Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32 - Yanmak ve Yadırgamak

@kumsallardagezen12

『 İzlerin ruhuma kazımış olduğu yol haritası çok silikti. Takip etmekte zorlanıyordum. 』

 

Belki de en büyük savaşım zihnimdeki düşüncelerleydi. Çünkü onlara yenilmemek için büyük bir uğraş veriyorum. Çünkü en büyük arzularımdan haberdarlar. En büyük korkularımın ne olduğunu biliyorlar ve beni yönetmenin ipucuna sahipler. Sadece küçük bir adımla bunu başarabilirler. Ve beni etki altında tutabilirler. Bu onlar için zor bir uğraş olmaz.

 

Işığın söndüğü, ruhların bir olduğu bir evrene gözyaşlarımı sakladım.

Gün hüzünleri yaklaştı. Rüzgar ruhu yakaladı. Ay geceye doğdu. Ölüm çiçeği kurudu. Ruh uğurlandı arafa. Can çekişirken son gördüğü koptuğu bedeni oldu. Ama güç yok olmadı hayatta ve yeni bir sahip aramaya devam etti yüzyıllardır. Buldu da sonra onu da uğurladı yeni bir bedene sahip olmak için. Güç saklandığı kolyede büyük bir yıkımın ayak seslerinin duyulmasını sağladı. Yavaşça haberdar etti varlıkları. Geleceğini bildirdi. Yıkımı ardından sürükleyeceğini gizlemeden. Amacı neydi bilinmez ama neye sahip olmak istiyorsa onu almadan bu dünyadan gideceği yoktu.

 

Yananlar ruhunu kaybetti. Yalanlar her yeri kuşattı. Gerçekler saklı kaldı. Hayatlar hayalleri katletti. Yıkımlar yeni bir evren keşfetti. Ve ruhlar sürgün oldu bedenlerinde olan acıya yavaşça hakimiyeti onların ellerine bıraktı. Savaşmadan. Mücadeleye gerek bile duymadan acı insanları ve ruhları yavaşça çökertti varlığıyla. Varlığının gölgesi umudu silmeye çabaladı. Çabası ilerliyordu bir zehrin damarda dolaşımı gibi yavaş yavaş ama yıka yıka. Ve geriye dönüşün olamamasını sağlaya sağlaya.

 

Kayıp düşüncelere sahip bir ruhun sancılı acısı içerisinde hayatta kalan son saatleri hediye ettiği gibi kendimi yaşamımda beni hayata tutunmaya sebebiyet verene sundum. Yok olmak adına. Var etmek adına. Çünkü güç almak istedim. Bir nedene bağlanmak istedim. Ve kolyeye bağlandım. Ruhumu sundum. Zihnimi açtım.

 

Kalbimi ellerinin arasına bıraktım. Ama istediğim gibi hüküm sürmedi. Onları darbelere karşı korumaya çabaladı. Onları muhafaza etti benden daha iyi korudu. Kolye daha önceki sahiplerinden çok şeyi sömürdü ama benden onları alırken hükmetmek için almadı. Zarar gelmesini önlemek için onları gücüyle korudu. Bir kalkan oldu bana. Ruhumu, bedenimi ve zihnimi tüm tehlikeli şeylerin darbesinden korudu. Sandığım gibi kaybetmedim kendimi. Hatta beni bana kazandırdı kolye. İyiliğimi gözetti beni korumak istedi. Daha önce yaşadığım acıları yaşamamamı istemeyerek.

 

Kolye bana bağlanmıştı. Benim ona bağlandığım gibi. Lord Yelit demişti ama inanasım gelmemişti.

 

"Kolye ilk bağını senle kurdu. İlk sahiplerine sunduğu her güç için onlardan çok şey aldı. Ama görüyorum ki senden almak yerine sana bir şeyler sunuyor. Sen olmak istiyor. Kendini sana katmak bir olmak istiyor."

 

Demişti daha önceleri ama inanasım gelmemişti. Şimdiyse tüm kalbimle onu hissediyorum. Çünkü bana kendini sunduğunu hissediyorum gün geçtikçe. Ve bu bir dayanak benim için. Bir savaş olacak ve bu savaşta belki herkes karşımda duracak ama o yanımda olacak. Bana destek olacak ve yenilmemem için benle bir olacak. Kolyem amacıma ulaşmam için benimle olacak.

 

Yankılanacak tüm varlığımın izlerinin sesleri etrafta.

 

Haykırışlarım bir darbe gibi etrafımda çınlama yaratarak zihnimde sonsuz bir müzikali başlattı, hiç susmayan ve hiç susmayacak olan acı hissi veren duyguyu yaşamam için. Ben tüm gücümle var olmaya çalıştıkça ruhum tüm gücüyle bunu inkar edecekti. Beni öldürecek yollara sürükleyecekti.

 

Siyah ruhumun yörüngesi olan aydınlığa ulaşmak isteyen zihnim bilmiyordu ki çoktan onun esiri olduğunu. Zihnim çoktan kendini acının karanlığında kaybetmişti, onu kurtaramazdım. Ama onu yaşayabilirdim. Acının hükmüne baskı yaparak. Çünkü ruhumu ve bedenimi yöneten acıydı ve ikisini kurtarmak zor olsa da başarmıştım. Ama zihnim o çok savrulmuştu onu esaretten kurtaramadım ne yapsam da. Şimdi tüm gücümle kendimi bilinmezliklerden kurtarma zamanıydı.

 

Lord Yelit 'in odasından çıkmıştım. Üç Zihin büyüsünün nasıl bozacağımı tüm detaylarıyla bana anlatmıştı. Bunu ne için öğrenmek istediğimi sorduğunda sadece benim için önemli demiştim. Ama anlamıştı bu büyünün bana karşı yapıldığını ve bunu bozmak istediğimi. Kim diye sorduğunda sessiz kaldım ama o an bakışları ele verdi anladığını.

 

O da biliyordu Esila'nın tamamen hayatlarından çıkmadığını sadece uzun bir süre arka planda kaldığını. Ama şimdi atağa geçtiğini. Her koşulda bana ne olursa olsun destek olacağını söylemişti. O an anladığını hissettim. Biliyordu bunun bir yıkımı getirecek seste olacağını çünkü ikimizden biri durmadıkça geriye çekilmedikçe büyük bir kaos kapının ardındaydı. Ve ikimizde geriye çekilecek değildik.

 

Kolyenin gücünü istiyordu Esila. Bende onu durdurmayı sonsuza dek. Ve ikimizde kazanacağımız ana kadar asla durmayacak aldığımız hasarları umursamayacaktık. En kısa zamanda bunu bitirmek istiyorduk ikimizde.

Lord Yelit 'ten şimdilik bunu kimse bilmemeli diyerek bir söz almıştım. Çünkü daha istenilen doğrultuda adım atmadan birinin amaçlarıma müdahale etmesini istemiyorum.

Daha tam anlamıyla ben ben olmayı sağlayamadım. Ve gerekli olan bilgilere erişmedim. Her şey tam istediğim gibi ilerledikçe bir adım atacaktım. Yoksa bu beni bir adım geriye çekerdi ben bunu istemiyordum.

 

Esila benim kolay lokma olmadığımı anlamalıydı. Anlamazsa seve seve ben ona göstermeye hazırdım. Çünkü konu sevdiklerimse alamayacağım risk olmazdı. Bana uğrayacak bir hasarı görmezden gelirim. Victoria 'nın gözlerinde onun varlığının tekrar ortaya çıkmasının yaratacağı hasarın izlerini gördüm. Ve ne onun o gözlerinde gördüklerimin gerçeğe yansımasını istemiyorum. Bir daha Victoria' nın bu denli korkmasını görmek dahi istemiyorum.

 

Erkenden uyandığım için bir daha uyuyamadım ve direk kendimi dışarı atmıştım. Kendimi kulenin dışında olan ormana atmıştım. Biraz orman havası bana iyi gelmişti. Zaten son zamanlarda hep yaptığım gibi hep düşüncelerime esir olmuştum. Beni ormandan çıkaran etken Kiran ve Tarsis kralı olmuştu. Onlar beni görmesede ben onları görmüştüm. Moritanya kulesine doğru ilerliyorlardı. Baba oğul at üstünde ilerlerken hararetli bir konuşma içerisindeydi. Onlar ilerlerken bende sırtımı yasladığım sert kayanın önünde oturmuş onları izliyordum.

 

Göz önünden kaybolduklarında hala olduğum yerde duruyordum. Biraz sonra bende kuleye dönerdim. Ve onlara katılırdım. Eskiden olsa Tarsis kralı asla Kiran 'ın herhangi bir şekilde kuleden dışarı çıkmasını istemezdi şimdiyse onunla birlikte seyahat ediyor. Onunla beraber bir yerler katılıyordu.

 

Ona söylediklerimi düşünmüş ve yanlış bir yol izlediğini anlamış olmalıydı ki artık eskisine göre daha ılımlı yaklaşıyordu Kiran'a karşı. Bu takdir edilecek bir şeydi. Ormana çevirdiğimde bakışlarımı sessiz ve huzuru armağan ediyordu. Sabah saatleri olduğundan biraz serindi orman ama buna rağmen burada olmak iyi gelmişti. Ah uzun bir süre bana dinlemek haram olacağı için bu anaların tadını çıkarmam lazımdı. Malum yapılacak onca iş vardı. Onlar devreye girince kendime hiç zaman ayıramayacaktım. Bunun için son anları güzel ve huzurlu yaşamalıydım.

 

Biraz ileride olan bir kıpırtı dikkatimi çekti. Küçük sevimli bir tavşan yuvasından çıkmış beni izliyordu. Onun sevimli halini izlerken aklıma gelen bir fikirle hemen onun birkaç santim önünde yiyebileceği yiyecekleri kolyem sayesinde sağladım anında önünde yiyecek görünce ürktü ama sonradan yavaşça onlara doğru yaklaştı ve içinden bir yiyeceği alıp tekrar yuvasına sığındı. Ben ise onun bu tatlı halini izledim.

 

Gitme vakti geldiğinde olduğum yerde doğruldum ve hemen geldiğim istikametten kuleye doğru yürümeye başladım. Gözlerim ilerlediğim yollarda hatta etrafta geziniyordu. Bu ormana gelmek bana iyi hissettirmişti. Sonunda orman yolundan çıkmış ve kuleye giden yola sapmıştım. Kuleye doğru yaklaştıkça kulenin o muazzam görünüşünü izlemeye başlamıştım.

 

Daha önce edindiğim birkaç bilgi vardı kuleyle ilgili. Ama emin olmamıştım. Onun için kesin bir bilgi olmadan doğruluğuna inanmamıştım. Bunun içinde emin olacağım birine sormak lazımdı. Ve onun da kesin cevap vereceğini umuyordum. Kuleye yaklaştığımda beni gören muhafızlar hemen kapıyı açtılar. Kapıdan geçerek kulenin geniş uzun bahçesinde ilerlemeye başladım. Bahçede birkaç çalışan vardı. Bahçenin bakımıyla ilgileniyordu. Yanlarından geçerken durup bana selam verende olmuştu. Bende selamlarını karşılıksız bırakmamıştım.

 

Sonunda kulenin çift kanatlı kapısına ulaşınca açık olan kapıdan içeri girip önümde olan koridorda ilerlemeye başladım. Sola doğru başımı çevirdiğimde Ahrar 'ın odasının olduğu koridora kısaca bakındım. Odasında değildi. Çoktan kahvaltıya gitmiş olmalıydı. Eh benimde durağım şimdilik orasıydı. Sola doğru sapıp yemekhaneye çıkan koridorda ilerlemeye devam ettim.

 

Birkaç adım sonrasında yemekhane kapısına varacaktım. Son adımlarımı atıp yemekhanenin kapısının önüne gelince içeriden duyulan yüksek gerilimli olan konuşma olduğum yerde hareket etmemi engelledi. Ortam o kadar sessiz olmuştu ki içeride konuşulan konuşma dışarı taşıyordu.

 

"Prenses Emira özgürlüğüne bağlı biri." diye tok kararlı bir ses duydum ilk Serra' ya hitaben ve sonra bunun Tarsis kralına ait ses olduğunu anladım. Konu her neyse ortam baya gerilmiş olmalı ortamdaki yüksek tansiyonu kolyenin gücüyle hissettim. Nasıl bu hale geldiklerini merak ettim ve olduğum yerde durmaya devam ettim.

 

"Kral Tarsis bizde özgürlüğüne bağlı kimseleriz ama bu bazı kuralları çiğnemeden gerçekleşen bir şey." diyince Serra eleştiri yaptığı konuya açıklık getirircesine. Haklı olduğunu ispat etmek istercesine bir tavırla konuşmuş, herkesin ona hak vermesini beklemişti. Ama istediği olamamıştı. Onun bu konuşmasını duyan Victoria anında konuya müdahale oldu.

 

"Herkese göre kuralları yıkıyor gibi görünse de Emira bir yanlışı düzeltiyor. Bunu dışarıdan bir göz olarak değerlendirsen sevinirim." diye beni savunmaya geçtiğinde Victoria,etrafta herhangi bir hareketlilik bile olmadı. Hepsi o an kısa bir süre susmuştu. Serra ileriye giderse Victoria 'yla papaz olmak istemiyordu. Olabildiğince sakin bir tavırla kendini haklı çıkarmak istediği aşikârdı. Ama Victoria onun emellerini boşa çıkartacak gibiydi.

 

Ben ise hala olduğum yerde durmuş olanları anlamaya çalışıyorum. Konu buraya nereden geldiğini tam kavrayamamıştım. Kısaca bir etrafımı süzdüm biri var mı diye ama kimse yoktu. Bu biraz rahat olmamı sağlamıştı. Birkaç saniye daha bekledim ama konuşan olmadı. Ben konu kapandı diye umutlanıp içeriye girmeye hazırlanacakken içeriden yeniden olayla ilgili bir konuşma gerçekleşti. Ve olay daha da büyüdü.

 

" Tüm olan bitene rağmen ne yanlış?"diye konuya Dehri de dahil oldu. Sorusunu sorarken biraz sert bir dille konuşmuştu Serra 'ya karşı. Ve bu Serra' nın hakimiyetinin yitirilmesini sağladı. Çünkü Dehri öyle kolay kolay böyle olaylara karışacak biri değildi. Biraz serseri ve her şeyi tiye alan biriyken beni savunması ortamı sessizleştirmişti.

 

Serra ise beni savunanları gördükçe gizli tutmaya çalıştığı siniri daha da artmış ve bunu saklama çabası içerisine girdiğini hissetmiştim. Her şeye rağmen burada iyi dostluklar edindim. Ve bunu çoğu kişi çok net görebiliyordu.

 

Ve yadırgıyordular. Benim gibi birine nasıl bu kadar bağlanabiliyordu bu insanlar. Merak ettikleri şeylerden birisiydi. Ama bilmiyorlardı ki ben herkese aynı çerçevede yaklaşmadığımı. Bunu beni tanıyan kişiler kavrayabilme şerefine nail olmuştu. Ama bu bile Serra 'yı durdurmamış ve tekrar bana yönelik olumsuz konuşmasını sağlamıştı.

 

" Onun varlığı. "diyince Serra kısa bir süre herkes söylediklerini idrak etmeye çalıştı çünkü bu biraz tehlikeli sularda yüzmekti onun için. Serra' nın sözlerinin ardından Tarsis kralı Serra 'ya şunları söyledi. Ve ben bir kere daha etrafımda olan dostlarımın varlığına minnet ettim.

 

" Varlığı yanlış değil. Varlığının buradakiler için bir kurtuluş olduğunu herkes çok yakında anlayacak. Kolyeyi gerçek anlamada hak ettiğini söylemeye gerek yok diye düşünüyorum. "diyen Tarsis kralı, Serra' yı susturacak cümleleri kurup susmasını sağlamıştı.

 

Olduğu yerde işittiği sözlerle kırmızı kesildiğini hayal edebiliyorum. Oturduğu yerde sinirden deliye dönmüştür artık saklayamamıştır da bunu her ne kadar yansıtmamak için uğraş versede. Serra 'yı şu an karşısına geçip büyük bir keyifle izlemek istiyorum. Öyle kolay lokma olmadığımı ve beni eleştirirken dikkat etmesi gerektiğini anlamış olmalı. Ama ben Serra' nın ortamı terk etmesini beklerken bu olmadı çünkü yeni bir cümle zikredildi yemekhanede.

 

" Bu kader emin olmanızı garipsedim doğrusu Kral Hermes . "diye soğuk yadırgayıcı bir sesle konuşunca Ahrar ortam suspus oldu. tüm bakışların şimdi ona döndüğünden emindim. Genel olarak baştan beri bir adımda bulunup Serra 'yı savunmamıştı ama şimdi dahil olması kafa karışıklığına sebep olmuştu.

İçeridekiler kısa bir süre sustu. Ve ben aralık olan kapıdan içeri girdim. Kimse beni fark etmedi ortamdaki gerilimden ötürü. Ve hemen karşımdaki aynada olan iki adam bakışlarımı sırayla çevirdim.

 

Birbirine nefretle bakan iki adama odaklandım. Birbirlerine olan o harelerde yatan nefretin bir sebebi olmalıydı. Ahrar gözlerini kısmış Tarsis kralına alaylı bir bakışla baktı. Üzerinde bir üstünlük sağlamak istediğini o an o bakışlarında gördüm. Tarsis kralının aynaya yansıyan yüzüne baktığımda bir şeyleri anlamaya çalışıyordu. Ama bir sonuca ulaşamayacağını anlayınca bakışlarını Ahrar 'dan çekti. Ve önüne döndürdüğü bakışları arasından konuştu .

 

" Uzun zamandır onu tanıyorum. Ve bildiğin gibi ondan önceki kolye sahiplerini de. Yani bu kanıya varmam çok normal."dedi ciddiyetini koruyarak ama nedense ikisi arasındaki şu an ki gerilime sebebiyet vermedim. Ne sebeple bu şekilde birbirlerine nefretle bakıyordular? Bir dayanağı olmalıydı? Ama ne? Öğrenmek istiyorum ama ikisine sorsam da üzerini kapatmaya çalışırdılar. En iyisi sadece merak etmeye devam etmek.

 

" Belki bir yanılgıya düşmüşte olabilirsiniz. Ne dersiniz Kral Hermes? "diye devam etti onunla aynı konuda bir olmamak adına Ahrar . Ve ikisi olduğu yerden küçük bir hareket girişiminde bulunacağı an buna müdahale etmek adına ve bu yaşanan duruma son vermek adına bir hamlede bulundum. Sesli adımlarla yemekhane içerisinde ilerlemeye başladım masaya doğru.

 

Aralarında olan bu gerilim benim varlığımı fark edince bitti. Ve herkesin bakışları bana doğru döndü. Ben ise hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi masaya doğru ilerleyip yerime geçtim.

 

Ben yerime geçince hepsi olayı bana yansıtmamak için uğraştı. Fakat ben en başından beri buradaydım. Ama onlar bunu bilmiyordu.

 

"Hoş geldiniz." dedim Kiran ve Tarsis kralına hitaben. Kiran tebessüm ederek hoş bulduk diyince ona göz kırpıp bakışlarımı Tarsis kralına çevirdim. Ama onun bakışları önünde duran yiyecek dolu tabaktaydı.

 

Hemen yanımda duran Victoria 'ya baktım. Zihin bağından iletişime geçtim. Dennis ve Varisleri' de dahil ettim.

 

"Neler oluyor? Ortam baya gerilmiş halde. Bir şey mi oldu?" diyince hepsi ilk an sessiz kaldı. Sonra Victoria olayı derinleştirerek anlattı.

 

"Büyük bir olay sonrası geldin. Ama ben sana her şeyi eksiksiz anlatacağım." diyince anında Dehri kızarak olaya el attı.

 

"Victoria az ve öz olarak anlat. Detaya inme!"diye uyarınca anladım ki kendisini ele vermesini istemedi.

 

Victoria ise hiç onu duymamış gibi yaparak konuyu anlatmaya devam etti.

 

" Bak şimdi sen daha gelmeden önce Kiran ve Kral Hermes masaya geçtiler ve sonra seni sordular ve Serra işte illa sana laf sokacak bir an yakalamak için direk söz atıldı. Daha teşrif etmediğini buradaki kimseye saygı duymadığını. Çok başı boş olduğunu filan zırvaladı durdu. Eh sonra tabii artık çok ileri gittiği için bizlerde olaya el attık. Görmelisin Serra her seni eleştirdiğinde seni savunan kişilerin çok olduğunu görünce hemen mosmor kesiliyordu. Ve ne kadar önemsediğini anladı hanımefendi. "dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.

 

Bakışlarımı onlarda gezdirdim.

Ve hepsine bakıp sonra bakışlarımı önüme çevirdim.

 

" İlk bir kaç dakikasında yoktum ama geri kalan konuşmalara tanık oldum. Ve söylediğiniz çoğu şeyi de duydum. "der demez hepsi Zihin bağında şaşkınlıklarını açıkça duyurdular.

 

"Hım eee biliyorsan ne diye sordun ki?" diyince Victoria hemen cevapladım onu.

 

"Başını kaçırmıştım. Onu öğrenmek istedim ve öğrendim de." dedim ve kahvaltımı etmeye başladım. Bakışlarımı kısa bir süre Serra 'ya çevirdiğimde olduğu yerde bozulmuş olan moraliyle kahvaltı ediyordu. Üzerime çevrilmiş bakışları hissedince anında oraya çevrildi bakışlarım.

 

Ahrar bana bakıyordu. Ve bakışlarında gördüğüm şeyler hiçte normal bir bakış olmadığını belli ediyordu. Yine neye kızmıştı bu adam? Bakışlarımı ondan çektim ve yemeğimi yemeye odaklandım. Ne kadar zor olsa da.

 

Sonunda kahvaltı faslı bittikten sonra herkes ön bahçeye çıkmıştı bende Tarsis kralıyla konuşmak istediğim için onunla sessiz bir yere geçmiştik.

En üst kata çıkmış ve terasta bizi rahatsız edecek kimse olmayacağını anlayınca oraya geçmiştik.

 

"Seni dinliyorum Prenses?" diyince Tarsis kralı hemen etrafımıza sesimizin duyulmasını engelleyecek kalkanı oluşturdum. Bunu yaptığımı görünce hemen kaşları çatıldı ve ne diyeceğimi merakla bekledi.

 

"Size sormak istediğim iki şey var. İlkini sizin yardımınız olmadan halledemem. Daha önceleri uyuyamıyorum demiştim hatırlıyor musunuz?" diye sorunca evet anlamında başını salladı. Derin bir nefes alıp söyleyeceğim şeyi söylemek için kendimi cesaretlendirdim. "Bunun sebebini zaten daha önceleri anlamıştım ama tam kesin bir şey diyemiyordum. Ama artık eminim ve bunu ortadan kaldıracak şeyi biliyorum. Ama benim sizden istediğim şey buna sebep olan kişinin en az zararla bundan kurtulması. Çünkü uyumamı engelleyen şey Üç Zihin büyüsü. "der demez anında bunun gerçek olup olmadığını tarttı.

 

" Evet o büyünün tüm zararlarını gösteriyordun. Uykusuzluk, baş ağrısı, dalgınlık, yorgunluk vb. Bu aklıma gelmişti ama ihtimal vermemiştim. Çünkü bu büyü öyle kolayca yapılacak bir büyü değil Emira. Ve yapan her kimse çok yetenekli ve güçlü olmalı. Çünkü bunu yaparken kendisinden de ödünler verir. Bu büyü yapana da yaptırılan kişide büyük hasarlar bırakır. Ve bozması çok zor. Bozacak kişi her koşulda yapan kişiden güçlü olmalı ki en az zararla bu büyüyü bozmalı. Peki bunu kim sana yaptı? "diyince sorusunu cevaplayamadım.

 

" Ben sadece aradaki aracının hasar almasını engellemek istiyorum. "diyince sorusuna cevap vermeyeceğimi anladı. Ama üstelemedi.

Ve bana istediğimi verdi.

 

Büyüyü nasıl bozacağımı ona bildiğimi söyledim ve o da aracının nasıl zarar almayacağını söyledi. Genel olarak yapılan bozma büyüsünü yapmamam gerektiğini söyledi. Önerdiği şekilde bunu bozarsam aracı zarar göremeyecekti.

 

"Emira." dediğinde Tarsis kralı hemen ona odaklandım. "Zihnin ne durumda? Çünkü bu büyünün en büyük izlerinin yıkımı zihninde kendini gösterir. Ve kişi kendini çok zor toparlar. Hemen büyünün emaresi silinmez zihninden. Tedbir almanı istiyorum." diyince peki alacağım anlamında başımı salladım.

 

"Bu konuda ne yapmam gerekiyor biliyorum. Lord Yelit söylemişti." diyince peki anlamında başını salladı.

Ben teşekkür edip terastan çıkmaya hazırlanırken şunları zikretti.

 

"Bana güvenip danıştığın için asıl ben teşekkür ederim. Her koşulda sana yardım edebileceğimi bilmeni isterim. Yardım istemek konusunda hiçbir zaman tereddüt etme." diyince minnetle baktım.

 

Sonra kalkanı bozdum ve hemen terastan dışarı çıktık.

 

"Unutmadan ikinci sorun neydi?"diyince onun aklımdan çıktığını fark ettim. Ve hemen direk sordum. Yan yana yürürken.

 

" Kuleyle ilgili aslında. Karanlık sırlar kitabında kulenin yeri gösterilmiş değil Moritanya topraklarına ait olan haritada bunu sormak istedim size

Belki siz söylersiniz diye." diye konuşmamı bitirince birkaç saniye sustu ve öylece yürüdük.

 

Merdivenlerin olduğu yere geldiğimizde basamakları inerken cevabını merak ettiğim soruyu cevapladı.

 

" Çünkü bu yer gerçek Moritanya kulesine ait kule değil. Gerçek Küle çok öncesinde yıkıldı. Ve burası sonradan inşa edildi. Gerçeği Kara ormanın içerisindeydi." dediğinde şimdi anlamıştım çünkü karanlık sırlar kitabında da orasını gösteriyordu.

 

"Anladım. Bir şey daha sorabilir miyim?" diyince evet anlamında başını salladı.

 

"Peki şunu merak ediyorum karanlık sırlar kitabını Yezra yazdı. Öğrendiği her tehlikeli büyüyü oraya geçirdi ama Yezra 'dan sonra Moritanya kulesi oluştu. Nasıl bu harita şimdi var ki?" dedim çok kafamı kurcalayan soruyu dile getirirken. Çünkü anlam veremiyorum bazı şeyler Yezra' dan sonra oluşmuştu. Ama kitapta yer edinmişti.

 

" Çünkü o kule Aron 'undu. Ve Aron o haritayı oraya çizdi. Aron yeni kolye sahibinin kendi çocuklarının olacağını düşündüğü için yaşadığı toprakları kitaba geçirdi. Ama ve kitap doldu. Sadece ilk ve son sayfaları bir türlü doldurulmadı. Ne kadar uğraşsa da. Ben ilk başta orada büyülü bir şeyin yazıldığını onun için bir şeyi yazamadığını düşünmüştüm ama belki de senin de oraya geçirmen gereken bir şey olabilir olma ihtimalinden dolayı Aron o sayfaları dolduramadı istede. "diyince dediklerini düşündüm. Olabilirdi.

 

" Peki teşekkürler. "dedim ve sonra ikimiz de olduğumuz koridordan çıkarak arka bahçeye çıktık. Herkes dışarıda oturmuş sohbet ediyordu.

 

Ama ben sorduğum soruların cevaplarıyla meşguldüm. Aldığım cevaplar beni düşünce boşluğuna atmıştı. Çardağa geçince herkes sohbetine devam edince ben onlara hiç katılamadım ve sadece dinlemekle yetindim.

 

Sonra bizler çardaktan çıkınca gençler olarak tek başımıza kalacağımız yere geçmiştik. Varisler, Victoria, Kavi ve Dennis 'le beraber kulenin yakınından uzaklaşmış ve çiçek arazisine doğru yol almıştık.

 

"Eee millet ne yapıyoruz? Bence böyle bir araya gelmişken bir şeyler yapalım." diyince Dehri hemen anında Enfal ortaya bir fikir attı.

 

"Hep beraber gideceğimiz bir yer biliyorum. Çok eğleneceğimiz bir yer." dediğinde Enfal hepsi olduğu yerde durdu ve hemen bakışlarımızı Enfal 'e çevirdik. Çünkü bizim olduğumuz yerde ilk sorunlar baş gösterir. Eğlence sonra konuşulur.

 

"Ah bence kuleden dışarı çıkmayalım çünkü malum yanımızda Kiran var ve ben Tarsis kralıyla papaz olmak istemem." diye önceden gerekeni söyleyince Nehar hepimiz bunun olası sonuçlanacak durumunu fark ettik. Çünkü Tarsis kralının yanında yargılama heyetinin çok masum kalır. Ve hepimiz önceden yaşadığımız olayları düşünürsek bunun aynısı tekrar olursa kimse bizi Tarsis kralının elinden kurtaramaz.

 

Herkes hemen Kiran 'a patlamak üzere olan bir bombayı bakar gibi baktı. Çünkü onu yanımızda götürsek sonuçlanacak olayda nasıl bir önlem alırdık bilmiyorum. Kiran ise nasıl bir durumun içerisinde olduğunu anlayınca morali bozuldu. Çünkü bizler bir şeye kalkışırken ardımızda olanı düşünmezdik. Ama o babasının varlığıyla atacağı her adımı iyi düşünüp öyle adım atmalıydı.

 

"Bence bu sefer başımız belaya girmeyecek." diyerek Kiran 'ın da gelme ihtimalini öne sürdüğünde Victoria, hepsi oluru olmaz anlamında baktı ona. Çünkü biz bile artık her gittiğimiz yerde illa bir belaya karışacağımızı biliyorduk.

 

"Sizler gidin ben size mani olmak istemem." diyince hepimiz onun hemen ani değişen haline baka kaldık. Bu haline dayanamayıp direk onun yanına gidip ona destek oldum.

 

"Gelmende bir sıkıntı görmüyorum. Hadi yine bir belaya bulaştık diyelim. Bu ihtimali asla hayatımızdan çıkartamayız bir arada olduğumuz müddetçe, ilk an seni kayırırız tehlikeden. Sonra Tarsis kralı gelene kadar seni böylece korumuş oluruz. Zaten onlar hemen haberdar olur ve yanımıza gelirler gerisi onların yapacağı iş olur. Ve babanın da kızma oranı yüzde elli olmuş olur ." dedim ve onun gülmesini sağlayacak şu cümleyi kurdum. "Bildiğin bile bile o olabilecek belaya buluşacağımızı bildiğimiz halde gidiyoruz. Bizde böyle sorunlu kişileriz. Ne yapalım!" diyince hepsi son cümleme katıla katıla güldüler. Her şeye rağmen birdik. Beraberdik. Her şeyi beraber göğüslüyorduk. Ve birimize bağlıydık. Yaşadığımız her an bizler için kıymetliydi.

 

" Eh o zaman gidiyoruz değil mi?" dediğinde Enfal hep beraber aynı anda evet diye bağırdık. Bakalım ne olacaktı? Bizi orada ne bekliyordu?

 

Birkaç saniye sonra açtığım portaldan gideceğimiz alana geçiş yapmıştık. Geldiğimiz yer Foldara krallığıydı. Ve burada bir kutlama vardı. Doğum günü kutlaması. En sevdiğimiz hemde. Ve şansa bakın ki maskeli bir kutlama düzenlenmişti. Eh buda bizim için avantajdı.

 

"Eh herkes hazır olduğuna göre kutlamaya gidebiliriz."dediğinde Dehri hep beraber hareketlenip kulenin arka kısmından davet alanına geçiş yapmaya başladık.

 

Çünkü bu kutlamaya davetiyeyle katılım sağlanıyordu ve hepimizin davetiyesi yoktu. Aslında vardı ama biz davetli değildik. Davetli olan Enfal 'in babasıydı ve babası davete gitmeyecekti. Fakat Enfal bu kutlamaya gitmek istediği için o davetiyeyi alarak buraya gelmişti. Giriş kısmında Victoria ve Enfal yanlarında olan davetiyeyle içeri girerken bizler arka kısımdan içeri girecektik. Ve bunun için bize yardım edecek kişilerde Enfal ve Victoria 'ydı. Onlar içeri girer girmez hemen bizleri içeri alabilmek için bize alan açacaktılar. Bizlerde sorunsuz bir halde içeriye girmiş olacaktık.

 

Geldiğimiz gibi hemen arka taraftan onların bizleri içeri almasını bekledik kimseye yakalanmadan.

 

"Hep böyle gizli gizli mi davet alanlarında gidersiniz?"diye kafa karışıklığı içerisinde soru sorduğunda Kiran onun sorusunu Kavi yanıtladı.

 

" Aslında bakarsan çoğu zaman böyle gizliden gizliye girdiğimiz anlarda olur. Bazen de buna gerek kalmadan rahatça girdiğimiz anlarda. Asıl önemli olanı her seferinde sonucun aynı olması. Ve bizim yakalanmak üzereyken son anda o tehlikeyi atlatmamız. Şansımız yaver gidiyor. Yoksa çoktan kötü bir şey başımıza gelmişti. Portal olmasa bitik halde olurduk o anlarda. "diye açıklama yapınca Kiran anladım dercesine başını salladı ve bizim gibi Enfal ve Victoria 'nın gelmesini bekledi. Sonunda onlar gelince hepimiz sırayla içeriye girdik. Arka tarafta küçük bir odanın kilitli olan penceresinden içeri girmiş ve bulunduğumuz küçük odadan çıkarak davet alanına geçiş yapmıştık.

 

Çıkmadan önce olabildiğince göze batmaktan kaçınmayı birbirimize öğütlemiş ve grup halinde değil ikişerli ya da üçerli grup olarak takılmamız gerektiğini bildirmiştik.

 

Grup olarak şu şeklide ayrılmıştık;

Ben, Dehri ve Kiran.

Dennis , Kavi ve Enfal.

Nehar ve Victoria.

 

Hepimiz başka yerlere dağılmış halde bulunuyorduk. Dikkatleri üzerimize çekmemek adına. Ara sıra bakışıp birimizle iletişimi eksik etmiyorduk.

 

Yanımda duran Dehri rahat rahat takılıyor hatta Kiran 'a sorular sorup duruyordu.

 

"Eh ortamı beğendiniz mi veliaht bey ?" diye takılarak soru sormayı da eksik etmiyordu beyefendi. Onun sorusuna ben göz devirirken Kiran önce etrafta olanlara bakmış ve sonra derin bir nefes alıp konuşmuştu.

 

"Evet güzel bir ortam. Bu tür ortamlarda çok bulundum babam vasıtasıyla. Ama sizin ortamlarınızda ilk bulunuşum olacak. Ve nasıl bir eğlence anlayışınız olduğunu bilmiyorum." diyince Dehri sert olmayan bir yumrukla omzuna vurdu.

 

"Bizim anlık gelişiyor. Birden bakıyoruz ki sorunun ortasındayız. Bazen bize de sıçrıyor. Yani akışına bırak birazdan kesin aramızdan biri bir sorun çıkartır. O zamana kadar eğlenmene bak." diyip önünde duran içeceği kafasına dikip içti. Dehri 'nin bakışları bana çevrildiğinde ona baktığımı görünce ne var derecesine baktı.

 

" Belki bu sefer hiçbir sorun olmadan buradan ayrılacağız neden kesin konuşuyorsun? "diyince olduğu yerde bana bir sır verecek edasıyla konuşunca hemen dikkat kesildik ben ve Kiran.

 

" Söylesene Prenses hangi gittiğimiz yerde bir olay olmadı? Sen söyleme ben söyleyeyim. Hiçbir yerde sorunsuz dönmeden gelmedik. Hep bir yerde başımıza sorunlar açtık ve onlardan zor bela kaçtık. Yani anlayacağın burada da bunu yaşamdan çıkamayız. Merak ettiğim bu sefer kim bize sorun çıkaracak? Victoria mı ? Dennis mi ? Kiran mı ? Enfal mi? Nehar mı? Ben mi? Sen mi? İşte bunu merak ediyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum. Anlayacağın şu an ki odağım tamamen bu. "diye konuşmasını tamamladığında bakışlarımı bizimkilere çevirdim. Şu anlık kendi hallerinde oldukları yerde duruyordu ve bir sıkıntı görünmüyordu. Ama bunun ne kadar devam edeceği bilinmez.

 

" Belki de bu sefer bu şansızlığı kırarız ne dersin? "diyince alaylı bir ifadeyle baktı bana.

 

" Hepimiz bir aradayken mi? Zannetmiyorum. Şunu söylemen lazım daha ne kadar ileri gidebiliriz? Bak bu en çok merak ettiğim nokta. Gece sonuna kadar çok beklemeden görmüş olacağız. "dedi bunun çok yakın olduğunu bildirerek. Bu kurnaz gülümsemesi sinirlerimi bozmuştu. Maskenin el verdiği kadarıyla onun harelerine baktığımda ışıl ışıl parlıyordu. Ben hala umutluyum belki olmayacak.

 

" Göreceğiz! "diye inatla bunun olmayacağını bildirerek. Ama o bu tavrıma karşılık bizleri gösterdi gözleriyle. Hemen gözlerimi devirdim. Bu onun daha da keyifli olmasını sağladı. Sanki bunun hayaliyle tutuşup yanıyordu? Daha düne kadar babasına hesap vermekten bıkan adam neden bu kadar keyifliydi anlamış?

 

Etrafımda ki herkes mi anormal olur arkadaş! Bir Kiran normaldi. Onuda değiştirmezdik umarım.

 

Olduğum yerde durmuş öylece etrafa bakınırken birden içeriye dört kişi girdi. Ve bu dört kişi dördüzdü.

 

Bizlere tezat olarak onlar maske takmamışlardı. Herkesin onlara pür dikkat baktığını gördüm

Anında zihin bağında konuşmalar gerçekleşti.

 

"İşte doğum günün kutlamasının şahıslarıda geldi." dedi Enfal.

 

"Hayatımda ilk kez dördüz görüyorum." dedi Dennis.

 

"Bende ilk kez görüyorum." dedi Kavi.

 

"İnanın bende." dedi Nehar.

 

"Al benden de o kadar. Vay be çok benziyorlar." dedi yanımda olan Dehri hala gördüklerine inanmakta zorlanırken. Hala onları izlerken ben ve Kiran yan yana geldik çünkü Kiran bana doğru eğilince bir şey demek istediğini anladım.

 

"Bir şey mi oldu?" diye sorduğumda evet anlamında başını salladı.

 

"Beni tanıyorlar. Ve burada olduğumu anlasalar başımız derde girer, babam hemen buraya gelir. Onun için olabildiğince beni onlardan uzak tutun." diyince asıl şimdi olay nasıl tekabül edecek anladım. Çünkü tanıdık birinin olması tüm kimliğimizi ele verirdi.

 

" Olabildiğince sen ön planda olma. Burada olduğumuz haberi onlara gitmemeli. Yoksa onlar hemen buraya akın eder ve bu sefer büyük bir ceza alabiliriz." diyince peki anlamında başını salladı.

 

Ama sanki söylemediği bir şey vardı. Onun kararsızlığıyla kıvranıp duruyordu. Ah söyleyene kadar beklemek zorundayım yoksa kesin söylemek istemez ben ısrar edince. Olabildiğince onu kendi haline bıraktım.

 

" Ben biraz kendime içecek almaya gidiyorum gelmek isteyen?" diyince Dehri hayır anlamında başımı salladım. Ama yanımda bulunan Kiran hemen onayladı. Sanki yanımdan kaçmak için can atıyordu. Kiran ve Dehri yanımdan ayrılıp içeceklerin olduğu tarafa giderken bende bizimkileri izledim. Herhangi bir sorun çıkarmadıklarından emin olmak adına. Oldukları yerde sessiz ve sorunsuzca durduklarını görünce derin bir nefes alıp başka bir yöne baktım. Ve biraz ileride bir şey gözüme çarpınca oraya doğru adımların istemsizce ilerledi. Merakla baktığım şeyin önüne gelince onu incelemeye başladım. Bu neydi? Bir hologram desem değil? Çünkü hala bursa öyle bir teknoloji yok.

 

"Anıların yansıtılmasıyla elde edilen bir kısa seyir." diyen bir ses duyunca arkama dönüp baktım. Karşımda olan kadına baktığımda onun bana gülümsediğini gördüm.

 

"Çok güzel bir şey. Kısa sürsede insan büyüleniyor. Bir günün doğuşunu ve gecenin batışını bu kısa sürede yansıtmak çok güzel bir fikir. "dediğimde hemen bana doğru yaklaştı ve gözlerimin içerisine bakarak konuştu.

 

" Senden öncekiler sadece yandan bir bakış atarak yanından geçip gittiler ama sen onu fark eder etmez hemen yanına gelip onu yakından görmek istedin. Bu tür şeylere ilgin olmalı Prenses." dediğinde gözlerim büyüdü. Benim kim olduğumu biliyor muydu? Ama nasıl maske vardı yüzümde. Ve beni isim olarak çoğu kişi bilirdi şahsen tanıyan yoktu.

 

" Sizi tanıyor muyum? "diye sorunca tam cevap vereceği an birden bir çığlık sesi duyuldu etrafta ve hemen sesin olduğu yere bakınca bizimkileri gördüm. Biraz ileride Victoria yere devrilmiş olan pastanın tam yanında duruyordu. Dehri ise elindeki içeceklerle Victoria 'nın olduğu yere bakıyordu. Kiran hemen Dehri' nin ardında duruyorken Enfal ve Nehar bir adım Victoria 'nın gerisinde duruyordu.

 

Dennis ise etrafı kolaçan ediyordu.

Sadece bir dakikalığına gözümü ayırdım ve olana bakın!

 

"Ah benim gitmem lazım."dedim ve koşar adımlarla onların olduğu tarafa ilerledim.

 

O anda dördüzler Victoria' ya öldürmek istercesine bakıyordu. Dördüzlerden biri hemen Victoria 'ya hitaben konuştu.

 

" Bu lanet kadını atın zindana. Yaptığı şeyin bedelini ödemeli. Ne halkla bizim günümüzü mahveder." diyince kapının önünde dördüzlerin gerisinde duran askerler hemen Victoria' ya doğru ilerledi. Victoria daha ne olduğunu anlamadan askerler onu iki kolundan tutup götürmeye çalışınca Enfal ve Nehar, Victoria 'yı askerlerden kurtaramaya çalıştı. Bunu gören dördüzler diğer tarafta olan askerlere emir verince bu sefer askerler Enfal ve Nehar' ın olduğu yere doğru ilerledi.

 

Anında oraya ulaştım ve dördüzlere hitaben konuştum.

 

"Sadece bir pasta bunu halledebiliriz." dedim ve anında yere düşen pastayı eski haline çevirdim. Bunu gören dördüzler bana baktılar.

 

"Bu yaptığın bize yapılan hatayı düzeltmez. Bize bir saygısızlık yapıldı ve onun bedelini ödeyecek bu kadın ve şu iki adam." diyince içerisinden biri.

 

Bu saçma tavırlarına sinir oldum.

 

"Sadece küçük bir kaza abartmayın bu kadar!" diyince içinden biri başını yana yatırdı. Ve beni baştan aşağıya süzdü.

 

"Peki onları affederim ama bir şartla." diye iğrenç bakışları arasından konuşunca sadece ne diyecek diye bekledim ona göre atağa geçecektim.

 

"Bana hizmet et bu gece için ." diyince bu tavrına karşılık sadece gülümsedim. Ve bir adım öne çıktım.

 

"Birincisi istediğini yapmayacağım! İkincisi ise arkadaşımı serbest bırak! Yoksa sonuçları senin için kötü olur!" dedim ve hemen ileride arkadaşlarımın etrafında olan askerlere bakıp konuştum. "Ya onları bırakın ya ben bıraktırayım. Ama benim ki sancılı olur sizin için. Kendi iradenizle bırakmak sizin için daha iyi olur." diye uyarınca hiç umursamadılar ve aynı iğrenç sırıtmayla bana baktılar. Ah ben uyarım yaptım. Gerisini onlar düşünsün. Sertçe sağ elimi onlara doğru savurdum ve onları oldukları yerde sertçe geriye püskürttüm. Sertçe arkalarında olan kapıya çarparken ben bakışlarımı dördüzlere çevirdim. Hemen bir adım geriye doğru çekildiler.

 

"Rahatsız ettiğimiz için buradan ayrılıyoruz." dedim ve diğer tarafa yöneldim. Varisler, Dennis, Kiran ve Victoria 'da beni takip ettiler. Biz ortamı terk ederken sessiz bir an oluştu. Ve bu benim gerilmeme sebep oldu. Bakalım günü nasıl bitirecektik?

Hemen önümde olan kapıdan çıkıp biraz ilerledikten sonra arkama döndüm sinirle.

 

"Ya bir dakika gözümü çevirdim. Ve olan bitene bakın? Nasıl başardınız o pastayı devirmeyi?" diyince hepsi bu kadar sinirli olmamı beklemiyor olmalı ki tedirginlikle bana bakıyordular.

 

"Aslında sana doğru geliyordum ama arkamı dönüp bizimkilere doğru bir şey söyleyeceğim an sırtım bir şeye çarptı ve pasta o an devrildi. Ve gerisini biliyorsun. Bir anda oldu." diye Victoria 'nın açıklamasını dinlerken birden etrafta yüksek sesle konuşmalar duyunca hemen burayı terk etmemiz gerektiğini anladım. Ve gözüme kestirdiğim kapıya doğru ilerledim.

 

Ve onlarda beni takip etti. Kapıyı açıp içeri girdikten sonra ardımızdan kapıyı kapattım.

 

"Kiran seninle konuştuğumuzda bir şey söylemek üzereydin. Ama sustun ve demedin. Neydi söylemekte çekindiğin?" diye merakla sorunca hemen hepimiz ona bakınca olduğu yerde gerim gerim gerildi.

 

"Aslında belki de sende etkili olmaz ama bu dördüzler büyük ve tehlikeli bir güce sahip. Güçleri insanların güçlerine engeller koyabilir. Bunu en son bir davette babamdan öğrendim. Onların olduğu yerde büyük bir tehlike var dedi. Çünkü kişi gücünü kullanmak konusunda zorlanıyor. Ona mani oluyor güçlerini kullanmasında. "dediğinde Dehri duymayacağım küfürler söyledi. Bunu homurdanmasından anlamıştım.

 

" Şu an ne yapıyoruz? "diyince Dehri hemen yapmalısı gerekeni yaptım.

 

" Bir portal açıp bu lanet yeri terk ediyoruz. Olan bu. "diyerek bir portal açtım ve açılan portala baktım. Hepsi tuttukları nefesi verip portala umutla baktı. Hepsi bir anda portala doğru ilerledi. Çünkü etrafta duyulan onları bulun nidaları bizim endişe etmemizi sağlamıştı. Ve Kiran 'ın dedikleri hepimizi korkutmuştu.

Açmış olduğum portal bir nebze korkumuzu silip atmıştı. Hepimiz portaldan geçiş yaptık.

 

Portal ardımızdan kapanınca geçiş yaptığımız yere baktık.

 

"Burası kule değil Emira?" diyince Victoria hemen olduğumuz yere baktım. Evet burası kulede bulunan herhangi bir oda değildi. Ve biz şu anda bir çalışma odasında bulunuyorduk. Ama başka bir yere ait olan bir çalışma odasıydı.

 

"Neredeyiz? Burası acaba yakınlarda olan bir kulede olan çalışma odası mı?" diyince Kavi hepimiz düştüğümüz durumun vahimiyetine odaklandık.

 

Çünkü içimizden bir ses hala olduğumuz yerdeyiz diyordu.

 

"Emira tekrar bir portal aç ve bizi bu lanet ortamdan çıkar!"diye korkuyla karışık konuşunca Victoria peki anlamında başımı sallayarak hemen yeni bir portal açtım. Hepimiz buradan çıkma ihtimaline tutunarak portaldan geçtik.

 

Çalışma odasından çıkmış ve yeni bir yere gelmiştik. Burası bir antrenman odasıydı.

 

Hepimiz etrafımızı incelemeye başladık. Ve Victoria ileriye doğru ilerledi ve pencereye doğru yaklaşıp dışarıya bakındı. O dışarıya bakarken bende olduğumuz odanın kapısına ilerledim ve kapıyı açıp dışarıya bakınca olduğumuz odaya gelen birden fazla ayak sesleri duydum. Hemen tekrar içeriye geçince

Victoria 'nında hemen pencerenin önünden uzaklaşıp bize doğru ilerlediğini gördüm.

 

Aynı anda konuştuk.

 

"Hala buradayız!"

"Aynı yerdeyiz!"

 

Dehri bir adım öne atıldı ve konuştu.

 

"Buradan çıkamıyoruz portaldan geçiş yaparak. Sadece yer değiştirip duruyoruz. Şimdi ne yapacağız?" diyince anında etrafta varlığını hissetmek için gözlerimi kapattım. Ben gözlerimi kapatınca hepsi bana baktı bunu hissettim.

 

Ve gözlerimi açınca tedirginlik içerisinde konuştum.

 

" Etrafta yoğun bir kalkan var ve bu kalkanın varlığı güçlerimizi etkisiz hale getiriyor." dedim biçare.

 

"Peki eğer bu dördüzleri etkisiz bırakmaya çalışsak?" diye bir öneri ortaya atınca Dennis onun bu önerisini Kiran çürüttü.

 

"Güçleriniz olmadan yapabilirseniz yapın. Diğer türlü onlara ulaşmamız zor olacak." diyince hemen bir şeyler düşünmeye başladım. Bir açıkları olmalı muhakkak? Çünkü hiçbir şey kusursuz değildir. Onlarında kusuru olmalı. Olduğum yerde ileri geri gitmeye başladım.

 

Ben düşünürken birden etrafımda bir fısıltı duydum.

 

"Hepsinin zihnine hükmet ve onları kısa süreliğine taşa çevir. Ve kalkan o anda bozulur."

 

Diyen fısıltının önerisi bana yol gösterdi. Hala bu fısıltının kime ait olduğunu ve kim vasıtasıyla benimle iletişime geçtiğini bilmiyordum.

 

"Hepiniz beni takip edin ve açtığım portaldan geçiş yapın." dedim ve bu sefer nereye çıkacağını bildiğim portaldan geçiş yaptım. Beni takip ettiklerinde nereye çıkacağını bilmedikleri alana geçiş yaptılar.

 

Ve ilk ana geri dönüş yaptık. Herkes bir tarafa çekilmiş bir halde dördüzlerin savurduğu emirleri izlerken bizlerin bir anda ortada bulunması herkesi şaşırmıştı.

 

"Merhabalar." dediğimde hepsinin bakışları beni buldu. Ve hepsi o an sırıtmaya başladı. Ah çaresizce buraya geldiğimi düşünüyordular. Ama bilmiyorlar ki bir planım olmadan kimseyi tehlikeye atmam.

 

"Ah bakın kimler geldi? Kurtulamadınız değil mi buradan? Biz izin vermezsek bu olmaz buradan çıkamazsınız!" diyince sıkılmış olduğumu belli etmeyerek içlerinden konuşan kişiye baktım. Ama onlar bu halimize gülerken ben olduğum yerde harekete geçtim ardımdan konuşan Dennis ve Victoria 'yı duymazdan geldim.

 

Olduğum yerde kıpırdamadan onların zihnine sızdım. Çok kolayca oldu. Ve onlar bunu anladı. Hemen yapacağım şeyin varlığını sezdiler ve tam geri gidecekleri an onları yönettim. Ve bir robot gibi bana uydular. Tüm zihinlerine sızdım. Korkularını hissettim, mutluluklarını duyumsadım ve her hücrelerinde tüm varlığımın izleri gezindi. Onarlı etki altına alır almaz etrafta olan kalkanın yavaşça gücünü yitirmesini hissettim. Ve dakikalar sonra kalkan kırıldı.

 

Ama ben olası bir sorun olmasın diye dördüzleri taşa çevirdim. O anda olduğum yerde yukarı doğru kalktım. Gözlerimin bordo renge dönüştüğünü hissettim. Tüm güç beni kuşatıp çevreledi. Tüm hücrelerimin varlığını hissettim. Ve güçlerimle dolup taştı tüm varlığım.

 

Saçlarımın bir canlı gibi oldukları yerde uçuştuğunu da. Saçlarımın rengi usulca değişti. Saç uçlarımdan başlayarak saç diplerime kadar olan renk yerini bordo rengine bıraktı. Ve dördüzler oldukları yerde bir heykele dönüştü. Hemen olduğum yerde aşağı usulca indim ve etrafta olan kişilere baktım. Hepsi bana tehlikeli bir maddeymişim gibi bakıyordu.

Bu bakışları yok saydım ve hemen bizimkilerin olduğu yere doğru ilerledim.

 

Hepsi yaptığım şeyi anlamaya çalışıyordu. Onlara sonra anlatırdım.

Tam portal açıp buradan ayrılacağım an birden bir ses duydum.

Arkama dönüp baktığımda yaşlı bir adamın olduğum tarafa baktığını ve bana hitaben konuştuğunu fark ettim.

 

"Yaptığın şeyin cezasını ödemeden buradan ayrılamazsın!"diyince olduğum yerde durdum.

 

Ne yapacağımı bilemedim.

 

" Ben hata yapmadım. Onlar küçük bir olayı abarttı. Ve buradan çıkmamızı engellediler. "dediğimde adam birkaç adımla yanıma geldi.

 

" Oğullarım heykelden farksız değil prenses. Ve sen elini kolunu sallaya sallaya buradan gideceğini sanıyorsun. Ama hayır buna izin vermem. Şimdi portal aç ama buradan çıkmazsın. Oğullarım güçlerini benden aldı ve beni o az önce yaptığın şeyle alt edemezsin. Şimdi askerlerle beraber zindana inin. Ve Oğullarım eski haline döndüğünde bu işi hallederiz. "dedi ve arkasına dönüp uzaklaştı buradan.

 

Bizler ise öylece onun arkasından bakmakla yetindik. Yanıma gelince hepsi nasıl bir karar vermem gerektiğini bekledi.

 

" Şimdi ne yapacağız? Bildiğin tıpış tıpış mahzene mi ineceğiz? "diye konuşunca Dehri omuzlarımı düşüre düşüre çaresiz bir şekilde biraz ileride olan askerlere doğru ilerledim.

 

Onlar yaptığım şeyi görünce bana sessizce ayak uydurdular. Önümüzde ve arkamızda askerlerle berber ilerlerken sessizce konuşuyorduk.

 

" Yapacak bir şey yok yaşlı adamı duydunuz. Kolay kolay buradan çıkamayız. Ve dördüzler eski haline dönene kadar burada mahzende kalacağız. Ve ne olacak göreceğiz." diyince hepsi oldukları bu durum için endişe duydular ama hep beraber süt dökmüş kedi çaresizliğiyle askerleri takip ederek aşağı indik merdivenlerden.

 

Mahzen katı meşaleler yardımıyla aydınlanıyordu. Ve çok az bir aydınlık sağlıyordu. Ortam çok havasızdı. Victoria koluma tutunarak ilerlerken erkekler etrafımızda ilerliyordu. Sonunda askerler ilerlemeyi bırakınca hemen durdular ve kapıyı açarak içeri girmemizi sağladı. Geniş kocaman bir mahzene girdik.

 

Kapıyı kilitledikten sonra askerler mahzenden çıkmıştılar. Ben ve Victoria hemen küçük krık oturağa otururken erkekler hemen oradan buraya gerginlikle yürümeye başladılar. Çünkü hepimiz bize şimdi ne olacak diye düşünüyoruz. Nasıl bir şeyle sınanacaktık?

 

Şimdi bizi ne bekliyordu acaba? Çünkü içim hiç rahat değildi. Ve bu olduğum yerde stres yaşamamı sağlıyordu.

 

"Şimdi ne olacak onlar eski haline döndüğünde bizlere ne yapacaklar?" diyince Kiran yaşadığı durumun sonucunu merak ederken.

 

"Bilmiyorum." demekle yetindim sadece.

 

⫘⫘⫘⫘⫘⫘ ⭑⃝ ⫘⫘⫘⫘⫘⫘

 

Artık gece olmak üzereydi ve biz hala olduğumuz yerde sayıp duruyorduk. Askerler gittiklerinde bir adam gelip direk kimliklerimizi öğrenmek istemişti. Bizlerde ilk başta vermesekte sonunda vermenin daha doğru olacağını düşünmüştük. Mahzene girdiğimizden ve kimliğimizi öğrenmeleri ardından kimse içeri girmemişti.

 

Ve bizi burada biz bize bırakıp gitmişlerdi. Acaba kuledekilere haber uçmuş muydu? Yani bir ihtimal eğer uçmuşsa buraya muhakkak gelmeleri gerekmez miydi? Ah burada bir bunları düşünüp birde Victoria 'yı susturmakla uğraşıyordum. Mahzene girdiğimizden beri susmayı bir an bile düşünmemiş ve dakika başı sorduğu sorularıyla bizi ruhen öldürmüştü. Ve yeniden mesai başlamıştı!

 

" Emira duvarlar üstüme üstüme geliyor." diye stresle konuşunca Victoria beni daraltılmış olduğundan dolayı bıkkın bir nefes verdim. Ah biraz daha konuşursa duvarlar üzerine üzerine gelemeyecek direk onunla irtibat kuracaktı. Çünkü onu şu an duvara duvara çarpmak istiyorum. Tam yanımda oturmuş olduğu yerde kıpırdayıp duruyordu. Başımı ona doğru çevirdim ve susmasının tam zamanı olduğunu bakışlarımla göstermeye çalıştım.

 

"Ne yani öyle surat asıyorsun burada bulunduğum durumdan dolayı ruh halimi ifade ediyorum." diye Victoria surat astı, birde hiç gocunma gereği duymadan. Ah bu kızın sebebi olacağım. Anlasın diye sesli bir şekilde nefes verdim. Ama anlamadı. Bezdim bezdim. Ama sakin kalmaya çalışarak konuştum.

 

"Victoria mahzene geldiğimiz andan beri susmadın gitti! Bak senin kadar bizlerde sıkıldık ama susup bu anın sonlandırılmasını bekliyoruz canım benim. Sende ateşe körükle gitme istersen! Yoksa sana patlayacağım!Dikkatli olsaydın belki de canım arkadaşım burada olmayabilirdik."dedim ve artık saatlerce oturduğum iskele üzerinde dik oturup sırtımı bir yere yaslayamadığım için belim ağrımıştı. Ama bunu şu an dert edemezdim. Daha önemli bir mevzu vardı." Bunlarda nasıl bir büyü yaptılarsa kuleden çıkmıyor başka alanlara geçiyoruz. Döngü gibi tekrarlayıp durduk burada. Lanet yer ne olacak! Anlamadığım şu ana kadar çoktan çözülmüş olmalıydı şu adı anılmayasıcılar! " diye dert yandım bu sefer de ben .

 

Çünkü o kadar portal açtım ama hiçbir şekilde buradan çıkamadık. Anlamıyorum nasıl aleyhimize sonuçlanacak şey birden lehimize döndü? Son anda direk çıkıp gidecektik ama o adam gelerek her şeyi bozdu. Oradan kaçmaya çalışmamamın sebebi yaydığı o yüksek enerjisiydi.

 

Ve biz ne kadar uğraşırsak uğraşalım o adamın oluşturacağı kalkanı aşamazdık. Sözde kendi kolyem bir güç depolayıcısı ama bu gücü unutmuş olmalı! Yakınında olan her gücü kendine çekerken bu gücü ne diye hapsetmeyi akıl edemedi? Ben düşüncelere dalmışken bir anda uzun zamandır konuşmayan Kavi konuşunca dikkatim ona kaydı. Yaslandığı duvar köşesinde bizlere bakıyordu. Yani bizim yüzümüzden başına gelmeyen kalmamıştı. Ama hiç şikayet etmiyordu da.

 

"Asıl yargılama heyeti buraya gelince olan olacak." diye kaosu açıkladığında Kavi anında hepimiz soluklarımızı tuttuk. Çünkü şu zamana kadar hep kıl payı yırtıp kuleye geçmiş ve büyük bir belaya sorun açmamıştık ama şimdi öyle değildi. Şu an hem bir belaya karışmış hemde yakalanmıştık. Bu bizler için kötüydü. Hepimiz artık tanındığımız için anında kuleye haber uçmuş olmalı diye düşünüyorum ama neden hala gelmemişlerdi?

 

Bizi burada bırakmak gibi bir düşünceleri umarım yoktur? Şu an eğer haber gitmişse kuleye oradaki durumu düşünemiyorum. Şimdi kule yangın alanıdır. Haberi öğrenen Tarsis kralı ve Süreyya hanım öfke krizine girmiş olmalı. En çokta Tarsis kralı. Şimdi beni öldürmek istiyor da olabilir.

 

Ve Turul beyi unutmamamız gerek. Turul bey ateşi kızıştırır gibi şimdi Süreyya hanımın öfkesini kızıştırıyordur. Ah hayali bile ürkütücüyken burada olduklarını görsem ne olur? Sonumuzu çok ama çok merak ediyorum. Gecenin sonunda bakalım nasıl bir şekilde güne uyanacağız? Umarım her uzvum sağlam olur. Bedenimi seviyorum ve eksik bir parçam olsun istemiyorum. Daldığım hazin senaryolardan çıkmamı sağlayan konuşma sesiydi.

 

"Belaların en büyüğünü bugün yaşadık." dedi Dennis. Ve hala şu olduğumuz durumu sorgularken. Sol omzunu duvara yaslamış bir halde olduğum tarafa bakıyordu.

 

"Sözde boynumda duran kolye eşi benzeri görülmemiş bir kolye! Hah yalan! Çünkü öyle olsaydı şu saçma sapan olan kalkanı geçmesi gerekiyordu. Ama öyle olmadı ve ben şu an çok kızgınım. Çünkü sizi buradan kurtaramadım. Takılı kaldık buraya. Açtığım her portal istediğimiz şekilde sonuçlanmadı. Şu an her zamanki gibi yargılama heyetine yakalanmış olmayı tercih ederdim. Ki böylece sizler burada kapana kısılmış olmazdınız. "diye sinirle konuşunca yanımda duran Victoria hemen ellerimi tutup ona bakmamı sağladı.

 

" Elinden geleni yaptın. Bunu hepimiz gördük. Şu kalkanı halledememenin sebebi sanırım o gücü kolyenin kendine hapsetmesinden ötürü. Yani bu şu demek kolye bu gücü tanıdı ve onu alabilmek için biraz süreye ihtiyacı var. Ve bu da senin o adama karşı geriye çekilmene sebep oldu. Bırakalım bu sefer olay nasıl sonuçlanacak. Zaten bunun dışında kolye büyük bir güç taşıyor. Her şey kusursuz değildir bazen aksaklıklarda olabilir. Bu da onlardan biri. "dediğinde haklısın dedim ve sakin kalmak için kendimi zorladım.

 

Aklıma birden fazla çözüm geldi ama her sonucu yine buradan çıkamamakla sonuçlandı. Zaten şu fısıltı gerekli zamanda çıksaydı iyi olurdu. Olanı söylemiş ve terk etmişti sonra. Şu an ihtiyacım olan bir çözüm vermesini istedim.

 

Victoria tam söylememiş olsada bu boynumda duran kolye bir bütün değildi. Hala yarımdı. Çünkü diğer yarımı yoktu Aron 'la beraber yok olmuştu . Belki de ondan bu bahsedilen gücü yansıtmıyordu.

 

"Şimdi yargılama heyeti ceza olarak bizi çıkartmaz ve burada bırakırsalar?" diye sorunca Enfal anında hepimiz bunun olma ihtimalini düşündük. Çok yüksekti. Bundan emin olmak adına hepsi bir anda bana baktılar. Bense korkuyla sesli bir şekilde yutkunarak bunun olma ihtimali düşündüm. Hayır desem yalan olur. Neden mi? Çünkü hepsi bizim akıllanmamızı istiyor ve bu şekilde akıllanacağımıza kanaat getirerek burada kalmamızı sağlarlar. Bu olursa ne yaparız? Ah asıl şimdi duvarlar benim üstüme üstüme geliyordu!

 

"Sence Emira oluru var mı?" diyince Victoria. Onlardan saklamak istemediğim için direk cevapladım doğrudan.

 

"Kesin yaparlar bunu. Sırf biz ders alalım diye Hatta belki buraya gelmemişlerde olabilir ." dediğimde söylediklerimi işitince hepsinin yüzü düştü ve hüsrana uğradılar. Sonra Dehri, Dennis ve Nehar bunun sebebini tek Victoria gördükleri için ona bakıp sinirle mahzende oradan oraya gittiler. Ve ara sıra Enfal 'e öfkeyle bakarak onu pataklayıp pataklamama konusunda kararsız kaldılar. Sonra birden Dehri sinirle konuştu.

 

"Neden herkesi taşa çevirmedin ki? O zaman daha iyi olurdu bizde burada olmuş olmazdık." diyince sessiz kaldım. Çünkü çok sinirli duruyordu. Ama içkileri almaya giderken bu halde değildi. Neyse Dehri 'yi biliyoruz zaten anlık patlar sonra söner siniri. Ve ardından pişmanlık gelir. Dert etmemek lazımdı.

 

Ama şimdi ben neden suçluyum? Benim ne suçum var? Ben mi gidip pastayı devirdim? Ben mi buraya getirdim onları? Ben kadınla konuşurken birden olaylar patlak verdi ve buraya geldi sonuç. Hem nereden bileyim herkesi taşa çevirmem gerektiğini? Böyle bir şey olacağını bilemezdim. Bende mağdurum bir kere! Bu sefer benim yüzümden hiçbir şey olmadı!

 

"Birbirimizi suçlamanın sırası değil! Asıl önemli olan buradan nasıl ve ne şekilde çıkacağımız?" diyince Kiran anında aklıma gelen ihtimali söyleyip söylememek arasında kaldım ama ben bunu düşünürken onlar tartışmaya devam etti.

 

"Yani aslında biz hata yaptık. Victoria zindana girecekti biz onu öyle kurtaracaktık. Bu daha kolay olurdu." diyince Nehar diğerleri buna güldü. Çünkü adam o zindana da bu kalkanı oluştururdu.

 

"Çok saçma!" diyince Dennis anında Dehri söze atıldı.

 

"Daha parlak bir fikrin varsa duymak isterim Dennis!" diyerek alayla konuştu. Ben ve Victoria gerilen ortama baktık. Ne ara bu hale geldik?

 

Biz kendi aramızda tartışa dururken birden mahzenin yukarı tarafından konuşma sesleri duyduğumuzda hepimiz susarak gelenlerin kim olduğuna bakmaya başladık. Saatlerdir kimse gelmemişti. Bu gelen kimdi şimdi? Ve neden bundan korkmam gerektiğini söylüyordu zihnim? Sanki şu an tüm tehlike etrafımızı kuşatmıştı.

 

Hepimiz hemen duyduğumuz seslerle olduğumuz yerden kalarak parmaklıklara doğru ilerledik ve parmaklıklar ardından olduğumuz yere doğru gelenlere baktık. İlk bakışta ilk gölgeler yansıdı ama sonra arkadan tutulan meşale gelenlerin yüzünü aydınlattı. Ve gördüklerimiz nefeslerimizi tutmamızı sağladı.

 

Süreyya hanım önde arkasından onu takip eden Ahrar ve Ahlas bey'di bize doğru gelenler. Süreyya hanıma baktığımda şu anki olduğumuz duruma inanamıyorcasına bakıyordu. Sanırım bulunduğumuz rezaletin gerçekliğine inanmaya çalışıyordu. Süreyya hanımdan kayan bakışlarım Ahrar 'a çevrilince onun bakışlarıyla kesişti bakışlarım.

 

Lacivert harelerinde iyi olup olmadığımı anlamaya çalışan bir merak vardı. Beni baştan aşağıya inceledi ve herhangi bir şey görmeyince rahatladı. Sonra lacivert hareleri tekrar kesişti mavi harelerimle ve bana ah seninle ne yapacağım dercesine bakıyordu. Ben ise dut yemiş bülbül gibi suskun ve utanıyordum. Çünkü bu sefer ne denilse haklılardı. Kendimizi ne duruma düşürmüştük. Neyse bir daha ki sefere daha temkinli olurduk bir yere gittiğimizde. Ah gerçekten akıllanmayacaktık!

 

Bakışlarımı Ahrar 'dan çekip önümde duran Süreyya hanıma çevirdim . Teker teker bizleri inceledi. Parmaklıklar ardında halimize bakındı. Ve bu hale gelmemizi sağlayan suçluyu arar gibi hepimizin zihnini okuyormuş gibi gözlerimizin tam içine baktı. Bizler sadece sustuk.

 

Hepimiz konuşmaya yüz bulamadığımız için susmuş onların konuşmasını bekledik. Çünkü ne diyeceğimizi bilmiyorduk. Süreyya hanım derin bir nefes alıp sonu gelmeyecek bir soruna bakarcasına bize baktı. İrislerinde bir neden arayışı gördüm. Neden bu şekilde davranıyordum. Onun sebebini merak ediyordu. Ama sonuca ulaşamayacağını anlayınca konuşmaya gerek duydu.

 

"Yaptıklarınız haddi sınırı aştı. Sizinle ne yapacağız biz? Bu yaptığınızın hangi tarafı elle tutulur? Neden böyle olaylara karışıp bizi krallıklara karşı mahcup ediyorsunuz? Sen Emira bu bulunduğun durumdan memnun musun? Görüldüğü üzere değilsin. Peki bundan ders çıkaracak mısın yoksa bu yoldan dönmeyecek misin? Karar senin. Şimdi buradan çıkıyorsunuz ve hiçbiriniz sesini çıkarmadan, yeni bir bela başımıza açmadan beni bahçede bekliyorsunuz. Anlaşıldığını düşünüyorum. Ben ve Ahlas sizin yaptığınız kabahati düzeltmeye gidiyoruz. " dedi ve yanında duran askere baş işaretiyle kapıyı açmasını emretti.

 

Asker kapıyı açtıktan sonra bizlerde olduğumuz yerden hızla dışarı çıktık. Süreyya hanım önden yanında olan Ahlas beyle ilerlerken bizlerde onu gerisinden takip ettik.

 

Yanımda duran Victoria kulağıma fısıldayarak konuştu. Sesi Süreyya hanıma gitmesin diye.

 

"Çok üzgündü. Bu halimiz onu üzmüş ve hayal kırıklığına sebebiyet vermiş. Ben şu an olduğumuz durumdan dolayı çok utanıyorum." dediğinde bende aynı durumdayım. Çünkü Süreyya hanımın bakışlarında yatan o hayal kırıklığını görmek beni perişan etti. Onun için bir kurtuluştan bir utanca dönmüştüm ve bunu bilmek ağır geliyordu.

 

" Aynı hisleri paylaşıyoruz. "dedim ve sustum.

 

Sonra yavaşça mahzen alanından biz çıkarken Süreyya hanım ve Ahlas bey merdivenlere doğru yöneldi. Bizlerse çıkışa doğru ilerledik. Kuleden çıkmış ve ön bahçeye geçiş yapmıştık. Ah şimdi yaptığımız şeyin pişmanlığını hepimiz yaşıyorduk. Dakikalarca bekledik.

 

Kulenin girişinde Süreyya hanım ve Ahlas beyin şu an hapis tutulmamızın sebebi olan kralla konuşup o konuyu halletmesini bekliyorduk. Sonra zaten onlar gelince buradan çıkacaktık.

 

" Sınırı çok fazla aştınız." diyince Ahrar anında bakışlarım onu buldu. Ve bakışlarında olan o kınamayı görmek irademi zayıflattı. Hatalı olduğumu biliyorum ama o an sadece küçük bir davete gelmiştik. Olayların buraya gelebileceğini bilemezdik. Kalan cesaret kırıntılarımla konuşmaya çalıştım.

 

"Ahrar hoca emin olun ki biz sadece doğum günün kutlamasına geldik . Enfal buraya davetliydi. Ve bizlerde onunla beraber geldik. Ama sorunlar bizi buraya getirdi. Hiçbirimiz bu şekilde sonuçlanmasını istemedik. Ama oldu yapacak bir şey yoktu o an ." diyince Ahrar hiçbir şey diyemedi çünkü etrafta duyulan sert adımlar yönümüzün oraya çevrilmesine sebep oldu. Biraz ileride basamaklardan inen Süreyya hanıma baktık hepimiz.

 

Üzgün bakışlarla bize doğru gelen Süreyya hanıma baktım. Basamakları inince bize doğru ilerledi ve Ahrar hocanın olduğu yere doğru adımlarını yönlendirdi. Bize bakmakta zorlanıyor gibiydi. Basamaklardan inerken hiç bizim olduğumuz tarafa bakmamıştı. Sonunda yanımıza gelince adım atmayı bıraktı . Karşıma gelince harelerime baktı.

 

Ve ben onun harelerinde bana yönelik olan hayal kırıklığının varlığını gördüm. Bunu beklemiyordu. Benim bu kadar sorun çıkaracağımı beklemiyordu. Onun için bu denli başına buyruk biri olacağımı beklemiyordu . Utancımdan bir şey bile diyemiyordum. Çünkü şu an bende kendimden utanıyorum. Onu bu halde düşürdüğüm için kendi varlığımdan utandım. Bizler susmuşken Victoria bu gerilimi bitirmek isteyen bir istekle konuştu.

 

" Teşekkürler." diyince Victoria anında Süreyya hanım ona cevap verdi. Ama sesindeki kınama apaçık belliydi. Ve burada daha fazla bulunmak istemeyişide.

 

"Teşekkür etmeniz gereken tek kişi Kral Hermes. O olmasaydı buradan öyle kolay kolay çıkmazdınız. Sizin çıkmanızı o sağladı." dediği anda hepimiz korkuya kapıldık. Çünkü Kiran tam arkamızda duruyordu. Onun haberi olmadan buraya gelmişti bizle beraber. Ve ben onun öfkesini tahmin edemiyorum. Ne kadar kızacaktı kim bilir? Ve bir daha kesin bir kararla Kiran 'la iletişim kurmamı engelleyecektir. Sonra kapı bir kere daha açıldı. Ve bu sefer kapıdan çıkan kişi Tarsis Kralı oldu. Olduğumuz yerde korkuya yenik düşerek iki adım geri çekilip soluğumuzu tutarak bize doğru yaklaşmasını bekledik.

 

"Öldüğümüzün resmiyeti. Çünkü bizi çatır çatır keser Kral Hermes." dedi korkunun sesindeki hakimiyetiyle Dennis.

 

"Kiran şu an bizim yüzümüzden tehlikeye girdi. Ve artık hepimizi sürgün ettirir. Bir araya gelmememiz için. Kiran 'la görüştürmezde. Son kez göreceksiniz onu artık." dediğinde Dehri hepimiz bunun olma ihtimalinin bizde yaratacağı hüzne odaklandık. Kiran' ı bir daha görmemek. Bu çok kötü olurdu.

 

Biz konuşmaya devam ederken Tarsis Kralı basamakları inmiş ve yanımıza ulaşmıştı. Karşımıza geçince hemen bakışları oğlunu aradı. Kiran 'la kesişince durumunun iyi olup olmadığına bakındı. Ve bir sorun olmadığını anlayınca rahat bir nefes verip bakışları bana çevrildi.

 

Ben ise o an hareket bile etmeye cesaret edemedim ve ne diyecek diye beklemeye başladım. Karşımda durmuş bana bakarken ben bakışlarımı saniyelik ona çeviriyor sonra hemen kaçırıyordum. Tarsis Kralının baktım bakışlarını kaçırmadan bana bakıyordu. Onun konuşmayacağını anlayınca bende konuşmadım. Daha doğrusu konuşamadım çekindim. Bizim aksimize zor bela konuşan Dennis oldu.

 

"Teşekkürler." diye hepimiz adına konuştu Dennis. Ve Tarsis Kralı önemsiz bir konu için edinilen bir teşekkürü kabul edercesine bakıyordu bizlere.

 

"Bir daha olmazsa sevinirim." diyerek teşekkürü geçiştirdi Tarsis Kralı . Ve sesinde herhangi bir öfke izleri bulunmadı. Ve bu ben dahil herkesin şaşırmasını sağladı. Kiran 'a bir baş işareti yaptı ve arkamda duran Kiran olduğu yerden çıkıp babasının yanına doğru ilerledi. Bizler hala olduğumuz yerde durmuşken Süreyya hanım harekete geçti.

 

Süreyya hanım ilerleyince hepimiz dışında onu Ahrar ve Ahlas bey onu takip etti. Onlar ilerlerken Tarsis Kralı bize doğru bir adım attı.

 

"Bir daha oğlumu bu tür işlere karıştırmazsanız sizin iyiliğiniz için iyi olur." diye tehditvari konuşunca hepimiz başımızı salladık. Sonra hepsi tıpış tıpış ilerledi Süreyya hanımın gittiği yolu takip ederken.

 

Bende olduğum yerde beklemeye devam ettim çünkü şahsi uyarımı daha almış bulunmamaktaydım. Onu alır almaz hemen bende gidecektim. Tarsis Kralı hemen Kiran 'a işaret verince Kiran olduğu yerde harekete geçti ve geçip giderken yanımdan bana çaresizce baktı. Bense sadece gülümsedim. Kiran çekip giderken ben hala olduğum yerde bekledim ama Tarsis Kralı konuşmayacak gibiydi. Eh bende kendime yol verdim. Bekledim bekledim ve Tarsis Kralı konuşmadı. Bende daha fazla burada durup canıma susamak istemiyorum.

 

Ben tam ilerleyip bizimkilere yetişeceğim an birden yanımda Tarsis Kralını bulunca şaşırdım. Çünkü bu halini yadırgıyordum. Bana bağırıp çağırması lazımdı. Ama o hiçte öfkeli değil gibiydi. Daha çok şu an sakin bir ruh durumdaydı. Acaba aşırı öfke onda bu durumun oluşmasına sebep mi oluyordu? Kafam karışmıştı. Neden normal haliyle konuşmaya çalışmadı ki?

 

"Sana kızgın değilim Prenses. Sadece bu duruma kendinizi sokmanız çok gülünç. Ben Süreyya hanım gibi kızmadım. Hatta yaptıklarınıza tanık olmak beni baya güldürdü desem yalan olmaz. Lord Yelit biraz önce buradaydı ve yaşadığınız her anı baştan sona kadar öğrenmemize yardımcı oldu. Suçsuz olduğunuz bu sayede anlaşıldı. Dördüzleri taşa çevirdiğin an Lord Yelit neredeyse kahkaha atacaktı. Nasıl aklına geldi o an onu yapmak?"diyince duyduklarıma inanamadım.

 

Çünkü ben kendimi en kötüsünün kötüsüne alıştırmıştım. Ben böyle bir konuşmanın gerçekleşeceğini asla görsem bile inanmazdım. Ama bizzat yaşıyorum. Ve hala hayal görüp görmediğime akıl erdiremiyorum.

 

" Ben daha çok kızmanızı hatta bağırıp çağırmanızı bekliyordum." diye olduğum durumu yadırgadığımı açık açık belli ettim.

 

"Biliyorum. Geldiğimden beri korkuyla bana bakıyorsun. Ve inan ki bu halini sevemedim. Çünkü senin cesaretine bizzat tanıklık etmiş biriyim ve sen asıl bu halinle beni şaşırtıyorsun." diyince kafa karışıklığı içerisinde başımı iki yana olayları kavramak adına salladım.

 

" Hatalı olduğum için size karşı mahcubum. Bu gerilmemi sağladı. "diyince hemen devam etti konuşmaya Tarsis Kralı.

 

" Aslında öfkeli değilim. Endişe ettim. Oğlumun tehlikede olması beni korkuttu ama sonra senin onun yanında olduğunu ve onu ne pahasına olursa olsun koruyacağını düşündüm. Ve korkum dindi. Ama hala hiç tasvip etmiyorum. Bir daha nerede olduğunuzdan haberim olsun Prenses. Ona göre eğer bir sorun varsa etrafınızda bunu halledebilirim. "diye konuşunca bu hali benim gülümseme sebep oldu. Güldüğümü görünce kaşları çatıldı.

 

" Gerçekten bu halinizin hayal olduğunu düşüneceğim. Çok teşekkür ederim bu durumu anlayışıyla karşıladığınız için. Söz veriyorum bundan sonra bu tür konularda Kiran yanımda olursa size direk haber vereceğim." diyince peki anlamında başını salladı.

 

Sonra Tarsis Kralı haberi alınca direk Moritanya kulesine gidip olan biteni anlattığını ve oradan nasıl buraya geldiğini anlattı tüm detaylarıyla.

 

Olan biteni anlattıktan sonra sessiz bir şekilde biraz ileride kulenin dışında olan atlara doğru ilerledik. Onlar çoktan yerini almış bizim gelmemizi bekliyordu.

Onu dinlerken biraz uzağımda olan Ahrar 'ın öfkesini soludum. Sanırım Tarsis Kralının varlığını fark etmiş olmalı. Ve bu kadar uzun süre konuşmuş olmamızı yadırgadı muhtemelen.

 

"Şimdi daha iyi olduğunu görüyorum." dedi Tarsis Kralı . Bu cümle düşünmemi sağladı. Mavi harelerim onu buldu.

 

"Şimdilik öyle ama kuleye döndüğüm anda neler olur bilemiyorum." diye endişe ile konuştum. Çünkü orada asıl kıyamet kopacaktı. Ve burada olduğu gibi kaçamak için alanda bulunmayacaktı.

 

"Süreyya hanımla konuştum. Küçük bir ceza alacaksınız. Bu konuda çok suçlu olmadığınızı itinayla belirttim. " dediğinde ona minnetle baktım. Adım atmayı bırakıp yürüyen Tarsis Kralına bedenimi çevirdim.

 

"Teşekkürler. Her şey için en çokta yardımlarınız için. " dedim sakin ama yorgun bir sesle. Çünkü bugünü onun sayesinde atlatmıştık. Kuleye dönünce fırsatını bulunca hemen Lord Yelit 'in yanına gidip ona sımsıkı sarılacaktım. Beni bu olaydan çekip aldığı için.

 

"Etme." dedi ve yanımdan ilerleyip biraz ileride olan Süreyya hanımın olduğu yere yöneldi .Ben ise arkasından baka kaldım.

 

Tarsis Kralı yanımdan ayrılır ayrılmaz bende hemen harekete geçtim. Ve biraz ileride Victoria 'nın yanında olan beyaz ata doğru ilerledim. Şimdi ne gerek var portaldan gidelim yolu uzatmaya gerek yok desem kesin bu sefer sürgün edilirim onun için susuyorum. Ve tıpış tıpış denilen her şeye ayak uydurmaya çalışıyorum.

 

Ata yaklaştığım gibi üzerine binip yavaşça bende ilerlemeye başladım. Arkamızdan bizi takip eden iki atlı asker vardı. En önde 6 atlı asker sonda 2 atlı asker bulunuyordu. Bizlerde onların tam ortasında ilerliyorduk.

Süreyya hanım ve Ahlas bey küçük at arabasına binmişti. Bizler at üzerinde geliyorduk. Tarsis Kralıyla Kiran biraz ileride olan olan yola sapıp yanımızdan ayrılmıştılar. Bizler de geriden at arabasını takip ediyorduk.

 

Ahrar çoktan buradan ayrılmıştı büyü yardımıyla. Zaten ayrı ayrı hesaba çekileceğim orası belli. Yanımda at üzerinde ilerleyen Dehri önümüzde duran at arabasını gösterip konuştu.

 

"Kuleye gidince bizi ne bekliyor kim bilir? Acaba ceza niyetine bizleri mahzene atma fikrini düşünürler mi?" "diyince bu ihtimali düşündüm.

 

" Hayır başka bir ceza yöntemi düşünürler bizler için. Daha caydırıcı ve daha acıtan cinsten. "dediğinde Kavi hemen onu onayladım. Kavi önden ilerlerken saniyelik açıyla geriye bizi görmek için bakmıştı. Sonra biraz hızlanıp bizi gerisinde bırakmıştı.

 

" Çok yavaş ilerliyoruz acaba biz önden mi gitsek? "diyince Victoria'ya hak verdim. At arbası çok yavaşça ilerliyordu. Hemen üzerinde olduğum atı hızlandırdım. Victoria ne yaptığımı anlamadığı için arkamdan seslendi.

 

At arabasına doğru hızla ilerledim. Yanına geldiğimde küçük penceresini tıklatım. Ve hemen penceresi açıldı. Pencereyi açan Ahlas Beydi.

 

"Çok yavaş ilerliyoruz ve yol çok uzun. Sakıncası yoksa portaldan geçiş yapmanızı sağlasam. Ve bizlerde size eşlik etsek. Hiçbir sorun olmayacak.

Sorunsuz Moritanya topraklarında olacağız." diye sakince sorunca Ahlas bey başını sola çevirdi. Ve Süreyya hanıma sormasını bekledim.

 

Birkaç dakika boyunca bekledim ve at üzerinde onları takip ettim. Ve Ahlas bey tekrar bana bakınca kabul ettiğine dair başını salladı.

 

Tam portalı açıp gideceğimiz an Ahlas bey konuştu.

 

"Siz dışında hepimizin portaldan geçiş yapmamızı istedi ama sizler at üzerinde geleceksiniz. Ve yön değiştirmeden direk kuleye gelmenizi istiyor. Rotayı değiştirme olasılığınız olursa bunun cezası olacağını söylememi istedi." diye detaylı açıklama yapınca omuzlarımı düşürdüm.

 

"Peki o halde biz istenilen şekilde geleceğiz." dedim ve portal açtım. Onlar portaldan geçiş yaparken biz at üzerinde gelmeye devam ettik.

 

"Kabul etmedi değil mi? Sırf biz yorulalım diye izin vermedi portaldan gelmemize? " dedi Enfal konuyu anlamış ve bana açıklama gereği yaptırmadan.

 

"Evet onun için at üstünde 4 saat yolculuk yapacağız. Ve rotadan şaşmamamız gerektiğini bildirildi. Onun için kuleye doğru son sürat gitmemiz gerekiyor. Bizleri şimdi bekliyorlar." dedim bezgin bir halde. Şimdi şimdi yorgunluğum belli oluyordu.

 

"Peki o halde devam edelim yolculuğumuza." dediğinde Dennis hemen biraz daha hızlanıp yolun kalanını ilerlemeye devam ettik.

 

"Tarsis Kralıyla ne konuştuğunuzu merak ettim. Çok kızdı mı?" diye sorunca Dehri hayır anlamında başımı salladım.

 

"Lord Yelit ve o bizim haklı olduğumuzu ispat etmişler yoksa hala o mahzende duruyor olurduk." dediğimde Victoria yok artık dedi.

 

"Nasıl hiç kızmadı mı? Ne bileyim demedi mi ne hakla oğlumu bende izinsiz tehlikeli bir yere götürdün? Gibi gibi cümleler kurması lazımdı bu adamın. Ne oldu bu adama?" diye merakla sorunca Victoria bilmem diyerek omuz silktim. Bende bilmiyorum benden habersiz bir şeyler olmuş olmalı ki artık eskisi gibi Tarsis Kralı kızıp bağırmak yerine anlayışıyla yaklaşmayı deniyordu. Ve bu iyi bir şeydi.

 

" Bilmiyorum ama iyi şeyler olduğu belli." dedim.

 

Neredeyse üç saat yolculuk yapıyorduk. Ve artık at üstünde gitmek ağrıyan belimin daha ağrımasına sebep oldu. Yol baya yormuştu. İki gündür zaten uyuyamıyordum ve bu daha çabuk yorulmamı sağlıyordu.

 

Düşen ifademi görünce Victoria beni canlandırmak adına bir iddia ortaya koydu.

 

"İlk kim varırsa kuleye diğerleri onun bir günlüğüne istediğini yapar." diye bağırıp direk atını hızlandırdı ve hileyle ilk önden gitmeye başladı.

 

Diğerleri de hemen gaza geldi ve onu takip etmeye başladı. Bense geride kalmamak için hemen atı hızlandırıp onlara yetişmeye devam ettim.

 

Victoria bizi beklemeden gittiği için bizden daha öndeydi. Onun hemen arkasından ben ve Dehri bulunuyordu. Diğerleri ise arkamızda bize yetişmeye çalışıyordu. Biraz daha hızlanarak Victoria 'ya yetişmeye çalıştım. Kazanan Victoria olursa bizi o gün mahveder her şeyi yaptırırdı. Hiç onun istekleri için bir günümü geçiremezdim.

 

Ve Dehri o kazanırsa ne isterdi bizden bilmiyorum ve bunun için kaybetmemeliyim. Ata doğru usulca eğildim ve atla bir beden olup daha da hızlanmasını sağladım. Yavaşça Victoria 'ya yaklaşıyordum. Parmaklarım dizginleri sımsıkı tutmuş haldeydi sanki gevşettiğim anda tüm kontrol elimden uçacak gibiydi. Her atın koşusunda eyerin sert cisminin dokusunu tenimde hissediyor karnımı sımsıkı yaslıyordum. 90 açılık bir eğilme ona doğru eğilmiş haldeydim.

 

Hızlı gidip gelmemle uçuşan sarı saçlarım geriye doğru sertçe savruluyordu. Sonunda artık Victoria 'yla aynı hizada ilerlerken biraz daha direttim ve milimlik açıyla önden gitmeye başladım. Ama bu bana yetmedi ve daha da yüklendim. Ve sonunda artık ben önde gitmeye başladım.

 

Hızımı alamadan daha da hızlandım. Bu hırsa dönüşen bir yönelge haline geldi. Sonra merak ederek arkama doğru başımı çevirdim . Hepsi ardımdan beni takip ediyordu. Kazandım diye bağırınca hepsi bu halime güldü. Sanırım Victoria değişen ruh halimi değiştirmek için böyle bir çözüm bulmuştu. Yalan söylemeyeyim iyi gelmişti. O an başka bir ana geçiş yapmıştım.

 

Onlara gülümsedim ve yaşadığım bu tarifi olmayan mutlulukla yüksek sesle şarkı söylemeye başladım. Ben şarkıyı söyler söylemez anında Victoria 'da bana katıldı ve hep beraber şarkıyı söylerken atlarla ilerlemeye devam ettik.

 

Lucky you were born that far away so

We could both make fun of distance

Lucky that I love a foreign land for

The lucky fact of your existence

Baby, I would climb the Andes solely

To count the freckles on your body

Never could imagine there were only

Ten million ways to love somebody

 

Le-do-lo-le-lo-le, le-do-lo-le-lo-le

 

Can't you see? I'm at your feet

Whenever, wherever

We're meant to be together

I'll be there, and you'll be near

And that's the deal, my dear

There over, hereunder

You'll never have to wonder

We can always play by ear

But that's the deal, my dear

Lucky that my lips not only mumble

They spill kisses like a fountain

Lucky that my breasts are small and humble

 

Ve hızımı azaltıp bana yetişmesi için zaman tanıdım. Victoria bana yaklaşınca şarkıyı söylemeye devam ettik.

 

So you don't confuse 'em with mountains

Lucky I have strong legs like my mother

To run for cover when I need it

And these two eyes that for no other

The day you leave, will cry a river

 

Dedikten sonra bu kısmı daha yüksek sesle söyleyip sesimizi ormanda bulunan herkese duyurmak istedik.

 

Le-do-lo-le-lo-le, le-do-lo-le-lo-le

 

At your feet, I'm at your feet

Whenever, wherever

We're meant to be together

I'll be there, and you'll be near

And that's the deal, my dear

There over, hereunder

Or up above, don't wonder

We can always play by ear

But that's the deal, my dear

 

Le-do-lo-le-lo-le, le-do-lo-le-lo-le

 

Think out loud, say it again

 

Le-do-lo-le-lo-le-lo-le

 

Tell me one more time

That you'll live lost in my eyes

Whenever, wherever

We're meant to be together

I'll be there, and you'll be near

And that's the deal, my dear

There over, hereunder

You got me head over heels

There's nothing left to fear

If you really feel the way I feel

 

Whenever, wherever

We're meant to be together

I'll be there, and you'll be near

And that's the deal, my dear

There over, hereunder

You got me head over heels

 

There's nothing left to fear

If you really feel the way I feel

 

Biz şarkıyı söylerken erkekler sadece bizi dinlenmekle yetindi çünkü hem bilmedikleri bir dildi hemde pek şarkı söyleyecek halde değillerdi. Ben ve Victoria onlar için de söylemiş gibi olduk. Sonunda kuleye yaklaştığımızda biraz ileride olan askerler hemen kulenin yüksek geniş çift kapısını açtı ve biz hepimiz içeriye doğru ilerledik. Bahçeye gelince hemen hepimiz atlardan aşağı indik.

 

" Asıl mevzu şimdi başlayacak millet. Beni takip edin. " diyip yanımızdan geçip gitti kuleye doğru Dehri. Bizde onu takip ettik. Eh ertelemenin bir faydası olmayacaktı bizim için. En iyisi yaşayıp sonlandırmaktı. Hep beraber yan yana kuleye doğru ilerledik. İçeri girince bizi iki asker karşıladı. Onları takip etmemiz gerektiğini söylediklerinde sıkıntı çıkarmadan onları takip ettik.

 

Ama dışarıdan kaderimize razı görünsekte zihin bağında tedirgindik. Çünkü neyle karşı karşıya olacağımız belli değildi.

 

"Sizce ceza olarak ne düşündüler?" diyince Enfal hiçbirimiz bir şey diyemedik çünkü bizde tahmin edemiyorduk.

 

"Caydırıcı olacağı kesin ve epey süründüreceği de." diyerek Victoria zihnimizde bir ceza taslağını şekillendirdi. Yani az çok hepimiz bizi yoracak ve sızlanmamızı sağlayacak bir ceza olacağı kesin.

 

"O halde öğrenelim ne ceza verileceğini ama bari biraz uyuduktan sonra olsun cezanın başlangıcı. Yani yorgun ve bitkinlik üzerimizde biraz insaf etsinler." diyince Dehri hepimiz aynı anda zihin bağında şunları söyledik.

 

"İstersen istediğin bir tarihe alsınlar cezayı ! "

 

" Senin keyfini bekleyeceklerini hiç zannetmiyorum! "

 

" Başka paşam ne isterseniz? "

 

Biz bunları söylerken Dehri arkasına bakıp bize gözlerini dikti. Ve hemen sonrasında önüne döndü.

Sonunda artık geleceğimiz yere gelmiştik. Üst katta duran antrenman odasına getirilmiştik. Askerler geriye çekilerek geçmemiz için yer verdi.

 

Bizlerde olduğumuz yerde tedirginlikle birbirimizle bakıştık. Sonunda ilk ilerleyen ben olduktan sonra hepsi beni takip etti ve kapıyı açıp içeri girdim. Diğerleri de hemen arkamdan beni takip etti. Son gelen Kavi olduğu için antrenman odasının kapısını kapatıp yanımıza gelip yerini aldı yanımızda. Biraz ileride Süreyya hanım, Ahlas bey, Loya hanım, Rauf bey ve Turul bey vardı.

 

Hepsi bize yaptığımız şeylerden ötürü kınayıcı bakışlarla bakıyordu. Birkaç saniye ortamda kimse konuşmadan birbirimizle bakışıp dururken, bakışlarım Turul beyi bulduğu anda bana yönelik bakışlarında aynı ifadeye rastladım. Beklenti. Bana olan düşüncelerinin sonuçlarının beklentisiyle karşı karşıyaydı. Ve yanılmadığı için ayrı bir mutluluk duyuyordu. Adam benim kötü bir şey yapmamdan, sorun çıkarmamdan ayrı bir zevk alıyordu.

 

Ve bende çoktandır bu istediği şeyleri gerçekleştiriyordum. Biraz daha sevinsin son zamanlarda buna fırsatı olmayacaktı. Ben hala Turul beye bakarken Süreyya hanımın konuşmasıyla bakışlarım ona kaydı ve öfke fırtınası dinmiş haliyle karşı karşıyaydım. Ruhunda öfkeye değil de kızgınlığa yer bırakmıştı. Ve bakışları hepimizin üzerinde dolaşıp duruyordu.

 

"Yaptıklarınızdan pek utanç duymuyor gibisiniz? Hala ifadelerinizde buna yönelik bir emare yok. Tabi sizlere haklısınız sizi oradan kurtardık. Pek orada bulunmadığınız için rahatsınız." diyince hemen konuşmak için can atan Turul bey konuşarak Süreyya hanımın sözünü kesti.

 

"Gelenekle bir araya geldiniz ama bunun sebebi bir sorun çıkarmak için değildi. Daha çok çıkabilecek herhangi bir sorunda siz o sorunları halledin diye sizlere bir şey öğretilmesi içindi. Ama sizler her an yeni bir sorunla karşımıza çıkıyor ve bu tavrınızı düzeltmek yerine daha da beter sorunlarla karşımıza çıkıyorsunuz. Anlamadığım bu haliniz size doğru mu geliyor?Çünkü bize göre baş belası konumdasınız ve hemen birbirinizden kopmanız lazım daha kötü sorunlarla karşımıza gelmeyin diye. "diyince o anda hepimiz birbirimize baktık.

 

" Adam net bir şekilde bir arada olmamızı istemiyor. Gün sayıyor kesin gelenek bitsin diye. "diyince Victoria anında hepimiz onu onayladık. Ama zaten amaç burada olmaya devam etmemiz değil. Nerede olursak olalım bir araya gelebilme ihtimallerimizin olması. Ama onlar bunu anlamamıştı.

 

Bizler sonra tekrar önümüze döndüğümüz anda bu sefer konuşan Loya hanım oldu.

 

"Yaptıklarınızdan sonra caydırıcı bir ceza alacaksınız bunu biliyor olmasınız? Ve cezanız belli oldu." diyince ne cezası verildiğini söylemesi için sessizce bekledik.

 

"Pek faydasını görmeyeceğiz. Onlar devam edecek yaptıklarına." diye yeniden konuşunca hepimiz Turul beye diktik bakışlarımızı susması için. Çünkü şu an onun yakınmalarını dinleyecek değiliz. Bakışlarımızdan rahatsızlık duyduğu için geri çekilip söz hakkını Loya hanıma bıraktı.

 

" Cezanız bugün erkenden tüm kulede olan işlerle ilgilenmek. Her şeyi siz yapacaksınız. Temizlik olsun hizmet olsun yapmak ve servis etmek vb şeyleri bugün hepiniz yapmak zorundasınız. Kaytarmak yok. Kim kaytarırsa ceza süresi artar. Yapmadığınız her işte size artı bir saat olarak döner ve gün bitse bile cezanız devam ettiği için ne uyuyabilirsiniz ne de ara verebilirsiniz. Yani size verilen her işi yapacaksınız. Ve bireysel olarak

Kimse kimseye işini yıkmaya çalışmasın! Çünkü denetim yapılacak yapıp yapmadığınıza dair. Gruplara ayrılıp kulede olan işleri yapacaksınız ama yemek servisi hepinize ait. "dediği anda hepimiz bir günde onlarca çalışanın yaptığı işi 7 kişinin nasıl yapacağını düşünüp tarttık ama işin içinden çıkamadık.

 

" Ve ayrıca o iş bitmezse yapana kadar da devam eder cezanız. Yani yarım yamalak olan bir iş size dert açar. Eksiksiz olarak yapın ve sakın kaytarmak gibi bir düşünceye girmeyin iş yükünüz artar yoksa." dediğinde Süreyya hanım bundan keyif alırcasına. Çünkü hepsi şu an zorlanmamızdan büyük keyif alıyor. İtiraz etme durumumuz da olmadığı için ayrı bir mutludurlar.

 

" Peki ne zaman başlayacak bu ceza süresi? "diye sorunca hemen bunu cevaplayan Ahlas bey oldu.

 

"Siz kuleye geldiğiniz anda başladı Emira. "diyince olduğum yerde baka kaldım. Çoktan verilmiş desenize cezamız.

 

" Peki o halde biz işimizin başına dönelim malum yapacak çok işimiz var. Onca kulede çalışan insanın işini biz 7 kişi yapacağız. Ne adaletli bir ceza! Her daim söylerim buradaki adaleti hep çok sevmişimdir!" diye kinayeyle konuşup onlara baktıktan sonra odayı terk ettim.

 

Ben çıkar çıkmaz onlarda orada durmadı ve bana yetişti.

 

Yanıma geldikleri anda hemen konuştum.

 

" Fazlasıyla zorlanacağız haberiniz olsun. Ama hiçbir şekilde onları mutlu edecek bir şey yapmayacağız ve işimizi eksiksiz yapıp bu günü bitireceğiz. Yoksa bizi zorlamak için epey iş verirler. Ve emin olun ki bu gün bizi her konuda zorlayacaklar. Neden mi pes edip onların haklı çıkması için ve iş yükümüz artsın diye. Nedeni ise Tarsis Kralıyla yaptıkları antlaşma bozulsun diye çünkü en az şekilde bir ceza almamızı istedi ve onlar bunun bizim yaptığımız bir hatayla bitmesini istiyor ama amaçlarına ulaşmamaları için bizler temkinli olacağız. Her denilen şeyde patlamayacağız ve alttan alacağız yoksa yanan bizler oluruz haberiniz olsun. "dedim ve onları gerçeklere uyandırdım.

 

Bizleri epey yoracak ve bıktırıp hata yapmamızı sağlayacaklardı.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Verilen cezayı öğrendikten sonra Sümbül kalfa bizlerin iş bölümünü açıklamış ve bizlerde işlerimizi yapmak için hızla harekete geçmiştik.

 

Güçlerimizi kullanmak katiyen yasaktı. Kullanırsak en ufak bir şeyde anında yeni bir görev daha verirlerdi. Zaten kule içinde olan işleri vermişlerdi. Dışarıda olan işleri nedendir vermemiştiler. Eh kesin bir şeyler yaparız diye olabilir. Malum bizim sağımız solumuz belli olmaz.

Victoria ve ben bugün tüm kadınlara ait odaları temizleyecektik. Dehri ve Kavi 'yse erkeklere ait odaları temizleyecekti. Dennis ve Enfal ise derslikleri ve toplantı odasını.

 

Nehar' da koridorları temizleyecekti. İlk işimiz hemen yemekhaneye geçip oradaki kahvaltı ve temizliğiyle ilgilenecektik. Ardından hepimiz bizler için ayrılan iş bölümünü yapmak zorundayız. Hep beraber ilk olarak yemekhaneye doğru ilerledik.

 

İçeri girer girmez temizlik için 3 kişiyi seçtim. Dehri, Kavi ve Nehar. Onlar yemekhanede temizlikle uğraşırken bizlerde geriye kalan işleri halledeceğiz. Temizlik bitince Dennis ve Enfal masa düzenini hazırlayacaklardı. Ben ve Victoria ise kahvaltı için bir şeyler yapacaktık.

 

Erkekler kendilerine verilen işleri yapmaya başlarken bende Victoria yemekhane içerisinde olan mutfak bölümüne geçip kahvaltı için hazırlıklara başladık. Zaten Süreyya hanım kahvaltı için özel şeyler istemedi. Eh bende kendime göre hazırlayacaktım.

Victoria ile şimdiden kararlaştırdığımız şeyleri hazırlamaya başladık.

 

3 saat boyunca tüm herkese yetecek kadar kahvaltı için çeşit çeşit envayi şeyler hazırlamıştık. 30 dakika içerisinde herkes aşağı inerdi. Hemen hepimiz kahvaltı için hazırlanan şeyleri masaya yerleştirmeye başladık. Her şey hazır olduğunda hemen yemekhaneyi terk ettik. Servisi nedense bizlerin yapılmaması son anda bildirmişti. İşimize de gelmişti. Zaten onca şey yapılacak birde sevmediğim kişilere hizmet edemem. Helede Turul bey ve Serra.

 

Yemekhaneden çıkıp üst katlara geçtik. En üstten başlayıp aşağı doğru inecektik. Üst kata gelince her katta bulunan temizlik odasından malzemeleri alarak katta bulunan odaları temizlemeye başladık. Zaten bu katta daha çok gelenek için gelenler bulunduğu için epey bir oda mevcuttu. Çoktan aşağı inmiştiler. Biz. Çalışanlar rahatça katlara geçiş yapabilsin diye yapılmış olan gizli merdivenlerden yukarı çıkmıştık. 6 ve 7. Katlarda bulunan odalar misafirlere aittir.

 

6. kattaki odalar kadınlara ayrılmıştı.

7.kattaki odalarda erkeklere. Hemen biz bir kat aşağıdaki odaları temizlemek için aşağı indik. Ben ve Victoria hemen bu odaları temizleyip bu kattan çıkıp direk oradan 4.kattaki odaları temizlemeye inecektik.

 

Odalar geldiğimiz gibi ikimiz birden hemen temizlemeye girişmiştik. Eminim ki çoktan bizlere verilen ceza öğrenilmiş olunmalı. Tek amacım sadece odaların temizliğini bitirmek dersliklerdeki dersler bitmeden. Çünkü diğer türlü onların birde gereksiz tavırlarına maruz kalacaktım. Çalışanlara neler yaptıklarını zaten biliyordum. Ama ne kadar uyarsam ve bir daha tekrarı olursa sonuçlarının bedeli ağır olur desemde yapmaya devam ediyorlardı. Ve çalışanlarsa ne olursa olsun açık etmiyor alttan alıyordu.

 

Bugün herkesin toplam 4 derse girmesi gerekiyor. Tüm dersler 1.30 saat sürdüğü için toplam odaları temizlemek için 6 saatim vardı. Her katta 3 saat içerisinde odaların temizliği bitmek zorundaydı. Zaten bizden sonra Sümbül kalfa kontrol edeceği için odaların sahibi dağıtacak olsa bile geriye dönüp orayı temizlemek gibi bir kaide yoktu. İşimizi yapıp direk kalan işlere yönelecektik.

 

Tam tamına 6 saat 20 dakikada soluk soluğa kalacağımıza rağmen çok hızlı bir şekilde Victoria 'yla odaların temizliğini bitirmiştik. Hayret ettiğim biz temizlik yaparken hiçbir öğrenci yukarı çıkmamış biz işimizi bitirdikten sonra dersliklerden çıkmışlardı.

 

Odaların temizliği bitince tekrar çalışanların kullandığı merdivenlerden aşağı inmiş ve şimdi 5.katta bulunan Süreyya hanımın odasını temizliyorduk. Oda hiç ama hiç dağınık değildi. Zaten Süreyya hanım titiz ve temiz bir insandı. Benim gibi odasının temizliğinde kendisi ilgileniyordu. Süreyya hanımın odasının da pek bir şey yapamadık sadece tozunu aldık yerleri temizledik. Gerisi zaten derli toplu duruyordu.

 

Odadan çıkınca hemen kütüphaneye geçtik. Ahlas beyin odasını erkekler temizleyecekti. Lord Yelit katiyen odasının temizliğini bir başkasına yaptırmıyor kendisi büyü yardımıyla bunu hallediyordu. Bizde 5.katta bulunan odalar bitince kütüphaneye geçiş yaptık.

 

Kütüphane özel bir büyüyle temizlenip duruyordu ama Süreyya hanım sırf bize inat olsun diye söylediği gibi bazı değişiklikler yapacaktık kütüphanede.

Çaresizce kabul etmek zorunda olduğumuz için bir şey diyememiştik.

 

İki bölüm yer değiştirilecekti. Krallıklara ait dolaptaki raflarda bulunan belgeler, dosyalar ve kitaplar pencere önünde duran yapılan Krallıklar arasında yapılan toprak anlaşmaları bölümüyle yer değişimi sağlayacaktık. Biraz zorlanacaktık. Çünkü her iki bölüme ait iki devasa dolap bulunuyordu.

 

"Emira sen pencere önünde duran dolapta olanları indir. Bende bu duvar dibinde olanı indireyim. Böylece rahatça boşalttıktan sonra yerleştiririz rahatça." diyince Victoria peki olur anlamında başımı sallayarak hemen yerimden harekete geçerek pencereye doğru ilerledim.

 

Ben boşalttığım rafta bulunanları Victoria'ın arkasında bulunan geniş uzun masaya yerleştirecektim. Victoria ise benim boşalttığım tarafta bulunan masaya. Böylece karışıklık olmadan rahatça önce dolapların raflarını temizleyeceğiz sonra kitaplar olsun belgeler olsun sırasıyla onları yeni yerlerine yerleştirip üzerimize düşeni yapacaktık.

Tam olarak 2 saat boyunca ancak rafları boşaltmayı başarmıştık. Ve şimdi rafların temizliğini yapıyorduk.

 

"Yoruldum." diyince Victoria hemen ona doğru döndüm.

 

"Dayan daha çok işimiz var. Gün bitimine kadar ancak biter işimiz ve ben şu işler bittikten sonra yeni işler vereceklerini düşünüyorum." dediğimde Victoria olduğu yerde tepindi. Bu haline içim acıdı. Çünkü yorgundu. Birkaç gündür epey yorulduğunu biliyorum ve dinlemediğini.

 

" Çok yorulursan bana ver eğer ek iş verirseler. Yorgun olduğunu görebiliyorum.. "dediğimde olduğu yerde bana doğru ilerlerken konuşmaya başladı.

 

" Peki sen Emira sen ne kadar yorgunsun? Çünkü benim yorgunluğum fiziksel ve geçer birkaç güne ama senin ruhun yorgun o yorgunluğu nasıl atlatacaksın? "diye sorduğunda öylece ruhsuz bir şekilde ona baktım. Ruhumun yorgunluğunu atmak istiyorum ama bunda başarılı olamıyorum. Sızlıyor ruhum ve bu kolay kolay dinecek gibi değil.

 

Belli etmesem de Ruhumda var olan yorgunluk onları gerçeğe uyandırıyor. İlk zamanlarda ki gibi değilim. Kaybediyorum. He şeyimi. Yavaşça ve yaka yaka. Yanıyor ruhum tüm bilmek isteyipte öğrenemediği gerçeklere karşı. Onların varlığına ulaşmak istiyor ama başaramıyor. Yadırgıyorum sebebini. Neden bu hale geldiğini ancak sadece yadırgamakla yetiniyorum. İleriye gidemiyorum onları açığa çıkarmak için.

 

Victoria baktığımda sanki ruhumda olan ikilemden haberdar gibiydi. Ama açığa vurmak gelmedi içimden. Saklamayı üstünü örterek kendimi iyi olduğuma dair ikna etmek için zihnimde küçük bir tiyatro oyunu oynadım.

 

"Ruhumun yorgunluğunu geçiştirmek kolay. Zamanın görünmez varlığı beni iyileştirecek. Ruhum göğüs kafesi boşluğumdan huzura erip acıdan, huzursuzluktan ve karanlığın sinsi pençesinden kurtulacak. Buna inanıyorum. Ve inanca ihtiyacım var. Olmayacağı ihtimali olsa dahi. Yeterki bir limana sığınan bir gemi olayım. Kaybolacak olsada ve bir daha geriye dönüşü olamayacağını bile bile o dalgaların içerisinden ilerlemeye devam etse bile limana ulaşma arzusuyla. Son kalan nefes olmak istiyorum. Çünkü umut hala var ve varlığını korumaya çalışıyor. Bende bunun izindeyim. İyi değilim ama iyi olduğuma kendimi ikna ediyorum. Çünkü bunu ancak ben söylersem ikna olacakmışım gibi hissediyorum. Ve bu dışarıdan ne kadar acınası olsada da ben buyum. Kötü halde bile olsam iyiyim diyorum. Kendimi iyileştireceğimi düşünüyorum. "dedim ne zamandır farkına vardığım ama kendi zihnimde bile düşünmekten çekindiğim gerçeği açığa vururken. Bu hasar bırakmıştı bende ama sorun değil onu da onarırım ya da onardığıma kendimi ikna ederim.

 

Bana doğru Victoria yaklaşıp aniden sarılınca hemen sarılışına karşılık verdim. Hala sarılı vaziyetteyken Victoria acı dolu sesiyle konuştu.

 

"Açık yaralarımız hep olacak ve asla kabuk bağlamayacak ve kanadıkça kanayacak ama biz onu hep sarmaya iyileştirmeye çalışacağız. Çünkü başka yapacak bir şeyimiz yok ki." diyince ona hak verdim.

 

"İyi geleceğiz." dedim buna inanarak.

"İyileşecek ve kendi hayatımıza huzuru getireceğiz. "dedi Victoria bunu birkaç kez tekrarlayarak.

Sonrasında kaldığımız yerden devam ettik rafları düzeltmeye.

 

Ben bana ait olanları rafa yerleştirmeyi bitirdikten sonra biraz dinlenmek için dolabın önünde yere doğru oturup sırtımı dolabın raf kenarlarına yasladım. Victoria hala son kalan 2 rafını yerleştirmekle meşguldü.

 

"Yorgun görünüyorsun?" diyen bir sesi duyduğum an sırtımı yaslamış olduğum yerden çekip etrafıma baktım. Ama kimseyi göremedim. Konuşan kimdi? Bakışlarım Victoria'ya çevrilince hala işine devam ettiğini görünce dikkatini dağıtmamak için sakince tekrar sırtımı yaslayacakken tekrar bir ses duydum.

 

"Benim Dehliz." diyince içim rahatladı. Çünkü ilk kez kendi ses tonuyla konuşmuştu. Bakışlarımı tekrar Victoria 'ya çevirdim. İşine devam ediyordu kaldığı yerden.

 

"Korkuttun beni." diye sessizce konuştuk. Sesim Victoria ulaşmasın diye. Aramızda fazla bir mesafe yoktu her an sesim ona ulaşabilirdi.

 

"Sadece merak ettim ne durumdasın diye. Ama iyi gözüküyorsun. Yorgunluğun dinlenince geçecektir. Herhangi bir sorun olduğu anda artık ismimi çağırsan yeter. İsmimi söylediğin anda o an yanında olup sana yardımcı olacağımdan emin olabilirsin." diye güven veren sesiyle konuştuğunda bu iyi niyetine karşılık olarak teşekkür ettim.

 

" Dikkatli ol ve sorunlarda uzak dur. Bir sıkıntı olduğunda yardım istemekten çekinme. Ben şimdilik gidiyorum ama her daim yanında olacağımı bil Emira. İyi olmanı her daim isterim. Sen iyi birisin." demiş ve bir daha konuşmamıştı. Dehliz gittiği anda Victoria sonunda rafları yerleştirmeyi bitirdiği anda hemen sonra kütüphanede diğer rafları temizlemeye başlamıştık. Onların temizliğini yapıp sonra kütüphanede bulanan masaları temizleyecektik. Ardından da yerleri temizleyip buradan ayrılacaktık.

 

1 saat içinde her yeri temizleyip hemen onun ardından zemin kata inmiştik. Zemin kata indiğimizde Nehar son kalan yerleri temizliyordu ama şu vardı ki birkaç kişiden oluşan grup onun olduğu yere bakıp kahkahalarla gülüyordu. Hemen Victoria ile Nehar 'ın olduğu tarafa geçtik. Victoria hemen Nehar' a yardım etmeye başlarken ben kadın erkek karışık olan o gruba doğru ilerledim. Tam karşılarında durunca hepsine gözümü dikip baktım.

 

"Neye güldüğünüzü öğrenebilir miyim?" diye sorunca onlara hitaben hemen hepsi gülmeyi bıraktıktan sonra ani bir gerginlik yaşadılar. Ama içlerinden biri cahil cesaretiyle konuştu.

 

"Aldığınız acınası ceza için halinize gülüyoruz." dediğinde hemen sert yüz ifadem silindi ve tehlikeli bir gülüş dudaklarıma yerleşti. Bir katil edasıyla avını izleyen avcı gibi karşımda alaylı ifadeyle bana bakan kişiye bakmaya başladım. Ani değişen ifadem onun gözünden kaçmadı tabi.

 

" Biliyor musun insan bir şeye alışırsa kopması zor olur? Peki sence biz yeni bir ceza alsak bizi zorlar mı? Ben cevap vereyim hayır." diyince kaşları çatılı hale geldi ve ne demek istediğimi onun söylediği şeylerin beni rahatsız edişini kavradı. "Onun için seni şu an şu sırada bir böceğe çevirsem ya da sıkı bir yumruk atsam yüzüne kim bana engel olabilir? Sen mi zannetmiyorum. Çünkü sen daha kolunu kaldırmadan seni etkisiz hale getiririm ve inan ki bunu kolye yardımıyla yapmam. Ve bundan gram pişmanlık duymam onun için şimdi hemen defolup git. "dedim son cümleyi bastıra bastıra. Diğerleri apaçık ettiğim tehdidi ciddiye alıp hemen karşımda duran kişiyi de alıp uzaklaştılar.

 

Onların gidişini izledim. En doğrusunu yaptılar. Yoksa gerçekten ya kafa atacaktım ya da sert bir yumruk çünkü buna ihtiyacım vardı. Arkama dönüp Nehar ve Victoria 'nın yanına ilerleyecekken bana olan bakışlarıyla karşılaştım.

"Ne var?" diyince anında Victoria gözlerini kısıp yaptığım şeyi anlamaya çalıştı.

 

"Sen az önce ne dedin onlara da duydukları anda renkleri değişti de hemen uzaklaştı?" diyen sorusuna karşılık olarak güldüm.

 

"Rica ettim ve onlarda gülmeyi kesti." diyince inanmadığı için imalı imalı güldü.

 

"Öyle olsun bakalım." dedi ve bende onlara doğru ilerledim.

 

Nehar 'ın işi bitince hep beraber akşam yemeği için yemekhaneye doğru ilerledik.

 

Yemekhaneye geldiğimiz gibi ben, Victoria, Dehri ve Enfal mutfağa geçerken diğerleri üsten tekrar bir masaları temizlemeye başlamıştı. Bugün akşam yemeği için hepimiz en sevdiği yemeği yapmaya karar verdik. Eh yemekleri biz yapıyoruz olsun o kadarıda. 7 kişiydik ve hepimizin sevdiği iki yemeği yapacaktık. İşimiz çok fazla zordu çünkü bir değil iki değil yüzden fazla kişiye yemek yapacağız ve bu bizi hayli hayli zorlayacak.

 

Dev kazanlar içerisinde yapacaktık. Sebzeleri soyanlar Dehri ve Enfal'di. Ben ve Victoria yapacağımız et yemekleri için et doğramaya başlamıştık. Bakışlarımı bir mutfağa çevirdiğimde epey bir zaman alacağını gördüm yemeklerin yapımı. Çünkü onca insana yemek yapmak ve kıvamı tutturmak biraz sıkıntılıydı.

 

Akşam yemeğine 6 saat vardı ve bizlerde bu altı saat içerisinde bunları hazırlamak zorundayız. Dennis, Nehar ve Kavi 20 dakika sonra mutfağa geldikleri anda bizlere yardım etmeye başladılar ellerini yıkadıktan sonra.

Onların kazan başına alıp doğranmış etlerin başına diktik. Yavaş yavaş yemekleri karıştırmayı unutmamalarını söyledik.

 

Kavi ise içecek hazırlıyordu. Taze meyveleri sıkıp içeceği yavaşça hazırlayıp uzun geniş bir testiye döküyordu. Burada büyük bir içecek için damacana gibi bir şey yoktu onun için küçük testiye yapıp yapıp yerleştiriyordu. Ve epey bir testi vardı. Hepimiz yapacağımız işlere girişmiş zaman kaybetmeden yemekleri, içecekleri, salatayı, atıştırmalıkları hazırlıyorduk. Mutfağa gelişimizden bu yana 3 saati devirmiş bulunmaktaydık. Kalan 3 saatte hala yapmadıklarımızı yapmamız lazımdı.

 

Son bir saat kala tüm akşam yemeği için olan hazırlıkları bitirmiştik. Birazdan herkes yemekhaneye inmiş olurdu. Genelde yemekhanede yemekleri öğrenciler kendileri alırken ben bu seferlik ni bir değişiklik yapmış ve 7 kişiyi her masaya servis etmesi için ayırmıştım. Ben zaten Süreyya hanım ve Turul beyin olduğu masaya servis edecektim. Önceden tabaklar, çatal ve bıçaklar, bardaklar atıştırmalık yiyecekler, peçeteler ve mumluklar masaya yerleştirilmişti. Sadece servisi yapacaktık. Servis tabakaları mutfaktan onlara götürülecekti.

 

Eh bunun için uzun bir masaya ihtiyaç olduğu için kolye yardımıyla bunu sağladım. Ama yapmadan önce Süreyya hanıma sordurmuştum. Nedense bir sakınca görmemiş kabul etmişti. Bende hemen kabul edince hepimize bir adet uzun tekerlekli masa ayarlamıştım. Ve garson kıyafetleri giymiştik hepimiz siyah renkte. Amacımız bundan rahatsızlık duymadığımızı göstermekti.

 

Ve sadece birkaç kişiye özel tabak hazırlamıştım geriye kalan önlerinde olacak servis tabaklarından yiyecekleri önlerinde duran tabakalar yerleştirecekti. Sonunda kapılar açılınca yemek saatinin başladığı sinyalini aldık.

 

"Evet gecenin son saatleri sonrasında artık rahat rahat uyuyabiliriz." dedi Dehri. Enfal bunun heyecanıyla yerinde kıpırdayıp durdu. Biliyorum ki hepimiz çok yorulmuştuk ve bunun yorgunluğunu atmak istiyorduk.

 

"Bu yemeği kazasız belasız atlattık mı gerisi kolay." dedim ve derin bir nefes aldım.

 

İlk bir kaç dakika boyunca mutfakta bekledik. Sonra herkesin geldiğine kanaat getirince hepimiz sırayla yemekhaneden çıktık.

 

Herkes kendisi için ayrılan masaya doğru ilerledi önünde duran masaları sürüklerken. Bizler mutfaktan dışarı çıkarken herkes bizlere baktı. Fısıldamalar aldı başını gitti. Ama bizler hiç rahatsız değildik ve bu fısıldamaları umursamadan işimizi yapmaya koyulduk. Servis yapacağım masaya geldiğimde ilk önce servis tabaklarını yerleştirmekle başladım işe.

 

Tüm servis bardaklarını üzerimde olan bakışlar eşliğinde yerleştirdikten sonra hemen özel hazırlamış olduğum servisleri seçtiğim kişilere vermeye koyuldum. İlk durağım tabii ki Turul bey. Büyük bir keyifle servis masasından aldığım tabakla ona doğru ilerledim. Elimde tuttuğum servis tabağıyla onun yanında durunca bakışları beni buldu. Alttan alttan bana baktı anlamayarak. Ama bakışlarını umursamadım ve elimde tuttuğum tabağı önüne bıraktım. Turul beye yemeği verirken büyük bir keyifle konuştum.

 

"En sevdiğiniz yemeği yaptım Turul bey inanın ki elimin lezzetine bayılacaksınız. Seveceğinizi umuyorum. Kabalık olmasın diye sevmediğiniz halde yiyebileceğinizi de biliyorum. Bu ince düşünceniz beni çok mutlu eder." diyince önünde duran tabağa bir müddet şüpheyle baktı. Ah sanırım onu zehirleyeceğimi düşünüyor olmalı! Sonra Turul beyin bakışları tekrar bana çevrildi. Ama konuşmadı. Sanırım ne diyeceği konusunda kararsızlık yaşadı. Ama ben imdadına koştum ve ona şöyle dedim.

 

" Ah merak etmeyin Turul bey şimdilik zehir koymadım." dedim bir sır verir edasıyla. Anında sanki bunun olma olasılığının gerçeğiyle yüzleştiği için yemeğe biraz sonra patlayacak bombaymış gibi baktı. Bu halini görünce anında keyifle güldüm. Ve Turul beyin yanında ayrılıp diğer servis tabaklarını vermek için arkamda duran servis masasına doğru ilerledim. Ve masayı masanın diğer tarafına doğru sürdüm. Ardından durup masanın üzerinden aldığım iki tabakla beraber tabakların sahiplerine doğru ilerledim. İlk hedef Serra 'ydı. Yanına usulca yaklaştığım anda bana olan o iğneleyici ifadesine rastladım ama hiç istediğini vermedim ve onun aşağılayıcı ifadesini yok sayıp elimde ona ait olan tabağı onun önüne bıraktım.

 

Serra'nın yemeğini önüne bırakınca o da Turul bey gibi önünde duran tabağa kısaca baktı. Hım ne düşünüyordu acaba? Neyse o da ona saklı kalsın. Yavaşça ona doğru eğilip yüzümü onu sağ tarafında konumladım ve Serra 'nın önünde duran tabağına bakarak konuştum. Ama onda solduğum gerginlik beni bir hayli keyiflendirdi.

 

"Senin yemeğini hazırlarken çok emek verdik. En sevdiğin yiyecekleri koyduk. Büyük bir lezzetle yemeğini yemeni istiyorum. Seveceğini umuyorum." derken anında sesli bir şekilde yutkunduğunu duydum. Başımı kaldırıp ona baktım. Hala yüzü düşmüş bir ifadeyle önünde duran yiyeceklere bakıyordu. Ama korkulacak bir şey yoktu. Sadece yemeği biraz acılı olmuştu. Belki de çok acılı. Varlığının verdiği rahatsızlığı yemeğine yansıtmıştım. Belki birazda aşırı derecede tuzlu olmuş da olabilirdi. Baharat konusunda biraz elimi korkak alıştırmadım. Neyse Serra 'nın büyük bir keyifle yiyeceğini umuyorum. Hemen elimde duran tabağın sahibine doğru çevirdim yönümü. Birkaç adımda sol tarafına geçtim.

 

Ahrar' ın tabağını önüne koyduğumda şaşırdığını biliyorum çünkü kimsenin bile bilmediği ama sevdiği yemekleri biliyor ve ona yapmıştım. Bunu Lord Yelit vasıtasıyla öğrenmiştim. Bir kere onunla ilgili bahsederken nedense sevdiği yemekleri söylemişti. Neden söylediği konusunda bir şüpheye düşmüştüm ama irdelememiştim.

Hala önünde duran tabağa bakınca onun dalgınlığını kesip attım. Lacivert hareleri hemen mavi harelerime çevrildi. Ama ben pek uzun bir süre bakmadan bakışlarımı kaçırdım.

 

Bakışlarım tabağa çevrili haldeyken sesli bir şekilde herkesin duyacağı şekilde konuştum.

 

" Ah dış görünüşe aldanmayın sevgili eski hocam her an bu dünya ile bağlantınız kopabilir. İnanın büyük bir sevgiyle yemekleri hazırladım. İçinde olmayan hiçbir şey yok gibi. Umarım gecenin sonunda hepimize büyük bir şaşkınlık yaşatırsınız. Bunu temenni ediyorum da. "dedim ve daha fazla Ahrar 'ın yanında durmadım ve Ahrar' ın sol tarafında olan Ahlas beyin yemeğini almak için servis masasına doğru ilerledim.

 

Ahlas beyin ve Süreyya hanımın servis tabağını alıp onların yanına gittim. Yanlarına varınca ilk Ahlas beyin yemeğini verdim. Sevdikleri yemeği Mera 'ya sormuştum. Onun vasıtasıyla yapmıştım. Ahlas bey teşekkür ederek yemeğini yemeye başlarken bu sefer Süreyya hanımın sağ tarafına geçip tabağını önüne koydum.

 

"Bu anlamlı cezanız için Süreyya hanım size müteşekkirim. Beni bu kadar çok sevdiğinizi belli etmeyin. Neredeyse ağlayacağım." dedim büyük bir kinayeyle. Süreyya hanım hemen sözlerime karşılık verdi.

 

"Akıllanmanız için gerekliydi." diyince sakin sesle hemen şu cümleyi zikrettim.

 

"Ah nedense ben daha çok olay çıkarmak istiyorum. Bu yanımı kamçıladınız haberiniz yok. Ceza müptelası oldum sayenizde." dedim ve ne diyecek diye beklemeden biraz ileride servislerini yapmış ve yemekhanenin baş tarafında duran bizimkilerin yanına geçtim.

Yanlarına geçince Dehri konuştu.

 

" Hım katil bir prenses. "diyince bu sözüne güldüm. Diğerleri de bana eşlik etti.

 

" Korkuyorum zehirlemediğim halde biri ölse benden bilecekler. "dedim bunun gerçeğiyle yüzleşirken.

 

" Ama Serra 'ya yemeğini verince yüzündeki korkuyu görmek tüm keyfimi geri getirdi. Bildiğin korkudan yemek yemeye tövbe edecekti. Yese ayrı dert yemese ayrı kız ne yapacağını bilemedi. "diyince Victoria bakışlarım Serra' ya çevrildi. İsteksiz bir ifadeyle önünde duran yemeğe bakıyor birde diğer yemeklere büyük bir iştahla bakıp duruyordu. Ne önündekini yiyebiliyordu ne de diğerlerini. Ah ona müstahak! Bir daha ayağını denk alır ve sözlerini tartıp konuşurdu.

 

"Ahrar hoca büyük bir iştahla yiyor yemeği sevmiş olmalı?" diyince Dennis başımı ondan tarafa çevirdim. Kahkaha atmamak için büyük bir çaba sarf ettim.

 

"Yemekte olandan haberi yok zavallının. Bilse yemezdi." diyince hepsi merakla bana baktı.

 

"İçinde ne var ki?" diye sorunca kısık sesle hepsi bir anda. Hemen cevapladım.

"Uyku ilacı. Biraz da öğrencileri boş bir derse gitsinler. Hep ders olacak değil ya!" diye tamamlayınca cümlemi Victoria tehlikeli bir varlığa bakarcasına baktı.

 

"Sen ne pisliksin! Ya sonra ne olacak?" diyince omzumu silktim.

 

"Ben nereden bileyim Koahrun yaprağı uyku yaptığını. Kokusunu beğenip koydum yemeğine. Hiç bir suçum yok ki?" diye masumca konuşunca Dennis bana sen az değilsin dedi.

Doğru söylüyordum. Ahrar uzun zamandır hiç uyumuyordu. Eh bende yardımcı olmak için onun yemeğine uykusunu getirecek bitkiyi koymuştum.

 

" Neyse ki sorunsuz bitiyor akşam. "diyince Kavi hepimiz bunun için mutluyduk.

 

" Asıl konu şu halimi ailem görse bana üzülürler. Yani benim gibi bir veliaht bu hallere düşecek adam mı! "diye yakınınca Dehri hepimiz aynı anda ona baktık. Yani taktığı şey bu muydu? Sanki çok uslu biride! Kendi topraklarında yaptıklarından haberdarız. Bakışlarımızı fark edince hemen başını eğdi.

Doğru bir hareket!

 

Bugün ne olursa olsun güzel geçmişti. Bir yeni anımız daha olmuştu. Ve ben nedense bu akşam yemeği servisinde çok eğlenmiştim.

 

Gece güzel biterdi umarım? Yeni bir sorun olmadan güzel bir uyku çıkarmak istiyorum.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%