@kumsallardagezen12
|
『Nefretimdi beni şekillendiren.... Sevgimdi beni hüsrana uğratan... 』
Beni yok sayacak tüm evren ama ben sonsuza dek var olacağım; tüm incinen ruhlarda. Varlığımın izleri onların ruhlarında yaşamaya devam edecek. Filizlenecek bir sarmaşık gibi ve onları çepeçevre kuşatacak. Yok olmanın varlığını tadacağım. Zaman bir noktadan sonra beni de çekip alacak. Ve gideceğim yerde hayatımın izlerine rastlayarak onları tekrar tekrar yaşayıp onları yad edeceğim.
Beni yok sayacak tüm geçmişim ama ben orada bir anda belirip zihinlerdeki izlerimle karşısına çıkacağım.
Beni yok sayacak beni tüm sevenler ama ben bir anda anılarında belirip onları bir boşlukta terk edip gideceğim.
Beni yok sayacak atmayı bırakan kalbim, düşüncelerinden arınmış olan zihnim, çürüyen bedenim... Ama onlarla olan bağım sonsuza kadar kalıcı olacak
Beni tüm insanlık unutmak için çabalayacak. Tüm kitaplarda isimim silinecek, tüm anılarda unutulacağım, tüm düşünceler beni düşünmeyecek, tüm benden geriye kalan izler silinecek. Ama benden değil. Yaşadıklarım benimle. Ve anılarım kalbimde. Aldığım darbeler bedenimde. Ağlayışlarımın sesleri hâlâ kulaklarımda. Gözyaşlarımın izleri hâlâ tenimde. Gülümsememin gölgesinin izi hâlâ dudaklarımda. Hâlâ hissediyorum. Hâlâ hatırlıyorum. Ve sonsuza kadar bu böyle devam edecek. Taki ben de bir gün unutmaya başlarsam. Yok olursam tamamen.
Zihnimin kalın duvarları arkasına sığındım. Sızıntılar beni çekip alamasın diye. O duvarları hiçbir acı aşamasın diye. Zihnim gerçekler karşısında aciz olmasın diye. Zihnimi ben dahil her acıdan uzak tutmak için her şeyin varlığından korumaya çalışmak için. Varlığın zihnimi somutlaştırmasını sağlamamak için. O kalın duvarlar bana çok şey sundu.
Güçlü olmayı mesela... Acının beni ele geçirdiğini anladığım anda bile hiçbir şey olmamış gibi devam ettim hayatıma.
Ağlamamayı mesela... Yaşadığım onca ağır şeyler karşısında bile ağlamadan hayatıma devam etmeyi.
Hislerimi kontrol etmeyi mesela... Üzüldüm. Kırıldım. Kandırıldım. Yalana maruz kaldım. Ama hiçbir şey beni kırmadı yoluma devam ettim. Hiçbir şey olmamış gibi.
Kayıplar karşısında dayanıklı olmayı mesela... Sevdiğim biri benden koparılıp alındığında dışarıdan sağlam bir kaya gibi durabildim. Hiç açık vermeden.
Güçsüz olsam bile rol yapmayı mesela... Darbe aldığımda bile hiçbir şey olmamış gibi devam ettim. Tiye almadım. Beni etkilemiyor havası verdim. İnandım. İnandırdım. Kandım. Kandırdım. Ve hayatı bir rol üzerine yaşadım. Mutsuz olsan dahi kendin dahil herkese mutlu olduğun süsü ver ve devam et. Ne yaşadığım ne hissettiğime önem vermeden.
Önümde ruhumda varlığını koruyan ihanet izleri. Ardımdan öl diye bağıran düşüncelerim. İhanetin ruhu kıskıvrak yakalayıp, acı çektirip, ölüme sürüklemesi... Bunu öğreneceğimi hiçbir zaman düşünmezdim. Keza düşüncelerim bunun yanından bile geçmezdi. Hayatta her daim ihaneti tadar insan. Peki koşulsuzca beklemediğin birinden? Bu yaralar. Bu yıkar geçer. Nefes alamaz, nefessizliğin okyanusunda kaybolur gidersin. Kaybettiğini anlarsın.
Neyi? Her şeyi. En çokta kendine olan öz saygını. İnsanlara olan zerre kadarcık olan güveni. Ve diğer her şeyi. İhanetin izleriyle yaşamaya çalışırsın. Ya da o izlerin seni ölüme doğru götürmesini. Ya yaşarken öleceksin ya da tamamen yok olacaksın. Düşüncelerin seni aptal yerine koyacak. Düşüncelerin her daim seni azarlayacak. Sana bağırıp duracak. Kalbin... Kalbinse acı içerisinde atmaya devam edecek. Yavaşça hislerin onu terk etmesine kadar. Sonra tek amacı kan pompalamak olacak. Çünkü senden geriye hiçbir şey bırakmaz ihanet. Seni sen yapacak şeyi alır. İnancını. Her şey yönelik olan inancını.
Keşke uyku zihnimi uyuttuğu gibi düşüncelerimi de uyutsa. Ve bana acı veren düşüncelerden kurtulsam. Kuşkularım beni terk etse uykularım kaçmasa. Uyku bile artık kaçış noktam olmayı bırakmıştı. Ve ben sığınmak adına herhangi bir limana sığınmak istemiyorum.
Çünkü o limanlar acıyla dolu. O limanlar hüsranla var oldu. O limanlara giden geriye kolay kolay dönemiyor. Kendinden bir parçayı orada bırakıyordu. İsteyerek istemeyerek...
Düşüncelerim bir insan gibi olmuştu zamanla. Önce yalan bir maskeyle karşıma çıkmıştı. Sonradan yavaşça niyetini gözler önüne sürmüş ve istediğini alana kadar bana acımasızca davranmıştı. Kanatmaktan ve canımı riske atmaktan çekinmeyerek.
Zihnimin içerisinde bin bir kopukluk vardı. Bunlar anıların zihnimden kaçışlarıydı. Çünkü oradaki varlıkları tehlike altındaydı. Orada bir savaş vardı. Karanlıkla birlikte aydınlığa karşı. Karanlığın, aydınlığa açmış olduğu savaşta en büyük yarayı ben almıştım. Aydınlık tüm varlığını riske atacak topraklarda kalmamak için orayı terk etmeyi seçmiş ve beni karanlık düşüncelerimin merhametine bırakıp gitmişti. Ve o karanlık düşünceler bir kaosun başlangıcını temsil ediyordu. Ve o kaosta sağ çıkacak kimse yoktu. Buna bende dahildim.
Yarım kalan bir yaşamım ben, ruhu ölmeyen bedeni çürüyen. Bedeni küllere karışan. Ruhu arafta mahsur kalan. Bir araya bir daha gelemeyecek iki şeyden ayrılandım. Yaşamım eksikliklerle dolu. Eksik bir yaşam... Eksik bir sevgi... Eksik kararlar.... Eksik cümleler... Eksik anılar.... Eksik adımlar... Eksik şarkılar... Eksik şiirler... Eksik romanlar... Eksik sözler...
Ve ben bunların eksik kalmasının acısıyla yaşamaya çalışıyorum. Çünkü artık bunlar tamamlanamaz. Varlığım yok edildiği için. Ve var olamayacağı için. Ve sonsuz boşluğunda benden kalanlarla var olmaya çabalayacağım için.
Ben burada bir ömre değil bin ömre şahit oldum. Kimdi bunlar?
Yezra... Aron... Dehliz... Esila... Süreyya hanım... Turul bey.. Ahlas bey... Dehri... Dennis... Mera... Rauf bey... Lord Yelit... Loya hanım... Arın hoca.. Ahrar... Victoria... Kiran... Tarsis Kralı... Ve daha nicelerine....
Ben burada bir ömrün tükenmesine değil bin ömrün tükenişine şahit oldum.
Yezra... Sevdiği adamın ihanet ettiğini düşündü.
Dehliz... Sevdiği kadının onu sonsuz ölüme sürüklemesine şahit oldu.
Aron.. Sevdiği kadın tarafından öldürüldü. Ansızın bir anda. Beklemediği kişi tarafından.
Ve diğer herkes gibi .
Süreyya hanım.. Kardeşinin ölümüyle hâlâ acı çekiyor.. Ölüm gibi bir his .
Ahlas bey... Nedense yaptığı bir hata onu Süreyya hanımdan kopardı ve bu ona acı veriyor. Ölmek gibi bir an .
Turul bey... Oğlunu kaybetti. Eşini kaybetti. İki kayıpla yaşamaya devam ediyor. Öldürülmek gibi bir acı .
Kiran... Annesini kaybetti. Ölmek üzere olan çaresizlik .
Tarsis Kralı... Sevdiği eşini kaybetti. Onu korumak için çabalayıp duruken. Ölümle burun burunayken yaşanan o çaresizlik .
Dehri... Kardeşini kaybetti. Acısını içinde yaşayan bir ölünün yasını tutan hissiz bir insan. Hislerini o toprak altına gömen biri.
Victoria... Ailesini tamamen kaybeden biri. Ailesinden geriye hiçbir şey kalmamış. Tüm varlığını yitiren biri gibi. Hüzünlü ve acılı.
Lord Yelit... Sevdiği kadına sahip olmadığı için kendine yaşamı zehir eden adam.
Yaşamlar denilenin aksine çok zor aşamalardan oluşmaktadır. Her aşama size büyük zorluklar yaşatır. Her aşama sizi değiştirir. Her aşama yeni bir duyguyu size sunar. Her an yaşamın kıyısından dönersiniz. Her anda hayatınızda kırılmalar yaşanır. Ve bu kırılmalar sizi incitir.
Soluksuz bir ana gözlerimi açmıştım. Uyandığımda çoktan sabah olduğunu fark etmiştim. Saat kaçtı? Üzerimde olan örtüyü çekip alarak yataktan kalktım. Adımlarım beni banyoya götürdü. Banyoda işlerimi halledip hemen üzerime bir şeyler giyerek odayı terk etmiştim. Odadan çıkarken karşılaştığım kalabalık kaşlarımın çatışmasını sağladı. Neler oluyor kulede? Ben odamın önünde duruyorken birden ön bahçe kapısından içeri giren Kiran ve Victoria dikkatimi çekti.
Olduğum yerde durup onların yanıma ulaşmasını bekledim. Beni fark ettiklerinde yavaş arkaya doğru bedenimi çekip sırtımı duvara yasladım. Birkaç adım sonra yanıma varınca onlara bu ortamın sebebini sordum.
"Bir şey mi kaçırdım?" diyince Victoria evet anlamında başını salladı.
"Süreyya hanımın kuzeni ve ailesi ziyarete geliyor. Onun için bu gördüğün hazırlıklar ve koşuşturmacalar." diyerek merakımı giderince anladım dercesine baktım. Bakışlarım yanımda sessizce duran Kiran 'a çevrildi.
Sağ işaret parmağımı omzuna dokundurup, konuştum.
" Bana kırgın mısın dünkü gece yaptığım davranış için? "dedim üzgün sesim ve üzgün ifadeyle ona bakarken.
" Hayır. "dedi bakışları bana çevrildiği anda. Anlayışla karşıladı ve bakışlarında herhangi bir kırgınlık izlerine rastlamadım." Victoria ve babam son zamanlarda yaşadığın yoğun baş ağrısı yüzünden çok kalabalık ortamlarda şiddetli bir şekilde başın ağrıdığı için o ortamdan kaçarcasına uzaklaşmak istediğinden bahsetti. Bunun için seni yadırgayamam." dedi ve bunun için mahcup olmam için bir sebep olmadığını belli etti.
Bu anlayışlı hali ve beni merak eden yüz ifadesini görünce daha fazla dayanamadım ve Kiran 'a sarıldım. İki elim sırtına yerleşti ve sımsıkı ona sarılıp öylece durdum. Gözlerim o an kapanmış ve onunda bana sarılışını bekledim. Anında elleri belime yerleştirdi ve sarılışıma hemen cevap verdi.
"İyi bir dostsun." dedim çenem onun omuzlarına yaslı halde. Bundan dolayı sesim hafif boğuk çıkmıştı. Arkamızda olan Victoria hızla bize sarıldığı anda bu hali bizi güldürdü.
"Benim kadar olamaz." diye sözlerimle karşılık verince. Kiran ve ben anında onun sımsıkı sarılı olduğu kolları arasında kahkaha attık.
"Bunu Kiran 'a söylemiştim." diye ifade edince Victoria mızıkçı bir hale bürünüp daha sımsıkı sarıldı.
"Hah bir kere en iyi dostun benim." diyip kollarını bizden çekince hemen bende geriye doğru gidip Kiran' dan uzaklaşıp Victoria 'ya baktım.
"Olabilir ama Kiran' da benim için çok değerli ve iyi bir dost." dediğimde Kiran 'ın koluna girip koridorda yürümeye başlarken. Victoria olduğu yerde fazla durmadan bize yetişmiş ve yanımızda ilerlemeye başladı. Kiran bu karşılıklı konuşmamız karşısında sessizce yanımda ilerlemeye devam etti.
" Hım peki ama bir seçim hakkı olsa ilk beni tercih edeceksin değil mi?" diyince Kiran 'a göz kırpıp Victoria' ya evet dedim. Kiran 'a göz kırptığımı görünce burnundan soludu. Yüzü asılınca daha fazla dayanamadım.
"Tamam asma yüzünü Victoria. Şaka yaptım." dedim ve Kiran' ın kolundan ayrılıp Victoria 'nın yanına gittim.
"Affederim ama bir şartla beni çok sevdiğini söyle yoksa affetmem." diye bir şart öne sürünce anında onu kırmadan onu çok sevdiğimi söyleyince anında yumuşadı ve üçümüz hep birlikte yemekhaneye gittik. Victoria ve Kiran çoktan kahvaltı yapmıştı ama bana yemekhanede eşlik edeceklerdi.
Yemekhaneye geldiğimizde çalışanlar arasından biri bana kahvaltı hazırlayıp tekrar işinin başına dönmüştü. Kahvaltı ederken Victoria dünkü evlilik teklifi hakkında konuşuyordu. Kiran yaptığımız şey için her ne kadar teşekkür etsede buna gerek olmadığını. Bizim için iki yakın arkadaşlarımıza yaptığımız güzel bir jest olduğunu söylemiştik. Kiran hâlâ dünkü güzel anının mutluluğu içerisindeydi.
Yemekhaneden sonra hep birlikte yukarı çıkmıştık. Tarasa çıkıp orada sohbet etmiş sonrasında Kiran yanımızdan ayrılmıştı.
Kiran gittikten sonra Victoria 'ya da pek yanımda durmamış ve bir görev için çağrılınca hemen Asper krallığına gitmişti. Tek kalınca her ne kadar düşünmekten kaçınmaya çalışsamda dün gece gördüklerim bir bir zihnime düşünce derin bir nefes aldım. Hâlâ gördüklerimin etkisi üzerimde varlığını koruyordu. Öngörülüyle geçmişe yolculuk etmiştim. Belki de kimsenin bu denli en ince ayrıntısına kadar bilemeyeceği şeyi ben bilmiştim.
Aron 'un ölümü.
Eslia' nın ihaneti.
O bilmeyen kadının varlığı.
O halde o kadın vermişti Esila' nın cezasını. Pek onu engellemiş değildi. Çünkü şu an Esila hiçbir gücü bile olmadığı halde Üç Zihin Büyüsünü yapabilmişse demektir ki bir yerden güç alıyor. Ama nereden? Belki kolyenin güçlerini bir yere aktarmış? Ama bu imkansız. Ya da ona bu güçleri veren biri ya da bir şey var ki hâlâ ruhunu canlı tutabiliyor. Peki Esila, karanlık ruhları neden özgür bıraktı ki? Oradaki amacı neydi? Bir şeye yataklık yapması için olabilirdi. Ya da onların varlığıyla bir şeyi elde de edebilirdi. İhtimaller arasında düşündüklerim.
Ama zihnime Aron 'un yansıması düşünce o an ruhumda karıncalanmalar oluyor. O kadar savunmasız bir anda yakalandı ki ihanete. Bir şey bile yapamadı. Ondan sonra olaylar nasıl patlak verdi acaba? Ardından neler yaşandı? Ve kule birden neden ortalıktan kayboldu? Kulenin yok olması neyin sebebiydi? En çok merak ettiğim o kadının kim olduğu. Aslında aklımda biri geçiyor ama emin değilim. Olamayacağım da.
Ve o kadın Aron 'a bir seçim hakkı tanıdığını söylemişti. Nasıl bir seçimdi sunduğu şey? Ve Aron bu seçimi yapmıştı mı? Ya da yapmasına daha var mıydı?
Birbirini takip eden binden fazla sorum vardı. Sorularım ben tarafından sorulup dururken herhangi bir cevabı alamıyordu. Kanlı Dolunay gecesine kadar tüm planı Esila yapmıştı. Peki neden o gece? O gecenin Eslia için büyük bir anlamı olmalı. Araştırılacaklar arasına bu konuda yerini almıştı.
Bilinenler az sayıdayken bilinmeyenler bu kulenin çerçevesinin büyüklüğüne eş değerdi. Oturduğum koltuğa uzandım. Başımı koltuğun kenarına yaslayıp bakışlarımı tavana diktim. Uykum yoktu ama uzanıp günü yarılamak istiyorum. Bedenimi sola doğru çevirdim ve bu sefer bakışlarımı yere çevirdim.
Biraz bu sessiz ortamda uzanmak isteyince bu isteğime karşı koyamadım.
Gözlerimi kapatınca sanki hiç uyumamış gibi hemen uyku beni esir almıştı.
Uyumadan önce herhangi bir tehlikeli şeye karşı etrafımı koruma kalkanı ile korumaya almıştım. Şimdi rahatça uyuyabilirdim işte.
"Uykunun sinsi gölgeleri seni yakalayacak. Seni çekip alacak. Yollar aşılacak. Yıllar tüketilecek. Yaslar tutulacak. Yıkımlar yer alacak. Yeniden her şey çizilecek. Sen yeniden başlangıcı başlatacak olansın."
Uyumadan hemen önce bir kadın sesi tam yakınımdan gelmişti. Ama o kadar uykum vardı ki. Denileni anlayamadan zihnim kontrolü yitirdi. Ama tenim hissetmişti. Bir elimi avuçlarına almış ve sonrasında yanımdaki varlığı çekip gitmişti.
Rüzgar esiyordu ve aşina olduğum koku ciğerlerime sızıyordu. Bilincim yavaşça açığa çıkmaya başlayınca nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. En son terasta uyku bastırınca ona karşı koymamış ve uyumuştum uzandığım yerde. Sonrası bazı kesik kesik anılar zihnime ulaştı ama bir anlam veremedim. Gözlerimi usulca açtığımda bakışlarım ilk karşımda duran kişinin ayaklarıyla karşılaştı. Bakışlarımı yukarı çevirdiğim anda lacivert harelerle karşılaştım. Ahrar karşımda duran koltuğa oturmuş halde beni izliyordu. Kısık bakışlarım arsından ona bakarken yavaşça olduğum yerden doğrulamaya çalıştım. Uzandığım yerden kalkmış bedenimi ona doğru çevirmiştim.
Sırtımı koltuğa yaslayıp ona bakarken aklıma takılan soruyu sordum.
"Neden buradasın?" diyince Ahrar 'ın bakışları beni inceledi en son tekrar gözlerime bakınca sorumu cevapladı.
"Terasa hava almak için çıkmıştım ve seni burada uyurken buldum. Ondan sonra da gidemedim yanından." diyince uzun bir süredir burada olduğunu hissettim ve uzun bir süre beni izlediğini. Lacivert hareleri ne düşündüğümü anlamaya çalışırken hiçbir şekilde ona aklımdan geçeni yansıtmadım.
" Uyuya kalmış olmalıyım. "dedim gelişi güzel bir şekilde. Sözlerime karşılık olarak olduğu yerden hareket ederek cevap verdi. Yavaşça olduğu yerden kalktı ve olduğum koltuğa doğru ilerledi. Yanımdaki yerini alınca bana doğru çevirdi bedenini. Bende hemen ona doğru döndüm.
" Uyurken huzursuz gibiydin. Kabus mu gördün?" diye sorunca Ahrar o an görüp görmediğimi sorgulayınca görmediğimi fark ettim. Peki neden huzursuzdum?
"Uyurken yanına oturup seni izlemek istedim ama etrafında olan kalkan buna izin vermedi." diyince o an aklıma üşüşen düşünceler neden huzursuz olduğumu açıkladı. Ahrar 'ın varlığını tehdit olarak görmüş olmalı kalkan belki de onun için Ahrar huzursuz olduğumu düşünmüş olmalı. Kalkan uyanmamı istemişte olabilirdi. Ve ben uyanmayınca huzursuz ve sıkıntılı bir uyku çekmiş olmalıydım.
"Kabus görmedim. Kalkan beni dış etkenlere karşı uyarmak içindi. Belki de gelişin kalkanı devreye sokmuş olmalı." dedim doğru olanı söylerken. Ahrar' ın bakışları kısıldı ve gözlerime bakarken bir şeyi anlamaya çalışırcasına baktı. Sanki gözlerimin ardında olan şeyi görmek istercesine bir amaçla. Hatta sağ eli çenesine uzandı ve hafifçe çenesini kaşıdı düşünceli bir şekilde. Sonra parmakları çenesinden usulca çekildi ve yavaşça iki eli birleşti.
Sıkıntılı bir hali vardı şu an. Birden bire ne oldu ki? Ahrar sanki bazı şeyleri şu an fark etmişti ve onun varlığıyla yüzleşiyor gibi bir hali vardı. Hatta düşünceleri onu öyle bir soyutlamıştı ki şu an buradaki varlığımı bile unutmuş gibiydi.
"Kolye ile bağ kurduğunu söylemiştin..." dedi kendi kendine sesli bir şekilde. Sanki bu cümleden yola çıkarak, bazı şeyleri açığa çıkarmak istiyordu. Ve bu cümle her şeyin başlangıcıydı. Ahrar dalgın dalgın düşünürken bende onun bu haline anlam vermeye çalıştım. Neden bu kadar şaşırdı ki? Sonuçta ona daha önce de demiştim. Zaten kolye sahibiyle bağ kurmadıkça ona güçlerini sunmaz ki! Bunu bilmiyor muydu? Ya da üzerine çok mu düşmemişti?
"Ahrar iyi misin?" diye sorduğumda anında içerisinde olduğu transtan çıktı ve lacivert harelerindeki yatan o karmaşa kaosu içerisinde bana baktı. Ve bir şeyin farkında olmasının yattığı acıyla bana dikti bakışları arasından konuşmaya başladı. Uzun süren sessizliğinin hemen ardından.
"Kolye üçüncü bağını kuruyor. Herhangi bir zorlama olmadan. Ve şu seni koruyan kalkan işte o kalkan hiçte o kadar kolayca yapabilen bir kalkan değil. Bunu kaç kere yapmaya çalıştım. İlk an bu kalkanı başka bir şey sandım ama sen söylediğin anda bunun kanla yapılan Hirsola Kalkanı olduğunu anladım. Bu kalkanı ne zamandan beri kullanıyorsun? "dedi vereceğim cevabı sabırsızlıkla beklerken. Birden sorusunu duyunca kısaca bir duraksadım ve sonrasında ne zaman yaptığımı hatırlamaya çalıştım. Yani epey olmuştu ben yapalı.
" Bu kalkanı ilk kolye sahip olduğum anda Lord Yelit 'en öğrendim ve bunu yaptığım zaman birkaç hafta sonra. Tamam adapte olduğum anda yaptım kendim için. Neden sordun ki? "dedim bunu öğrenmek isteyişinin altında yatan gerçek sebebi merakla beklerken.
" İlk anda bu kadar güçlü bir kalkan yapman senin için büyük bir şey. Çünkü ilk zamanlar kolye sahibiyle uyum içerisinde olmak için epey uğraş verirken seninle bu uğraşa bile girmeden sana tüm sahip olduğu gücü sunmuş. Bu çok tuhaf." dediğinde asıl benim tuhafıma giden onun neden bu kader şaşırmış olması. Neden kolyenin bana bağlı olması onu bu kadar şaşırttı ki?
" Bu normal bence. Hem Lord Yelit 'te bunu görünce emin olmuştu. Doğru bir seçim olduğunu söylemişti. Şaşırmanı anlamıyorum?" diyince bu halinin dikkatimi çekmesi onu yaşadığı o tuhaf durumdan çekip aldı. Ve anında önemsiz bir konuda bahsedercesine konuşmaya başladı.
" Hiç sadece bu kadar hızlı bağ kurman beni şaşırttı. Hemde çok. "dedi son cümlesini dalgın dalgın söylerken. Bakışları kısa süreliğine kolyeme kaydığı anda bende onu izledim neden böyle davranıyordu?
Ahrar 'ın bu ara sıra kolye ve benle ilgili olan bu düşünceleri beni farklı düşüncelere sevk ediyordu.
" Sonuçta olası bir durum değil mi? Kolyenin sahibiyle bağ kuruması bence bu kadar şaşırmanı gerektirecek bir durum değil." dedim onu daha detaylı incelerken. Dediğimi işittiği anda evet anlamında başını salladı. Ve sonra yavaşça bu konuya yönelik ilgimi dağıtmaya çalıştı. Her ne kadar yaptığı şeye bir tepki vermeyerek ona uysamda hâlâ bu konudaki tutumu bende soru işaretleri bırakmıştı.
"Neyse kapatalım bu konuyu." dedi geçiştirerek. "Ben seninle başka bir şey konuşmak istiyorum. Ama burada değil. Seni seveceğini düşündüğüm bir yere götürmek istiyorum. Ama bana birkaç gün tanı. Onun ardından seni oraya götüreceğim. Şimdilik yapmam gereken birkaç işi bitirmem lazım ki bir pürüz çıkmasın o gün. "diyince Ahrar onun isteğini geri çevirmeden kabul ettim.
Ahrar 'la birkaç dakika genel şeylerden sohbet ettikten sonra Ahrar yanımdan ayrılmış ve gitmişti. Bende onun gidişinden sonra terasta biraz daha kaldıktan hemen sonra terası terk etmiştim. Terastan çıkıp merdivenlere yöneleceğim an biraz ileride birini gördüm.
Dehliz 'i.
Benim olduğum tarafa bakıp yanına gelmemi bekliyordu. Hemen bakışlarımı etrafta çevirdim. Kimse var mı diye. Koridorun diğer tarafında olduğu yerde kıpırdamadan beni bekliyordu.
Bulduğum bu katta kimse olmadığını fark eder etmez hemen Dehliz' e doğru ilerledim. Dehliz ona doğru geldiğimi fark edince önünde durduğu boş olan dersliklerin birine girdi. Ruh formatında olduğu için kapıyı açmadan rahatlıkla içeriye girmişti. Sonunda koridorun diğer tarafına ulaşınca Dehliz 'in içerisinde olduğu sınıfın kapısının önüne gelerek, kapıyı açarken bakışlarım içeriye kaydı. İçerisi boş ve sessizdi. Açık olan pencereden esen rüzgar saçlarımı savurmuştu. Kapıyı hemen kapattığım gibi biraz ileride öğretmen masasının önünde duran Dehliz 'e doğru ilerledim.
Yanına yaklaştığımda merakla konuşmasını bekledim.
"Nasılsın Prenses?" dedi durumumu sorarken. İyiyim dedim kısaca.
"Bulmanı sağladığım kitabı iyi koruyorsun değil mi?" dediğinde geçen sefer Victoria' yla beraber gittiğimiz mağarada aldığımız, o büyü ile korunan kitaptan bahsettiğini anladığım anda kafamı olumlu anlamda salladım.
"Güvenli bir yerde. Ama kitabı açamadım. Gizli bir büyü ile korunuyor." diyince sanki bundan haberdarmış gibi dediklerimi duyunca, kayıtsız bir şekilde bana bakmaya devam ettiğini fark ettim.
Biliyor olmalıydı kitabın büyü ile koruduğunu. Peki bu büyü onun vasıtasıyla mı sağlanmıştı acaba?
" Haberim var bu büyüden ama sen şimdi bunu boş ver. Zamanı gelince o büyüyü kaldıracaksın zaten. O zamana kadar sadece kitabı iyi koru yeter." dediğinde neyin zamanı gelince o kısmı anlayamadım.
Bembeyaz olan göz bebeğinin bulunmadığı gözlerine baktım. Şu an karşımda Ruh formatında bulunurken bende herhangi bir rahatsızlık duymuyordu. Belki de onu bu haliyle yadırgamayacak tek kişi olduğum için. Çünkü bunun sebebini biliyordum.
"Peki sen o kitabı saklamam gerektiğini söylüyorsan o kitabı saklayacağım. Çünkü sana güveniyorum Dehliz. Senden bana karşı herhangi bir zarar gelemeyeceğini de biliyorum." diyince her ne kadar fark edemesem de bakışlarında, ona duyduğum güven ona iyi hissettirmişti
" Burada olmamın tek sebebi zaten senin korumak olduğunu bil. Herkesten ve her şeyden... Onun için ben bir şey söylüyorsam bil ki şu an bilmemen gerektiğidir. Ama bu değil ki sonsuza kadar öğrenmeyeceksin. Zamanı geldiğinde elbet öğrenmen gereken her şeyi öğreneceksin. Bunu ben sağlayacağım. O ana kadar sabırlı olmak dışında bir çaren yok. "diyince başımı peki dercesine salladım.
" Tamam öğrenmek için ısrar etmeyeceğim. Sadece bunun için mi geldin yoksa söylemek istediğin bir şey daha mı var?"diye sorunca o an bembeyaz olan irisleri aşağı çevrildi. Ve uzun süre orada oyalandı.
Sonra sanki bunu söylemek onun için çok zormuş gibi bakışları beni buldu.
" Ben bir Karanlık Ruhum. Ama sıradan bir Karanlık Ruh değil. Tüm Karanlık Ruhların efendisiyim. Ve Emira bizler hafife alınmayacak tehlikeli yaratıklarız. Belki ben daha önceden insan olduğum için daha uzlaşmacı bir ruh olabilirim ve tehlikesiz. Ama diğer ruhlar öyle değil. Onlar her yerde var. Bu dediğimi unutma çünkü sonra dan bu sana lazım olacak. Sen bu dediklerimle bazı şeyleri açığa çıkaracaksın. Karanlık Ruhlar her zaman diliminde varlar. Bugünde, yarında ve dünde. Onlar için bir zaman dilimi yok. İstedikleri evrene istedikleri ana gidip gelebilirler. Ve onlar sadece emir kulu. Ona istediğini verdiğinde senin hizmetine girer. Tarafsız yaratıklardır. Sadece onlara beslenmeleri için koşul sun. Senin istediğin her şeyi yerine getireceklerdir. Karanlık Ruhlar çok güçlü bir tür ve bu türü alt etmek çok zor. Onun içinde şu an bir büyü ile bir portalla onları hapsettiler. Kimse onları amaçları için kullanamazsın diye ve kimse tehlikeye girmesin diye. "diye uzunca bana ait olduğu türü açıklayınca, neden beni uyardığın anlamadım?
Ama neden şimdi açıkladığını fark ettim. İleride bu bilgileri kullanmam için. Çünkü o bir Karanlık Ruh. Ve dediği gibi her evrende var ve her zaman diliminde. Onun için o kitabı almamı sağladı. Ve onun için bana bu bilgileri sundu.
"Peki Esila, Karanlık Ruhlara ne sundu? Çünkü biliyorum onları o serbest bıraktı Kanlı Dolunay gecesinde. Bir amacı vardı. Ama o gerçek olmadı. Olmasına izin verilmedi." dedim bu dediklerime bir açıklık getirmesini isteyerek. Ama bir şey demedi. Ben de bu suskunluğunu vermeyişine yordum. Demesi yasaktı. Ve bunu ondan zorla öğrenmek istemiyorum. Ona herhangi bir zarar gelmesini de.
" Tamam üstelemeyeceğim. Ve teşekkür ederim söylediklerin için. Dediklerini uygulayacağım ve bu dediklerini aklımdan çıkarmayacağım. Seni görmek güzeldi. Varlığını bilmek büyük bir armağan benim için." dediğimde Dehliz olduğu yerde harekete geçti ve birden bir şey oldu. Avuçlarım arasında bir şeyin varlığımı hissettim.
Bu bir çiçekti. Hemde siyah renkte olan şakayık çiçeği.
" Varlığımdan ötürü herhangi bir şey var etsem dahi onun siyah rengi dışında başka bir renk mevcut edemem. Beyaz şakayık çiçeklerini sevdiğini biliyorum. Ama sana vereceğim renk siyah. Seveceğini düşünüyorum." diyince bu hediyenin beni ne kadar mutlu ettiğini yüzümde okuyabilirdi. Çünkü içten bir tebessümle ona baktım.
" Buda senin farkın. Çünkü kimse bana simsiyah bir şakayık çiçeği hediye edemez. Teşekkür ederim bu anlamı hediyen için. Ve bil ki hediye edeceğin her şey benim nezdimde çok büyük bir değere sahip olduğunu." dedim ve avuçlarımın arasında olan çiçeğe mutlulukla baktım.
Dehliz bu sözlerime başını usulca sallayıp karşılık verdi. Bir kaç dakika daha yanımda kaldıktan sonra yanımdan ayrılıp gitmişti. Dehliz gittikten hemen sonra sınıftan çıkıp koridorda geldiğim yolu geri gitmeye başladım. Merdivenlere ulaşınca yavaşça basamakları inmeye başladım. Süreyya hanımın misafirleri öğleden sonra gelecekti.
Onlar gelene kadar biraz ortalıkta kaybolmak istedim. Umarım bunu yapmaya fırsatım olurdu. Merdivenlerden indiğimde zemin kata ulaşmıştım. Zemin katta yürürken sola doğru döndüm. Şimdi ön bahçeye çıkmak tehlikeli olur. Kalabalıktır orası ve kimseye yakalanmadan kuleden uzaklaşmam lazım. Arka bahçeye çıkan koridora sapıp, orada sessiz ama hızlı adımlarla ilerlemeye başladım. Koridorun sonuna gelince açık olan arka kapıdan dışarı çıktım. Bakışlarımı etrafta gezdirdikten sonra kimsenin varlığına rastlamayınca hemen sola dönüp kulenin dışarısında olan araziye doğru çıkan kapıya yöneldim.
Önümde duran küçük kapıdan hemen dışarı çıktığımda gibi önümde olan geniş patikada ilerlemeye başladım. Kulenin arka kısmında bulunan kasabaya bakışlarım çevrildi. İlk zamanlar bu kasaba gerçek Moritanya kulesinin ön cephesinde bulunurken. Kata Ormanda bulunan kule yok olduktan sonra yeni inşa edilen kulenin gerisinde kalmış. Demek ki Karanlık Sırlar kitabının o harita kısmında gösterilen kule Kara Ormanda bulunan kuleye ait çizimmiş.
Ve benim gördüğüm o çizim sonradan Aron tarafından kitaba eklenmişti. Yezra kadar onunda o kitapta eklediği şeyler vardı. Fakat ben artık kitabın sayfaları dolduğu için oraya herhangi bir ekleme yapamazdım. Ama ön ve son sayfada bulunan iki sayfa boştu ve onun dolu olduğu söylenmişti. Ve ben o boş gözüken ama aslında dolu olan sayfalarda ne olduğunu sabırsızlıkla görmek için can atıyordum.
Orada acaba neler vardı? Ne gibi bir bilgi yer alıyordu kim bilir? Patikadan sola dönüp çiçek arazisine vardım. Çiçek arazisinin tam önüne gelince yavaşça içerisinde ilerlemeye başladım. Kendimi bu çiçekler arasında saklayıp, kulede olan her şeyden saklamak istedim . Ve yere doğru oturdum. Oturduğum yerden kuleye baktığımda aylardır zihnime kazınan ayrıntısına dikkat ettim.
Kulede her şey vardı ama bir ruha sahip değildi. Ruhunu yitirmişti. Ruhu çalınmıştı ondan ve orada bulunan kişilerden. Ve ruhu olmadan yaşamaya çalışıyordular.
Bakışlarımı oradan çekerek önüme çevirdim. Ve kolyenin gücüyle hemen çizim yapmam için gereken malzemelerin önümde belirmesini sağladım. Malzemeler önümde belirince hemen aklıma gelen şeyleri çizmeye başladım.
Çizim yapmak iyi geliyordu. Zihnimi oyalıyor. Zamanın birazda olsa akıp gitmesini sağlıyordu. Elimde tuttuğum parmaklarımın arasında olan kurşun kalemle gözümün gördüğü şeyleri aktarmaya başladım. Önce çiçeklerin ardından gözüken kasabada duran evleri çizmeye başladım. Sonrasında evler bitince bu sefer de arkalarda olan yüksek dağları ve sonrasındaysa kocaman olan gökyüzünü ekledim. Sonrasında hemen bembeyaz olan bulutları ve gökyüzünde uçan kuşları.
Yarım saat boyunca çizimin eksik kalan yönlerini eklemeye devam ettim. Tam bir perspektif şeklide her şey kağıtta yerini aldıktan sonra çizimi bitirip, onuda diğerlerinin yer aldığı yere götürdüm.
Birkaç tane daha çizim çalışmasını yaptıktan sonra sırt üstü kendimi yere attım ve durulup anı yaşamaya çalıştım. Manzaram güzeldi. Berrak gökyüzünü izlemek iyi hissettirmişti. Bazen dalıp giderken, bir şeyleri izlemenin, bana çoğu şeyden daha huzur verdiğini fark etmiştim. Ve bu hissi kaybetmemek için nadir anlarda bunu yapmayı tercih etmiştim. Çünkü bazen az da olsa size iyi gelen şeyleri korumak ister insan. Ve bunu yitirmemeyi de. Benimde istediğim şey buydu. Kayıpları aza indirmek.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Çiçek arazisinden ayrılınca rotamı kuleye çevirdim. Bizimkiler ne zamandır ortalıkta yoktu. Nerede olduklarını merak etmiştim. Arka bahçeye girince biraz ileride olan kapıya doğru ilerledim. Kapıdan geçip dar uzun koridorda ilerlerken birden bir düşme sesi gelince olduğum yerde durdum. Bakışlarımı sesin geldiği yöne çevirince arşiv odasına inen merdivenlerden bu düşme sesinin geldiğini anlayınca bedenimi oraya doğru çevirdim ve ilerlemeye başladım. Arşiv odasına inen merdivenin ucuna ulaşınca, yavaşça duvara tutunarak aşağı inmeye başladım. Bu sefer konuşma sesleri işittim.
Sesler boğuk ve kısık olsa da bu seslerin kimse ait olduğunu hemen anladım. Bizimkilere aitti. Peki burada ne arıyordu bunlar? Merdivenlerden yavaşça inip arşiv odasına çıkan yolda ilerlemeye devam ettim. Burası onların pek uğrayacağı bir yer değildi. Bir şey olmuş olmalı? Sonunda arşiv odasının önüne gelince açık kalan kapının ardından gelen sesleri dinlemeye başladım.
"Yapılacak şey mi bu!" diye kısık sesle Dennis 'in azarlamasını duydum. Kimi azarlıyordu? Ve ne yapmışlardı bu baş belaları? Yavaşça kapının sol tarafına yöneldim ve beni görmemelerini sağladım.
"Bilerek olmadı ya? Kaza diyorum sana! Neden anlamak istemiyorsun!" diye sertçe çıkışınca Dehri, o an ne olmuşsa en büyük payın ona ait olduğunu anladım. Yine ne gibi bir sorun açmışlardı başlarına kim bilir?
"Kaza mı? Ne kazası bildiğin saldırı bu! Hem Victoria sen nasıl buna izin verirsin? Biri öğrense vay halimize." diyen Dennis bu seferde Victoria 'yı azarlayınca sorunun büyük olduğunu anladım. Kim bilir Victoria ve Dehri ne sorun açtılar başlarına. Ah yanlış söyledim başlarımıza.
" Ya o an şaşkınlıktan bir şey yapamadım ki. Hem bana kızıp duracağına bir şey yapında bu sorunu halledelim." dedi Victoria çaresizce şu an olduğu ortamın sona ermesini isteyen bir istekle. Birkaç hareket etme sesi duydum. Sanki bir şey taşınıp duruyordu bir yere. Sürtünme sesi duydum o anda. Bir adım atarak tam içeriye bakacağım an duyduklarım buna engel oldu.
"Sorun mu diyorsun buna kızım!" diye hiddetle kızınca Enfal, meraktan olduğum yerde düşünmeye başladım. Ne yapmış olabilirler ki? "Bas baya adam öldürmek denir buna." diyince Enfal olduğum yerden hareket edip içeriye doğru girdim.
"Ne adam mı öldürdünüz?" diye şaşkınlıkla yüksek sesle bağırdım. Ve o an sesim arşiv odasında yankılandı. Artık ne kadar bağırmışsam şaşkınlıktan!
Hepsi aynı anda olduğum tarafa baktı. Aniden ortaya çıkınca korkmuşlardı. Ama benim kadar olamaz. Anında Dehri yanıma koşarak geldi ve susmam için sağ avcuyla ağzımı kapattı.
" Sussana bizi yakalatmak mı istiyorsun Emira!" diye ikazda bulununca hayır anlamında başımı iki yana salladım. Bir cinayet olayına teşebbüs etmedikleri kalmıştı.
Bu olayın ciddiyetini kavrayınca hemen Dehri 'nin elini itekledim ve yerde Enfal ve Dennis tarafından sürüklenen adama baktım. Adam baygın bir şekilde yerde sürükleniyordu. Genç Kiran yaşlarında biriydi. Kumral beyaz tenli biriydi. Ve şu an ölü haldeydi.
" Bir katil olmadığınız kalmıştı. Onu da yaptınız! Bravo size! " diye şiddetle kızınca, hepsi tekrar yüksek sesle konuşmamamı ve susmamı belirten bakışlarla bakınca derin bir nefes aldım. Bu sefer kurtuluşumuz hiç yok gibiydi.
Bakışlarımı hemen Victoria çevirdim. " Çabuk Victoria anlat bana olayı en baştan itibaren ! "diyerek alelacele bu olayın gelişme durumunu öğrenmek istedim. Nasıl bu evreye geldiler ki? Ne yaşanmış olabilir aklım almıyor?
Victoria olduğu yerde anlatmaya başlarken, birden Dehri arkama doğru geçti ve açık olan kapıyı kapattı.
" Bak aslında göründüğü gibi değil. Ben seni arıyordum kulede. Sanırım o sırada Süreyya hanımın misafirleri gelmiş olmalı. Ve merdivenlerden aşağı inerken birden şey oldu onunla karşılaştım." dedi ve yerde uzanmaktan olan adamı gösterdi. Adama kısaca baktıktan sonra Victoria bana tekrar çevirdi bakışlarını. " Ben merdivenleri inerken onunla karşılaştım. Ve yanından geçip gideceğim anda sarkıntılık etmeye başladı. Pek takmadım ve yanından geçip gideceğim an koluma yapışınca, o an sinirlendim ve yüksek sesle kolumu bırakmasını istedim. Ama inat etti ve devam etti, hem rahatsız etmeye hemde iğrenç şeyler söyleyemeye. Hatta bunun boyutu değişti ve hakaret içerikli sözler söylemeye başlayınca sinirim geldi ve ona sertçe bir tokat attım. "diyince söyledikleri zihnimde canlandı.
" Sonra ne oldu? "diyince Victoria yanıma yaklaştı ve karşıma geçip devam etti anlatmaya.
" İşte attığım tokat onu kızdırınca başladı bana bağırıp çağırmaya. O sırada zaten Dehri olaya el attı ve adamı uzaklaştırmaya çalıştı ve ne olduysa o sırada oldu. Birden bire adamın dengesi kaydı ve merdivenlerden düşmeye başladı. O an korudan bir şey yapamadım, onu düşmesini engellemek için. Ve sadece şaşkın şaşkın düşmesini izledim. Sonrası zaten onu kimse görmeden buraya getirmek oldu. Öldüğünü düşünmüyorum çünkü nabzı atıyor ama bilinci yerinde değil ve kimse fark etmeden onu uyandırmalıyız. Yoksa işler çığırından çıkacak. "diye sözlerini bitirince Victoria hemen ona sarıldım ve yaşadığı şeyin onda yarattığı izleri silmek istedim.
" Tamam bir çaresine bakacağız olmazsa birisi onun kılığında ortada gezer. Yani olmaz mı? Sonuçta her türlü uyanacak bu adam. Ölmediyse tabii! "dedim imayla Dehri 'ye bakarken ." Bu arada bu adam kim?"diyince hemen sorumu biraz ileride duran Kavi cevapladı.
" Süreyya hanımın yeğeni oluyor kendisi. "diyince sıkıntılı bir nefes aldım. Bir yeğeniyle sorun yaşamadığımız kalmıştı.
" Umuyorum ki sorunlu bir yeğendir. Ve Süreyya hanım gram sevmiyordur. Yoksa işimiz gerçekten zor. Şimdi bunu uyandırmaya ve bildiklerini unutturmaya bakalım. "dedim ve adama doğru ilerledim.
Adamın yanına gelince önce nabzını kontrol ettim. Atan nabzını hissedince rahat bir nefes verdim. Evet haklılar yaşıyordu. Ama bilinci kapalıydı ve onu uyandırmalı sonra da her şeyi unutmasın sağlamalıydım.
Yavaşça kolyemin gücüyle onun bilincini uyandırmaya çalıştım. Parmaklarımı yavaşça kıpırdatarak, bildiğim büyü sözlerini okuyup, onu uyandırma işlemine başladım. Umuyorum ki zorlanmadan bu sorunu halledeceğim. Keşke her umduğumuz gerçek olsa.
Aklımda gelen tüm büyü sözlerini söyledim. Uyandırmak için her şeyi denedim. Bir ara sinirden tokat ile atmış olabilirim adama. Tabii bunu görünce bizimkiler ne yaptığımı sorunca, uyanmadığını söyler söylemez, bana beceriksiz diyerek, bu sefer onlar sırasıyla adamı uyandırmaya çalıştılar. Adamın başında dikilmiş sırasıyla herkesin bildiği büyü sözlerini söyleyip herhangi bir şey olmadığını görünce olduğum yerde tepinerek Dehri 'ye öfkeyle bakıyordum.
Nasıl vurmuşsa artık adam uyanmıyor ya! Son olarak Kavi' de şansını denedi ama o da başarılı olmayınca tekrar onu uyandırmaya çalıştım.
Dakikalarca aklıma gelen her büyü sözlerini söylemeye ve onu uyandırana kadar durmaksızın bilincini geri getirmeye çabaladım. Ama maalesef istediğim gibi hiçbir gitmedi. Sonra Victoria ve Dehri 'de olaya el attılar ama onlarda başarılı olamadı. Adamı Kavi ve Dennis duvara yaslamıştı. Ben hemen adamın dibinde beklerken Dennis ve Kavi adamın ayak ucunda yere çöküp oturmuştu. Diğerleri de arşiv odasında bulunan sandalyelere oturmuş yerde sırtı duvara yaslı adama bakıyordular. Son kez tekrar uyandırmak için çabaladım ama başarılı olmayınca öfke beni esir aldı.
" Ne diye adama yumruk atarsın ki? "dedim sinirle dişlerimin arasından Dehri 'ye bakarken.
Sözlerimi işitir işitmez hemen oturduğu sandalye üzerinde bana baktı. Yüzünde ona yönelik olan sinirimi yadırgayan bir ifade vardı. Hah birde bu halimi mi sorguluyor beyefendi! Ya artık yapmadığımız büyü kalmadı. Adama nasıl vurmuşsa adamın ölüden bir farkı yok. Yani ondan başka kimi suçlamamı bekliyor ki? Sonuçta hepimiz onun sorumsuzca yaptığı şey yüzünden mağdur haldeyiz,
" Bir anda boşluğuma geldiği için yüzüne o an yumruk attım. Victoria 'yı rahatsız ettiği için bende o an onu uzaklaştırmak istedim. " dedi olduğu yerden kalkıp bana doğru gelirken. Hemen dizlerinin üstüne çöküp tekrar adamı uyandırmaya başladı. Onda sinirli bir bakış attım.
"Tam şu an boşluğumda duruyorsun Dehri. Sana şu an şurada bir yumruk atmam an meselesi. Ve bilmeni isterim ki sen değil bu adam gibi bilincini yitirmek, ölür gidersin benim attığım yumruğun ardından. Çok güzel uzaklaştırmışsın görüyorum ne yazık ki! Nasıl uzaklaştırmışsan adamın bilincini geri getiremiyorum. Bilincini tamamen geri gelmemek üzere yitirmiş. Eğer bunu öğrenirlerse başımıza büyük bela gelir. Süreyya hanıma daha bu düne kadar sorun çıkarmayacağımız adına söz verdik ve olanlara bak! " dedim ve olduğum yerden kalkıp ilerlemeye başladım Dehri 'nin kalkıp boş bıraktığı sandalyeye.
Sandalyeye oturduktan sonra devam ettim sinirle söylenmeye.
" Oğlum kim dedi adama o an yumruk atamanı? Medeni bir şekilde halledemez miydin? Olana bak ya! Daha bir belayı atlatmadan bir diğeri ortaya çıkıyor. Çıldıracağım sizin yüzünüzden. Olaylar sizinle alıp başını gidiyor ve akıl almaz bir boyutla sonuçlanır!" dedim öfkeyle solurken. Gözlerimi kapatıp sakin kalmaya çabaladım ama gözlerimi kapatınca aklıma dolup taşan düşüncelerle hızla gözlerimi açıp azarlamaya devam ettim.
" Bilin bakalım kim gün sonunda bu adam uyanmazsa biz ne yapacağız? Ve bence şimdiden adamın yokluğu belli olmuştur. Onun beraberinde kim fark edildi. Her daim yeni sorunlarla gündeme gelen bizler! Şimdi bile bizden şüphe etmiş olabilirler. "diyince söylediklerime karşılık Victoria anında konuştu.
" Bizde onu burada bırakıp gözler önüne çıkalım. "diyince Victoria saf saf. Onun bu dediklerine sinirli bir şekilde güldüm. Bu gülüşüm Victoria 'nın yüz ifadesinin asılmasına sebep oldu ve yavaşça omuzları çöktü.
" Bir bunu yapmadığımız kaldı. Hem adamı bayıltıp bilincini yitirmesine sebep olalım. Hemde onu burada terk edip hiçbir şey olmamış gibi davranalım. Ne hâlâ memleket Victoria hanım!" diyerek bu önerisini çöpe atmasını belli edip düşünmeye başladım.
"Aklıma bu geldi o an. Kızma bana ne yapabilirim ki? Zaten çok kötü bir haldeyim." diyince Victoria dayanamadım. Belli etmemeye çalışsa da korkuyordu adama herhangi bir zarar gelmesi ihtimaliyle. Ama şimdilik düşüncem kötü bir şey olmadığıydı adama. Sadece hem yumruk yemişti hemde merdivenlerden düşmüş olması onun bilincini yitirmesine sebep olmuştu.
"Tamam sıkma canını bir çaresine bakacağız. Biraz düşünelim. Herkes bu sorunun hallolması için bir çözüm yolu düşünsün. Belki de bulur ve bu sorundan kurtuluruz.
Ben kara kara düşünürken bakışlarımı bizimkilerde gezdirirken Kavi ve Enfal 'in asık suratlarına önünde bilinci kapalı olan adama baktıklarını gördüm. Dennis ve Nehar' sa sırtlarını arkalarında olan raflara yerleştirdiğini ve bakışlarının yerde gezip durduğunu gördüm. Hepsi çaresizce bu olayın nasıl sorunsuz bir şekilde kapatılması gerektiğini düşünüyordu.
Neyse ki aklıma iki çözüm gelmişti. İkisi de pek doğru olmayan kişilerden istenilecek bir yardımdı ama başka bir çözüm de o an aklıma gelmemişti.
Oturduğum sandalyeden kalkıp hemen bizimkilere dönüp konuşmaya başladım.
"Yapılacak iki seçenek var önümüzde ya Süreyya hanımın yanına gidip her şeyi anlatacağız ve ondan bunu çözmesini isteyeceğim ya da hâlâ kuleden gitmemiş olan Tarsis kralından yardım isteyeceğiz." diyince hepsi dediğim şeyin farkında olup olmadığımı sorgulayarak bana bakınca ne yapabilirim dercesine baktım.
" Biliyorum seçeneklerin ne kadar sıkıntılı olduğunu ama başka çaremiz yok. Farkında mısın adam uyanmıyor? Ya bir sorun varsa ve biz bunu saklayarak bu sorunun büyümesini sağlıyorsak? En iyisi yardım almak. Belki de biraz sıkıntı yaşayacağız ama kötünün iyisi bu sunduğum seçenekler. "dedim ve bir şey demelerini bekledim.
" Emira haklı—"dedi Dennis ve oturduğu yerden kalkıp ayağa dikildi." uyanmıyor adam ve bizler belki de zaman kaybediyoruz. Onun için şimdiden bir karar vermek zorundayız. Oylama yapalım. Tarsis kralı mı? Yoksa Süreyya hanım mı? "diye sorunca Dennis o anda herkes birbirine baktı ve hepsi aynı anda Tarsis Kralı diyince çözüm yolunun önü açıldı. Ve şimdiden onun yanına gidip bize yardım etmesi için yalvarmak düştü bize.
" Peki o halde biriniz burada dursun ben ve diğerleri gidip Tarsis Kralını ikna etmeye başlayalım. Hatta Kiran'ı da yanımıza alalım. Daha iyi olur. İkna etmemiz konusunda." diyerek bir yerden başlamak gerektiğini belli ettim.
Birkaç dakika sonra Kiran ve Nehar adamın başında olacaklarını söyleyince hemen onlara çok dikkatli olmalarını söyleyip tam dışarı doğru harekete geçeceğimiz anda arşiv odasının kapısı açıldı.
Korkuyla hemen arkamıza dönüp baktığımızda karşımızda Süreyya hanım ve Ahlas beyi gördük. Anında hepimiz olduğunuz yerde hızla tek sıraya geçip arkada baygın bir halde yerde uzanan adamı saklamaya çalıştık. Bu yaptığım şey Süreyya hanımın tabii dikkatini çekti.
Ahlas bey olduğu yerden hakarete geçip bize doğru ilerledi. Ve tek sıra bir vaziyette dikilmiş bize kısaca bakıp arkamıza doğru ilerleyince nefeslerimizi tuttuk. Gözlerimi kapattım bu biraz sonra olacak olaya tanıklık etmesinler diye . Şimdiden yıkımın uğultulu sesi kulaklarıma ulaşmıştı. Bakışlarımı açıp Süreyya hanıma çevirdim. Olduğu yerde bizlere bakıp duruyordu.
Bakışlarımı yanımda duran Dennis 'e çevirdim. Yüz ifadesi kasılmış bir vaziyette öylece ileriye doğru bakıyordu. Yanımda sol tarafta duran Victoria anında elimi tutup korkuyla Süreyya hanımın bir tepki vermesini bekledi.
"Durumu iyi mi?" diye sorunca Süreyya hanım, sözlerinin Ahlas beye yönelik olduğunu o anda anladım. Karşımızda sakin bir şekilde durmuş, Ahlas beyin diyeceklerini duymayı bekliyordu. Çok rahat olması normal mi?
"Neden bağırıp çağırmıyor?" diyen Victoria herhangi bir şey diyemedim. Zihin bağından iletişim kurunca diğerleri de sorularını sorup durdular ardı ardına.
"Bence sonucu öğrenip ona göre cezayı ve sesinin desibelini ayarlayacak." dedi Dehri hemen sonrasında konuşmayı Enfal devraldı.
"Asıl sormamız gereken şey nasıl öğrendiği? Bizi mi takip ettiriyor yoksa?" diyince Enfal anında hepimiz birimize bakınca bir anda bu davranışımızı beklemeyen Süreyya hanım gözlerini kısarak ne yaptığımı anlamaya çalıştı.
"Durmu iyi." diyen Ahlas beyin arka taraftan öne doğru gelen adım seslerini duydum. "Birazdan uyanır. Sert bir darbe almış olmalı. İlacını kullanmadığını söylemişti annesi. Vücudu daha fazla ilacını almadığı için direncini yitirmiş olmalı. Bunun için bayılmış olmalı. İlacını verdim birazdan kendine gelir .Büyütülecek herhangi bir yarası yok gibi . Sanırım bizimkiler onun ilaç kullandığını bilmiyor olmalı. Uyandırmaya çalışmışlar ama başarılı olmamışlar." dediğinde anında kaşlarımı çattım. Ne yani bizlik bir durum yok muydu? Dehri'nin yumruğuyla değil de kendi kendine mi bayılmıştı? Ve bizde bunu kendimizden mi bilmiştik? Ne büyük aptallık!
" İlaç mı kullanıyor? "diye şaşkın şaşkın konuşan Victoria 'ya, Ahlas bey evet anlamında başını salladı.
" Bizde sazan gibi atladık! Bizlik bir şey yokmuşta. Orada öyle bırakıp gitseydik keşke. "diyince Nehar onun bu cümlesini duyunca sinirden hepimiz gülmeye başladık. Hatta bu gülme kendini kahkaha atmaya bırakınca karşımızda duran Süreyya hanım ve Ahlas bey bu halimize yadırgayarak baktılar.
" Kusura bakma—"cümlemi devam ettirmeden tekrar gülmeye başladım. Sonunda gülmemi durdurunca sakin bir şekilde cümlemi söyledim.
" Biz onun bizim yüzümüzden bayıldığını düşündük. "dedim ve ben daha devam etmeden devraldı Victoria anlatmaya.
" Emira 'yı aramaya çıktım kulede ve onunla karşılaştım. Rahatsız edici davranışta bulununca tokat attım ve o da buna çok sinirlendi. "dedi Victoria ve devamını Dehri anlattı.
" Bende onların bu halini görünce Victoria' yı bulunduğu durumdan kurtarmak istedim ve o sırada bir yumruk attım. Ben dengesi bozuldu diye ö merdivenlerden düştüğünü sandım. "diyerek olanı biteni açıkladı Dehri. Süreyya hanım ve Ahlas bey ise ona anlattıklarımızı sessizce dinlediler.
" Sonra onu buraya getirip uyandırmak istediniz. Ama olmadı. "dedi Ahlas bey kendi düşüncesini ekleyerek.
" Ve sonra birinden yardım almak istemiş olmalısınız . Peki bu kimdi? "diyince Süreyya hanım anında ona genişce gülümseyerek baktım. Ah nasıl diyebiliriz ki ilk seçenek Tarsis kralıydı diye.
"Tabii ki siz Süreyya hanım diyerek." ortamı yumuşatmak isteyen Dehri 'ye bakışlarımı çevirdim. Ah Dehri ah!
"Peki siz yukarı çıkın. Gerisini biz hallederiz ama bu olay ve benzeri bir olay gündeme gelmesin istiyorum. Her zaman için değil. Zaten isteseniz de başaramazsınız ama bari misafirler gidene kadar sorun çıkarmayın. Sizden sadece bunu istiyorum. Uslu olmanızı misafirler gidinceye kadar. Çok şey istiyorum biliyorum, siz herhangi bir sorun çıkarmadan bir saat bile dayanamazsınız ama bunun için çabalayın. "diyince hepimizi teker teker inceleyen Süreyya hanıma olur anlamında başımızı sallayıp arşiv odasını terk ettik.
Arşiv odasını terk ettikten sonra rotamız olan gölete doğru ilerlemiş ve oraya gelince durum kontrolü yapmıştık.
" Artık Süreyya hanımın yaptığımız şeylere tepkisiz olduğunu fark ettiniz mi?" diyince sert kayaya yaslı olduğu yerden bize bakan Dehri.
"Alıştı bünyesi çıkardığımız sorunlara normal bence." dedi Kavi önünde duran taşları gölete doğru fırlatırken.
"Ama iyi yırttık. Birde sorumlu kişi bizler olsaydık. İşte o zaman neler olurdu neler!" dedim bende Kavi gibi önümdeki yaşı suda sektirirken. Taş suyun üzerinde 2 kere sekerek suya düştü.
"Neyse bundan da bir ders çıkarmak lazım." diyen Victoria 'ya ne dersi diyerek cevap vermesini bekledim.
"Bazen olaylara müdahale etmek yerine onu olduğu gibi bırakmak lazım." dediğinde ona başımı salladım.
"Victoria adamı orada baygın bırakıp gitmek mi olaylara müdahale etmemek!" diye çıkışınca anında, evet anlamında başını salladı. Ah olaylara baktığı yöne bak!
"Kızım seninle bir yola çıkılmayacağını bu kadar açık etme etrafında kimse kalmayacak bu gidişle. Aklı olan oradaki durumu lehine çevirirdi. Sen ve Dehri 'nin yaptığını yapmazdı." diyince Dennis'e o an hak verdim. Elimde duran son taşı alıp gölete doğru fırlattım.
Victoria hemen Dennis' in söylediklerin burun kıvırarak bu işi nasıl lehimize çevireceğimizi sordu.
" Nasıl olacakmış o şey çok bilmiş Dennis bey? "diye sorunca anında ben söze girdim.
" Çok kolay ki. "diyince Victoria cevap vermemi bekledi." Oraya yeni gelmiş gibi yapacaktın ve bağırıp çağırıp birilerini çağıracaktın. Ve birden onu yerde baygın halde bulduğunu söyleyecektin. "dediğimde ona bakarken. Anında bu dediklerimi zihninde canlandırdı. Ve olabilme ihtimalini düşündü. Yapsaydı ne olurdu diye.
" Peki yüzündeki yumruk izini nasıl halledecektim? "diye safça sorunca sorusunu Kavi yanıtladı.
" Sen büyücü değil misin? Bir parmak şıklatmasıyla hallederdin. O kadar boşuna bizi strese soktun. "diye umursamaz bir edayla konuştu. Victoria ve Dehri 'nin olayı büyütme durumuna karşı.
" Peki onun Dehri' yi dövdüğü anı? "der demez Victoria bu sefer Dehri cevap verdi.
" Onu unutma büyüsü yardımıyla hallederdik. Benim o an nasıl aklıma gelmedi ki? Çok basit bir olayı yersiz yere büyüttük. "diye kendi kendine kızarken onun bu haline bizler güldük.
" Hah ben sizin gibi düzenbaz biri değilim nasıl bu şeyleri o an yapabilirdim ki? "diye kendini savunmaya geçince hepimiz onun söylediği şeylere inanmadığımızı belirten bir ifadeyle baktık.
" Hadi oradan senin gibi biri bunu yapamayacak! Duyda inanma? Kızım bence orada yersiz korktuğun için bu dediklerimizi yapmadın. Yoksa eğer korkmasaydın, çoktan bunları yapmıştın. Kimsenin ruhu bile duymadan." diyerek onun yapabileceklerini açıkça söyleyince Victoria biraz düşündü ve sonra Dennis 'in dediklerine hak verircesine kafasını salladı. Dennis ise ben demiştim dercesine gerine gerine arkasına yaslandı. Onların bu haline sadece inanmayan bir ifadeyle baktım.
Hepimiz birbirimizi çok iyi tanıyorduk.
"En azından ceza almadık. Ben hâlâ bunun mutluluğunu yaşıyorum." diyen Enfal 'e hak verdim.
"Yani Süreyya hanım pek kızmış gibi değildi. Daha çok kötü olaylarla karşısına geldiğimizden ötürü çıtayı bir tık düşürmüş olmamız onun anlayış göstermesine sebep oldu." dedim bu olayın neden bu şekilde sonuçlandığını açıklayarak. Victoria yavaşça olduğu yerden kalkarak ayakta dikilip hepimize bakıp konuştu.
" Ben en iyisi onlar gidene kadar ortalıkta gözükmeyeyim. Zaten Asper krallığında yapmam gereken tonlarca iş var. İşime gelir ortalıkta bulunmamak. Ben gidiyorum herhangi bir şey olursa haber verirsiniz." diyince tamam anlamında başımı salladım. Ve Victoria kuleye doğru ilerledi.
Victoria gittikten sonra diğerleride biraz durduktan sonra kuleye geri döndüler. Sadece Dennis yanımda kalmıştı.
" Eee Prenses kaldık baş başa. "diyince Dennis evet dedim kısaca.
" Biraz dolaşalım mı? "diye sorunca kabul etti. Ve olduğumuz yerden kalkarak yavaşça kulenin tersine doğru istikamet ettik.
" Uzun zamandır yalnız kalmadık. Hayatında herhangi bir sorun varsa yardımcı olmak isterim. "dedi Dennis bu konuda herhangi bir çekingenlik yaşamamı ima ederken. Bakışlarım onu bulunca onun bana değilde önüne baktığını gördüm.
" Ah aslında çok şey oldu. Ve bu çok şey içerisinde ben olanları pek idrak edemedim. Bildiğin üzere hâlâ benden saklanan şeyleri öğrenmeye çalışıyorum. Bunu kime sorsam cevapsız kalıyorum. Süreyya hanıma defalarca kez sordum. Ama herhangi bir cevap alamadım. Ve diğerleride aynı şeyi yaptı. "dedim onların hızla bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçip gitmesine izin verirken.
İlk anımı hatırladım buraya olan gelişimi. Burada yaşamış olduğum onca duyguyu. Çaresizliği. Bir kaçık gibi bazı şeyleri arayışımı. Ve onları bulamayışımı. Ve sorularımın her daim yanıtsız kalışını. Benimde yılmadan o cevapları bulma arayışım.
Moritanya toprakları büyük bir okyanustu ve bende küçük bir gemi. Ve onca fırtınalı dalgalar arasında yaşam mücadelesi vererek, bu fırtınayı canımı koruyarak aşmak için çabalayıp durduğumu fark ettim. Her aldığım darbe beni geriye değil de ileriye taşıdığını fark ettim.
"Belki de öğrenmemen lazımdır. Bazı gerçekler öğrenilmemeli Prenses, çünkü acı veriyor. Ve onun verdiği acıyı tatmaktansa, bilmeyişinin verdiği kuşku ve çaresizlik daha iyidir. Nereden bilebilirsin ki? Gördüklerin ve bildiklerin sana en az zararı verirken. Bilmediğin ve görmediğin şeylerin verdiği zararın bazen geri dönüşleri yoktur. Çünkü seni nefessizliğin ortasında bırakıp gider. Ve sen o nefessizliğin içerisinde bir dayanak ararsın ama bulmazsın. Ve o anda ölüm bile tatlı gelir o anlarda. "diyerek beni gerçeklerin yolunu bu kadar aceleci bir tavırla aramamın belki de doğru olmadığını söyleyince Dennis, hak verdim o an ona.
Ama bilmiyor bununda o acıdan bir farklı olmayışını çünkü bilinmezlik çok can yakıyor. Bir anda aldığın darbe, beklediğin darbeden daha fazla can yakıyor. Bu her ne kadar dışarıdan absürt dursada. Sen o almayı düşündüğün darbeye kendini hazırlıyorsun psikolojik olarak ama anlık aldığın darbeye herhangi bir hazırlık yapmadan aldığın anda onun verdiği acı daha katlanılmaz oluyor.
Ben kendimi alabileceğimi düşündüğüm darbelere karşı hazırlıyorum. Ama anında alabileceğim darbelere etkisizim. Onun içinde bilmek istiyorum. Her şeyi her ayrıntısına kadar. Ve her şeye rağmen kendimi gerçeklerin acısına alıştırmak istiyorum. Ve bunu öğrenmek en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum.
"Ben gelebilecek darbelere, acılara ve daha nicelerine hazırlıklıyım. Ve hazırlıklı olacağım. Onun için her şeyi öğrenmek istiyorum. Ve bu benim hakkım." diyince kararlılıkla. Dennis bu dediklerime saygı duyduğunu belirten bir şekilde başını sallayınca onun bu anlayışı için tebessüm ettim.
" Hadi kuleye geri dönelim. "diyince Dennis peki anlamında başımı salladım ve onunla beraber kuleye doğru ilerledim. Kuleye geldikten sonra Dennis 'in yanında ayrılıp topraklarına geri dönen Kiran ve Tarsis Kralını ziyaret etmek istedim. Tarsis Kralıyla konuşmam gereken bazı şeyler vardı.
Açmış olduğum portaldan Tarsis topraklarına geçiş yaptım. Açmış olduğum portal tam kulenin giriş kısmında sonlanmıştı. Önümdeki duran büyük heybetli demir kapıya doğru ilerledim. Kapının önüne yaklaşınca hemen sol ve sağ tarafta duran askerler kapıyı benim için açıp içeri girmemi beklediler.
Kapıdan içeri girer girmez içerisinde bulunduğum kulenin geniş koridorunda ilerlemeye başladım. Birkaç çalışan beni görünce reverans yapıp işlerinin başına geri dönmüştü. Aralarından birine Tarsis Kralının nerede olduğunu sorduğumda çalışma odasında olduğunu söyledikleri anda hemen sola doğru dönüp bulunduğum katta bulunan çalışma odasına doğru yönümü çevirdim.
Umarım yanlış bir anda gelmemişimdir. Onu işinden alıkoymak istemem. Tarsis Kralının çalışma odanın kapısının önüne gelince yavaşça nefeslenip kapıyı çaldım. Kapıyı çaldıktan sonra kısa bir süre onun gel komutunu beklemeye başladım.
Gel komutunu duyunca hemen kapıyı açıp, aralık olan kapının ardından ona baktım. Kahverenginin ağırlıklı olduğu çalışma odasında, masasında açık halde duran belgelerde yazanlara odaklanmış bir haldeydi. Hatta biraz kendini fazla çalışmaya kaptırmıştı.
"Herhangi bir şey içmeyeceğim Lola." diye sertçe konuşunca anında aralık duran kapının ardından ona baktım. Ah sanırım beni çalışanı sandı. Bakışları beni bulmadan önünde duran belgeleri incelemeye devam etti. Hafifçe uyarı dolu bir öksürükle öksürdüm.
Öksürük sesimi duyunca başı hafifçe kıpırdadı ve o anda kaşları çatıldı. Ve önünde duran bakışları usulca benim olduğum tarafa kayarken anında gerginlikle gülümsedim.
"Umarım yanlış bir zamanda gelmemişimdir." dedim hala yüzümde varlığını koruyan gergin olduğumu belli eden tebessümle. Yavaşça geriye doğru bedenini çekti. Ve sandalyeye sırtını yaslayıp içeri girmemi isteyen bir işaret yapınca, hemen kapının arasından geçip içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp, çalışma masasının önünde duran iki kişilik olan koltuğa doğru ilerledim. Koltuğa oturduktan sonra Tarsis Kralının sorgulayan bakışları arasından konuştum.
Ay sanki çok zamansız gelmiştim. Ve rahatsız etmişim hissine kapılmıştım.
"Aslında bir konu hakkında konuşmak için geldim." diyince dinliyorum dercesine bir şey demeden konuşmama devam etmemi bekledi . "Biliyorum geçenki akşam biraz size çıkıştım. Kusura bakmayın." diyince önemli değil anlamında başını iki yana salladı. O an biraz rahatladım.
"Seni dinliyorum Prenses." diyerek Tarsis Kralı konuyu anlatmamı isteyince, hemen sadede geldim.
"Sizin bulunduğunuz gece hani ben sinirle toplantı odasını terk edip, gittiğim gece bir şey gördüm. Bir öngörülüde diyebilirsiniz." dedim ve nasıl başlamam gerektiğini bilemediğim için biraz soluklandım. Dediklerimi duyunca Tarsis Kralı hafifçe masaya doğru eğildi ve ne diyeceğimi merakla bekledi. Yüz ifadesi ne diyeceğimi tahmin ediyor gibiydi.
" O gece Kanlı Dolunay gecesinde Aron 'un nasıl öldürüldüğünü gördüm." dediğimde Tarsis Kralı anlamdım dercesine bakınca konuyu daha da açtım.
"Gördüm derken neyi kast ediyorsun?" diye buz gibi bir sesle konuşunca yüzündeki o tüm detayları öğrenmek isteyen isteği gördüm.
"O an sanki oradaymış gibi olan biteni izledim. Esila 'nın bütün gün o gece için yaptığı her plana tanık oldum. Her şeyi yıllar öncesinden planlamıştı. Yasak aşkıyla birlikte." diyince dediklerimden çok yasak aşkı dediğim kelimeye odaklandı. Olduğu yerde aniden ayağa kalkıp masanın etrafından dolaşıp karşımda olan koltuğa oturup bana baktı. Soluğunu tutmuştu o an dediklerimi duyunca.
" Onun her şeyden haberi vardı diyorsun öyle mi? "diyince Tarsis Kralı, kimden bahsettiğini anladım.
" Tamamen beraber hazırlanmış bir plan ama bir şey var. "diyince anlat dercesine baktı.
" Sanırım Esila 'nın onu bıçaklayıp öldüreceğini bilmiyordu. Sadece ona kolyesini alması için bir uyku ilacı hazırlamıştı. Ama Esila işini riske atmamak için onu bu konuda bilgilendirmemiş. Ve onu bıçakla öldürdü kolyeyi almak için. Ama ona o gece mani oldu bir kadın.. "diyince kaşları çatıldı. Ve anlam vermeye çalışıyordu kadının kimliğine.
" Onu gördün mü peki? "diyince hayır anlamında başımı iki yana salladım.
" Karanlıktı. Ama sesini duydum. "dedim.
" Bunu bana neden anlattın? "diyince Tarsis Kralı, işte şimdi bana lazım olacak bilgiyi bana vermesi için ona amacımı söyledim.
" Çünkü Esila 'nın yasak aşkı kim bilmek istiyorum. Ona soracağım şeyler var ve onu tanımadan bunu öğrenmem. Onun için bana onun kim olduğunu söylemenizi istiyorum." diyince Tarsis Kralı başını iki yana salladı.
"Onun kim olduğunu bilsen neye yarar ki? O şu an onu kimsenin bulamayacağı bir yerde. Sence ben senden önce ona hesap sormak istemedim mi? İstediğim halde onu her nerede arattırdıysam da onun hiçbir yerde bulamadım. Ve sana söylediğim o cümleyi hatırlıyor musun? Sana o cümleyi belki de o senin karşına çıkar diye söyledim ama onu bile yapmayacak kadar korkak. "diye öfkeyle konuşunca o an neden şimdi o cümleyi söylediğini anlamış oldum.
" Yani bulamayacağımız bir yerde ve o açığa çıkmadan, biz onu bulamayız istesekte. Peki anladım teşekkür ederim. "dedim ve olduğum yerden kalkıp kapıya doğru ilerledim.
" Bir şey sormak istiyorum. Biliyor muydu ona kimin ne yaptığını? "diyince kimi sorduğunu anladım ismini zikretmesede. Sorduğu sorunun cevabını duymanın ona çok zor geleceğini belirten ses tonuyla konuşunca arkama dönüp ona baktım. Ve ilk defa onda bir duyguya rastladım. Acı...
" Evet biliyordu. Esila bıçağı sağladığı anda derin uykusundan uyandı ve acı ve yıkılmışlıkla ona baktı. Sonrası yok..." dedim ve derin bir iç çekerek orayı terk ettim.
Tarsis Kralının yanından gittikten sonra Kiran 'ı ziyaret edip orayı terk etmiştim. Kiran' ın durumu çok iyiydi. Ara sıra Mera 'yı görmek için kuleye gidip geldiği için sık sık onunla görüşüp duruyorduk. Hatta Mera' ya bir hediye almak istediğini söyleyince Mera 'nın en çok sevdiği şeyi almasını istemiştim.
Müzik kutusu. Mera' nın evine ilk gittiğim anlarda odasında kırık bir müzik kutusu görüşmüştüm. Onun için değerli olmalı ki atmamıştı. Ve onu da vakti geldiğinde tamir etmesini belirtmiştim Kiran 'dan. Teşekkür ettiğinde Kiran' a rica ederim diyerek yanından ayrılıp kuleye geri dönmüştüm.
Kuleye geldiğimde hava çoktan kararmıştı. Ve herkes yemekhanede olmalıydı. Ama aç olmadığımı hissedince yemekhaneye gitmemiş ve Ahrar 'ın çalışma odasına gitmiştim. Kendisini çizip çizmediğimi sorduğunda onu defalarca kez çizdiğimi söylememiştim. Ahrar' ın odasını önüne geldiğimde kapıyı açıp içeri girmiştim.
Odası gaz lambasıyla aydınlanıyordu. Loş olan odada yavaşça ilerleyip masaya doğru yaklaştım. Tam masanın karşısına gelince masanın etrafından dolanarak, Ahrar 'ın oturduğu kısma gelince daha önceden çizmiş olduğum Ahrar' ın resimlerini masanın üzerine bıraktım. Ahrar 'a daha önce hediye etmek istediğim bir şey olduğu için onu şimdi vermek istedim.
Deri ciltli bir çalışma kitabı. Ahrar çoğu zaman her şeyi bir yerlere not ederdi. Ve ona bu tür bir hediye vermek istedim. Deri ciltli çalışma kitabın üzerinde el işlemeli bir kum saati resmedilmişti. Bu görseli onun yüzüğünden yola çıkarak seçmiştim. Deri ciltli kitabın yanında kullanması için birkaç mürekkep kalemi, divit ucu ve küçük bir pusula hediye etmek istemiştim.
Bu pusula yönünü kaybettiği anda, bu hediyemi hatırlayarak, pusula sayesinde rotasından şaşmaması içindi. Hepsini masaya yerleştirdim ve ona küçük bir not bıraktım. Her şeyi daha önceden düşündüğüm için çoktan yazılıydı notu.
Notu görebileceği bir yere bırakıp yavaşça masanın yanında uzaklaştım.
Notta yazılı olan şu cümlelerdi;
"Bazı hediyelerin ruhu vardır. Sahibini yansıtır, anımsatır ve onu düşündürür. Hediyemi seveceğinizi umuyorum...."
Demiş ve son kez masada duranlara baktıktan sonra odayı terk ederek kendi odama geçmiştim. Odaya geçince giysi odasına geçip üzerimi değiştirdim. Ve yatağa geçip sırtımı yatak başlığına yasladım.
Bugün Tarsis Kralının yanına gittiğimde ummadığı bir şeyle karşı karşıyaydım. Ben o büyücünün kim olduğunu öğrendiğimde sormak istediğim şeyler olacaktı. Mesela neden Esila 'nın, Karanlık Ruhları serbest bıraktığını? Ve sonraki adımını ve daha niceleri ama ortalıktan kaybolmasın hiç iyiye işaret değildi.
Acaba hâlâ Esila' nın varlığından haberdar ve onunla iletişim kuruyor mu? Ve onun şu anki planlarından haberdar mı? Nerede olduğunu acaba tek Esila mı biliyor? Ya da belki şu an Esila onun yanında olabilir de. İhtimaller arasında. Esila her ne yapıyorsa eminim ki tekrar eski yaşamını kazanmak ve o adamı geri almak için uğraş veriyordu.
Ve Esila her daim bir amacı için mücadele veriyordu. Taki o amaca ulaşana kadar. Ve ben onun tam anlamıyla ne yapmak istediğini ve neyi nasıl almak istediğini merak ediyorum. Ve bu merakımı ne kadar uğraşsam da gideremiyorum. Ve kime gidersem gideyim eli boş bir şekilde geri dönüyorum.
Sıkıntılı bir nefes alıp yavaşça geriye doğru uzanmaya başladım. Yatağa sırtımı yaslayıp bakışlarımı tavana diktim. Hiç uykum yoktu ama uyumaktan başka bir şey de yapasım gelmiyordu. Uzandığım yerde düşünceler beni girdaba çekerken, o düşüncelere karşı koyamadım ve usulca o düşüncelerin beni kıskıvrak yakalamasını ve esir almasına izin verdim.
Korkularım vardı. Ve bu korkularım bana yönelik endişeler değil de etrafımda olanlara yönelik bir endişeydi. Ve Esila 'nın tam niyetini öğrenmeden de içimdeki korku yok olacak değildi. Evet kolyeyi geri almak istiyor. Ama ne zaman ve nasıl? Ve neyi hâlâ bekliyor? Çünkü bir bekleyiş içerisinde olduğunu her daim dile getirip duruyordu.
Yatakta sola doğru dönüp gözlerimi kapatıp uyumak için çaba verdim ama kalbimde filizlenen o korku bir sarmaşık gibi kalbimi sarmalayıp onu sıkıştırıyor ve içim daralıyordu. Sanki şu anda birinin elleri boğazıma sarılı haldeydi. Ve ben ne kadar uğraşırsam uğraşayım, o ellerin boğazımdan çekilmesini sağlayabileceğimi düşünmüyorum.
Çaresizce acının vücuduma yayılmasın bekliyorum. Ve o acı beni bir yılanın avını sarmaladığı gibi sarmalayıp, hareket etmemi kısıtladığını ve ölümümü yavaşça acele etmeden beklediğini hissediyorum. Acı içerisinde kıvranarak ölüme adım adım yaklaşıyorum. Çünkü sonum bu ve ben bu sonu ne yaparsam yapayım değiştirmeyeceğimi biliyorum. Ve bu bilme hissi daha kötü hissettiriyor. Bazı şeylerin sonu bilinince daha sancılı hale geliyor.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Uyanmak hiç bu kadar sancılı olmamıştı benim için. Ya da aynı sancıyı defalarca çektiğim ve unutmak için çabalayıp durduğum için, aynı şeyi yaşadığım halde, yaşamamış sayıyordum. Gözlerimi açtığımda karanlık kasvetli bir havaya uyanmıştım.
Hava yağmurlu ve gök gürleyip duruyordu. Yavaşça çiseleyen yağmur damlaları pencere camına dokunup, aşağı süzülüyordu. Sanki gök acısını akıtıyordu yeryüzüne. Ve acısını herkese duyurmak istiyordu. Yavaşça bakışlarımı pencereden çekip odamda gezdirdiğim esnada birden gözüme bir mektup takıldı. Komodinin üzerinde duran siyah zarflı bir mektup...
Hemen yatağın üzerinde sağ tarafımda bulunan komodine doğru uzanıp, mektubu almaya çalıştım. Parmaklarım zarfı kavrayınca usulca eski yerime geri döndüm. Ve siyah zarfa kısaca baktıktan sonra, hemen zarfı açmaya çalıştım. Üzerinde kime ait olduğunu belirten herhangi bir isim bile yoktu. Sadece Emira 'ya yazıyordu.
Zarfı açtıktan sonra içerisinde olan kağıdı çıkarıp aldım. İkiye katlanmış zarfı açıp içerisinde yazanları okumaya başladım.
Sevgili Emira....
Hayat dengesiz rastlantılarla dolu bir okyanus ve ben bu okyanusta sana denk geldim. Ve bu okyanusu sonsuzluğa olan bir adım sanarken, aslında ölümsüz hislere yönelik bir hayat olduğunu sonradan fark ettim. Ve bu hayatın bana sundukları arasında en güzel rastlantıydı. Yeterli bir ömür yaşadığımı sanmıştım hep ama hayır benim hayatım senin gelişinle başladı. Sende öncesi bir çabalama evresiydi.
Ve seninle hayatı yaşamaya başladığımı anladım. Senin varlığın beni gerçek duyguların varlığına inandırdı. Senin varlığın bana çoğu şeyi daha iyi düşünüp, onun sonuçlarını daha iyi tartıp karar vermemi sağladı. Seni tanımak hiçbir zaman istemedim. Hatta sana karşı fazla ön yargılıydım. Seninle karşılıklı çok atıştık. Birimizi hep eleştirip durduk. Yersiz bir şekilde birbirimiz üzerinde hakimiyet kurmaya çalıştık. Ama ikimizde o hakimiyeti kuramadık. Ve bizde ateşkes yaparak birbirimizi tanımaya başladık. Aslında belki de ilk zamanlardaki öfkeli halimizin sebebi, birbirimize yönelik olan kalplerimizde kendini belli eden sevgimizdi.
Onu yok saymak için birbirimize karşı sert ve katı davranıyorduk. Ve bu atışmalarımız git gide artmasının sebebiyse, dile getirmediğimiz hislerimizdi. Kendimize dahi açıklamaya korkmuştuk. Ve bu birbirimize olan çekimin yanlış bir şekilde şekillenmesini sağlamıştı. Bu bizi sevgi sözcükleri yerine, kırıcı sözcükler söylemeye itmişti. Birimize karşı açık olmamış, kırmak ve susturmak için cümleler kurmamız sağlamıştı.
Sana ders vermek konusunda çok çelişkiye düşmüştüm ama sonradan nedense evet demiştim. Belki de aklım evet demememi isterken kalbim evet demek için sabırsız davranmıştı. Ve sonrasında kabul etmiştim. Sana ilk ders verdiğim anı hatırlıyorum. O an sen anlattıklarımı dinlerken bende senin yüzünü inceliyordum. Çok sorular o anda aklımda dolanıp durmuştu.
Neden demiştim? Neden buradan arkasına bile bakıp dönmemek üzere burayı terk etmemişti? Neden bu kadar meraklıydı, buradaki her şeyi öğrenmek için? Neden burada durmak için mücadele veriyordu? Ve neden o kolye onu seçmişti?
Sana ders anlarında her anlattığım konuyu sen dinleyip notlar alırken, bende seni dikkatle incelemiş, bir nedene göre varlığını çözüme kavuşturmak istemiştim. Tabii ilk zamanlar bunu her an yapmış ama herhangi bir cevap almamıştım. Sonrasında seni her geçen günün ardından tanımaya başlamıştım. Ve her geçen gün seni daha çok merak ettim. Bazen ders anlarında neler düşündüğünü merak edip durmuştum. Ama sormamıştım. Sormaya cesaret edememiştim.
Ve her geçen gün seni yanlış tanıdığım kanaatine varmıştım. Seni zihnimde başka bir şekilde var ederek, sana olan tutumumu değiştirdiğimi yeni yeni fark ediyordum. Aslında sen her duygunu, her yaşayışını saklamadan açıkça yansıtıyordun. Sırların herkes gibi vardı. Ama bu sırlar sadece sana aitti. Senden izler taşıyordu. Kimsenin varlığının izleri sırlarında bulunmuyordu. Ve her verdiğin karar sadece herkesin iyiliği ve onların yaşamlarının güzelleştirmek içindi. Doğruları kabul ediyordun. Yanlışları ise düzeltmek için elinden geleni yapıyordun.
Sen kadın varlığını tüm varlıkların yaşamalarına katarak onlara güzel bir yaşam sunuyordun.
Sen kadın gelişinle buradaki tüm yanlış olan her şeyi yıkıp geçerek, kendi doğrularının kalesini inşa ediyordun.
Ve sen kadın tüm var olan her kaosun yok olmasını sağlayıp, onları dağıtıp yok ediyordun zihinlerde... Ve diğer her şeyde.
Sana sunabileceğim az şey var. Bir ruhum yok evet ama sana sonsuz sevgimi sunuyorum. Sana hayatımı sunuyorum. Sana ömrümü adam istiyorum.
Belki de sıradan bir insan olabilirim senin gözünde ama sen benim gözümde çok farklı birisin. Düşüncelerinle... Tavrınla... Cümlelerinle... Yaşayış şeklinle... Kurallarınla ve insanlara olan tutumlarınla.
Sen farklısın. Herhangi bir insan gibi değilsin. İnandıkların uğruna savaş vermekten kaçınmazsın. Sevdiklerini korumak için her şeyi yapabilecek birisin. Ve hayatına birini aldığında onu ne pahasına merhaba korumaktan asla kaçınmazsın.
Düş gibi geliyorsun bazen. Sanki uyanınca yok olacak gibi. Ve senin varlığını hissetmek istiyorum her an. Bana iyi geliyorsun. Bana iyi hissettiriyorsun. Beni inandırıyorsun. Geleceğin iyi şeyleri ardından getirebileceğine. Seni gün içinde çok merak ediyorum. Arkadaşların çok şanslı. Her daim berabersiniz. Senin her anına tanıklık ediyorlar.
Bense daha bugün seni uyurken görebilme şansı yakalamıştım. Uyurken ne kadar güzel olduğunu ve bana huzur verdiğini biliyor musun? Hani en çok gözlerine bakarken huzur bulduğumu söylemiştim ya ikincisi seni uyurken izlemek olduğunu bugün anlamıştım.
Senin yaşadığın her duygunun yüzündeki yansımasını merak ediyorum. Mesela utangaç haline tanıklık etmiştim. Güldüğüne etmiştim.. İfadesiz yüz ifadene de. Sinirli haline de. Fakat üzgün halini hiç görmedim. Onu herkesten saklamayı tercih etiğini biliyorum. Her ne kadar ağlamana dayanamayacağımı bilsem de onu da merak ediyorum. Aslında senin içinde olduğun her şeyi çok merak ediyorum. Seni her halinle görmek ve zihnime kazımak istiyorum.
Emira sen bana verilmiş olan bir mucizesin. Bir armağansın hayattan bana. Yaşadıklarımdan sonra verilmiş en büyük mutluluksun.
Seni bazen tanımlamaya çalışıyorum mesela hangisi sensiz anlamadığım zamanlar oldu. Öfkeli olduğun anlarda bu benim tanıdığım Emira mı demiştim? Ya da ifadesiz ve ruhsuz bir kimlikle ortalıkta gezdiğin anlarda da bu soruyu sormuştum.
Çünkü ben seni hiçbir şeyin seni derinden etkilemeyeceği, alaya alarak her şeyi önemsiz olarak dikkate alacağını sanıp dururken, aslında bun düşüncemde yanıldığımı anladım. Çünkü bu senin etrafa takmış olduğun ikinci masken. Gerçek maskeni nadir anlarda takıp yansıtırsın etrafa.
Kuralları yıkıp geçmeyi sevdiğini düşünmüştüm ama hayır sen yanlış olan kuralları yıkmayı seviyordun. Sen doğru ve ideal olan düzenle buradakilerin hayatlarını yaşamasını istiyordun.
Belki de sen buraya gönderilmiş olan bir mucizeydin. Herkes için en çokta benim için.
Seni seviyorum.. Bu iki kelimeyi az söylüyor olabilirim ama bu gerçek, sana olan hislerim gerçek Emira. Ve şu an bunları yazarken beni çizdiğin resmime bakıyorum. Hediyelerin için teşekkür ederim. Benim için çok değerli olduklarını bilmeni isterim. Keza senin varlığın ve onun getirdiği her şey benim için değerli.
Mektubu sonlandırmadan önce son bir şey söylemek istiyorum.
Değişme... Değiştirmelerine izin verme. Kimsenin...
Çünkü sen senken daha güzelsin. Değişimler senin için değil etrafın için olmalı.
Sevgilerle Ahrar Renas Arvas
Ahrar'ın yazdıklarını okumayı bitirdikten sonra kağıdı tekrar ikiye katladım ve zarfın içerisine yerleştirdim. Yazıklarını okurken daha önceden yaşadıklarımız aklıma üşüştü. Yazdıklarında haklıydı. Belki de sevgimizi dile getirmemek için bunu nefret dolu sözlerle yansıtma istemiştik. Açıkça önceden benim hakkımda düşündüğü her şeyi yazması ve sonradan bunların değiştiğini belirtmesi benim için çok önemli bir detaydı. Ben hiçbir zaman derslerde beni izliyor hissine kapılmamıştım. Hatta hep bakışları önünde duran kitapta sanırdım ama öyle değilmiş.
Belki de ilk karşılaşmamız bizi birbirimize bağlayan ilk andı. Sonradan yavaş yavaş birbirimizi tanımaya başlamıştık. Ve bu tanıma bizi birbirimize yakınlaştırıp dururken biz ikimiz bu duyguyu nefret dolu sözlerle bastırmak istemiştik.
Ahrar 'ın yazmış olduğu mektubu bulunmasını istemediğim bir yere saklamış ve hemen sonrasında yataktan kalkarak banyoya geçmiştim.
İşim bittikten hemen sonra odamı terk edip yemekhaneye doğru ilerlemiştim. Dün yemek yemediğim için feci bir şekilde açtım. Yemekhaneye ulaşınca herkesin çoktan yerini aldığını görmüştüm. Bende yerime geçerek sessizce kahvaltımı etmeye başladım.
Bugün masada birkaç kişi eksikti. Bunlar Turul bey, Süreyya hanım ve Ahrar.
Onların neden burada olmayışı dikkatimi çoktan çekmişti. Bir şey mi olmuştu? Kahvaltı etmeye devam ederken birden bire tekrar beni esir alan baş ağrım tutunca ağzımdaki lokmayı zor bela yuttum. Ağrı tüm iştahımı kapatmıştı. Kimseye belli etmemeye çalışarak ağrının dinmesini bekledim. Ama geçecek gibi değildi. Ben yerimden kalkıp yemekhaneyi terk edeceğim an Victoria ne olduğunu söyleyince hemen ona cevap verdim. Yanımda olan Victoria 'ya kısık sesle doyduğumu söyleyip yemekhaneden ayrıldım.
Yemekhanenin kapısının önüne gelince yavaşça kapıyı açıp dışarı çıktım. Ağrıyan başım hareket etmemi bile engelliyordu. Ara sıra gözüm kararıyor ve tam düşecekken kendimi son anda tutuyordum. Kapıdan çıkıp koridorda ilerlerken gözlerim ve bedenim daha fazla ağrıya dayanamadı. Olduğum yerde duvara tutunup yavaşça ağrının beni terk etmesini bekledim. Ama beklediğim gibi olmadı.
Ağrı şiddetini daha da arttırdı. Alışmaya çalışıp yavaşça olduğum yerde gözlerimi açarak koridorda ilerlemeye devam ettim. Odamın olduğu koridora gelince sola dönerek toplantı odasına doğru ilerledim. Orası şimdilik sessizdir. Baş ağrım dinene kadar orada beklemek daha doğru geldi. Toplantı odasına varınca kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapatıp biraz ileride olan pencere önünde duran tekli koltuğa doğru ilerledim.
Koltuğun yanına gelince yavaşça dikkat ederek oturdum.
Başım çok feci ağrıyordu. Gözlerimi kapatıp başımı koltuğun baş kısmına yasladım. Acı geçene kadar beklemekten başka yapacağım bir şey yoktu. Herhangi bir ilaç alsamda bu normal bir baş ağrısı olmadığını için işe yaramayacaktı.
Olduğum yerden hiç ayrılmadım ve hâlâ varlığını belli eden baş ağrımla cebelleştim. Fiziksel acının bedeni yorgun düşürmesinden ötürü canım sıkkındı. Hatta yersiz yere ağrıyan başımdan ötürü sinirliyim. Çünkü daha faza bu illet haline gelen baş ağrısını çekmek istemiyorum. Üç Zihin büyüsünün yeterince verdiği zarara çok bile dayandım.
Biraz kendimi toparlar toparlamaz buna son verecektim. Ama şu an değil şu an tüm gücüm benden alınmış gibi. Gözlerime çöken yersin uyku göz kapaklarıma ağırlık yapıyordu. Ve bu var olan tüm enerjimi yiyip bitiriyordu. Oturduğum yerde başım koltuğa yaslı halde dururken birden toplantı odasının kapısı açıldı. Yavaşça başımı eğip ardından gözlerimi açıp kimin geldiğine bakmak istedim. Gelen Victoria ve diğerleriydi.
Beni koltukta uzanmış bir halde gören Victoria neden bu halde olduğumu merak dercesine aceleci adımlarla olduğum tarafa doğru ilerledi.
"Seni bulamayınca her yere bakındım." dedi ve tam karşıma geçince elini başıma yerleştirdi. "Ateşin de yok? Neden bembeyaz kesilmişsin? Rengin solmuş ne oldu sana?" diyince alnımda duran elini usulca sağ elimle kaldırdım. Ve bezgince soludum. Victoria o anda hemen karşımda dizlerinin üzerine çöküp bana baktı aşağıdan.
"Emira bir şey mi oldu? Neyin olduğunu söyleyecek misin?" diyince Victoria endişe içerisinde. Bakışlarımı ondan çekip diğerlerine çevirdim. Hepsi merakla vereceğim cevabı bekliyordu.
"Bir şeyim yok." diyerek sorusunu kestirip attım. Ama inanmadı ne Victoria ne de diğerleri.
"Emin misin? Çünkü şu an solmuş yüzünle hiçte iyi olduğunu sanmıyorum." diyerek verdiğim cevabın görüntümle örtüşmediğini belli edince Dennis, bir şey demedim ve susmayı tercih ettim.
"Emira —" dedi Victoria ve sağ eliyle dizlerim üzerinde duran ellerime uzandı. "Bir şey olmuş ve sen her ne kadar bizden saklamak istiyorsan da biz öğrenmek istiyoruz. Sana yardımcı olmak isterim." diyince büyük bir istekle cevap vermemi beklerken. Bakışlarımda he şey açığa çıktı. Ruhu olmayan bir varlık gibi ona öylece baktım. Sanki dediklerini hiç anlamıyormuş gibi. Sanki aynı dili konuşmuyormuşuz gibi. İfadesiz yüzümle bakmaya devam ederken, bu sefer bir hareketlilik oldu ama bakışlarım oraya çevrilmedi.
Karşıma Dehri geçip bana bakmaya başlayınca yakından ona çevirdim bakışlarımı.
"Bir şifacıya gözükmek ister misin?" diye sorunca o an yüz ifademde büyük bir değişiklik oldu ve güldüm acı acı. Bu ani değişim onları daha da korkuttu.
"Şifacı?" dedim teyit etmek için. Dehri evet anlamında başını sallayınca, sağ elimi kaldırıp boynumda duran kolyeyi gösterdim." Bu boynumdan taşıdığım lanet kolyenin de bir şifa gücü var." dedim sakin bir sesle. "Ama bak görüyor musun hiçbir işe yaramıyor!" diye yüksek sesle konuşunca bu sefer Dehri ve diğerleri neden bu halde olduğumu anlamaya çalıştılar.
"İyi değilim görmüyor musunuz?" dedim anlamalarını sağlamak için kendimi iki elimle gösterirken. "Beni bu odada yalnız bırakın! Sizi kırmak veya üzmek istemiyorum. Şimdi tek başıma kalmak ve kendi kendimi iyileşmeyi bekleyeceğim!" dedim ve öfkeyle soluyup bakışlarımı yere doğru çevirdim. Ve onlar yokmuş gibi davranmaya başladım.
Bana nazaran onlar oldukları yerde durmuş hâlâ bir sonuca ulaşmak istiyordular.
" Süreyya hanımı çağırmamı ister misin? "diyince Victoria başımı hayır anlamında usulca iki yana salladım." Emira başın mı ağrıyor yine? "diyince bu sefer Victoria onu yanıtsız bırakınca sebebi anlamış oldular.
" İstersen biraz temiz hava alalım belki temiz hava iyi gelir. "diyen Kavi 'ye gözlerimi hızla çevirdim. Normal bir baş ağrısı değildi benimki.
" İstemez. "diyip kestirip attım sunduğu öneriyi." Bakın boşuna benimle zaman kaybediyorsunuz. Kendi işlerinizin başına dönün. Belki birazdan bu lanet baş ağrısı geçer ve size katılırım. O ana kadar lütfen yalnız bırakın beni. Çünkü ne yaparsanız yapın bir şey değişmeyecek. Merak etmeyin beni böyle son görüşünüz. Bir daha bu halde olamayacağım. Kökten bu işi halledeceğim. "diyince Victoria anında bakışlarını yanında duran Dennis 'e çevirdi. Dediklerimi yanlış anlamış olmalı.
" Kendimi öldürmeyeceğim Victoria! Sadece bu sorunu sağlayan nedeni yok edeceğim. "diyince usulca bir nefes verdi. Düşündüğü şeyi yapmayacağını anlayınca rahatlamıştı.
"Peki biz gelelim." diyen Enfal' e herkes bakınca, herkese uyarı dolu bakışlar atarak odadan çıkmaları gerektiğini belli eden bakışlar atınca hepsi oldukları yerden hareket geçtiler kapıya doğru. Victoria yanımdan geçmeden hemen önce usulca başımı öpüp, yanımdan ayrılıp, kapıya kadar ara sıra arkasına bakıp beni kontrol ederek ilerliyordu. Sonunda onlar çıkınca usulca başımı tekrar koltuğun baş kısmına yasladım ve derin bir nefes alıp acının beni terk etmesini bekledim.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Toplantı odasından saatlerce beklemiştim am herhangi bir şekilde bende düzelme olmayınca daha fazla olduğum yerde durmamış ve toplantı odasını terk ederek oradan odama geçmiştim.
Banyoya geçip elimi yüzümü yıkandıktan sonra biraz odada oyalanmış ve sonrasında odamın kapısı çalınınca hemen kapıya doğru gitmiştim. Kimin geldiğini öğrenmek için kapıyı açınca karşımda Victoria 'yı görmüştüm.
"İyi misin?" diyince hayır anlamında başımı salladım. Ve kapıyı aralık bırakarak, odaya girmesi için geriye doğru çekildim. "Ne yapabilirim senin için?" diyince bu sefer bilmiyorum dercesine baktım.
"Geçmesi için bekleyeceğim. Boş ver şimdilik beni yemekhaneye inip, yemek yedikten sonra direk odama geçerim. Uyumaya çalışırım. Uyuyabilirsem tabii." dedim sesimdeki yorgunlukla.
"Tamam o zaman çıkalım birazdan herkes gelmiş olur." diyince Victoria tamam diyerek açık olan kapıdan dışarı çıkıp Victoria 'nın yanıma gelmesini bekledim. Yanıma ulaşınca Victoria anında yan yana yemekhaneye doğru ilerledik.
Ağrıyan başım hiçbir şeyi doğru dürüst algılamama müsaade etmiyordu. Victoria' yla yemekhaneye varınca açık olan kapıdan içeri girdiğimiz gibi yerlerimize doğru ilerledik. Yerlerimize geçerken bakışlarımı masadakilere çevirdim. Hepsi eksiksiz olarak buradaydı.
Masadaki yerime geçince sessizce yerime oturmuş kimseyle bakışmadan önüme çevirmiştim bakışlarımı. Benim aksime masa bugün sessiz değildi.
Kendi aralarında sohbet ederken masadakiler, çalışanlar yemek servisi için masanın yanında gidip geliyordu. Bense her yakınlaşmasında daha şiddetli bir ağrı yaşıyorum. Üç Zihin büyüsünün köprü kısmını oluşturan kişi çok yakınımda olduğu için. İfademin kasılmaması için elimden geldiğince yüz ifademi sabit tutmaya çalışıyordum.
Ama daha ne kadar her saniye şiddeti artan baş ağrısına dayanabilirim bilmiyorum? Çalışanlardan Sarah tabağıma servis yaparken sessizce tabağımı doldurmasını izledim. Bana afiyet olsun diyip yanımdan çekilirken herhangi bir şey diyemedim. Sarah yanımdan çekip giderken bakışlarım masadan çekildi ve göz gezdirirken etrafta birden bir şey görünce oraya çevrildi.
Tam karşımda duran aynadaki Esila 'nın yansımasına. Herhangi bir ifade yüzümde belirmeden ona baktım. Benim aksime o mutlu görünüyordu. Hatta bana acı çektiriyor olması ona büyük bir keyif veriyordu. Görüntüsü her daim aynıydı. Uzun kızıl saçları omuzlarından aşağı sarkıyordu. Ve üzerinde duran siyah kıyafeti. Aynadaki yansımamda o vardı. Sanki burada oturan ben değilde oydu. Kendi yansımama bakmıyor ona bakıyordum. Bakışlarımı boynumda taşıdığım kolyeye çevirdim. Ama aynadaki yansımamda onun boynunda duruyordu.
"Biliyor musun Eslia sabrımı tüketme aşamasındasın?" dedim zihnimin içerisinden. Sözlerimi duyunca gülümsemesi daha da genişledi. Ve bundan keyif aldığını gösteren gözleriyle beni inceledi.
"Acı seni yorgun düşürmüş?" diye sorarken bunun onu nasıl mutlu ettiğini sesinde saklamadan açıkça göstermişti. Önümdeki yemeğe kısaca bakışlarımı çevirdim. Aç olmama rağmen yemek yiyemeyeceğimi o an anladım. Tekrar bakışlarımı aynaya yani Esila 'ya çevirdim.
"Geçer merak etme. Bu acıyı da atlatırım. Son olacağını bildiğimden pek kafaya takmıyorum." diyince kaşları çatıldı. İşte istediğim manzara. İfadesi değişti ve ne demek istediğimi anlamaya çalıştı. Yüz ifadesi anında kasıldı ve bir şeylerden şüphe etmeye başladı.
" Son olan ne? "diyince zihnimi içerisinde tedirgin sesiyle konuşurken. " Bana karşı yaptığın Üç Zihin büyüsü... Onun son anı. Artık kimin aracılığıyla yaptığını ve nasıl sonlanacağını biliyorum. Ama tebrik ederim güzel bir hamleydi. Ama pek etkili olmadı. Dayandım dayanabildiğim yere kadar. Zihnime sızmış olabilirsin ama düşüncelerimle değil. Seni en çok bu kızdırmış olmalı. "dedim artık açıkça konuşarak ve her şeyi ortaya dökerek. Dediklerimi duyunca rengi attı. Ve kendini toparlamaya çalıştı.
" Ne dediğini anlamadım? "dedi anlamaza yatarak. Bakışlarımı etrafta dolaştırdım.
" Bence çok açık konuştum. Yolun sonu görünüyor senin için. Ve buraya kadar senin için her şey. Artık daha fazla sana maruz kalmayacağım. "dedim kararlılıkla zihnimin içerisinde. Ona karşı olan sesimdeki nefret açıkça belliydi ve bakışlarımdaki tahammülsüzlük.
" Yapabileceğin hiçbir şey yok Emira. "diyerek elimin kolumun bağlı olduğunu anlatmaya çalıştı. Bense onun bu haline sadece keyifle izledim. Çırpınışları çok zevk veriyordu.
" Öyle mi? O halde izle beni ve yapabileceklerimi gör. Seni nasıl yerle bir ettiğimi anla. "dedim keskin sesimle.
Esila 'nın bakışları eşliğinde başımı sola doğru çevirdim. Biraz ileride olan Mera' ya baktım. Yemekhanenin ön tarafında duruyordu. Olduğum yerden yavaşça kalkmaya başladım. Bakışlarımı masadakilere çevirdim, kimse şimdilik bana bakmıyordu. Victoria hariç.
Masanın üzerinde bulunan tabağımın yanındaki bıçağı parmaklarımla kavradım ve avuçlarım arasında onu sakladım. Olduğum yerde harekete geçerek yavaşça ilerlemeye başladım. Bıçağın soğuk yüzeyi tenime yaslı haldeydi. Sıkıca bıçağın sapını kavramış ve onun soğuk yüzeyini tenimde hissederek amacıma doğru ilerledim. Çalışanlar onların olduğu tarafa geldiğimiz fark edince kendi aralarında konuşmayı bıraktı.
Birkaç adım kala Mera 'nın karşısına dikildim. Mera' ya baktığımda bana baktığını ve neden bir anda durduğumu anlamaya çalıştığını fark ettim. Yanından çekip gideceğimi sanmıştı ama yanılmıştı. Omuzlarımın gerisinden aynaya baktım ve az önceye kadar oturan Esila 'nın şimdi ayakta dikilip durduğunu gördüm. Bakışlarım onun bakışlarını bulunca ona izle ve gör ne yapacağımı dercesine baktım. Ama Esila daha çok dudaklarımda olan tehlikeli gülüşüme takıldı. Aynadaki yansımasında korkunun onu çoktan esir aldığını gördüm. Çünkü artık her şeyin son bulacağını anlamıştı.
Bakışlarımı aynadan çekip Mera 'ya tekrar çevirdim. Ve birkaç adım önümde duran Mera' ya baktım.
"Mera —" dedim ve bıçağı daha sıkı kavradım. Beni duyunca olduğu yerde hafifçe kıpırdatarak neden ona seslendiğimi anlamaya çalıştı. Başımla gel işareti yapınca yanındaki iki çalışan kıza bakarak kararsızca olduğu yerde rahatsızca kıpırdandı tekrar. Nedense Mera olacakları sezmiş gibi davranıyordu. Gözlerine korkunun emaresi kazınmıştı. Olduğu yerde ilk an önce küçük bir adam atarak harekete geçti. Sonra tekrar bir adam atarak bana doğru yaklaştı.
Son adımı atınca karşımdaki yerini almıştı. Gözlerimi kısıp onu inceledim. Ruhu korkunun pençeleriyle sarmalanmıştı. Ve korkusunun kokusunu soluyordum artık. Diğer etrafta olanlarsa benim ne yapmaya çalıştığımı kavramaya çalışırken onlara hiç bakmamıştım. Çünkü bir avcı gibi avıma odaklanmış haldeydim. Ve avım şu an da benden ürktüğü halde karşımdaki yerinden hareket etmiyordu.
"Korkman yersiz." diyince sakin bir sesle. Keza başımın ağrısını umursamıyor ve onu inceliyordum. Gözleri endişeyle bu halimi izliyor neden böyle davrandığıma bir sebep arıyordu.
"Bir şey —" cümlesini devam ettirmedi ve derin bir nefes alıp tekrar sorusunu sordu. "Bir şey mi istedin Emira?" diye kekelerken sorusunu ikinci kez yenilerken ona evet dercesine başımı salladım.
"Senden istediğim şey hem senin hemde benim yararıma olacak bir şey." dedim gizli bir tınıyla. Ve sol elimi onun görebileceği bir şekilde yukarı kaldırdım. Sol elime bakarken Mera bende onu inceliyordum.
"Sol sağ elini sol elimin üzerine yerleştirir misin?" diyerek istediğimi ona söyleyince Mera yavaşça kafasını aşağı yukarı salladı. Ve yavaşça sağ eli yukarı doğru kalktı. Sağ elini sol avcuma yerleştirdiği esnada ona gülümsedim. Bu sözlerimden sonra yemekhane içerisinde bir uğultu oldu. Sanırım herkes ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.
"Bana güveniyor musun Mera?" diye sordum sakinlikle. Konuşmadan evet anlamında başını salladı aşağı yukarı. "O halde şimdi yapacağım şey ikimizin iyiliği için ve sakın bana mani olma." diye uyarırcasına konuşunca ne yapacağımı bilmediği için korkusu daha çok büyüdü. Sessiz kalışını evete yordum ve yavaşça sağ elimi sol eline doğru ilerletip elimde duran bıçağı onun avucuna doğru görürdüm. Bıçağın varlığını görünce olduğu yerde sarsıldı ve geriye doğru gideceği an bakışlarımla onu durdurdum. Bakışlarımı takip edince korkuyla olduğu yerde durdu. O an gözleri sulandı ve sol eli ağzına giderken ağlayışını durdurdu.
Korkmasını gerektiren hiçbir şey yoktu.
Yavaşça bıçağı parmaklarım arasında hareket ettirirken etrafımda güçlü bizi her şeyden koruyacak bir kalkan oluşturdum. Ve yavaşça bıçağın keskin ucunu Mera' nın sağ avucuna yasladım.
Etrafımda olanların bana seslendiğini duydum ama umursamadım. Zaten onun için kalkanı oluşturmuştum. Yavaşça Üç Zihin büyüsünü bozacak sözlerin okumaya başladım.
"Üç bağ. üç köprü. Üç düğüm. Üç hayat ve üç acı dalgası. Üç Ruh. Üç ölüm."
Dedim ve yavaşça bıçağın ucunu Mera 'nın avcuna batırdım. O anda kısık sesle inledi. Ve o an ağlaması şiddetlendi. Çünkü zihni ona korkmasına sağlayacak duyguyu sunuyordu. Esila onu zihninde halüsinasyonla korkutuyordu. Bunda onun nabzının korkuyla atmasını sağlıyordu.
Büyü sözlerini buradakiler duyunca ne yapmaya çalıştığımı anlamış olmalılar ki artık gürültüler susmuştu. Ve bende hedefime o an odaklandım. Mera olduğu yerde korkudan tir tir titrerken o anda kalan büyü sözlerini söyleyip Mera 'nın avucunu derin bir çizik attım.
"Üç zihin iki kan. Üç düğüm iki kan. Üç hayat üç kan. Ruhların düğümü çözülsün." dedim ve devam ettim yavaşça Mera' nın avucuna bıçağı bastırmaya. akan kanı görünce bıçağı yavaşça onun avucundan çektim. Kanamaya başlayan avucunda akan kan yavaşça elinden süzülüp aşağı doğru akmaya başladı. Kanın metalik kokusunu soludum o anda. Yavaşça avucunu serbest bırakıp bu sefer yapmam gereken diğer şeyi yapmaya odaklandım.
Bu sefer bıçağı kendi avucuma bastıracaktım. Sağ elimde tuttuğum bıçağın keskin tarafını yavaşça avucuma yasladım. Ve hiç tereddüt etmeden bıçağı yaslı olan avucumda yavaşça hareket ettirmeye başladım. Derin bir nefes alıp hızla bıçağı yaslı olduğu avucumun içinden çekince, derin bir kesikte kendi avucuma attım. Kanayan avucuma baktım o anda. Kan usulca akıyordu. Acıyı hissetmeye çalıştım ama başaramadım. Acıyı hissetmemem doğru normal mıydı? Bakışlarımı avucumdan çektim.
Sonra yavaşça büyü sözlerini okumaya devam ettim.
"Kan kana karıştı. Kan kanla yok oldu . Köprü dağıldı. Birlik bozuldu. Ruhlar ayrıldı. Özgürlük yayıldı. Zihin özgür kalınca acılar bedeni terk etti. Acılar sustu hisler var oldu." diye yüksek sesle büyü sözlerini okuyup Mera 'ya baktım.
Bir adım geriye gideceği anda hemen sol elimle onun sağ elini tutup avuçlarımızı birleştirip, kanalarımızın birbirine karışmasını sağladım. Avuçlarımız birleşip kanlarımız birbirine karşınca o an etrafımızda güçlü bir rüzgar esmeye başladı ve bir çığlık sesi duyuldu. Acı dolu bir çığlık. Bu sesin kime ait olduğunu biliyordum.
"Canım —canım acıyor Emira." diye acıyla konuşunca Mera daha çok onun avcunu sıktığım anda sağ elimle Mera 'nın sol dirseğini tutarak onun bağı bozmasına engel oldum. "Lütfen canım yanıyor bırak beni!" diye yüksek sesle konuşup sesini bana ulaştırmaya çalıştı. Etrafta esen rüzgarın yarattığı sesin içerisinde.
Saçlarım sertçe eden rüzgardan dolayı sağa sola uçuşup duruyordu. Bakışlarımı asla Mera 'dan çekmemiştim. Ve o an başladı. Mera' nın kahverengi hareleri siyaha döndüğü anda büyünün bozulma işlevi başladığını anladım. Mera 'nın gözleri siyah rengi alınca bilinci yavaşça kapandı ve olduğu yerde yükselmeye başladı. Onunla birlikte bende yerden yükseldim ve büyünün bozulmasını sabırsızlıkla bekledim.
Son büyü sözüne söyledikten sonra büyü artık bozulacaktı.
"Kan kanı kabul etti. Köprü yıkılarak bağı yok etti. Ruhlar özgür zihinler ayrı. Bilinçler açık düşünceler özgür." dediğimde bir anda Mera olduğu yerde durdu ve biraz önce kapanmış olan gözleri yavaşça açıldığında olduğum yerde ona baktım. O değildi bana bu ifadeyle bakan.
Simsiyah gözlerden bakışlarımı çekmeden konuştum.
" Özgürsün artık." uzun zamandır isteğim bir şeyi dile getirmenin rahatlığı vardı üzerimde. Uzun zamandır bunun olmasını bekliyordum.
"Ve Bende "dedim gerçekleri belli edercesine ve bakışlarımı aynaya çevirdim.
Artık aynada Esila 'nın yansımasını görmüyordum. Diğerleri ne düşünüyordu bu tanık oldukları görüntüye bilmiyorum ama bu her şeyin başlangıcı olmuştu. Büyü tamamen bozulduğu anda birden ikimizin avuçları ayrıldı ve Mera olduğu yerde durmaya devam ederken birden Mera' nın bedeni zangır zangır titremeye başladı.
Ve o anda sanki bir yerden kaçarcasına kurtulmak isteyen bir istekle Mera 'nın bedeninden cismi belli olmayan siyah varlıklar çıkmaya başladı.
Her çıkan varlık ben ve Mera etrafında dönüp dolaşıp duruyordu. Sayamayacağım kadar gölge formatında olan varlıklar Mera' nın bedenini terk ederek bizim etrafımızda uçuşup duruyordu. Benim gördüğümü acaba onlarda görüyor muydu? Bakışlarım Mera 'dan uzaklaştı ve aynaya baktım tekrar sanki hâlâ orada Esila varmışçasına.
Aynaya bakmaya devam ederken içimden şunları söylemiştim.
" Şimdi gerçekten özgürlüğümü aldım... Sıra senin özgürlüğünü yok etmekte Esila ...Ve inan ki bu mahkumiyet senin için çok sancılı olacak "diye sakin ama nefretle konuştum. Yapacaklarımın önünde duran sınırı silip atmıştım. Artık sınırlar yoktu. Aynı acıma hissi olmadığı gibi
Çünkü artık kendi topraklarımızda değil cenge çıkıp savaşma aşamasındaydık. Kılıçlar çekilmişti. Biri kaybedecekti. Ben kaybetsem bile onunda benimle kaybetmesini sağlayacaktım. Ama kazanırsam onun sonunu getirecektim.
Bakışlarımı aynadan çekip Mera 'ya çevirdim . Hâlâ titremesi devam ediyordu.
Son gölgede onu terk ettikten sonra etrafımızda uçuşmaya devam eden gölgeler birden yok oldu ve rüzgar esmeyi bıraktı etrafımızdan sonra Mera' nın gözleri eskiye döndü yavaşça. Ve o anda oldu her şey Esila 'nın varlığı tam Mera' nın arasında belirince bakışlarımı ona çevirdim.
Şimdi herkes bu olayın sebebini anlamıştı. Çünkü Üç Zihin büyüsünü Esila Mera aracılığıyla bana yapmıştı.
Victoria 'ya yapmadı çünkü onun için çok zor oldurdu. Güçleri olmayan ve kolayca yönetilen biri olmalıydı ve o kişi yakın dostum Mera olmuştu.
Birkaç saniye Esila' nın varlığı hâlâ Mera 'nın arkasında dikilmeye devam etti. Sonrasında Esila sinirli bakışları eşliğinde önce ben sonra burada bulunanlara baktı. Herkesin ifadesinde korku ve şaşkınlığı görünce keyfi yerine geldi.
O alaycı tebessümü dudaklarına yerleşmiş ve buradakilere küçümseyen ifadeyle bakmaya başladı. Bakışları biraz arkamda olan kişiye çevirdiği anda kime baktığını anladım. Süreyya hanıma bakıyordu.
Birkaç saniye daha Süreyya hanıma baktıktan sonra tekrar bana baktı.
"Yakında görüşürüz Emira. O zamana kadar özle beni. Küçük gösterin bana engel olmadı olmayacak." diyerek açıkça kendini belli etti. Sonra kulakları tiz edecek bir kahkahayla aramızdan ayrılmaya başladı. Bedeni yavaşça yok olduğunda o an bakışları aynaya çevrildi ve orada uzun süre oyalandı.
İşte tamda o anda amacını anladığım anda önlem aldım. Ve Esila ortadan yok olurken duvara asıldı olan aynanın parçalara ayrılmasını sağladı.
Oluşturduğum kalkanı genişlettim ve Esila 'nın gidişiyle büyük bir ses eşliğinde parçalara ayrılan aynanın kırıklarının bizlere ulaşmasını engelledim. Etrafa doğru saçılan tüm parçalar bizi es geçerek her yere dağıldı. Sonunda tüm kırıklar etrafa saçılmayı bırakınca oluşturduğum kalkanı ortadan kalırdım.
Bakışlarımı sol avucuma çevirdiğim esnada kesik izinin çoktan yok olduğunu fark ettim. Keza Mera 'nında avucunda duran kesiğin yok oluğunu görünce ona doğru ilerledim.
"İyi misin Mera?" diye sordum yavaşça kendine gelmeye başlayan Mera' yı incelerken. Hiçbir şeyin farkında değildi.
Çünkü her şey onun zihni ele geçirildiği esnada olmuştu.
Avucunu inceldiğini fark ettim. Kaşlarını çatmış kesik olarak beklediği avucunun hiçbir şekilde kanamadığını ve kesik izi olamadığını görünce şaşırmış ve olanları anlamaya çalışmıştı.
Asıl olanları fark eder etmez Süreyya hanım ve diğerleri ne yapacaktı?
─⊹⊱☆⊰⊹─
Yaşanan son olaydan sonra apar topar toplantı odasına gelmiştik. Daha doğrusu getirilmiştim. Toplantı odasına gelmeden yemekhanede yaşanan olaydan sonra herkesin hâlâ gördükleri ve yaşadığı şeyleri atlatamadığını biliyorum.
Süreyya hanım sarılmıştı. Çünkü kardeşini öldüren kişinin öldüğünü düşünmüştü. Hatta yok olduğunu ama şimdi herkes onun hâlâ var olduğunu bizzat gözleriyle şahit olmuştu. Toplantı odasına az kişi vardık herkes çağırmamıştı.
Süreyya hanım, Ahlas bey, Turul bey, Victoria, Arın hoca ve ben.
Sessizce bekliyorduk. Neyi derseniz Tarsis kralının gelmesini . Çünkü bu olayı gördükten sonra hepsi kırmızı alarm vermişti. Kulenin güvenliği arttırmış ve konunun üzerine düşünülüp ne yapılacağını belirlemek üzere küçük bir toplantı yapılmasına karar verilmişti.
Kimse bana o olaydan sonra hiç soru sormamış ve olanları herkes sindirmek için kendine zaman tanımıştı. Victoria 'nın yemekhanede bana olan bakışlarını görmüştüm. O bakışlarda gerçek savaşın şimdi başladığını söyleyebileceğini ifade yer alıyordu. Ve her şeyin sebebini şimdi fark eden bir bakış. Baş ağrılarımın sebebini anlamıştı Victoria ve diğerleri.
Victoria aslında çok şeyi anlamıştı.
Garip davrandığım anları...
O kitabı neden aldığımızı...
O kitabın ne işe yarayacağını...
Daha önce buradaki sözümün kime yönelik olduğunu...
En başından beri Esila 'nın varlığını bildiğimi..
Ve daha niceleri...
"Hiç yok olmamış. En başından beri burada aramızdaymış." dedi Süreyya hanım anlamaya çalışırken. Sesindeki o kuşku o korku ve o çaresizliği sezdim. Endişe ediyordu diğerleri gibi.
Çünkü bu sefer ne planladığını kimse yine bilmiyordu. Ya da belki de biliyordular! Süreyya hanım tam solunda olan Turul beye baktı. Ne yapmalıyız dercesine. Turul bey çok sessizdi. Toplantı odasına geldiğimiz andan beri bir düşünce girdabındaydı. Onu uzun zamandır oradan çekip alamamıştı kimse.
"Şimdi ne yapmamız gerekiyor gerekiyor?" diye sorunca Arın hoca, kimsenin bakışları onu bulmadı. Ve sorusu askıda kaldı. Herkes gergin ve stresliydi.
Beni aksime...
Ben rahatlamıştım. Sanki aylardır boynumda bir yük varmışta o yükten bugün kurutulmuş gibi iyiydim. Tam masanın baş ucunda tekli koltuğa oturmuş onları izliyorum. Victoria 'nın bakışları önüne çevrilmiş, dalgın dalgın düşünüyordu. Süreyya hanım bir boşluğa düşmüştü.
Ve hâlâ da oradan çıkmış değil. Ahlas bey ise korkuyordu. Neyden acaba? Çünkü bakışları o kadar korkuyu yansıtıyordu ki bu kadar korkmasına anlam veremedim o an. Kimin için korkuyordu. Süreyya hanım ve diğerleri için mi yoksa başka bir şey için mi?
Sandalyeye rahatça yaslanıp onları izlemeye devam ettim. Bakışlarım onlarda gezerken toplantı odasının kapısı sertçe açılıp buradakilerin bakışlarının kapıya dönmesini sağladı.
Gelen kişi Tarsis kralıydı. Kapıyı açıp içeri girerken bakışları herkes üzerinde yavaşça gezintiye çıktı. Taki beni bulana kadar. Bakışları Turul beyi bulmadan bakışlarımız kesişti. Turul bey Tarsis Kralının geldiğini görünce hemen ona içeriye gelmesini işaret etti.
Bakışları hâlâ benim üzerimdeyken kapının önünde duran bedeni olduğu yerden hareket ederek masaya doğru geçti. Masaya doğru gelirken o anda bakışları küçüldü. Ve dudaklarının kıpırdadığını gördüm.
Koruma büyüsü yapıyordu. Etrafımıza bir kalkan örüyordu. Söylenenler bizlerin arasında kalıp, kimseye ulaşamazsın diye. Sonunda kalkanı oluşturduktan sonra masada olan herhangi bir sandalyeye geçip oturdu. Hemen sonrada bakışları olayı detaylıca anlatmasını istediği kişiye çevrildi.
Yani bana.
Tarsis kralı yerine geçtikten sonra bile Süreyya hanım hâlâ sessizce düşünüyordu. Neyi düşündüğünü anlamak istedim o an. Ama Süreyya hanımın dile getirmeyeceğini biliyordum.
"Haberi alınca hemen buraya geldim. Doğru mu? Geri mi döndü?" diyince sesindeki o gerginlikle.
"Hiç gitmemiş ki." dedi Süreyya hanım. Bunu derken çok zorlanmıştı. Onun varlığının ona neyi hatırlattığını biliyorum. Tarsis kralı hemen bakışlarını Süreyya hanıma çevirdi. Ve dediklerini duyunca kaşları çatıldı. Sonra bakışları bana kaydı.
"Her şeyi en başından anlat Emira. Eksiksiz olarak." diye katı bir sesle konuşunca Tarsis kralı, ona herhangi bir tepki vermeden bakmaya başladım. Ne de tuhaf. Onlar benden çok şey saklamıştı. Ama benim sakladığım şey onların sakladığı şeyden on misli gibiydi.
Geçmiş ve o zamanda olanların saklanması. Bunu yapan kişinin varlığını saklamam.
Terazi eşit gibiydi.
"Ne anlatmamı istiyorsunuz? Mesela ilk buraya geldiğim anda benim rüyalarıma girdiğini ve ilk iletişimin o an mı başladığını anlatayım." dedim ve yavaş masaya doğru eğilip onlara gözlerimi dikerek konuştum. Hepsi şu an bana bakıyordu. Dediklerimi dinliyor ve ne zamandan beri Esila 'nın varlığından haberdar olduğumu öğrenmek istiyordu herkes.
" Ya da şöyle mi desem. İlk iletişim rüyalarıma sızmasıyla oldu. Rüyalarımı kontrol etti. Göstermek istediğini gösterdi. Mesela sizlerin ölümünü bir rüyada gördüm. Ama çok gerçekçiydi biliyor musunuz?" dedim yavaşça sesime vuran tahammülsüzlükle.
Artık yaşadığım şeyleri bir bir açığa dökerken sinirim ortaya çıkıyordu. Gözlerim öfkemi yansıtıp göz bebeklerim hepsinin üzerinde gezinerek hepsine tüm kızgınlığımla bakıyor. Yaşadığım yoğun siniri yansıtmaktan kaçınmıyordum.
Yeterince her şeyi içimde yaşadım. Artık dışa vurma vaktiydi.
"Ama sonra gerçek olmadığını söyledi. O kadar duygu boşluğuna düştüm ki? Sevineyim mi yoksa korkayım mı? Çünkü benim zihnime sızarak rüyalarıma yön veriyordu." dedim yaşadığım o ana geri dönüş yaparak o an yaşadıklarımı bir bir tekrardan yaşadım. "Sonrasında da devam etti. Mesela her gece onun zihnime sızmasına şahit oldum." dedim ve geri sandalyeye yaslandım ve öyle gereksiz bir şeyden bahseder gibi olanı söyledim.
"Rüyada insan acı çeker mi?" diye sordum o anlar zihnime üşüşürken. Bakışlarım usulca masanın zeminine kaydı ve derin bir nefes alıp masanın yüzeyini incelemeye başladım. "Her rüya bir başka acıya gebe oldu. Her rüya başka bir işkenceydi. Onu sadece rüyalarda değil artık gerçek yaşantımda da görmeye başladım." dedim ve bakışlarım masanın yüzeyinden Victoria 'ya kaydı.
Pür dikkat beni inceliyordu diğerleri gibi. Süreyya hanıma baktığımda bu sefer sadece dediklerimi dinliyor ve bu zamana kadar neden hiç anlamadığı için kendine kızıyor gibiydi.
" Yansıma... Onu her yansımada gördüm. Belki de dikkat etmişsinizdir. Bazen dalıp giderdim. Aynalara, çatallara , bıçaklara... Hatta hatırlamanız lazım geçen sefer düşürdüğüm bardak. Onu orada gördüğüm için düşmesini sağladım. Çünkü onu görmek artık beni sinir ediyordu. Her yerdeydi ya da hiçbir yerde. Zamanla baş ağrım artmaya başladı artık dayanamadım. "dedim iç titrerken. Artık aldığım nefes canımı yakmaya başlamıştı.
" Peki neden bize söylemedin?"dediğinde Süreyya hanım ona yorgun bir tebessümle baktım. Bu tebessümüm onun bu hareketime anlam vermemesine sebep oldu.
" İlk anlarda bir hayal sandım. Kendi kuruntum dedim. Belki de kolye bunu sağlıyordu. Diye düşünüp durdum . Sonradan fark ettim ve söylemek istemedim. Kimse inanmaz diye. Zaten ne aracılığıyla bir bağ kurduğunu anlayınca, işte o an tedbir almak istedim. Sorguladım ve sonunda sonuca ulaştım. "dedim ve tüm ifademi silip maskemi takındım. Yeterince açıklama yapmıştım. Bu kadarı kafi. Olduğum yerden kalarak masadakilere kısaca baktım.
" Yanlış yaptın Emira en başında bizi bilgilendirmen lazımdı. "diye çıkışınca Süreyya hanım anında ona cevap verdim.
" Sizin yaptığınız yanlış gibi mi? Her şeyi benden saklayarak kendi başıma öğrenmemi kendi başıma altından kalkmamı sağlamanız gibi mi? "dedim buz gibi sert bir sesle. Cümlelerimle birde bu yönden bakmasını sağlayarak hatalı olmadığımı anlamasını umdum.
" Her ne olursa olsun gelip bize söylemeliydin! "dedi cümlelerimi es geçerek. Beklediğim bir performanstı. Her daim yaptığım şeyde bir hata bulabilme özelliğine sahipti Süreyya hanım.
Onun aksine Turul bey çok sessizdi. Arın hocaya en başından beri sadece dinliyordu beni.
" Yardım isteyebilirdin, benden veya diğerlerinden" diyince Victoria bakışlarımı ona çevirdim. Bakışlarında herhangi bir kırgınlık yoktu. Ama pişmanlık vardı. Yaşadığım şeylere karşı beni koruyamamış olmanın verdiği pişmanlık. Hatalı değildi hiçbir zaman. Ben saklamıştım. Hepsinden ve ondan.
"Kendi sorunlarımı hep kendim halletmişimdir. Hallettim de . Artık onun varlığından haberdarsınız. Gerisi sizi ilgilendirir. Amacı ne öğrenin ve onu durdurun." dedim ve çaprazımda olan Tarsis kralına baktım. Bakışları bendeydi.
"Yapmanız gereken şeyi benden daha iyi biliyorsunuz. O halde onu yok edin. Çünkü o bizi tamamen yok etmek istiyor. Diyeceklerim bu kadar. Artık herhangi bir sorunuzu yanıtlamayacağım. Bunu bile söylemem bence size büyük bir yardım . Artık Esila karşısında sizler varsınız. Onu durdurmak için çabalayın. Çünkü onun durmaya niyeti yok. "dedim ve olduğum yerden harekete geçerek toplantı odasının kapısına doğru ilerledim. Kapıyı açıp dışarı çıkarken yavaşça tuttuğum nefesimi verdim. Her ne kadar ifadesiz tutmaya çalışsamda yüz ifademde büyük bir kaygısızlık vardı. Gelecek bize neyi gösterir kaygısı.
Çünkü şimdiki planını bilmiyorum. Esila şimdi ne yapacak hiçbir fikrim yok. Ve o adım atmadan ben adım atmak istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum.
Toplantı odasını terk ettiğimde koridorda olan gürültülere yoğunlaştım. Çalışanların yemekhanenin bulunduğu koridorda ayak seslerini hatta konuşma seslerini duyuyordum. Sanırım yarım saat önce yaşananları konuşuyor olmalılar. Diğer topraklardan gelenlerse Esila 'nın varlığını öğrencince kendi odalarına çekip gitmişlerdi.
Sanrım buradaki tehlikeden uzak kalmak istiyordular. Ve geleneğin biran önce bitmesini. Çünkü Esila' nın ne gibi bir amacı olduğunu bilmemeleri ve herhangi bir olay olursa ondan zarar görmek istemiyorlardı. Ve burada da daha fazla durmak istemiyordular. Ellerinde olsaydı burayı bir an önce terk ederlerdi. Önceden belirlenmiş kurallar onları durduran en büyük engeldi. Yoksa şimdi her krallıktan gelenler, çoktan burayı terk edip gitmişti.
Belki de burada olanlardan kendi topraklarını bilgilendirmişlerdir çoktan. Ve tüm herkes artık Esila 'nın gerçekten ortadan yok olmadığını yakın zamanda tekrar bir atak yaparak kendini göstereceğini tahmin edebiliyorlardır. Arka bahçeye çıkan kapıyı es geçtim ve hemen ön bahçeye çıkan kapıya doğru ilerledim.
Ön bahçeye çıkınca havanın içimde varlığını koruyan karanlıktan bir farkı olmadığını gördüm. Hava nedense saatler öncesine nazaran bulutluydu. Bembeyaz olan bulutlar gri renge dönmüş ve biraz sonra yapacak yağmuru haber ediyordu. İçme akıttığım gözyaşlarım içimdeki acıyı taze tutarak, onun kabuk bağlanmasını engelliyordu.
Belki de biraz sonra yağacak yağmur damlaları da tüm sindirilmesi gereken her şeyin ortaya çıkarılmasını sağlayacaktı. Ben toplantı odasını terk ettikten sonra ne konuştuklarını bilmiyorum ama az çok tahmin ediyorum. Ve bu tahminim benim özgürlüğümü kısıtlayacak sonuçları doğuruyor.
İçime derin bir nefes çekip olduğum yerde harekete geçerek ön bahçede yavaşça yürümeye başladım. Rotamı kulenin 200 metre uzağında olan ormana çevirmiştim. Biraz orada tek başıma durulmak istiyorum. Çünkü sonrasında büyük bir karmaşanın içerisinde olacaktım. Her daim Esila 'yla ilgili muhabbetler, kararlar ve daha nicelerine maruz kalacaktım. O zaman gelene kadar biraz olsun zihnimi uzun zamandır esir olduğu ortamdan çıkmasını sağladığım için onu özgürlüğüne uğurlayacaktım. Artık bağ yoktu. Zihnim özgürdü.
Esila' nın şimdiki planı neydi bilmiyorum ama yine rahatsız etmeye başlayacağı ana kadar, biraz kendime es veriyorum. Hiçbir şey düşünmek, ona kafa yormak istemiyorum. Sadece yaşamak ve hissetmek istiyorum. Kulenin sınırlarından çıktığım gibi hızlı adımlarla varmak istediğim yola doğru koyuldum. Her ne kadar duymazdan gelsem de kuledekilerin düşüncelerini tahmin edebiliyorum.
"Lanetli kadın geri geldi."
"Yine neler yaşayacağız?"
"Yine aynı günleri yaşayacağız ve sınanacağız."
"Bu kolye bizi yok edecek."
Bu ve bunun benzeri sözler. Duymadığımı sansalarda yanlarından geçerken söylediklerini işitmiş ve düşüncelerini okumuştum. Onlara kızmak yanlış olurdu. Haklılarda. Bu kolye onları hiç sevindirecek bir şey yapmamış tam tersi onları ölüme götürecek kararlar alınmasında öncülük etmişti. Sonunda ormana varınca hep gittiğim ağacın yanına doğru ilerledim. Kolye herkes için lanetli sayılıyordu. Kimse bu kolyenin varlığını sevmiyor. Hatta yok olmasını istediklerini biliyorum. Ama kolyenin bir suçu yok aslında. Onu kötü amaçla kullanan bizleriz.
Sonunda ağacın önüne geldiğimde yavaşça ağaca tırmanmaya başladım. Ağacın dallarını tutuna tutuna sonunda istediğim yere çıkmayı başarmıştım. Ağacın kalın geniş dalına doğru tırmanmış ve yavaşça üzerine yerleşmiştim. Sırtımı ağacın koca göbeğine yaslamış ve öylece olduğum yerde gözlerimi kapatarak unutmayı tercih etmiştim.
Sanki hiçbir şey yaşamamış gibi hiçbir şey olmamış gibi devam etmek istemiştim hayatıma. Ama bu sadece benim kendi düşüncemden ibaret olacağını tahmin etmek zor değil. Çünkü istediklerimiz hiçbir zaman hayatın bize sunduklarıyla eş değer olmuyordu. Sadece hayatın sunduklarına ayak uydurmaya çalışıyoruz.
Uzandığım yerde dururken birden çıtırdama sesi duyunca, gözlerimi açmadan ayak sesinin bana doğru yaklaşmasını bekledim. Gelen kişi kimdi tahmin edebiliyorum. Birkaç adım daha attıktan sonra adım atmayı bıraktı.
Nefes alış sesini duyuyorum. Tam arkamda durmuştu ve yönü bana dönüktü.
"Şimdi anlıyorum." diye söze başlayınca Tarsis Kralı, sessiz kalarak konuşmasına devam etmesini bekledim. "Üç Zihin büyüsünü bana anlatmanı. Ve geçenki gelişinde neden onu sorduğunu. Çünkü onu bulunca Esila 'nın belki de şu anki planlarından haberdar olduğunu düşünmüştün. Ve bu yüzden onu aramıştın." diyerek sözlerini tamamlayınca usulca gözlerimi açtım.
Tam üstüne basmıştı. Tam da istediğim buydu.
" Doğru. "dedim sadece kısaca olduğum yerde hafifçe kıpırdayıp iyice yerime yerleşip.
Birkaç adım daha bana doğru ilerledi ve tam karşıma gelecek şekilde yürümeye devam etti. Karşıma geçince bakışlarımız kesişti.
" Ne yapmayı düşünüyorsun? "dedi Tarsis Kralı. Hiçbir şey dercesine ona baktım. Bu ifademi görünce kaşları çatıldı ve inanmadığını belli eden bakışlarla bakmaya başladı. Kendisi bilirdi.
" Her şeyi tek başına yapma huyundan vazgeç! Bu herhangi bir şey değil! Esila 'nın yapacaklarının bir sınırı yok." diyince beni uyarmaya çalışan Tarsis kralına bakışlarımı diktim ve ona ifadesizce bakarak söylediklerine karşı herhangi bir şey demedim.
Evet bunu en net ben biliyorum zaten. Açıklamasına gerek yoktu.
Olduğum yerde hafifçe doğruldum ve sırtımı ağacın gövdesinden çektim. Ayaklarımı aşağı sarkıtıp ona bakarken bir anda bedenimi boşluğa bıraktım. Hızla olduğum yerde yere ayaklarımın üzerinde atladım. Bir anda yaptığım bu şey Tarsis Kralının olduğu yerde kıpırdamasını sağladı. Sanırım düşeceğimi ve bir yerimi kıracağımı düşünmüş olmalıydı. Bunu defalarca yaptım. Düştüm. İncindim de. Ama alıştım ve bir daha aynı şeyleri yaşamadım. Esila olayıda böyleydi. Defalarca onun yüzünden düştüm ama artık düşerken ayakta durmayı öğrendim.
"Bence beni uyarmakla zaman harcamayın ve onu bulmak için çabalayın. Çünkü benimle zaman kaybediyorsunuz. Yapacağım bir şey yok. Sadece bekliyorum. Ama siz beklemeyin ve onu bulup yok edin. Ve bana ne yapacağımı söylemeyin. Bu kibir ve ya küstahlık değil. Çünkü bir şey yapacak değilim. Esila damarıma basana kadar hayatımı yaşamaya devam edeceğim, taki o ortaya çıkıp benim atağa geçmem için bir şey yapana kadar. O zaman gelmeden bence hepiniz bir çözüm bulup, çıkabilecek herhangi bir sorunu önleyin. Çünkü eğer Esila sert oynarsa bende ona karşılık veririm. Ve kimseyi kaale almam. Şimdiden haber vereyim dedim " söylediklerimden sonra olduğum yerden yavaşça harekete geçerek ormanı terk ettim. Sessiz kalacağım başka bir yer bulmam lazım gibi.
Çünkü burada da kafa dinleyeceğim son yer işgal edildi.
|
0% |