@kumsallardagezen12
|
『 Sustum ama en çok susturuldum. 』
Hayallerin peşinden koşmayı bıraktım. Çünkü gerçeğin onu düşlememe izin vermeyişinden ötürü. Alıkonuldum. Nereden derseniz zihnimin en parlak kıvılcımlarının olduğu anılar evreninden. Beni dışa vurdu. Gerçeğin beni bulmasını istedi ve onun varlığıyla yaşama tutunmamı sağlamak için uğraş verdi. Bense kabullendim yapacağım en büyük direnişi sergiledim kendimce.
Acıların ruhumdaki izlerine alışmaya çalıştım. Çünkü her zaman benle vardılar. Olmaya devam edecek. Peki o halde onları neden dışlayayım ki? Bir değişim olacak mı onu kendimde kabullenmeyerek? Olamayacağını bildiğimden uğraş vermeyişim. Başaramayacağımdan vazgeçişim. Ve onsuz olamayacağımdan bağlanışım.
Acılarımı artık onaramıyorum. Dağıldılar etrafa birer birer. Her zerrem acının kalıntısı oluverdi. Her hücrem acının yıkımının sembolü oldu. Ve her sızım sonsuz bir acıya dönüştü. Yaralarım kesik dikişlerle onarıldı. Pansumanlar kanamayı durduramadı. Hislerimi yitirdim. Acımı hissedemez oldum. Öylesine baktım. Öylesine ölüme adım attım. Öylesine ruhumu teslim ettim.
Artık anladım varlığım ben de dahil etrafımda olan herkese zarar veriyor. Ruhum ölümü çağırıyor. Bedenim ölümü arzuluyor. Zihnim katlediyor varlıkları. Kalbim acının pişmanlıklarıyla sessiz çığlıklar atarak bunun yanlış olduğunu bas bas bağırıyor. Ve karanlık beni avcunun içerisinde tutarak yaşamıma yön veriyor.
Önüm puslu ve engebeli. Hayatımın bir uçuruma doğru sürükleneceğini bildiğim halde yörüngesiz bir şekilde ilerliyorum. Hiçbir şey ilerlememe mani olmuyor. Hatalar yapıyorum. Zararlar veriyorum. Ama kimseye değil. Kendime karşı hatalar ve zararlar veriyorum. Demiştim ya benim en büyük zararım kendime. Ben aslında bu yaşamımda öldüren değil öldürülendim. Kim tarafından mı? Zihnim tarafından . Her şeyin baş şüphelisi bendim. Her şey benim varlığımın gölgesi altında gerçekleşiyor.
Her yaşadığım acı zihnimde birden fazla bölmeler açtı. Ve bölmelerde yıkımlar yer alıyor. Kimin yıkılmaları peki? Benim hüzünle bitirdiğim gecelerde yaşadığım yıkımlar. Hüzünlendiğim anda yalnız olduğumu anladığım anlarda yaşadığım hüsranlar. İnsan arayışına girdiğim ve birine sığınmak istediğim anlarda farkına vardığım gerçeklerin verdiği acıların yaşattığı ağlama krizlerinde yıkılmaların en büyüğünü yaşıyorum.
Acılarımı zihnimdeki ıssızlığa sakladım, gün yüzüne çıkmaması için. Işıkla buluşup izlerimi belli etmesin diye. Kimse fark etmesin diye. Kimse bendeki izlerin farkına varıp bana acıyarak bakmasın diye. Her şey saklandığı yerde huzur verir ya bende o huzura tutunmak için acılarımı saklamak istedim.
Belki de ben hayatı tamamen yanlış anlamıştım. Anlamlar yüklemiş ona bağlanmıştım. Ve onu hayaller çerçevesinde gerçek kılmıştım. Dün gece bitimine doğru kuleye dönüşümüzde yaşadıklarımızdan sonra herkes odasına çekilmişti. Bende birkaç saat uyuyup sonra uykum bölündüğünde sabahın erken saatlerinde kendimi çiçek arazisinde bulmuştum.
Lord Yelit 'in bana vermiş olduğu karanlık ruhlarla ilgili kitabı okumaya başlamış, işime yarayacak bilgileri edinmeye başlamıştım. Tek aklıma takılan noktaysa bu karanlık ruhun anlatılan ruhlardan farklı oluşu. Kitapta saf karanlık ruhların yüzleri olmadığı hatta bir göze bile sahip olmadığı anlatılırken benim gördüğüm karanlık ruh bembeyaz gözlere sahipti. Hatta bildiğin göz içi ışık gibi pas parlaktı.
Ve karanlık ruhlar kimseyle kelimelerle irtibat kuramazdı. Sadece zihin oyunlarıyla zihni ele geçirdiği söyleniyordu elimde olan kitapta. Bu farklı bir karanlık ruh olabilir miydi? Ama öyleyse kitapta bu yazılı olmaz mıydı? Ya da bir şeyler eksikti. Kimse de bilmiyordu. Derin düşüncelerden sıyrılıp elimde duran kitabı okumaya devam ettim.
Karanlık ruhlar bir insanın zihnine sızarken bunu kolay yoldan yapamazmış. Önce avıyla güzelce oyun oynarmış. Ve eğer zihnine sızmak istediği beden güçlüyse bu onun için daha zor olurmuş ama her halükarda eninde sonunda amacına ulaşır ulaşmaz anında zihninin ardından onun bedenine de hükmetmekten kaçınmazmış.
Yani adım adım o kişiyi avcunun içerisine alırmış. O halde zihnimi iyi korumalıyım yoksa daha kimliği bile belli olmayan belirsiz bir karanlık ruh tarafından ele geçirilecekti zihnim. Amacına ulaşmasını engellemem lazım. Kitapta bana gerekli olacak tüm bilgiye ulaştıktan sonra kitabı kapatıp kolyemle onu muhafaza ettim.
Ben kitabı okumaya dalmışken çoktan hava aydınlanmış çalışanlar evlerinden çıkarak kuleye doğru ilerliyordu. Onlar beni çiçekler arasından görmese de ben onları net bir şekilde görüyordum. Birazdan yemekhaneye gitmem lazımdı.
Gün sonunda acaba beni neler bekliyordu?
Oturduğum yere sırt üstü geriye doğru giderek yere uzanıp bir müddet gözlerimi kapatarak dinlendim.
Hayatım düğüm haline gelmiş bir ip yumağı haline gelmişti. Ne kader çözmeye çalışsam daha fazla dolanıyordu. Belki de akışına mı bırakmak gerekiyordu? Ama merak ediyorum ve sonuca ulaşmak istiyorum. Bu benim en doğal hakkım aslında.
Uzaktan gelen konuşma sesleriyle gözlerimi araladım ve olduğum yerden doğrulup sesin geldiği yere baktım. Ve hemen bizimkileri gördüm. Olduğum tarafa doğru geliyordular. Burada olduğumu nasıl biliyordular ki?
Sonunda bana yaklaştıklarında ilk konuşan Kavi oldu.
"Günaydın prenses erkencisin." diyerek yanımdaki boşluğa oturup benim gibi ayakta olan diğerlerine bakmaya başladı.
"Günaydın. Burada olduğumu nereden biliyorsunuz?" diye sorduğum anda hemen cevap veren Dehri oldu.
"Mera söyledi. Kuleye gelirken seni görmüş." diyince başımı iki yana salladım. Bende görünmediğimi sanıyorum ama yanılıyormuşum.
"Peki. Eh söyleyin iyi uyudunuz mu? Malum dün gece beni ispiklerken çok rahattınız uyurken vicdanınız sızlamadı mı hiç?" diyince hepsi anında gergin bir gülümsemeyle bana baktılar.
"Amacımız kötü değildi prenses." diyince Enfal anında ya öylemi dercesine baktım.
"Bir de kötü olsaydı amacınız! Her zaman susarken bu sefer ne diye konuştunuz ben üstü bir şekilde anlatmak istiyordum da sizler izin vermediniz. Bir daha bu hataya düşmezseniz müteşekkir olurum." demiş ve huysuz bir tavırla onları izlemeye başladım. Hepsi evet anlamında başını sallayıp kabul etmiştiler.
Bir zahmet kabul etsinler her olayda başı yanan taraf benim.
" Peki o halde birazdan herkes yemekhaneye iner bizde geçelim. "demiş ve oturduğum yerden kalkıp bizimkilerin karşındaki yerimi almıştım. Kavi 'de yerden doğrulup benim gibi ayağa kalkarak ilerlemeye başlamıştı.
" Hayret ediyorum nasıl ceza almadık! "diyince Victoria anında bende anlamdım dercesine başımı hayretle iki yana salladım.
" Bence bu sefer bir hatamız olmadığını anladıkları için vermediler bir ceza hepimize. "diyince Dehri haklılık payı olduğundan hepimiz kabullendik.
" Neyse en azından küçükte olsa bir değişim belirdi. Portaldan geçiş yapıldıktan sonra ceza almayarak başladık bu değişime. Bu sefer bu yönden bakacağız buna. "diyerek ne tepki verecekler diye bekledim.
" Eh bu açıdan bakıldığında evet haklısın ama daha büyük bir değişim olmalı mesela portaldan geçiş yaparken sessiz sedasız bir yere geçmek gibi. "dediğinde Enfal anında yanımda yürüdüğü için omzuna sertçe vurdum.
" İlla bir gıcıklık yapacaksın illa! "diye somurtarak konuştum.
" Peki sustum. "diye cevapladı beni Enfal.
" Hadi gecikmeden gidelim. "dedi Victoria ve hızlı adımlarla yemekhaneye gitmek için kuleye ilerledik.
Kuleye geldiğimizde hepimiz hep beraber yemekhanenin kapısının önüne gelince Kavi kapıyı açarak bize geçiş hakkı tanımıştı. Ben ve Victoria içeri girdikten sonra ardımızdan Varisler ve Dennis 'te girmişti. Bizler içeri girdiğimiz anda içeride olan gürültü bir müddet susmuştu. Umarım dünkü fiyaskomuzdan dolayı bizim dedikodumuzu yapmıyorlardır.
"Dün yaşanan olaylar gündemde değildir umarım." diyince arkamda yürüyen Dehri anında karşılık verdim sözlerine.
"Sanmam ceza almadık sonuçta pek gündemde olacak değil. Başka bir şey yüzünden bu haller çünkü bize kimse kınayan bakışlarla bakmıyor daha çok öylesine kısaca bir süzüp önüne döndü tüm herkes. Gündemde başka bir konu var onu konuşuyorlar." diyince anında yanımda olan Victoria şaşırılacak bir hamle yapıp anında yürümeyi bırakıp bana baktı. Ne oldu dercesine bakınca hepimize hitaben konuştu. Anında ilerlemeyi bıraktık hepimiz.
" Yarın Süreyya hanımın doğum günü. Ve kesin kutlama yapılacak. Konuşulan konu bu olmalı. Ve herkes gecenin zarafetini ve de giyecekleri kıyafet hakkında konuşuyor olmalı. Etrafınıza baksanıza bir herkes nasıl da heyecanlı ." diyince kaşlarımı çatarak etrafı kısaca bir izlemeye başladım. Dikkatle bakınca herkes hararetli hararetli bir konuya yönelmiş konuşuyordu. Hatta bazı kadınlar heyecanlan birbirlerine bir şey anlatıyor, erkekler ise bazı kadınları göstererek kendi aralarında konuşuyordu.
"Sakın bana bu bir çift partisi olacak deme!" diye yüzümü buruşturup Victoria 'ya baktım.
"Evet öyle." dedi heyecanla. "Ve herkes çok güzel bir uyumu yakalayıp çiftiyle doğum günü partisinde dans edecek. Burada genelde böyle kutlanır. Şimdiden herkes doğum günü partisine gelmek istediği kişiye teklifi göndermiş olmalı." diyince gözlerimi devirmiş ve ilerlemeye devam etmiştim.
" Ah desene yarın gece için bir kız bulmam gerek. Malum biz erkekler 5 kişiyiz sizlerde iki kişi. Üç kişi boşta kalıyor. Neyse ben bulurum akşama kadar birini. "diyince arkamdan ilerleyen Enfal sadece susarak duymazlıktan geldim.
Masaya geçince sessizce yerime geçmiş ve boş tabağıma bir şeyler koymaya başladım.
Ben sessizce kahvaltımı etmeye başlayınca diğerleri yarın geceki daveti konuşuyordu. Ah pek davetleri seven biri değilim ama Süreyya hanımın doğum günü olduğu için katılmak durumundayım.
"Sizi kiminle katılacaksınız davete Prenses?" diye soru soran bir ses duyunca bakışlarımı karşımda olan kişiye çevirdim. Onunla gelmeyeceğim kesin. Elf krallığından benim yaşlarımda olan bir erkekti konuşan. Yanlış hatırlamıyorsam ismi Siyar 'dı. Ah bir ümit onunla katılmamı istiyor olmalı bunu hem bakışlarında hemde enerjisinden anlamıştım. Ama istediği olmayacak.
"Davete yalnız katılacağım." dedim düz bir sesle. Anladım dercesine başını salladı.
"Ama davetin genel amacı bu bir eşin olmalı. " diye konuya bodoslama dalınca Serra ona alaycı bir ifadeyle baktım.
"Sence oradan bakılınca bunu umursayan biri gibi mi duruyorum. İstemiyorum biriyle katılmak." dedim aksi bir sesle. Ahrar 'a bakmak istiyorum ama gözler üzerimdeyken bu riski alamam. Acaba o ne düşünüyordu? Neyse bunu öğrenirim gün içerisinde. Onunla gitmek istiyorum ama şimdilik bunun için uygun bir zaman değil. Daha ilişkimiz çok yeni ve kimsenin bilmesini henüz istemiyorum.
"Süreyya hanımın bu özel gününde böyle bir şey mi yapmak istiyorsun." diye devam edince Serra gereksiz ısrarına anında başımı yana yatırıp kısa bir süre ona baktım.
Bakışlarımdan anında rahatsız oldu ve gözlerini kaçırdı ama sonra tekrar baktı. Ne kadar bana gözlerini dikip bakmaya çabalasa da bunu yapamıyordu. Çünkü gözlerime her bakışında ona olan nefretimi gördükçe bir adım geriye siniyordu. Neden mi? Benim nefretim kolyemin gücüyle bir bağ kurarak onu geriye püskürtmekten kaçınmıyordu. Ve Serra ne kadar uğraşırsa uğraşsın bana yenik düşüyordu.
"Süreyya hanım beni bu konuda zorlamayacaktır senin aksine." demiş ve kahvaltıya devam ettim. Daha fazla onunla muhatap olmak istemiyorum.
"Serra zaten yarınki gece Süreyya hanım için Emira için değil. Yani sen eşini bulmuşsan gerisini düşünme derim." diyince Victoria anında olmayan sinirim günyüzüne çıktı. Ah şimdi bu gıcık Ahrar 'la geceye gelecekti değil mi? Şeytan diyor bir sorun çıkart gelmesine mani ol! Ama neyse. Sabır dileye dileye yemeğimi yemeye devam ettim.
Aklıma gelinle anında bakışlarımı Süreyya hanıma çevirdim.
"Tarsis kralı ve Kiran' da gelecek mi davete?" der demez Süreyya hanım anında olumlu anlamda başını salladı. Cevabımı aldıktan sonra zar zor kalan tabağımdaki yiyecekleri de yedikten sonra günün sonuna kadar devam edecek konuyu istemeyerek de olsa dinlemek durumunda kaldım.
Yemekhaneden çıktıktan sonra hemen Süreyya hanıma düşündüğüm hediye için hazırlıklara başladım. Aklıma ilk gelen iki hediye olmuştu ve ona o iki hediyeyi de vermek istedim.
Süreyya hanıma vereceğim daha önceden yapmış olduğum bir tabloydu. Oğulları ve onun olduğu bir tablo. Süreyya hanımın etrafında oğulları ayakta duracak şekilde çizmiştim. Süreyya hanım bir sandalye üzerinde otururken oğulları onun etrafını kuşatmıştı. İlk zamanlar aklıma gelen bir fikirdi. Ama vermeye fırsatım olmamıştı. Bugüne vermek kısmet olmuştu. Diğer hediyem ise Süreyya hanıma çok yakışacağını düşündüğüm bir kolyeydi.
Bu kolye mor renge sahip elmas taşlarla tasarlanmış bir kolye ve küpeden oluşuyordu. Bir gezinti sırasında görüp beğenerek aldığım bir hediyeydi. Aslında takmayacağımı bildiğim halde almıştım. Şimdi ise Süreyya hanıma vermek daha iyi olacaktı.
Ona çok yakışacaktı. Beyaz teninde göz kamaştıracaktı vereceğim hediye.
Şimdi hep beraber ön bahçede oturmuş sohbet ediyorduk bizimkilerle.
"Yarın gece ne giyeceğim ben ya!" diye sızlana sızlana konuştu Victoria.
"Kızım bulursun bir şey abartma istersen!" diye tepki verince Nehar Victoria ona kötü kötü bakışlar atarak bana baktı.
"Daha çok var yarına buluruz dert etme sen." dediğimde peki anlamında başını salladı. Sonra herkes düşünceli bir halde etrafı seyretmeye başladı.
"Az kaldı desenize geleneğin bitmesine." diye iç çekerek konuştu Kavi. Hepimiz o anda sukut içerisinde söylenen cümleye odaklandık. Hemen bakışlarımı bizimkilere çevirince hepsi sanki erteledikleri gerçekleri şimdi fark edince bunun boşluğuna düştüler. Ve hepsi geleneğin sonrasında bir araya gelemeyeceğimiz gerçeğini derinden hissetti.
"Arkadaşlığımızın biteceği anlamın gelmiyor ya! Hep beraber olacağız." dediğim anda hepsi bakışlarını bana çevirdi. Ve bunun varlığına tutundular.
"Ama ayrı yerlerde olacağız. Burada olduğu gibi olmayacak hiçbir şey." diyince Enfal sadece ona bakabildim. Bir yerde haklılık payı vardı. Herkes ait olduğu yere gidecekti ama şunu bilmiyorlardı. Her daim beraber olacaktık. Her koşulda.
"Aynı yerde olmazsak bile hep yan yana geleceğiz hatta artık tek bir yerde değil birden fazla yerde vukuat çıkartıp kendimizi tüm krallıklara rezil edeceğiz. Yani evet eskisi gibi olmayacak ama eskisinden de daha beter olduğumuz günler olacak." diyince hepsi buna güldü. Ama yine de bir burukluk vardı herkeste. Herkes kendi topraklarına gideceği an gelince daha farklı ve üzücü bir ambiyans olacaktı. Ve şu andan daha melankolik bir duygu durumu mevcut olacaktı.
" Aslında bakarsanız yeni olaylara karışmak güzel olacak. Neydi o sıkıcı geçen günler! Şimdi her yeni gün yeni deneyim bence. "diyince Dennis anında hepimiz onayladık onu.
" Diğer sene gelenek nerede olacak acaba? "diye bir soru ortaya atınca Kavi anında hepimiz güldük. Kavi neden buna güldüğümüzü anlamayana çalıştı.
" Nerede olursa olsun biz orada olacağız. Eh biraz da atraksiyon da arkamızdan gelecek. Yine burada ev sahibiyiz orada hepimiz misafir olacağız ve cezalar daha caydırıcı olacağı kesin. Daha dikkatli olmak durumundayız." diyince hepsi aynı anda konuştu.
"Portalı doğru yerde sonlandırmak zorundasın." dediklerinde onlara pis pis baktım. Hah hala hatayı bende arıyorlardı. Benim elimden gelen bir şey değil ki! Bunu portal yapıyordu ben değil.
"Gider o portalı uçurumun kenarında sonlandırırım görürsünüz o zaman,"diye tehdit ederek susmalarına sebep oldum.
" Kız kaçık çıktı burada dura dura iyi mi! "diye homurdandığında Dennis anında ona tehlikeli bir gülümsemeyle baktım. Bu gülüşümü görünce surat ifadesi donuklaştı ve sesli bir şekilde yutkundu. Ve hemen olduğu yerde kıpırdamadan bir robot misali donup kaldı.
" Biraz daha konuşmaya devam edersen Dennis bu kaçık sana neler yapacak tahmin etmek ister misin?" diye uyarınca hayır anlamında kafasını salladı.
Anında bakışlarını benden çekti ve derin bir nefes aldı bana çaktırmadan ama gördüm. Çünkü daha önceki tanışmamızda bu lafı bir kez daha söylediği anda ona aklının ucundan bile geçmeyecek bir şekilde karşılık vermiştim. O an aklına geldiği için dumura uğramıştı. Şimdi daha beterini yapma potansiyeline sahip olduğumu bildiği için anında geri çekildi.
İşte böyle yola getirirler adamı!
"Pekala herkesin yapacak işi olmalı ben gidiyorum." diyerek oturduğum yerden kalkıp birkaç adım atarak arkamı dönüp bizimkilere baktım. Hepsi gözlerini kısmış ne işim olabileceğini düşünüyordu.
"Bütün gün kuledesin ne işinden bahsediyorsun?" Victoria 'nın sorusuna göz devirdim.
"Özel işlerim olamaz mı?" diyince hepsi kaşlarının çatarak bana baktılar.
"Nasıl bir özel işinden bahsediyorsun?" diyince bu sefer Nehar ona çevirdim bakışlarımı.
"Anlamazsınız." diye kısaca konuştuğumda hepsi meraklı kedi edasıyla bakmaya devam etti.
"Adam öldüreceğim gelecek misiniz?" diyince sinirle hepsi almayayım diyerek geri çekildiler.
"Bazı gerçekler var ve ben bunları açığa çıkarmak istiyorum gelmek ister misiniz?" diyince yeni bir belayla karşı karşıya kalmak istemediklerinden hepsi anında ben yokmuşum gibi onlara hiç bu soruyu sormamışım gibi başka bir yöne bakarak öyle aylak aylak oldukları yerde bir şeylere yoğunlaşmış gibi yaptılar.
" Ee o zaman ne diye merak ediyorsanız ki ilginizi çekmiyorsa! Neyse gidip işlerimi yapayım. İşlerimi halledip sonra yanınıza gelirim." dedim ve hemen önüme dönüp kuleye doğru ilerledim.
Ah tabi bu özel iş Ahrar 'dan başka bir şey değildi. Beyefendi umarım Serra' yla bu davete gitmeyi düşünmüyordur. Aklından bile geçmişse gösteririm ben ona!
Anında kuleden içeri girince yukarı çıkmak için merdivenlere doğru ilerledim. Ahrar 'ın çalışma odasının olduğu kata gelince direk hemen Ahrar 'ın odasına geçiş yapmak için ortamın uygun olup olmadığını kontrol ettim. Ve anında onun tek olduğunu odadaki tek insan belirtisinden anlayınca adımlarımı kuytu yer olan koridorun sonuna doğru yönlendirdim. Etrafı kolaçan edince kimse olmadığın anlayınca anında geçiş yaptım Ahrar 'ın odasına. Tabi geçiş yaparken odayı koruma altına aldım. Herhangi bir tehlike olasılığına karşı.
Odaya geçiş yaptığım anda birden kendimi Ahrar' ın tam arkasında buldum. Sesimi çıkarmadım ilk anda ve sessizce onu izledim. Önündeki kitapta ne varsa ona yoğunlaşmış bir halde dalgın dalgın çalışıyor haldeydi. Bakışlarım kısa bir süre etrafa çevrildi. Her zamanki düzeni kendini belli ediyordu.
Ama masası için aynı şeyi diyemem çünkü çok fazla dağınıklık içerisindeydi. Her ne için çalışıyor ise epey bir hararetli istekle bu işi odaklanmış durumdaydı. Acaba gitmeli miydim? Bölmek içimden gelmiyor ama nedense bir yanım da benden önemli bir işi de olmamalı diyor. Hangisini dinlesem acaba? Neyse başka zaman da çalışmaya devam edebilir. Ben nadiren odasına geliyorum. Öncelik ben olmalıyım. Sessizce hareket ederek ona doğru yaklaştım. Anında kollarımı boynuna sardım.
İşine o kadar dalmıştı ki ona sarılınca irkildi. Bu haline küçük bir vicdan azabı çekmiş olsamda artık olan olmuştu.
"Dalgınsınız Renas hocam? Geldiğimi bile fark etmedin?" diyince yumuşak sesle, biraz sessiz kaldım ne diyecek merakıyla.
"Emira —" dedi tok sesiyle hala bu durumu anlamaya çalışırken. "Ben geldiğini fark etmedim. Kusura bakma lütfen." dedi ve bana doğru dönmeye çalışınca boynunda olan kollarımı çekip, onun lacivert harelerini göreceğimi anlayınca küçük bir heyecanın vücuduma akın etmesine izin verdim. Ahrar bana dönünce birkaç adım geriye gitmek durumunda kaldım. Lacivert harelerini gördüğüm anda hemen tebessüm ettim. Anında hareleri tebessümüme çevrildi. Dudaklarından sesli bir nefes verdi o an.
"Geleceğini hiç düşünmedim. Ne oldu da sen bu saatte buradasın küçük hanım?" diye sorunca anında mızıkçılık yaparak omuz silktim ve hemen ona doğru ilerleyip masanın yanındaki boşluğa oturdum.
"Canım seni görmek istedi. Hata mı yaptım bayım?" diyince başımı yana yatırıp sahte bir sinirle konuştum. Hesap sorduğumu görünce gözleri kısıldı ve dudakları içimi ısıtacak , ruhuma bahar getirecek bir gülümsemeye misafirlik edince benim mavi harelerim o an bu muazzam resme tanıklık etti.
" Hayır. Yapmadın." diye sakince konuştu. Yorgun gözüküyordu. Ne zamandır çalışıyordu aralıksız? Çünkü kahvaltı edeli 4 saat olmuş olmalıydı. Ve o zamandan beri odasına kendisini kapatarak çalışıyor olmalıydı.
"Çok çalıştığını söyleyen olmuştur sanırım bu zamana kadar? "diyince evet anlamında kafasını salladı." Peki biraz da hayatın tadını çıkar diyen oldu mu? Çünkü hayat bu kitaplar ve bu çalışma odasından ibaret değil Ahrar. "diyince ciddiyetle hemen olduğu yerde dikleşti ve kollarını göğsünde kavuşturup sakin ama yıllanmış bir yorgunlukla konuştu.
" Hayatım bu ama. "diyince başımı iki yana hayır anlamında salladım.
" Hayatının bu olduğunu sanmanı sağlayan sensin. Hayatını değiştirmek senin elinde. Çalışma demiyorum ama hayatından bu kadar ödün verme işine. "dediğimde her zaman yaptığı gibi konuyu geçiştirmek için uğraş verdi. Ne zaman onun iş hayatı ile ilgili bir şey desem anında bu konuyu kapatmak istiyor. Ve ben sadece ona uyuyorum. Ama bunun da sonu gelecek ki!
" Yarın gece tek geliyorsun davete öyle mi?" diye sorar gibi yapınca bildiği halde evet anlamında başımı sallayarak onu onayladım.
"Hala kimse bilmesin istiyorsun ilişkimizi." dedi bu gizliliği sevmediğini belli etmekten çekinmeyerek.
"Evet bir süre daha böyle olmalı daha sonra zaten çekinmeden ilişkimizi yaşayacağız." dediğimde harelerine kara bulutlar yerleşti. Birden bire ne olmuştu?
"Bir süre sonra..." dedi cümlesini tamamlamadan. Ama bu cümlem onu birden bir düşünce yansımasına atıp terk etmişti. Hatta Ahrar bir müddet bir şey düşünüp benim bile burada oluşumu unuttu.
"Merak etme kısa zamanda herkes her şeyi öğrenecek." diyince bu sefer Ahrar'ın lacivert hareleriyle karşılaştım.
"Hemde her şeyi." diyince kaşlarımı çattım. Bunu söylediği anda sanki başka bir şeyden bahseder gibi konuşmuştu. Aynı konudan bahsetmediğimiz kesindi. Ama Ahrar 'ın bu soğukluğu benim bu konuyu neticelendirmemin önüne geçmişti.
"Peki neyse şunu demek için geldim. Sen kiminle gelmeyi düşünüyorsun? Serra' ile mi?" diyince yavaşça evet anlamında başını salladı. Bu durgunluğu anlamadığım için Serra 'yla gelmeni istemiyorum da diyemedim. Sadece bu halini izledim.
"Pekala benim gitmem lazım. Hem senin de yapman gereken işlerin var. Görüşürüz yemekhanede." demiş ve aramızda aniden beliren bu soğukluğu kavramaya çalışmıştım ama nedense anlam vermemiştim. Ben son sözlerimi söylemiş ve portalla odadan kendi odama geçiş yapmıştım.
Odama geçince hemen önünde durduğum pencereden dışarısını seyretmeye başladım. Bazı şeyler fazla gizemliydi. Ve nedense çoğu gizem benim varlığımla ortaya çıktığını biliyorum. Ahrar bazı zamanlarda bana o kadar yakınken bazı zamanlar çok soğuk ve mesafeli oluyordu, bunu fark etmediğimi düşünüyorsa yanılıyordu.
Farkındayım ama bir sebebe bağlayacak bir düşünceye varamadığımdan sadece susmakla yetiniyorum. Ama zaten asıl iş şu ki her zaman çoğu istenmeyen şey birden ortaya çıkıyor. Bunu da öğreneceğim. Sabredeceğim o güne kadar. Ama şundan korkuyorum ya öğrendiğim anda bir hüsrana uğrarsam? İşte o zaman ne yapmalıyım bilemiyorum ki! Nasıl davranmam gerektiğine şu an karar bile veremiyorum o zamanda ne yaparım muamma. Birkaç adım geriye giderek pencerenin dibine çökmüş ve sırtımı soğuk duvara yaslamıştım. Soğuğu severdim.
Beni en acı dolu hatırama götürüp, o günü unutmamamı sağlardı. Belki ben en çok sevmek zorunda kaldığım şeyleri sevmeyi öğrenmiştim. Zorunda bırakılmıştım sevebilmek adına. Duygusuz bakışlarımı odamda gezdirdim. Çok zaman olmuştu buraya geleli. İlk gelişimi hatırlıyorum. O günü hatırlayınca anında ruhumda o günkü yaşadığım korkunun emareleri gezindi. Bilmediğim bir yerde kendi yaşantıma dönmeye çalışıyordum. Nasıl bu odaya gelebildiğimi zaten kavrayamamıştım.
O an sanki bir güvenle kolyeye fısıldadığımda kendimi bu odada bulmuştum. Her şey bir senaryoydu. Ve ben adım adım senaryoda ne yazılmışsa uyguluyordum. Ve şimdi ise buradayım. Onca yaşanmışlığa rağmen. Benden saklanan onca şeye rağmen hala pes etmeden gerçeklere ulaşmak istiyorum. Çünkü gidersem bir şeyler eksik kalacak.
Zaten hayatım eksiklerle doluyken yenisini eklemek gibi bir düşüncem yok. İstiyorum. Bu hayatı yaşamak ve sonunda ne olacağını görmek bilmek istiyorum. Kaybedeceğim ne kaldı ki hayatımda? Onun yokluğunu hissetmemek için geri adım atayım. Sadece bedenim ve ruhum var. Sadece bedenim ve ruhumla buradayım. İkisini de kaybetsem benim için acı hale gelemez hayat .
Dünyamı değiştirdim ama ben hep benim. Burada da ben olmayı tercih ederek her şeye göğüs geleceğim. Belki de zorlanacağım. Belki de kalmak için çabalayacağım. Ama buradan bir adım ileriye gitmeyeceğim. Belki de herkesin benden uzaklaşmasını sağlayacağım ama yine de buradan öyle kolay kolay kaçacak değilim.
Sonu göreceğim. Sona ulaşacağım. Neden mi? Çünkü ne için onca şeye maruz kaldığımı bilmek için. Çünkü her şeyimi ne için feda ettiğimi görebilmek için. Rüzgar yön değiştirecek. Bulutlar başka yerlerde ağlayacak. Güneş ışınları başka yerleri ısıtacak. Hayat yörüngesinden şaşacak ama ben bildiğim yoldan gitmeye devam edeceğim. Hep böyleydi. Ve böyle olması için uğraşacağım.
꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷ ✵⃝⃟⃠ ꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷
Saatler olmuştu ve ben hala odamda öylece düşüncelere dalmış bir şekilde pencere önünde oturmuş haldeydim. Karanlık çökmüştü. Odam artık aydınlık değildi. Ruhum gibi odamda karanlığa teslim olmuştu. Artık saatlerce hareketsiz durduğum için bedenim uyuşmuş haldeydi. Doğrulmak için harekete geçtim. Yerden destek alarak zor bela ayağa kalktım ve uyuşan bedenim gevşesin diye odada ilerlemeye başladım.
Odanın ortasından oradan buraya doğru ilerledim.
Sonunda bedenimin uyuşukluğundan kurtularak yürümeyi bıraktım.
Tam odayı aydınlatmak için komodinin üstünde olan gaz lambasına ilerleyecekken biraz ileride bir kıpırtı gördüm. İlk an yanlış gördüğümü bir göz yanılsaması olduğunu düşündüm. Ama sonra o her neyse benim olduğum tarafa doğru ilerlemeye başlayınca anında olduğum yerde gerildim. Odam genelde koruma altına olurdu hep. Peki bu her neyse nasıl odama gelebilirdi?
Bir adım geriye doğru gittiğimde odanın köşesinde olan kıpırtı durdu. Karanlık olduğu için net seçemiyorum orada her ne varsa. Pencereden yansıyan ışığın yerdeki yansıması üzerinde durmuştum. Sol tarafım pencereden yansıyan ışıkla aydınlanıyordu.
Ben olduğum yerde korkuyla karşımdaki karanlıkta göremediğim şeyi seçmeye çalışırken birden o karanlıkta olan her neyse anında kendini belli etti.
Bir çift bembeyaz gözler...
Yine oydu. O ruhuma sızmak isteyen karanlık ruh. Ama nasıl olurda bu kadar rahatlıkla buraya gelebilirdi?
"Benden ne istiyorsun?" dedim sesimdeki titremeye engel olamayarak. Ruhum bir pençeyle sarmalanmış gibiydi. Nefes alamam çok zordu. Sanki hareket etsem bir an zarar görecek gibiydim.
Karanlık ruh öylece baktı. Sorumu es geçti ve o korkutucu gözleriyle bana bakmaya devam etti.
"Benden ne istediğini bilmiyorum ama sana herhangi bir zararım olsun istemiyorum. Buradan git. Sende biliyorsun ki ruhuma sızman çok zor. Bunu başaramazsın yok olursun. Çünkü çoktan bendeki hükmü elimden alındı. O artık tamamen bana ait değil." dedim söylediklerimi anlamasını umarak. Birkaç saniye susunca hiçbir ses dahi duyulmadı.
" Ruhunla ilgilenmiyorum. "diye bir ses duydum. Kısık boğuk bir sesti. Ve bu öyle bir varlığa ait bir ses değildi. Bir insan sesi. Bir adam sesiydi. Ama nasıl olurdu? Bu karşımdaki karanlık ruh değil miydi?
" Peki neyle ilgileniyorsun? Neden benimle bir iletişim kurmak istiyorsun?" dedim bu yaptığını anlamaya çalışarak. Çünkü ruhumu istemeyen bir karanlık ruhla karşı karşıyaydım. Amacı neydi? Benimle neden muhatap oluyordu?
"Farklısın... Aynı onun gibi sende bu dünyaya farklısın. Ama aynısın. Onun gibisin sende." dediği sırada boğuk sesiyle, bir şey anlamamıştım. Kiminle aynıydım? Ve neden farklıyım?
"Ne dediğini anlamıyorum?" dediğimde bu sefer bir adım bana doğru ilerledi. Ve yavaşça bir hareketlilik oldu. Sol kolunu usulca bana doğru uzattı. Ama ışığa yaklaşınca anında kolu silik oldu. Yok gibiydi. Karanlık ışığa boyun eğip yok oluyordu. Bu duruma şaşkınlıkla bakarken o bununla ilgileniyor değildi.
"Sana zarar vermek gibi bir niyetim yok. Sadece hissetmek istiyorum." dedi.
"Neyi hissetmek istiyorsun?" diyince kafa karışıklığı içerisinde. Aniden gözleri yok oldu karanlık içerisinde .
Gözlerini mi kapatmıştı?
"Kolyeyi hissetmek istiyorum. Kolyede bana ait bir şey var ama sen onu bilmiyorsun. Ama zamanı gelince hem anlayacaksın hemde ben hissedeceğim o zamana kadar dikkatli ol prenses." diyerek anında ortadan yok olmuştu.
Onun olduğu yere ilerleyince bir anda yukarıdan aşağı bir şey düştü. Yere düşen şeyi almak istedim. Ellerime alınca bu şeyin bir çiçek olduğunu anladım. Bu bir güldü. Kokusundan anlamıştım anında kolyemin gücüyle etrafı aydınlatınca elimde tuttuğum şeyin beyaz bir gül olduğunu anladım. Peki neden beyaz gül? Bu gül neyi temsil ediyordu?
Neyi hissetmek istemişti? Kolyede ona ait olan ne vardı? Ve neden bu karanlık ruh diğer ruhlardan farklıydı? Oluğum yerde yere diz çökerek oturdum. Elimde olan güle bakarken yaşadığım şeyi düşündüm. Aklım almıyor ben ne yaşıyordum?
Benden neden dikkatli olmamı istemişti? Acaba o duyduğum fısıltıların sebebi o muydu? Beni uyaran fısıltıları onun vasıtasıyla mı duyuyordum? Zihnimi o kadar çok zorlamıştım ki ağrıyan başım her şeye engel oldu. Olduğum yerde yavaşça kalarak elimdeki beyaz gülü güvenilir bir yere koymak istedim. Beyaz gül hiçbir zaman solmasın diye onu büyüyle canlı tutacak bir büyüyü yapıp onu baş ucumda olan vazoya koydum. Biraz uzaklaşmak istediğim için odamdan çıktım.
Koridora çıktığımda yönümü ön bahçeye çevirdim. Bahçeye çıkınca sessiz ama soğuk hava beni karşıladı. Ama üşümemi umursamadım ve biraz ileride olan boş çardağa doğru ilerledim. Çardağa ulaşınca içeriye girip sandalyeye oturduktan sonra başımı direğe yasladım ve geceye anlam katan yıldızlara bakmaya başladım. Uzun bir süredir ilk defa sadece durulmak istedim. Soyutlanmak istedim her şeyden. Farkına varıp öyle hareket etmek istedim.
Gözlerimi etrafa çevirdim. Issız olan ön bahçede tek varlık bendim. Herkes şimdi kendi halinde olmalıdır. Ben ise bir döngüye takılmış gibiydim. Bu döngüye kısır döngü diyebilirim. Çünkü geçmişin içerisinde gerçekleri ararken aslında başka bir geçmişe doğru yol alıyorum.
Ve ben geleceğimi şekillendiririm derken geçmişin geleceğime yön verdiğini yeni yeni fark ediyorum. Aslında geçmiş hiçbir zaman durağan hale gelmiş değil hala devam ederek bir gelecek inşa ediyor. Benim geleceğimi inşa ediyor geçmiş. Birden fazla yaşam birbirine bağlı. Ve bu yaşamlar birbiriyle bağlantılı. Onun bitişi yeni bir geçmişin başlangıcı olurken bitmeyen bir geçmiş devam eden bir geleceğe yön veriyor. Üç kesişme döngüsel bir hayatı simgeliyor.
Yezra hayatını şekillendirmek isterken Esila 'nın hayatında büyük izler bırakıyor. Ve Yezra ve Esila ise benim hayatımda izler bırakmaya başlıyor. Ve bu bir karşılaşma ve ön görüyle sağlanıyor. Yezra' nın hayatını şekillendirecek şeyleri ön görüyle görürken kendi hayatımı şekillendirecek gerçekleriyse bir karşılamayla görüyorum. Eslia zihnime sızarak bana gerçekleri vaat ediyor. Kendisinin varlığı vasıtasıyla. Ben ise hala kendi gerçeklerime ulaşmış değilim. Arayışım devam ediyor. Bir müddet daha edecek gibi de.
"Burada ne arıyorsun?" diyen bir ses duyunca ne ara kapattığımı bile bilmediğim gözlerimi açarak bana seslenen kişiye baktım. Turul bey karşımda durmuş bu halimi sorguluyordu. Onu burada beklemediğim için kısa bir şok yaşamıştım. Olduğum yerde dikleşerek çatılan kaşlarımla şu an olan biteni sorguladım.
Neden buradaydı? Görmemiş gibi yaparak gidebilirdi.
"Sessiz bir yerde ne yapılırsa onu yapıyorum Turul bey." diye çıkışınca aniden hemen bu tavrımı görmezden gelerek bana doğru ilerledi ve yanımdaki boşluğa oturdu.
"Ne yaptığınızı öğrenebilir miyim?" diyince aval aval bu yaptığı şeye hemen yerine iyice yerleşti ve bana bakmadan karşısına bakarak konuştu. Bende bakışlarımı onun gibi önüme çevirdim.
"Çok meraklısın Prenses. Ve bu seni şu an olduğun yere getiriyor. Bazı şeyleri akışına bırakmıyorsun. Hırslısın bu yüzden de kolay pes etmiyor ve üzerine yürüyorsun." diyince yavaşça başımı ona doğru çevirdim. Ve hafif meraklı yüz ifademle ne diyeceğini dinlemeye devam ettim. Turul bey ise sakin sakin anlatmak istediği şeyi anlatmaya devam etti. İlk defa onunla bu şekilde bir iletişim kuruyordum.
" Ama şunu unutma bazen adım atmamakta bir çaba ve direniştir. Bir baş kaldırıştır olan bitene karşı. Ve sen sınırlarını zorlamak istiyorsun." dedi ve başını sağa çevirince gözlerimiz kesişti. "Zorla, gidebildiğin yere git peki şunu sor kendine yolun götürdüğü yerden memnun olacak mısın? Sakın görmeden bilemem deme insan hisseder. Ve sen hissediyorsun kesinlikle. Kalbine sor prenses dönüşü olmayacak bir şey bu elbet günyüzüne çıkacak ve sen bununla yüzleşeceksin. O gün gelene kadar yaşadığın her şey aslında sana büyük bir karar aldıracak. "dedi ve oturduğu yerden kalkıp bana son kez bile bakmadan kuleye doğru ilerlemeye başladı.
Ben ise sakinliği ele geçirdiği ruhumla dediklerinden bir anlam çıkarmakla meşguldüm. Evet hissediyorum. Çoğu şeyi hissettiğim gibi ama öğrenmek istiyorum da. Zarar verecek olsada. Üzecek olsa da bilmek istiyorum. Çünkü başlangıç veya son fark etmez eninde sonunda beni bulacak yeter ki bulsun ve ben ruhumda başlatılmış olan bu iç savaşa yenik düşmeyeyim. Yoksa toparlanamam çok zor olabilir. Yıkım getirebilirim. Zarar verebilirim. Geri dönüşü olmayan bir yola girmiş ve oradan çıkamayacak da olabilirim.
Onun için gelmeli ve beni bulmalı gerçekler.
Gerçeklerin yalancı gölgesinden gün ışığına kavuşmak istiyorum.
Bir süre daha burada oturduktan sonra bende sonra kuleye doğru ilerlemiştim.
Uymadan önce ruhumu dinlendiren kişinin yanına gitmek istemiştim şu an.
Kulenin çift kanatlı kapısından içeri girer girmez bedenim odama doğru ilerlerken ruhum aniden bedenimden ayrıldı. Bedenim hiçbir şey olmamış gibi ilerlemeye devam etti odama doğru.
Ruhu tarafından terk edilmiş bedenim odama ilerlerken bende şimdi çoktan uyumuş olan Ahrar 'ın odasına doğru ilerledim. Ruh formunda olduğum için kolaylıkla her nesne içerisinden geçiş yapabiliyordum. Ahrar' ın odasının önüne ulaşınca hemen kapının içinden geçerek odaya geçiş yaptım.
Ama beklediğim kişi beklediğim yerde değildi. Ahrar yatağında uyumuyordu. Şaşkınlıkla yatağa bakarken birden odada onu aramaya başladım. Acaba uyumamış mıydı? Bakışlarım odada gezinirken Ahrar 'ı yanan şöminenin önündeki koltuğunda uyumuş halde buldum. Ah bu adam uyuya kalmıştı çalışırken tekli koltuğunda.
Başı sağa doğru düşmüş haldeydi. Ve elleri arasında açık kalan bir kitap duruyordu. Üzerini değiştirmemişti bile. Öylece direk neyle ilgileniyorsa onun yüzünden kitaba dalmış ve uykusu olduğu halde çalışmaya devam edince sonunda uykuya yenik düşmüş olmalıydı.
Hemen ona doğru ilerledim. Yanına yaklaşınca geriye doğru hafif yatan koltuğu hafifçe geriye doğru açıp daha rahat bir şekilde bedenini konumlandırdım. Omzuna doğru düşmüş başını koltuğun baş kısmına yasladım.
Yavaşça ellerimle başını sarsmadan başını gereken şekilde yasladıktan sonra hemen açık olan kitabı ellerinin arasından uyanmamasına dikkat edecek şekilde sakince alıp yere bıraktım kitabı. Hemen sonra ise arkamı dönüp yatağın ucunda olan pikeyi alarak Ahrar 'ın üstünü örttüm. Ne kadar şöminenin önünde olsa da biraz sonra sönerdi şömine. Üşümesini istemezdim.
Her şeyi halleder halletmez anında bende dizlerimin üstüne çökerek Ahrar' ı izlemeye başladım. Çok huzurlu görünüyordu. Rüyasında ne görüyorsa ona huzuru aşılıyordu. Sağ elimi yüzüne doğru yaklaştırıp yavaşça yanağını okşadım. Gözleri kapalı olduğu için bana huzur veren lacivert hareleri göremiyordum. Ama sorun değildi. Varlığını hissetmek bile bir lütuftu.
Normalden farklıydı her daim sert mimiksiz olan yüz hatları şu an huzurlu olduğu için hafif yüz mimikleri ortaya çıkmıştı. Usul usul nefes alıp veriyordu. Çıkık elmacık kemiklerine çevrilince gözlerim orada bir gölgeye rastladı. Uzun gür kirpiklerinin gölgesine. Kaşları her daim çatık dururken şimdi normal görüntüsünde düzdü. Bir anda başını kıpırdatınca anında gözlerim irileşti. Umarım uyanamazdı.
Birkaç saniye öylece durdum. Ahrar ise başını rahat bir pozisyonda sabitledikten sonra hemen tekrar kaldığı yerden devam etti uyumasına. Bende derin bir nefes alıp oturduğum yerden kalkıp Ahrar 'a son kez baktım.
Sonra yavaşça ona doğru eğilip kulağına doğru onu çok sevdiğimi fısıldadım. Sonra tekrar bakışlarım yüzüne çevirince sanki beni duymuş gibi bana karşılık verdi. Küçük bir dudak kıvrılmasıyla. O an bu huzuruna yeni bir huzur elemek istedim ve hemen yanağına küçük bir buse kondurup son kez Ahrar 'a baktıktan sonra odayı terk ederek kendi odama geçtim.
꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷ ✵⃝⃟⃠ ꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷
Güneş bulanık bir iz bırakırken ruhuma, ben izlerini saklamaya çalışarak güne başlamıştım. Hazırlanıp erkenden yemekhaneye geçmeden önce bu akşam olacak doğum günü için Süreyya hanıma vereceğim hediyeleride alarak Süreyya hanıma vermek için odasına doğru gidiyordum. Erken olduğu için daha herkes yeni yeni hazırlanmaya başlamış olmalıydı.
Onun için koridorda herhangi bir kimseye rastlamadım. Sonunda Süreyya hanımın odasının bulundu kara geldikten sonra hemen odasına doğru ilerledim. Kapıyı çalıp içeri gir komutunu bekledim ama herhangi bir ses duyamadım. Ve kapıyı açarak içeri girdim. İçeri girdiğim anda odada Süreyya hanımı bulamadım. Hediyeleriyle beraber öylece kapının önünde dikiliyordum. Bakışlarım odada gezindi. Hediyeleri verirken yüz ifadesini görmek çok istemiştim ama bulamamıştım onu odasında.
Eh ne yapalım bizde sonra teşekkürlerimizi alırız. Hemen birkaç adımla içeriye geçerek arkamdan kapıyı kapattı. İçeri girdikten sonra elimdeki hediyelerle beraber Süreyya hanımın yatağına doğru ilerledim ve hediyeleri yatağın ucuna bırakıp benim hediyem olduğunu anlayacak küçük bir not yazmak için odada bir kağıt arayışına girdim. Biraz ilerde pencerenin önünde olan küçük çalışma masasının üzerinde duran boş kağıdı görünce masaya doğru ilerledim ve masaya yaklaşıp kağıdı kendime doğru çevirdim. Ve masada duran diviti mürekkebe batırarak küçük notumu yazmaya başladım.
"Bu anlamlı günde sizi gülümsetecek bir hediyeyi size vermek istedim. Beğeneceğinizi umuyorum."
Notu yazdıktan sonra kağıdı katlayıp hediyelere doğru ilerledim. Hediyelerin üzerine notu bırakıp odadan çıkmak için harekete geçtim. Kapının önüne gelip kapıyı açarak odayı terk ettim. Ve merdivenlerden inmeden yukarı çıkan merdivenlere doğru ilerledim.
Son kata ulaşırken bu sefer yönümü Aron 'ın piyanosunun olduğu odaya doğru yürüdüm. Odanın önüne gelir gelmez kapıyı açıp içeri girdim. İçeri girdikten sonra ardımdan kapıyı kapatarak piyanoya doğru ilerledim. Birkaç adım kala durduğumda bakışlarım piyanoda uzun bir süre gezindi.
Kardeşini kaybetmiş bir kadın. Ve bu kadın bana çok tanıdık geliyor. Süreyya hanım kardeşini yitirdi. Keza bende. Süreyya hanım kardeşine özlem duyuyor. Keza bende. İkimizde onların ölümlerine engel olamadık. Ve bu belki de canımızı yakan en büyük şey.
Bu bizim en büyük yenilgimiz. En büyük pişmanlığımız. En hatırlaması zor olan acı dolu anımız. Zihinlerimizde bizi geçmişin keşkelerine götüren ortak noktamız. Aslında biz birbirlerine benzeyen iki kadındık bir noktada.
Hayatları bir noktada birleşen ve aynı acıyı yaşayan iki insan. Her yaşamda benzer acılar vardı. Bizimki de onlardan birisiydi.
Belki de bugün en çok aklına gelip onun eksikliğini en çok hissedeceği andı. Bakışları onu arayacak. Ruhu onun ruhuna özlem duyacak. Ve kalbi bir kez daha acıyla atıp duracak. Ve bin kez daha üzülüp iyi olduğunu herkese göstermek isteyecek.
Bir döngü bu. Sonu itibariyle belli ama yine de yapmaya, yaşamaya devam edeceğimiz bir döngüsel iyiyim mesajı.
Acı verdikçe gülümsetmeye çalışılan iyiyim duruşu. Ve gecenin sonunda ağlatan bir son bu.
Olduğum yerde hareketlenip odanın arka bahçeye doğru bakan penceresine doğru ilerledim ve pencerenin pervazına oturup kaldığım yerden geçmemiş olan ve devam eden geçmişi okumaya başladım.
Yezra..
Bana birçok şeyde öncülük eden hayatını kaldığım yerden devam ederek öğrenmek için okumaya başladım.
Her satır bir acının feryadından başka bir şey değildi.
Zaman ayırılıp bir olacağımız noktalara bölünüyor. Zamanı küçük moleküller olarak düşünün. İnsanlar bir araya gelip yaşamlarını birleştirdiğinde zamanın molekülleri de birleşmeye başlıyor. Her bir araya gelen yaşamlar ayrılmış zaman moleküllerinin birbirine kavuşmasını sağlıyor. Bu ne zaman son olacak peki? Belki de insanlar sayıca az olmaya başlayınca. Ya da insanlar tamamen bir bütün olmayı başarınca.
Ben yaşamımı bir zaman molekülünün birleşmesiyle elde edeceğim insanı bulduğumu düşünüyorum. Ama o bunu düşünüyor mudur? Dehliz en son yanıma geldikten sonra konuşmasını yapıp apar topar yanımdan ayrılmıştı. Bazen onun farklı olduğunu düşünüyorum. Bana böyle hissettiriyordu. Çünkü farklıydı. Normal bir insan değildi. Onu çeken bir varlık vardı. Ve ben bu varlığı anlamış değilim. Çünkü kardeşini bile belli zaman dilimlerinde görmeye geliyordu.
Neden tek ailesi olan birini bu kadar az bir süre görüp sonra belki günler belki de aylar sonra ziyarete geliyordu ki? Benim yanıma gelmeden önce Sarya 'yı ziyaret etmişti. Onun yanından ayrılıktan sonra benim yanıma gelmiş olmalıydı. Peki neydi onu alıkoyan? Sarya' ya çok değer verirken neden onun yanında değildi? Hayatında neyle mücadele ediyordu? Sorularımın cevapları yoktu ve ben onlara bir cevap bulamıyorum. Dehliz bana karşı hislerini belli etmişti ama neden beni ziyarete hiç gelmemişti o günden sonra. Çünkü gidişinin birkaç ayının sonunda tekrar kardeşini ziyarete gelirken beni bu sefer ziyaret etmemişti. Ne olmuştu? Neden gelmemişti yanıma?
Hayatım zaten karmaşık bir düğümken Dehliz bu düğümü bir anda silip atarak kendi varlığını hayatımda var etmişti. Ve ben bazı bilinmez olaylarla hayatıma anlam vermeye çabalıyorum. Dehliz... Ona dair çok az şey biliyorum. Mesela en sevdiği kitabın ne olduğunu bilmiyorum. En sevdiği yemeği. En sevdiği müzikali. Ama gerisi yok başka bir şey bilmiyorum. Bunlarıysa Sarya vasıtasıyla öğrenmiştim. Çünkü o kapalı bir kutu ve ben o kutuyu açamıyorum. Açmama hiçbir zaman izin vermedi. Vermeyecekte. Kendini sakındı bu zamana kadar ve öyle de devam edecek gibiydi.
Artık Sarya 'nın yanına her gün gidemiyorum çünkü Sarya tedavisi için her gün başka bir şehire gidip geliyordu. Bende o uygun olduğu vakitlerde yanına gidiyordum. Artık eskisi gibi değildi hiçbir şey. Ve yenilik beni bu sefer hiç olmadığı kadar korkutuyordu. Çünkü onları kaybettiğimi düşünüyorum. Daha hiç kazanmadan. Daha onlara ait olmadan. Kısa bir süreliğine bende burada olamayacağım çünkü babaannemi kaybetmiştim ve cenazesi için buradan ayrılmak zorundayım birkaç günlüğüne. Belki de dönüşümden sonra çok şey değişir.
Ama her şeye rağmen kolyenin varlığına minnettarım çünkü onun varlığı beni yaşama bağlıyor. Sanki bir varlık gibi onunla iyiyim. Bana iyi geliyor onca şeye rağmen.
Kolyemden şu an kimse haberdar değil. Daha babaannem bile kolyenin varlığını öğrenmeden onu kaybetmiştim. Söyleyeceğim tek kişiyi yitirmiştim. Üzgünüm. Çünkü artık tamamen kimsesiz hissediyorum. Artık bu dünyada tek kişiyim. Tek başına bir bireyim.
Hayata karşı tek başına mücadele vereceğim. Babaannem bazı sorunlarımda hep yanımda ve hep destekçimdi ama arık oda yok. Diğer her şey gibi ben birim. Tekilden ibaret bir kişiyim.
Ruhumun incinmeyen ve kırılmayan bir noktası bile kalmadı. Ruhum ölüme adım adım ilerliyor. Bedenim ise onu hapsetmekten kaçınmıyor. Ölecek olması umurunda bile değil. Aynı kimsenin umurunda olmayışım gibi.
Acılar bile bunu kimseye yapamaz. Seni yanında zorla tutmaz. Varlığını varlığına alıştırmaz. Çünkü sen onun varlığına tutunmak istersin. Aynı ben ve diğer herkes gibi.
Yavaşça sayfayı çevirdim ve Yezra 'nın küçük notuna baktım kısa bir süre ve sonra kısık sesle tekrarladım.
"Geceye ihanetin çığlık sesi yankılandı."
Yazıyı olduktan sonra elimdeki günlüğü kapatarak muhafaza edildiği yere uğurladım.
Derin bir nefes aldım. Çok şey yaşamıştım. Çok şey hemde. Ve acılarım olgunlaşmıştı burada. Hislerim yaralar bağlamış, yavaşça iyileşmeye başlamıştı. Burası bir yerde iyi gelmiş bir yerde kapanmayacak yaralar kazımıştı. Bir yanım iyileşirken bir tarafım yavaşça ölüyordu. Burası kendini Araf olarak hissettirmekten kaçınmıyordu.
Akşam davet olacağı için şimdiden Victoria beni kulede aramaya başlamış olmalıydı. Onu kulede çıldırtmadan hemen aşağıya inmeliydi. Bugün diğer günlerden farklı olmayacak ama diğer günlere tıpatıpta benzemeyecek. Son kez odada bulunan piyanoya baktım ve hemen karşımda olan kapıya doğru ilerledim.
Geceye güzel bir an bırakmak istiyordum. Yeni güzel bir an için. Odadan çıkıp merdivenlerin olduğu tarafa ilerledim. Merdivenlerden indikten sonra yönümü odama çevirdim.
Victoria odamın kapısının önünde durmuş kapıma vuruyordu. Ama bana çemkirmeyi de eksik etmiyordu o an.
"Buradayım." der demez anında Victoria başını benim olduğum tarafa çevirdi.
"Odanda olduğumu sanıyordum." diyince anında cevapladım onu.
"Ama buradayım." dedim sakince.
"Peki o halde yemek yediğini farz ediyorum ve hemen akşam için hazırlıklara başlayalım." diye heyecanla konuşunca peki anlamında başımı salladım.
Eh bir kere Victoria ele aldı ipleri. Geriye kaçış olamazdı. Bakalım bugün hangi elbiseyi giymemi isteyip inat edecekti? Onu kırmamak için kabul edeceğimi de biliyorum.
Odama geçip davet için hazırlıklara başlamıştık. Ben odama geçer geçmez hemen yatağıma oturmuş Victoria 'nın benim için seçeceği elbiseyi büyük heyecanla bana göstermesini bekliyordum.
Yatağa uzattığım ayaklarımla sırtımı yatak başlığına yaslamış haldeydim. Victoria hem konuşuyor hemde giysi odasına geçip oradan kıyafet seçip bana gösteriyordu.
"Bak bu gece çok güzel bir gece olacak. Süreyya hanımın doğum günü kutlaması her daim çok güzel olur ve ses getirir." dedikten sonra elinde tuttuğu elbiseyi bana gösterip ne diyeceğimi beklemeye başladı.
"Kırmızı elbise giymeyi düşünmüyorum. Ve elinde tuttuğun elbise çok şaşalı. Daha zarif bir elbiseye ne dersin?" demiş ve bakışlarımı Victoria 'dan çekip komodinin üstünde duran boş defteri ve kalemi elime almıştım. Eh boş boş oturmaktansa bir şeyler çizmek daha cazip gelmişti.
Ben çizmeye başlarken Victoria bir giysi odama geçiyor bir yatak odasına geçerek dolaptan bulduğu elbiseleri tek tek gösterip giyip giymeyeceğimi soruyordu. Her gösterdiği elbiseye hayır deyince önce kızıyor sonra sen ne anlarsın kumkuma kuşu diyerek yatak odasını terk ederek giysi odasına geçiyordu.
Şu an giysi odasında gerçekten sayılamayacak kadar balo elbiseleri mevcuttu. Yani bu şu demek oluyor ki saatlerce burada Victoria 'nın denetimi altındayım. Taki ben bir elbisede karar kılıncaya kadar. Eh şimdilik böyle bir şey görünmüyor ki nedeni elbiseler gerçekten hiç benim tarzımı yansıtan modellere sahip değil ve onun yanında renkleri çok patlak renkte abartılı derecede modellere sahip elbiseler.
"Bak bence sen bu gece pembe bir elbise giy." diyerek Victoria giysi odasından çıkıp karşıma geçmek için şöminenin önüne doğru ilerledi. Karşıma gelince hemen üzerinde tutmuş olduğu elbiseyi gösterince başımı iki yana salladım olmaz dercesine. Ben olumsuz cevap verince gözlerini kıstı ve sinirle bana baktı. Çünkü şu ana kadar 10 veya 15 elbiseye hayır demiştim. Ben bile bu elbiselerin dolapta olduğunu bilmiyorum. Hiç merak edip bakmamıştım. Kendi getirmiş olduğum kıyafetleri giymeyi tercih ettiğim için ne olup olduğundan bihaberdim.
"Bence sen hazırlanmaya bak." diye seslendim giysi odasında olan Victoria 'ya. Anında başını çıkartıp kapıdan bana bakınca bende ona yönümü çevirdim.
"Neden?" diye sorunca yavaşça omuz siktim ve sakin bir sesle konuştum.
"Senin için diyorum hazırlanman kesin uzun sürer. Benimle uğraşacaksın ve senin hazırlanman için zaman kalmayacak. Kendine yoğunlaş bence ben bulurum giyecek bir şey dedim ve önümde yarım kalan çizimi tamamlamaya devam ettim. Benim dediklerimle Victoria küçük bir aydınlanma yaşadı. Ve hemen giysi odasından çıkarak yatak odasına geçti.
"Evet bir konuda haklısın şu an epey bir zaman geçti ve hala senin giymen için bir elbise bulamadık. Ben en iyisi hemen yukarı çıkarak hazırlanayım hızlıca sonra senin yanına gelerek sana yardım etmeye devam ederim. Zaten kısa sürede hazırlanıp yanına gelirim. Ve sende hemen hazırlanır davete geçeriz. "diye düşünceli düşünceli konuşunca anında onu onayladım.
Hah neyseki planım doğru bir şekilde gerçekleşmişti. Victoria zaten saatler sonra hazırlanırdı. Bende o sayede gideceğim yere gider ve hemen gelip aklımda beliren kıyafeti giyer davete geçerdik. Hemen onun istediği olmuş olurdu hemde benim çünkü içimden bir ses o kişisel kütüphanede bu karanlık ruhla ilgili bir bilgi bulacağımı söylüyordu.
Victoria 'yı kırmayacak pembe tonlarında pastel bir renge sahip elbise giyeceğim. Ama önce yapmam gereken işi yapmam lazım. Victoria odadan çıkarken bende yataktan doğrulmuş ve anında açtığım portalla kütüphaneye geçiş yapmıştım. Kütüphaneye geçince hemen direk raflara doğru ilerlemiş ve beni aydınlatacak o bilgileri bulmak için tüm kitapları kurcalamaya başlamıştım. Umarım istediklerimi bulabilmeyi başarırdım.
Saatlerin ardından bu kütüphanenin sahibi her kimse bu benimle iletişime geçen karanlık ruhtan haberdarmış. Ama aldığı notlarda pek iç açıcı bilgiler mevcut değildi. Çünkü öğrenebildiği bilgi çok az sayıdaydı.
Genel olarak bu karanlık ruhun ne zaman ortaya çıkışı hakkında bir bilgi mevcuttu. Bu karanlık ruh bundan iki yıl önce hüküm sürüyordu. Yani epey yaşlı bir ruh. Ve bu karanlık ruh çok güçlü özellikleri vardı. İnsan ruhuyla hayatta kalmıyordu. O insan ruhunun varlığının yanında olması bile ona ayrı bir güç sağlıyordu.
Yaydığı karanlık enerjisi yanında bulunan kişiyi delirtecek seviyeye getirecek kadar güçlüymüş. Ve kolayca bir insan formatını alıyor. Yani bu ruh illa bir bedende olması gerekmemekte. Çünkü zaten güçleri arasında bir insan formatında olma durumu var. Anladığım kadarıyla bu bilinen karanlık ruhların bir nevi kralı konumunda. Yani onlar gibi bir ihtiyaç durumunda insanlarla bağ kurmak için uğraş vermiyor. Çünkü buna ihtiyacı yok. Kendi gücünü kendinden bile alabilecek kadar güçlü ve farklı bir varlık.
Bir yıkım getirmemiş şu ana kadar. Ve bu karanlık ruh önceden hapsolmuş olan karanlık ruhlar gibi bir portalda değil. Özgür bir ruh. Ve öyle kolayca hiçbir güç onu bir yere hapsedemez. Ve birçok geçiş portalını açabilir güçte. Ve karanlığın yayılması onun varlığının ortaya çıkışıyla dünyaya yayılmış.
Daha öncesinde kendi evreninde olan bu karanlık ruhlar birden ne olduysa bu dünyaya siret etmiş. Yani bir etken bu ruhları özgür bırakmış. Daha önce kendi diyarlarında hüküm sürüyor haldeydi. Ama baktığım kadarıyla zaten bu Esila'dan önce başlamış bir durum. Esila sadece onlara kolaylık sağlayan bir sebep.
Bu karanlık ruhların kralı olacak ruh başka bir auraya sahip. Farklılıkları var. Ve buraya gelmesi bir nedenden mi dolayı yoksa o başından beri bu dünyada hüküm sürüyor halde miydi?
Bundan sonrası yoktu. Alınan notalar bundan ibaretti. Öğrendiklerim yoluma ışık olacak bilgileri içeriyor. Şimdilik burada işim bittiği için kuleye geçiş yapmak zorundayım. Victoria gelmeden hazır olmalıyım.
Kendi odama geçince hemen hazırlanmaya başladım. Davete gecikmem hiç hoş olamazdı.
Ayna karşısında durmuş yansımamı izliyorum. Ruhu kanamış bir kadının çırpınışlarını görüyorum aynaya bakınca. Yıkılışlarına tanıklık ediyorum. Acının koynundaki hisli ağlayışlarını dinliyorum. Bakıyorum. Ama gördüklerimi değiştiremiyorum. Yanıyorum ama her yanışımda sadece acılarım yenileniyor. Ölmüyor hayatta tutulabildiğim kadar tutulmaya devam ediliyorum. Zaman insanı üç ana dilimde yakalar. Acılardan kurtulabildiğin zaman diliminde. Hayata gözlerini yumduğun zaman diliminde. Ve unutulduğun zaman diliminde. Ve bunlar bittikten sonraysa seni ruhunla ağırlar sonsuza.
Üzerimde pembe elbiseyi inceliyorum. Elbisenin göğüs kısmı hafif bir dekolteye sahipti. Elbisenin üst tarafı açıktı ama tüller yardımıyla o açıklık kısmı bir nebze olsun kapatılmış durumdaydı. Üst kısmı toz pembe rengine sahip tüllerle örtünmüştü. Elbisenin kol kısmıda tüle sahipti, belden aşağıya kadar fırfırlı kabarık eteği vardı. Elbisenin tül kollarında elbisenin kumaşından küçük sarkıntılı tüller bulunuyordu. Etek kısmının uç kısımda küçük tülden işlemler vardı. Ayağıma geçirmiş olduğum siyah topuklu ayakkabıyla elbisenin etek kısmının bana zorluk çıkarmasını önlemiştim. Böylece yürürken herhangi bir zorluk çekemeyecektim.
Saçlarım ise geriye doğru taranmış haldeydi. Ve birkaç bukle takmış olduğum tacın kenarlarından sarkmış haldeydi. Takmış olduğum taç pembe elmasları vardı. Makyaj tercihimi doğal pastel tonlarında seçmiştim. Ruj tercihimse açık pembe tonunu tercih etmiştim.
Hazırlandıktan sonra ayna karşısına geçip Victoria 'nın gelmesini bekliyordum. O gelene kadar kendimi izliyor, ayanda var olan kadını tanımaya çalışıyorum. Bir anda odamın kapısı paldır küldür açılınca anında başımı arkaya doğru çevirdim. Gelen kişi Victoria değildi. Dehri' ydi odama bu şekilde giren.
"Kapıyı kırmaksa amacın bir dahakine direk omuz atsan daha etkili olur." dedim ve arkama dönüp Dehri 'ye doğru ilerledim. Dehri hiç konuşmadan bana bakıyordu.
"Bir şey mi diyeceksin?" diyince anında olduğu yerde kendine geldi dalgınlığından kurtuldu. Ve hemen seslice yutkundu.
Sonra başını iki yana salladı. Bu haline bakınca gülmek istedim. Çünkü ne kadar arkadaşta olsak onun gördüğü karşısında olan güzel bir kadının yansımasıydı. Ve bu halimi görünce şaşırması normal. Keza izleyip beğeni hissi uyanması da. Ama ikimizde arkadaştık. O hiçbir zaman bu çizgiyi aşacak beni rahatsız edecek bir davranışta bulunmamış bundan kaçınmıştı Dehri ve diğerleri de. Bu yadırgayacağım bir şey değil her insan yolda geçip giden güzel bir kadın ya da yakışıklı erkek olsa bakar Dehri 'nin yaptığı buydu. Ve bunda herhangi bir kötü bir şey arama gereği duymam. Sıradan bir insanı biri nasıl beğenirse Dehri' nin yaptığı şey buydu. Beğendiği birini izlemek.
"Güzel olmuşsun." dediğinde bu haline tebessümle karşılık verdim.
"Sağ ol. Sende çok yakışıklı ve çekici görünüyorsun. Kızlara şimdiden üzüldüm seninle dans yarışına girmek için birbirleriyle mücadele verecekler ." dedikten sonra odadan dışarı çıkarak diğerlerine bakındım. Hepsi koridorda durmuş benim çıkmamı bekliyordu.
" Eh bir ateş varisi Dehri kolay kolay dünyaya gelmiyor. Normal karşılamak lazım. "diyince başımı iki yana salladım." Seni kendini beğenmiş. "diyince anında yapıştırdı cevabı.
" Buna kendinin farkında olmak da diyebiliriz. Sonuçta Prenses ben her kadının hayalini süsleyecek erkeğim. "diyince bu haline göz devirdim ama Dehri sadece bu halimi görmezden gelerek sanki sol omzunda toz varmış gibi sağ eliyle sol omzunun üzerini silkeledi. Ah bu erkekler yüz vermeye gelmiyor.
Bakışlarımı Dehri 'den çekip diğerlerine çevirdim. Hepsine kısaca bakındım.
Dehri takım elbise tercihini lacivert renkten yana kullanmıştı ama Enfal, Kavi ve Dennis beyaz renkten. Nehar ise füme rengi bir takım giymişti. Hepsi gerçekten çok yakışıklıydı.
Dehri lacivert takımı içinde çok göz alıcı duruyordu. Hafif dağınık saçlarıyla sert yüz ifadesi bir mankeni aratmayacak durumdaydı. Sanki biraz sonra bir dergi çekimi için poz verecek haldeydi.
"Siz üçünüz neden siyah değilde beyaz takım elbise gidiniz?" dedim çünkü şu an beşide siyah dışında diğer renklere yönelmişti.
"Çünkü kural bu doğum günü kutlamalarında siyah renk giyilmez. Ama Renas hoca hariç. Bugün bile siyah rengi tercih etmişti. Kuralları çiğnemek adına bu adam dünyaya gelmiş. Adamın hayat felsefesi karşı geliş." dediğinde Nehar anında diğerleri onun bu lafına gülüp geçtiler.
Ah bende Ahrar 'da belki başka bir renk tercihi yapıp beni şaşırtacak diye düşünürken sevgili beyefendi beni hüsrana uğratmıştı.
" Anladım. O halde geçelim mi yemekhaneye? "demiş ve yürümeye başlamıştım.
Onlarda beni takip ederken ben Victoria' yı arıyordum. Hala gelmemişti.
" Victoria nerede? Gördünüz mü hiç? "diye sorar sormaz anında buradayım diye ses duydum. Bakışlarım ileriye çevrilince yeşiller içerisinde bize doğru ilerleyen Victoria 'ya gözler çevrildi.
" Çok göz alıcı görünüyorsun. "diyince arkamdaki erkeklerden beni onaylayan mırıltılar duydum. Victoria parıltılı yeşil bir balo elbise içerisinde çok göz alıcıydı. Saçlarını sıkı bir topuz yapmış ve başında beyaz taşlara sahip zarif bir taç takmıştı. Elbisesinin iki yanından tutarken bize doğru ilerledi.
" O zaman Victoria geldiğine göre hep beraber geçelim davete. "diyince Nehar anında yürümeye başlamadan evvel aklıma gelen soruyu sordum.
" Siz neden eşlerinizle gelmediniz? "diye merakla sorunca hafif yukarı kıvrılmış kaşlarımla bana cevap vermelerini bekledim.
" Dans eşlerimiz içeride. Bizler önce sizleri almak istedik öyle davet alanına geçmek istedik. Zaten dans başladıktan sonra onların yanına geçeceğiz. O zamana kadar sizinle olacağız. Sizin için bir sorun olmayacaksa tabii? "diye başını yana yatırmış vereceğim cevabı beklerken Dennis ona tamam anlamında başımı sallayıp kaldığım yerden devam ettim ilerlemeye.
Ben önüme dönerken tamamdır anlamında bir bakış atarak Dennis benimle beraber ilerledi. O sırada erkekler birkaç adımda önümüze geçip yemekhanenin kapısı önünde durup bize kapıyı açan Kavi 'yle beraber içeriye girdik.
İçeriye girince yemekhaneye gelip gelmediğimi sorguladım. Çünkü burası çok değişmişti. İçerisi mavi rengin hakim olduğu süslemelerle dizayn edilmişti. Masalar ortadan kaldırılmış pencere kenarında uzun bir masada çeşit çeşit yiyecekler, içecekler ve tatlılar mevcuttu. Her duvar köşesinde birden fazla meşale yanıyordu. Sol. Tarafımda çalgıcılar tatlı bir melodi çalıyor haldeydi. Ve tam karşımda Süreyya hanıma ait olan 13 katlı bir pasta bulunuyordu. Süreyya hanım çoktan davetine icabet etmişti misafirleriyle ilgileniyordu. Çoğu kişide biraz ileride sohbet ediyor. Bazılarıysa dans etmeye başlamışlardı.
Gece uzun olacaktı. Ama ben sadece bir kişiyi merak ediyorum. Lacivert irislerin benimle karşılaşmasını. Bakalım neredeydi Ahrar bey?
Anında onu bulacağım yöne baktım. Aynaların olmadığı kör nokta. Duvar köşesinde duran bir masanın etrafında yönü pencereye dönük olan adamı anında tanıdım. Arkası bana dönüktü. Ve ben onun lacivert harelerini görmemiştim. Tam Ahrar 'o daha detaylı incelemeye başlayacağım an Victoria koluma girerek beni çekiştirince Ahrar' dan istemeye istemeye bakışlarımı çekmek durumda kaldım. Victoria 'ula beraber Süreyya hanıma doğru ilerledik.
Süreyya hanım bizi görünce tebessüm ederek bize doğru ilerledi.
"Çok güzel görünüyorsunuz kızlar." diye mutlulukla konuşunca anında ben ve Victoria Süreyya hanıma iltifatlar yağdırdık. Utanarak bakışları bizden uzaklaştı. Ve birkaç saniye sonra bize doğru Ahlas bey ilerledi.
"Bu ne göz kamaştırıcılık hanımlar." diyince teşekkürler diyerek karşılık verdik. Varisler ve Dennis 'te yanımızdaki yerlerini alarak kısa ama hoş bir sohbete misafir olduk.
Ahrar' a sırtım dönük olsada ruhundaki değişimi anbean hissediyordum. Beni görmüştü. Bakışlarımız buluşmamıştı ama ikimizde birbirimizi görmüştük. Ruhunda bana yönelik olan o heyecanı, mutluluğu, yoğun görme arzusunu soluyor. Bunun sebebi ben olduğumu bilince daha çok heyecanlanıyordum.
"Turul bey yok mu?" diye sorunca Dennis anında dikkatimi olduğum ortama çevirdim.
"Hayır katılmayacak babam aramıza. Lord Yelit 'le beraber bu geceyi geçirecek." diyince Süreyya hanım hepimiz anladım dercesine onaylamıştık.
"Eh o halde bizde yerlerimize geçelim." diyince Nehar anında tekrar Süreyya hanımın doğum gününü kutladık ve Süreyya hanımın yanından ayrılıp bizim için ayrılmış yere doğru ilerledik. Yürürken bakışlarım Ahrar 'ı bulduğu yere çevrildiğinde orada bulamadım. Asılan yüzümle önüme döndürdüm bakışlarımı. Bir anda nereye kayboldu bu adam!
"Doğum günü kutlaması için Kiran' da davetliydi. Acaba gelecek mi?" diye merakla sorunca Victoria harelerim ona çevrildi. Bakışları etrafta olan kişilerdeydi. Onları izliyordu.
"Gelmesi lazım ama Tarsis kralı isterse gelecektir. Yoksa Kiran 'ın baba radarından kaçması imkansız." diye sessiz bir tonda konuştum. Bende masadaki devam eden erkeklerin konuşmasını dinlerken gözlerimi ara sıra etrafa çevirip Ahrar' ı arıyordum. Bir anda ortalıktan kaybolması normal gelmedi.
Hem Serra 'da ortalıkta yoktu. Bir şey mi olmuştu acaba? Birden karşıdan yemekhane kapısından içeri giren çifte takıldı bakışlarım. Loya hanım ve Rauf bey içeri gitmişti. Elimdeki içecek bardağından bir yudum alırken Loya hanımı kısaca inceledim. Kırmızı sade bir elbise giymişti. Elbisenin etek kısmı abartılı bir kabarıklığa sahip değildi . Loya hanım bu giymiş olduğu sade ve zarif elbise içerisinde çok güzeldi. Rauf beyde beyaz bir takım giymişti. Uyumları çok güzeldi. Beraber içeri girmiş Süreyya hanımın ayak üstünde doğum gününü kutlamış ve sonra yerlerine geçmiştiler. Onlar yerlerine geçtikten sonra bakışlarımı onlardan çekmiş ve bizimkilere çevirmiştim.
"Oğlum daha eğlence yeni başlayacak sabret." diyen sesi duyunca başımı sola çevirdim. Dehri sıkılmış olduğu her halinden belli olan bakışlarını etrafa çevirmiş isteksiz bir halde etrafı izlerken Dennis 'te biraz daha dayanmasını birazdan asıl eğlencenin başlayacağını söylüyordu.
" Daha tam olarak herkes gelmedi onun için daha eğlence başlamış değil." diyerek Victoria Dennis' e katıldı.
"Göreceğiz." diye kestirip attı Dehri.
"Ee sizin eşleriniz yok muydu? Onların yanına gidin sıkılıyorsanız." dedim.
"Daha dans başlamadı. Başladıktan sonra eşleşmeler olur ve herkes eşleriyle dansına başlar. Doğum günün kutlamasında kural bu. Daha öncesinde eşler bir araya gelmez." diye açıklama yapınca Kavi anladım dercesine başımı sallayarak elimde tuttuğum içeceğimi içmeye devam ettim.
Dakikalar sonrasında doğum günü kutlaması başlamıştı.
Erkekler yanımızdan ayrılmış ve kendi eşlerinin yanlarına giderken dansın başlamasına öncülük etmişlerdi.
Ben ve Victoria 'ysa sıkılmış bir halde etrafa bakıyorduk. Müzikal başlamış ve herkes yüksek müzik eşliğinde danslarını etmeye başlamıştı.
"Daha önce gittiğimiz davetler daha eğlenceliydi. Orada daha eğlenmiştik." diyince Victoria anında onu kısık bir mırıltıyla onayladım.
"Çünkü orada şu an olduğumuz kimliklerle bulunmuyorduk. İki yabancı yapabilecekleri sınırsızdı." der demez ikimizde kahkahalar attık. Ah o günler ne güzeldi. Sınırsız eğlence vardı. Ve istediğimiz her şeyi yapmakta özgürdük. Ve bazı kişilerin dikkatini çekmiştik.
Kahkahalarımızı ikimizde durdurduk ve somurtkan yüz ifadesi takındık. O anda içeriye giren iki kişiyle anında Victoria 'yla birbirimize baktık.
"Zor ama neden olmasın." diye yüksek sesli müzikten dolayı bağırarak sesimin Victoria' ya ulaşmasını sağladım. İçeriye girenler Tarsis kralı ve Kiran 'dı.
Eh Ahrar burada değildi. Zaten olsada istesekte onca kişiye rağmen rahatça dans edemezdik. Başka bir sefere diye umuyorum.
Tarsis kralı içeriye girer girmez kapının yanında Ahlas beyle konuşan Süreyya hanımın yanına ilerledi. Kiran' da hemen babasını takip etti.
Süreyya hanımın doğum gününü onlar kutlarken hemen Victoria 'yla beraber onlara doğru ilerledik. Bizim geldiğimizi hemen fark etti Tarsis kralı. Yanımda duran Victoria' ya baktıktan sonra hemen bakışları bana çevrildi ve kısaca baştan aşağı beni inceldiğini fark ettim. Biraz fazla oyalanan bakışlarına anlam vermedim ama sonra kısa sürede hemen bakışları önüne çevrildi. Yanlarına gelince hemen konuştum.
"Sizi görmek ne hoş Kral Hermes." dedim. Hemen bakışları bana çevrildi ve sadece kısaca baktı. Ve hemen uzaklaştı da. Tarsis kralı yanında olan Ahlas beyle konuşurken ben ve Victoria bize bakan Kiran 'ın yanına yaklaşırken gelmesine sevindiğimizi söyledik. Tebessümle burada olmaktan memnuniyet duyduğunu belli etti.
"Ah aslında bizde sizleri bekliyorduk." diyince Victoria anında hepsinin bakışları Victoria' ya çevrildi.
"Dans eşlerimiz gecikmişti." diyince anında Tarsis kralının kaşları çatıldı.
"Evet bizde dansa katılalım. Tabi sizin için uygunsa Tarsis kralı?"diye sorunca onu zan altında bırakacak bir anda. Onun için koşar adımlarla buraya gelmiştik. Normalde tek başımıza olduğumuz bir ortamda Tarsis kralı anında hayır diyecekti. Ama Süreyya hanıma ve Ahlas beye karşı hemen hayır cevabı vermeyecekti. Israrlı bakışlar altında Tarsis kralı kısa bir süre düşündü. Ve hayır diyemeyeceğini anlayınca kabul etti. Bunu sesli verdiği nefesinden anladı herkes.
"O halde piste geçelim." diyince anlamayan bir ifadeyle bakınca herkes anında düzeltme yaptım. "Dans alanına yani." dedim ve Kiran 'ın önden ilerlemesine izin verdim.
Bende arkada kalarak Tarsis kralının harekete geçmesini bekledim. Süreyya hanıma selam vererek ilerleyince hemen Victoria' yla anında Tarsis kralı içeri girdiği anda karar verdiğimiz dans şarkısının çalmasını sağladım. Müzikal etrafa yayılır yayılmaz herkes anında dans figürlerini değiştirip müziğin dans figürleriyle dans etmeye başlamak için bizim yanlarına ulaşmamızı beklediler.
Hemen yanı başımda ilerleyen Tarsis kralıyla beraber dans alanına geçip yerlerimizi aldık. Tarsis kralı etrafına attığı isteksiz bakışlarını umursamadı. İstese de istemese de bu dansı edecektik.
Dansın ilk figürü selam verip almaktı. Tarsis kralı selam veren taraf ben de selamı alan tarafım. Erkekler karşılarında olan eşlerine selamlarını verdikten sonra bizlerde onların selamlarını aldık.
Ve dans başladı.
Ruhun özgürce dolaşacağı an bu andı. Dans ruhun dinlendiricisiydi. Kendini ve ruhunu yansıttığın bir andı bana göre.
Müzik eşliğinde bir sola bir sağa doğru adım attık. Tarsis kralı saniyelik bakışlarıyla beni kontrol edip bana ayak uyduruyordu. Sonra üç adım öne adım atarak ellerimiz buluştuktan sonra sol elim Tarsis kralının omzuna yerleşti. Tarsis kralı sağ kolunu belime yerleştirdi. Sağ elim Tarsis kralının sol avucuna yerleşti ve hemen ardından sağa sola doğru hafifçe sallandık. Benim dışımda her yerde olan bakışlarını fark edince olaya el attım.
"İyi görünüyorsunuz." diyince bakışları saniyelik gözlerimle kesişti. Ve hemen sonrasında bende uzaklaştırdı. Eh beklenen bir şeydi.
"Her zamanki halim." dedi sakinlikle. O sırada Tarsis kralı adım atmayı bıraktığı anda bende bir adım geriye giderken sol elim avucundan uzaklaştı ve hemen omzundan elimi çekerek yavaşça etrafında dönmeye başladım. O sırada da konuşmayı ihmal etmedim.
"Emrivaki bir danstı. Umarım pek kızmamışsınızdır?"diye konuşarak son kez etrafında döndükten sonra tekrar eski yerime geçip dansa devam ettik.
" Alışık olduğum için doğrusu pek yadırgamadım. "diyince bu sözlerine küçük bir tebessüm ettim. Ne yapabilirim ki bu sayede kabul ediyordu çoğu şeyleri. Ardından hemen eş değişikliği başlayınca bir adım uzağımda olan Victoria 'yla eşleri değiştik. Victoria' yla kısaca bakıştık. O hep çok çekinirdi Tarsis kralından ve şu anda hemen eş değişikliğinin sona ermesini istiyordu daha başlamadan. Ve şimdide Kiran' la dans ediyordum. Hemen karşısına geçip elimi bir omzuna bir avucuna yerleştirdim. Ve hemen ardından dansı devam ettirdim.
" Üzgün gibi duruyorsun veliaht? "diyince Kiran bu sözlerime güldü. Ben ise diyeceklerini duymak için tüm dikkatimi ona çevirdim.
" Hayır sadece Mera 'nın da burada olmasını isterdim. "der demez anında dans gereği hemen eğilince belimi hafifçe bükerek Kiran' ın hafifçe eğilmesini sağladım. Saniyeler sonra olduğum yerde doğruldum ve kaldığımız yerden dans etmeye devam ettik.
" Küçük bir rahatsızlık yaşıyor. Yakında iyileşir merak etme yakından ilgileniyorum onunla." dedim ve endişesini en aza indirmek istedim.
"Biliyorum Mera 'ya ne kadar değer verdiğini. Ama hala ne kadar iyi olduğunu bilsem de onu görmek istiyorum." diyince hemen ona göz kırptım. Bu hareketimi görünce garipsedi.
"Birkaç dakikalığına buradan ayrılabilirsen onu 2.katta revir odasının yanındaki küçük koridorun sonunda bulunan odada ziyaret edebilirsin." diyerek ona küçük sevimli bir iyilik yaptım. Anında hemen kafasını salladı.
Ve dans eşleri yer değiştirdiğinde hemen eski eşler bir araya geldi. Tarsis kralının karşısına geçip dans etmeye devam ettik.
" Kiran üzgün duruyor." diye durum kontrolü yapınca Tarsis kralı anında başımı salladım. Ah aslında biraz önceye kadar öyleydi. Şimdi onun yanına bir an gitmek için heyecanlı olduğuna kalıbımı basardım.
" Evet Mera burada değil ve bu da Kiran için güzel bir an değil. Onun için bu halde. Siz kabul etmezseniz de Kiran büyük bir bağla Mera'ya bağlı." dedim ve Tarsis kralının ne diyecek diye beklerken sadece sustu ve dansa devam ettik.
Birkaç dakika daha dans ettikten sonra üç çift birleşip bir araya gelerek dansın diğer koreografisine geçtik. Üç çift daire oluşturmuş ve sekiz adım sola sekiz adım sağa doğru giderek son dans koreografisine geçiş yapmıştık. Sağımda Victoria yer almıştı solumda Tarsis kralı. Yavaş ve temkinli adımlarla dansı devam ettiriyorduk. Daire şeklinde sağa sola gittikten sonra hemen dans eşlerinin önüne geçerek dansın son figürünü yapmaya hazırlandık.
Tarsis kralının bir adım önünde durarak belimden tutup beni etrafında döndürmesini bekledim. Derin bir nefes alıp belimden tutarak beni yukarı kaldırmasını bekledim. Sonunda belimden tutarak beni usulca yukarı kaldırarak etrafında yavaşça döndürdü. Bakışlarım o kısa süre içerisinde bile etrafta dolandı ve Ahrar 'ı aradı ama o burada değildi. Belimden tutulmuş bir şekilde yere usulca bırakıldıktan sonra hemen yanımdaki yerini aldıktan sonra Tarsis kralıyla beraber bizi alkışlayan insanlara küçük bir selam vererek yerlerimize doğru ilerledik.
Victoria beraber biraz ileride olan yerlerimize ilerleyip masaya yaklaşınca diğerleri de bize katıldı. Biz dağıldıktan sonra yeni bir dans gösterisi başlamıştı. Bizim gibi dans etmeyenler ise dans eden çiftlerini izliyordular.
"Çabuk dağıldık. Ben gece sonuna kadar dans ederiz sanıyordum." diyince Enfal hemen ona yanıt veren Victoria oldu.
"Çok eğlenceli geçeceği saatler yaklaşmış değil daha asıl doğum günü olan Süreyya hanım katılmadı dansa. Gecenin sonuna doğru hep beraber geleneğimize ait olan dansı yapacağız."demiş ve kısa bir sessizliğe öncülük etmişti.
Hala davet devam ederken gecenin sonuna doğru yaklaşmış bulunuyorduk.
Tüm çiftler dans alanından uzaklaşıp onlara ayrılmış yerlere geçmişti. Ama iki çift dans alanına doğru ilerledi. Ahlas bey ve Süreyya hanım. Loya hanım ve Rauf bey.
Onlar dans alanına ilerlerken açık olan yemekhane kapısından saatlerdir görmediğim kişi içeri girmişti. Ahrar içeriye girmiş ve onca kişinin bakışları altında ilerliyordu. Tek başındaydı. Yanında Serra bulunmuyordu. Ahrar bir kere bana bakmadan daha önce bulunduğu pencere önündeki yerine doğru ilerliyordu. Ahrar yerine geçerken bende bakışlarımı önüme çevirdim.
"Sevgili davetliler gecenin son dansını yapmak için herkesi dans alanına çağırıyorum." diyince Süreyya hanım anında tüm çiftler dans alanına doğru ilerledi. Victoria ise hemen beni çekiştirip biraz ileride çiftlerin dans etmek için bekleyip durduğu dans alanına neredeyse sürükledi. Gözlerimi Ahrar 'a çevirdim. Fakat orada değildi. Bir anda tekrar nereye kayboldu bu adam?
Victoria' yla beraber dans alanına geçince hemen Victoria Kiran 'la eşleşti. Ben ise dans edecek birini ararken birden belimde bir elin varlığını hissettim. Anında başımı hafif bir açıyla arkaya doğru çevirdim ve karşımda bana yumuşak bir ifadeyle bakan Ahrar' ı gördüm. Onu beklemediğim için şaşırdım. Ben şaşırmışken Ahrar büyük bir ilgiyle beni izliyor haldeydi.
"Dans edelim mi?" diye sordu ama benim yanıt vermemi beklemiyordu sadece sormuştu sormak adına.
Ben etrafımdaki insanlara bakarak bizi fark eden olup olmadığına bakınırken birden müzik çalınca herkes dans etmeye başladı. Ve hemen Ahrar bana yön vererek sağ elimi omzuna yerleştirdi. Sol elimi avucuna hapsedip sağ eli belime yerleşti ve müziğe ayak uydurup dans etmeye başladık. Ve o an birkaç kişinin bakışları bize çevrildi. Hatta Victoria kaşlarını çatmış bir halde bakarken bana anında bakışlarımı ondan kaçırdım ve kimseyle göz göze gelmemek için harelerimi elimi omzuna koyduğum adama çevirdim.
"Herkes şaşkın." diye söylendim. Sözlerimi duyunca anlamamış olmasından dolayı kaşları çatıldı ve lacivert hareleri ne dediğimi anlamak istercesine harelerimden çekemedi bakışlarını. Biraz duraksadım ve derin bir nefes almayı başararak tekrar konuştum. "Seninle —" dedim ama sanki aldığım nefes boğazıma takıldı ve tekrar içli bir nefes alıp sesimi daha da kısarak konuşmama devam ettim. "Daha önce yaşadığımız şeylere tanıklık ettikleri için böyle isteğimle dans etmemi normal olarak yadırgıyorlar." diyince ne demek istediğimi anlayınca sadece baktı. Ve bu dans eden çiftler arasında sağa sola doğru dans ederek ilerlemeye devam ettik. Ahrar kimseyi umursamadan tüm odağıyla beni inceliyordu.
"İnsanların dedikleri ve düşündükleriyle ilgilenmiyorum sende öyle yap." diyince son anda gülümsememi dururdum. Buna benzer birçok cümle kurmuştum. Buna atıf yaptığını biliyorum.
Lacivert harelerine bakınca kendimi gördüm. Ahrar büyük bir ihtiyaçla bana bakıyordu. Ve her hareketimi izliyordu. Nedense ilk kez bu kadar kendimi kasmış bir halde bulunuyordum. Bunun nedeni hala bizim olduğumuzu tarafa bakan kişilerdi. Cesaret ederek onlara bakınca hala çoğu çift dans ederken bizim olduğumuz tarafı gösterip fısıldadıklarını görüyorum. Bakışlarım onlardan uzaklaştı ve hemen karşımda büyük bir ilgi ile beni izleyen adama çevrildi.
" Ama ben önemsiyorum. "diye gerçek olmayan bir düşünceyi dile getirdim. Bakışları bana sabitlenmişti o anda. Kaşları alayla yukarı doğru kalktı. Sözlerimin gerçek olmadığını anladı. Konuşmadan önce hafifçe belimde duran parmaklarını sıklaştırdı.
Ve birkaç adım atarak daha da bana yaklaştı. Usulca verdiği her nefesi hissediyordum. Omzunda duran parmaklarımı bir şeyden destek almak istercesine daha da bastırıp ona tutundum. Ahrar ise anında beklemediğim bir anda tüm salonda olan insanlarla aynı anda belimi hafifçe geriye itip üzerime doğru eğildi.
Bir anda olunca şaşkınlık içerisinde Ahrar 'a baktım. O ise bu halimi izlemekten büyük bir keyif aldığını belirten bakışlarla bakıyordu. Diğer eşler gibi benimde dans eşim belimi doğrultup dansa kaldığımız yerden devam etmemizi sağladı. Bir ileri bir geriye doğru dans ederken onun cümleleri ulaştı bu müzik notaları arasından. Hemen etraftan çektiğim bakışlarımı ona çevirdim.
" Seni tanımasaydım dediklerinde haklı olduğunu düşünürdüm ama hayır sen kimsenin ne dediğine önem vermezsin." diyince sadece başımı çevirdim etraftaki insanlara ve dans eden çiftleri izledim. Bize bakmıyordular. Ama birkaç kişi dışında çünkü hala bize birkaç kişi bakıyor haldeydi. Onların arasında Süreyya hanım ve Loya hanımda vardı. Anlamış mıydılar? Bilmiyorum ama şu an tüm dikkatimi şu ana çevirmek doğru geldiği için kimseyi umursamadan odak noktama kenetlendim.
"Peki sen öyle diyorsan." diye uslu bir kız edasıyla konuştum. Ve o an anladı etrafa attığım o çekingenlik hissinden kurtulup asıl ben kimliğime geçiş yaptığımı. Ahrar' a kısaca baktığım anda bana seninle ne yapacağım dercesine bakıyordu. Ah bunu ben bile bilmiyorum ki.
" Seni bekledim." diye kısa bir cümle kurduğumda bana şunları söyledi.
"Benim beklediğim kadar mı?" diyince buna nasıl bir cevap vereceğimi bilmediğim için sessiz kaldım.
"Gözlerimin tek odak noktasısın Emira." dedi ve derin bir nefes alıp tekrar belimi hafifçe bükerek, aşağıya doğru belimi büktü. Sonra birkaç saniye böyle bekledik. Tüm duyguları bir bir gözlerinde belirdi. Ve bende hepsine tanıklık ettim. Sanki bu son anımızmış gibi bu anımızın hiçbir parçasını kaçırmamak için dikkatle baktı. Ve zihnimin esaretini bitiren adam orada yeni bir dünyanın var olmasını sağlayacak cümleleri sarf etti.
"Ve ruhumun rotasısın. Ve ben bu rotamı kaybetmek istemiyorum. Seni ve seninle olabilecek hiçbir anı kaybetmek istemiyorum. Buna izin verme. Buna izin vermemi sağlama." dedi büyük bir ihtiyaçla. Büyük bir istekle. Ve büyük bir pişmanlıkla.
O an bir şey diyemez haldeydim. Sadece izin vermemek için elimden geleni yapacağımız sözünü söylemeye gerek duymadan gözlerine bakıp bunun için bir söz verdim. Yavaşça beni doğrulttu. Sonra müzik durdu. İnsanlar durdu. Zaman durdu. Biz ikimiz o zaman diliminde bir olup bir söz verdik. Peki nasıl bir söz?
Herkes hareketlendiği anda bende Ahrar 'ın yanından zor bela ayrıldım. Hatta kaçarcasına desem daha doğru olur.
Ben ilerlerken Victoria' da ardıma takıldı ve anında bana ulaşarak beklediğim soruları sordu. Anında olduğum ruh durumundan sıyırmış bir şekilde sorularına cevap vermeyi bekledim.
"Ne oluyor Emira?" diyince hemen cevap vermedim ve biraz ileride olan pencereye doğru ilerledim. Victoria ise ardımdan gelip sorularını sormaya devam etti.
"Sen ve Ahrar hoca? Dans etmenizi ben değil kulede olan herkes garipsedi bilemem ama farkında mısın?" diye sorgularcasına konuşunca aklıma ilk gelen şeyi söyledim.
"Adam gıcık etmek için dans etti." diyince Victoria daha açık konuşmam için kollarını göğsünde kavuşturdu ve devam et dercesine baktı. "Bin türlü şey söyledi."diyerek bir kaçış yolu aradım." Bildiğin gibi —"dedim ve ona doğru hafifçe eğilip bir sır verir ehemmiyetiyle konuştum." Serra kılığına girdim. O anlarda onu sinir edecek birkaç şey yaptım ve o sonradan anladığı için bunu bugüne sakladı ve onun için dans ettik. Bilmem farkında mısın o anlarda ecel terleri döküyordum." diye küçük minnacık bir yalana başvurdum.
Çünkü biliyorum ki şimdi Victoria öğrense her bir araya geldiğimiz anda imalarıyla beni utandıracak biraz daha süreye ihtiyacım olduğu için bunu yapmak durumunda kaldım.
" Yani evet seni dans ederken izledim ve hiç rahat değildin. Hatta son dans figüründe ne dediyse donup kaldın. Sonradan kendini toparladın." diye genel bir analiz yapınca ya evet anlamında başımı sallayarak onu onayladım.
"Sadece bir anda söyleyince şaşırdım. Ama kimseye söylemeyecek. Neden dersen geçenlerde bir bilgi edinmesi karşılığında ona yardım etmiştim onun karşılığı olacak bu iyiliğim." dedim ve konun kapanmasını sağladım.
꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷ ✵⃝⃟⃠ ꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷꒦꒷
Victoria 'yla yaptığımız konuşmadan sonra hala pencere önünde bulunurken yanımıza Süreyya hanım gelmişti.
" Gece nasıl gidiyor kızlar. Umarım eğlenebilmişsinizdir. Malum sizlerin eğlence anlayışı bizim eğlence anlayışımızdan epeyce bir farklı." diye daha önceki yaptığımız vukuatlarımıza gönderme yapmıştı.
"Emin olun ki çok beğendik. Gece çok güzel geçti bizim için." diyerek Victoria yapılan imayı görmezden gelerek cevapladı Süreyya hanımı.
"Peki öyleyse." dedi ve Süreyya hanım. Ve hemen ardından nasıl olduğumuzu neler yapıp yapmadığımızı sordu. İyi olduğumuzu ve Victoria güzel günler yaşayıp yeni maceralara adım attığımızı söyleyince hafif bir kaş çatarak nelere bulaştığımızı zihninde hayal etti. Eh sınırsız olunca yapacaklarımız sadece susarak bizleri dinledi Süreyya hanım. Daha fazla onu bu konuda bir hayli üzüp düşündürmemek adına başka bir konuyu açma gereği duydum. Malum biz bile bazen nelere sebebiyet vereceğimizi bilmezken bunu Süreyya hanımın bilmesi pek hoş olmazdı. Çünkü ceza veren taraf ve ceza alan taraf vardı. Veren yargılama heyeti. Cezayı alan bizlerdik.
"Oğullarınızı burada göremedik." diyince yorgun bir tebessümle cevapladı beni Süreyya hanım.
"Ah aslında geleceklerdi ama orada bir sorun çıkınca maalesef gelemediler. Ahlas bile gidecekken son anda verilen bir kararla gitmedi. Oradaki sorunu halletmeleri uzun sürecek ve bu sebeple yanımda değiller ama zaten onların varlığı benim için büyük bir armağan. Oradaki sorun hallolur olmaz hemen buraya gelecektirler. "diye uzun bir açıklama yapınca peki anlamında başımı salladım.
Süreyya hanıma Victoria bir soru yönetince Asper krallığı hakkında bende bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim. Ve dışarıdaki zifiri karanlığı izlemeye başladım. Hatta daha yakından bakmak için pencereye daha da yaklaşıp tüm bedenimi pencereye çevirdim. Bahçede kimse bulunmuyordu. Meşaleler bile tam bir aydınlık sağlamıyordu.
Ben dalgın dalgın dışarısını izlerken arkamdan bir ses duyunca oraya baktım.
"Sıkılmış olmalısın." diyince arkamdaki ses, yavaşça önüme döndüm. Karşımda Ahlas beyi gördüm. Ve yanındaki kişi Ahrar 'dı. İkisinin dikkatli bakışları altında sorulan soruyu cevapladım.
"Aslında hayır sadece biraz dışarıyı seyretmek istedim." diye cevap vererek Ahlas beye baktım ama ara sıra göz ucuyla Ahrar' a bakarak ne yapıp yapmadığına bakındım. Tüm dikkati benim üzerimdeydi.
Aramıza Süreyya hanım ve Victoria katılınca koyu bir sohbet başladı.
Victoria yanıma gelir gelmez gözlerini kısarak yanında durduğu Ahrar 'a bakmaya başladı. Zihninde oluşturmuş olduğum bağla iletişime geçtim.
"Adama dik dik bakmayı kes Victoria!" diye azarlayınca hiç oralı bile olmadı.
"Victoria!" diye ikinci kez uyardığım anda istemeye istemeye bakışlarını çekmek durumunda kaldı. Ve sonra bana baktı.
"Sadece bakıyordum." diye hiç bir şey yapmamış çocuk edasıyla konuşunca ona gözlerimi kısarak baktım ve şunları söyledim.
"Sen öyle diyorsan." dedim ve son anda ismimin zikredildiğini duyunca olduğum ortama geri döndüm. Victoria ise hiç bir şey olmamış gibi bana bakıp soruya cevap vermemi bekledi.
"Ne sormuştunuz Ahlas bey kusura bakmayın bir şey aklıma geldiği için odaklanamadım ne dediğinize." diyerek Ahlas beyin soruyu ikinci kez sormasını sağladım.
"Belki yakın bir zamanda eğer sende istersen Asper krallığını ziyaret edebiliriz. Tabii sende istersen." diyince saniyelik bakışlarım Victoria 'ya çevrildi. Gözlerinde yatan hinlikle bana bakıyordu. Zevk alıyordu hanımefendi ona bir eğlence doğmuştu. Hemen bakışlarımı ondan çekip Ahlas beye yönümü döndürdüm.
"Çok isterim. Aylardır buradayım ama en yakın arkadaşım—"diyip bakışlarımı tekrar Victoria 'ya çevirdim ." Beni bir türlü Asper krallığına götüremedi nedense. Çok mu meşgul yoksa aklına mı gelemedi bilmiyorum. "diye imayla konuşunca Ahlas bey, Ahrar ve Süreyya hanım hemen baktığım yöne yani Victoria' ya bakıp neden şu an aramızda olan gerilimi anlamaya çalıştılar.
" İsteseydin anında orada olurduk sevgili prenses. "diye karşılık verince Victoria tatlı tatlı güldüm. Bu halimiz tabii ki onların tuhaf karşılamasına sebebiyet verdi.
" İstesem şu an bile orada olurdum Victoria bunu sen en iyi bilecek kişisin. "dedim ve buna son verip yüzüme ifadesizliği takındım. Anında bu geçiş yüz ifadesi daha da anormal karşılandı. Sanırım hakkımda hiç iyi izlenim vermiyordum şu an.
" Bilmez miyim canım arkadaşım. "diye devam edince buna anında zihin bağından konuşmaya devam ettim.
" Kes şunu Victoria millet bize bakıyor ve şu an olan bitene anlam veremiyor. "diye sertçe uyardım ve sevdiği oyuncağı alınmış bir çocuk küskünlüğüyle bana bakmaya başladı.
" Ama ben ne güzel eğleniyorum. Baksana onlara dumura uğradılar bu halimize tanıklık ettikleri için. "diye üzgünce konuştu.
" Son kez uyarıyorum yoksa sana çok güzel bir eğlence yaşatacağım. "diye açık açık tehdit ettim.
" Peki öyle olsun. "dedi ve üzgün bir şekilde bana bakarak daha da yanımızdaki insanları şaşırttı.
" Bilmediğimiz bir iletişim mi kuruyorsunuz aranızda? "diyince Ahrar hemen Victoria sola doğru başını sallayıp Ahrar 'a bakarak konuştu.
" Neden bu kanıya vardınız? "diye sorunca Ahrar beni göstererek konuştu.
" Her birkaç saniye içerisinde ifadeniz değişip durdu ve sonra uzun uzun birbirinize bakıp durdunuz. Bunu görünce böyle düşünmem normal. "diye savunma tezini yapınca Victoria cevap vermedi ve topu bana attı. Bu arada bakışları bana çevrildi.
" İfademle onu susturdum yoksa herhangi bir iletişim kurmadık. Bazen bakışlar çoğu kelimeden daha keskindir Ahrar hoca. Bunu anlayan bilir. "diyerek son noktayı koymuş ve konunun kapanmasını sağlamıştım.
Konu kapanınca Victoria oluşan sessizliği bozmak adına konuşurken ben pencereden dışarıya baktım. Ve pencereye çok yakın olduğum için dışarıda bir kıpırtıyı hemen fark ettim. İfadem anında kasıldı. Orada ne vardı? Ben karanlıkta o kıpırtıya sebep olan şeyi kavramaya çalışırken birden anında zifiri karanlıkta iki çift bembeyaz gözleri görünce olduğum yerde hafifçe sıçradım. Ve hemen bakışlarımı yanımda olan kişilere çevirdim ama Victoria her ne anlatıyorsa hepsi ona dikkat kesildiği için benim şu halimi göremediler.
Tekrar pencereden dışarıya bakınca olduğu yerde bana bakan çift bembeyaz gözleri gördüm. Hiçbir şekilde olduğu yerde kıpırdamadan bana bakıyordu. Neden bir anda orada durmuş ve bana görünmüştü? Ne istiyordu? Ya da neyi göstermek istiyordu desem daha doğru olurdu.
Birden hareket edip ilerledi. Her ne kadar arkasına dönüp ilerlesede gözlerinin beyazlığını görüyordum. Silik vücudu bunu görmemi sağlıyordu.
"Sen ne diyorsun Emira?" diyen Victoria 'nın sorusunu duyunca başımı yana doğru çevirdim.
"Anlamdım ne sormuştun?"dedim sesimdeki endişeyi gizlemeden. Bu ani değişimim gözlerinden kaçamadı. " Bir şey mi oldu? "diyerek yanıma gelip bendeki değişimi anlamaya çalıştı Victoria. Omuzlarıma koyduğu ellerine baktım. Bahçeye gitmem lazım ve Victoria beni bu halde yalnız bir şekilde dışarıya gitmeme izin vermez.
" Ah aslında bakarsan Mera 'yı ziyaret etmem lazımdı. Onu unutmuşum." dedim bana bakan gözler arasında. "Ben bir ona bakmaya gideyim." diyince anında Victoria' da ben geleceğim diyince bir bahane buldum.
"Sen Kiran 'ın yanına git yalnız kaldı. Saatlerdir tek başına. Ben hemen bakıp geleceğim." dedim aceleyle. Victoria' ya gelmemesi gerektiğini söyleyince ısrar etmedi ve kabuk etti. Hemen yanlarından ayrılıp hızla yemekhane kapısından çıktım. Umarım hala orada beni bekliyordur. Onu kaybetmekten istemiyorum. Nedense bana zarar vermekten çok beni gerçeklere uyandırmaya çalıştığını hissediyorum.
Bahçeye çıkınca hemen gözlerimle hızla bahçeyi taradım. Karanlık bahçede onun varlığını aramaya başladım. Saniyeler sonra onu kara ormana çıkan bahçenin arka kapısının önünde dururken gördüm. Derin bir nefes aldım. Buna çok ihtiyacım vardı o an. Sanki biraz sonra bir değişim olacak hissi uyandı bende. Ve pişman olmadan aldığım kararı uyguladım. Anında ben ilerleyince ona doğru, benim ona doğru geldiğimi görünce oda kapıdan çıkıp arka araziye doğru ilerlemeye devam etti. O kulenin dışındaki araziye doğru ilerlerken bende onu gerisinden onu endişeli adımlarla takip ediyordum. Neden buraya gelmişti? Beni buraya getirmesinin bir nedeni olmalıydı.
Birkaç adım daha onu gerisinden takip ederek kuleden dışarı çıktım. Ben onu takip etmeye devam ederken o ilerlemeyi bıraktı . O durmuş benim ona yaklaşmamı beklerken son bir cesaretle ona doğru adım atarak aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdim.
"Neden buradayız?" diye sordum ama cevap vermedi. Hatta hareket edip bana doğru bile dönemdi.
Ben olduğum yerde durunca sanki o anda zemin ayaklarımın arasından kayboldu. Olduğum ortamdan soyutlandığımı anladım.
O an, ani bir baş dönmesi yaşadım. Eşim başıma giderken zar zor açık tutabildiğim gözlerimin arasından olduğum ortamı görmeye çalıştım ama başaramadım. Hatta o an gözlerim istemsiz olarak kapandı. Savaşmayı zihnim, ruhum ve bedenim bıraktı.
Ben nereye gelmiştim?
|
0% |