@kumsallardagezen12
|
『 Silinmiş olan anıların izleri.. 』 Acının hafıza da bıraktığı iz silinmez silinemez. Neden mi unutamazsın da ondan? Hangi acılarını söküp atabildin ki? Hiçbirini. Peki neden acılarımızı geçmişte bıraktığımız yalanını söyleriz? Neden kendimiz de dahil karşımızda olanları da kandırırız bile bile? Bu yalan bizim savunma mekanizmamız mı insanlara karşı ? Onlara karşı bir dayanıklılık sembolü mü? Yoksa kendimizi avutmak istediğimiz bir yalan mı? Her ikisi de olabilir ya da hiçbiri de değildir. Ama gerçek şu ki ; acı var olduğundan bu yana her duygudan daha sahicidir. Ufak tefek anılar unutulur. Mutluluklar... Hüzünler..... Kaybedişler... Unutulur gider ama zihninize kazınan acılar mı işte onu unutmak biraz zor. Unutamazsın! Unutturmazsın! Kalır... Kalır... Kalmaya devam eder zihinlerde. Kuytu köşeye saklanır bir gün geriye dönüp baktığında hatırlayabilesin kolayca diye. Eee işte işin garip tarafı da budur. Acılardır insanları değiştiren, farklılaştıran. Kötülüğe maruz kılan. Her şeyin karanlık tarafında acılar saklıdır. Zihinlerin bir köşesinde olsa bile elbet bir gün kendini gösterecektir. Gün yüzüne insanı çıkartan odur. Ve insanı yoğun bir karanlığa mahkum edende odur. O halde neden acılarımızı unutmak yerine onlarla birlikte yaşamaya çalışıp onların bizlere verdiği acıyı, yalnızlığı azaltmaya çalışmıyoruz? Bunu başarabilen insan çok nadirdir. Ve bu nadir insanlar da hayata başka bir kareden bakarlar. Bu kareyi görebilmek ise bir çok mücadeleyi geride bırakmakla başlar. Peki ben de bu kareden bakabilecek bir insan olacak mıyım acaba? Kim bilir? Zaman bunu zaten gösterecektir. Saatlerin ardından Kartal ve Ertan hocayla olan derslerim bitmişti. Geriye kalan tek dersimden sonra ailemin yanına gidecektim. Kütüphanenin olduğu kata çıkmış kütüphaneye doğru yürüyordum elimde dünkü zaman lordunun verdiği kitap ve hokkayla. Kütüphanenin kapısının karşısına gelince kapıyı açıp içeriye girdim. Kütüphanede gözlerimi gezdirdiğimde benden başka kimse yoktu. Sanırım biraz bekleyecektim. Kapıyı kapatıp karşımda olan masaya doğru ilerledim. Elimdekileri masaya bırakıp kütüphaneyi rahatça gezmeye başladım. İlk seferinde yakalanma korkusundan dolayı pek etrafı inceleme fırsatı bulamamıştım. Şimdi Zaman Lordu gelene kadar biraz etrafı keşfetmeyi planlıyordum. Karşımda olan büyük devasa dolaba ilerledim. Sayabildiğim kadarıyla 30 raflı bir dolaptı. Gözüme ilişen kitabı elime aldım. Kitabın üzerinde zehirli bitkiler yazıyordu. Kapağını açıp içindekilere bakındım. Daha önceden hiç görmediğim bitkiler vardı kitapta. Ve isimleri de fazlasıyla tuhaftı. Aldığım yere tekrar kitabı bıraktım ve bu kitaplığın önünden ayrılıp başka bir kitaplığa doğru ilerledim. Yeni fark ettiğim bir detayla etrafa bakındım. Her kitaplık dolabının önünde küçük bir tabela yer alıyordu. Ve bu küçücük olan tabelaların üzerinde hangi kitapların ve neye ait bilgiler verildiğine dair yazılar bulunuyordu. Görebildiğim kadarıyla krallıklara, topraklara, bitkilere, hayvanlara, tarihi öncesi olaylara ait kitaplar ayrı ayrı kitaplıklara dizilmişti. İçlerinde en merak ettiğim krallıklara ve topraklara ait olan kitaplıklardı. Bunları zaman içinde incelemeye başlamayı aklımın bir ucuna not ettim. Kütüphaneyi incelemeye devam edecekken arkamdan ismimi duymamla arkama döndüm. Zaman Lordu masadaki yerine geçmiş beni bekliyordu. Hemen hızlı adımlarla masaya doğru ilerledim. Masadaki yerime geçip bakışlarımı Zaman Lorduna çevirdim. Önündeki kitaba bakıyordu. Kitabın yavaşça sayfalarını çeviriyordu. Sonunda bir sayfada durduğunda başını kaldırıp bana kısa bir süre baktıktan sonra önümde duran kitabı ve hokkamı işaret etti. Hemen başımı kitabıma çevirip boş bir sayfa açtım ve hokkamı da parmaklarımın arasına aldım. Benim bu hareketim karşısında gözlerini önünde duran kitaba çevirdi. O daha kitapta yazılanları okumadan ben dudaklarımı aralayıp konuştum. "Siz benim ismimi biliyorsunuz ama ben sizin sadece zaman lordu olduğunuzu biliyorum. İsminizi öğrenmemde bir sakınca yoktur umarım." dedim yüzümdeki tebessümle. O ise sorumu duymazlıktan gelip kitabın üzerinde yazılanları okudu. "Kolye birçok güce sahip olduğu kadar sahibi için tehlikede arz edebilir. Ama bu tehlikeyi önlemek sahibinin irade ve gücüne bağlıdır. Ve kolye kötü şeyler için kullanılmamalı. Bunun olması kolyenin sahibinden alınmasını sağlar ve ayrıca bu kitapta yazılanlar benim bildiğim şeyler üzerine. Daha fazla bilgi ise karanlık sırlar kitabında yer alıyor ve orda yazılan yazıyı kolyenin tek sahibi okuyabilir. Anlayacağın kitabı inceleyebilirsin ama içinde bazı kara lanet büyüler yer almakta onları okumaktan çekin Ve sakın kötü bir şeyin sonu olma." dedi ve bakışlarını kitaptan çekip tekrar bana baktı. Ben yazmamı isteyeceğini düşünürken o başka bir şey söyledi. "İsmimi merak ediyorsun öyle mi? "dedi sakin bir ses tonuyla. Kafamı yavaşça evet dercesine salladım. O ise tekrar kitaba bakışlarını çevirdi. " İsmim Yelit. Bir daha ders dışında soru sormazsan sevinirim. "dedi homurdanarak. Demek ismi Yelit 'ti. Ama huysuz bir adamdı. Gözlerimi elimde tuttuğum hokkanın divit ucuna çevirdim ve şunları söyledim ." Daha önce size çok huysuz bir adam olduğunuzu söyleyen oldu mu? " dedim hiç düşünmeden. Sorumun ardından hemen gözlerimi onun gözlerine kesiştirdim. Sorumun ardından yüzünde duyduklarının şoku vardı. Sanırım böyle bir soru soracağımı düşünmemişti. Omzumu silkerek sözlerime devam ettim." Kabalığımı maruz görün. Daha önce sizin gibi yaşlı bir adamla aynı ortamda olmamıştım. Bu arada size Zaman Lordu mu dememi istersiniz yoksa Lord Yelit mi dememi istersiniz?"dedim keyifli sesimle. O neydi öyle o anlatıyor ben sadece dinliyorum. Çok sıkıcı o konuşmazsa ben onu konuşturmasını bilirim. Sandalyeye yaslanarak bir şey demesini bekledim ama o sanki ben hiç konuşmamış ona soru sormamış gibi kolye hakkında konuşmuştu. "Kolyenin güçlerini yavaşça öğreneceksin öncelikle şimdi kolyen mavi renkte. Mavi renkteyken hangi güçlere sahipti?"diye bir soru sormuştu bana. Derin bir nefes alıp dün göz attığım notta yazılanları hatırlayıp mavi renkteyken özelliğini söyledim kolyenin." Bedenim ruh formunu alır ve evrendeki tüm kötü ya da iyi ruhları görebilirim .Kolye mavi renkteyse. "dedim ve masaya doğru biraz eğildim. Lord Yelit cevabımdan sonra okumaya devam etti. " Sana bazı kolyenle alakalı şeyleri zaman içinde aktaracağım. Ama önceliğimiz kolyene hükmetmeyi öğrenmen. Yarın dersimizi kütüphanede değilde ormanda yapacağız. Güçlerini kullanırken kontrolü sağlamayabilirsin onu önlemek için dışarıda rahatça bunu sağlayabilirsin, güçlerini kontrol etmeyi en kısa zamanda öğrenmelisin. "dedi ve kitabı kapayıp sözlerine şunu ekledi. " Dersi bugün kısa kesiyorum ama yarından sonra seni zorlu bir süreç bekliyor. " dedi ve kitabını alıp ayağa kalktı sandalyeden." Alışma süreci senin için zor geçecek ama başaracağını düşünüyorum ve huysuz bir adam olduğumu söyleyen ilk kişisin. Çünkü buradaki herkes bazı kurallardan ötürü düşüncelerini kolayca ifade edemiyor. Sen ise çekinmeden söylemeye devam ediyorsun. Ama bana bir daha huysuz adam demezsen sevinirim. Ve istediğin gibi bana seslenebilirsin. Zaman Lordu veya Lord Yelit. Sana kalmış. " dedi ve anında ortadan yok olmuştu. Ben ise söylediklerini düşündüm. Sanıldığı aksine huysuz ve bunak olsada bu adamla çok eğlenceli vakitler geçireceğimi hissediyordum. Kitabı kapayıp sandalyeden doğrulup kapıya doğru adımladım. Kapının önüne gelince kapıyı açıp dışarı çıktım. Tam önüme dönüp ilerleyecekken bir bedenle çarpışmıştım. Gözlerimi çarpıştığım kişiye çevirdiğimde karşımda sarı şaçlı, uzun boylu ve mavi harelere sahip bir kadın vardı. Ama dikkatimi çeken karşımda duran kişinin benim dünyama ait kıyafetler içerisinde olmasıydı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Bana bazı şeyler eksik anlatılmış olamazdı değil mi? Derin bir nefes alıp karşımda duran kadına hitaben konuştum. "Sen burada olan diğer kişilerden farklı giyiniyorsun. Bu benim ülkeme ait kıyafetler." dedim öfkeli bir sesle. Karşımda duran kadın ise rahat bir tavırla omzunu duvara yasladın. Tek kaşını kaldırıp dudaklarını araladı. "Sen şu kolyenin yeni sahibi olmalısın. Ben Victoria." dedi ve elini uzattı tutmam için. Kaşlarımı çatıp elini iteledim. "İsmini sormadım ben! Sadece neden buraya ait giyinmiyorsun? Bu sorunun cevabını istiyorum senden." dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. O ise rahat bir tavırla soruma cevap vermeden önümden çekilip yürümeye başladı. Sakin olmaya çalışarak yanımdan çekip gitmesine izin vermeden kolunu tutup gitmesine engel oldum. Arkaya doğru çekip karşıma geçmesini sağladım. "Sana söylüyorum duymuyor musun?" bu sefer yüksek sesle bağırmış koridordan geçenlerin dikkatini çekmiştim. Koridorda olan iki çalışan yaptığı işi bırakıp bizim olduğumuz tarafa bakmaya başladılar. Kolunda duran elimi çekip tam gözlerinin içine bakıp yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdım ve mavi harelerine baktım. "Anlama kıtlığı yoksa soruma cevap ver! Hemde hemen!" dedim ve konuşmasını bekledim. Tam konuşacağı an arkamızda Süreyya hanımın sesini duydum. "Kızlar bu ne gürültü? Ne oluyor burada? Neden tartışıyorsunuz?" dedi tedirginlikle. Başımı geriye çevirip gözlerine baktım ve o harelerde korkuyu gördüm. Benden bir şey saklıyordu ve bunun açığa çıkmasını istemiyordu. "Asıl size sormalı bu kadın benim ait olduğum yere ait kıyafet giymiş." dedim Victoria 'ya yan bir bakış atarak. O ise rahat bir tavırla ben ve Süreyya hanıma bakıyordu. Süreyya hanım yanımıza gelip karşımda durdu ve sağ elini omzuma koyarak konuştu. "Bunu odamda konuşalım. Olur mu? Herkes bize bakıyor." dedi isteğini kuramadım ve başımı sallayıp kabul ettim. Bir adım geri gidip Victoria 'nın önden gitmesine izin verdim. Nihayet Süreyya hanımın odasının olduğu kata gelmiş ve içeriye girmiştik. Ben ardımdan kapıyı kapatıp hemen Süreyya hanıma bakarak konuşmuştum. "Bana hemen olanları açıklayın! Ve sakın ama sakın yalana başvurmayın! Yoksa sonuçları kötü olur." demiş ve kollarımı göğsümün önünde bağlayarak konuşmasını bekledim. Gerginlik içerisinde Victoria 'ya baktı. Bir şey sakladığı anbean belli oluyordu. Süreyya hanım bakışlarını Victoria' dan çekip bana baktı. Gözlerindeki endişe ve korku bana büyük bir yalana alet olduğumu gösteriyordu. Bana doğru yaklaşmaya çalışacağı an elimi kaldırıp adım atmasını engelledim. Bu hareketimle olduğu yerde durdu Süreyya hanım. "Emira amacımız seni kandırmak değildi bunu bilmelisin öncelikle. Sana demiştim ya kolyenin koruyucusu Eva diye işte o Eva yanımda duran kişi." dediği an başımı hızla ona çevirdim. Ve hızla Victoria 'ya ilerledim. Karşısına geçip öfkeyle bağırdım. "Sen o gölgeydin değil mi? Beni nasıl korkuttuğunun farkında mısın? Ha! O anlarda neler yaşadım biliyor musun? Ama tabi sen ne anlarsın ki tek amacının bu boynumdaki kolye. Lanet gelsin bu kolyeye. Hayatımı mahvetti. Ama buraya kadar sizin yalanlarınıza alet olmak istemiyorum. Kolyeyle ülkeme gideceğim ve orda bu kolyeden kurtulacağım. "dediğim anda her ikiside bana doğru adım attı." Bunu yapma lütfen Emira. " dedi Süreyya hanım. "Bu yapacağın en büyük aptallık olur" dedi Victoria. Hemen sinirle onlara hitaben konuştum. "Size soracak değilim! Beni kandırarak ne yapmaya çalışıyorsunuz bilmiyorum ama buna izin verecek değilim." dedim öfke saçan sözlerimle. Sözlerime karşılık Süreyya hanım bana doğru geldi buna mani olmadım. Karşıma geldiğinde ellerimi tutacakken buna izin vermedim ve ellerimi hemen çektim. Bu hareketim karşısında sadece bakmakla yetindi. " Emira bizi önce bir dinle sonra ver kararını." dedi ve başını çevirip Victoria 'ya baktı. Victoria hemen bana doğru geldi ve karşıma geçti. "Bak Emira amacımız kötü değildi. Sadece bu sayede senin kolyeyi boynuna geçirmeni sağladık eğer geçirmeseydin kolyeyi almak isteyenler sana büyük bir zarar verecekti bunun önüne geçtik biz. Sen zarar görme diye her şey. Ama sen küçük bir kız gibi hemen dinlemeden karar veriyorsun. Gerçekler bu yalan yok amaç kolyeyi boynuna takman ve kolyeyi senden önce almak isteyenler sana kolyeyi almadan zarar vermesini önlemekti. "dedi ve Süreyya hanıma bakınca, Süreyya hanımın ona diktiği bakışlarında ikaz dolu bir uyarı vardı. Victoria hemen kendini toparlayıp bana sahte bir tebessüm sundu. " Yani seni korumak için gölge kılığına girdim. Bu sayede kolyeyi boynuna takabildin. Hepsi senin iyiliğin içindi anlayacağın." dedi. Bakışlarımı onlardan çekip etrafta gezdirdim. Doğru mu söylüyordular yalan mı bilmiyorum ama bu öğrenmeyeceğim anlamına da gelmiyor. " Şimdilik inandım sanın ama bunun peşini bırakmayacağım yakında her sakladığınız gerçeği öğreneceğim. "dedim ellerimi saç diplerime daldırarak ardından saçlarımı omuzlarımdan geriye atıp konuşmama kaldığım yerden devam etmeye başladım. " Hadi her şeyi anladım ama şu giydiğin giysi ne alaka? Neden buraya özel kıyafetleri giymiyorsun? "diye sordum. " Pek benim tarzım değil bu kıyafetler. Senin dünyana ait olan kıyafetler daha çok ilgimi çekiyor. "dedi saçlarını omuzlarından arkaya atarak bana göz kırptı. " Neden kolyeyi boynuma takmamı istiyorsun ki? Amacın ne ki kolyeyi kabul etmemi istedin? " " Ben kolyenin koruyucusuyum. Kolyenin iki koruyucu ırkları var biri tenebris(karanlık) bekçileri biride bizler yani aydınlık bekçileri kolyenin yeni sahibine ulaşana kadar onu korumakla görevliyiz. "dedi kafam yine çok karışıktı. Her gün yeni bir şey öğrenip onu hazmetmek durumunda kalıyordum." Tamam buna da tamam. Şimdi sen bekçisin ya benim dünyama da gidip geliyorsun değil mi? "dedim. Sorunun ardından kafasını salladı. " Yani sen bana kolye ulaşana kadar ne sıklıkla benim dünyama gelip gittin?"diye bir soru yönelttim. Soruma hiç zaman kaybetmeden cevap verdi. "Kolye 100 yıl önce ilk sahibinden alınınca kendini muhafaza etti bunu biliyorsunuz. İşte senin doğumunla kolye senle bir bağ oluşturdu. Ama hemen senin etrafında olamadı çünkü kolye sana geleceği zamana kadar saklandı bizlerde onun ve senin enerjini sakladık. Bende senin bebekliğinden beri senin etrafındaydım. Seni her türlü beladan uzak tuttum. Yani yaşın kadar dünyanda yaşadım. Ama dünyana bayıldım. Helede giysileri muhteşem. Yani anlayacağın beni yanında daha çok göreceksin. "dedi ve arkasına dönüp karşımda duran sandalyeye oturdu. Ben ise aklıma gelen fikirle dudaklarımı aralayıp konuştum. " Peki benimle dünyama gelir misin?" diye sordum. Anında bakışlarını bana çevirdi." Zevkle. "dedi. ஐஐ Süreyya hanımın odasından çıkmış benim odama doğru yürüyorduk Victoria 'yla. Odama girip kapıyı kapattım. Victoria hemen yatağımın üzerine oturdu . Giysi odama doğru giderken aklımda olan soruyu sordum. "Victoria kaç yaşındasın?" diye sordum bu arada ise buraya gelirken giydiğim kıyafetleri dolaptan çıkarıp giymeye başladım. Ben giyinirken Victoria sorumu cevapladı. "Sana göre 26 yaşındayım bana göre ise 100 yaşındayım. Anlayacağın senden büyüğüm ama görünüşüm senle aynı." dedi. Ben ise duyduklarımla şaşırdım. Yaşının bu kadar büyük olmasını beklemiyordum. Aklıma gelen bir diğer soruyu sordum. "Peki bir ailen var mı?" dedim. O ise sorumun cevabını vermekte gecikmedi. "Hayır yok" dedi ve sözlerine şunu ekledi. "Ama senin dünyanda senin etrafındayken bir aileyle tanıştım. Ve onların manevi kızlarıyım." dedi kısık sesle. Bende üzerimi giyinip giyinme odasından çıkmış, yatağa doğru ilerlemiştim. Bende onun gibi yatağın üzerine oturdum. "Peki onlar senin kim olduğunu bilmiyor mu?" diye sordum. İlk başta sustu sonra ise başını bana doğru çevirdi. Başını iki yana salladı. "Hayır kendimi biraz farklı tanıttım. Çünkü gerçekleri söylersem inanmazlardı." dedi ve derin bir nefes verip aldı. "Ama bana karşı çok ilgililer." dedi. "İlgililer derken neyi kastettin?" dedim merakla. Bana gülümseyerek baktı ve şunları söyledi. "Tanıştığım aile 6 kişilik bir aile ama yani manevi babamın eşi ve kızını kazada kaybetti. Yani aile daha önce 5 erkek çocuk ve bir kızları vardı. Şimdi ise bir babaya ve 5 abiye sahibim. Bana karşı olan ilgileri beni çok mutlu ediyor. Burada biliyorsun ki telefon gibi şeyler yok onun için şimdi bile beni merak etmişlerdir. Seninle ülkene gidip onların yanına gideceğim. "dedi. Ben ise tuhaf olmuştum çünkü karşımda duran kadın bir aile sevgisine muhtaçtı. Ve ben bu kadının çok güzel bir hayatı olmasını istiyorum. Aklımdaki soruyu dile getirdim. " Artık sen ve ben birbirimizin hayatındayız. Şöyle yapalım mı sen benim ailemle tanış bende senin ailenle. "dedim yüzümdeki tebessümle. Senin ailen dediğim an yüzünde oluşan gülümseme... Yaşadığım o andaki duyguyu tarif edemedim. " Tamam benim için de güzel olur sadece uzaktan görebilmiştim aileni. "dedi gülümseyerek. Yani hayatımın her köşesinde vardı . " Tamam o zaman ben hazırım nasıl yapacağım şu şeyi bilmiyorum. Yardım edersen mutlu olurum "dediğimde kısa bir kahkaha atmıştı. " Sadece kolyene fısılda çok kolay bir şey. Ama zamanla kolyeni yönetmeyi öğreneceksin. "dedi ve karşıma geçti oda. " Hadi gözlerini kapat ve olmak istediğin yeri düşün ve orda olman için kolyene fısılda. "dediği an gözlerimi hızla kapadım ve olmak istediğim yeri hayal ettim. Ve ne olduysa o an oldu sanki bedenimin havalandığını hissettim. Uçuyordum sanki. Etrafımda oluşan yoğun ışık nedeniyle gözlerimi hemen açmamıştım. Işık yavaş yavaş azalmaya başladı anda gözlerimi açmıştım ve kendi evimde ve kendi odamdaydım. Victoria benden önce gözlerini açmış ve odamı gözlemliyordu. Adımlarımı odamda bulunan dolabıma doğru attım ve gözüme kestirdiğim bir elbiseyi alıp banyoya doğru yürüdüm. Kapının koluna elimi koyup atlama dönüp baktığımda Victoria benim ardımdan dolabıma ilerlemişti. Ona baktığımı anladığında bana doğru döndü. "Imm.. Elbiselerine bakmamda sorun yok değil mi?" diye sordu. "Seninle kıyafetlerimi paylaşabilirim." diyip banyonun kapısını açıp içeri girdim. Gerçekten evimi çok özlemişim bunu fark ettim buraya gelince. Önce kısa bir duş aldım. 15 dakikalık bir duşun ardından elime aldığım kırmızı dizlerimin üzerinde biten dekoltesiz elbisemi üzerime geçirdim. Saçlarımı havluyla hafif ıslaklığını alıp banyodan çıkıp odama geçtim. Victoria dolabımda lacivert bir elbiseyle karşımda duruyordu. "Keşke beni bekleseydin elbiseyi banyoda da giyebilirdin." dedim. O ise şöyle cevap verdi. "Hadi ama normal insanlar gibi giydiğimi mi düşünüyorsun yoksa?" dedi. "Ah! Kusura bakma bir an unuttum senin normal bir insan olmadığını." dediğimde saçlarını omzunun arkasına iteledi. "Eee ben hazırım sende hazırlan çıkalım artık." dedi ve elindeki telefonu benim göreceğim şekilde sağa sola salladı. "Az önce babamla konuştum. Bu kısa süre içerisinde nerde olduğumu sordu bende seninle kaldığımı söyledim. Sende ailene bunu diyebilirsin." diye bir öneride bulundu. "Toplam 4 gündür ailem benden haber alamıyor sence böyle bir yalana kanarlar mı?" dedim ve şöyle devam ettim. "Olayı biraz üstü kapalı şekilde anlatacağım. Orman evinin önünde arabanın bozulduğunu ve bu nedenle ana yola çıkarken senin bana çarptığını söyleyeceğim." dedim. "Nasıl yani eee burada şuçlu duruma düşen benim. Ailen benden hoşlanmayacak o zaman." dedi dudaklarındı büzerek. Bu hareketine gülümseyip şunları ekledim. "İşte olaylar burada başlıyor seninde beni acil hastaneye yetiştirmeye çalışırken küçük bir kaza yaptığını bizleri oradaki bir çiftin hastahaneye götürdüğünü söyleyeceğim. Tabi bunun için onların yanına gitmeden önce sen artık her ne yapıyorsan bacağın ve kolunu kırmış gibi göster. Bende boynuma bir boyunluk ve sağ kolumu kırık gibi göstereceğim. "dedim ve gözlerimi kapayıp kolyeme fısıldadım. Ve anında boynumda bir boyunluk ve kolumda bir kolluk oldu. Şaşkınlığımı bırakıp Victoria 'ya baktım. Dediklerimi uygulamıştı. Odamın kapısına doğru yürümeye başladım. Kapıyı açıp merdivenlere doğru ilerledim. Victoria da arkamda ilerliyordu. Merdivenlerin başına geldiğimde mutfaktan çıkan Derya ablayla hemen arkamı dönüp Victoria' ya kaş göz işareti yaptım. Anında oynayacağımız oyuna göre davranmaya baldı. Merdivenlerden acı çeker gibi inmeye başladım. Derya abla önce beni evde gördüğü için epey bir şaşırmış ardından hemen bana doğru yürümeye başladı. Merdivenlerinin son basamağını da inince soru yağmuruna tutuldum. "Emira bu ne hal canım. Ne oldu sana?" dedi korkuyla. Onu sahte de olsa korkutmayı hiç mi hiç istemiyordum ama başka da çarem yoktu. "Endişe etme Derya abla iyiyim sadece ufak bir kaza." dedim ve şöyle devam ettim. "Benim şimdi bizimkilere gözükmem gerekiyor. Sana sonra detaylı bilgi veririm ." dedim ve Victoria ile kapıya doğru ilerledik. Derya abla da yanımda duran Victoria 'nın varlığını sorgulamıştı ama şimdi kısa sürede ailemle konuşmalıydım. Kapıya doğru yönlendirdim adımlarımı Victoria ise ben kapıya doğru giderken Derya ablayla konuşmuştu. "Merak etmeyin ben ve Emira gayet iyiyiz. Sadece küçük bir kaza endişe etmeyin." dedi ve bana doğru gelmeye başladı. Kısık sesle konuştu. "Ketumlukta ödül alacak ilk insansın . Kadına doğru dürüst açıklama bile yapmadın." diye çemkirdi. Cevap bile vermeden kapıyı açıp dışarı çıktım. Victoria da ardımdan beni takip ediyordu. Bahçe kapısına gelip Kadir 'e baktım. "Günaydın Kadir."dedim ve sözlerime şöyle devam ettim. " Dağ evinde arabamı ve evdeki telefon ve çizimlerimi şirkete getirtebilir misin?"diye sordum ve Kadir başını sallayıp evet dedi. " Garajdan bana bir araba getirir misin?"dediğimde hızla diğer korumaya komut verdi ve birkaç dakika sonra kapının önünde araba hazırdı. Arabadan koruma çıkınca hemen arabaya doğru ilerledim. Sürücü koltuğuna geçip Victoria 'nın arabaya binmesini bekledim. O ön koltuğa oturunca hemen arabayı çalıştırıp ailemin evine doğru sürmeye başladım. ஐஐ "Victoria sakın bir açık vereyim deme tamam mı? Sana anlattıklarım doğrultusunda cevaplar ver." dedim ve yan bir bakış attım ona ama hanımefendi almış eline telefonu onunla meşguldu. Rahatlık seviyesi zirvedeydi. "Tamam mı dedim? " diye bağırınca olduğu yerde sıçramış ve gözlerini bana çevirmişti. "Tamam anladık ya elli kere anlattın." dedi ve elinde tuttuğu telefonu çantasına koydu ve bedenini hafifçe bana doğru çevirdi. "Senin ailenden sonra bizimkilere uğrayacağız. Çünkü seni merak ediyorlar." dediğinde başımı salladım ve arabayla evin bahçe kapısından içeri girdim. Arabayı park edip kapıyı açıp arabadan indim. Evet bakalım neler beni bekliyordu umarım sorunsuz bir şekilde her şeyi atlatırım. Victoria da arabanın kapağını kapatıp benim yanımda kapıya doğru yürümeye başladı. Kapı ben çalmadan evin çalışanı Şule tarafından açılmıştı. Kapıdan içeri girip direk adımlarımı salona doğru yönlendirdim. Salona adım atışımda annem ve babam beni fark eder etmez oturdukları yerden kalkıp bana doğru gelmişlerdi. Derin bir nefes alıp onlara doğru ilerledim. "Tamam sakin olun hiçbir şeyim yok. Ufak bir kaza geçirdim ama şimdi gayet iyi durumdayım. Size her şeyi anlatacağım." diyip onları koltuğa doğru yönlendirdim ve karşılarındaki koltuğa oturup Victoria 'da yanıma çağırdım. Victoria sessiz bir şekilde yamımda yerini aldıktan sonra olanları kafamda kurduğum şekilde anlatmaya başladım. " 4 gün önce sabah evden çıkıp dağ evine gittim işte orda bulunan çizimlerimi alıp tekrar dönecektim ama arabam bozuldu kalakaldım ormanda. Ana yola doğru yürümeye başladım. O panik içerisinde eşyalarımı almadım evde bırakmışım. Amacım zaten anayola çıkıp bir aracı durdurup haber vermekti. Malum orda telefon çekmiyor. Ama işte kaza geçirdim. Hata benim çünkü hızla ormandan yola çıktığım için Victoria yolda ilerlerken önüne çıktım. O arada çarpışma anında bayılmışım. İşte Victoria da beni hastaneye yetiştirmek için acele ederken oda kasa geçirmiş. Şansızlık üst üste gelmiş bizi de oradan geçen iki çift bulup hastahaneye götürmüşler. Yani uyandığımda ve zaten epey geçti. Hastahaneden çıkıp karşınıza geçmek istedim. Biliyorum sizi epey meraklandırdım ama işte başka da bir şey aklıma gelmedi o an. Şimdi iyiyim merak etmeyin. "dedim. " Ama o kadar hastahanelerde her yerde seni ararken bulamamız... Bu beni düşündürüyor. "dedi merakla. Hemen aklıma gelen ilk yalanı söyledim. " Aslında orda devreye Victoria 'nın ailesi devreye giriyor. Onun için hastahanede olduğum haberi ulaşmadı size. "dedim ve şunları ekledim. " Oldu bitti olay zaten büyütülecek bir şey değil de. "dedim ve bir diğer önemli konuya geçtim. " Annecim size söylemem gereken başka bir şey var. Birkaç ay Türkiye 'de olmayabilirim. Bunu size söylemek istiyorum "dedim ve anında annem konuştu. " Sen zaten birkaç ay buralarda olmazsın bu yeni bir şey değil ki. "dedi hayıflanan bir sesle. " Başka bir konu bu değil mi? Yurt dışında olan şu şirketinle alakalı değil bu? Sen onun için bize haber bile vermeden çekip gider tekrar geri gelirsin. "dedi babam. Şimdi ne diyecektim 10 boyunca yokum mu? Derin bir nefes alıp yanımda olan Victoria 'ya baktım ve o an aklıma gelen bir başka yalanı söylemek zorunda kaldım. Bugün yalan söyleme kotamı aştım aşıyordum. " Aslında bu konu ben ve Victoria ile ilgili bir konu biz buraya gelmeden önce uzun uzun konuştuk. Ve şu kararı aldık ev arası ve iş arkadaşı olacağız. Biliyorsunuz ki Londra da az çokta olsa yaşıyorum ve Victoria da orda yaşıyor beraber ev arkadaşı olma kararı aldık. Ve Victoria da benim moda şirketimde çalışması için teklifte bulundum oda kabul etti. "dedim ve gözlerimi Victoria çevirdim. Anında oda başını sallayıp benim söylediklerimi onayladı. " Evet efendim karşılaşmamız biraz tuhaf olsa da ben Emira ile çok iyi bir arkadaş,dost ve iş ortağı olacağımızı düşünüyorum. "dedi sakin bir sesle. Ailem hala bu olanları tam inanmış değildi ama biz temeli attık gerisi zamanla olacaktı. " Peki Emira kaç ay orda kalacaksın "diye sordu annem. Ve en alıcı soru gelmişti. " Aslında bakarsan anne biraz uzun olacak çünkü büyük bir yenilik yapmayı düşünüyorum. Hatta bu sene bir ortakla da daha güzel projeler üretmek istiyorum. Buda biraz uzun bir süre olacak gibi. Yani 7 aydan fazla 11 aydan az olabilir dedim." kısık tutmaya çalıştığım sesimle. Tam bir süre söylememeyi tercih ettim. " Bu çok uzun bir süre Emira "dedi babam. Annem ve babam bana sorgu dolu bakışlarla bakıyordu. Şimdi sahte Emira kimliğine geçiş yaptım. " Bu benim hayatım farkında mısınız? Sadece size haber veriyorum. Malum ben sizin ardınızdan gizli saklı şeyler yapıyorum değil mi babacım? "dedim hala Kenan olayını unutmuş değildim ama bunu başka bir zaman tekrar gündeme getirecektim ve şöyle devam ettim. " Ara sıra zaten geleceğim. Varlığım tam anlamıyla sizden uzak kalmayacak. "dediğimde içeri giren ablam ve eşiyle bakışlarımı onlara çevirdim . Bana doğru koşarak gelen 6 yaşındaki yeğenimi tek kolumu açıp bekledim. Kollarını boynuma dolayıp yine söylenmelerine başladı. " Teyze yine nerelere kayboldun ya! "dedi ezbere bildiğim gibi yine dudaklarını bükmüştü bunu hissediyordum , neredeyse ağlayacaktı sesi titriyordu . Benim varlığım ondan bir saat bile uzakta kalsa anında gözleri beni arıyordu. " Bir daha gittiğin yere beni de götür. "dedi ve başımı boynumdan çekip gözlerini gözlerimle kesiştirdi. Çipil çipil mavi hareleri buğulanmıştı. Aslında belkide yakında ilk gerçeği Sude öğrenebilirdi. " Ağlama Sude. Teyzecim bak özür dilerim bir daha seni üzmemeye çalışacağım. "dedim ve bakışlarımı Arda ve ablama çevirdim. Gözleri ikisininde boyumdaki boyunlukta duruyordu. Sonra der gibi omzumu silktim. Annem ve babam onlara anlatırdı sonra. " Aslında şimdi gitmem gerek çünkü Victoria 'nın ailesine gitmeli bende ona eşlik edeceğim. Sonra yine akşam olmadan uğrayacağım bugün içinde yolculuğa çıkacağım ama yakın bir zaman da eğer Arda ve Özge izin verirse Sude' nin yanımda birkaç haftalık kalmasını istiyorum. "diyince ikisinde olur dedi. Ayağa kalkmadan önce Sude'nin alnına küçük bir buse kondurdum. Sonunda evden ayrılıp Victoria 'nın evine doğru arabayla gidiyorduk. Yarım saat içerisinde eve varmıştık. Victoria heyecanla arabadan inip evin kapısına doğru koşarak adımlarla gitmişti. Yolda o ayaklık ve kolluktan kurtulmuşken bende boyunluktan ve kolluktan kurtulmuştum. Victoria ben bu 4 gün boyunca Moritanya topraklarındayken o sık sık ailesini ziyaret etmiş. Onun için ben yeni tanıştığı bir arkadaşıydım ve ona ettiğim sahte iş teklifini ailesine anlatmıştı. Kapıdan içeri girdiğimde beni karşılayan malikane çok güzeldi. Çoğu yerde abartılı bulsamda altın varaklarla dizayn edilmişti. Victoria 'yı takip ederek salona girmiştim. Salona girdiğimde beni karşılayan 6 adamla kısa bir şaşkınlık yaşamıştım. Victoria içeri girdiği anda hepsi oturduğu yerden kalkmış Victoria' ya doğru ilerlemişti. Ben ise kapının girişinde öylece olanları izledim. 6 erkeğin de aralarında ki çekişme çok tatlıydı. Ama galip olan Victoria 'nın babası olmuştu. Kızını kollarının arasına alıp iyi olup olmadığını sormuştu. Victoria babasının kollarından çıkıp ağabeylerine sarılmış ardından bana dönerek beni çağırmıştı. Onun yanına ilerleyerek babasının ve ağabeylerinin karşısına geçmiş beni onlarla tanıştırmasını bekledim. "Evet pıtırcıklarım sizi yeni edindiğim arkadaşımla tanıştırayım. Emira Koran. Yeni bir arkadaşlık ama sonsuz olacağına eminim. Ve bu yanımda duran adam da hayatımın ilk aşkı babam Yavuz." dediğinde ona tebessüm ederek baktım. Victoria hemen babasını koluna girdi. Bakışlarımı Victoria 'dan çekip karşımda duran babasına çevirdim . "Tanıştığıma memnun oldum." dedim elimi uzatmadım çünkü sevmezdim el sıkışmayı. Bu tavrım karşısında beni ayıplayacağını düşünürken tatlı bir tebessüm bahşetti. "Sizin gibi tatlı bir hanımefendiyle tanıştığım için asıl ben memnunum." dedi ve kolunu Victoria'nın beline attı. Victoria ardından abilerini tanıştırdı benimle. "Evet Emira bak en büyük ağabeyim Kerim."dedi Kerim ağabeyim Muhammed yaşındaydı neredeyse. Onun gibi kumral, uzun boylu biriydi. Buradaki tüm erkekler takım elbise giymişlerdi. " Emira, Kerim'in solunda olan Barın ağabeyim sağında olan ise Tibet ağabeyim . "dedi. Anında onlara bakışlarımı çevirdim. Tibet Kerim 'in aksine esmer tenliydi. Koyu siyah saçlara sahipti. Kerim' e göre biraz kısaydı. Ve Tibet mavi harelere sahipti. Sanırım Kerim 'den en fazla 2 yaş küçüktü. Barın ise Kerim ile benzerdi neredeyse. Kumraldı ,saçları kahverengi gözleri ise yeşildi. "Ve diğer ağabeylerim Poyraz ve Uraz." dedi Poyraz aralarında en küçük olanıydı sanırım benden bir yaş küçüktü. Uraz ise benimle aynı yaştaydı. Uraz ve Poyraz da kahverengi gözlere sahipti. Bu karşımda duran 5 erkekte uzun, iri yarı adamlardı. "Hepinizle tanıştığıma çok çok memnun oldum." dedim bu sözümden sonra karşımda duran 6 erkekte kısık bir kahkaha attılar. "Emira da haklı bugün 6 erkekle tanıştı. Onun için zor olmalı." dedi Tibet. Tek kaşımı kaldırıp bakışlarımı Victoria 'ya diktim. Anında babasını koltuğa yönlendirdi. "Evet Mehmet Koran'ın 3.evladıyım."dedim. Ardından oturduğum tekli koltuğun karşısında olan Uraz konuştu." Victoria ile nasıl tanıştınız? "diye sordu. Aranda tanışma hikayemizi düşünmüş ona göre anlatacaklarımızı kararlaştırmıştık. Biraz basit ama güzel bir karşılama hikayesi düşünmüştük. " Ben ve Victoria aslında bana ait olan bir butikte tanıştık. Bizim tanışmamız daha çok küçük bir tartışma üzerindeydi. Victoria bir müşterimizle aynı kıyafet bedeni için küçük bir gerilim yaşadı. Bende o gün şans eseri oradaydım. Tartışmayı bitirmek için çabalarken ne olduysa birden Victoria ile kendimi tartışma içinde buldum. Sonra zaten ortamdaki gerilim bir anda durdu. Sebebi benim Victoria 'ya askıdan aldığım bedenini istediği kıyafeti yüzüne fırlatmam oldu. Aslında bu davranışı kendimden asla beklemiyordum ama Victoria artık beni ne hale getirmişse kendimi kaybetmiştim. Sonra zaten birkaç gün sonra Victoria butiğe tekrar geldi ve ben nedense bilmediğim bir nedenden ötürü yine oradaydım. Victoria benden özür dilemek için orda çalışan Ekrem bey yardımıyla butiğe gelmemi sağlamış ardından karşılıklı olarak özür diledik ve ona bir yerde kahve içmeyi teklif ettim. Sonrası zaten biliyorsunuz. Bu güzel bir dostluğun başlamasını sağladı. "dedim yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirerek. " Evet beyler tartışmamız biraz sorunlu olsada sonuç odaklı olursak güzel bitti diyebilirim. "dedi Victoria babasının omzuna kafasını koyarak. Babası bu hareketiyle Victoria 'nın başına küçük ama anlamlı bir buse kondurdu. Gerisi artık Victoria' ya kalmıştı. Ailesinin yanına zaten her an gelebilecekti. Sıkıntı bendeydi. ஐஐ Sonunda Victoria 'nın evinden çıkmış tekrar bizim eve gelmiştik. Oradan birkaç kıyafet yanıma alıp yola çıkmıştık. Önce aile şirketine uğramış oradaki 4 gündür biriken işlerimi halletmiş. Sonra kendi şirketime uğrayıp Edim' le kısa bir konuşma yapıp uzun bir süre şirketi bensiz idare etmesini istemiştim ve de Kadir 'in dağ evinden aldığı çizimleri ve telefonumu da sekreterimden almıştım. Aslında amacım sadece arabamın alınmasıydı dağ evinden. Zaten artık son durağım hep dağ evi olacaktı. Ama aileme ara ara uğrayacağımıda söylemiştim. İkna etmem biraz zor olsada benim aldığım karara saygı duymak zorunda kalmışlardı. Ardından şirketteyken bir taksi çağırıp orman evime doğru ilerlemiştik. Yanıma aldığım valizde duran kıyafetlerin birkaçını buraya bırakacaktım. Birazını da yanımda Moritanyaya götürecektim. Eve gidip almam sıkıntı oluştururdu. Ara sıra orman evine gelip oradan sonra ailemin yanına geçirdim . Diğer türlüsü dikkat çekebilirdi. İçeriye girdiğimde Victoria da ardımdan girmişti. Kapıyı kapatıp direk odama doğru ilerlemiştim. Valizimi açıp bana en çok lazım olabilecek kıyafetleri bırakıp diğerlerini odadaki dolaba yerleştirmiştim. Sonunda her şeyi halletmiş ve salona geçmiştim. Salona geçtiğimde şöminenin önünde oturan Victoria dikkatimi çekmişti. Geldiğimi fark etmemiş dalgın bir şekilde düşünüyordu. Yanında oturup beni fark etmesini sağladım. Hemen dalgınlığından sıyrılıp gözlerini bana çevirdi. "Bilinmezlik karşısında korkuyor musun Emira?" diye sordu. Bende onun yaptığı gibi kollarımı bacaklarımın etrafına sarıp başımı da dizlerimin üzerine yasladım. Bilinmezlik korkutuyordu. Çünkü bilemiyordum. Ne olacaktı? Nasıl bir şeyin içerisine düşmüştüm. Bilmiyordum. Zihnim her cevaplanmayan sorunun ardından bir deprem misali sarsılıyordu. Nefeslerim gırtlağıma keskin bir pençe izleri bırakıyordu. Ruhum ise feryat figan bağırıp bedenimi terk etmek istiyordu. İşte bilinmezlik ruhuma da bedenime de iyi gelmiyordu. Aslında artık hiçbir şey bana iyi gelmiyordu. Ben bana iyi gelen tek varlığı da bir hiç uğruna yitirmiştim. Ve bunun dönüşü yoktu. Yitirilen hiçbir şey geriye dönemezdi. Bunu başarmak ise anca hayallerde ya da zihinlerde gerçekleşebilirdi. Buda hbir işe yaramazdı. "Ben tek korkumu da yitirdim Victoria. Başak bir korkumda yok ya da o korkunun yerini alabilecek bir şey bulamadım." dedim kısık mırıltımla. Gözlerimi kapayıp konuştum. "Ağır geliyor mu koruyuculuk işi?"diye bir soru sordum. " Bana ağır gelen tek şey vardı. O da zaten benden uzaklara gitti. "dedi acı çeken bir tınıyla. İşte bu insanlar ıstıraba mahkum olanlardı. Yaralar ne denli büyük olursa o kadar harabeye döndürürdü insanı. Ve sonu ise yıkık bir harabeden enkaza dönmekti insanın oluşumu . Ve ardından molozlarıyla uçurumdan atılmak olurdu veya boş kurak bir kara parçasına terk edilmek. "Peki ne zaman gitmeliyiz Moritanya topraklarına?"diye sordum. Victoria başını dizilerinden çekip sırtını arkasında duvarın önünde duran küçük komidine yasladı." Bilmem daha Moritanya 'da gece şuan. Şimdi herkes yemekhanede yemeklerini yiyorlardır. Ve sonra herkes odasına çekilir sessizce. Anlayacağın ortam sıkıcı ve bunaltıcı." dedi sakin bir sesle. "Yani diyorsun ki ortama eğlence katmalıyız." dedim tek kaşımı kaldırıp. Ve şöyle devam ettim. "Bence oradaki kuralları çiğnemekle başlayıp kendi kurallarımızı koymalıyız. Ama ne demişler fırtınadan önceki son sessizlik. Önce kolyemdeki güçleri tam anlamıyla öğrenip uygulamalıyım sonra ortamda kendimizi gösteririz ne dersin Victoria?"diye sordum. Anında tek kaşını kaldırıp olur derecesinde başını yavaşça iki yana salladı. " O zaman gidelim zaman kısa biliyorsun. "dediğimde olduğumuz yerden doğrulduk. Ben hemen odama gidip oradaki valizi alıp salona geçtim. Victoria da omzunu duvara yaslı halde beni bekliyordu. Karşısına geçip konuştum. " Odamda buluşalım "dedim ve gözlerimi kapayıp kolyeme fısıldadım. Ve kısa süre içinde odamdaydım. Victoria benden önce gelmiş ve solumda duran koltuğa oturmuştu. Elimdeki valizle giysi odasına doğru yürüdüm." Victoria şimdi sen burada mı kalıyorsun? "diye sordum elimdeki valizle giysi odasına geçip valizi açıp içindekileri çıkartıp dolaba yerleştirmeye başladım. Ben giysileri yerleştirirken Victoria 'yı giysi odasının girişinde buldum. " Aslında kısmen burada kalıyorum çoğu zaman babamlarda. Ama kendime ait bir evim var buranın dışında ama kimseler göremesin diye güçlü bir kalkanla gizleniyor. Aslında çoğu bekçileri bu şekilde yaşam tarzı var, gözden uzak gizli gibi gözükür ama herkesin görebileceği bir yerdeyiz. "dedi. Başımı sallayıp son giysiyi de dolaba koyup ona bakışlarımı çevirdim." Gizli yerini görmek isterim. "dedim ve valizi alıp dolabın köşesinde duran kısma yerleştirdim. Sonra Victoria 'ya doğru ilerledim ve yanından geçip odaya geçtim. Yatağıma oturdum ve yatak başlığına kafamı yasladım. Ve ardından ayaklarımı boylu boyunca uzattım. Victoria ise kapının önünden ayrılıp ayak ucuma doğru oturdu . "Kabalık olmasın ama uyumayı düşünüyorum." dedim. Sözümün ardından Victoria ise alaylı sesiyle konuştu. "Hadi Emira direk defol git uyuyacağım desene daha az kaba olurdun." dedi. Başımı yaslandığım yerden kaldırıp kolyeme fısıldadım ve anında daha önce yerleştirdiğim geceliğim vardı üzerimde . Bu kolyeyi sevmeye başlamış olmazdım değil mi? Yatağın örtüsünü belime kadar çekip yastığa başımı yasladım. Bu hareketimle Victoria ise yataktan kalkıp kapıya doğru ilerledi. "Güzel bir uyku çek çünkü sabah Lord Yelit 'le yapacağın derste fazlasıyla yorulacaksın. Ve şunu da söyleyeyim orda senin izliyor olacağım elimdeki soğuk limonata ile. O zamanda bu tavırları sergileyecek misin göreceğiz. Kayıp prenses "dedi ve kapıyı açtı. Çıkmadan önce tatlı rüyalar dedi ve kapıyı kapadı. O gittikten sonra gözlerimi kapattım. Zaten oda gaz lambaları sayesinde aydınlanıyordu. Ne çok aydınlıktı ne de çok karanlık. Ne bu ışık uyumama engeldi ne de uyumama. Bugün yaşadığım onca yoğunluğu, yorgunluğu uyku sayesinde az da olsa kurulabilecektim. Gün ışığının aydınlattığı odada gözlerimi açtığımda yastıktan başımı kaldırıp sırtımı yatağın başlığına yasladım. Ama gördüklerimle küçük bir şaşkınlık yaşadım. Victoria sessiz bir şekilde yatağın ucuna oturmuştu. Şaşkınlığımdan kurtuldum ve kaşlarımı yukarı kaldırıp olması gereken soruyu sordum. "Bu saatte odamda ne arıyorsun?" dedim. O ise omzunu silkti ve yatağın ucundan kalkıp pencereye doğru ilerledi. "Kalkman gerek. Birazdan Mera kahvaltını getirecek ardından kahvaltını ettikten sonra derslerin var hatırlatırsam." dedi ve bana arakasını dönüp dışarıyı izlemeye başladı. Yataktan kalkarken söylemek istediklerimi dile getirdim. "Farkındaysan burası benim odam ve izinsiz bir şekilde girmen hiç hoş değil Odaya geçtiğimde odada bana kahvaltı tepsisi getirene Mera 'yı gördüm. Şöminenin önünde olan koltuğa ilerledim ve oturdum. Ve Mera' ya gözlerimi çevirdim. Bana gülümseyerek bakıyordu. "Günaydın Mera nasılsın?" dedim ve tepsiyi dizlerimin üstüne bırakıp tepside olanları yemeye başladım. Bu arada da aklıma gelen soruyu soruyordum Mera ve Victoria 'ya. "Süreyya hanımla bir karara vardık bunu biliyorsunuzdur umarım?" diye sordum. İkisi de başını salladı. " Hadi Mera erkenden yiyor sen niye kahvaltı etmiyorsun Victoria?" diye sorup gözlerimi ona çevirdim. Omzunu silkti. Bunu çok sık yapıyordu. "Kahvaltı ile pek alakam yok." dedi ve şöyle devam etti. "Arın hoca geldi. Ama bugün onunla dersin yok tek Lord Yelit'le var. Yarından itibaren başlayacaksın Arın hocayla derse . Artık onunla ve Lord Yelit'le tek ders yapmaya başlayacaksın çünkü Birkaç ay sonra Ertan ve Kartal hoca geleneği yerine getirmek için bu sene geleneğe ev sahipliği yapacak olan krallığa gitmek zorundalar sende bugün dinlen diye yarın Arın hocayla derslere başlayacaksın. Aslında giydiğin bu kıyafetler alacağın ders için daha iyi yarın bu tarz kıyafetler içerisinde rahatça çalışırsınız . Seni buraya ait kıyafetler içerisinde görmek biraz tuhaf hissettiriyor bana. Üzerinde duran kıyafetlerle seni görmeye alıştığım. "dedi ve yanıma gelip oturduğum sandalyenin kolçasına oturdu. Victoria ileri diktiği gözlerini bana çevirdi ve şunları söyledi. "Aslında herkes senin varlığını ilk başta bilmiyordu ama Lord Yelit, Süreyya hanım ve Ahlas bey bir karar aldılar ve senin varlığını herkes biliyor ama seni benle karıştırıyorlar. İkimizden biri ya prenses ya da bekçi sadece bunları biliyorlar. Tehlikeye girdiğin an seni korumak için yerine geçebilirim. " dedi kararlılık içeren sesiyle. Bakışlarımı harelerine sabitledim. " Kimsenin bir daha benim yüzümden zara görmesini istemiyorum. Onun için öyle bir an geldiğinde emin ol ki o an zarar gören ben olurum. "dedim ve Victoria ile kulenin kapısından çıkıp arka kısma doğru ilerledik. Sözlerimin ardından Victoria hiç konuşmadı. Sessiz bir şekilde ilerliyorduk. Kulenin iki bahçesi vardı ön bahçede avlu tarzındaydı. Arka kısımdaki bahçede ise büyük geniş çardaklar bulunuyordu. Hatta dikkat ettiğim kadarıyla arka bahçesinde ise eski bir sera vardı camlardan oluşan ama Mera 'ya sorduğumda artık kullanılmadığını söyledi. Burda geçireceğim zamanlarda orayla da ilgilenmeyi düşünüyordum. Zaten kulenin yüksek duvarlarının ardından büyük bir arazi vardı. Bu arazide kasaba vardı ve onun ardında da kara orman. Sabırsızlıkla etrafı gezmeyi çok istiyorum. Daha tam olarak kuleyi bile keşfetmiş değildim. "Lord Yelit bana nerede ders verecek?"diye sordum. Victoria ile kulenin arka kapısına ilerledik. Kapının her iki yanında askerler bulunuyordu. Bizler için kapıyı açıp çıkmamızı beklediler. Kapı kapandığında Victoria konuştu. Lord Yelit seni şu an bulunduğumuz arazide eğitecek bu eğitim sırasında ise etrafımızı bir görünmezlik kalkanı ile sarmalayacak ki senin eğitim aşamalarını kimse görmesin diye. Her şey gizli olmalı ki bir tehlike olmasın. "dedi. " Bir şey sormak istiyorum. Her zaman bir gizem var ve ben bunlar öğrenemiyorum. Sebebi ne neyden beni korumaya çalışıyorsunuz? "deyip yürümeyi bırakıp bedenimi ona doğru çevirdim. Oda adım atmayı bıraktı ve bana doğru döndü. Sorumun ardından şunları söyledi." Bu konu hakkında konuşmam pek doğru değil. Zamanı geldiğinde öğreneceksin zaten ama ne daha öncesi ne de sonrası olmalı tam zamanında her şey gerçekleşmeli. "dedi ve yürümeye devam etti. Ben onu takip ederken birden karşımda olan Victoria yok oldu şaşkınlıkla etrafa bakarken birden aniden önümde belirdi ve beni öne doğru çekti. Sanki bir şeyden içeri girmiş gibi hissettim. Sanırım bahsettiği kalkan bu olmalıydı. Aklıma gelen soruyu sorarak buldum kendimi. "Eee herkes şimdi ben eğitim alırken bu kalkandan içeri girmeyecek mi neden tam arazinin ortasına ve neden göz önünde?" dedim. Sorum cevaplayan kişi Lord Yelit olmuştu aniden arkamda belirmişti. "Bu kalkana şuan girebilecek kişi ben, sen ve Victoria' dan başka kimse değil yani buradan geçenler yanımızdan geçip gidecek ve bizi göremeyecekler." dedi. Ve şöyle devam etti. "Başlayalım mı artık zaman aleyhinize işliyor bayanlar." dedi. Lord Yelit önce kolyemin şu an hangi renkte olduğunu söyledi. Anında başımı eğip baktım ve kolye yeşil renkteydi. "Kolye şuan şifacı gücünde o zaman bu gücünü kullanmayı öğrenmeye başlayacaksın ilk." dedi ve bulunduğu yerden bana doğru ilerledi karşıma geçince avcunu bana dönük olacak şekilde tuttu ve diğer elinin avcunu havaya kaldırıldığında avcundan anında bir bıçak var oldu. Bıçağı alıp avcuna derin olmayan bir çizik attı. Avcu çizikten sonra yavaş yavaş kan deriden süzüldü. Bakışlarımı Lord Yelit 'in gözlerine çevirdim . "Nasıl yapacağımı bilmiyorum bu konuda beni yönlendirirseniz çok sevinirim." dediğimde sol elindeki bıçak anında yok oldu ve bana doğru gelip elini bana doğru uzattı. Elini tutup beni yönlendirmesine izin verdim. "Öncelikle odaklan gözlerini kesiğe çevir ve kolyene fısılda elini kaldırıp üzerine koy. İlk denemede olmasa da sonrakilerde mutlaka olacak pes etme önemli olan bu." dedi. Ve elini elimden çekip bana baktı gözlerinde bana olan bu anlayış benim kendime olan güvenimi daha da artıyordu . Yavaşça gözlerimi kapadım ve iki parmağımı da kesiğin üzerine bıraktım. Parmağımın yüzeyine dokunan kanın ıslaklığı ve o metalik kokusunu duyumsamam... Zihnimi her şeyden uzaklaştırdım ve tek odaklandığım kesiği iyileştirmek oldu. Her şeyin varlığını unuttum. Kendi varlığımı bile. Bunu yapabilirim sadece odaklanırsam o küçücük kesik anında eski haline dönüşür. Parmağımı hafifçe Lord Yelit 'in avcuna az da olsa biraz bastırdım ve ne olduysa elimden parmaklarıma ulaşan yoğun bir his kesiğe doğru yol aldı. O küçük enerjiyi tüm vücudumda hissettim. Gözlerimi usulca açıp bakışlarımı parmağıma çevirdim . Parmağımı yavaşça kaldırıp kesiğin olduğu yere baktım ve kesiği göremedim. Benden bağımsızca dudaklarım iki yana kıvrıldı ve ışıltılı gözlerimi Lord Yelit 'e çevirdim . "Oldu... Başardım." dedim sesim titreyerek. Hemen olacağını düşünmüyordum. Ama olmuştu. Lord Yelit benden bir adım uzaklaştı ve ellerini omzuma koydu. "İnanç her şeyi yapmanı sağlar. İnandın ve oldu. Yavaşça şifacı yönlerini solmuş bir çiçek üzerinde kullanacaksın sonra ardından ağır yaralı bir hayvan vb. Taki bu gücü tam anlamıyla uygulayana kadar. Evet her gün farklı bir gün olacak çünkü her gün diğer güçlerini yavaşça öğreneceksin. Ve ardından tam anlamıyla kolyene hükmedeceksin."dedi ve Victoria 'ya doğru ilerledi. Onun yanına geçip durdu. Ve ardından önümde bir solmuş gül vardı birde yaralı bir kuş var oldu. Önce hemen gülü avcumun arasına aldım gözlerimi kapatıp odaklanmaya başladım kısa süre sonra elimden parmaklarıma ulaşan o yoğun enerjinin parmaklarımdan güle ulaştığını hissettim. Gözlerimi açıp baktığımda karşımda az önce solmuş olan gülü bulamadım. Capcanlı bir gül vardı avuçlarımda o gülü hemen Victoria 'ya uzattım anında gelip gülü ellerimin arasından aldı. Anında bakışlarımı yerdeki yaralı kuşa çevirdim. Küçük kuşu avuçlarımın arasına alıp kanayan kanadına parmaklarımı dokundurdum. Bu sefer ilk sefere göre fazla zorlanmadan yarasını onarabilmiştim. Kanama yavaşça durdu ve yarası yavaşça yok olmuştu. Elimdeki kuşu yavaşça avucumda havaya doğru kaldırdım ve uçmasını sağladım. Avuçlarımda olan kuş kanatlarını usulca çırpıp göğe doğru süzüldü. Başımı gökyüzünden çekip Victoria 'ya doğru ilerledim. Karşısına geçince dudaklarımı aralayıp konuştum. "Bu çok güzel bir şey. Onun yarasını onardığımda yaşadığım mutluluk tarif edilemez." dedim. "O zaman daha çok mutlu olacaksın çünkü diğer güçlerini kullanınca inanılmaz bir duygu yaşayacaksın." dedi. Ve ardından bugün kü dersimizi bitirmiştik çünkü yavaşça ve iyi bir şekilde öğrenmemi istiyordu Lord Yelit ve Victoria. Victoria ile kuleye geri dönmüş ve etrafı gezmiştik. Her katı bana gezdirmiş neyin nerde olduğunu söylemişti. İlk katta yemekhane, benim odam vardı. Kulenin ön kapısının karşısında yer alıyordu benim odam ve kulenin kapısının olduğu kısmındaki koridorda odam ve odamın yanında benim için yapılmış bir çalışma odası vardı ve çalışma odasının biraz uzağına büyük bir toplantı odası yer alıyordu. Bu toplantı odasında ülkenin çıkarları için toplanıp kararlar alınıyordu. Kulenin ön kapısının solunda bir koridor vardı ve bu koridor uzun ve geniş bir koridordu bu koridorda ise tek bir oda vardı ama bu odada kimse kalamıyordu. Nedenini merak etmiştim ve Victoria 'ya sorduğumda ise benim katımda kimsenin kalmaması daha iyi olurmuş onun için o oda bundan dolayı boş kalıyormuş. O odanın bulunduğu koridorun sonunda ise merdiven vardı bu merdivenden herkesin girmesine izin verilen ikinci bir kütüphane yer alıyordu. 2. katta ise derslikler vardı. Yani her ders için sınıflar vardı. Katta toplam 50 tane sınıf vardı. Tabi bu tüm sınıflarda ders verilmiyor. Daha çok 20 sınıfta ders verilip bu sınıflar kullanılıyor. Diğer sınıflar ise gelenek için gelmiş öğretmen ve öğrenciler için ayrılmıştı. Tabi bu gelenek onca krallık sırasını bitirdikten sonra tekrar başa sarılıyor. Ve her sene 3 ay boyunca başka bir krallıkta 3 ay da olsa yeni dersler görüyor ve bilgiler ediniyordu. 3 - 4- 6 - 7.katlarda ise burada yaşayan soylu kısımların yani öğretmenlerin , öğrencilerin ve yüksek mertebeye sahip kişilerin ve onların birde eşleri ve çocukları vardı tabi. Bu katlarda odaları bulunuyordu. 3 ve 4 buradakilere aitti. 6 ve 7 ise misafirler için ayrılmıştı. 5 katta ise yasaklı kütüphane ve kraliçe Süreyya hanım ve Ahlas beyin odası vardı ve ailesinden olanlar kalıyordu. Yeni öğrendiğim bir şeyde Süreyya hanımın 5 erkek evladının olmasıydı. Kalabalık bir aileydiler. Victoria onlarında geleneğin burada yapılacağı an buraya geleceğini söylemişti. Şimdilik hepsi kendi krallığında yaşıyormuş. Gerçekten içine düştüğüm bu fantastik dünya da daha neler göreceğim bilemiyordum. Süreyya hanım gittikten sonra burada Victoria ile tek başımaydım. Pencerenin önünden ayrılıp yatağıma doğru ilerlerken kolyeme fısıldadım ve üzerimdekiler geceliğimle yer değiştirdiler. Uykunun esrarlı laneti etrafımı sarmıştı ve bende buna karşı koyamamıştım. Sırlar ve tehlikelerle dolu bir hayatın içerisinde büyümeye çalışan küçük bir umut ışığı gibi hissediyordum kendimi. |
0% |