@kumsallardagezen12
|
『Çabuk unuttuğumu sanıyorlar ama hayır sadece ben bana yapılanları hatırlatmayı sevmiyorum 』
Gökyüzüne resmettim tüm acılarımı ve sonrasında kara bulutlar gökyüzünü ele geçirdi. Acılarım bir sis olup kaldı. Acılarım görünmez hale geldi ama tamamen yok olmadı. Sadece varlığını göstermedi, hissettirdi. Ama ben onun orada olduğunu biliyordum. Çünkü onu görende bendim, hissedende. Her an olduğu gibi . Hep saklayan olduğum için.
Gökyüzüne resmettim tüm mutlu anılarımı anında bir fırtına koptu ve hepsi dağılıp gitti. Şimşekler çaktı. Hepsi paramparça hale gelip ufala ufala toprağa karıştı gökyüzünden yeryüzüne doğru. Anlık bir şimşek tüm geçmişimi bir dokunuşla yok etti. O mutlu anlardan geriye sadece hüzün kaldı.
Gökyüzüne resmettim tüm sevgimi. Bir ateş patlaması oldu ve hepsi hiç olmamış gibi yanarak yok oldu. Yara aldı. Yaralandı. Kalbim çorak bir toprağa dönüştü. Sadece tek bir şey yaptı. Kan pompalamaktan öteye gidemedi. Ve sonrasında bende onu canlı kılmak için bir uğraş vermedim.
Dertlerin ağırlığı kaburga kemiğimi kırıyordu. Dertlerim beni terk edemiyordu. Ağrılarım sızlıyor, durmadan beni sınıyordu. Bakışlarım hep dalgın hep ruhsuzdu. Yavaşça kendimi yitiriyordum. Fark edemeye edemeye...
Hüzünlerin ağırlığı zihnimi siyah bir perdeyle çevreliyordu. Görüşlerim bulanık bir hissiyatla çevrelenip, gerçeğe kör olarak odaklanmak istediği şeylere odaklanıyordu.
İhanetin ağırlığı bedenime zehir salıp, onu hareketsiz bırakıyordu. Ruhum aslında acı çekiyordu ama bedenim tepki vermeyi evvelden önce bırakmıştı. Çünkü hâlâ ölüydü. Ruhu canlı duruyorken.
Bir değişim olmalıydı. Ama ne zaman ve nerede? Buna verecek bir yanıtım henüz yoktu. Hayatımda birçok değişim olmuştu. Ama hiçbiri iyi sonuçlar ardından getirmiş değildi.
Değişim beni tüm incinen kalplerin bir daha tekrar onarılmama durumunu kabullenmemi sağladığı.
Değişim her şey iyiye gidecek fikrinden beni soyutladı. Değişim beni tüm kötü düşüncelerin anında kıskıvrak insanı ele geçirmek için zaman kolladığı düşüncesini aşıladı.
Değişim aslında hiç öyle sanıldığı gibi bir şey değildi. Değişim senin olana bitene istesende istemesende ayak uydurup onun çizgisi içerisinde yaşam sürmen demekti.
Hangi değişimleri bu zamana kadar kabullendik ki kolay kolay?
Ben kabullenmedim orası en gerçek şey benim açımdan?
Işıkların altında gözlerimi kapattım. Karanlık zihnim zifiriliğinden arınsın diye. Karanlık beni yok etmesin. Tüm aydınlığımı tüketmesin diye.
Işıkların altında gözlerimi kapattım. Bir aydınlığı bin karanlığa karşı hissedeyim diye. Acıların zifiriliğinden bir nebze olsun kurtulup , kaçayım diye. Özgürlüğü kendi isteğimle hissedeyim diye. Huzurun sonunu göreyim diye. Çünkü bana biçilen huzur hep çok kısa sürmüştü. Beni hep gafil yerden terk edip gitmişti.
Işıkların altında gözlerimi kapattım. Son bana ulaşıp, tüm yaşananları unutmamı sağlasın diye. Unutayım. Tüm yaşamış olduğum acının en büyük sebebinin ben olduğumu. Unutayım. Bana karşı söylenmiş kırıcı ve öldürücü sözleri, cümleleri ve bakışları. Ve uyuyayım. Çünkü hatırlamak istemediğim çok kötü anlar var zihnimde. Bana işkence veren. Nefes aldırmayan şeyler. Uyuyunca hatırlamıyorum. Uyuyunca aklımdan uçup gidiyor çünkü yaşadıklarım. Yaşamak istemediklerim.
Kaçamak için hiç bir zaman bu kadar istekli olamamıştım hayatımın bir anında. Ama şimdi istiyorum hemde çok fazla. Ama bir yanımda kal diyor ve sana yapılanın bedelini ödet. Canlarını öyle bir yak ki ne hale geldiklerini hiç unutmaz hale gelsinler. Ve canlarını öyle bir yok oluşun uçurumuna sürükle ki oradan dönüşleri olmasın hiçbirinin.
Belki de bir vicdana hâlâ sahip olmam onlar için bir lütuftu. Yoksa kolyenin gücü ve aklımla onlara neler yapacağımı tahmin bile edemezlerdi. Nefes alamaz hale gelir ve benden medet ummak için pervane kesilirlerdi etrafımda. Ama ben onlar kadar kötü olamıyorum. O adımı atarken çok gel git yapıyorum ve sonunda geriye çekilip sadece onları durduracak faaliyette bulunuyorum.
Ben onlar olamazdım. Onlarda ben.
Esila 'nın bana yaptığını ben ona yapmadım yapamamda.
Ahrar' ın bana yaptığı ihaneti ben ona yapmam yapmayı bir an düşünemem.
İşte benim ve onların aramızdaki farkı bu. Ben kendi yolumdan onlara ders verip, olabildiğince insanı boyutta karşılık verirken, onlar bana karşı tüm insanlığını yitirip, acımasızca saldırıp duruyorlar.
Ben onlara zarar vermezken kendime zarar veriyorum. Ama onlar bana kıyarken gram tereddüt etmiyorlar.
Ne kolaydı burada yaralamak, acı çektirmek ve öldürmek. Çok basit bir şey onlar için. Benim için değil ama. Yok etmek isterken bile amacım en ummadık yerden değil. Direk bildikleri ve tahmin edecekleri yoldan saldırıp onlara da zaman tanıyorum. Sadece hızlı davranıp galibiyete ulaşıyordum. Yoksa bende bilirdim Esila 'yı sevdiği bir şeyden vurmayı.
Ahrar en ummadık kişiden ihanete uğramasını sağlamayı. Ama yapamadım. Yapmadım. Fakat bunu unutmasınlar yapmamam bunu yapma gücünde olmadığım anlamına gelmesin sadece o kadar alçak olamıyorum onlar gibi.
Ayinin yapıldığı yerden çıktıktan sonra aklımdaki planı devreye sokmak için bir şey bulmaya çalıştım. Eğer o kadar bu kadehe ruh sunarak yaşamalarının devamını sağlamak istiyorlarsa bir küçük ziyaret onlar için sorun olmaz. Sonrasında ise küçük bir kızgınlık anı içinde kimse kimseyi suçlamamalı.
Şu an Victoria ve diğerleri kadehin bulunduğu odayı arıyorken bende kendi planımı yapıyordum. Tabii bu sırada Ölü Ruh 'un da bana yardımı olacaktı. Çünkü taşı bulunduğu yerden almak için bana yardımcı olması lazımdı. Ve bunu yapacağını da kendisi ifade etmişti. Benim ilk adımım şu an o yaşlı ihtiyara haddini bildirmekti. Çünkü bazı şeyler eksik anlatılmıştı halka.
Evet ruh sunarken bunun karşılığını alınıyordu ama alan tek kişi bu kurnaz ihtiyardı. Diğerleri bir kuklaydı sadece. İhtiyar adam aslında bir anlaşma yapmıştı ruh taşıyla bilmeden. Önceki yıllarda amacı aslında herkesi kurtarmaktı. Sonrasında amacı yön değiştirdi. Sunduğu her ruh kendisi içindi aslında. Onun için bunca zamandır yaşıyordu. Ölümsüzlüğe adım attığını sanıyordu ama aslında ruhunu bir şekilde Ruh taşına mahkum etmişti. Ve bu mahkumiyet yüzünden ölüm ona uğramıyordu. Aslında bir nevi lanetlenmiş diyebiliriz.
Şu an her ayinden sonra yaptığı şeyi yapıyordu. Halkı saçma fikirlerle kandırıyor ve ruh taşının bulunduğu yerde tekrar kaybolmasını bekliyordu. Çünkü Ruh taşı şu an hâlâ aktif halde ve her an yeni bir kurban arayabilir ama bu olursa her şey çığırından çıkar çünkü bu yeni bir kurban arayışı demek olur ve bazı şeyler yaşlı adam açısından açıklanmayacak hale gelir. Ve bunu istemez hayli hazırda. Şimdi kadeh bulunduğu yerde dururken, ihtiyar pusuya yatmıştı ve bende şu an onu bu pus içerisinde ecel telleri döktürecek ve işimizi kolaylaştıracaktım. Ama hâlâ aradığım şeyi bulmuş değilim.
Olduğum yerden ayrıldığım gibi etrafımda olan nesnelere bakmaya devam ettim. Evet yine bir nesne büyüsü yapacaktım. Çünkü en kolay ve en işlevsel bu oluyordu. Daha önce nesneden yapmış olduklarım insanlar şu an benim tarafımdan uyuyor vaziyetteydi. Bir şey olmadıkça onları açığa çıkaracak değilim.
Etrafta gezinirken birden bir kapısı açık oda dikkatimi çekti. Odaya bir göz attığım sırada odada bir heykel dikkatimi çekti. Asıl tuhaf olanı heykelin önünde bulunan mumlar, kandiller ve adaklardı. Hım burası kendince inançların yaptıkları bir mabed olmalıydı. Ve işte aradığım şey ayağıma geldi. Neden bu heykeli bir süreliğine canlı kılıp o ihtiyar adama ecel terleri döktürmüyorum ki?
Anında odaya doğru girdim ve hemen heykelin olduğu tarafa doğru ilerledim. Heykelin önüne gelince kısaca bir heykele baktım. Gümüşten yapılmış olan heykeli biraz canlı kılmak adına küçük değişiklik yaptım. Heykelin gözleri kapalı vaziyette bulunuyordu.
Hemen büyü yardımıyla anında heykelin gözlerini açık vaziyete getirdim ve sonra da hemen heykelin üzerinde siyah bir pelerin ve bir gümüşten asa olmasını sağladım. Asanın ucunda bulunan taş ruh taşının rengine sahipti. Sonra çok uzun ve iri olmayan bu heykeli iki insan uzunluğunda ve dört insan kilosuna çevirdim. Ardından her şeyi hallettiğime kanaat getirdiğimi düşündüğüm için hemen nesneleri yarı canlıya çeviren büyüyü yapmaya başladım.
Sözleri usulca söylerken yavaşça heykelde olan değişime baktım. Görüntüsü olabildiğince korkutucu olsun diye yüz ifadesini sinirli ve gözlerini simsiyah yapmıştım. Heykel büyü sona erdikten sonra canlı bir hal aldığı anda hemen ona komut verip, gitmesi gereken yere gitmesi için onu yönlendirdim.
Heykel olduğu yerde büyük bir gürültü eşliğinde ilerlerken her adımında bulunduğum zemin büyük bir sarsıntı yaşıyordu. Ah orada olup o yaşlı ihtiyarın yüzünün aldığı hali görmek istiyorum ama şimdi yapmam gereken bir şey vardı. Onlar heykelin varlığıyla sarsılırken ben o sırada taşı bulunduğu yerden almalıyım. Gitmeden hemen önce muhakkak ne yaşadığına bakacağım. Bu güzel anın tamamını görmesemde sonunun nasıl olduğunu bilmek ve görmek isterim.
Hemen olduğum odadan çıktığım anda önüme çıkan iki farklı yöne açılan koridorların başında durup nereye gitmem gerekiyor diye düşündüm.
"Sola doğru dön. Senin sevimsiz dostların o tarafa ve her şeyi ellerine yüzlerine bulaştırmak üzereler. Hemen her şeye ek koy."
Ölü Ruh 'un anında yönlendirmesiyle sol tarafta bulunan koridora doğru ilerledim.
"Sana tavsiyem bunlarla bu işi yapmayı bırak çünkü sadece ayağına yük oluyor gibiler. Tek başına yapsan daha kısa sürede halledersin." dediğinde Ölü Ruh o an ona cevap vermeden hemen önümde olan uzun yolu aşmaya devam ettim ve o sırada da fırsat bulduğum ilk anda onun kuruduğu cümlelerine cevap verdim.
" Arkadaşlarımı eleştirmeyi keser misin rica etsem? Çünkü benim yanımda olmaları sana nazaran bana rahatsızlık vermiyor da." demiş ve koşar adımlarla aşağı inen merdivenlere yönelmiştim. Merdivenin basamakları uzunluk olarak kısa, genişlik olarakta dardı. Dikkat ederek basamakları inmiş ve sonunda kulenin mahsenden bir farkı olmayan kısmına ulaşmıştım. Ben bu havasız ve yarı aydınlık olan yerde ilerlerken biraz ileride bizimkilerin tartışma seslerini duymaya başlamıştım.
Yine ne olmuştu ve bunlar ne için kavga edip duruyordular?
"Sana diyorum bunlarla bu işe kalkışma ama beni dinlemiyorsun."
Hemen düşüncelerime karşı cevap verince Ölü Ruh anında onu yok sayıp sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Victoria ve Dehri 'nin sesiydi ve ikiside çok sinirli bir haldeydi ses tonları bunu yansıtıyordu. Yine bu ikisinden biri ne yaptıda biri azarlayan biri azarlanan taraf haline geldi? Hiçbir zaman aynı noktada buluşamıyor bu ikisi.
Endişe içerisinde onların bulunduğu alana doğru ilerlerken yavaşça yükselen sesleri daha hızlı hareket etmemi sağladı ve hemen sol tarafa doğru dönüp açık olan kapıdan içeri girdim. İçeri girince bizimkileri bir araya toplanmış halde buldum. Yine ne yapmış olabilirler ki diye düşündüğüm anda birden Dehri kalabalıktan sıyrılıp arkasına dönünce beni gördü.
Görür görmezde hemen sesli bir şekilde küfür savurunca iyi bir şey yapmadıklarını anladım. Dehri olduğu yerden hareket etmeyip bön bön benim olduğu tarafa bakıp dururken onun bu sessizliğini gören Enfal anında başını arkaya çevirince beni görmüştü.
Aynı Dehri 'de olanlar gibi Enfal' de beni görünce yavaşça göz bebekleri büyümüş ve sesli bir yutkunmayla bana bakmıştı konuşmadan. Bunlar ne yapmışlardı ki? Hemen olduğum yerden onların bulunduğu alana yaklaştığım anda belden Victoria 'nın eğilmiş yerde bir şeyleri toplamaya çalıştığını fark ettim.
Bir şey mi kırmıştı bunlar?
"Ne oluyor burada? Yine ne bela açtınız başıma?" diye hemen azarlayan sesle konuşup onlara yaklaşıp karşılarına geçeceğim anda birden hepsi anında ip gibi önümde dizilip ne yapmışlarsa kapatmaya çalıştılar.
"Ne saklıyorsunuz?" dedim ve tam Victoria 'nın karşısına geçip omzunun gerisinden arkaya bakmaya çalıştım ama izin vermedi ve saklamaya çalıştı. "Çekilsene Victoria! Ne yapmışsanız bırakın bakayım ve ne olduğunu anlayıp bir çözüm önerisinde bulunayım." dedim ve ben bunları der demez anında hepsi sağ ve sol tarafa doğru çekilip görmem için bana yer açtılar.
Yerde bir adet kırılmış gümüş kadeh bulunuyordu.
Bakışlarım usulca kadehte kısa bir süre oyalandı. Ben düşüne dururken zihnimden bir an çıkmayan sesiyle Ölü Ruh konuştu.
"Ben sana demiştim bunlar sana bela olacak." diyen çok bilmiş Ölü Ruh 'u görmezden geldim.
"Ne olduğunu anlatın çabuk." dedim sakince. Hepsi anında korkulu gözlerle bu sakinliğime bir anlam vermeye çalışırken ben sadece olan biteni anlamak için etrafı kısaca süzdüm.
Aralarında konuşmaya cesaret eden Kavi olmuştu.
"Biz kadehin burada bulunduğunu bu kuleden birleri kendi aralarında konuşurken duyduk. Sonra buraya geldik ve kadehi kimseye çaktırmadan almaya çalışırken birden ne olduysa Dehri ve Victoria arasında kadehi ben taşırım muhabbeti dönünce ne olduğunu anlamadan birden kadeh yere düşüp kırıldı. Sonrasında taşı ararken onu kadehin altında parçalara böldüğünü fark ettik. "diye Kavi uzun uzadıya anlatınca olayı bakışlarım yerde duran kadehi buldu.
" Taş kırıldı diyorsun? "diye sorunca tekrar anında Kavi evet dedi kısaca.
" Şimdi ne olacak Emira? "dediğinde Enfal olduğu yerden bir adım öne çıkıp, diyeceğim şeyi merak içerisinde duymayı beklerken. Bende o an hemen bir adım öne atılıp kadehin parçalarına doğru ilerledim.
" Kabahat Victoria 'nın. Ona bana vermesi gerektiğini söyledim ama anlamadı beni!" diyen Dehri' ye taraf dönmeden yavaşça dizlerimin üstüne çöküp yerdeki kadehin parçasını parmaklarımın arasına aldım.
"Hiç suçu bana atma! Sana ben taşırım sen bırak diye defalarca kez söyledim ama inadına zorla almaya çalışınca olan oldu ve senin yüzünden yere düşüp kırıldı. Şimdi ne olacak kim bilir?" diye sona doğru Victoria çaresiz bir şekilde konuşunca olduğum yerden doğrulup onlara baktım.
Daha ben konuşmadan Dennis karşıma geçip konuştu.
" Emira sakin olmanı istiyorum . Evet taş kırıldı ama şu yönden bak Esila ona ulaşamayacak. Hem diğer taşlar hâlâ güvende." dediği sırada Enfal tam o sırada ona hitaben Victoria ağızının içinden konuşmuştu.
"Tabii o taşlarda Dehri yüzünden kırılmazsa."
Victoria 'nın dediğini ben gibi diğerleri de duymuştu. Dehri anında karşılık vereceği anda elimle onu susturdum. Bakışlarımdaki ciddiyeti görünce Dehri söyleyeceği lafı yutmak zorunda kaldı.
"Bir şey demeyecek misin Emira?" diye konuşmamı isteyen Nehar' a kaşlarımı çatarak baktım.
"Konuşacağım ama bir dakika verin bana. Düşünmem lazım." diyip arkamı dönüp olan biteni bir anlamaya çalıştım.
Ben arkamı döner dönmez anında Dehri ve Victoria sessizce didişmeye devam etti.
"Bak görüyor musun her şey senin yüzünden bu halde." diye sertçe Victoria kızıp dururken Dehri 'ye anında suçu üzerine atılan Dehri atağa geçti ve benim duymadığımı sanarak Victoria' nın sözlerine karşılık verdi.
"Suçlu asıl sensin! Ne diye ben suçlu oldum şimdi? Sana dedim ben taşıyayım. Hem bu nasıl bir taş bir düşmede kırıldı hemen? Kadeh ayrı bir muamma zaten." diyince Dehri şu ana kadar kimsenin farkında olmadığı şeye dikkat çekerken.
"Evet ya bende şimdi anlam veremedim." diye onu destekledi Dennis.
"Konuyu değiştirme Dehri." diye ikazda bulununca Victoria Dehri sesli bir nefes alıp verdi.
"Biliyor." dediğimde anında hepsi sessizleşti. Arkamı usulca dönünce bizimkilerin hepsi bana anlamaz bir ifadeyle bakıyordu.
"Kim neyi biliyor?" dediğinde Victoria yavaşça bakışlarımı kadehe doğru çevirdim.
"Biri buraya geldiğimizi biliyor ve bizi aslında oyalıyor. Şimdi hemen gerçek kadehin nerede olduğunu bulun. Çünkü zamanımız kısıtlı." diyip arkamı dönüp koşar adımlarla buradan ayrılmaya çalıştığım anda arkamdan hepsi aynı anda şunu söylemişti.
"Bu gerçek kadeh değil miydi?" hepsi bir ağzından bunu demişlerdi. Sonrasında hemen beni takip ederek kulede kadehi aramıştık. Nerede olacağını az çok tahmin ettiğim yere doğru ilerledim.
Ama aklım bunu engellemeye çalışan kişideydi. Esila diyeceğim ama bu kadar gücünü tamamen kazanmış değil. Bu başka biri olmalı ama kim?
Merdivenler yukarı doğru hızla çıkıyor ve olabildiğince geldiğim katlarda odaları elemeye çalışa çalışa başka katlara doğru ilerliyordum. Aradığım şey aslında bir nevi azda olsa kadehi besleyecek bir yerdi. Ve bunun neresi olduğunu az çok kavramıştım.
Ruhlar Vadisi...
Bu yeri daha önce araştırırken sadece bu bilgi dikkatimi çekmişti. Çünkü burada bir küçük odada daha önce açılmış bir kara delik vardı. Burası eskiden ruhların eski geçit yerlerinden biriydi. Ve sanırım kadehi yıllar boyunca canlı tutmak için orada muhafaza ediliyor olmalıydı. Tam bir üst kata gitmeye çalışırken birden bir anda ruhumu bir kasvet ele geçirdi. Ve o an tam yakınında olduğumu anlayınca hemen arkama dönüp kasveti yoğun hissettiğim yere doğru gittim.
Koridorun sonunda iki kanatlı bir demir kapı bulunuyordu. Kapıya doğru yavaşça ilerlerken zihnimin içinden bizimkilerle iletişime geçtim.
"Kadehin yerini buldum. Yukarıdaki kütüphanenin bulunduğu kattayım çabuk gelin."
Konuşmam biter bitmez anında demir kapının önüne gelip yavaşça büyü yardımıyla herhangi bir kalkan olup olmadığını anlamaya çalıştım. Bir kalkan olduğunu anlayınca anında kalkanı bozmak için bir yol aradım. Eğer bulamazsam daha önce gittiğim kuleden edinmiş olduğum gücü kullanacak ve kalkanı işlevsiz hale getirmeye çalışacağım.
Dakikalar içinde büyüyle kalkanı bozmuş ve diğer plan devreye girmemişti. Yavaşça demir kapıya dokunmadan güçlerimi kullanıp kapıyı yavaşça açtım. İçeri girdiğim anda beni ne karşılayacak bilmediğim için kendim için ve diğerleri için bir kalkan oluşturmuştum. Kanla yaptığım kuvvetli kalkanlardan biriydi.
Kapıdan içeriye doğru adım atar atmaz anında içeriden bana doğru eden sert bir rüzgar esti. Bakışlarımı anında yeri buldu. Kollarımla yüzümü örttüm. Ve rüzgarın bitmesini bekledim. Ama rüzgar çok kuvvetli esiyordu.
Öyle ki geriye savrulmamak için bir anda elim tam kapıya tutunacakken son anda bu yaptığım şeyden vazgeçtim. Etrafımda olan kalkan bir nebze de olsa beni rüzgarın şiddetli etkisinden kurtarmıştı. Rüzgarın şiddeti yavaşça azalınca bakışlarım yerden odanın içerisine çevrildiği anda kaşlarım yukarı doğru kavislendi şaşkınlıkla. Çünkü hâlâ bir kara delik açık halde karşımda bulunuyordu. Aktif halde olduğunu etrafında olan siyah sis benzeri dumandan anlamıştım. Ve bakışlarım aşağı inince bir anda karşımda gümüş kadehini gördüm.
Ve hâlâ taş yerli yerinde bulunuyordu.
"Taşı nasıl alacağım?" dedim Ölü Ruh 'a hitaben.
Ve tam o sırada yanıltıcı bir kalkan oluşturdum ki dışarıdan biri kapıyı kapalı görsün diye. Bizimkiler çok yakındaydı biradan bulunduğum yere ulaşırlardı. Onlar gelene kadar detaylı bir şekilde kadehin etrafında herhangi bir büyü veya kalkan var mı diye bakıncaktım.
Ölü Ruh hâlâ soruma cevap vermemişti. O benimle iletişime geçinceye kadar bende kendi bildiğim yoldan bir şeyler bulmaya çalışacağım. Kadehe doğru adım attığım her anda ruhum sanki karanlıkla sarmalanıp duruyor, zihnim uyuşuyor gibiydi.
"Karanlık aydınlığı yutar. Yok etmek için uğraş verir."
Ölü Ruh'un sesi zihnimde yankılandığı anda ona hak verdim çünkü sanki bendeki aydınlığı yok etmek için uğraşıyordu. Ama zorlandığı aşikârdı. Çünkü ona karşı direniyordu içimdeki aydınlık.
O sırada Varisler, Dennis ve Victoria çoktan kapıya ulaşıp olduğum tarafa şaşkın şaşkın bakıyordu. Ben ve onlar dışında olan herkes kapının önünde sadece demir kapıyı görürken ben ve onlar gerçeği görecektik.
Gümüş kadeh aktif olan kara deliğin önünde dururken ben çaprazımda olan köşeye doğru ilerledim. O sırada hepsi içeri giriş yapmış ve şaşkın şaşkın olan bitene bakıyordu. Olduğum yerde durmuş öylece onlara baktım. Şu an bir şey yapmazdım Ölü Ruh bir şey demeden. Ondan bir haber alamazsam kendi bildiğimi yapacaktım.
"Her şeyi beklerdim de aktif olan bir kara delik göreceğimi hiç beklemiyordum." dediği sırada Dennis ben çoktan kadehin yanına ulaşmıştım.
"Yaklaşmayın sakın ve kapıyı örtün çabuk." diyerek tedbiri almaları gerektiğini belirttim. Anında dediğimi hızla uygulayan Kavi oldu ve kapıyı kapatıp tekrar kadehin olduğu yöne baktı.
"Şimdi ne yapıyoruz o zaman?" diyerek neden şu an bir şey yapmadığımızı sorguladı Nehar.
" Evet Emira hemen alıp gidelim. Sen demedin mi kısıtlı süre görünür halde olacak ruh taşı. O halde alıp bitirelim bu işi." diyerek durmanın zamanı olmadığını dile getiren Victoria 'ya bir şey diyemedim çünkü o anda kadeh yavaşça rengini yitirmeye başladı.
" Bak bir şeyler oluyor kadehe Emira . Ne yapacaksan çabuk yap! "diye endişe ve korkuyla karışık konuşunca o sırada elim ayağıma dolanmasın diye derin bir nefes alıp yavaşça kadehe doğru ilerledim. Çünkü Ölü Ruh herhangi bir iletişim kurmadı benimle ve bu demek oluyor ki bu işte tek başıma kaldım. Yavaşça kadehe doğru ilerlerken kara delik yavaşça genişletmeye ve daha fazla kasvet yaymaya devam etti. O anda bedenim bir ürpertiye kurban oldu. Kadehe doğru zor adımlar eşliğinde ilerledim. Her adımımda ruh taşı yavaşça parıldayıp sönmeye başlamıştı. Güçlü bir enerji hissetmişti.
"Emira dikkat et." dedi Dehri, ben kadehe çevirmiş olduğum endişe bakışları eşliğinde karşısına geçip tam ruh taşının önünde durunca. Yavaşça biraz eğilip ruh taşına baktım.
"Olabildiğince hızlı ama bir yanlış yapmadan taşı al." dedi sonrasında Victoria. Yavaşça taşın olduğu kısma parmak uçlarım ulaşmaya çalıştı.
"Kendini koruma altına al." dedi Kavi taşa dokunmadan kendimi koruma altına almam gerektiğini belirterek.
"Sakın ruhunun kasvetin hükmü altında olmasına izin verme." dedi Nehar hepsinden bağımsız bir konuda beni uyarınca anında onun dediği şey için kendimi koruma altına almaya çalıştım.
Fakat o an parmaklarım taşa dokunduğu anda sanki büyük bir patlama meydana gelmiş gibi olduğum yerde büyük bir çınlama duydum. Anında taştan etrafa soft bir ışık huzmesi yayıldı. Öyle ki gözlerimi birkaç dakika kapatmak zorunda kaldım. Işık yayıldıkça yayıldı ve birkaç saniye boyunca öylece etraf kör edici bir ışıkla aydınlandı. Ama acelem olduğunu bildiğim için anında taşı kitapta daha önce ezberlediğim büyü sözlerini okuyarak yerinden çekip aldım.
"Animae immortales, animae mortuae.... Novissima momenta temporis tui in purgatorio vitae aeternae. et haec saliua aeterno sinu spirabat in somnis. Anima dormiat. Sit vitae finis. Mortem omnes amplectuntur. Faxit Deus mortem. Capiatur vita. Vivamus vitae dictum est. Et vim suam retineat lapis Spiritus. "
"Ölümsüz ruhlar... ölü ruhlar... Ebedi yaşam arafında size biçilmiş zamanın son demleri. Ve bu demler sonsuz uykunun koynunda soluklandı. Ruh uyutulsun. Yaşamalar sonlansın. Ölüm herkese kucak açsın. Tanrı ölümü bahşetsin. Canlar alınsın. Canlar verilsin. Ve Ruh taşı gücünü muhafaza etsin. "
İçimden söylediğim büyü sözleri biter bitmez anında taş olduğu yerden yavaşça çıktı ve avucumdaki yeri aldı. Taşı aldıktan sonra kör edici ışık yok oldu ve anında aktif olan kara delik birden yok oldu. Arkama dönüp baktığım sırada bizimkiler olduğum tarafa aval aval bakıyor haldeydi.
"Hadi gidelim çünkü biradan burada kıymet kopacak gibi." diyince tam adım atacağım anda birden yer öyle bir sallandı ki dengemi koruyamadım ve düşmemek için arkamda bulunan masaya tutundum.
"Ne oluyor?" dedi Victoria olduğu yerde sarsıntı içerisinde bir geri bir ileri sallanırken.
"Bana bunun senin başının altından çıkmadığını söyle Emira?" diye sert bir sesle konuşunca Dennis ona hayır demek istedim ama maalesef diyemedim.
"Yine ne yaptın baş belası prenses?" dedi kızgınlık içinde Dehri. Tam bana doğru gelecekken birden olduğu yerde sallanınca adım atamaz hale geldi.
"Ne olacak şimdi?" diyen Kavi 'nin anında imdadına yetişip hemen portal açıp oraya doğru ilerlemelerini sağladım.
En son ben geçerken etraftan duyduğum tek şey büyük bir çığlık ve sonrası bağırış çağırışlar eşliğinde Ruh taşını koruyun demekti. Ama bilmiyorlardı ki sahtesini oraya koyduğumu ve kadehle birlikte ikisinin parçalandığını.
Portaldan geçtikten sonra hepimiz kendimizi Moritanya Kalesi'nde bulmuştuk. Geçiş yapmamızı sağlayan aynanın önünde durmuş ve öylece avucumun içinde olan Ruh taşına bakıyordum.
Peki ilk aşama tamamdı ama ben hiç bunları muhafaza edeceğim yeri belirlemiş değildim. Nerede olursa güvende olurdular ki?
Kolyemde muhafaza edemezdim çünkü ruh taşı aktif hale gelmeyeceği bir yerde bulunması lazımdı. Kolyem onun için büyük bir nimet olurdu. Onu hem güvende hemde aktif hale gelmesini engelleyecek bir yerde tutmanın yerini bulmam gerek. Peki böyle bir yer var mı?
Varsa da ben biliyor muydum?
⊹ ⋆゚꒰ఎ ♡ ໒꒱ ⋆゚⊹
Bu dünya kaçanların değil savaşan kalplerin yeridir.
Bu dünya susanların değil çığlık çığlığa bağıranların yeridir.
Bu dünya sevginin değil sevgisizliğin olmadığı bir yerdir. Bu dünya yaşamı değil ölümü sunar. Bu dünya seni herkese düşman kılar.
Bu dünya düşlerin değil düşüşlerin yaşandığı bir yer.
Bu dünya mutluluğun uzun sürdüğü bir yer değil acıların ruhu öldürdüğü bir yer. Bu dünya susturulanların yeri. Bu dünya insanları sessizleştiren, düşünceleri yok eden bir yer.
Bu dünya tüm inançları yok edip ruhu köleleştiren bir yer.
Bu dünya her şeyi koca bir boşluğa çeken bir kara delik. Herkesi bir senaryoya uymasını sağlayıp istenilen şekilde yaşamların devam edilmesini sağlayan bir evren.
Bu evren seni ölüme sessizce çağıran bir yer.
Bu dünya tüm seslerin bir fısıltıya dönüşmesi için uğraşan yer. Bedeni öldüren, ruhu hapseden ve düşünceleri arafa çeken bir yer burası.
Zihinlere gömülü düşüncelerle büyürüz. O gömülü düşünceler zamanı gelince açığa çıkar ve seni ele geçirip bir şey yapmanı ister senden. Bu ister iyi ister kötü bir şey olsun fark etmez.
Zihinlere gömülü hislerle büyürüz biz. Zamanı geldiğinde hayatlarımıza giren insanlar onları canlandırır. Ve bazı anlar alıp yok eder. Kırar ve incitir. Hiçe sayarak sizi ağlatır.
Zihinlere gömülü acıyla büyürüz. Yaşamlar arasında rastlantı eşliğinde gördüğümüz bir acı tandık gelir ve o an gömülü olduğu yerden acımız açığa çıkar ve bizi gerçekle yüzleştirir. Sonrasında bizler acının olgunlaşmasını sağlarız bu sayede.
Geçmiş sancılı, her daim zihninde taşıyıp, acı çekmeni sağlayan bir şey.
Burası ölü ruhların cehennem yeri. Burası ateş hattı. Burası ölümlü ruhların yaşam mücadelesi verdiği yer. Burası araf. Burası çatışan düşüncelerin mezarlığı. Burası gizli yaşayışların ve günahların hüküm sürdüğü bir yer. Burada kan dökmek serbest. Burası ölümün yeri. Burası ölüm ve yaşamın çatıştığı, hükümlerin baskıyla yapıldığı yer. Burası acının diyarı.
Burası küllerin zihinleri öldürdüğü, kişiyi ruhani boşluğa bırakan yer. Burada ölmek kaçınılmaz. Burası uçurumun dibi. Burada ölümler serbest. Yaşamlar sayılı. Düşünceler kısıtlı . Burası düğümler yeri. Burada her gizem ardından yeni bir gerçek getirir. Burası geçmiş ve gelecek köprüsü. Burada zaman tanımsız. Zaman kayıp. Aynı insanların kayıp olduğu gibi. Herkes bir arayış içinde. Ama ne aradıkları meçhul. Çünkü farkında değil kimse.
Burada bir ölümün laneti gezip dururken onlar yarına çıkmak için çabalayıp dururken aslında neyi gözden atladıklarını bilmeyecek kadar kör ve sağırlar.
Burası tamamen yok olmuş ve olması gereken bir yer.
Ruh taşını aldığım an nerede muhafaza edilmesi gerekiyor bilmezken birden aklıma bir şey gelmişti.
Neden bir gelecek inşa edip onu orada muhafaza etmeyeyim ki? Aslında bu gelecekten kasıt bir evren. Benim büyü güçlerimle yaptığım bir minyatür evren. Her taşı ona ait olan ve muhafaza edilmesi için gerekli olan bir evren minyatürü yapacağım. Bu sayede de hem güçleri aktif olacak hemde taşlar güvende olacak. Zaten ruh taşını sadece belli bir süre aktif halinden soyutlayabilirim. Tekrar aktif hale gelmeden onu olması gereken yere koymam lazım.
Moritanya Kalesi'nde bulunan odama geçmiş ve minyatür için çalışmalara başlamıştım. Bunun yaparken Ölü Ruh 'tan yardım almıştım. Taşı alırken yanımda olmayışının bir sebebi olduğunu söylemişti. Sebebini üstelememiş ve bir şey dememiştim. Ölü Ruh' un yönlendirmesi eşliğinde minyatür evreni yapmış ve taş için gerekli olan her şeyi koymuştum.
Ama en önemli olan ona güç verip gücünü canlı tutacak şeydi. Bir ruh.
Burada devreye ise Ölü Ruh girmişti. Emri altında olan şahlarından birkaçını oluşturmuş olduğum evrene hapsedecekti. Ama hepsi uyuyor vaziyette bulunacaktı. Yoksa çok kötü bir sonuç olur ve şahlar Ruh taşını kendi amaçları için kullanırdı.
Sorunu halledince yavaşça olduğum odadan çıkmış ve bizimkilerin olduğu yere geçmiştim.
Toplantı odasından beni bekleyen bizimkilerin yanına geldiğim anda hepsi yorgun bir şekilde bir köşeye çekilip sessizce bekliyor haldeydi. Ben içeri girdim anda hepsi benim olduğum yere bakmış sonrasında kendilerini toplayıp masanın etrafında olan yerlerine geçmek için ayağa kalkmıştılar.
Bende kapının önünden çekilip toplantı masanın olduğu alana doğru geçerken birden bakışlarım sessizce olduğu yerde hiç kıpırdamadan duran Victoria 'ya çevrildi.
"Bir şey mi oldu?" dedim bu bakışlarının sebebini merak ederek. Victoria yavaşça başını evet anlamında aşağı yukarı salladı.
"Seni dinliyorum Victoria." dedikten hemen sonra masaya ulaşıp her zamanki yerime geçip sorunu dile getirmesini bekledim. O sırada ben dahil diğerleride Victoria ne diyecek bakalım dercesine onun olduğu tarafa bakıp duruyordular.
Victoria olduğu yerden kıpırdamadan bir eksiklik varmış ve bu benim tarafımdan giderilmesi gerektiğini belirten bakışlarla bakınca neden bu halde olduğunu anladım. Onları kadehi bulmak için göndermeden önce ona sonra sana anlatırım diyerek yanımdan göndermiştim. Sebebini merak ediyordu ve hemen bir açıklama bekliyordu benden.
Victoria tam konuşacağı anda hemen onu tek elimle susturdum. Bu yaptığım şeyi öngörmediği için o an şaşırmış ve kaşlarını çatarak neden bunu yaptığımı kendince anlamaya çalışmıştı.
"Bilmediğiniz bazı şeyler var. Biliyorum size söylemem lazım ama bazı şeyler bende kalmalı." dedim ve masanın etrafında bulunanlara kısaca baktığımda bir şey demeden dediğim şeyi dinliyordular. Zaten susarsam bir haklılık payı olduğunu bildikleri için pek üzerine düşme gereği duymadılar Victoria 'ya nazaran. Victoria olduğu yerden aceleyle konuştu.
"Bilmek istiyorum desem bile mi?" diyince Victoria yönümü ona çevirdim.
"Evet yine de söylemem bizim için iyi şeyler doğurmaz. Bazı şeyleri biliyorum ve öğreniyorum. Bu demek değil ki bunu siz sonsuza kadar bilmeyeceksiniz. Sadece bir müddete kadar size söylemem doğru olmaz ama sonrasında zaten bileceksiniz. O zamana kadar sabretmeni istesem çok şey mi isterim Victoria? "diyince ondan bir anlayış bekleyip bunun yüzüne yansımasını görmek isterken.
O an konuşmam bitince Victoria bıkkın bit nefes verip istemeye istemeye kabullendi. Birazda olsa içim rahatlamıştı.
Sonrasında gündemde olan konumuza döndük.
" Taş güvende mi diye sormayacağım çünkü en büyük önlemi aldığını tahmin edebiliyorum. Benim merak ettiğim şey şimdi ne yapacağız?" diye sormuştu Dennis kollarını göğsünde kavuşturmuş benden bir cevap bekleyen bir durum içerisinde.
"Şimdi durulma zamanı. Eminim ki kuleden haberler duyulacaktır. Birkaç gün sonra yine yapmamızı gereken neyse onu yapacağız. Şimdi herkes için paydos verdik sonrasında tekrar diğer taşların peşine düşeceğiz." diyip geriye doğru yaslandım.
"Peki o halde biz krallıklara dönelim. Sonra görüşürüz." demişti Dehri olduğu yerden kalkıp kapıya doğru ilerlerken. Birkaç saniye içinde Varisler ve Dennis kaleyi terk ettikten sonra Victoria olduğu yerden ayrılıp bana doğru ilerledi. Tam karşımda bulunan sandalye geçince hiç kıpırdamadan ona bakıp konuşmasını bekledim.
"İyi bir iş başardık." dediğinde Victoria beklemediğim bir şekilde cümleye girince devamında ne diyecek diye sessizce bekledim. "Ama her zaman böyle üstesinden gelir miyiz? Yaptığımız şey çok zor. Ve bazen korkuyorum. Korkum ne için olduğunu biliyor musun?" diyince Victoria yavaşça kafamı salladım.
"Ne için?" dedi benden duymak için susunca anında ona istediğini verdim.
"Gözümü karartıp sınırları zorlamam." dediğimde tam üstüne bastın dercesine bakınca sonrasında diyeceği şeyi duymayı bekledim.
"Korkuyorum Emira. Yapacaklarının sınırı bazen oluyor. Ve bazen beni çok korkutuyor bu yönün.." dediğinde anında konuştum.
"Ne yapmamı istiyorsun benden?" dedim bu sefer soruyu soran taraf bendim.
"Düşünmeni." dediğinde anında kaşlarım çatıldı.
"Sizleri düşünüyorum bunu belli ettiğimi sanıyordum." dedim kafa karışıklığı içinde.
"Kendinden başka her şeyi evet. Ama bize verdiğin söze tamamen sadık olmanı istiyorum senden. Çok tehlikeli işlere kalkışıyorsun. Bunun getirisi olacaktır. Ve ben zarar görmeni istemiyorum." diyince asıl mesele ne anlamış oldum.
Ben sessiz kalmaya devam edince Victoria kaşını çatarak bir cevap almak istediğini belli etti.
" Bile isteye yapmam ama bir şey olursa onu benden bilmede. "diyerek sorumluluğu üzerimden atmaya çalıştım. Tabii verdiğim cevap onun için yeterli olmadı.
" Olsa da sen o tehlikeli şeyden kurtulmak için çabalayacaksın. Sana güveniyorum diyeceğim ama yalan olur. Nerede bela nerede sorun varsa sen mutlaka oradasın. Hayır anlamıyorum sen mi belayı çekiyorsun yoksa o mı seni orası muamma ama seni uyarıyorum Emira kendini tehlikeye atacak her türlü eylemden kaçın yoksa vallahi gittiğin yere gelir seni orada birde ben öldürürüm. "diye çıldırmış bir vaziyette konuştuğu anda suspus oldum ve o an sadece dönüştüğü kişiye odaklandım.
Ne ara birden yükseldi ne ara tehditler savurmaya başladı anlamadım.
" Cevap versene kızım bana! "diye birde diklenmeye kalktığı anda sabır çekip bakışlarımı devirdim.
" Bakarız. "diye geliştirmeye kalktığım anda bunu yemedi tabii.
" Doğru düzgün cevap ver. Bakarız nedir ya! "diye sinirle söyleyince daha fazla delirmesin diye kabul ettim.
" Bak yorgunum ve uyumak istemiyorum. Sende gelmiş bana neler diyorsun. Şimdi uyumaya çalışıyorum sende ne yaparsan yap istersen duvarlara duvarlara konuş tamam mı? "demiş ve vereceği cevabı beklemeden direk hemen açmış olduğum portaldan odama geçmiştim.
Hisler etrafım büyük bir his döngüsü içinde sıkışıp kalmış gibiydi. Zihnimde bir ses vardı. Bağırıyordu. Bir birini çağırıyordu. Gölgelerin geçip gittiğini hissediyorum. Etrafımdalar ama bir yandan da sanki bana çok uzaklar. Neredeler ya da neredeyim? İlk hissettiğim şey esen sert rüzgardı. Bir şey uçuşup duruyordu. Belki de kapalı gözlerimin ardından hissettiğim gölge bundandı.
Yavaşça kıpırdamaya ve uyuşan zihnimi uyandırmaya çalıştım. Ama her şeyden önce biri vardı sanki tepemde duran. Göz kapaklarıma kuvvet vererek açmaya çalıştım. Etrafımı görmek istiyorum. Kimin başımda dikilip durduğunu görmek istiyorum. Karanlığa direnmeye çalışan zihnimi aydınlığa ulaştırdım. Ve sonunda tüm o boğuk sesler durdu, eden rüzgar yavaşladı. Ve uyuşuk zihnim ayıldı.
Gözlerimi araladığım anda ilk an etrafı bulanık görmeye başlamıştım. Saniyelerin ardından etraf netlik kazandı. Başımda dikilen biri olduğunu hissetemiştim. Ama gözlerimi araladığım anda düşündüğüm şeyi görmemiştim. Sonra yavaşça olduğum anı kavramaya çalışırken birden bir gölgenin yüzüme düştüğünü görünce hemen hızla bakışlarımı sol tarafta bulunan kapıya çevirdim. Ve gördüğüm şey nefesimi tutmamı sağladı. Zihnim buz kesti. Ruhum büyük bir darbe aldı ve bedenim donuklaştı. Doğru mu görüyordum?
"Abla."
Bir kelime sizi ölümden çekip alabilir mi?Alabilirdi. Alabildi de. Öyle bir anın içerisindeydim ki ne olduğunu kavrayacak gibi değildim. Yavaşça uzandığım yerden doğrulmaya çalıştım.
"Kaan." dedim. Aslında sadece bunu diyebildim. Çünkü hâlâ olanları anlamış değilim. Rüya mı görüyorum? "Ablacım sen misin?" dedim titreyen sesimle. Öylece elinde olan oyuncak ayıyla bana bakıp duruyordu. Üzerinde olan tulumu ona ben almıştım. Ve bu tulumu severek giyerdi. Şimdi de öyleydi.
"Uykum gelmiyor. Bana masal anlatır mısın? Seni odada bekliyorum." diyip koşar adımlarla arkasını dönüp açık kapıdan dışarı çıktı.
Ben onun arkasından baka kalırken ne yaşadığımı anlamaya çalıştım. Ama tüm düşünceler bir noktada kesişti. Onu takip et. Hemen heyecan içerisinde olduğum yerde çıkıp yalpalayan adımlarla onu takip etmeye başladım.
O sırada ismini zikretmeyi ihmal etmiyordum.
"Kaan! Neredesin? Burası bizim evimiz değil. Kaybolursun." demiş ve karanlık koridorda onu aramaya başlamıştım.
Bakışlarım her yere değip duruyor, onu arıyordu. Bulunduğum katta değildi bunu tekrar beni çağırınca anlamıştım. Çünkü sesi bir alt kattan gelmişti. Hemen merdivenlerin olduğu tarafa doğru koşturmaya başladım. Koşarken fark etmiştim ayaklarımın çıplak olduğunu ve üstümde sadece bir beyaz elbise olduğunu.
Ama ben gece yatmadan önce elbise değil geceliklerimi giymiştim. Olduğum durumu sorgulamayı sonraya erteleyip basamakları çıplak ayakla hızla inmeye başladım. Hiç yavaşlamadan son basamakları inerek zemin kata ulaşmıştım. Çünkü küçük kardeşim her an ismimi zikrediyordu.
"Abla hadi gel. Seni bekliyorum." demişti sevimli sesiyle. Onun bu isteğine dayanamayıp hemen onun peşinden ilerlemiştim.
Kaan bahçenin avlusuna çıkan kapıya doğru ilerlerken bakışlarım çatılmıştı.
"Kaan dur." demiştim fakat durmamış ve koşar adımlarla hemen aralık kapıdan dışarı çıkmıştı. Anında içimi sarsan korkuyla hızlı adımlarla soğuk zemin üzerinde koşarak kapıya doğru ilerledim. O an içli bir şekilde onu çağırmayı ihmal etmemiştim.
"Dur! Kaan uzaklaşma benden." diye korkuyla konuşmuş onu çağırmıştım. Kaan sanki beni duymuyor gibi gitmesi gereken bir yer varmış gibi koşarak kulenin dış tarafına doğru ilerliyordu.
Adım atmayı bırakıp ona baktım.
"Dur!" dediğim anda Kaan adım atmayı bırakmadı ama dönüp omzunun arkasından bana bakıp gel diye uzattı elini. Sonra hızla bu sefer kulenin dışına çıkmıştı sonuna kadar açık olan kapıdan. Muhafızlar neredeydi?
"Dur Kaan dur lütfen." demiştim sessizce. Olduğum yerden hızla dışarıya doğru atıldım. Çimenler üzerinden hızla koşup ona ulaşmaya. Açık olan kapıdan geçip sağıma ve soluma doğru bakınırken birden onu gölün olduğu tarafa doğru giderken görünce hemen sağa saparak onu takip etmeye devam ettim.
Bu sırada olabildiğince etrafa bakıp duruyordum. Çünkü bir gariplik vardı. Kasvet tekrar etrafımı sarmış gibiydi. Kaan durdurak bilmeden koşup beni arkasından sürüklerken nereye gittiğini kestirince avazım çıktığı kadar bağırdım.
"Kaan!!!"
"Dur lütfen dur!" dedim ama dediğimi yapmadı. Kaan tamam geçen sefer gittiğim uçurumun olduğu tarafa ulaşınca hemen arkasını dönüp bana baktı.
"Abla gel." dediğinde korku ve panikle ellerimi iki yana kaldırdım.
"Sakın kıpırdama küçüğüm sakın." dedim ve aramızda olan mesafeyi kapatmak için büyük adımlarla ona doğru ilerledim.
"Korkuyorum." dediği anda içimden öyle bir boşluk ve acı peyda oldu ki dilim düğüm düğüm oldu konuşamadım ilk an.
"Tamam geliyorum yanına. Sen kıpırdama ben yanına gelip seni oradan alacağım." dedim sesimi ona ulaştırıp korkmaması için çabalarken. Bu sefer benden kayıp gitmeyeceksin buna izin vermeyeceğim.
"Abla gel." dediği anda çaresizce hemen tamam geliyorum dercesine başımı aşağı yukarı salladım.
"Korkma buradayım." dedim ve aramızda olan son adımı kapatmaya çalıştım.
"Çok korkuyorum gel buraya lütfen. Burası çok yüksek. Düşmek istemiyorum." dediğinde öyle bir acıyla sarsıldı ki ruhum o acının yaşattığı hissi kelimelere dökemedim. "Hadi abla. Gel ve beni al." dediğinde birden arkaya doğru gitmeye başlayınca anında yüreğim ağzıma geldi.
"Kaan sakın kıpırdama sakın!" dedim çünkü birkaç adım daha atsa boşluğa düşecekti.
"Gel abla kurtar beni." dediğinde üzgün ve ağlamaklı sesle anında geliyorum dedim. Ben tam elimi ona uzatıp çekeceğim an birden Kaan kendini aşağı bıraktı.
"Kaan...Kaan." dedim avazım çıktığı kadar. Ellerimi öne doğru uzattım. Sanki tutacakmış gibi. Sanki ulaşacakmış gibi ama öyle olmadı. Kardeşimin küçük bedeni uçurumdan aşağı düştü. Ve ben buna engel olamadım.
Kalbim durdu. Nefes alışlarım ciğerimi yaktı. Soğuk etrafımı abluka altına aldı. Dizlerim beni taşıyamaz hale geldi ama bu sefer onu kaybedemezdim. Geç kalmamıştım daha peşinden gitmek için şansım vardı. Hızla uçuruma doğru ilerleyip tam aşağı atlayıp kardeşimi kurtaracağım an birden bir kolun belime sarıldığını hissettim ve hızla geriye doğru çekildiğimi hissedince tüm gücümle kollarımı savurup onun tutuşundan kurtulmaya çalıştım. Ama o kadar kuvvetle tutuyordu ki bu tutuştan kurtulmam çok zordu.
"Gözlerini aç! Gözlerini aç." diyordu bir ses. Zihnim algılamıyordu denileni. Bedenim kaskatı kesilmişti. Kulaklarım çınlıyor, kalbim ağrıyordu.
"Emira." dedi ses. Nerede olsam tanırım bu tınıyı. Ahrar. Beni tutan o muydu?
"Bak bana güzelim. Aç gözünü lütfen. Şu ana dön." diyerek beni kendime getirmeye çalıştığı anda yavaşça denileni yapmaya çalıştım ve yavaşça gözlerimi araladım. Gözlerimi açtığım anda birden kendimi Ahrar 'ın kolları arasında buldum. Aralık duran dudakları arasından aldığı sert nefesler, korkmuş lacivert gözleri ve hızla inip duran göğsüyle karşılaştım. Başını eğmiş ve bana bakıyordu. Gözlerimi aralayıp sakin sakin olan biteni anlamaya çalıştığımı kavradığı anda derin bir nefes aldı. Uçuruma gelmiştim. Ama neden? Birkaç dakika kendime zaman tanıyınca her şeyi idrak etmiştim. Yine aynı kasvet yine aynı eylem.
"İyi misin?"diye sorunca Ahrar bir şey diyemedim. Çünkü yaşadıklarımı sindirmeye çalıştım. Az önceki olayları anlamaya çalıştım. Nasıl olmuştu? Nasıl bu rüyaya kanıp buraya kadar gelmiştim? Bunu nasıl sağlamıştı? Bunu sağlayan kimdi asıl?
Anında geriye doğru çekildim ve Ahrar 'ın kollarından çekilip hızla arkamı dönüp kuleye doğru ilerledim. Ben son sürat ilerlerken Ahrar ilk an yaptığım şeyin şokunu yaşadı ama sonradan hemen ardımdan hızlı adımlarla gelip yanıma ulaştı. Kolumdan tutup beni kendine döndürünce sertçe kolumu onun tutuşundan kurtarmak istedim ama başaramadım.
"Ne oluyor Emira? Böyle çekip gidemezsin! Bana bu olanları açıkla? Neden uçuruma geldin ve neden atlayacaktın? Çabuk söyle!"diye emir verir gibi konuşunca birden hiç olmayan bir sinir yüklenmesi yaşadım.
" Sana ne! "dedim hiddetle." Seni ne ilgilendirir ki? Benim ne yaptığım ancak beni ilgilendirir seni değil! Ve bana emir veremezsin sen! Haddini bil Ahrar! "dedim ve sertçe kolumu çekip ona arkamı dönüp koşar adımlarla içeriye doğru ilerledim. Onu durdurmuştu sözlerim çünkü arkamdan gelmemişti.
Amacım aslında onu geriye püskürtmekti. Çünkü ben bile tam olarak ne yaşadığımı anlamış değilim. Ve öğrenmek istiyorum hemde şimdi. Kimdi beni bu hale getiren? Kimdi ikinci kez uçurumdan atlamamı isteyen ve bunun için tüm sınırları zorlayan kişi?
Adımlarım beni odaya getirdiği anda aralık olan kapıdan içeri girip arkamda kapıyı örtüp donuk bakışlarla odada göz gezdirdim. Nasıl bir şeyin içerisindeydim? Esila bile sadece rüyayla sınırlı tutmuştu beni. Ama bu kişi beni öyle bir şeye çekmişti ki yatağımdan çıkıp gerçeği idrak etmeyerek kendimi o uçurumun dibinde bulmuştum. Bu Esila değildi onu zaten biliyorum ama kim veya kimin aracılığıyla bu şeye çekildim bilmiyorum. Sol tarafta bulunan koltuğu büyü yardımıyla hemen pencerenin önündeki boşluğa çekmiş ve koltuğa doğru ilerlemeye başlamıştım. Bundan sonrası benim için düşünce arafıydı.
Acı vardı sanki. Uyuşuk zihnim günyüzüne çıkarken ayılmaya çalışıyordum. Gözlerimi açamayacak kadar bedbaht bir haldeydim. Başımın tamda o sırada ağrıdığını fark ettim. Eşim anında başıma giderken zor bela gözlerimi aralayıp bakışlarımı tavana dikeceğim anda birden tepemde dikilmiş ve bana bakmakta olan Victoria 'yı fark ettim. Anında kavramaya çalışırken olanı dudaklarımı aralayıp konuştum.
"Başımda vesvese verecek şeytan gibi ne diye dikiliyorsun?" dedim ve hemen sonrasında yavaşça olduğum yerden doğrulamaya çalışıp sırtımı koltuğun kol kısmına yasladım. "Ne arıyorsun burada?" dedim soru sormaya devam ederken.
Victoria o sırada tepemden ayrılıp yavaşça yanımdan geçip arkamda bulunan yatağa doğru geçti. Yatağa yaklaşıp üzerine oturduktan sonra iki elini yatağın üstüne koyup bana dikti bakışlarını. Olduğum yerden yavaşça ona doğru dönüp bu sessizliğine anlam vermeye çalıştım.
"Sen iyi misin? Neden konuşmuyorsun?" dediğimde yeni sorularımı sorup tekrar cevap vermeyeceğini düşünecekken beni şaşırtmış ve Victoria kısa sessizliğine son vermişti.
"Neden koltukta uyuya kaldın?" dedi Victoria sorumu cevap vermek yerine onuda bana soru sorarken buldum.
"Sadece gece benim için hiç iyi geçmedi." demekle yetindim. Ama Victoria bunla yetinmedi.
"Ne olduğunu biliyorum." dediği anda kaşlarım çatıldı ve olduğum yerde hafifçe kıpırdandım.
"Neyi biliyorsun?" diye teyit ettim kendimce.
"Gece uçurumun kenarına gittiğini ama zihnin bedenin aksine uyuyor olduğunu." dediği anda gece beni mi takip etti diye kendi kendime düşünürken sorumun cevabını gecikmeden vermişti. "Ahrar sabah erkenden gelip her şeyi anlattı. Ve seni dün gece hiç iyi görmediğini, kendine dikkat etmen gerektiğini söyledi. Ve benimde sana yardımcı olmamı rica etti. Beden bu halde olduğunu araştıracakmış." diye cümlesini tamamlayınca anında bakışlarım kısıldı ve gecenin görüntüleri zihnime doğdu.
" Tam olarak ne oldu? Ben bir kabus olduğunu sanmıyorum sakın bu nedeni önüme serme. O gece olan her neyse yine sana o oldu. "dediğinde bu sefer kaçamadım ve başımı evet anlamında aşağı yukarı salladım.
" Uyuyordum. Uyanmamı sağlayan bir şey oldu. "dedim ve aldığım nefes boğazıma takıldı. Çünkü o neden en büyük acım en büyük korkumdu." Kardeşimi gördüm karşımda. Beni yanına çağırıyordu. Ona masal anlatmamı istedi bende. Aslında normalde olsa zihnim üzerinden yapılan bu kurmacaya kanmam ama konu en hassas noktam olduğu için bunu idrak etmeye bile çalışamadım ve o an o kandırmacaya kandım ve bir anda kendimi o uçurumun kenarında buldum. Ahrar gelmese kendimizi oradan atardım. Çünkü hayal ve gerçek arasında sıkışıp kalmıştım. Ve o an küçük kardeşim kendini attığı anda hiç düşünmeden bende onun arkasından gitmek istedim. O an önünü ardını düşünemedim. Ve tek yapmam gereken şeyin onu kurtarmak olduğunu düşündüm. "dediğimde sesimdeki gizli topraklarda saklı kalan acının en yoğun hissiyatıyla.
Gözlerimin en derininde açığa çıkmak isteyen bir his vardı. Tuttuğum ve onu sonsuza kadar hapsetmek için çabaladığım bir his. Ve bu his beni uzun zamandır yaralayıp, kanata kanata nefessiz bırakıyordu. Ben cümlelerimi bitirirken yavaşça bakışlarım Victoria 'ya çevrildiği anda bana yaşlı gözlerle baktığını anladım.
"Onu çok mu özlüyorsun?" dediğinde kafamı evet anlamında salladım. Çünkü o an bunu sözcüklere dökemedim. Sesim titrerdi. Bedenim buz keserdi kurduğum cümle ardından. İşte bunu yaşamak istemediğim için susarak susmayı tercih ederek cevap verdim sorusuna.
"Başka bir şey var. Ondan bu kadar kendine kızgınsın. En büyük sebep bunun arkasında yatıyor olmalı." dediğinde o an en bilinmez topraklarıma saldırmaya çalıştığı anda geriye doğru çekildim.
"Yok öyle bir şey." dedim ve olduğum yerde rahatsızlıkla kıpırdandım.
"Hayır var ve şimdi de kaçıyorsun görüyorum bunu." dedi Victoria benim geriye çekilmemi umursamadan.
"Olsa ne olacak ki? Bitti gitti her şey. Bende sadece izleri kaldı. Ve ne yapsamda bu izleri silemedim. Yapışıp kaldılar bir daha silinmemek üzere." dedim çatallı sesimle. Yavaş yavaş beni esir almıştı acı ve kendini gösteriyordu.
"Şöyle bana lütfen. Neden bu kadar en derinden hissediyor ve unutamıyorsun? "diye sorunca cevap vermemi büyük bir istekle isterken.
" Çünkü ölümü benim yüzümden oldu. "dedim.
" Sadece bu değil diye düşünüyorum. "diyince Victoria usulca başımı evet derecesine salladım.
" Söyle Emira ve rahatla. Onca zamandır içinde birikmiş acıyı benle paylaş lütfen. "diyerek olduğu yerden bana doğru yavaşça ilerleyip dizlerinin üzerine çöküp iki elini birbirine geçirdiğim ellerime uzattı.
" Haykırmak istedim Victoria haykırmak. "dedim kontrolü çoktan yitirmiş bir acının hüküm içerisinde." Her şeyi tüm çıplaklığıyla açıklamak ve suçsuz olduğumu söylemek istedim ama söylemedim. Hepsi beni suçladı. Hepsi benim başımın altından çıktığını defalarca yüzüme vurdular. Benim yüzümden o hastalıklı adamın küçük kardeşimi cani bir şekilde öldürüp, onu bizden aldığını söylediler. Her defasında söylemek istedim. Cümleler dilimin ucuna gelip durdu. Söyle dedim sen yapmadın. Sen suçlu değilsin. Senin yüzünden değil. Ama bunları sadece kendime söyleyebildim. Onlara karşı hep sustum. Ama kendime hiç sessiz kalamadım. Bir süre sonra onlar söylemeyi bıraktı. Ama ben bırakmadım. Hep kendimi suçladım sonra. Onların dediği şeyleri bu sefer ben kendim söyledim. Ve sonunda bu bende bir alışkanlık oldu. "dedim sona doğru bir yıkımın gerçeğini kabullenmiş bir sesle.
" Neden söylemedin ilk anlarda? Çünkü o an senin suçun olmadığını söyleseydin belki bu histe olmaz. Kendini suçlamazdın. "dediği anda yorgunca gülümsedim.
" Neyi değiştirirdim ki söyleseydim ? Onlar hep beni sorumlu tuttular. Onların gözünde katil olan bendim. Onlar tüm sorumluluğu bana yüklediler .Gerçeği söylesem bile hiçbir şey değişmezdi. Zihinlerinde olan benim katil olduğum düşüncesi silinmeyecekti. Zaten bende bunun için savaşmayı tercih etmedim. O an bende kendimi sorumlu tutuyordum. Ama şimdi değil. Onlar hâlâ öyle bilsinler. Ben kabullendim. "dedim kendimi en aciz olduğum andan çıkarmak için sona doğru bunun artık benim için bir şey ifade etmediği hissini yansıtmak isterken.
" Peki şu olan şey Esila 'dan dolayı olan bir şey mi? "diyerek konuyu kapatmanın benim için daha iyi olacağını hissederken. Bende ona uydum.
" Bilmiyorum. Fakat onun yapacağı bir şey olsaydı en başından yapardı. Ben bunu yapanın başka bir şey olduğunu düşünüyorum. Ve o şeyi bulmak için çabalayacağım. Ve bulunca o şeyi mahvedeceğim. Bana yaptığı bu şey için ona güzel bir ceza vereceğim. Tüm evren üzerinden silmezsem bende Emira değilim. Çünkü çok pis bir yerden vurmaya kalkıyor. Bende onun kadar acımasız olacağım. "dedim gözlerime yerleşen yoğun acıyla.
" Ne yapacaksın ki? Lütfen bu işe kalkışma sadece püskürtmen yeterli olur. "dediğinde Victoria beni yumuşatarak olayı başka sorunlara çekmemem gerektiğini ima edince o an az önceki savunmasız anımdan sıyrılıp tehlikeli gözlerle ona baktım.
" Can acıtmayı sevmiyorum dedim diye can yakmaktan anlamam diye bir şey yok Victoria. Yeri geldiğinde canımı yakanın öyle bir canını yakarım ki bana yaptığı şeyin cezasını öderken çığlıklar ata ata benden af diler hale getiririm." diye keskin bir sesle konuştum.
⊹ ⋆゚꒰ఎ ♡ ໒꒱ ⋆゚⊹
Victoria 'yla son konuşmamızın ardından o ben hazırlana kadar aşağı inmişti. Bende olduğum yerden kalkıp hızla banyoya geçmiş kısa bir duş aldıktan sonra üzerime hızla dolaptan seçtiğim bir siyah ve yaka tulum alıp üzerime geçirmiştim. Aynaya geçip yüzüme sadece bir nemlendirici sürmüş ve dudağıma toz pembe bir ruj sürüp, masanın küçük gözünde bulunan takı kutusundan gümüş renge sahip küpe ve bileklik çıkarıp takmıştım. Aynada kendime kısaca bakındığım anda gayet doğal ve sade halime karşı karşıya kalmıştım.
Saçlarımı kuruladıktan sonra ense hizasında bir dağınık topuz yapmış ve ayağıma rahat bir kısa topuğu olan ayakkabı geçirdikten sonra odayı terk etmiştim. En üst katta bulunan odamdan aşağı inmek merdivenlere doğru yönelmiştim. Her ne kadar yansıtmak istemesem de aklım hâlâ bu sabah gördüğüm kabusun izlerinden kurutulmuş değildi. Ne sebeple bu oyunu sunmuştu bunu yapan? Bunu da çok merak ediyorum. Kimin yaptığını da en yoğun istekle bir an önce öğrenmek istiyorum. Bunu kimden öğreneceğimi de. Çünkü benim bu isteğimi geri çevirmeyecektir.
Zemin kata ulaşmadan önce bir üst katta gelen gürültünün sebebini merak etmek için o kata doğru yönelirken kulağıma homurdanma sesleri geliyordu.
Ve birde çaresiz içerisinde özür dileyen bir kadın sesi. Yavaşça boş koridorda ilerleyip sesin duyulduğu yere doğru hızla ilerliyordum.
"Tamam özür dilemeyi bırak artık. Kaç kere söylediğini bir süre sonra saymayı bıraktım." diyen sert sesi duyunca merakım iyiden iyiye arttı. Çünkü konuşan kişi Ahrar 'dı. Adımlarım beni onların bulunduğu yere götürdüğü anda karşımda olan manzaraya kısaca baktım.
Aralık kapının önünde dikilen Ahrar ve hemen onun birkaç adım önünde başını yere doğru eğmiş bir şekilde sessiz iç çekişlerle ağlayan biri vardı. Başı yere doğru eğik olduğu için saçları yüzünü örtüyordu bundan dolayı kim olduğunu görmemiştim.
Ahrar'ın sert bakışları ağlamaya devam eden kızın üzerindeydi. Şu çaresiz bir sesle özür dileyen kişide buradaki çalışanlardan Efra' ydı. Tekrar özür dilediği anda yüzünü kaldırdığı anda onu fark etmiştim. İlk zamanlar onun ismiyle kendimi tanımıştım. Ne zamanlardı ama!
"Ne oluyor?" demiş ve ikisinin bakışlarının bana dönmesini sağlamıştım. Sesimi duyar duymaz Efra koşar adımlarla bana doğru gelmiş ve sanki o fırtınalı anda bir kıyı bulmuş bir kişi sevinciyle yanımda durup rahat bir nefes vermişti. Ah sanırım Ahrar 'a her ne yaptıysa onun tarafından cezalandırılacağını düşünüyor olmalı. Eh buradaki çoğu kişi de cezalara ve haksızlıklara verdiğim tepkiyi bildiği için yanıma gelip bana sığınması normal.
Soruma ikisi de cevap vermeyince bildiğim şeyi yapmıştım.
"Efra sen işinin başına dön." diyerek yanımızdan uzaklaşmasını emrettiğim anda hemen kısık sesle teşekkür etmiş ve Ahrar 'a bakmadan tekrar özür dilemiş hemen sonrasında yanımızdan ayrılmıştı.
Efra gittikten sonra bakışlarım Ahrar' ın ıslak gömleğine çevrildi. Sanırım Efra Ahrar 'ın elinde tuttuğu kupanın içinde bulunan içeceğini yanlışlıkla üzerine dökülmüş olmalı.
Ahrar bir şey demeden bana bakıyor. Tüm saklı duygularımı, düşüncelerimi görmek isteyen bir merakla beni izliyordu. Sanki bu sabah ki olayın nedenini anlamak istercesine zihnime sızmaya çalışan bir görünümü vardı şu an. Ama yapamazdı. Çünkü çok büyük bir güçle korunuyor zihnim. Ama rüyalarım için bunu söylemem. Derin bir nefes alıp bu aramızda olan sessizliği kesip attım.
"Çok büyütülecek bir şey yok gibi. Bir büyüye bakar." der demez anında üzerindeki ıslak gömleğini kuru lacivert gömlekle değiştirmiştim. Aniden bedeninden giden ıslak gömleğin varlığından kurtulunca yavaşça yüzündeki sinir kendini ifadesizliğe bıraktı. Lacivert gözleri şu an üzerindeki lacivert gömlekle ayrı bir yoğun renk kazanmıştı.
"Sorun hallolduğuna göre herkes kendi işinin başına dönebilir." diyip ona son kez bakıp arkamı dönecekken Ahrar yavaşça koluma uzandı ve yürümemi engellemiş oldu bu sayede.
"Unuttun mu sabah olanları? Konuşmak istemediğini görebiliyorum. Ama bunu konuşmalıyız senin için en çokta benim için." diyince kısa bir süre söylediklerini sindirdim. Hâlâ cümleleri beni fazlasıyla etkiliyor, derin bir boşluğa atıp orada beni terk ediyordu.
" Hayr unutmuş gibi yaptım sana da tavsiye ederim. Gördüklerini unut hiç görmemiş gibi yap. Sen bu konuda gayet ustasın da." demiş ve onu alttan alttan iğneleme yaparken daha önceki yaptığı şeylere dikkat çekmiştim. Ama Ahrar bu söylediklerimi hiç duymamış gibi yapıp bana bir adım atıp yavaşça başını eğip yüzlerimizi karşı karşıya getirdi.
" Ne dersen de sen benim için önemlisin. Ve sana zarar verecek kişi sen bile olsan buna engel olurum oldumda. Şimdi konuşmak istemiyor olabilirsin. Ama bil diye söylüyorum her sıkıntın olduğu anda bana gelebilirsin. Bunu hiçbir nedene bağlama. Sadece senin iyiliğin ve sana olan sevgim için yapıyorum. "dediği anda bir adım geriye çekildim.
Ama hâlâ kolumu tutuyor vaziyetteydi.
" Bu zamana kadar kendi işimi kendim gördüm. Bundan sonra da öyle olacak. Yardım alacağım konular muhakkak olacaktır. Ama alacağım kişiler arasında sen olmayacaksın. Bunu bil diye söylüyorum." der demez kolumu çekip arkama dönüp onun yanından ayrıldım. O an hiç kıpırdamadan bana baktığını hatta dişlerimi sıkarak sabır dilendiğini biliyorum. Çünkü onu çok zorluyordum. Bunu görebiliyorum. Ama umursamıyorum. Çünkü ne yapıyorsam hak ediyor.
⊹ ⋆゚꒰ఎ ♡ ໒꒱ ⋆゚⊹
Ahrar 'ın yanından ayrılmış ve zemin kata ulaşmıştım. Kata ulaşır ulaşmaz gördüklerim sesli bir nefes vermemi sağladı. Çünkü yine bir koşuşturmaca yeni bir misafir demekti. Ve şu an gördüklerim bir misafirin alametini gösteriyordu. Yine kim gelmişti? Ve neden? İlk zamanlar bu kadar misafir gelmiyordu kuleye.
Sonrasında dur durak bilmeyen misafir göçü başladı buraya. Anlamıyorum yani bu da bana denk geldi. Bir bela yapıştı kaldı üzerime gibi hissediyorum. Etrafımı sorunlar sarmış ve kıpırdamamı engellemek için çaba sarf ediyor gibi. Omzumu yanımda bulunan duvara yasladım ve koşuşturmacayı keyifsiz bir halde izledim. Çalışanlar içeriye bir şeyler taşıyıp duruyordu. Çok kalacak sonucunu çıkardım misafirin. Ya da bir günlük bile olsa böyle dopdolu eşyalarıyla bir yere gidiyor olan tiplerden olabilirdi.
"Ne yapıyorsun burada durmuş etrafa attığın keyifsiz bakışlar arasından ?" kulağıma ulaşan sesi duyunca yerimden kıpırdamadan ve bakışlarımı konuşan Victoria 'ya çevirmeden konuşmaya başladım.
"Yine kim geliyor ve yine başımıza sorun olur mu bu gelen kişi diye düşünüyorum." der demez arkamda basamağın üzerinde duran Victoria bir basamak aşağı inip benimle aynı hizaya gelip üsten etrafı süzdü ve sonrasında bana baktı. Bense göz ucuyla onu izliyordum.
" Yani bende gelen kim bilmiyorum. Ama iyi biri olmasını ve bizi tanımıyor olmasını umuyorum. Çünkü gelen kimse Süreyya hanımın sabahın köründe kalkıp onun gelişine bu denli hazırlanması beni ürkütmedi değil. Kimse için bu kadar erken kalkmazdı. Gelen artık kimse dikkat edelim de bize musallat olmasın. Ve lütfen sana herhangi bir söz söylerse fazla yükselme. Olabildiğince az karşılık vermeye çalış. Ve çok inada bindirme bunu. Malum defterimiz çok kalabalık bu konuda. Her gelen bizden nefret ederken ayrılıp duruyor kuleden. "diyerek kendince haklı isyanını ve isteğini dile getirince Victoria yavaşça ondan tarafa döndüm.
Bakışlarındaki onu anlamamı isteyen anlayışı geri tepmedim. Usulca tamam dercesine başımı sallayarak karşılık verdim.
" Ruhumun yorgunluğu bana yeterde artar. "dedim ve kollarımı göğsümde kavuşturdum. Sonra üsten taşınan eşyalara baktıktan sonra bakışlarım Victoria 'ya çevrildi." Gelen her kimse belli ki önemli biri ve ben bu süreç içerisinde olabildiğince az göze batmalıyım ki yapmak istediklerimi yaparken herhangi bir ceza musibetiyle uğraşmamalıyım. Anlayacağın şartlar senden taraf. Çok dikime gitmezse emin ol ki sözlerine sessiz bile kalabilirim çünkü aklım başka bir şeyle meşgul şu anlarda. Ve o meşguliyet çoğu şeyi göz ardı etmemi sağlıyor. "der demez kollarımı çözmüş ve olduğum yerden yavaşça ayrılarak kulenin arka tarafında doğru ilerlemiştim.
Ben yerimden ayrılıp, kuleden uzaklaşmak için kendi alanıma doğru giderken Victoria 'da beni takip etmişti.
Yan yana yürüyor, çiçek arazisine doğru ilerliyorduk.
"Durgunluk sende alışık olmadığım bir görünüm. Çünkü her ne yaşamış olursan ol yine sende bir bakış asla silinmez. Kararlılık. Ama onu şu an gözlerinde görmeye çalışırken bile bu uğraşım boş çünkü yok. İzlerini bile göremiyorum. Mavi harelerindeki o görmediğim kararlılık bir boşluğa takılı ip gibi var ama yok. Görmüyorum ama varlığı orada biliyorum. Bunun açığa çıkışı senle olacak ama sen kendini bulmadan önce olmayacak orasını biliyorum. "dediğinde o an söyledikleri doğruydu. Şu an bir sonuç arıyorum.
Ve o sonucu bulamadığım için düşünüp duruyorum. Çünkü çürüyen anıların o isleri beni geçmişin kara okyanusun sürüklüyor. O okyanusta bir şeyler ara diye zihnim bağırıyor ama ben görmediğim ama görürüm diye düşündüğüm şeyi ardına düşmüş, aklı bulanık, zihnin uyuşuk bir bireyin şu an. Zihnim bir düş nöbeti içerisinde. O düş nöbeti ise onu hiç olmadık anlarla baş başa bırakıp güçsüz düşürüyor. Bu nöbet çok tehlikeli. Bu nöbet acıtmayı da iyileştirmeyi de başaracak cinsten. Ve ben daha fazla acı çekmek istemediğim için o düş nöbetinden kaçmak için bahaneler üretip duruyordum.
"Yorgunum. Durgun olmam bundan dolayıdır. Çünkü bilmiyorum Victoria." diyerek bakışlarımı ona çevirdim. "Kimin benden ne istediğini? Neyi neden yaptığını yapmaya çalıştığını bilmiyor, kestiremiyor ve kaçamak istiyorum. Ama benim kaçmam bir şeyi değiştirmez çünkü o benim ardımdan çok acımasızca saldırıya geçiyor. Ve ben daha düşmanım kim bilmiyorum. Buda bu konunun gülünç noktası ya."dedim dudaklarımda var olan alaycı tebessümle ve bakışlarımda yatan acıma duygusuyla. Yavaşça Adımlarımı durdu. Çünkü ulaşmak isteğim yere ulaşmıştım. Çiçek arazisine gelince her zaman geçtiğim o alana geçtim ve yavaşça yere bağdaş kurarak oturup, bakışlarımı usulca göğe çevirdim.
"Aslında insanları en çok zora sokan, kafasını karıştıran şey bilinmezlik. Çünkü bilmiyorsun. Bilmediğin içinde zihnin hep bir düşünce içerisinde. Yansız bir ana takılıp orada ne olacak ne olabilir düşüncesinde kalıp devamlı zihnini yoruyorsun. Ve bu bedenini yoruyor zihnini yorduğu gibi. Sonrasında artık güçsüz düşüyorsun. "dedim ve sesli bir kahkaha attım. Bu kahkamı duyan Victoria çoktan karşıma geçip oturmuşken olduğu yerde garip bakışlarla bana baktığını hissediyorum. Bakışları üzerimde.
Gözlerim hâlâ kapalıyken yavaşça başımı geriye atıp gün ışıklarını daha rahat yüzüme ulaşmasını sağladım. Dinginlik beni o an ele geçirmesini izin verdim. Yavaşça dudaklarıma bir tebessüm kondu.
"Korkma." dedim usulca. Çünkü bu halim onu ürkütmüş olduğunu hiç kıpırdamadan duruşundan ve sesli alıp verdiği nefes seslerinden anlamıştım.
Victoria sessizce beni dinlemiş ve dinlemeye devam etmişti ben konuşmaya devam ederken.
"Ama burada önemli olan şey ise her şeyi fark edecek olma ihtimali.. Düşünelim bakalım. Ben bunun farkında mıyım? Tabii ki. Eee o halde sence ben bir kere düştüğüm tuzağa yine çekilir miyim? Yoksa o tuzakla mı onunla karşılık veririm Victoria?" diye kendi kendime konuşup sorumu sormuştum. Victoria 'nın cevap verecek durumda olmadığını bildiğim için hemen yavaşça başımı doğrultup, kapalı olan gözlerimi açıp, bakışlarımı ona diktim.
" Ve ben bunu farkındayım. "dedim bir fısıltı eşliğinde. Bir gölgenin arkasında beliren gün ışığı umuduyla. Bir yaşamın vuku bulduğu saatte. " Her şey oyun ve ben bu oyunun başıyım sonu olduğum gibi. Yani sevgili arkadaşım. Beni bir oyuna çekerken o kişi benimde ona karşılık verme ihtimalinin olduğunu unutmamalı. Çünkü ben bir atak gelmeden öldürücü vuruşumu asla yapmam. Ama o vuruşu yaptığım andan sonraysa hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Benim içinde onun içinde. Yani bence sen benim için endişe etme etrafımda olanlar için et. Ama düşmanlarım için dostlarım için değil. "dedim dişlerimi gösterecek şekilde gülümserken.
" Bazen beni ürkütmüyor değilsin. Ve bu anlarda ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki artık bizi hayatına aldığın için olabildiğince bizi üzmeyecek şekilde karşı atakta bulunacaksın. Çünkü bir kere içine, içimize sindi bu his. Dostluk ve aile bağı. İstesek de istemesek de kaçış yok. Önceliğimiz onların mutluluğu. "diyerek yavaşça Victoria kollarını bana doğru uzatarak onun sarılışına karşılık vermemi istemişti. Hemen kollarımı onun bedenine sarıp, gücüme güç kattım onun varlığına tutunarak.
Victoria 'yla uzun süre çiçek arazisinde oturmuş tüm eksikliği gidermiştik. Bu eksiklik aslında daha önce konuştuğumuz ama yarım kalan konuları içeriyordu. Ve iki kadın kafa kafaya vermiş ve eksik kalan noktaları halletmiştik. Sonrasında akşam yemeği yaklaştığı için olduğumuz yerden ayrılıp kuleye doğru harekete geçmiştik. Yürürken konuşmayıda eksik etmiş değildik.
"Sencede çok sessiz değil mi her şey?" diyince Victoria kısa bir süre bakışlarım ona çevrilmiş ve onu kısaca izledikten sonra bakışlarımı etrafa çevirmiştim.
"Bence fırtınadan önceki sessizlik bu. Aldanma yani ve alışmada. Çünkü her an bir kıyamet kopar ve alt üst, üstte alt olabilir. Burada her an her düzen değişip yenisini getirebilir. Ve bu bizler için büyük bir boşluk haline gelir. Şu var ki dostum burada bir saniyeye bakar hakimiyet ve kaybediş. Yani her an tetikte olmak lazım. Havaya veya suya aldanmamak lazım. "der demez Victoria abartılı bir şekilde gözlerini büyüttü.
" Ooo sende iyice her şeyi kötüye yoracak kafaya girdin. Belki de önümüzde bizi güzel günler bekliyor olamaz mı? "diyince cık dedim ve bakışlarım önümdeki yola çevrildi.
" İyi şeyler bizden uzak Victoria. Çünkü hâlâ tam olarak bir düzen kurulmadı. Ve kurulmadan da bunu düşlemek bize yasak. Ve bazen yasak olan bir şeyi düşlemek çok ironi olur. Onun için öncelik hep bir sonraki adım olmalı. Diğer türlü gerisinden bir hayal kırıklığı gelebilir. Senin için benim için. "diyerek cümlemi tamamladım ve hemen arka kısımdan kuleye giriş yaprak adımlarımızı yemekhaneye doğru yönlendirdik.
Yemekhanenin kapısı açık olduğu için yavaşça içeriye doğru yan dönerek giriş yaptım. Aralık kısımdan kolayca geçen bedenimi hemen sağa doğru tekrar döndürüp yemekhanenin içerisinde hep olduğumuz kısma doğru yönlendirdim. Ben ilerlerken birden masada gördüğüm üç kadın dikkatimi çekti ve adım atmayı bırakıp öylece olduğum yerde birden dikilmeye başladım.
Eh benim durmam burada bulunan bazı insanların dikkatini çekti. Ama hâlâ baktığım tarafta bulunanlar beni görmüş değildi. Ta ki tam ortada bulunan kadın önündeki su bardağına doğru uzanırken birden bakışları öylesine önüne döndüğü anda benim bakışlarımla bakışı kesişti.
Anında elinde tuttuğu bardağı yavaşça masaya düştü. Bardak masaya düşünce diğerleri yani yanında bulunan iki genç kadın ona doğru bakışlarını çekti. Hâlâ bana aval aval bakan kadın sanki yanlış görüyor olduğunu düşünüyor olmalı ki gözlerini kapatıp açarak bu gördüğü şeyin hayal olduğunu kendine inandırmaya çalışıyordu kendince.
Ama bir kere olan olmuştu ve şu an geriye de dönemedim. Çünkü Süreyya hanım çoktan onun bu halinin farkına varmış ve bakışları benim olduğum yere çevrilmişti. Bense hâlâ olduğum yerde dikilmeye devam ettim.
"Sen ?"dedi şaşkınlıkla kadın ilk an şaşkınlığından bir nebze sıyrılmayı başarmışken. Hâlâ yüzündeki o kasılma yerli yerinde duruyor, kirpiklerini hızla açıp kapatarak olanı idrak etmeye devam ediyordu. Sonrasında işaret parmağı bana doğru çevrildi.
" Burada olmaman lazım." dedi daha çok kendine bunu kanıtlamaya çalışıyor vaziyetteyken. "Hayal görüyorum." dedi ve hemen iki eliyle gözlerini kapattı. Birkaç saniye kendine zaman tanıdı. Sonrasında hemen elleri yüzünden çekildi ve gözlerini açıp olduğum tarafa baktı. "Hayal görüyor olmalıyım. "dediği anda hemen öne atıldım. Bir şey diyecekken onun bakışı beni ilk an susturdu. Her ne kadar hayal olduğumu kendine kanıtlamaya çalışsa da gerçek olduğumu içten içe anlamıştı. Bir anda gelen cesaretle konuştum.
" Ah evet ben hayalim. Yokum burada "dedim ve jeton yeni düştü için yavaşça hemen geri geri gitmeye başladım. Yönüm kadına dönüktü. Ve geri geri giderken onun o sırada kadın tekrar gözlerini açıp kapattı. Gerçek olmadığımı anlamak için yine aynı formülü denerken. Yanında duran genç kadına baktığı anda onun benim olduğum tarafa baktığını görür görmez anında şaşkınlık hemen yüzünden silindi ve kızgın bir tonda konuşmaya başladı.
" Buradasın . Gerçeksin sen! Canlı canlı karşımda duruyorsun. "dedi hayatının dehşeti yaşarken. Ölü olmamı ister gibi bir hali vardı. Ona kötü bir haberim olacaktı az sonra. Haline acıdım. Aslında dehşeti en dibini yaşamış olabilirdi. Ama bu dehşeti bilerek ona yaşatmak istememiştim. Denk gelmişti istemeyerek. Onu isabet almış değildim bir kere o gün. "Ölü olduğumu düşünmeniz beni incitti hanımefendi." diye konuşunca anında yavaşça yüzü sinirli bir hal almaya başladı. Sanırım onunla dalga geçtiğimi düşünmüş olabilir. Hiddetle olduğu yerde kalkıp iki elini masaya yerleştirip bana bakarken yüksek sesle konuştu.
" Sen, beni acımasızca timsahların olduğu denize attın. "diye sinirle konuşunca kadın. Bana dediklerini duyar duymaz anında iki kolum yukarı çıktı.
"Hayır ." dedim iki elimi iki yana sallayıp. "Öyle değil ben sizin orada olduğunuzu bilmiyordum. Geri geri giderken bir anda size çarptım ve sizde o anda dengenizi kontrol edemediğiniz. İçin düştünüz. Bile isteye yapmadım. Hâlâ hanımefendi bana olan kızgınlığınızı anlamış değilim."diyerek bende bu üslubundan ötürü şikayetimi dile getirdim.
" Sen birde bu yaptığın şey yüzünden sana kızgın olma hakkımın olmayacağını mı ima ediyorsun? "diyince bir şey diyemedim o an.
Hem sonradan kurtarma girişiminde bulunmadan kaçıp gittin. Gitmeyi tercih ettin. Beni orada bir başıma bırakıp yardım etme zahmetinde bile bulunmadın! Bu iğrenç derecede hadsizlik ." dedi tüm o anı tekrardan yaşıyor edasıyla. Hâlâ o anın etkisi üzerinde vardı. Ve o korku üzerinden bir daha silinmemek üzere kazınıp kalmış gibiydi.
"Gittim." dediğim anda ortamda bir şaşkınlık nidaları koptu. Bunu dememi kimse beklemiyordu. Sanki görende ölüme terk etim sanır. Gittiğim anda bile bir tehlikeye mal vermemiştim. Etrafıma manidar bir bakış atıp tekrar hedefimi karşımda bana nefret ve öfkeyle bakan kadına çevirdim.
"Ama gitmeden önce tüm timsahların ölmesini sağladım zaten. Sadece suyun içerisinde kaldınız. Timsahlar yaşamıyorum. Onların icabına bakmış ve öyle gitmiştim. Hem zaten kusura bakmayın da arkamda gözüm yok. Sizse önünüze dönüktünüz buna rağmen benim size çarpmamı engellemediniz. Şaşkınlık diyeceğim ama bence değil. Kabahatin en büyüğü sizde. Buna rağmen ben özrümü dilemiş ve öyle oradan ayrılmıştım. Buna rağmen hâlâ beni suçlu görüyorsanız o sizin kabahatiniz olur benim değil. "dedim tüm hatayı bana yüklemesin ne denli haksızlık olduğunu dile getirerek.
" Birde kendini haklı çıkarmaya mı çalışıyorsun sen utanmadan? Ah çıldıracağım! "diyince kadın artık zapt etmediği öfkesinin arasından konuşup olduğu yerden ayrılıp masanın etrafından dolanıp bana doğru ilerlerken. Ben sadece olduğun yerde bana doğru gelmesini bekledim. Bana herhalde zarar vermeyi düşünmüş olamaz. Çünkü olan ona olur bana değil. Ben kadının bana doğru gelmesini beklerken anında Victoria sessizliğine son verdi.
" Bence olaylar yanlış sonuçlandı ve siz hâlâ olayı tam atlatmış değilsiniz. Bence en iyisi biz gidelim ve siz sakin olamaya çalışın. Sonrasında yeniden konuşuruz. Öyle değil mi Süreyya hanım?" diyerek Victoria konuya el atması için Süreyya hanımı bulunduğu transtan çıkardı. Süreyya hanımın yavaşça benim olduğum tarafa doğru gelirken,ben sadece onun bakışlarını izledim.
Hiçbir his yoktu. İzler silikti. Hisler ölmüştü. Ne olmuştu? Suçlu görmüyor muydu beni?
Yanımdaki yerini alır almaz hemen yönü karşımda olan kadına çevrildi.
"Sakin ol Zahra. Buradaki herkes Emira 'nın seni bile isteye atmadığını bilecek kadar onu tanır. Hem arkası dönükmüş sende bunu biliyorsun. Ve timsahları etkisiz hale getirmiş. Hem bildiğim kadarıyla o timsahları sen eğitiyormuşsun. Sana sadık hayvanlar olduğunu duymuştum. O halde ölüm tehlikesi söz konusu bile olamaz. Ben şuna takıldım sen ne için Emira 'ya kızıyorsun? Ölüm tehlikesi yok ortada. Suya düşüp ıslandığın içinse buradaki en büyük hata payı senin. Önünü görememen senin hatan. Emira sırtı dönük bir şekilde arkaya doğru giderken seni düşürmüş. Sen onu gelişini görmemişsen o senin dikkatsizliğin. "diye uzun bir cümle kurup beni savunacak cümleler söylediğini işittiğim anda asıl şaşırma sırası bendeydi.
" Vay canına Emira. Şu an seni mi savunuyor Süreyya hanım? "
Zihin bağından konuşan Victoria 'nın sesini duyar duymaz anında dumura uğrayan zihnim hemen yaşadığı şeyi dile döktü.
" Evet benimde şaşırmamı sağladı. Acaba ölüyor muyum? Başka türlü beni yaptığım rezillikten dolayı savunamaz ki?"
Cümlem biter bitmez anında karşımda olan kadın benim azar işitmemi beklerken birden kendisi Süreyya hanım tarafından sorgulanınca kaşlarını çatıp yaşadığı şeyleri anlamaya çalıştı. Birden Süreyya hanım bana bakıp konuştu.
" Sen odana çık Emira. Biz bir bu konuyu konuşalım." dedi ve hemen buradan ayrılmamı sağladı bakışlarıyla git işareti yapınca.
"Bu küstah kadın için onca yıllık dostunu mu çiğnemeye kalkacaksın?" dediği anda karşımda duran kadına bir hamlede bulunacağım anda Süreyya hanımın bana bakmadan eliyle durmamı işaret etmesiyle daha fazla sınırı zorlamamak için geriye çekilip arkamı dönüp hızla yemekhaneyi terk ettim.
⊹ ⋆゚꒰ఎ ♡ ໒꒱ ⋆゚⊹
Süreyya hanım yemekhaneyi terk etmemi istediği anda Victoria 'yla birlikte hemen bu katta bulunan toplantı odasına doğru ilerlemiştik.
"Bu kadınsa şimdi nereden çıktı?" diye hayretler içinde sorarken Victoria bilmem dercesine ellerimi yukarı kaldırıp indirdim.
"Sorunlar bitmiyor ki rahat bir nefes alıp verelim." diye dişlerimin arasından sinirle söylendim.
"Peki —" dediği anda Victoria toplantı odasının önüne gelmiştik. Kapıyı açıp içeri girmemi bekledi. Ben aralık kapıdan içeri girip pencereye doğru ilerlerken o sırada Victoria kapıyı ardımdan kapatmış ve yarım kalan cümlesine devam etmişti. "Sence çok azar işitir miyiz?" diye sorunca başımı ondan taraf çevirdim.
"Ne olur ki çok azar işitsek?" diye sorguladım onu.
"Şey —" dedi bir an ne diyeceğini bilemeyerek. Sonrasında çeki düzen verdi kendine. Ve ifadesi donuk bir hale geldi. "Öylesine dedim. Yani haklı olduğumuz bir konuda azar işitmek istemedim." diyince kaşlarım çatıldı. Bu hali hal değildi. Yine ne çeviriyor bu Victoria?
"Bilmediğim bir şey yoktur umarım Victoria?" diye sorgulayıp durduğum anda hemen u dönüşü yapıp masanın etrafından dolanmaya başladı. Ah! İşte yakaladım! Yüzünü saklıyor. Anında bakışları yerdeyken bana doğru gelirken konuşmaya başladı.
"Hayır tabii ki sadece öylesine bir soruydu benim sorduğum." dediği anda sesindeki bir şeyleri açığa vermemek için hep takındığı tavır ve ifadesiz ses tonuyla. Birde şüphe etme derler! Bu tavrı zaten kendini ele verdi.
"Benim bilmediğim ama senin bildiğin o şey ne? Hemen söyle sonradan patlak vermeyelim." der demez sert üslubumla anında bakışları yerden bana doğru kaydı.
"O gün aslında ben orada sen kadını düşürdüğün anda bilemeden o yapılan düğünü sabote etmiş olabilirim." der demez kaşlarım daha da çatıldı. İki elimi sinirlenmemek için açıp kapattım. Dinliyorum seni derecesine bakmaya başladım ama bu onu ürküttü.
"Ya bak öyle büyük bir şey değil yaptığım şey." dediği anda bu dediğine inanamadım.
"Sana göre büyük değil ama bana göre büyük ihtimalle bir sorun olan o şeyi söyle hemde hemen!" diye çıkışınca anında birkaç adım geriye doğru adımlar attı. Ta ki sırtı sandalyeye çarpana kadar.
"Ya orada kendi kendime takılırken birden gelinin konuşmasına tanık oldum." dedi ve tam devam edeceği anda elimle dur işareti yaptım.
"O düğün senin yüzünden mi aniden sonlandırmak zorunda kaldı? Yani pes bir milletin evliliğini bozmadığımız kaldı Victoria!" dedim burnumdan solurken.
"Ama —" diye başladığı cümleyi hemen kestim bakışlarımı ona dikerek.
"Yani nasıl olurda etrafımdaki herkes bir bela mıknatısı haline geliyor. Victoria birde çok azar işitir miyiz diye soruyorsun! Düğünü bozmuşsun bir kere birde taktir mi bekliyorsun? Yani ben mi anormalim sen mi? Ne diye her türlü belanın peşimden eksik olmadığını anladım. Çünkü sevgili arkadaşım yürüyen bir bela. Birde bu zamana kadar bunu bana söylemedin mi? Neyi bekliyordun ortaya çıkmasını mı? Çok merak ediyorum ne oldu gidip geline iyi ki beni dinledin mi diye sordun mu? Çünkü tam senlik bir harekette bu! Tam bir baş belasısın! "diye sinirle cümlemi sonlandırıp yönümü pencereye dönüp dışarıyı izlemeye ve sakin kalmaya çalıştım. Daha doğrusu çabaladım.
" Beni bu şeyden ötürü gömmeyi bırak. "dedi sesindeki incinmiş tınıyla. Tam pencerenin önünde duran küçük cam saksıdan onun yansımasını görüyordum. Başını eğmiş yere bakıyordu. Dokunsan ağlayacak modda gibiydi. Ama yemezler şu an ben sırf bu halini görüp bu ifadeden sıyrılıp onunla makul seste konuşayım diye yapıyordu.
"Yemezler Victoria." der demez anında başını kaldırdığını gördüm ve az önceki o halinden eser yoktu. İnanmadığımı anlamıştı.
"Canım dostum ya bilerek yapmadım. Sen bana kıyamazsın zaten. Bile isteye bizi zor duruma sokar mıyım? Sadece o an bir konuşmaya denk geldim ve yapmam gereken şeyi yaptım. Sen beni hiç bu konuda bir başıma bırakır mısın? Sen arkadaşların en mükemmelisin. Lütfen bir ceza alacak olursam bana yardım et. "dedi ve hemen birkaç adımda yanıma ulaşıp bana arkadan sarılıp sımsıkı bedenimi sıkmaya başladı.
" Birincisi sende beni övmeyi bırak. İkincisi Victoria çek şu ahtapot kollarını benden. "diyince hemen kollarını çekti. Ben arkama dönünce kollarına baktığını fark etti. Ahtapot kolları lafıma takılmış olmalı ki kollarını inceliyordu. Tam ben bir şey diyecektim ki bir anda koridorda o kadının Süreyya hanımla olan konuşmasını duydum. Koridorda ilerliyordular.
"O küstahça tavrını gördün mü? Ah doğru söylüyor kim ne derse bu kadın için. O tam bir küstah." diye söylemini duymuştum. Sonrasında koridordan uzaklaşan adım seslerini.
Derin bir nefes alıp verdim. Bakışlarım hâlâ kapının üzerinde gezinip duruyordu.
"Artık küstah bir kadınsın lafını duymaktan bıktım başka kelime bilmezler mi buradakiler? Kim gelse bu lafı söyleyip duruyor!" dedim ve hemen arkamı dönüp bahçeye diktim bakışlarımı. Bahçede Süreyya hanım ve o kadın yürüyüş yapıyordu. O bir şeyler söylerken Süreyya hanım onu dinliyor bazı yerlerde konuşuyordu.
" Bana söylediği o gün ki sözü de unutmuş değilim. Bana canavar demişti. Ve şimdi küstah diyor. Kendisi ne acaba? Şeytan diyor bir büyü ya ve şu bahçe havuzunun içerisine düşmesini sağla diyor." der demez anında Victoria koluma dokundu ve hayretler içinde konuşmaya başladı.
" Emira şu insanlara olan kinin beni çıldırtıyor? "dedi ve sonrasında şunları ekledi." Bence ortalık bu halde iken bir şey yapma senden bilir. "dedi ve hemen sonrasında içinden içinden şunu dedi ama duydum. 'Keza sen yapacaksın zaten de neyse.'
" Buna kin tutmak demesek benim hafızam çok kuvvetlidir Victoria. Ondandır bana yapılmış olanları unutmamam. "diyerek olduğum yerden ayrılıp odama doğru ilerledim.
⊹ ⋆゚꒰ఎ ♡ ໒꒱ ⋆゚⊹
Odamdan uzun bir müddet zaman geçirmiş ve kitap okumuştum. Akşam yemeğine inme gereği duymamıştım. Zaten yemeğe gidip herkesin rahatız edici bakışları altında yemek yiyemezdim de. Kitap okuyup zihnimin bir an olsun dağılmasını sağlamış sonrasında kendimi çizim yapmaya vermiştim.
Gecenin bilmem kaçında yavaşça üzerime çöken uykuyla başımı masaya yaslamış öylece zihnimin bulanık bir boşluktan kaybolmasına izin vermiştim.
Sesler... Sesler... İnsanı gerçekten alıkoyan. İnsanı gerçeğe uyandıran. Hisler... Hisler. İnsanı üzen. İnsanı mutlu eden. Günler... Günler. İnsanı kaosun gölgesine iten. İnsanı hedefin yolunda ilerleten.
Çok garip bir dünyaya gözlerimizi açtık. Çok garip bir dünya için mücadeleler verdik. Ve çok garip bir dünya yüzünden ölümü ağırlayacağız. Buradayım. Ya da değilim bilemedim. Görüyor gibiyim ya da yaşıyor. Karşımda bir kadın vardı. Kıvırcık saçlı, çıkık elmacık kemikleri olan yuvarlak bir yüze sahip bir kadın.
Ağlıyordu. Hüngür hüngür ağlayan bir kadın vardı önümde. Aynanın karşısına geçmiş bağdaş kurarak ağlıyordu. Güzel bir kadındı aynı hüzünlü bir kadın oluşu gibi. Sebebi neydi bu ağlamanın merak ettim. Düşünüyordu. Dalıp gitmişti onca yaşanmışlığın içerisinde. Çıkmak zor olacak gibiydi onun için. Sonra olduğum yeri inceleme başladım.
Bir giyinme odasında bulunuyordum. Kadın giyinme odasında bulunan boy aynasının dibinde ağlar vaziyette bulunuyordu. Kadın kendi kendine düşüncelere dalıp gitmişken birden giysi odasının kapısı aralandı ve içeriye bir adam girdi. Adam uzun boylu, sert kemikli bir yüze sahipti. Üzerinde siyah bir gömlek ve pantolon vardı. Elinde ise bir kitap. İçeri girince gözleri etrafı taradı ve sonrasında yerde oturur vaziyette bulunan kadına çevrildi.
"Yine mi ağlıyorsun." dedi tok sesiyle. Bakışları keksin bir hal aldı ve elinde bulunan kitabı yavaşça tam kapının yanında bulunan dolabın açık vaziyette bulunan rafına bırakıp, kadına doğru ilerledi. Kadın onun ilerlemesi karşısında yavaşça olduğu yerde gerildi ve ağlamasını durdurdu. Ama iç çekişleri devam etti bir süre daha.
Adam kadının yanına geldiği gibi yavaşça arkasına geçip kadını kaldırdı omuzlarından tutup baskıyla ayağa kalkması için zorlarken. Kadın bu baskıya karşı koyamadı. Adam üstünlük tasmaya devam etti. Ve kadın ayağa kalkar kalkmaz anında adam bedenini ona yaklaştırdı ve kadının omuzlarında duran bir elini onun yüzüne doğru götürdü. Kadın başını eğmiş ve ölümü bekleyen biri gibi ondan gelecek tepkiyi bekliyordu. Gözleri yerde öylece yeri izliyor haldeydi.
Yanaklarında bulunan gözyaşlarını silip sol elini kadının çenesine götürdü. Yavaşça çenesini kaldırdı. Sonrasında adam yanağını kadının yanağıma yasladı.
"Neden hâlâ akıllanmıyorsun? Sevdiğin adamı öldürdüğüm gibi şimdi o karnında olan onun çocuğunu da öldürmemi ister misin?" dediği anda kadına bir irkilme geldi kadına. "Benim için zor olamaz biliyor olmalısın bunu." diye açıktan onu bununla tehdit edince kadın yavaşça başını iki yana salladı.
"Ona zarar verme lütfen." dediği anda çaresizce onun bu yalvarıp durması adamı gülümsetti.
"O halde ağlama! Sinirlerimi bozuyorsun." dediği anda sertçe tutmakta olduğu kadının çenesini bırakıp hemen odayı terk etti.
O gider gitmez kadın hemen ellerini karnına götürdü. Sanki onu hissetmek istercesine. Sonrası yavaşça yeniden yere çöktü ve sonrasında dilinden bana çok tanıdık gelen mısralar döküldü.
"Ölümü düşünüyorum. Ölümü düşlüyorum. Bir gece. Bir an. Bir zaman. Bir kimsesizlik içinde. Bir yabancıyken. Bir soluk hissiyatken."
Başımı kaldırdığım anda kendimi masada uyurken buldum. Boynum çoktan tutulmuştu. Yavaşça bedenimi gevşeterek olduğun yerden doğrulup yatağıma doğru ilerledim. Bedenim kısa sürede çoktan kasılmış ve çoğu kasım ağrımıştı.
Birkaç dakika boyunca yatakta sırt üstü uzanıp bedenimi rahat bir şekilde dinlenmesini sağlamıştım. Sonra akşam yemeği yemediğim için acıkan karnıma çözüm bulmak için alt kata inme gereği duydum. Aslında büyüyle kendim için bir şey hazırlardım ama bu gece buraya özgü bir yemek yapılmıştı ve nedense onu yemek içimden geçtiği için yemekhaneye gitme kararı almıştım.
Odadan çıktığım gibi merdivenlerden aşağıya inmiştim sessizce. Birkaç dakika içinde zemin kata ulaşmıştım. Ses çıkarmadan yemekhanenin olduğu koridora doğru ilerlemiştim. Yavaşça acıkan ve biran önce yemek yememi isteyen karnımın uyarısını alınca hemen acele ederek yemekhaneye hızlı adımlarla ilerledim. Yemekhanenin önünde durduğum anda tam aralık kapıdan içeri gireceğim anda birden içeriden konuşma sesleri duydum.
Bu ses çok aşina olduğum Turul bey ve Süreyya hanıma aitti. Sessiz bir konuşma olsada aslında ses tonları konuşmanın ne kadar ciddiyet arz ettiğini yansıtıyordu. Konu ben olmalıyım çünkü bugün olanlar yüzünden Süreyya hanıma yine beni çekiştirip duruyor olmalı. Sessiz olmaya dikkat ederek konuşmaları dinledim.
"Sorunlar. Hayatımızda hep vardı. Şu an daha çok var. Bitmiyor bitmeyecek gibi de. Ve bunun önünü kesemiyoruz. Ne olacak sen söyle Süreyya. Daha ne kadar bu sorunlarla karşı karşıya kalacağız?" diye otoriter sesiyle konuşunca Turul bey o an Süreyya hanımın yerinde yavaşça gerildiğini ve bakışlarının titrediğini gördüm. Onlar beni görmüyordu ama ben onları iki aynanın yansıması sayesinde tam yakından görüyordum.
" Ben bir şekilde halletmeye çalışıyorum." dediğinde bunun cevabını geciktirmeden konuştu Turul bey.
"Hangi birini? Çünkü ben hâlâ halledilmiş bit şey görmüyorum Süreyya. Bak amacım Emira 'ya ceza vermen değil. Keza pek bir işe yaramadığını gördük sayesinde. Al karşına ve açık açık konuş. Hatta olabilecek tehlikeleri bile artık söyleyebilirsin. Keza ben çoktan onun bu tehlikeye alet olduğunu düşünüyorum. Yakında gelecek. Esila onu bir şekilde kandırdı ama bu demek değil ki o bunun intikamını almadı ondan. O bir şekilde geri gelip yapması gerekeni yapacak. Bunun için vardı ve bunun için var olacak. O Emira 'yı bulmadan biz onu bulup Emira' nın desteği ile onu yok edelim. "diye kafamı allak bullak eden cümlesini bitirince Turul bey olduğum yerde nefes alamadım.
Bahsedilen kimdi? Ve bunca zaman sonra neden şimdi bunu öğreniyorum? Aralık kapıdan içeri yavaşça girdim ve bakışların beni bulmasını sağladım.
" Kim o? "dediğim anda boş yemekhanede sesim yankı yapa yapa bana ulaştı.
Beni gördüklerinde Süreyya hanımın büyük bir korkunun gölgesi altında bana bakarken Turul bey sakin bir ifadeyle bana bakmaya devam ettiği anda hemen büyük adımlarla onların bulunduğu masaya çoktan varmış ve karşılarında bulunan sandalyeye geçip oturmuştum.
"Evet kim konuşmak ister?Soruma cevap verin geçiştirmeden hemde." diye kararlılık içinde konuştum.
Süreyya hanımın sessiz ve bir o kadar da korkulu bakışları üzerimde dururken onun yapamadığını Turul bey yaptı.
"Konu uzun ve karmaşık. Önce sakin ol. Bana kalsa çoktan öğrenmiştin. Süreyya sen buna hazır olana kadar bilmenin doğru olmayacağını söylediği için susuyordum." diye makul bir sesle konuşunca Turul bey o an da bakışlarımı ondan çekmeden diyeceği şeyler duymayı bekledim.
" Kim bana zarar vermek ister ki? Ya da sorumu şöyle sorayım. Esila bile onu saf dışı bırakacak bir şey yapmışsa bu kişi benden neyi almak istiyor? Canımı mı yoksa boynumda taşıdığım kolyeyi mi?" diye sorunca Turul bey usulca arkasına yaslandı ve sorumu yanıtlamadan hemen önce birden yemekhanenin etrafında bir kalkanın varlığını hissetmiştim. Güçlü ve dayanaklı bir kalkan.
" Bu aslında şu boynunda taşıdığın kolyenin sahibinin annesinin hikayesi."diyince Turul bey kafam karıştı.
" Konunun Yezra 'yla ne alakası var? "dedim anlamaya çalışarak.
" Tam onunla aslında ilgili konu. "dedi ve iki elini masanın üstünde kavuşturdu. Sonrasında önünde duran bir bardak sudan birkaç yudum aldıktan sonra hemen devam etti.
" Dani... —"dediğinde bile yüzü asıldı ve ifadesi düştü." Hırslı biriydi. Öyle ki bir şeyi elde etmekten asla kaçınmaz, onu elde edene kadar her türlü yolu denerdi. Bu sefer haddini aşmıştı. Çünkü yaptığı şey insanlığa sığmayan bir şeydi. "dedi ve yavaşça soluklandı. Yorgun duruyordu.
" Bu Dani ne yapmış olabilir ki? Ve neden buna kimse mani olmadı?"dedim merak içinde.
" Çok kişi uğraştı ama bir yere kadar çünkü Dani bildiğimiz biri değildi onun soyu karanlığa dayanıyordu ve bu ben dahil birçok kişinin geri çekilmesini sağlıyordu. "diyerek bir müddet soluklandı. O soluklandığı anda benim aklıma binbir şey geldi. Bazıları uçuk kaçıktı ama olma ihtimali vardı.
" Şu an hayatta mı peki? Ve benden tam olarak ne istiyor? "diyince aklımda bulunan binbir soruyu aralarda sorarak cevap ararken.
" Hayatta ama gözle görülen bir bedene sahip değil. "diyince anında neyi kast ettiğini anladım.
" Bir ruh öyle mi? "dedim ve anında Turul bey başını sallayarak onayladı bunu. " Peki amacı ne? "diye yeni bir soru yönelmiştim. Anında cevap buldu sorum.
" Yok etmek. "dedi kısaca. O anda sessizliği ilk kez bu kadar sevemedim.
" Kimleri peki? "dedim bu sefer cevabını az çok bildiğim halde.
" Kolyenin tüm sahiplerini. "diye cevapladı beni Turul bey.
" Neden peki? Neden bunu yapmak istiyor? Bunun için bir nedeni olmalı? "dedim daha detaylı bir bilgi edinmek için.
" Ona göre bir neden var ama bize göre bu neden geçersiz. Nedeni kendisine zorla hapsettiği kadının ölümüne sebebiyet vereni yok etmek. Ondan olanıda. "diyerek üstün körü anlatınca ne demek istediğini ilk o an anlamadım. Ama sonrasında anladım.
" Yezra. O kadının kızı mı? Yani aslında bilinen kişiler onun ailesi değil. Evlatlık. Peki bunu siz nasıl öğrendiniz? Aron vasıtasıyla mı? "diye üst üste sorduğum sorulara Turul bey başını sallayarak cevap verdi.
" Peki ona olan nefreti sadece annesinin ölümü yüzünden mi? Onun hiç mi suçu yok? Çünkü ona olan bu baskısı hiç mi ona zarar vermedi? Ona yaptığı o baskı ve onu bakışları ve tehditlerini savurarak onu hiç mi kahretmedi? Ya ona bildiğiniz bebeğinin ölmesini istemiyorsan ağlama diyordu? "diye sona doğru kendimi kaybederken söylediğim şeyle kendimi açığa vurdum.
Evet anladım o gördüğüm bir rüya değil geçmişten gelen bir anıydı. Ve o adam Yezra 'nın annesini tehditleriyle yanında tutup duruyordu. Ama bir başkasını seven ve ondan hamile kalan bir kadını neden yanında tutuyordu?
"Emira sen bunu nerden biliyorsun? Biz bu konu hakkında konuşmadık. Bizden duymuş olamazsın." diyince uzun süre olan sessizliğini bozup benimle konuşan Süreyya hanıma diktim bakışlarımı.
"Hayatıma sızdı çünkü. Birkaç dakika önce size anlattığım şeyi gördüm. Rüya sandım ama değildi. Bu geçmişten bir kesiti. Dani çok zalim ve tehditkar biri. Yezra 'nın annesine olan yaklaşımı iğrenç." diyerek sorusuna cevap verdim.
Bir müddet kimse konuşmadı ama Sessizliğim Turul beyin tok ve sert sesi bozdu.
"Dani gençliğinde bile acıma duygusu olmayan biriydi. Hırslı ve istediğini elde etmekten asla kaçınmayan biriydi. Okul yılları ailesi ve çevresinde olan herkes için çok zor geçti." dedi ve yavaşça soluklandı.
"Tanışıklığınız aynı okuldan mı?" diye sorarken buldum kendimi. Aniden cümlesini kesmeme kızmadı.
"Dani uzaktan kuzenim olur. Çok yakın değildik. Hatta hiç. Çünkü kimse onun yanında olmak istemez. O bir kasvet. Ve kimse onun yanında uzun bir süre mutlu kalmayı devam ettiremez. Zaten bunun için hep kendi başına zaman geçirirdi. Ya ki Yezra 'nın gerçek babası gelene kadar. O iyi biriydi. Aslında biraz benziyordular birbirlerine. Ama aralarında olan fark Ament bir şeyleri zorla elde etmez onun için savaşırdı. Dani ise savaşmadan en kısa yoldan elde etmeyi bilirdi. Buna tehditkar sözleri, planları ve düşünceleride dahildi. Ament 'le ilk zamanlarda çok yakınlardı. Her daim beraber takılıp, günlerini beraber geçiriyordu. Sonrasında Ament birkaç ay okulda, onun yanında hiç gözükmedi. Bu Dani' yi derin düşüncelere itmişti. Sonrasında anladık aslında gerçeği. "diyerek bir müddet soluklanmak için kendine zaman tanıdı. O sırada bende Ament ve Dani 'yi düşündüm.
İki yakın arkadaş olmayabilirlerdi. Ama iki aynı yaşamı yaşayan insan olabilirdiler. Ament, nasıl olduysa sevdiği kadını kaybetmişti. Buna sebep olan Dani miydi bilmiyorum ama birazdan öğrenecektim. Tek aklıma takılan yaptığı onca zalimliğe rağmen hâlâ ne istediği? Yezra 'nın annesini sevmediğini bir hırs uğuruna onu kendine hapsettiğini düşünüyorum.
Benim derin ve karmaşık düşüncelerimi savuşturan Turul beyin tekrardan konuşması oldu.
"Ament geri döndüğü anda yalnız değildi. Yanında güzeller güzeli Annette' de vardı. Annette aslında çok öncesinden tanıdığı biriydi. Ament onu yıllardır tanıyordu. Sonrasında aralarında bir şey olmuştu. Zaten uzun süre ortadan kaybolmasının nedeni buydu. Geri geldiğinde yanında Annette 'de vardı. İlk zamanlar pek bir şey yoktu ortalıkta. Ama sonradan Dani bir şekilde rahatsız oldu. Neyden olduğunu kimse bu zamana kadar anlamadı. Kıskançlık mı desem yoksa bir hırsın izleri mi? "dedi Turul bey ve bakışları masadaki parmaklarından bana doğru kaydı. Birkaç saniye bana baktıktan sonra yavaşça gözlerini üzerimden çekti.
" Ament sırılsıklam aşık olmuştu. Annette 'den başka bir şey görmüyor onun her isteğini yerine getiriyordu. Tabii bu artık Dani için can sıkıcı bir hal aldı. Çünkü eskisi gibi olmak istiyordu Ament' le. Ama Ament onunlada ilgileniyor, sık sık bir araya gelip bir şeyler yapıp duruyordu. Fakat bu Dani için yeterli değildi. Bir ara okulda Ament ve Dani birbirine girdi. Ament olabildiğince ona zarar vermemek ve bu olan tartışmayı kesmek istese de Dani onun üzerine gelip onu kışkırtmak için elinden geleni yapıyordu. O gün onları ayıran babam olmuştu. Hatta ikisine de ağır bir ceza verdiğini hatırlıyorum. Ament suçu olmadığı halde o cezayı almış bir şey dememişti. Aynısını Dani için söyleyemem çünkü bu cezayı Ament 'ten bilmiş ona çok bilenmişti. Gözü dönmüştü diyebilirim. Hırsı yavaşça kine ve intikam hırsına dönüşmüştü. Ve artık bir şekilde ona zarar verecek şeyler yapmaya başlamıştı. Eğitmenler olabildiğince ikisini ayrı ortamlarda tutsada Dani buna izin vermeyerek her fırsatta Ament 'e zarar verici faaliyette bulunuyordu. En sonunda ikisinin uzaklaşması istenildi. Bu fikre Dani sıcak bakmadı ama Ament hemen onun olduğu yeri terk etti. Ament ve Annette gittikten sonra bir müddet ortalık sessizleşti. Ta ki Dani bir ara ortalıktan kaybolana kadar. Onun gidişi kısa sürdü. Geri geldiğinde ise bir felaketi getirdi yanında. "dediği anda soluğum kesildi.
" Annette 'yi mi yanında getirdi? "diye sorunca Turul bey yavaşça başını evet anlamında aşağı yukarı salladı. " Nasıl peki bunu nasıl başardı? "dedim hâlâ nasıl bu kadar kolay bu acımasızlığı yapabildiğini anlamaya çalışırken.
" Ament bir ceza aldı. Ne için bilmiyoruz. Ama kimin yüzünden olduğu belli. Bu ceza çok büyük olmalı ki tek bir şekilde sonuçlandı. Ölümle. Ve sonrasında Dani geldiği günden birkaç gün sonra Ament 'in ölüm haberini duyduk. Neden öldürüldü şu an bile muamma. Yanında Annette ile gelen Dani onunla kısa sürede evlendi. Çok şaşalı bir düğündü. Ama gözler onca büyük tören içerisinde gözlerinden yaşadığı acı apaçık belli olan Annette' deydi. Mutsuzluk onu çepeçevre sarmıştı. "dedi Turul bey ve o sırada gözümün önüne onun o acılı hali geldi.
" Sonrasında bir haber daha duyuldu. Annette hamileydi. Herkes o çocuğun Ament 'in olduğunu en başından beri biliyordu. Bunu Dani de pek umursamadı. "diyerek yavaşça omuzlarını dikleştirip bakışlarını kısarak birkaç saniye benim verdiğim tepkiyi izledi. Ne görmek istiyordu bilmiyorum ama beklediği ifadeyi görmüş olmalı ki anında yavaşça sandalyeye yavaşça yaslandı. O sırada Süreyya hanım sessizce beni izliyordu. Neden hiç konuşmuyordu?
"Peki sonra ne oldu?" dedim hemen sonunu öğrenmek için.
"Zor günler Annette'yi bekliyordu. Her daim tehditkar bakışlara, kasvetli bir yaşama ve her daim bir şeyleri yapması için tehdit içeren sözleri duyacaktı. Çünkü diğer türlü zaten onun için pek yaşamın bir anlamı yoktu. Sadece çocuğu için yaşamak zorunda hissediyordu kendisini. "diye Dani 'nin ne denli insani dışı bir düşünceye ve kişiliğe sahip olduğunu söyleyince karşımda benimle oyunlar oynayan kişiyi az çok tanımış oldum.
" Peki Annette'nin ölümünü neden Yezra' ya bağladı? "dedim hâlâ anlam veremedim neden bu kini? Zaten onu sevmiyor bir hırs yüzünden onu kendine hapsetmişti. Yaşaması ve ölümü neyi ifade ederdi? O bir saplantı uğuruna değil bir hırs uğuruna onu yanında tutmuyor muydu?
" Bir müddet sonra bebek yavaşça büyüdü. Bir davet alanında Annette'nin sancısı oldu ve onu hemen bir hekime gösterdiler. Ve sonra doğumu riskli olduğu öğrenildi. Dani hemen çocuğun aldırılmasını istedi. Ama Annette buna itiraz etti. Ne yapsa da Dani 'ye istediğini vermedi. Dani ise onu şununla tehdit etti. Eğer olurda ölürse ve bebek yaşarsa ona dünyayı zindan edeceğini tehditkar bir şekilde söyledi. Onun için yaşamaya bakmasını ve ölmemek için büyük bir çaba içerisinde olmasını Annette' ye bilirdi. Annette söz verdi ama başaramadı. "diyerek uzun süredir konuştuğu için yorulan Turul bey yerine konuşmayı Süreyya hanım devraldı.
" Doğuma kadar her şey güzeldi. Annette sağlıklı görünüyor, olabildiğince iyi besleniyordu. Doğum yaklaştığı anda hemen onu birkaç gün boyunca yataktan dışarı çıkmaması sağlandı. Ve doğum anı geldiği anda bir şey oldu. Yezra doğarken çok zorladı Annette 'yi. Öyleki kanaması hiç durmadı. Ne kadar uğraşsalarda başaramadılar. Ve oracıkta can verdiği duyuldu. Ama en büyük korku şuydu ; o masum bebeğe şimdi ne olacaktı?" diyerek endişeli tınıyla zikrettiği soruyu sorunca gözlerimin içerisine bakmıştı.
" Devam edin lütfen. "der demez Süreyya hanım peki dercesine başını salladı.
" Dani bunu öğrenir öğrenmez hemen çıktığı yolculuktan geri döndü ve geri döndüğünde çoktan ölü Annette 'yi gömülmüş gördü. Bebekse sanki her şeyin farkındaymış gibi hiç ağlamıyormuş. Dani onu oracıkta öldürmek istemiş ama buna mani olmuşlar." dediği sırada şu ana kadar onca şey yaşandı hiçbirine mani olunmazken buna mani olan nedeni merak ettim.
" Kim mani oldu? "dedim olduğum yerde stresten kasılırken.
" Dani 'nin babası. Pek birbirlerini sevmezlerdi. Ama oğlunun yaptıklarını haber alınca hemen oraya gelip bu işe son vermiş. Ve Yezra' yı bir büyücü aileye evlatlık vermiş. İlk anlarda Dani ona bir türlü ulaşamamış ama uzaktan uzağa Yezra 'ya hayatı dar etmek için elinden geleni yapmış. "dediği anda hâlâ nasıl olurda tüm suçu ona yüklerdi? Her şey onun yüzünden olmuştu. Yezra onun yüzünden ailesini kaybetmiş ve ne acılar yaşamıştı.
Dani acımasız, gaddar biriydi. Gözü hırsından kör olmuştu. Ve yaptıklarını asla kabul etmeyen ve her hatayı başkasına yükleyen biriydi. Bu tür insanlar çok vardı etrafta ama burada bazı şeyler bir noktada ayrılıyordu. Çünkü burada bazı şeylere müdahale etmek daha kolay oluyordu.
Ama genel ilkeler çerçevesinde bazı engeller bazı şeyleri yapmayı engellerdi. Ama bu dünya da engeller bile her türlü aşılacak boyutta bulunuyordu. Dani o engelleri kendi lehine çevirip öyle hareket ediyordu. Yaptıkları için kimse bir şey dememiş. Babası bile sadece Yezra 'yı belli bir yere götürmüş.
Dahasına karışmamış. Ve bu Dani' nin zalimliğine devam etmesine engel teşkil etmemiş ve onun acımasızlığına yön vermiş. Önünde engel olmadığı için daha fazla yüklenmiş Yezra 'ya. Daha acımasızca saldırmış ona. Onu nefessiz bırakmış. Onu en büyük acılarla baş başa bırakmış. Onu sevgisizliğin boşluğuna atıp gitmiş. Tek başına kalması için büyük uğraş vermiş. Onu her acıyla karşı karşıya getirmiş.
Ve onun ölümü bile onu durdurmamış. Bu seferde kolye sahiplerine yönelmiş. Aron 'u hayatının en büyük acısıyla karşı karşıya bırakmış. Sevdiği kadından en büyük darbeyi almasını sağlamış. Ve ölümü onun elinden olması bile onun isteği ile olduğu düşüncesindeydim. Ve sonrası devreye ben giriyorum.
Kardeşimin ölümü onun yüzündendi. Belki de bu zamana kadar yaşadığım bazı nedenlerde onun amacı doğrultusunda olmuş olabilir. Neden olmasın ki? Belki de her şeyi zorlamış olabilir ama burada hayatımda olanlarında hatası yok değil ama bir yönlendirme de söz konusu.
"Dani ilk zamanlarda kendi kabuğuna çekildi sanırken aslında neler planlıyormuş Yezra için. Onu mutsuz bir yaşama itmek için elinden geleni yapmış. Aslında koruyucu ailesi ve diğer çevresinde olan insanların ondan soyutlanması için elinden geleni yapmış. Mutsuz olsun diye onu en büyük acılarla sınamış. Zaten sende Biliyorsun. "dediğinde Süreyya hanım evet anlamında başımı salladım.
" Peki şu an neden durmuyor ve bana karşı bir atakta? "dedim neden hâlâ durmadığını anlamadığım için.
" Bilmiyorum ama sanki kolyenin ona karşı bir atağı olmuş ve bunun için şimdi kolyeye karşı bir garezi var gibi. Ve kolyeyi yok edemediği için kolye sahiplerine saldırıya geçmiş. Esila 'nın onunla bir anlaşması olmuş olmalı diye düşünüyoruz ama sanmıyorum ki Esila' ya bir zararı dokunmuş olmasın. Ya da bir anlaşma yapmış olabilirlerde. Yani o kısım da kararsızım çünkü bilmediğimi bir andı o zamanlar. "diye cümlesini tamamlayınca Süreyya hanım o an aklıma kardeşimi öldürmek için yaptıkları anlaşma geldi. Belki başka bir anlaşma daha yapmış olabilirler.
" Orası dediğiniz gibi muamma. Ama şu an benden ne istiyor? Ölmemi mi? Daha önce kolye sahiplerini öldürme girişiminde bulundu. Sıra bende mi?" dedim ardı ardına sorularımı sırlayıp sorarken.
"Şu an sana yönelik bir girişimi oldu mu?" diye sorunca Turul bey anında evet dedim.
Hemen cevap vermemi beklemiyordu. Bunun için kısa bir şaşkınlık yaşamış ama hemen toparlanıp kaşlarını çatıp, masaya doğru eğilerek konuşmuştu.
"Nasıl bir girişimde bulundu sana karşı?" diye merak içerisinde sorunca Turul bey başladım ilk iki girişimini anlatmaya.
Ben anlatmaya başladığım anda her ikisi de şaşkınlık içinde beni dinliyor ve oldukları yerde gerginlikle kıpırdanıp duruyordular.
"Hera ve kuzeni geldiği akşam biz gölün olduğu tarafa doğru giderken bir ürperti hissettim. Ve gölün sınırında olan uçuruma doğru istemsiz olarak çekildim." dediğimde o anı tekrar baştan yaşadım ve o kasvet beni tekrar ele geçirdi. "Sonrasında bir anda kendimi uçurumdan atma fikri ile baş başa kaldım. O an buna mani olan Victoria oldu. Sonrasında bu sefer rüyada beni ele geçirdi. Ve kardeşimden vurmaya kalktı. Yine kendimi uçurumda buldum. Bu seferde atlama fikriyle baş başaydım. Ama bu seferde amacına ulaşamadı. "dediğim anında ikisi de böyle bir itirafı benden beklenmedikleri için bir süre şaşkın şaşkın dediklerimi idrak etmeye çalıştılar.
" Bu ne kadar bir süredir var? "diye sorunca Turul bey hemen cevap verdim.
" Bir ay dolmak üzere. "dediğim anda ikisi de kaşlarını çattı.
" Neden bize söylemedin? Bunu bilmemiz lazımdı Emira hemde en başından. "diye ikaz dolu sesle konuşunca Süreyya hanım o an bu cümlesine karşı bir şey diyemedim. Bir şey diyemediğim için değil sadece yaşadığım şeyi tam dış kabuğundan bakarak anlamaya çalıştığım içindi bu sessizliğim. Çünkü gerçekten bir belaya saplanıp kalmışım haberim yok ve hiçbir suçum bile yokken. Buradaki gerçek masum kişilerden biri olduğumu artık düşünüyorum. Herkes acımasız herkes nefret dolu.
"Ben hallederim sandım. Ya da bir şeklide geri püskürtürüm sandım ama olay benim bildiğim gibi değilmiş. Artık bir şey olsa sizi bilgilendireceğim. Şimdi ben biraz dinlemek istiyorum." dedim ve olduğum yerden kalkıp geldiğim yolu geri gitmeye başladım.
Yemekhaneye ne için gitmiştim nasıl döndüm. Zaten öğrendiklerimden sonra yemek yeme ihtiyacım biraz gecikebilirdi. Zaten pek iştahım da kalmamıştı. Ve öğrendiğim şeyleri nasıl sindireceğimi şu an bilmiyordum. Bunları sindirmeden de şu an bir şey yapacağım yoktu. Dehliz veya Ölü Ruh 'la şu an konuşmam lazımdı.
Boylu boyunca yatağa uzanıp bakışlarımı tavana dikip olan biteni birde kendi başıma sindirmeye çalıştım.
Dani
Hırslı bir adamdı. Öyleki hırsı artık onu olduğu yoldan ileriye taşımıştı. Yaptığı acımasızlığın açıklamasını bile yoktu. Üç hayatı mahvetmişti. Üç yaşam onun yüzünden dağılıp gitmişti. Ve hâlâ aynı hatayı yapmaya devam ediyordu. Ve şu an bile onun için uğraş veriyordu.
Annette
Masumiyet kavramı onun içindi. Çocuğu için bir yaratığa katlanmıştı. Ve onun varlığı yok olmasın diye her şeyi kabullenmişti. Ve ömrü, yavrusu hayatı boyunca iyi olsun diye feda ederken hayatı sonlanmıştı. Onu belki de iyi bile görmemiş ve öylece hayatı sonlanmıştı. Ve sevdiği adamı sırf bir hırs uğuruna kaybetmişti. Ve onu belki de son kez göremeden ondan uzaklara götürülmüş olabilirdi.
Ament
En yakını olmasada tanıdığı bir adamdan büyük bir darbe yemiş olmalıydı. Ve bunu sevdiği kadını ve kızını kaybederek ödemişti.
Şu an Dani herkesin yaşamına dokunmuştu.
Yezra 'nın anne ve babasına yapmadığı kalmamış ve buna üstlük birde onun geri kalan yaşamında ona hayatı zindan etmişti.
Dehliz belki de onunda bu şekilde hayatının şekillenmesi onun yüzündendi. Sevdiği kadını onun yüzünden kaybetmiş olmalıydı. Onula bir hayatı paylaşmaması, ayrılıkları belki de Dani 'nin planı dahilinde olan bir şey olabilirdi.
Aron kolyenin ikinci sahibi. Belki de ondan intikamını da bir ihanetle almış olabilir. Esila gibi hırsları olan birini kolayca istediği gibi şekillendirmiş olabilirdi. Ve belki de Aron' un ölüm planını o şekillendirmiş olabilirdi.
Esila hırsı onun tüm hayatını yeniden şekillendirmişti. Kazanmak uğuruna yaptıkları en büyük kaybı olmuş, şu an yalnız ve güçsüz birine dönüşmüştü. Ve belki de Dani 'yle yaptığı anlaşma onun açısından hiç iyi şekillenmemişti.
Birçok yaşam aslında bir kişiye çıkıyordu.
Dani...
Gözünü kararttığı için her şeyi yapmaktan çekinmemiş ve bu onunla birlikte bazı yaşamaları darmaduman edecek yollara sürüklemişti. Onunla birlikte herkes darbe almış ve almaya devam etmişti. Şu an hedefinde ben vardım. Ve benim en savunmasız yanımdan beni vurmaya çalışarak beni yok etmek istiyordu. Amacı için acımasız yanından asla ödün vermiyordu.
Yavaşça sağa dönüp cenin pozisyonunda uzandım. Bakışlarımı boşluğa dikip zihnimi boşaltmayı çalıştım. Zihnimde bir düşünce vardı.
Şimdi ne yapacaksın? O atağa geçmeden hemen önce bir şekilde kendimi koruma altına almam lazımdı. Şimdi bunu Turul bey ve Süreyya hanımda biliyordu. Kesinlikle beni rahatsız edecek bir önlem alacaklardı ve ben bundan nasıl kurtulamam lazımdı bilmiyorum. Kendi başıma bir şekilde başımın çaresine bakarım. Ama önceliğim şu an taşları bulmak çünkü şu an kritik bir zaman içerisinde sıkışıp kalmış haldeyim.
Belki de Dani bunun için beni zorlayacak. Bunu da düşünmüyor değilim. Ve bunun için Ölü Ruh ve Dehliz 'in bana yardım etmesini isteyeceğim. Diğer türlü bilmediğim bir düşmana karşı gardımı almak beni epey zorlayacaktır. Yavaşça gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Sabah olduktan sonra anında bu işe yoğunluk vermem lazım gerekiyordu.
Çünkü bir işle değil birden çok işle ilgilenmem lazımdı. Ve ben nereden tam başlamam gerekiyor kararsız kaldığımız için bir şekilde bana yol gösterecek birine danışma lazımdı. Ve üstelik yarın sabahın erken saatlerinde kesinlikle Süreyya hanımın bana yönelik ikazlarına tanık olacağım beni buradaki altından yapılmış bir kafese hapsedecekti. Altında kastım birçok kişinin bakışlarının hedefinde olacaktım. Ve kendime ait bir anım olmayacak kadar etrafım kalabalık olacaktı.
Sözde bende bu boş anlarımı taşları aramak için ayıracaktım. Ama istediğim gibi gitmedi işler ve şu bir düşmanın pençesine hapsedilmek üzere olan biriyim. Bundan kaçışım elbet olurdu. Sadece zaman aleyhime aktığı için bir dakika bile boş durmamam lazım. Bu konuda bizimkiler ne diyecekti? Onlarla da bir toplantı yapmam gerekiyordu.
Ve bunun yanında birde bu Dani hakkında bilgi edinmem. Daha çok işime yarayacak bilgiler. Onu kendi silahıyla vurmam lazım. Çünkü o karşı atağa geçtiği her anda acımasız bir şekilde saldırıya geçerken ben elim kolum bağlı duracak değilim. Gerekirse onu bildiği yoldan mağlup ederdim. Bundan gocunmam. Sadece bir şekilde bazı şeyleri halletmem lazım yoksa yolumu çizemem ve ona göre hareket edemem. Bu da hata yapmamı sağlar ve benim şu an bir hata yapmamam gerek. Çünkü bu bana eksiler kümesi olarak dönerdi.
Hüzünlü bir akşamın en zifiri gölgesinde bir gözyaşının son damlasında saklı gibiyim. Bu hüzün hiç bitmeyecek gibi ama hepte saklı kalacak gibi. Bunu durdurmak için ya sonsuza kadar bir daha ağlamayacağım ya da ağlaya ağlaya kendimi gün ışığına çıkarmam gerekecek. Ve ben ne yapmam gerekiyor emindim. Çünkü işaretler açık ve netti. Bir karar verip anında ayağa kalkmam için bana her şey sunulmuştu. Yapmam gereken aslında kendime güvenmek ve benden istenilen şeyi koşulsuz şartsız yerine getirmemdi.
Bir yolun en güven arz etmeyen yerinde kendi yoluma doğru ilerliyordum.
|
0% |