şey onu dumura uğrattığı yetmemiş birde neden diye sorgulatmış olmalıydı. Neden onca vakit varken gecenin bir yarısında dışarıda olmamı sorguluyor, anlama vermeye çalışıyordu kendince. Sadece baktı bir süre, bir şey demedi ya da demek istemedi. Bilemedim o an. Sanırım daha ne kadar bela olabilirim diye düşünüp taşınıyordu.
Ama yani bunda ne gibi bir şaşılacak bir şey var ben de orasını anlamadım? Orasını kaçırmış olabilirim düşünürken sanrım. Neyse bir dahakine odak noktasından şaşmam olur biter. Çözüm basit. Gece gece dışarı çıkmak çok abartılacak bir şey de değildi. Acaba nesi garipti şu anki durumun? Sorayım diyeceğim ama hiç fazladan azar işitmek istemiyorum.
Sessiz kalışımı kısa keserek sorusunu cevapladım.
"Malum ben erken uyuyan bir insan değilim." dedim ve omuzlarımı hafifçe yukarı kaldırıp. "Yani gece uyku tutmadı, bahçeye indim orada da bizimkileri görünce gece gece kasabaya inip bir değişiklik yapalım dedim . Biliyorsunuz yenilik söz konusu ise bana zaman mekan fark etmez. Bu zamana kadar beni biraz da olsa tanımış olmalısınız. " demiş ve onlardan bir ses gelmeyince konuşmaya devam etmiştim. Sanırım asıl konuya gelmemi istiyordular. Savunmam hala başlamışta değildi oraya gelene kadar büyük bir zaman vardı. Sabredeceklerini düşünmüyorum da.
" İşte bizimkiler evet diyince bende bir portal açarak kasabaya geçiş yaptım. İşte orada bir saatten fazla dolaştık, eğlendik sonra ise orada bir grupla münakaşaya girdik. Ama emin olun ki suç onlarda bildiğin bizi eleştirip kafa tuttular –" yine ben konuşurken araya Turul bey girdi.
" Münakaşa mı? "diyince Turul bey, anında Victoria sabırsızlıkla söze atıldı. Bana geçit vermeyerek.
"Hemde ne münakaşa! Adamın resmen Emira tüm kemiklerini kuruyordu az kala. Bunu görmeliydiniz!"dedi Victoria abarta abarta. Yaşadığı heyecan neden bana saçma gelmişiti? Am son anda söyledikleri dank edince başımı ona doğru çevirdim. Onu bakışlarımla öldürmek istedim.
Yani diyecek söz müydü? Şu an zamanı mıydı? Burada sorguya çekilirken onlara malzeme vermek tam da Victoria 'ya göreydi. İşin yoksa yeni bir cezayla uğraş hemde suçum yokken! Öfkeli soluklarımı serbest bıraktım. Ben daha bu kulede bulunurken başıma daha çok bela gelirdi. Bunlar yeni olayların yanında hiç kalacaktı.
"Neden peki?" dedi Süreyya hanım. Ben ise derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim.
"Sadece gezintiye çıktık ama orada şahsıma yönelik hakarete uğradım. Bana hakaret eden adama cezasını verdim ve oradan ayrıldık. Sonraysa hepimiz sahile gittik ve –" devam etmemi bu sefer Dehri engelledi.
"Adam lanetli dedi." dedi Dehri.
"Emira'ya." diye tamamladı onu Enfal.
"Ve gelenek için Moritanya topraklarına gelen kişilerden rahatsız olduklarını dile getirdi o yaşlı adam." diye devam etti Kavi.
"Hatta kolyenin yeni sahibinin de eski sahibi gibi felaketi getireceğini söylediler." diyince Nehar anında bakışlarımı ona çevirdim.
Yani bana mı oynuyorlar bunlar? Genelde hiç konuşmazlar şimdiyse dilleri açıldı bunların. Her şeyi söylüyorlar.
"Hatta Victoria ve Emira 'ya çok kötü şeyler söyledikleri için bizlerde onlara haddini bildirmek zorunda kaldık." diye bir ekleme yapan Dennis oldu.
Ben ise çıldırmış bir vaziyette onlara bakıyordum. Sonunda yüzüme baktıklarında anladılar yaptıkları hatayı. Hepsi anında benden bakışlarını çekip başka yöne bakmaya başladılar. Ben göstereceğim onlara bülbül gibi şakımayı.
"Sevgili dostlarım her şeyi zaten en ince ayrıntısına kadar anlattılar bana anlatacak bir şey de kalmadı. Ben en iyisi susayım. Çünkü konuşursam onların felaketi olabilirim." dedim son cümlenin sadece bizimkilerin duyacağı bir tonda. Anında hepsi bir adım geriledi. Victoria 'ya baktığımda oda diğerleri gibi bir adım geriye gidip benden uzaklaştı.
Nereye kaçabilirler ki?
" Kötü ve yorucu bir gece olmuş sizler için."dediğinde Ahlas bey, hemen ekleme yaptım.
" Daha kötü kısma geçmiş değiliz. "diye cevap verdim.
" Ceza verecek değiliz sizlere. "dedi Süreyya hanım. Ben dışındaki hepsi sevindi bu habere.
" Onu kast etmedim Süreyya hanım. Ne dediğimi sevgili arkadaşlarım çok güzel anladı. "dedim uyarı dolu sesimle." Sizi daha fazla rahatsız etmek istemiyoruz. Bizlerde odamıza gidiyorduk. Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dilerim."dedikten sonra yargılama heyeti bir daha olmasın diye uyarmış ve odalarına gitmişti.
Onlar gittikten sonra bende bizimkilere doğru yönümü döndüğüm anda hepsi kaçışmaya başladılar. Bende hemen onları takip etmeye başladım. O sırada konuşup onlara kızmayı ihmal etmedim. Hepsi sessiz sedasız parmak uçları üzerinde ilerliyordu. Benim odam alt katta olduğu için merdivenlerden çıkamadım. Onların ardından sadece kısık sesle yakındım.
" Sizi aptallar! Kaçın kaçın bunun sabahı da var! Ben göstereceğim size yaptıklarınızın bedelini." demiş ve arkama dönüp odama doğru ilerlemiştim.
Odama geldiğimde fark etmiştim ne kadar yorulduğumu.
Yatağa girip gözlerimi kapatmıştım. Güzel bir uykunun beni bulmasını umarak.
|
0% |