『 Bir hiç gibi tozlu raflara kaldırıldım. 』
Ve fısıldadı zaman; "Sen ihanete uğradın. Acın asla kabuk bağlamayacak. Asla gerçek sevgiyi hissedemeyeceksin. Asla mutlu olmayacak ve asla bir daha kimseye güvenmeyeceksin. Ve bir daha sevmeyeceksin.
Ve fısıldadı zaman ; " Ölüm seni asla terk etmeyecek. Ölüm hep seninleydi küçüğüm. Hepte öyle olacak. Ta ki sen ona ulaşana kadar bir gölge gibi senin takip edecek. Ve ruhun bedenini terk ettikten sonra ölüm seninle beraber yeryüzünden ayrılmış olacak.
Ve fısıldadı zaman ;" Savaş her daim seni bekliyordu. Doğru an geldiği anda birden kendini çetin bir savaşın içerisinde bulacaksın. Ölümler olacak. Yaşadığın kayıplar canını yakacak, ölmek isteyeceksin sende onlar gibi ama senin gitmen gereken daha yolun olacak. Verdiğin kayıplar sana büyük bir intikamı getirecek.
Ve fısıldadı zaman ; "Öldüreceksin. Gözünü kırpmadan. Kan dökeceksin durmadan. Pes etmeyeceksin istediğine ulaşmadan. Sonra ne mi olacak? Kazanacaksın. Ama ne kazanmak. Ardında binlerce kayıp olacak ama sen kazanacaksın."
Ve fısıldadı zaman ;" Düşmanlarını mağlup edeceksin ama bunun için mutlu olamayacaksın. Çünkü insanlığında o savaşla beraber gitti. Aynı giden hislerin gibi. Bir yığın cesedin içerisinde sen yarına çıkacaksın. Sonra asırlar boyu yaptığın şeyler anlatılacak. Ama bunlar senin için bir önem arz etmiyor. Neden mi? Savaştan sırt sırta verdiklerini kaybettin. Senin için savaş aslında onların ölümüyle bitti ve sen kaybettin. "
Kimsesiz kaldın. Her zamanki gibi.
Ve son kez fısıldadı zaman ; "Şimdi ne yapacaksın?"
Zamana şunları fısıldadın. ; "Ölümün beni bulmasını bekleyeceğim. Çok yakın bir zamanda bende bir iz olacağım zihinlerde. Ve sadece onlara bıraktığım huzur dolu bir yaşam sonsuza kadar kalacak."
Geçip gitti. Her şey bir su gibi öylece akıp gitti.
Daha dün buraya ilk gelişimdi.
Daha dün burada insanlarla ilk tanıştığım gündü. Daha dün burada her şeyi yeni öğrendiğim gündü. Daha dün neyin içerisinde olduğumu anladığım gündü. Daha dün bu yola çıktığım gündü. Ama şimdi neredeyim? Sona yaklaşıyoruz. Hissediyorum. Bu hikayenin sonuna ulaşıyorum. Tüm iliklerime kadar bunu hissedebiliyorum. Ve sonra bizi de bir son bulacak iyisiyle kötüsüyle. Ama bulacak ve bizde silinip gideceğiz diğer herkes gibi. Eskiler ve daha öncekiler gibi....
Herkesin bir savaşı oldu bu hayatta. Herkesin pes ettiği bir an oldu bu hayatta. Herkesin öldüğü bir an oldu bu hayatta. Şimdi bizlerde bunu yaşayacağız. Bizde bir gün mazide yerimizi alacağız. İyisiyle kötüsüyle hayat bizi uğurlayacak. Uçsuz bucaksız bir diyarda olacağız ya da tamamen yok olup gideceğiz. Silineceğiz.
Bitecek her şey olması gerektiği gibi.
Ruhum o kadar yara aldı ki bazen onun ölü olduğunu hissediyorum. Bedenimin onun tabutu olduğunu ve çürümüş ruhumun yavaşça yok olup gitmesini hissediyorum. Ne çok şeyi göğüsledim. Ne çok ağladım. Ne çok sessiz çığlıklar attım. Ne çok darbe aldım. Ne çok ölmek istedim. İstedim de istedim. Sonu gelmedi ki.
Sevgi, ihanetin galibiyetiydi.
İnancın gardiyanıydı.
Acı , mutluluğun mağlubiyetidir.
Doğrunun celladıdır.
Ölüm, yaşamın en büyük savaşıdır.
Hislerin katilidir.
An gelir pişman olursun ; Affettiğin için.
An gelir emin olursun. ; Affetmediğin için.
An gelir yok olursun ; Geriye dönüp baktığın için.
An gelir var olursun ; Yeni bir yaşam istediğin için.
An gelir ihanete uğrarsın ; Yanlış bir insanı sevdiğin için.
An gelir sevgisiz kalırsın ; Doğru insanı geri çevirdiğin için.
An gelir ölüm seni kapana kıstırır ; Yaşamdan koparılırsın.
An gelir sessizliği gürültüye tercih edersin ; çıldırmamak için.
Yaşam tuhaflıklarla dolu demiştim. Bunu kimse yok sayamaz çünkü doğru. Bir gün mutluysan diğer on gün mutsuzsundur. Bir gün sevildiysen bir ömür sevgisiz kalırsın. Ve yalnızlıkla bir ömür dolu mücadele edersin.
Dalgınlığımı dağıtan masada Süreyya hanımın konuşması olmuştu. Yemekhaneye geldiğimden beri bir davet hakkında konuşup durmuştu. Aklım başka bir yerde olduğu için pek konuşulan şeyleri dinlememiştim. Ama birden ismim zikredildiği anda hemen dalgınlığım yok oldu ve mavi harelerim meraksız bir ifadeyle Süreyya hanıma döndü.
"Senin için de bir şeyler yapmak istediğim için Varisler ve Dennis 'i de çağırdım." diyerek bana içten bir tebessümle baktığı sırada hâlâ konunun ne olduğunu anlamadığım için öylece Süreyya hanıma bir şey diyemeden yüzüne aval aval bakmıştım. Yanımda olan Victoria dirseğinin tersiyle beni dürttüğü anda bakışlarım ona kaydı.
Zihin bağından kafa karışıklığıma son verdi.
"Yarın gece vereceği davet için çağıracak."
Victoria onların gelme sebebini anlattığı anda bakışlarım sonunda sebebini anlamıştım.
"Gelebilirler sorun yok." dedim ve bakışlarımı önüme çevirdim.
"Emira -" diye tekrar konuşunca bakışlarımı yine Süreyya hanıma çevirdim. "Dalgın duruyorsun. Uykunu almadın mı?" diye sorunca tam alaylı bir gülümsemeyle ona bakacakken son anda kendimi tuttum.
Uyumuştum ama ne uyuma! Sonunda küçük saldırılar yaşamıştım. Her ne kadar karanlık ruhların bıraktığı yaraların izleri yoksa da sanki tenimde hâlâ varmış gibi acısını hissediyorum. Karanlık ruhların saldırısı sonrasında Larut 'un annesiyle olan münakaşam ve sonrasında o andan soyutlanmam.
Kendime geldiğim anda odamda uyanacağımı sanmıştım ama maalesef kendimi kuleden bir gün uzaklıkta olan bir ormanda bulmuştum. Ve eminim ki orada direk uyanmış değildim birkaç saat bilincimin kapalı olduğunu düşünüyorum. Ve soğukta bedenim uzun süre kaldığı için uyuşmuş ve kas katı olmuştu. Kuleye geri döndüğüm anda sıcak bir suyla kendime gelebilmiştim.
Sonrasında direk yemekhaneye gelmiş ve şu an Süreyya hanımın sorgulamasına denk geldim.
"Yok uykumu aldım sadece biraz sersemlik var üzerimde." dedim ve sonrasında bakışlarımı önüme çektim.
"Önündekine de dokunmamışsın." demişti hemen Süreyya hanımdan sonra Ahlas bey.
Ne bu üst üste yaptıklarım yüzünden sorgulanmam!
Bakışlarım Ahlas beye çevrildi. Larut yüzünden çekingen bir halde benimle konuşmuştu. Düz herhangi bir ifade barındırmayan, soğuk bir sesle konuştum.
" Aç değilim." dedim ve tekrar sessizliğime gömülecekken birden Turul bey konuştu.
"Bu halin şüphe uyandırıyor." dediğinde gözlerimi kapatıp sabır dilendim.
"Ne bu?" dedim ve sonra devam ettim. "Sabah sabah meşguliyetiniz ben mi oldum?" dedim üçüne sırayla balıktan sonra devam ettim. Bu aksi halim ve sorgulayıcı tavrımı beklemedikleri aşikardı yüz ifadelerinden. "Yapmanız gereken bir davet organizasyonu yok mu?" dedim tek kaşımı kalkmış ve Süreyya hanıma bakarken. Sonra Turul beye baktım. "Bilmem kaçıncı doğum gününüz için heyecanlı olmanız gerekmez mi? Ya da sizde haklısınız o kadar çok kutlanmış olmalı ki artık sizin için bir manası olmamış olabilir." dedim ve sandalyeyi geriye çekip oturduğum yerden kalktım.
"Herkese afiyet olsun. Varlığım yokken daha rahat kahvaltı edersiniz artık." demiş imayla ve olduğum alanı terk etmek için harekete geçmiştim.
Kapının önüne vardığım anda tam kapıdan çıkmak üzereyken şunları duydum.
"Neyi var bunun?" demişti arkamdan Turul bey.
Kapıdan çıkıp kendimi odama atmıştım.
Odaya gelince sırt üstü yatağa uzanmış ve öylece tavanı izlemeye başlamıştım. Her şeyden çok sıkılmıştım. Her şey artık dayanılmaz bir sıkıntı verip duruyordu.
Bugün odadan çıkmayı düşünmemiştim. Yalnız kalmak iyi geleceği için biraz yatakta uzandıktan sonra kafam dağılsın diye çizim yapmaya başlamıştım. Neredeyse iki saati aşkın çizim yapmış, çizimden hemen sonra kitap okumak istediğim için kitap okumuştum.
Öğlene kadar kendimi bin bir türlü şeyle oyalamaya çalışmış sonrasında duvarlar üstüme üstüme gelince hemen bugün bütün gün odada olacağım fikri suya düşmüştü. En iyisi biraz dışarıda hava almak bana iyi gelirdi. Bunun için çiçek arazisine gitmiştim. Portaldan direk geçiş yaparak biriyle karşılaşma ihtimalimi ortadan kaldırmıştım.
Çiçek arazisine gelince yavaşça etrafıma bakınmıştım. Bazı çalışanlar kuleden kasaba gidip geliyor, bazıları kendi evlerinin önünde kendi işlerini yapıp duruyordu. Ben onları çiçeklerin arasından görürken onlar beni çok dikkatli bakmasa görmezdi. Hava güneşli ve sıcaktı. Yavaşça geriye doğru eğilip sırtımı çimenliğe yasladım.
Bakışlarımı kapattım yoğun güneş ışınları yüzünden. Zihnimi susturup, sessizliğin verdiği hisleri hissetmeye başladım. Ara sıra uzaktan duyduğum gülüşme sesleri, bağırış sesleri ve kasabadaki ahırda bulunan hayvan sesleri kulağına ulaştı.
"Ne o Prenses yapacak daha önemli işlerin yok mu?" diye bir ses duyunca zihnimin içinde pat diye anında sesli bir soluk aldım.
"Huzur yok desene bana hiçbir yerde hiçbir zaman diliminde!" diye aksi sesimi duyunca zihnimdeki küçük kıkırtısı duyuldu.
"Ah sen huzur mu istiyorsun? O halde yanlış yerdesin Prenses. Huzuru aramak istersen olduğum alana gel." dediğini zihnimde işitince bu sefer dudaklarından kıkırtı duyulan bendim ama bu sonra kahkahaya dönüştü.
"Hadi ama senin olduğun yerde neden huzur bulayım ki ben?" diye sorunca anında karşılık verdi.
"Hadi ama prenses benim bu muhteşem varlığım senin için değerli olmalı. Ve seni görüp görebileceğin en güzel yerlere götürebilir , seni uzun bir süre olduğun zaman diliminde çıkartıp hayatın boyunca istesen de görmeyeceğin şeyleri görmeni sağlarım bu güce sahibim biliyor olmalısın. "diyince kendi gücü ve bunun tek onda olduğunu büyük bir egoyla söyleyince anında olduğum yerden doğrulup iki elimi yere bırakıp sanki karşımda varmış gibi konuştum.
" O muhteşem varlığın senin kendi tabirin. Ve bilmem farkında mısın burada tek başıma kalmak istiyorum, huzuru hissetmek isterken sen buna mani oluyorsun ." dedim yaptığı şeyin doğru olmadığını ona anlatmaya çalışırken.
"Zaten yalnızsın ya Prenses. Etrafında kimse yok ki." diyince Ölü Ruh çıldırmamak elde değildi.
"Keşke zihnimde de yalnız olabilsem." diye imalı konuşunca bunu size hiç üzerine alınıp gitti mi? Tabii ki hayır!
"Ne o canın sıkkın gibi duruyor? Bundan dolayı mı bu kadar huysuz ve küstahsın?" dediğinde sinirle dişlerimi sıktım.
"Seni ilgilendirmez!" diye çıkıştığım anda bir süre konuşmadı.
"Bu kadar huysuz olma hiç çekilmiyorsun haberin olsun. Bak bu tavsiyeyi kimseye yapmam değerimi bil." dediğinde içimden homurdandım.
"Sensin küstah bir kere ! Çık git zihnimden hemde hemen! Neysem neyim sana ne? Beğenmiyorsa tıpış tıpış git anladın mı?" dediğimde onun şuh kahkahası duyuldu zihnimin duvarlarında.
"Ah nasılda işine gelmeyince sinirlenip anında o içindeki vahşi Emira 'yı ortaya çıkarıp duruyorsun. Neyse ki seni tanıyorum ve bunun için sana kırılmıyorum. O halde sana çok iyi gelen bu arazide kafanı dinle. Ne kadar dinlesen dinle sanki iyi gelecekte sana! "demiş ve ortadan kaybolmuştu.
Hah gerçekten sinir etmede üzerine yok birde sanki hiç suçu yokmuş gibi davranıp durmuyor mu? İnsana kafayı yedirir bu! Tekrar sırt üstü uzanıp kendi kendime sessizliğe gömüldüm. Sessizliğin içerisinde yavaşça gözlerim kapalı bir şekilde kıpırdamadan öylece uzanıp durmuştum.
Hatta öyle ki yavaştan sersemleşmiş ve mayışmıştım. Burada şu an uyumak çok cazip gelmişti. Bu tatlı uykuya nedense hayır diyemeyecek hale gelmiştim. Öyle ki göz kapaklarım bu uykuya direnememişti bile.
Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama olduğum yerde rahatsızca kıpırdamamı sağlayan ismimin yüksek sesle zikredilmesiydi. Anında gözlerim açıldı ve nerede olduğumu anlamaya çalıştığım anda hâlâ çiçek arazisinde olduğumu anlayınca olduğum yerden doğrulup sesin geldiği yere bakınca biraz ilerideki patikadan olduğum yere koşarak gelen Victoria ve diğerlerini gördüm. En önde Victoria koşarken onu arkasından Dehri koşarak takip ediyordu. Diğerleri sakin adımlarla onların arkasından geliyordu.
Olduğum yerden kalkıp onlara doğru ilerledim. Patika yoluna girdiğim anda aramızda az bir mesafe vardı.
Victoria koşarak anında arkama geçip beni kendine siper edindi. Dehri hemen ona yetiştiği gibi ona doğru atılmak istedi ama her defasında Victoria beni sağa sola çekiştirip onun hamlelerini önledi.
"Ne yapıyorsunuz siz?" dedim uykulu mahmurluğuyla. Hâlâ tam olarak ayılmadığım için olan biteni anlamakta zorluk çekiyordum.
"Şu arkanda duran Victoria az önce beni rezil etti. Neymiş ben işe yaramazın tekiymişim!Sanki kendisi ne işe yarıyor? Asper Krallığına gide gele bu kendini bir şey zannetmeye başladı. Benim bir adım var birde bir şanım ve şöhretim ikisinin de zedelenmesine izin vermem. "diyince anında ikisinin arasından çekildim. Benim çekilmemle anında Dehri öne atılmak için hamle yaptı ama anında mani oldum. Görünmez bir kalkan ikisinin arasına koyup.
" Hiç didişmenizi çekemem. Hem buradaki kişiler bizim o muhteşem olaylarımıza çok şahit oldular. Yani öyle şanın ve şöhretin onlara sökmez." demiş ve diğerlerine bakmıştım.
"Hoş geldiniz." dediğimde hepsi tebessümle hoş bulduk demişlerdi. Dennis gölün olduğu yere gidelim diyince kabul etmiş ve oraya gitmiştik. Tabii yol boyunca Victoria ve Dehri birbirine sataşmayı ve birbirlerini kovalamayı eksik etmemişti.
Gölün olduğu tarafa geldiğimiz gibi hemen diğerleri büyük kayalıklarla oturup öyle etrafa bakmaya başladıkları anda bende ayılmak adına göle doğru yaklaştım ve suya ellerimi koyup ıslatıp, elimin tersiyle yanaklarımı ıslattım.
"Yorgun görünüyorsun." diyen Dennis 'in sesini duyunca anında onu onaylayan bir mırıltıyla karşılık verdim.
"Sebebi ne peki?" dedi Kavi merak eden bir sesle. Son kez elimin tersiyle yanağıma ıslattıktan sonra arkama dönüp Kavi' ye baktım.
"Sonra anlatırım şu an pek önemli bir şey değil." demiş ve konuşmayı başka bir sefere ertelemiştim. O sırada hâlâ Victoria ve Dehri oradan oraya gidip duruyor, Victoria ara sıra kovalayan bazende kaçan taraf oluyordu. Dehri 'yse çoğu zaman kaçarken bile Victoria' ya söylenip duruyordu.
Olduğum yerden ayrılmadan ayakkabılarımı çıkartıp biraz gölün kıyısında ayaklarımı suya sokmaya karar verdim. Soğuk serin su iyi gelmişti. Birden Kavi 'de olduğu yerden kalkıp bana doğru ilerledi ve benim gibi o da ayaklarını suya soktu. Anında bakışlarımı ondan kaçırıp biraz uzağa gittim. Hâlâ geçen sefer yaptığım şeyin utancını yaşıyordum ona karşı. Bu yaptığım şey tabii onun dikkatinden kaçmadı ve hemen olduğum tarafa doğru geldi.
"Geçen sefer ki olay için mi benden uzak duruyorsun? Yapma Emira ben bunu hiç umursamıyorum. Sende umursama lütfen. Senin kim olduğunu biliyorum. Bir efsun altında olan şey için bunu yapma aramıza mesafe koyma. Ben senin dostluğunu çok seviyorum." diyince anında ona minnettar bakışlarla baktım. Sonrasında gölün kıyısında öylece ikimiz konuşarak ilerlerken birden pat diye bir şeyin suya düştüğünü duyunca aynı anda Kavi 'yle beraber aynı anda kafamızı arkaya çevirdik.
Ve ileride suya düşen Dehri' yi gördük. Anında Victoria 'nın kahkahası etrafta çınlarken birden Dehri suyun içerisinde sinirle söylenmeye başladı.
"Ne gülüp duruyorsun! Ayağım kaydı. Elini uzatta kalkayım." diyince Victoria zar zor durduğu kahkahaları arasından olur dercesine kafasını salladı. Sonrasında anında elini uzattı Dehri tutsun diye. Dehri uzatılan eli tutup ayağa kalkacakken birden Victoria elini bırakınca Dehri tekrar suya düşünce biraz öncesinden daha yüksek bir kahkaha attı.
Sonrasında anında Victoria olduğu yerden harekete geçip koşmaya başladı. Dehri ise yaşadığı şey yüzünden daha çok sinir küpüne döndü ve olduğu yerden doğrulup hızla onun arkasından koşmaya başladı. Victoria yönünü değiştirip hemen bizim olduğumuz yöne gelince anında tedirgin oldum. Victoria diğerlerini es geçip benim olduğum yöne gelince anında onu uyardım.
"Sakın benim olduğum yere gelme!" dedim ama beni dinledi mi? Tabii ki hayır. Anında arkamda bulunan bir yere geçip Dehri 'nin gelmesini bekledi. Dehri sonunda Victoria' ya yaklaşınca anında Victoria ben ve Kavi 'nin etrafında koşturmaya başlayınca anında yavaşça sudan çıkmak için kıyıya doğru ilerledim. Anında bana Kavi' de eşlik etti.
Biz kıyıya doğru yaklaşırken birden Victoria arkama geçip saklanınca anında ona gitmesini söyleyen sözler söyledim ama beni dinlemedi ve Dehri ve o etrafımda daire oluşturacak şekilde dönüp durdular. Hatta Dehri ara sıra öne doğru birkaç hamle yaptı ama buna engel oldu Victoria ters yönde gidip dururken.
Sonra birden ne olduysa ikisi de bana doğru yaklaştı ve etrafımda dönüp dolaşıp birbirlerini suya atmaya çalışırken onlar yüzünden dengemi kaybettim ve birden ayağım kayınca hızla suya düştüm.
Pat diye suya düşünce anında her yerim sırılsıklam oldu. Suya düşmemle büyük bir sessizlik oldu. İkiside hareket etmeyi bıraktı o anda. Derin nefesler almaya başladım. Islanan kıyafetlerim, yüzüme yapışan saçlarım bir kere daha ne yaşadığımı bana hatırlattı. Yaşadığım rahatsızlık öfkemin daha çok kabarmasını sağladı.
"Size durmanız için baskı yaptım ama siz ne yaptınız! Durmadınız! Ve sizin yüzünüzden suya düştüm ve sırılsıklam oldum!" diye tehditvari bir sesle konuşunca anında avını avlamak için zaman kollayan bir yırtıcı gibi ikisine baktım.
Sırt üstü düştüğüm sudan iki elimle doğrulamaya çalıştığım gibi ikisi arkasına bakmadan kuleye doğru koşmaya başladılar. Bende anında onların arkasından koşmaya başladım. Çıplak ayaklarımla birlikte çakıl taşları bulunan kıyıdan uzaklaşmaya başladım .
Arkamdan diğerleri kıyamet kopacak birazdan dediklerini duydum. Anında elime ne geçse onlara doğru büyüyle fırlatmaya başladım. Anında ikisi de attığım şeylerden kurutmaya çalışıyor bir yandan da hızla koşup onlara yaklaşmamamı sağlıyordular.
"Dünyanın diğer ucuna bile gitseniz benden kurtuluşunuz olamayacak!" diye avaz avaz bağırarak onları kovalamaya devam ettim. "Buraya gelin! Kaçmayın!" dediğim anda önden koşan Victoria ve Dehri 'nin sesini duydum.
"Koşmayı bıraksak bizi diri diri öldürürsün sen." demiş ve can havliyle koşmaya devam etmişlerdi.
''Sizi eninde sonunda yakalayacağım. "demiştim onların arkasında hala koşmaya devam ederken.
Onlar sonunda kulenin sınırlarına gelip açık olan kapıdan içeri girdiklerinde anında birkaç saniye sonra bende kulenin ön bahçesine ulaşmıştım. Gözlerim onları aradığında ikisi de çoktan kulenin ön bahçesinde ilerlediklerini görünce anında önüme gelen boş çiçek saksısını hızla büyüyle onların olduğu tarafa doğru fırlattım. Ama koştukları için saksı boş yere çarptı ve kırılıp yerlere saçıldı. Hızımı alamayıp birkaç tane daha fırlattım.
Bahçede bulunan bazı kişilerin tuhaf bakışlarını göz ucuyla olsada görmüştüm. Şimdi hem bu halimizi görüp şaşırıyor hemde benim acımasızca onlara fırlattığım boş saksılara bakıp duruyordular.
Şaşırmaları normal çünkü onların arkadaşım olduğunu ve onlara şu an yaptığım şeyi sorgulamaları normal.
Bahçenin arka kısmına geçtikleri anda hemen onları takip ettim ve tam salıncağın olduğu alanda onları kıstırdım.
"Emira beni korkutuyorsun." diyince Dehri anında ona tehlikeli bir gülümsemeyle baktım.
"Ah ne güzel amacımda bu zaten." dedim ve onlara doğru küçük bir adım attım. Adımım ikisini de tedirgin etti. Birbirlerine bakıp kaçmak için an kolladılar ama anında ikisinin hemen sağ ve sol tarafına iki kalkan oluşturdum gitmelerini önlemek için. İkisini de kapana kıstırdım. Sadece ön taraftan kaçma ihtimalleri vardır ama onun sonunda ise ben bulunuyordum.
"Emira canım dostum." diye anında yaranmaya başlayınca Victoria anında onu bakışlarımla susturdum.
"Sağa sola gidemezsiniz ya bana doğru gelip teslim olursunuz ya da arkanızda olan uçurumdan atlayın." diyince anında ikiside şaşkınlıkla konuştu.
"Uçurumdan atlamamızı mı istiyorsun ?" dedi Victoria.
" Hayatta atlamam." dedi Dehri ona tezat bir cevap verirken.
"Peki o halde bunu kendiniz istediniz." diyip anında tüm gücümü parmak uçlarımda birleştirip yavaşça onları can yakıcı bir darbeye hazırlamaya başladım. Güç parmak uçlarımdan bir an önce hedefine gitmek için can atıyordu.
"Ya da tekrar düşündüm de bence Victoria uçurumdan atlamak daha az acı verecek gibi. Zaten o gücü üzerimize saldığı anda aldığımız darbeden dolayı geriye savrulup uçuruma düşmüş olacağız ama kendimiz atlarsak daha az acır canımız." diye ilk sunduğum seçeneği tercih ettiğini açıklayınca Dehri anında Victoria onun dediğini onayladı ve ikisi de arkasını dönüp hızla kendini uçurumdan atınca anında hızla büyüyü serbest bıraktım.
Arkamı dönüp birkaç adımda bizimkilerin olduğu alana geçtim.
"Gerçekten atladılar mı?" dedi Dennis hâlâ idrak edemeyerek.
"Bir şey soracağım Emira daha önce hiç uçurumdan atladın mı?" diyerek yanıma gelen Nehar 'a hayır dercesine başımı iki yana salladım.
Hayır cevabını alınca anında bakışları uçuruma çevrildi.
"Onları iyi biri olarak hatırlayacağım." diyince anında bu dediğine tam gülecekken son anda kendimi tuttum.
"Bence hemen uçuruma gidelim ne haldeler diye." diyerek Kavi oldukları yerde diğer dördünü tam harekete geçirecekken anında kulenin arka kısmından telaşla çıkan Süreyya hanımın sesi hepimizin o yöne doğru dönmesini sağladı.
"Emira ne oluyor? Neden onların uçurumdan atlamasını istedi?" diye peş peşe sorularını sorunca bizi gördüğünü anladım.
"Hak ettiler ondan uçurumdan atamalarını istedim." diye çok basit bir şeyden bahseder gibi anlatınca anında Süreyya hanımın peşinden gelen Arın hoca bir durumun tespitini yaparcasına konuştu.
"Demek ki sizlerin arkadaşlığınız böyle oluyor. Zararlı yönleri de var. İlk kez buna tanık oluyorum." diye kendi kendine konuşan Arın hocayı hepimiz maalesef duymuştuk. Bunu fark edince anında kendini toparladı ve hemen bakışlarını uzaklaştırdı bizden.
"Emira ya bir şey olmuşsa onlara hiç mi merak etmiyorsun?" diyince Süreyya hanım hayır anlamında başımı salladım.
"İnanamıyorum." dedi hâlâ yaşadığı şaşkınlığını üzerinde atamadan. Sonra bakışları yanımda bulunanlara çevrildi. "Gidip onların ne halde olduğuna bakın. Umarım kötü bir şeyleri yoktur." dediğinde Süreyya hanım tam arkamdakiler harekete geçeceği anda hemen sağ elimi havaya kaldırdım ve yavaşça elim sol taraf döndürüp portalı açtığım gibi yüksekten aşağı pata küte Dehri ve Victoria düştü çığlıklar eşliğinde.
" Lanet olsun düşe düşe bir hal oldum." dedi Victoria tahammülü kalmamış bir sesle.
"Kalk kolumun üstümden Victoria!" diyince Dehri anında Victoria olduğu yerden ayağa kalkmaya çalıştı.
Bakışlarımı Süreyya hanımı buldu.
" Gördüğünüz üzere gayet iyiler. Sadece sonsuz bir portola hapsedildiler. Düştükten bu yana oradan oraya düşüp duruyordular." dedim sakin bir sesle. Süreyya hanım bir sorun olmadığını görünce daha fazla burada durup çıldırmamak adına burayı Arın hocayla terk edip gittiler. Sanırım sorunlu olduğumu düşünüp durduğu için pek üstelemeden çekip gitmişti.
Ellerimi arkamda kavuşturup yerden ayağa kalkıp bana kötü bakışlarla bakan Dehri ve Victoria 'ya baktım. Victoria sinirden eli ayağına dolanmış gibi üzerini düzeltmeye çalışırken bir yandan bana öfkeli bakışlarla bakmayı ihmal etmedi.
"Hak ettiniz hiç öyle bana kötü kötü bakayım demeyin. Dua edin uçurumdan düşürmedim o daha sancılı olurdu sizin için." diyince anında Dehri çenesini tutamadı ve alaylı bir şekilde konuştu. Sinirden çenesi kitlenmiş bir şekilde hızlı alıp verdiği nefesleri arasından bana bakıp durdu.
"Lütfettiniz Emira hanım. Kızım mahvoldum düşmekten. Oradan oraya düşüp durdum. Keşke uçurumdan düşseydim en azından bir kere düşmüş olurdum." diyince ona otuz iki diş gülümsedim.
Bunu gördüğü anda birden rengi attı.
"Hatırlat bir daha ki sefere bunu yaptırıp durayım senin için." diyerek ona bunun olacağını söyleyince anında olduğu yerde bir şey diyemez hale geldi.
Hemen üzerimde kurumuş kıyafetleri değiştirmek için odama doğru yol aldım. Ben ilerlerken Dehri ve Victoria yaşadıklarını diğerlerine anlatmaya başlamıştı. Arkamdan bana dediklerini duyduğum halde hiç oralı olmadan arka kapıdan kulenin içerisine girdim. İçeriye geçince anında kimseyle karşı karşıya kalmamak için çalışanlara özel olan alandan kendi odamın bulunduğu kata çıkmıştım.
Odaya gelince hemen üzerimi değiştirdim ve hâlâ nemli olan saçımı el havlusu yardımıyla kurulamaya çalıştım.
Sonrasında odadan çıkarak ortak kütüphaneye geçip orada kendi başıma zaman geçirmeye başladım. Zaten birazdan Dehri ve Victoria buraya gelip başımı şişirmeye başlarlardı. Onlar gelene kadar biraz sakinliğin tadını çıkarmakta yarar vardı.
Kütüphaneye yeni gelen kitapları boş bulduğum masaya koyup tek incelemeye başladım. Şu sıralar en çok yaptığım şey kitap okumak ve oradan işime yarayacak bilgileri not almaktı. Şu anda bunu yapıyordum.
Şu an dersliklerde ders alan öğrenciler ara verildiği için çoğu kişi buraya gelmişti. Sessizliğin hüküm sürdüğü kütüphanede kimse ses çıkarmıyordu. Herkes gibi bende sessizce işimi yaparken birden kütüphanenin kapısı açıldı ve içeriye daha girmeden Victoria 'nın yüksek sesi duyuldu.
"Of bu sıkıcı yerde ne yapıyorsun yine sen?" demiş ve sonra içeriye girmişti.
Kapıda dikilen bedeniyle olduğum tarafa bakmadan hemen önce içeride olan kişilerin tüm bakışları ona çevrildiği için aniden küçük bir şok yaşamış sonrasında yaşadığı küçük çaplı utancın hemen ardından kapıyı sessizce kapatıp olduğum yere doğru gelmişti. Karşımdaki yerini aldıktan sonra bedenini masaya doğru hafifçe eğip, bana bakışlarını çıkartmış ve hemen sonrasında fısıldayarak konuşmaya başlamıştı.
"Senin yüzünden bugün rezil olmaya doymadım." dediğinde ters bakışlarımın hedefi oldu. Ona olan bakışım anında yüzündeki suçlayıcı ifadeyi söküp attı.
"Ben mi dedim kütüphaneden içeri girerken bağırıp dur." diyerek suçlu tarafın ben olmadığımı ifade ettim. Elimde çevirip durduğum kaleme bakıp duran Victoria olduğu yerde rahatsızca kıpırdayıp durdu.
"Bunların da bugün buraya gelesi tutmuş. Normalde asla gelmez ama bugün gelmişler." diyerek yersiz bir suçlamada bulununca ona bir şey diyemedim ve bakışlarımı önümde duran kitaba çevirdim.
Önümde duran kitabı okurken Victoria biraz sonra masada duran herhangi bir kitaba uzanmak isterken birden üst üstte koydum kitapları masadan devrilmesini sağladığında birden pat diye bir ses duyulmuştu.
Kütüphanede bulunan herkes tekrar sesin geldiği yere baktıklarında yine bu sesin Victoria tarafından çıkarıldığını görünce ona tasvip etmeyen bakışlarla bakmaya başladıkları anda Victoria homurtular eşliğinde yere düşmüş olan kitapları toplamaya başlamıştı. Sonunda yerdeki son kitabı da alıp hemen masaya bırakıp bir tanesini alıp gelişi güzel incelemeye başladı.
Bakışlarım ondan uzaklaştığında önümde yazan bilgiyi yanımda bulundurduğum küçük not defterine yazmaya başladığım sırada Victoria sessizce tekrar konuşmaya başladı.
"Ne yapıyorsun sen yine?" diye kendince sessiz ama buradakiler için gayette rahatsız edici bir sesle konuşunca Victoria ona tersçe bakan birkaç kişiye aynı bakışla karşılık vermişti.
"Şunu yapmayı kes. Sen onları rahatsız ediyorsun onlar seni değil. Sen gelene kadar burası gayette sessiz ve sakindi. Ve çok bilmek istiyorsan söyleyeyim yeni gelen kitaplardan kendim için önemli sayılan bilgileri not alıyorum." demiştim kendi hatasını kabul edip sızlanmayı bırakması için.
Bana olan bakışları sonunda netlik kazanınca tekrar kaldığı ile döndü. Birkaç dakika boyunca sessiz kalmayı başardı ama sonradan olduğu yerden kalkıp etrafta turlamaya başlığında herkes ona bakmaya başladı. Çünkü giydiği topuklu ayakkabı çok ses çıkarmaya başlamıştı. İlk geldiği anda kimse umursamadı ama şimdi tık tık sesi bu sessizlik içerisinde çok göze çarpıp duruyordu.
Herkes nedense konuşmak yerine sadece bakışlarıyla onu uyarmaya çalışıyordu. Çekindikleri bir şey mi vardı? Bakışlarımı tek tek onlarda gezdirdiğim sırada hepsi göz ucuyla bana bakıyordu.
Bir şey mi kaçırdım? İç çekip tekrar kaldığım yerden kitabı okumaya başladığım sırada tekrar kütüphanenin kapısı sertçe açıldı ve hemen içeriye Varisler ve Dennis girdi. Çıkarıp durdukları gürültü bu sefer artık burada olanların canına tak etmişti. Biraz sonra daha fazla gürültü çıkacağını tahmin ediyor olmalılar ki hemen burada bulunan üç grup arkadaş anında kütüphaneden ayrılmak için atağa geçtiler. Birkaç saniye içinde onlar burayı terk ettikleri anda hepsi bir anda olduğum yere doğru ilerlediler.
"Ay sonunda çıktılar. Sanki görende çok başarılı bir öğrencilerde. Hepsi yıl sonunda zar zor bir üst sınıfa geçiyorlar.." diye Victoria 'nın serzenişte bulununca anında onu kınayan bakışlarla baktım. Bunu anında fark etti.
"Ne yalan mı?" diyince ona sadece bakıp durdum.
"Hayırdır hepiniz niye paldır küldür buraya geldiniz?' diye soğuk bir sesle konuşunca anında hiçbir şey olmamış gibi davranan Dehri çaprazımda olan sandalyeye geçip oturdu.
" Kuleye gelince şunu fark ettim çok sıkıcı olma özelliği hâlâ devam ediyor. Bizde dedik Prenses' in yanına gidelim." dediğinde anında önümde duran kitabı kapattım. Bu Dehri 'nin bir anda olduğu yerde kıpırdamasını engelledi.
"Yani gelip beni mi meşgul etmek istediğiniz? Can sıkıntınızı giderecek biri miyim?" diye yalandan alınmış bir sesle konuşunca anında Dehri başını ayakta dikilen Enfal' e çevirdi. Sanki diyecek bir şey bulamayınca yardım dilemek için Enfal 'e bakmıştı.
"Şaka yapıyorum. "diyince anında rahatlamış ve olduğum yere bakmıştı.
" Sen neyle meşgulsün? "demişti bu sefer Dehri.
" Sence neyle uğraşıyor gibi? Kız boş değil ki onca işi gücü var ama bu işinin gücünün arasında birde seninle uğraşmak zorunda kalıyor. "diye Nehar laf atınca Dehri 'ye anında yüzüne doğru gelen kitabı son anda tutmuş ve masaya usulca bırakmıştı.
" Dalaşmayı bırakın rica etsem. Neden geldiğinizi anlatın paşa paşa? "diye amaçları ne diye sorgulayınca anında Dennis birden yaslandığı raftan omzunu çekip bana doğru adımlarken sorumu cevapladı.
"Bu meraklı biraz önce iki kızın konuşmasını dinledi ve Renas hocanın yarın verecek olacağı derste bir ırk meydana getirme büyüsünü anlatacakmış buda bu derse katılmak istiyor. Ve birde derse girmek için ondan izin istemeni ." dediğinde olanı biteni anlatan Dennis 'e devam et dercesine baktım. "Tek başına katılmak istemiyormuş bizimde gelmemiz istedi bizde Emira katılırsa geliriz dedik. Karın ağrısı bu işte anlayacağın." diyince anında bakışlarım Dehri' yi buldu.
Bana yavru kedi bakışları atmaya başlayınca anında ona ifadesizce baktım.
"Çok beklersin. Ne işim var benim orada. Hayatta olmaz. Birde izin isteyen ben mi olacağım. Çok istiyorsan odası nerede biliyorsun. Git konuş kendi adına. Beni muhatap etme zaten onca şey yüzünden doğru düzgün geçmiyor günüm birde şu derse katılıp başıma iş açamam. Kusura bakma bu işte tek başınasın. "dedim ve hemen önümdeki kitapları büyüyle eski yerine koymaya başladım. Kitaplar eski yerine gidince anında not defterimide alıp hemen burayı terk etmek için ayağa kalktığım gibi kapıya doğru ilerledim.
Bu ani sert çıkışımı beklemiyor olabilir ama Ahrar 'la olabildiğince muhatap olmamak için uğraşırken birde onunla bu iş için mi konuşacağım. Yok ya!
Kütüphaneyi terk edip merdivenlerden aşağı inerken bulunduğum zemin katın hemen başında onu fark ettim. Ah ne güzel bir rastlantı!Bugün başka daha ne isteyebilirim ki! Yine simsiyahlar içerisinde duruyordu. Siyah bir gömlek ve pantolon...
Elinde tuttuğu birkaç kitapla odasının olduğu yere doğru ilerliyordu. Hafif uzamış sakalları, keskin yüz hatları ve kusursuz duruşu insanın ona uzun uzadıya bakmasını sağlıyordu. Olabildiğince çok uzun incelememek için anında bakışlarımı ondan çektim. Hemen zemin katta ilerlerken adım seslerim onun adım seslerine katılınca anında varlığımı sezdi. Bakışlarımı ona değince bir an duraksayacak gibi oldu ama kaldığı yerden devam etti yürümeye.
Ahrar beni fark edince yavaş olan adımlarını hızlandırdı. Ah konuşmak için bir an yakalamak istediğini nasılda iyi biliyorum. Maalesef benim konuşmak gibi bir niyetim yok. Hemen bakışlarımı yere çekip onu görmezden gelerek ilerlemeye devam ettim.
Tam yan yana geçecekken onun başı olduğum tarafa çevrildi. Bunu göz ucuyla görmüştüm. Onu yok saymam biraz keyfini bozmuş olmalı bunu hissediyordum. Bir an konuşacak gibi oldu ama sonradan adımları aynı hızla devam etti ve birbirimizden yavaşça uzaklaştık. İki farklı yöne doğru yol aldık. Adım sesleri devam etsede eminim ki başını çevirip bana bakmış olmalı bunu hissediyordum.
Sonunda koridorun başına ulaşınca sağ tarafa dönüp onun görüş alanından çıkıp diğer koridora saptım. Onun yörüngesinden ayrılınca derin bir nefes aldım. Sessizce ilerlerken zihnimde dönüp dolaşan bir düşünce belirdi. Ama bu düşünce canımı sıktı.
Çünkü yapmak istediğim bir şey değildi. Ve bunu yaparsam kendime çok kızardım. Anında başımı iki yana salladım. Hemen hızla merdivenlerden çıkmaya başlayacakken anında durdum. Lanet olsun bu istediğim şeye! Anında derin bir nefes alıp koridorda kimse var mı diye bakınmaya çalıştım.
Kimse olmayınca anında ruhum bedenimden dışarı çıktı ve bedenim bir canlı gibi ilerlemeye devam etti. Bedenim yukarı çıkınca bende hemen geriye doğru dönüp geldiğim yolu geri gitmeye başladım.
Evet doğru bildiniz onu izleyeceğim nedense gereksiz bir merak beni kıskıvrak ele geçirmişti.
Ahrar 'ın odasının önüne gelince yavaşça içeriye doğru süzüldüm. Ruh formatında olduğum için içeriye girmem konusunda asla zorluk yaşamıyordum. Neyse ki ruh formatında olduğum anda kimse benim varlığını anlayamazdı. Lord Yelit hariç ve bir de o ismini zikretmediği kişi çünkü bir ara onun odasına da böyle girmiştim ama beni fark etmişti.
Ve bir kişi daha beni bu halde görebilir demişti acaba o kişi kimdi? Umarım Ahrar değildir. Yoksa bugüne kadar birkaç kere bu deneyimim olduğundan anlamış olmalı ama nasıl çaktırmaz ki?
Hem ben Serra ve onun konuşmasını duyduğum anda bile açık vermedi eğer o olsaydı anında oradan ayrılıp giderdi ben öğrenmeyeyim diye. Bence bu kişi başka biri ama kim? Düşüncelerimi erteleyip hemen içeriye göz attığım anda Ahrar 'ı odasında bulunan tekli koltukta kitap okur vaziyette buldum. Eh yani yapacak başka bir aktivitesinin olmadığı aşikardı.
Kitapları onun için çok değerliydi. Yavaşça tam karşısına geçip önünde duran küçük orta sehpanın üzerine oturup ona baktım. Bir an beni gördüğü düşüncesine kapıldım ama bakışları elinde duran kitaptaydı. Bu adam odasına gelir gelmez anında kitap mı okumaya başladı?
Anında kitabın ne ile ilgili olduğuna baktım ama kahverengi ciltli kitabın üzerinde herhangi bir yazı yoktu. Anında merakla olduğum yerden doğrulup hemen Ahrar 'ın arkasına geçip neyi okuduğuna baktım. Arkasına geçtiğim anda anında o keskin kokusu burnuma çalındı. Lanet olası bu kokusu sinirimi artık bozmaya başladı. Acaba bu hangi çiçeğin kokusuydu? Neyse yapman gereken şeye odaklan! Anında Ahrar' ın arkasından yavaşça kitaba doğru baktım.
Önümde duran kifap herhangi bir okuma kitabı değildi. Ahrar 'ın elleri arsında duran kitabın sayfasında maddeler halinde bir şeyler sıralanmıştı. Ben Ahrar kitap okuyor sanıyorken aslında o sayfaya bir şey yazdırıyordu büyüyle.
Ne yazdığını okumaya çalışınca bunun bir büyü defteri olduğunu anladım. Ne yani Larut gibi o da mı büyülerini bir yere aktarıp duruyordu? Peki ne üzerine büyüler vardı bu defterde? Yazısını okuyamadığım için ne hakkında olduğunu anlamadım.
Ben tam bir adım Ahrar 'a yaklaşacakken birden anında Ahrar' ın önünde bir mektup belirdi. Çatılı kaşlarım arasından mektubun kimden geldiğini anlamaya çalıştım. Ahrar mektup belirince anında önünde duran mektubu kavrayıp hemen yavaşça eğildi ve önünde duran orta sehpanın çekmecesini açıp o mektubu içi mektup dolu çekmeceye koyup hemen kapattı. Ne yani okumayacak mıydı? Görebildiğim kadarıyla diğer mektuplarda açılmamıştı. Acaba mektup kimdendi?
Ahrar elinde tuttuğu kitabı orta sehpaya bırakıp yerinden kalkıp yatağına doğru ilerledi. Bense öylece olduğum yerde onu izledim. Yatağına yaklaşınca yavaşça ayakkabısını çıkartıp anında yüz üstü yatağa uzandı. Başını sağa çevirip yanağını yastığı yasladı. Bana dönük olan yüzünü izlemeye başladım.
Yorgun duruyordu. Günün yorgunluğu olduğunu düşünmüyorum. Başka bir şeydi bu. Ahrar sessizce uzanırken birden kapısı çalındı. Ahrar isteksiz bir şekilde yataktan kalkıp oturma pozisyonuna geçti. Gel komutunu verdiği anda kapıyı açıp içeriye giren kişi hiç beklediğim kişi geldi.
Süreyya hanım....
İçeriye gelince anında Ahrar 'a tebessümle baktı. Ahrar saygı gereği tam kalkacakken anısına Süreyya hanım onu tek eliyle durdurdu. Hemen Ahrar' ın yanına doğru ilerledi ve yanındaki boşluğa geçip oturdu.
"Yorgun duruyorsun yine mi uyumadın? Kaç gün oldu?" dediğinde bilmediğim bir mesele olduğunu o an anladım. Ahrar duyduğu soru karşında dalgın bakışları arasında cevap verdi.
"Alışığım merak etmeyin. Bu ayı çoğu zaman uykusuz geçiririm. Siz canınızı sıkmayın. Halledeceğim bu işi." dediğinde uykusuz olmasının sebebini ölesiye merak ettim.
"Renas sende biliyorsun ki bu senin için artık risk haline geldi. Bir an önce o çiçeği bul ve kendini bu azaptan kurtar. İstersen ben konuşayım sana yardım etsin diye." dediğinde aniden Süreyya hanımın bu dediğine Ahrar karşı çıktı.
"Hayır ben bunu hallederim kimse bu meseleye onu karıştırmasın. Sizden ricam bu onu buna dahil etmeyin. Çünkü bunun için zorunluluk hissetsin istemiyorum." diye Süreyya hanımın dediğini onaylamadığını belli etti.
"Her şeyi senin için yapıyoruz. Bence bunu bilmeli. Çoğu şeyi bilmiyor ve sen bunun için çabalayıp durmuyorsun." dediğinde Süreyya hanım hafif azar barındıran sesiyle, Ahrar anında bunun olmadığını belli eden bir tavırla Süreyya hanıma baktı.
"Çabalıyorum ama ben demeden olsun istiyorum bunu. Diğer türlü bir doğruya ulaşmak çok zor olacaktır. "dediğinde çok üstü kapalı konuşunca tam neyden bahsediyor kavramak çok zor oldu.
" Peki seni zorlamak istemiyorum ama sonuna ulaştığını anlarsam gidip kendim konuşurum haberin olsun sen yeterince zaman kaybettin. "diye imayla konuşunca Ahrar sadece peki olur dercesine başını salladı. Süreyya hanım söylemek istediklerini söyledikten sonra anında olduğu yerden ayrılıp odayı terk etmişti. Ahrar o gittikten sonra sırt üstü uzanıp tavanı izlemeye başladı.
Bir rahatsızlığı mı vardı acaba? Bunu nasıl öğrenirim bilmiyorumda. Araya Victoria 'yı katsam anında ya Ahrar anlardı ya da Süreyya hanım bunun sebebini sorardı. İçim içimi yerken bunu boş vermek zor geliyorda.
Eğer uykusuz kalmasını sağlayan şeyi öğrenseydim anında bunu ortadan kaldırırdım. En iyisi Ahrar' ı benimle konuştuğu bir anda ağzını yoklayıp bunu öğrenmekti. Ne düşünürse düşünsün onun sağlığı kadar benim için önem arz etmiyordu.
Ahrar ne ara kapattığını görmediğim gözlerine bakarken belki işe yarar diye onu bir zararı olmayan büyüyle uyutmaya çalıştım. Umarım bunu bende bilmezdi. Zaten yorgun duruyordu belki de sızdığını düşünebilirdi.
Ahrar 'ın tamamen uyuduğunu anlayınca yavaşça ona doğru yaklaşıp yatağın ondan kalan boş kısmına oturup onu daha yakından izlemeye başladım. Düzgün nefes alıp verdiğini yavaşça yukarı inip kalkan göğsünden anlamıştım. Çoktan uykunun kollarına teslim olmuştu. Uzun kirpikleri lacivert harelerini örtmüş, onları bana hasret kılmıştı.
Bir kolu karnının üzerinde duruyorken diğer kolu hemen belinin yanında yatağın üstündeydi. Az önce yastığa yüz üstü uzamasından dolayı saçları bozulmuştu. Parmaklarım yoksunluk yaşıyormuş hissiyle dolup taştı. Yavaşça ona doğru eğilip sol elimi onun sağ yanağına yasladım. Yeni çıkan sakalları avucumun içerisine batıp durmuştu. Bu iç gıdıklayıcı bir etki yarattı o anda. Onu uyandırmamaya özen göstererek hemen yanağını usulca okşadım.
Biraz daha ona doğru eğilip sıcak dudaklarımı onun sol yanağına değdirip küçük bir buse kondurdum yanağına. Yanağını öptüğüm anda boynuna yakın olduğum için kokusunu daha yakından soludum. Onu çok özlediğimi daha çok hissettim kokusunu soluduğum anda. Bunu bize yaptığı için ona bir kere daha kızdım. Kulağına dudaklarımı yaklaştırdım ve usulca şu iki kelimeyi zikrettim.
"Uyu sevgilim..."
Bu sözü söyledikten hemen sonra anında bedenime geri döndüm. Gitmeden hemen önce Ahrar 'ın ismimi zikrettiğini duymuştum ama anında yanından çekip gittim. Bedenime geri döndüğüm anda kendimi odamda yatağımda uzanmış bir halde bulmuştum.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Yalnızlık kimi zaman can sıkıcı bir şey olabilir ama kimi zaman ona muhtaç jile olabilirsin. Şu an mesela bunu istiyordum. Yemekhaneye geldiğim andan bu yana Varisler, eğitmenler ve diğer herkes koyu bir sohbet içerisindeydi. Bense yemeğimi sakince yiyip onları dinliyor gibi yapıyordum ama bu böyle değildi iç tarafına baktığımız anda.
Zihnim Ahrar 'la meşguldü. Uykusuz kalma sebebini ve Süreyya hanımla olan konuşması epey bir süre zihnimi meşgul eden bir sebep olmuştu. Tabağın yanında duran suya uzanıp birkaç damla su içtikten sonra hemen bardağı olduğu yere geri koydum. Sonrasında bakışlarımı masadakilere çıkardım. Keyifleri yerindeydi hepsinin. Yarın verilecek davet için şimdi konuşmaya başlamıştılar.
Büyük bir kutlama olması istenildiği aşikardı. Ah orada bulunmak istemiyorum ama maalesef katılmak zorundayım. Yemeğimi yedikten sonra sessizce masadaki sohbeti dinlemeye başladım. Victoria nedense yine ortalıktan bir anda yok olmuştu. Ara sıra Dehri 'ye baktığımda bana kırgın olduğunu görmüştüm. Bunun şu saçma dersle alakası olduğunu biliyorum.
Bunun için zaten çoktan bir şey yapmıştım. Küçük bir notta Ahrar' dan yarın erkenden olacak o derde Varisler 'in katılmasını talep etmiştim. Geri çevirmeyecekti bundan emindim. Sabah bunun haberini alırdı zaten. O zamana kadar surat asmasını sorun etmeyeceğim. Yemeğimi yedikten sonra sessizce masadan kalkıp odama geçmişti. Nedense kendimi yorgun hissediyorum ve erken uyumak beni dinlendirecekti.
Odama geldiğim gibi üzerimi değiştirdim ve hemen yatağa geçip uyudum. Zaten uykuya dalmam çok uzun sürmedi. Derin bir uykunun kollarına çekilmiştim.
Uyandığımda sabahın erken saatleriydi. Kısa bir duş alıp hemen üzerimi giymiştim. Sonra hemen zaman kaybetmeden bahçeye inmiş ve gelecek olan misafirlerimi karşılamak istemiştim. Davete Tarsis Kralı gelemesede Kiran ve Mera gelecekti. Bahçeye çıkıp onların bir an önce kuleye giriş yapmasını bekledim.
Hava hâlâ güneş tam doğmadığı için sıcak değil soğuktu. Erken saatlerde yola çıkmışlardı ve bundan dolayı erkenden burada olacaklardı. Onların gelişini beklerken bahçede birden biraz ileride olan muhafızlar hemen bahçenin geniş kapısını açınca geldiklerini anladım. İlk önce iki atlı asker göründü onun hemen ardından at arabası içeriye giriş yaptı en sonda dört adet atlı asker. Onlar içeriye girince hemen kapılar kapatıldı.
Yavaşça olduğum alana doğru at arabası geldi. Sonunda durduğu anda olduğum yerde kıpırdamadan onların at arabasından dışarı çıkmasını bekledim. Atın üzerinden inen asker hemen at arabasına ilerledi ve at arabasının kapısını açıp içeride bulunan Kiran ve Mera 'nın çıkmasını bekledi. İlk çıkan Kiran oldu hemen arkasına dönüp içeride olan Mera' nın çıkması konusunda ona yardım etti. Sonunda ikisi de yan yana olduğum alana doğru geldiklerinde yüzlerinde içten bir tebessümle bana bakıyordular.
"Ah işte en sevdiğim çiftte burada. Hoş geldiniz." dediğimde hemen Mera 'ya doğru ilerledim ve ona sıkıca sarıldım. "Sensiz kule çok boş." diyince Mera anında sıkıca kollarını bedenime sardı ve bende seni özledim dedi.
Kollarımı çözüp ona baktığımda güzelliğine güzellik katmıştı sevdiği adam tarafından çokça sevilmek. Anında Kavi 'ye de sarılıp ona da hoş geldin dedikten sonra içeriye geçtik beraber.
"Ee nasıl geçti yolculuk? Keyifleriniz yerindedir umarım." dediğimde konuşan Kiran oldu.
"Bir sıkıntı yok. Sen nasılsın?" dediğinde eh dercesine başımı hafifçe omzuma doğru eğip cevap verdim.
"Peki o halde siz odanıza kadar eşlik edeyim dinlendikten sonra kahvaltıya iner sonra günün kalanında davete kadar zaman geçirmiş oluruz." dedim.
Onları odasına kadar götürmüş ve bir istekleri olup olmadığını sorduktan sonra onları yalnız bırakıp hemen Kara Orman'a geçmiştim. Kara Orman'a geçince Moritanya Kalesi'nde olan birkaç işimi halletmeye çalıştım kahvaltıya kadar.
Alel acele bitirdikten sonra hemen kaleye geri döndüm. Döndüğüm anda çoğu kişi çoktan yemekhaneye gelmişti bile. Anında bende diğerleri gelene kadar masadaki yerimi almış ve sessizce beklemiştim. Birkaç dakikaya kadar neredeyse çoğu kişi yerlerini almıştı yemekhanede. Sonunda Varisler, Dennis, Victoria, Kiran ve Mera yemekhaneye geldiklerinde kahvaltı faslı başlamıştı. Kahvaltı bol sohbetler eşliğinde geçmişti.
Kahvaltı sonrasında herkes davet için hazırlıklara başlamışken eğitmenler erkenden derslere başlamış ve öğrenciler derslerine geçmişken, Victoria, Kiran ve Mera 'yla birlikte teras katına geçmiştik.
Varisler ve Dennis bu sabah erkene alınan derse geçmişlerdi. Bunu öğrendiği anda Dehri mutlulukla bana bakıp teşekkür edip hemen derse geçmişti. Onun bu sevinci görünce bunu Ahrar' dan rica ettiğimden nedense pişmanlık duymadım.
Terasa geldiğimiz gibi anında Victoria hemen dedikoduya başlayıp Kiran ve Mera 'ya evlilikleri hakkında sorular sormaya başlamıştı. Bende sessizce onları dinliyordum. Mera anlatırken gözlerinde olan o mutluluğu görmek banada mutluluk vermişti. Kiran' la olan evliliği onu başka bir kadına dönüştürdü. Eski Mera değildi. Daha emin ve ne istediğinden emin bir karaktere evrildi.
Bu evlilik hem Kiran hemde ona büyük değişimler getirdi. Kiran artık eskisi gibi yalnız hissetmiyordu. Kulede onunla her an yanında olan biri vardı eşi. Tarsis Kralı ise artık oğlunun kendi içine kapanmadığını biliyordu. Kiran 'da var olan büyük değişimden haberdardı. Her ne kadar ilk an bu ilişkiyi onaylmasa da şimdi bu ilişkinin oğlu için ne anlama geldiğini onu o yalnızlıktan söküp aldığını görebiliyordu.
"Emira sen neler yapıyorsun peki kulede? Eskisi gibi derste almıyorsun bir uğraşın yoksa kulede çok canın sıkılır." diyerek Mera buradaki hayatımın nasıl geçtiğini sorduğu anda derin bir iç çektim.
"Sıkıcı yanı yok diyemem kulenin benim için ama kendimi oyalayacak şeyler buluyorum." dedim Mera 'ya.
Ah bir bilsen Mera neyle mücadele ettiğimi. Bazen kafamı kaşıyacak vakit bulamazken bazen öyle bir zamanın içerisine savrulup kalıyordum ki bana sonsuz bir an gibi geliyordu bazen günler.
" Artık sık sık krallığa da gelemiyorsun. "diyerek bu konuda olan şikayetini dile getirince Kiran ona mahcuplukla baktım. Taşları aramadan kalan boş günlerimi daha çok dinlenmek için birde diğer gideceğimiz yer için hazırlık yapmak için geçiriyordum. Bu zaman diliminde olabildiğince zaman kaybetmemek için çabalıyorum çünkü düşmanım açığımı kolluyordu.
"Söz veriyorum işlerimi düzene soktuktan sonra sık sık geleceğim ama bu süreçte maalesef gelemem krallığa." diyerek bir süre daha dayanmasını ve her şeyi düzene soktuktan sonra kaldığım yerden hayatıma devam edeceğimi bildirdim. Şu böyle bir şeyin içerisine girmeyecek meşguldüm.
İstemesede anlayışla peki dedi başını sallayarak. Sonrasında Victoria bu geceki davette Mera 'ya ne giyeceğini sormuştu. Konu sonrasında tekrar uzayıp gitmişti. Sessiz bir şekilde yine sadece onları dinlemeyi tercih etmiş sonrasında davete hazırlanmak için terastan ayrılıp odalarımıza gitmiştik.
Mera ve Victoria heyecanlı olsada ben gece için hiç heyecanlı değil isteksiz bit şekilde bu davete hazırlanıyordum. Sırf dikkat çekip bakışları üzerime çekmemek için. Olabildiğince her şeye ayak uydurup, taşları aramak için kuleden ayrıldığım anda herhangi bir meraka kurban gitmek istemediğim içindi.
Odama gelince gece için giyeceğim kıyafeti seçmek için giysi odasına geçtim. Daha önce dolaba yerleştirip ama hiç giymediğim kıyafetlerin olduğu alana doğru ilerledim. Dolabın kapağını açıp kısa bir göz gezdirmeye başladım. Gözlerim onca kıyafetin arasından petrol yeşili olan kısa balon kollu, göğsü kalp şekline sahip elbiseyi buldu. Beş kısmı tam oturan elbisenin eteği kabarık bir şekilde bileklerime kadar iniyordu.
Elbiseyi olduğu yerden alıp üzerime geçirmek için harekete geçti. Üzerimdeki kıyafetleri çıkardığım gibi hemen elbiseyi dikkat ederek giymeye başladım. Elbiseyi giydikten hemen sonrasında makyaj aynasının önüne geçip elbise uygun gold renge sahip kolye seçtim. Kolyemi görünmez hale getirip kolyeyi daha rahat takmıştım.
Kolyenin takımı olan gol küçük yuvarlak halkası olan küpeyide taktıktan hemen sonra yılan gibi bileğimden dirseğime doğru uzanan bilekliği taktım. Kalın bir şerite sahip bileklik bileğimi kıskıvrak sarmıştı. Takı işlemi hallolduğunda sıra saçıma geçti. Saçımı toplamayacaktım.
Sadece her iki yandan kalın bir örgü yapıp onu saçımın arkasında birleştirip çok beğenerek almışım olduğum saç tokasını takacaktım. Saç tokası yuvarlak bir halka içerisinde bulunan bir yılan figürlüydü. Yılan halkanın etrafından içe içe geçmiş şeklide duruyordu. Ve hemen halkanın etrafında olan küçük çiçek figürleri bulunuyordu.
Saçımı halleder halletmez anında makyajımı yapmaya başladım. Elbisemle aynı tona sahip bir far kullanmıştım göz kapaklarım için. Dudaklarıma ise pembe bir parlatıcı, yüzüme ise pudra kullanmış sonrasında hafif bir allık kullanmıştım. Çok abartılı bir makyaj yapmamıştım.
Hazır olduktan sonra gold renginde olan ince topuklu ayakkabımı giyip odadan dışarı çıkmıştım. Merdivenlerden yavaşça inip zemin kata ulaşınca bizimkileri aşağıda beklerken görmüştüm. Eksik olan ben ve Victoria 'ydı. Ben geldikten sonra Victoria' da birkaç dakika sonra gelmişti. Victoria kırmızı renge sahip bir giymişken Mera mor bir elbise tercih etmişti.
Erkekler üçümüze de çok güzel olmuşsun iltifatlarında bulunduktan sonra Dehri 'nin kolunda onunla beraber davet alanının düzenlediği yemek salonuna geçmiştik. Bu sefer yemekhanede yapılmamıştı davet. Misafir sayısı az olduğu için Süreyya hanım daveti yemek salonuna düzenlemişti.
Yemek salonuna ulaşınca ilk giren Kavi oldu ve bizim için kapıyı açıp içeri girmemizi bekledi. İlk içeriye giren ben ve Dehri olduk. İçeriye girdiğimiz anda baya üzerinde hazırlanılmış bir yemek salonuyla karşı karşıya geldik. Eh Süreyya hanımın babasının doğum günü olduğu için bu kadar özenmesi normaldi.
İçeriye dikkatle baktığım sırada birkaç kişi gelmişti dışarıdan davete geri kalan kişiler buradandı.
Bakışlarım Süreyya hanımın halası Hera 'yı aradı ama bulamadım. Ama Süreyya hanımın oğulları buraya gelmişti.
Olduğumuz alandan boş bir masaya doğru geçtik. Yerlerimize geçtikten sonra yavaşça içeriyi izledim.
Yemek salonunun tam tepesinde devasa bir ayna bulunuyordu. Her iki karşılıklı olan duvarındaysa geniş bir tablo bulunuyordu. Yemek salonunun zemini simsiyahtı. Tam karşımda duran devasa pencerenin önünde bir platform bulunuyordu.
Bu platformda sekiz katlı bir pasta ve hemen bu pastanın her iki yanında müzik enstrümanı çalan kişiler vardı. Bakışlarımı tekrar gezdirdiğim anda biraz ileride üst üste konulmuş ve bir üçgen şeklinde dizilmiş hediye topluluğu dikkatimi çekti. Ne yani bunca hediye Turul beye mi gelmiş? Bu kadar seveni mi var yoksa sadece bir krallığın yöneticisi olduğu için mi? Bakışlarımı hediyelerden çekip içeriyi tekrar inceledim.
Yüksek masalar yemek salonunun köşelerine kurulmuştu. Birçok davetli masalara geçmiş ve koyu bir sohbet içerisinde bulunuyordu. Gözlerim Ahrar 'ı aradı ama bulamadım. Bu adam neredeydi? Gelemeyecek miydi acaba? Dikkatimi bulunduğum masaya çevirdiğim anda Dennis ve Kavi' nin konuştuğu konuya odaklandım.
"Bence 600 yaşına gelmiş olmalı." dedi Dennis bir şekilde yaşını tahmin etmek ve bir sayı belirlemek üzere.
"Bence daha büyük olmalı 700 yaşında olmalı." dediğinde gözlerim irileşti. Yok artık o kadar büyük müydü?
"Bence -" dedi Dehri ve sakince elinde tuttuğu içeceğini içip sonrasında bakışlarını bizim üzerimize çevirerek tek tek bize bakıp sonrasında devam etti.
"Bence 750 yaşında olmalı. Benim babam 650 yaşında bir kere Turul bey ondan daha önce doğmuş. Hem bildiğim kadarıyla Süreyya hanımın dedesi 840 yaşında. Ee şimdi 100 yaşında baba olmuşsa Turul bey ondan 100 yıl küçük olursa bence yaşı bu gibime geliyor." dediğinde Dehri bu yaş muhabbeti baya kafamı allak bullak etti.
" Ay tamam bize ne kaç yaşında bu adam! Zaten anlamıyorum sıkılmadı mu onca sene doğum günü mü kutlanır ya! "diye serzenişte bulununca bu halime Dennis yarım ağız güldü.
" Eh sen normal olduğun için bu sayılar sana göre tuhaf gözükebilir ama Prenses bizde böyle herkes uzun yaşıyor. Sende katıl bize hayatını yaşa. "dediğinde ona kötü kötü baktım. Ne yani espri mi yaptı şimdi?
" Kalsın almayayım ben. "diyerek iğneleyici bir tavırla onlara baktım."Desenize yaşlılar içerisinde sıkışıp kaldım." dedim onların yaş durumunu baskılayarak. "Sahi Dennis sen kaç yaşındasın? 150 mi? Yoksa 200 mü?" dediğimde anında yüzü düştü ve alaylı bakışları yok oldu.
"Ay tamam didişip durmayın!" diye çığırır gibi konuşunca Victoria bir daha konuşmaya ikimiz de çalışmadık.
"Bu kadar hediyeyi ne yapacak ben onu merak ediyorum asıl." dediği anda Kavi hepimiz hediyelerin olduğu kısma baktık.
"Bence beğendiklerini alır gerisini atar." dedi Dennis.
"Hepsini alır bence onca değerli hediye bence bunlar." dedi Enfal.
"Hayır hiçbirini almaz bence." dedi farklı bir cevap veren Nehar.
"Üst üste yığılmış olanları almaz Nehar 'ın dediği gibi ama şu küçük masada duran siyah cam içerisinde olan hediyeleri alacağını düşünüyorum." diye açıklama yapınca anında hepsi sanki ben diyince o hediyeleri fark etmiş gibi hemen o üç siyah cam içerisinde bulunan hediyelere baktı.
" Ne var sence içerisinde Emira? "diyen Dennis 'e anında cevap verdim.
" Kalp, İnsaniyet , Ruh... Malum bu üçü eksik Turul bey de belki bunu hediye etmişlerdir. "dediğim anda Dehri yüksek bir kahkaha attı.
Kahkaha atmayı kesince anında konuştu Dehri.
" Güzel cevaptı Prenses ama unuttuğun bir şey var. Eğer o dediğin şey olsa bir anında oldukları yere yerleştirilse bile yine işlevsiz hale gelir. Sorun Turul beyde. Adam kullanmamak için diretiyor bunları dediği anda hemen ona doğru tespit dercesine baktım.
"Hayret sen bu kadar doğru tespit yapabilir miydin Dehri?" diye alaya alınca onu anında homurdandı ve alınmış gibi davranıp hemen küskün bir tavırla bana bakmaya başladı.
"Hadi ama alındım deme bana?"diye sorunca anında kurnaz bakışlarını bana dikip şunları söyledi.
" Ne kadar harikulade olduğumu söylersen belki seni affederim. "diye bu koşulu yapınca beni affedebilir olacağını söylediğinde dudaklarım iki yana kıvrılıp yavaşça kelimeleri zikrettim.
" Bunu rüyanda bile göremezsin veliahd. Boşa hayal kurma yani. "demiş ve anında onun tekrar bozulmasını sağladım.
" Gözümden kaçmadı Prenses şu sıralar çok fazla bana takılıp duruyorsun. Hayırdır? "diye sorunca anında gözlerimi devirdim sadece bu sorusuna.
" Sen son zamanlarda çok göze batıp duruyor olmayasın? "dediğim sırada elinde duran içeceğini içip bakışlarını kısarak söylediklerime cevap verdi.
" Ah Prenses yapım gereği genelde hep göz önünde bulunurum. Bir şey yapmadan dursam bile bu şaheser varlığım her türlü gözlerden kaçmayacak kadar dikkat çekiyor. Yani bu benim suçum değil ve bundan dolayı yargılanmam ne kadar doğru?" diye sahteden yakarır bir şekilde konuştu.
Ah içten içe nasılda bu hoşuna giden bir şey olduğunu bilmiyoruz sanacak. Bu yakarması bir tiyatro oyunu gibi abartıp dile dökünce bu yaptığına sadece hiçbir şey diyemeden bakmakla yetindim. Çünkü ne söylesem başka bir şeye yoracağını yine o an kendini yüceltecek, kendini muhteşem bir varlık gibi göstereceği aşikar.
"Oğlum senin şu varlığın kimsenin o kadar dikkatini çekmiyor. Sen kendi kendine bir şeylere kapılıp onu gerçek sanıyorsun. Şu etrafında sana bakanlara da pek aldanma onlar senin bir veliahd oluşundan dolayı senden gözlerini almayıp, dikkatini çekmek istiyor. Yoksa gül cemalin için değil ." diyen Dennis boşu boşuna kendini bir masum rolüne sokmasının gereksiz olduğunu sözleriyle dile getirdi. Ve girdiği her ortamda neden ona bakıp durduklarını açıkça dile getirdi.
" Hah seni tanımasam beni kıskanıyor sancağım Avcı. "diye Dehri şüphe eder bir sesle konuşunca onun bu sözlerine Dennis sadece senden adam olmaz anlamında başını sallamakla yetindi.
" Dehri senin için o şaheser varlığından konuşmayı bırakıp başka bir konu mu konuşsak. Malum herkes çoktan sıkıldı sen konuyu açar açmaz." diye artık tahammülü kalmayan Victoria konuştuğu anda Dehri anında çaprazında olan Victoria hah haspam derecesine bakıp dediklerine burun kıvırıp bakışları tekrar önüne çevirdi.
" Tamam susun ve didişmeyi bırakın. "dedim. Çünkü çoktan Turul bey gelmiş ve geldiği gibi anında pastanın konulduğu platform alanına doğru iletmişti.
Pastasının olduğu alana geçtiği gibi küçük bir konuşmaya yaptığı anda Enfal ağzının içinden konuşmuştu ama ses bize kadar ulaştı.
" Şimdi başlayacak eskileri yad eden konuşmalar. Bunları zaten her babamın kutlamalarında duyuyorum." diyince Enfal birden Dehri içtiği içeceğini içerken duyduklarıyla ağzından püskürtecekken son anda buna zor engel oldu.
Başını yana doğru eğip Enfal 'e baktı. Dudakları yavaşça kıpırdandı bir şey dedi ona ama duyamadım. Ne dediğini sadece tahmin edebildim ve hiç güzel bir şey demediğini tahmin etmek zor olmadı. Sonunda masada küçük bir sessizlik olduğu anda birden arka taraftan gelen çalışanlar pastanın olduğu alana geçtiler. Getirmiş oldukları bıçağı Turul beye verip pastayı kesmesini sağladılar. Pasta kesildikten sonra çalışanlar pastayı alıp dışarı çıktılar. Birazdan pastayı servise yapardılar.
Pasta gittikten birkaç dakika sonra davet salonuna birden gösteri yapmak için hokkabazlar geldi. Onlar gelir gelmez anında bizimkilerin tüm dikkati oraya kaydı. Merak mıydı oraya dikkat kesimlerini sağlayan yoksa ne yapacaklarını bildikleri için mi bakıp durdular?
Hokkabazlar davet alanına yayılıp oradan oraya gitmeye başlarken gösterilerini insanlara gösterirken birden Dehri, Dennis ve Enfal oldukları yerden ayrılıp hemen bir hokkabazın olduğu alana doğru ilerledi. Onlar oraya varınca hokkabaz onlara gösteri yapmaya başlamış, üçüde sessizce onu izlemeye başlamıştı. Hokkabaz gösterisini yaparken kendininde bu yaptığını ona göstermek isteyen Dehri anında ondan malzemeleri alıp kendisi aynı gösteriyi yapmaya başladı.
O sırada ben ve Victoria olduğumuz yerden ayrılıp onların yanına gittik. Sebebi bunların herhangi bir rezillik çıkarmasını önlemek içindi. Yanlarına ulaşıp hemen Dehri 'ye tamam yeter yapabiliyorsun diyeceğim anda birden Dehri elinde duran malzemelerle gösterisine devam ederken olduğu alandan istemsizce hareket etmeye başladı.
Elindekileri döndürüp sonrasında bu döndürdüğü şeyleri etrafında çevirip durmaya başladı. Gösteri başka bir şeye kayınca endişem büyüdü çünkü yaklaşmakta olduğu alan hediyelerin üst üste dizildiği alandı. Herhangi bir kaza yapıp he şeyi devirmesini önlemek için onun olduğu alana giderken bir yandan da durmasını istedim ama beni dinlemek yerine iki de bir aynı cümleyi zikredip durdu.
"Bak Emira nasılda yapabiliyorum. O kadar zor değilmiş sende yapmak ister misin? İster misin-" tam devam edeceği anda Dennis ona yakalaması için bir top attığı anda Dehri onu tutmak için çabalarken birden dengesini kaybetti ve hemen olduğu yere elindekiler havadan yavaşça hediyelerin olduğu alanda çarparak hediyeleri bir anda oldukları yerde yere düşmesini sağladı. Hediyeler büyük bir gürültü eşliğinde yere düştüğü anda tüm davet alanında bulunanların bakışları ben ve Dehri 'nin olduğu alana döndü. Ben öylece yere düşüp kırılan ve etrafa dağılan hediyelere bakıp dururken, bir anda yanımda bizimkileri buldum.
O sırada davetliler bize bakıp duruyor, Turul beyin vereceği tepkiyi merakla bekliyordu ama o sessizce bizim olduğumuz alana bakıp duruyordu.
"Çok bile dayandık sorun çıkarmamak için." dedi bakışları yerde olan hediyelere bakan Nehar. Ben sessizce bir hediyelere birde biraz ileride olan Turul beye bakıp durdum. Adamın tüm hediyeleri mahvolmuştu. Dehri yine yaptı yapacağını. Olan bana da oldu. Bakışlarımı suçlu olduğunu bilen Dehri 'ye çevirdim. Ona kızgın bir ifadeyle baktım. Dennis yanıma geldiğinde anında ona sinirle baktım.
"Admın tüm hediyelerinin parasını siz karşılayacaksınız.
" Ne? "dedi ikisi bir anda. Bakışlarımı görünce susmayı tercih ettiler. Anında yönümü tam yanımda duran Dennis 'e çevirdim.
" Ne diye bu sakara bir tane daha top atarsın ki? Tahmin etmedin mi düşürecek olmasını? Hemde hediyelerin önünde dikilirken. Parayı aranızda bölüştürüp bu yaptığınızın bedelini karşılayın." dedim tekrar suçlarını telafi etme yönetimi onlara söyleyip.
"Neden biz?" dediler yine aynı anda Dehri ve Dennis. Onlara sinirle bakmaya başladım.
"Sizce?" dedim tek kaşımı kaldırıp yere devrilmiş olan hediyeleri gösterip kavramaları için. "Her şeyi mahveden sizsiniz. Ben değilim. O halde bunun sorumluluğunu üstelenmek size kalıyor. Sakın kaçayım demeyin. Sizin hatanızın bedelini biz ödeyecek değiliz." diyerek tüm çıkış kapılarını onlar için kapattım. Ben bunları dediğim anda birden ikisi birbirine bakmaya başladı. Gözleriyle birbirlerine ne anlattılar bilmiyorum ama sonra anında bana baktılar.
"Bizim o kadar paramız yok. Ama senin var. " dediklerinde anında biraz uzağımda olan Victoria 'ya baktım. Teyit etsin diye. Yavaşça bana doğru gelirken ona merak ettiğim şeyi sordum.
"Benim o kadar param var mı? "diye sorunca anında evet var anlamında başını salladı. Vay be. Benim neden haberim yok? Keza pek ilgilendiğim bir şey olmadığı için bilmemem normal.
" Benim bundan neden haberim yok peki ?"dediğim anda Victoria bilmem derecesine omuzlarını kaldırıp indirdi.
" Peki nerede bu paralar? "dedim merakla Victoria 'nın yüzüne bakarken. Sorumu geciktirmeden cevapladı.
" Senin için özel bir alanda muhafaza ediyor. İstediğin her an oradan alabilirsin. "dediğinde Victoria ben tam gerek yok o paralara diyeceğim anda birden sözümü kesti Dehri.
" Bak sen daha çok zenginsin bizden. Yani bunu bizim için sen ödeyebilirsin. "dediğinde Dehri hemen ona çok beklersin bakışlarıyla baktım. Kendi kabahatini bana maal etmesine izin verecek değilim.
" Suçlu olan sizsiniz bir kere ben değilim. Onun için bunun bedelini siz ödeyeceksiniz ben değilim sevgili dostum Dennis ve Dehri . "dedim taviz vermeyen bir sesle. Görende kendisini halk tabakasından sanacak sende bir kere veliahtsın. En az benim kadar onlarda zengin.
" Sanki sizi gören fakir sanacak. İkiniz bunun bedelini karşılayacaksınız. İtiraz istemiyorum. "diyince artık her türlü ödeyeceklerini anladıkları anda susup kabul ettiler. Ama sonra birden Dehri tekrar konuştu.
" Tamam ama sende yardımcı olacaksın bize. Lütfen bu kadar eşya çok fazla maliyetini beraber versek yükümüz azalır senin paraya ihtiyacın yok ama bizlerin var." dediği anda çok beklersin dercesine bakıp yönümü Victoria ya döndüm.
"Yemezler Dehri. Sen o parayı eskiden karı kızla yerken hoş ama yaptığın şey için harcamaya kıyıyorsun. Yok sana yardım. İkiniz bedelini ödeyeceksin bir daha beni tekrar ettirmeyin kendime." demiş ve konuyu sonunda kapatmıştım.
Bizim konuşmamız biter bitmez anında davet alanına çalışanlar gelip yerdekileri toplamaya başlamıştı. Hemen Dehri ve Dennis 'e özür dinlemeleri için Turul beyin yanına gitmesini istemiştim
İlk başta reddetselerde sonunda gitmiş ve yaptıkları hata yüzünden her ikisi de teker teker özür dilemişti.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Davet pek uzun sürmüş değildi. Eh normal malum Dehri ve Dennis' in sebep olduğu kaza Turul beyin erkenden bitirme kararı almasını sağladı. Çalışanlar etraftaki dağılan hediyeleri teker teker eski şekilde hızla yerleştirip davet alanından uzaklaşmıştı. Süreyya hanım ve Ahlas bey gelen davetlileri uğurlamaya gitmişti. Turul bey bir anda ortadan yok olmuştu. Kiran ve Mera yol yorgunu oldukları için erken ayrılanlardan oldu. Herkes gidince biz bize kalmıştık.
"Yani yine yaptık yapacağımızı. İnanmıyorum ya! Turul bey için unutulmaz bir gece yaşattık." dediğinde Victoria kızgın ve suçlayıcı bakışlarla Dennis ve Dehri 'ye bakarken.
"Boş ver ya o alışmıştır artık bizim yüzümüzden bir olay çıkmasına." dedim sakince. Ben bunları diyince anında Dehri tam bir şey demeye hazırlandı ki anında ben ve Victoria bakışlarımızla onu susturduk.
"Bir müddet sen konuşma Dehri. Özür bile dilerken her şeyi daha çıkmaz bir yola sürükledin. Ben ve Victoria düzelttik . İyi ki dedik özür dileyin işi daha mahvetmeye sebebiyet oldunuz." diye azarlayınca onu Dehri suçlu psikolojisi yüzünde susmak zorunda kaldı.
" Neyse ki geceyi erken bitirme kararı aldılar. Yoksa ikinci bir olay yine olurdu eminim. "dediğinde Enfal anında onu başımı sallayarak onaylamıştım. Dirseğimi masaya yerleştirip sağ elimi çenemin altına yerleştirdiğim gibi öylesine içeriyi izlemeye başladım.
" Hediyelerin ne kadarı sizce kullanılacak halde? "diyen Kavi 'ye hemen cevap verdim.
" Tamamına yakın zarar gördü. "dedim ve kırık siyah camın içerisinde olan hediyeler masanın üstünde duruyorken bakışlarımı oraya çıkardım." Sağ olsun Dehri ve Dennis sayesinde o üç siyah cam içinde duran hediyeyi görmüş olduk. "diye iğneleyici konuşunca ikisi aynı anda bakışlarını birbirine çevirdi.
Üç siyah cam içerisinde duran hediyede üç ayrı özel işlemeli yüzük vardı. Siyah taş üzerinde bir Süreyya ismi yazıyordu. Mavi taş üzerinde Aron ismi yazıyordu. Kırmızı taş üzerine ise Yola ismi vardı. Sanırım üçüncü olanı eşinin ismi olmalıydı.
"Ama kim yapmışsa anlamlı bir hediye. Zarar görmediğine sevindim. O kadar uğraşılmış bir kere yaş üzerine o isimler yazılırken ." dediğinde Kavi anında tekrar taşlara baktım. Evet çok ince düşünülmüş bir hediyeydi. Biz kendi kendimize konuşurken konuşmamızı sonlandıran kişiler davet alanına geri döndü.
Bizlerse hâlâ olduğumuz yerde dikilirken Turul beyde hemen geri gelince olduğumuz alanda kıpırdamadan durmaya başladık.
Süreyya hanım ve Ahlas bey sessizce yanımıza gelmişti ama aynısını Turul bey için söylemeyeceğim. Her adımında bize doğru gelirken iğneleyici sözleri ve rahatsız eden bakışları bize kitlenmişti. Ya da en çok bana olabilir...
"Sen ve arkadaşların bir araya her geldiğinizde bir sorun çıkartmayı hep başarıp duruyorsunuz. Tam bir belasınız." dedi çok bu durumdan bunalmış bir edayla.
Bakışlarında artık bizi görmeye dayanamıyor bir ifade vardı. Sanki kendisi çok mükemmelde! Anında ona karşı çıkmayı ihtimal etmedim. Bunu dostlarımı kızdırmak pahasına olsada. Ah onlarda olsa bunu yapardı. Bunun için bana kızmayacaklardır. Ne de iyi bir dostum ama.
"Ben mi dedim Turul bey onları buraya çağrın? Demedim kendiniz çağırdınız. Biliyorsunuz nasıl sorunlu tipler olduğumuzu. O halde neden bizi bir araya getirip duruyorsunuz? Bunu göze almanız gerekiyordu." dedim hiç sanki gözlerini bana dikmiş olduğundan rahatsız olmamış bir tavırla ona bakarken.
Anında bu dediklerim onun tek kaşını çatmasına, sesli bir nefes almasına sebebiyet oldu. Gözlerindeki beni öldürme isteğini daha fazla arttırdım bu cümlemle. Ah onu kızdırdım mı? Hiç umursamıyorum. O da bunu takmadığımı görünce daha tahammülü kalmadı. Konuşmaya hazırlanırken kendini sakin tutamaya çalışarak konuştu.
"Ben değil onları Süreyya çağırdı. Senin için." dedi Turul bey sanki elinde olsa buna asla izin vermeyecek gibiydi.
Bunu duyunca anında Süreyya hanımın olduğu yöne baktım. Bunu beklemediğim için ufak bir şaşkın yaşadım. Sanrım son zamanlarda olan durgunluğumu fark etmişti. Bundan dolayı bir şekilde bu halim son ersin diye bir çözüm aramış olmalı. Bunu onları çağırmakla çözmek istemiş olmalıydı.
Anında dudaklarıma içten bir tebessüm yerleştirip samimiyetle konuştum.
"Sizi bir kere daha neden çok sevdiğimi anladım. Bu ince düşünceniz için teşekkür ederim." dedim buna çok sevindiğime göstermekten çekinmeyerek.
Dediklerimi duyunca Süreyya hanım içten bir tebessümle bana baktı.
Sonrasında herkes dağılmıştı. Varisler krallıklarına geri dönmüştü. Victoria uyumaya gitmişken bende tekrardan kütüphaneye geri döndüm.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Geçmez diyorsun her şeye ; ihanet, acı ve daha nicesi....
Ama geçiyor geçerde. Bu zamana kadar aslında çok şey geçiyor. Unutuyorsun. Bu zamanla fark ettim. Zamana bıraka bıraka anladım. Acısı hâlâ kendini yoklayıp duruyor ara sıra, sızlıyor acıyan yer izi kaldığı yer. Ama ona da alışkanlık kazanıyorsun.
Bazen geçti dediklerinse geçmemiş olabiliyor; kabusların etkisi, gelemeyeceğini tahmin ettiğin an ve insanlar. Gelip seni buluyor birden. Sarmalayıp duruyor seni. Kıskıvrak bir şekilde nefesinin kesilmesini sağlıyordu.
Ve pata küte kendini istemediğin anın içerisinde buluyor, savaşmak zorunda kalıyorsun. Mücadelenin sonu ister mağlubiyet olsun ister galibiyet. Sonsuza dek sandığın bir an birden bitiveriyor. Ve derin bir nefes alıp, duruyor her şeyin farkına varıyorsun.
Bu dediklerimin yarısını yaşadım. Kalanını da yaşayacağımı hissediyorum. Savaş kapıda. Ve ben savaş gelip bizi bulmadan hemen önce her şeyi halletmeli ve savaş için hazırlıklara başlamam lazım.
İlk adımım tabi taşları bulmak ve hemen sonra tüm taşları Esila bir daha herhangi bir şekilde ulaşma ihtimalini ortadan yok etmekti. Belki de başka bir yok ediliş her şeyin güvende olmasını sağlayabilirdi.
Masanın üzerine koyduğum not defterine son eklemeleri yapıyordum. Gideceğimiz krallığa karar vermiş ve onun için son hazırlıkları yapmaya başlamıştım. Titiz çalışarak hiçbir şeyi gözden atlamayı düşünmüyorum. Her bulduğum bilgiyi değerlendirip ona göre hareket etme kararı anlıyordum.
Her şeyle detaylı ilgilenip tüm işi ben üstlenmek istiyorum. Zaten bizimkileri yeterince bu işe sürükleyerek onlara sorun oluşturmuştum. Birde bu işleri yüklenmelerini istemiyorum. Olabildiğince onları hem en az sorumlukla hemde en az zararla bu işte çıkmalarını istiyorum. Yanımda olmaları bile benim için çok değerli.
Sabah olana kadar çalışmaya devam etmiştim. Uykusuz olmama rağmen çalışmayı bırakmış değildim. Not defterime son eklemeli yaptıktan sonra biraz dinlenmek için başımı masaya yasladım.
Ne ara uyuya kaldım ne ara uyandım bilmiyorum ama çokta uyuduğum söylenemez. Çoktan sabah olmuştu ben kendime gelince. Boynum masada uzandığım için tutulmuştu. Boynumu sıvazlarken birden kütüphanenin kapısı açıldı ve içeriye Victoria ve onun arkasından Kiran ve Mera girdi. Bana nazaran iyi görünüyordu üçüde.
Victoria hızlı adımlarla içeriye girdiği anda hemen oturduğum masaya geçip karşıma oturdu.
"Yorgun duruyorsun. Yine mi sabahladın?" dediğinde bir şey demedim. Zaten her şey gözler önünde durmuyor muydu? "Bunu kendine yapmandan nefret ediyorum. Yardım almayı reddedip duruyorsun ve bu hoşuma gitmiyor." diye beni azarlamaya başladığı anda ona sadece şimdi sırası değil dercesine baktım.
Zaten sonra Kiran ve Mera masadaki boş sandalyeye geçip oturmuştu.
"Gece nasıl bitti Victoria anlattı. Sizin için zor olmuş olmalı." dediğinde Kiran anında onu cevapladı Mera.
"Turul bey zaten size karşı mesafeli bu onu daha kızdırmış olmalı." diyince Mera olayı yumuşatmaya çalışınca ona sadece tebessüm ettim.
"Mesafeli demeyelim de ölesiye nefret ediyor benden. Elinde olsa beni bir kaşık suda boğar. Yani o kadar mesafeli bana." diye bunu ciddiye almayıp alaylı bir üslupla konuşunca Victoria bu dediğime gülmüşken Kiran ve Mera şaşkın şaşkın bana bakmıştı.
"Hadi ama boş verin siz beni. İyi uyuyabildiniz mi? Ve umarım bugün gitmeyi düşünmüyorsunuz?" dediğimde ikisi birbirine baktı.
"Aslında öğlene kadar kalabiliriz. Erkenden yola çıkmamız lazım çünkü krallıkta kimse yok ve yarın krallığa misafir gelecek. Onun için hazırlık yapmamız lazım. Kral Hermes 'te yok." diye Mera anlayışla bu dediğini karşılamamı istediğini ses tonundan anladım.
" Peki ama sonradan yine gelin. Ben müsait olunca bir ara geleceğim krallığa. "dediğimde ikisi de beni onayladı.
Biraz konuştuktan sonra onlar kahvaltıya geçerken ben biraz daha kütüphanede kalacağımı söyledikten sonra onlar gitti. Burayı toparladıktan sonra üzerimi değiştirip öyle geçeceğim yemekhaneye. Kitapları yavaşça üst üste dizip olduğum yerden kalkıp sırasıyla ait oldukları rafa yerleştirmeye başladım. Sonunda işim bitince masaya geri döndüm.
Not defterimi toplarken dirseğim kaleme çarpınca anında masadan aşağı düştü. Kalemi almak için yavaşça eğildim. Tam kalemi yerden alacakken birden masanın altında olan kitap dikkatimi çekti. Bu kitabın burada ne işi vardı? Kalemi yerden aldıktan sonra yerdeki kitaba uzanıp onu olduğu alandan çekip aldım. Kitaba dikkatli baktığım anda bu kitabın ırk mitolojisiyle alakası olduğunu fark ettim.
Ama bu bildiğimiz ırk mitolojisi değildi. Büyüyle var edilmiş olan ırk. Yavaşça kitabı masaya bırakıp kitabın kapağını açtığım gibi içerisinde olan şeyleri incelemeye başladım. Bakalım neler var içerisinde? İşime yarayacak olduğu kanaatindeydim. Çünkü hiçbir şey tesadüf değildir. Bir sonraki şey için sana yol göstericidir. Anında kitabı incelemeye heyecanla devam ettim. Kahvaltı etmesem de olurdu. İşimi hızlı bitirsem Kiran ve Mera gitmeden onlara yetişebilirdim.
Neredeyse bir saate yakın kitabı inceledim ama hâlâ tam olarak bitirmiş değildim kitabı. Önemli yerleri not almıştım. Gözlerim bir kitabın sayfasından bir not defterimin sayfasında mekik dokudu. Sonra birden ağır uyku bastırınca uzun bir esneme eşliğinde gözlerim yavaştan yavaştan kapanmaya başladı. Nerdeyse açık tutmakta zorlanıyor, bilincimi açık tutmakta çok zorlanıyordum. Zihnim uykuya teslim olmadan son anda not defterini ve kitabı herhangi bir kitap ve not defteriyle değiştirmiştim. Sonrasında ise derin bir uykunun kollarına çekildim.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Bir şeyin yere düşme sesini duyunca olduğum andan hızla çekildim. Bakışlarımı aralayıp nerede olduğumu anlamaya çalıştığım anda bakışlarım ilerde olan kapıyla karşı karşıya kaldım. Kütüphanede uyuya kalmış olmalıyım. Başımı yasladığım masadan kaldırdığım anda boynuma giren sızı anında elimin boynuma gitmesine sebep oldu.
Elim ensemde dururken birden bakışlarımı lacivert harelerle kesişti. Sorgulayan bakışlarım neden burada olduğunu anlamaya çalıştığı anda Ahrar 'ın mahcup bir ifadeyle bana baktığını fark ettim. Sesi o mu çıkarmıştı yoksa? Birkaç saniye sessizliği paylaştık beraber. Bakışlarım masaya çevrildiği anda önünde açık bir kitap vardı. Ne ara buraya gelmişti de önüme geçip kitapla ilgilenmişti?
" Gece uyumadın mı? Ondan mı burada uyuya kaldın? " diye sorunca Ahrar sakin ama meraklı sesiyle. Birkaç saniye kendime zaman tandım.
"Çalışmam gerekti." dedim kısaca. Çok detaya inmeden. Üstelemedi. Ama merak ettiğini biliyorum ne yüzünden uykusuz kaldığımı. Bakışlarımı önümde duran açık kitaba çevirdim. Uyumadan önce kitapları değiştirmiştim. Şu an önümde herhangi bir büyü kitabı açık halde duruyordu.
"Ne büyüsüne bakıyordun? İstersen yardımcı olabilirim." diyince Ahrar bir şekilde bana yardım ederek işimi kolaylaştırmak için. Ama gerek yok dercesine başımı salladım.
"Peki o halde. Bilmeni istediğim bir şey var. Sen uyuya kaldığın için Kiran ve eşi krallığa döndü. Victoria seni burada uyuya kaldığını görünce onlara gelemeyecek olduğunu iletti. Acil bir işi çıktığı için de seni uyandıramadı ama ben bunu yapacağımı söyledim. İlk an bunu istemedi ama sonra başka bir çaresi olmayınca anında burayı terk etti. Bende seni uyandırmak istemedim sen böyle derin bir şekilde uyurken karşımda. Sen uyuyana kadar başında beklemek istedim. Dirseğin yanında duran kitaba çarptı o an buna engel olamadım ve sende uyandın. Neyse ki epeydir uyuyorsun da uykunu almış olmalısın. "diye uzunca olan biteni anlatınca sadece sessizce onu dinledim.
"Teşekkür ederim." demekle yetindim sadece. Başını önemli değil dercesine salladı.
" Biraz ara ver neye çalışıyorsan." diyince anında kaşlarım çatıldı hemen. "Buraya geldiğimden beri seni hep çok çalışırken görüyorum.." dediğinde sanki benimle çokta ilgileniyor numarası yapınca anında ona olan öfkem günyüzüne çıktı.
"Seni ilgilendirmez ne yaptığım ne halde olduğum. Başımda durmana da gerek yoktu. Bir daha ki sefere görmezden gelsen daha iyi olur." diyerek onun dediklerini kestirip attım. Ve yanımda olmasına, benimle alakadar olmasına gerek olmadığını bizzat anlattım.
" Konu sensen bu mesele beni çok yakinen ilgilendirir Emira. "diye bunu zikrederken hafif bir sinirle. Onu ilgilendirmediğini söylediğimde bu cümleyi duyunca anında sanki ona hakaret etmişim gibi buna öfkelendi. Hah şimdi ilgisi benim sıhhatim mi oldu? Ona dik dik bakınca yavaşça kendini sakinleştirmeye ve benimle daha makul bir şekilde konuşmak için kendini çeki düzen verdiğini an be an gördüm.
Söyledikleri o kadar hissiz geldi ki bana. Sanki başka birine söylüyor da bende dinliyordum. Normalde bunu söylese başka hissederdim ama şimdi bana geçmiyor dedikleri.
" Sen o hakkı çok önceden yok ettin. Unuttun mu? Bunu sen istedin bende yerine getirdim. " dedim çok rahat bir üslupla. Anında yüzü düştü. Rengi neredeyse attı söylediklerimi duyunca. Sertçe yutkunurken bakışları benden uzaklaştı. Lacivert hareleri uzaklara dalmış derin derin düşünmeye başlamıştı. Susmuş ondan bir cevap beklerken Ahrar dalgınlığından yavaşça çıktı.
"Her şeyi halledebiliriz eğer bana bir şans verirsen. Beni dinlemiyorsun ki. Her sözümün arkasından hemen sinirli ve kızgın halinle cevaplar verip duruyorsun. Haksızsın diyemem. Ama beni bir dinle. Ama sabırla dinle. Sözümü kesmeden ve hemen yargılamadan."diye içtenlikle ve çaresizlik içerisinde konuşunca Ahrar ilk an susmayı tercih ettim. Bakışlarımı boşluğa diktim. Çünkü onu tam anlamıyla dinlemeyi isteyip istemediğimi düşündüm. Zihnim bana dinlesen ne olacak dediğinde ona hak verdim. Bakışlarımı ona tekrar çevirdim.
İlk kez onun bu kadar derin derin gözlerine bakıp sorusunu yanıtladım. Çoğu zaman hep kısa bir süre gözlerim onunla buluşur sonra bakışlarımı çekerdim ama şimdi çekinmeden bakıyorum. Hiçbir şekilde söylediklerim sonrasında vereceği tepkiyi kaçırmak istemediğim
" Ben bir kere şans veririm." dedim kesin bir kararlılıkla. "Ve o şans heba olursa yedek parça gibi yeniden bir şans verme özelliğim yok maalesef. Yani Ahrar demem o ki sen çoktan şansını kaybettin. Artık geriye dönüş yok." dedim ve olduğum yerden doğrulup ona artık yaptığı çabanın boş olduğunu gösteren bir bakışla baktıktan sonra kütüphaneyi terk ettim. Arkamda yaralı bir adam bırakarak. Yaşadığı hüsran gözler önünde duruyorken.
─⊹⊱☆⊰⊹─
Terasta tek başıma kütüphaneden almış olduğum kitabı okuyordum. Nerdeyse burada bine yakın ırk oluşturma büyüsü vardı. Ama çoğu büyü için gerekli olan malzemelerin çoğunu bulmak şu an imkansızdı. Elde tutulur şu an yüze yakın ırk oluşturma büyüsü kalıyordu geriye. Ama en güçlü olan ırk büyüleri şu an kullanılmaz hale gelmişti. Çünkü onları yapmak için gerekli olan malzemeler çoktan doğada yok olmuştu. Beğendiğim büyü ırklarına bu yüzden elveda demekle yetinmiştim.
Bazı ırklar çok tehlikeli olabiliyordu. Hatta bu büyüyü kullanan birçok krallık bunlara yenilerek yeryüzünden yok olmakla sınanmak zorunda kalmış. Bu büyüleri sadece savaş anlarında kullanmış birçok kişi ve sonrasında yapabildiklerini tekrar büyüyle yok etmiş. Eski krallıklar bu ırkları uzun süre için istememiş daha çok işlerini gördükten sonra onları ortadan kaldırmaktan kaçınmamış, bunu başarmayanlarsa onlarla birlikte yok olup gitmiş zaman içinde.
Yani her şeyin bir bedeli var. Onlarda bunun bedelini ödemiş. Kitapta bulunan ırklar yaratma büyülerinden geriye kalanlar çok basit büyüler ve pekte savaş anında kimsenin tercih etmeyeceği şeyler bu ırklar. Herkes en çok daha güçlü ve daha yenilmez yaratıkları yaratmak istemiştir asırlar öncesinde. Kitabın sonuna geldiğim anda birden büyü için yaratılan ırkların hakkında arka sayfalara yazılmış bilgileri okumaya başladım. Ama buradan en çok büyüyle yaratılan ırklar hakkında bilgiler vardı.
Kraken
Bu dev bir ahtapot ırkıdır . Okyanusların en güçlü varlıklarından olan, son derece zeki, ileri seviye psişik -ve bazen büyü- güçlerine sahip, düşmanlarının zihinlerini ele geçirerek onlara sahip olan bu yaratıklar 2000 ton ağırlığında ve ortalama 30-40 metre uzunluğundadır. Bur ırklar ancak üç zihin büyüsüyle kontrol edilebilir. Doğrudan zihinlerini sızmak kişiye zarar verebilir.
Çoğunun tükenmek bilmeyen "insan çiftlikleri" vardır. Denizden topladıkları insanları doğrudan tüketmeyerek zihinlerini ele geçirirler. Bu yüzden krakenler, insan stoku yapmak dışında, çok önemli kişisel bir işleri yoksa su yüzeyine çıkarak kendilerini belli etmezler. İnsanlar için fazlasıyla zararlı bir yaratıktır ve çok gerek olmadıkça bu ırk pek savaşlarda tercih edilmemiştir. Bu ırk sadece üç yerde kullanıldı. Üç büyük su krallığı savaşında.
İlk sayfadaki ırkı okuduktan sonra bir diğer sayfada bulunan ırka geçtim.
Elder Tempest
Kadim elementaller içinde en güçlüsü, Hava Düzleminden Elder Tempestlar'dır. Tamamen rüzgârdan, buluttan, yağmurdan ve şimşeklerden oluşan bu yıkım atmosferi, genellikle devasa bir tüylü sürüngen görünümünü alır. Yarattığı yıldırım fırtınaları, şiddetli kasırgalar ve şimşek darbeleri sayesinde genellikle rakiplerini uzun süre sersemletip saf dışı bırakmaya çalışır.
Yaratığın ne denli tehlikeli olduğunu söylemeye gerek yoktu. Ama bu yaratığı herhangi bir savaşta kullanıldığına dair bilgi yer almıyordu. Ve bir diğer ırkı okumaya başladım.
Klauth
Klauth, Unutulmuş Diyarlar'da bir ejderliçe dönüşmediği hâlde hâlâ yaşamakta olan en yaşlı ve dolayısıyla en kudretli kırmızı ejderhalardan biridir. Var olan en kötü, en şeytani ejderhalardandır; kendi türüne karşı bile. Kendi ırkından beklenen ömrü bile fazlasıyla aşmasına rağmen hâlâ yaşamaktadır. Kırmızı ejderha yumurtalarını kullanarak gerçekleştirdiği büyü ritüeli sayesinde boyutunu, sağlığını ve ömrünü sürekli uzatmaktadır.
Okuduktan sonra aslında çoğu ırkın aslında var olduğunu başka bir evrende ve onları kendi evrenlerine getirdiklerini fark etmiştim. O halde neden ırk yaratma büyüsü olarak bu kitapta yer ediniyordu. Belki de onlara benzer ırklar yaratıkları için mi?
Demogorgon
Demogorgon, bir İblis Lordu'dur.
Abyss'in 88. katmanı Açık Gırtlak'ın hâkimidir. Bedeni farklı hayvan anatomilerinin birleşmesinden oluşmuştur: Alt bedeni kertenkele anatomisine sahiptir, ayakları perdelidir ve kol yerine dikenli dokungaçlara sahiptir. Üst gövdesi ve iki kafası da maymun anatomisine sahiptir. Kafaların isimleri Aameul ve Hathradiah'tır; ikisi de birbirinden delidir. Aameul zeki ve kurnazken, Hathradiah daha vahşi, daha ilkel olanıdır. İkisinin de gözleriyle doğrudan temas kurmak bile delirmenize ya da hipnoz olmanıza sebep olur.
Tüm İblis Lordlar içinde en pervasız olanlardan biridir, muhtemelen de en pervasız olanıdır. Bir kez yıkıma başladı mı durmak bilmez. Aklı selametini kazandığı nadir zamanlarda Açık Gırtlak'taki evi olan Abysm'de mistik büyüler çalışıp Büyü Ağı'nın gizemlerini çözmeye çalışır. Abysm, suların içinden yükselen, tepeleri dev kafataslarıyla sonlanan ikiz kulelerdir. Kulenin bir bu kadar da suyun altında görünmeyen kısmı mevcuttur. Bu kulelere girenler, delirtici etkileri ve aurası nedeniyle kalıcı olarak delirme tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Irklar hakkında okuduklarım sonrasında bu büyülerin yapılması ve bunun vereceği herhangi bir sonuç çok büyük bir zarara maal olur. Bunu yapmak için büyük bir zorunluluk içerisinde olmak gerekiyor. Kitabı ait olduğu yere koymuştum büyü kullanarak. Kule derin bir sessizlik içerisinde bulunurken zihnim bana tam tersini söylüyordu.
Sanki bir gün buna bende bulaşacak gibiydim. Ve bunun bedelini çok ağır ödeyeceğim gibiydi. Olduğum alandan ayrılmıştım. Koridorda ilerlerken çalışanlara Victoria 'nın gelip gelmediğini sorduğum anda toplantı odasına giderken onu gördüğünü söyleyince anında yönümü toplantı odasının olduğu alana çevirdim.
Zemin katta bulunan toplantı odasının kapısının önüne gelince kapıyı çalmadan içeri tam gireceğim an birden içeriden duyduğum ses bunu yapmamı engelledi. Çünkü içeride tek başına değildi. İşaret parmağımın tersiyle kapıyı üç kere tıklattım. Gel sesini duyunca kapıyı aralayıp içeriye girdim. İçeri girdiğim anda bir mesele üzerine topladıklarını anladım çünkü herkesin ifadesi fazla gergindi. Benim içeri girdiğimi anlayınca hepsi bir anda kendilerine çeki düzen vermeye kalktı.
Kapıyı arkamdan kapatıp hemen toplantı masasına doğru ilerledim.
"Bir şey olmuş?" dedim sorarcasına. Bakışlarım Victoria 'ya kaydığı anda benimle göz göze gelmekten çekiniyor olmalı ki anında bakışları başka bir yöne çevrildi. İşte bu daha çok merakımı arttırdı. Birkaç adımda Victoria' nın yanında boş olan sandalyeye geçip oturdum.
"Eee ne olduğunu söyleyecek mi biri?" dedim bir cevap beklediğimi ve bunu geçiştirmelerini istemediğim bir ifadeyle.
Bakışlarım hemen masanın başında oturan Süreyya hanım ve Turul beyi buldu. Süreyya hanımın konuşacağını sandım ama bana istediğimi vermedi.
" Bilmeye hakkı var. "diyen sesi duyunca Ahrar 'ın olduğu yöne çevrildi bakışlarım. Lacivert hareleri ben ona bakınca anında beni buldu. Hayret bilmemi isteyeceğini ve bunun için buradakilere baskı yapacağını düşünmedim. Susmasını umuyordum.
" Neyi bilmem gerekiyor? "dedim herhangi bir ifade barındırmayan bir yüzle. Sesim soğuk ve mesafeliydi ona karşı.
Ahrar sorumu duyduğu anda bakışlarını benden çekti. Ah sanırım anlatma görevini üstlenmek istemiyor.
" Biri artık anlatacak mı? Yoksa ben bildiğim yoldan mı öğrenmeye çalışayım." dedim bariz bir şekilde onlara gerek duymadan da bunu öğreneceğimi dile getirip.
"Bir şey duyduk -" diye lafa başlayan Süreyya hanımın sesini duyunca bedenimi ona doğru hafif açıyla çevirdim. Evet devam edin dercesine baktım. Süreyya hanım biraz endişeliydi ama bunu bilmemin bana yararı olacağını düşünmüş olmalı ki konuşmasına devam etti.
" Bir grup insanın kaçırıldığını. Ama bu belli aralıklarla oluyor ve her bir krallıktan belli kişiler bir anda yok oluyor." dediğinde nedense hiç şaşırmadım. Bu yüz ifademe yansımış olmalı ki Süreyya hanımın bunu sorgulamamı beklediği düşüncesini çürütmem asıl onda şaşkınlık yarattı.
" Beklediğin şey. Savaş çanları çalıyor bile. "
Ölü Ruh düşündüğüm şeyi dile getirdiği anda ona hak verdim. Esila 'nın bunca zaman olan sessizliğinin bir sebebi olmalıydı ve onu öğrendik.
"Bir şey demeyecek misin?" dedi Turul bey suskunluğumun son bulmasını sağlamak için.
"Ne dememi bekliyorsunuz?" diye soruyla karşılık verdim ona. Turul bey sadece bu rahat olan ifademi anlamaya çalıştı. "Tahmin ettiğin bir şey olmalı ki herhalde bir soru sormadın ya da bunun neden olduğunu anlamaya çalışmadın?" dediğinde yaşlı kurt anında sadece bakışlarımı ona çevirdim.
"Her bir krallıktan belli gruplar. İşini şansa bırakmak istemiyor anlaşılan." dedim sakinlikle. Masanın üzerinde duran bir elimin parmakları yavaşça masada ritim tutmaya başladı. "Ne zaman başladı bu olay?" diye sordum. Ne zaman planını gerçek kılmaya başladı Esila acaba?
"İki ay önce başladı. İlk kaybolan grubun öldüğünü düşündü herkes ama sonradan devamı gelince bunun bilinçli olduğu anlaşıldı." diye yanımda konuşan Victoria 'ya bakmadım. Zaten bu masada olan herkes bunu Esila' nın yaptığını tahmin ediyor olmalı.
"Ne tesadüf ki kardeşiniz de ortaya yeni çıktı Ahlas bey." diye imalı sözlerimin hedefinde Ahlas bey vardı. Bakışlarımı ona çevirdiğim an darbe yemiş gibi sarsıldı. Dediklerimi işitince sertçe yutkundu. Yerinde rahatsız bir tavırla kıpırdandı. Bakışlarım onu abluka altında tutarken devam ettim." Umarım bunda bir parmağı yoktur yoksa o çok kıymetli büyülerini yapacak artık bir eli olmayacak." der demez anında gözleri irileşmiş, bu dediklerimi yapıp yapmayacağımı anlamaya çalışmıştı yüz ifademi izlerken. Sahici olduğumu anlayınca bakışlarını Süreyya hanıma çevirip ondan yardım istedi ama istediğini bulamadı. Ve bakışları tekrar bana döndü .
" Bu işin içerisinde ise vay onun haline diyebilirim. Hıncımı ondan çıkartırsam bu olay yüzünden sizinde bir kardeşiniz kalmayacak geriye ne yazık ki. Bir lanet diyebilirim bu işe sevdiklerimizi bizden alıyor bu güç savaşı. Benim kaybedecek bir şeyim yok. Keza bu masada diğer herkesin var. Yani bence şimdiden bu işin içindeyse Larut onu uyarmanızda hem sizin için hemde onun için yarar olur yoksa sonuçları için kimseden özür dilemem ve her şeyi göze almaktan kaçınmam. "diyerek açık açık ona olacak her şeyi söyledim. Amacım onu kırmak veya üzmek değil sadece eğer her şeyi baştan bilirse sonuçları için bir suçlu bulmaz.
" Ben onunla konuşacağım. "dedi sadece Ahlas bey yapacak bir şeyi veya bu konuda söyleyecek bir sözü olmadığı için. İsabet olur derecesine baktım.
" Ne planlıyorsun Emira?"diye Turul beyin sorusunu duyunca sadece ona tatlı tatlı gülümsedim.
" Hiçbir şey ya da çok şey... "diye kalıplaşmış lafımı zikrettiğim anda Turul bey sadece derin derin gözlerimin içerisine baktı. Belki de yaşlı kurt ne yapabileceğimi çok iyi biliyor ya da tahmin ediyordu.
" Emira yek başına bir işe kalkışma. "diye beni ikaz edince Süreyya hanım ona sadece sessiz kalarak cevaplamış oldum. Yani bu sessizliğim onun ve benim için tek başıma hareket edeceğimin göstergesiydi.
" Ortam feci gerildi. Ne yapmayı düşünüyorsun şu an? "diye Victoria 'nın zihin bağından sesini duyunca anında karşılık verdim.
" Her zaman ne yaptıysam onu yapacağım. "demiş ve sonrasında devam etmiştim.
" Hangi krallıktan kimleri aldığını tespit ettiniz mi? "diyince gelişimden bu yana sessiz kalan Arın hoca konuşmaya başladı.
" Evet hepsinin ismi, kim olduğu, ne güce sahip olduğu detaylı bir şekilde önümdeki belgede yazıyor. "diyince anına başımı peki anlamda salladım.
" Gelecek bize ne getirir bilmem ama bizde bence boş durmayalım. Tüm krallıkları Asper Krallığı 'na çağırın ve bir orta yol bulmaya bakalım. Bu Moritanya krallığının tek başına altından kalkacağı bir şey değil. Şu an birlik olma zamanı. Bizi belki çok büyük bir şey bekliyor. Hep bir anda hareket edelim. Victoria Asper Krallığı' no bilgilendirsin bu toplantıyla ilgili. Sonrasında ortak bir karar alıp herkes ortak bir şekilde hareket ederek önce hepimizi sonra krallıklarımızı korumaya çalışalım. "diye uzun bir açıklama yapıp ne yapmamız gerekiyor söyledikten sonra masadaki kişilerin taktir eden bakışlarını fark ettim.
" O halde üzerimize düşen görevi yerine getirmeye bir an önce başlayalım. "dediğinde Süreyya hanım dediklerimden hemen sonra bana attığı o güven ve gururlu bakışları arasından olduğum yerden kalkıp burayı terk ettim. Bakalım bu haberi tüm krallıklar nasıl karşılayacak?
Toplantı odasını terk ettikten sonra Victoria 'yla beraber onun odasına geçmiştim. Victoria odada bir o yana bir bu yana gidip geliyor, endişe içerisinde konuşup duruyordu.
" Sence ne amacı var? Neden her krallıktan belli kişileri gurup halinde kaçırıyor?" sorduğu soruya cevap vermem biraz zaman aldı.
Tam olarak neyi hedefliyor tahmin etmek zor. Çünkü sıradan bir plan yapmadığı aşikar. Ve belki bu ilk adımıdır planının. Neyi ne zaman yapacağı belli olmayan bir düşman var karşımızda. Ve yanında olduğunu düşündüğüm kişi de bir hayli tehlikeli. Ölüm kaçınılmaz oluyor bu halde.
Victoria korkunun hapsettiği harelerini bana çevirmiş bir şey söylememi bekliyordu.
"Neden susuyorsun?" diye tekrar konuşunca olduğum yerde sağ elimi çenemin altında yerleştirip dirseğimi koltuğun kolçasına yasladım.
"Asıl sen neden bu kadar gerginsin?" dediğimde Victoria burnundan soludu.
"Hah sen asıl neden bu kadar sakinsin? Kızım hiç mi düşünmüyorsun olacakları?" diye sakinlikten uzak sesiyle konuşurken ben onun sinirden yavaşça titremeye başlayan bedenini inceledim.
"Sen bence bir sakin olmaya çalış. Hem zaten beklenen bir şey değil miydi? Sen Esila 'nın basit bir plan yapacağını düşünmüş olmazsın değil mi? Karşımızda hafife alınmayacak bit düşman var. Belki de iki." dedim sona doğru düşünceli bir şekilde.
"Ne yapacaklar sence?" dedi olduğu yerde hızla bana doğru gelip, dizlerinin üzerine çöküp bana bakarken. Bakışlarım kararsızlıkla ona baktı.
"Bilmiyorum her şey olabilir. Belki de neler planladı biz bilmiyoruz. Belki de bu grup çok öncede kayboldu biz yeni yeni fark ettik. Bilemeyiz. Karşımızda olan düşman çok sinsi ve yılların bekleyişi var. Belki sabırsız olabilir istediğini elde etmek için ama olabildiğince hatadan kaçınmak için her şeyi yapacaktır. Yani her adımı daha temkinli olmalı. "dedim zihnim ne yapacağını kestiremeyecek kadar karmaşıktı.
Victoria 'nın göz bebekleri titreşti. Korkuyordu. Ama neyden? Ölmekten mi? Daha fazla ölüm görmek istemediği için mi? İkisi de olabilirdi. Yavaşça onu kendime doğru çektim. Kollarımı ona sarıp başını göğsüme doğru yasladım. Ve çenemi başına yaslayıp konuştum.
"Korkma. Elimden geldiğince en az zararla bu savaşın son bulmasını sağlayacağım. Bunu hep beraber atlatacağız." dedim ve şunları ekledim içimden. Bu sefer kaybetmeyeceğiz ona karşı. Gerekirse onunla beraber yok olurum ama o yok olmadan bana bir şey olmasına izin vermem.
Victoria biraz daha sakinleştikten sonra odasından ayrıldım biraz dinlensin diye. Zemin katta ulaşmış kütüphanenin olduğu alana doğru ilerlerken birden koridorda iki kişinin sesi duyuldu. Süreyya hanım ve Ahrar 'ın sesi.
Adımlarım yavaş ve sessizce sesin geldiği alana kadar ilerledi. Her adımda kulağıma onun sesi geldi.
"Elimden geldiğince bu konuda sizinle birlikte hareket edeceğim. Rauf beyle iletişime geçtim. Onlarda bu işte koşulsuz şartsız yanınızda. Hedefin kim olduğu alenen göz önünde zaten. Amacı Prenses Emira 'ya ulaşmak. Bizleri saf dışı bırakmak için adam topladığını düşünüyorum. Sonrasında Esila teke tek hesaplaşacaktır. Yani olabildiğince onu yalnız bırakmamak gerekiyor. "diyince Ahrar son cümlesi anında odağımı oraya çekti. Umarım bu tehlikeden dolayı herhangi bir koruma tahsil etmezler.
" Beni de tedirgin eden bu Renas. Emira öyle etrafında hep bulunacak birini istemez. Buna da karşı çıkar kati suretle. Kulede her daim onu göz önünde tutamayızda. Bu baskıya gelemez. Çok üzerine gitsek korkarım geri kalan günleri Moritanya Kalesi 'nde geçirecek kadar gözü kara. Kuleye ayak basmamak için diretir. Bu konu elimi kolumu bağlıyor. Onunla daha uzlaşımcı konuşarak bu konuda bizi zorlamamasını isteyeceğim. "diyip iç çekerek konuşmasını sonlandırdı.
Kendi başımın çaresine bakabilirim. Kimsenin beni korumasına gerek yok.
Süreyya hanım söyledikleri söyledikten sonra olduğum tarafa doğru gelirken kendimi hemen saklamış ve beni görmeden gitmesini sağlamıştım. Süreyya hanım gittikten sonra bende olduğum yerden çıkmış ve kütüphaneye doğru ilerlemiştim. Koridorda ilerlerken Ahrar 'ın odasına çoktan girdiğini görmüştüm.
Sessiz olup zemin katta ilerleyip hemen koridorun sonunda bulunan merdivene ulaşmış ve bir üst kata geçip hemen kütüphaneye geçmiştim. Kütüphaneye geldiğimde içerisi karanlık ve bomboştu. Karanlıkta ilerleyip hemen pencere önünde duran masaya geçip sandalyeye geçip oturmuştum.
Herhangi bir ışık yakamdan sessizce karanlıkta oturmuş bakışlarımı pencereden dışarıya çevirmiştim. Dışarısı da içerisi kadar karanlık ve sessizdi. Keza şu an zihnimin de bu ortamdan bir farkı yoktu. Bugün olan biteni baştan sona düşününce aklım hâlâ kaçırılan şu kişilerdeydi. Onlar kaçırıldıktan sonra ne oluyordu? Kendi istekleriyle mi gittikleri yerde duruyordular yoksa bir şeye maruz kaldıkları için mi? Büyüyle mi orada tutuluyordular? Cevap vermesi biraz zor bir soruydu sorduğum.
" Prenses." diye bir ses duyunca anında bakışlarımı etrafta çevirdim. "Korkutmamak için hemen görünmedim." dediği anda hemen Dehliz bir anda karşımdaki yerini aldı. Karanlık içerisinde bembeyaz gözlerin hedefinde duruyordum. "Nasılsın?" diye sorunca anında masaya doğru hafif açıyla eğildim.
"İyiyim. Uzun zamandır yoktun. Neredeydin?" diye sordum merak içerisinde. Onu merak etmiştim. Ne yaptığını. Neden yanımda olmadığını. Ve varlığına bu zamana kadar ne denli alıştığımı.
"Evet. Biraz uzaklaştım. Ama bu seninle ilgili bir mesele değildi. Benimle alakalı olan bir mesele sebebiyle. Ama şimdi buradayım. Ve ismimi zikrettiğin her an senin yanında olacağım." diyince etrafımda bulunan o karanlık bulutlar dağıldı. Dehliz 'in varlığı sarsılmaz bir güven veriyordu bana. O yanımda bulunurken ben kendimi gayet iyi hissediyordum.
" Geldiğine çok sevindim. "diye sessizce konuştuğum anda Dehliz sadece gözlerini kapatıp açtı. Bu ne anlama geliyordu anlamadım." Ee anlat bir şey. Seni dinlemek istiyorum. Hem böylece kafam dağılmış olur senin sayende. "diyince Dehliz yerinden hiç kıpırdamadan dediğimi yaptı.
" Gözlerini kapat sana bir şey göstermek istiyorum. "diyince Dehliz, ona itaat edip anında dediğini yerine getirdim.
Gözlerimi kapattığım gibi anında birden kendimi sanki başka bir yerde hissettim. Bir arazide bulunuyordum ama bu normal bir arazi değildi. Dev çiçeklerin olduğu bir yerdeydim. Benim boyutumda olan bu daha önce hiç görmediğim çiçeklerin arasında bulunuyordum. Etrafım bu devasa nitelikte olan çiçeklerle çevrilmişti. Sonra birden bir mekan değişikliği oldu ve birden kendimi gökyüzünün içerisinde buldum. Bembeyaz bulutlar arasında durmuş yeryüzüne bakıyordum. Sonra birden her şey silindi ve kendimi olduğum alanda buldum.
" Bunu neden gösterdin ? "diye sordum. Sorumu duyunca Dehliz yavaşça sakin bir sesle beni yanıtladı.
" Aslında gördüğün şey her daim gittiğin arazinin içerisinde küçük olduğun bir andı. İçerisinde olduğum gökyüzü ise hep kafanı yukarı dikip baktığın andı. Yani Prenses ne zaman canın sıkılırsa şunu hatırla hayattasın ve bu güzelliklere sahipsin. Sorunlar her daim olacak ama senin yaşam enerjini hiçbir zaman yitirmemen lazım. "diyince ona hak verdim. Çok haklıydı.
" Her daim varlığın içimdeki karamsarlığı söküp atıyor. Seni tanıdığım için çok şanslıyım. "diye bu cümleyi zikrettiğim anda hemen Dehliz biranda şunları söyledi.
" Şanslı olan benim. İnce ruhunu tanımama ve onca asır sonra kendimi normal biri gibi hissetmemi sağladın. Seni tanımak güzeldi hep öyle olacak. Her daim yanında olacağım. Seni koruyacağım. Bir abi gibi..." diyince boğazım düğümlendi. Bir abi gibi. Beni kız kardeşi olarak görmesi benim için büyük bir hediyeydi.
" Sana sarılmak istiyorum. "diye duygu dolu bir sesle konuşunca birden onun kıkırtısı doldu kütüphaneye.
" Belki sonra. Şu an gitmem lazım ama yine geleceğim. Hoş çakal. "dedikten hemen sonra birden karşımdaki varlığı yok oldu.
Dehliz gittikten sonra bir süre daha burada karanlıkta durmaya devam ettim. Gitme isteğimi uyandıran şey Ahrar 'ın içeri girmesi oldu.
Elinde tuttuğu gaz lambasıyla içeri girince beni burada gördüğü anda kısa bir bocalama yaşadı. Elinde tuttuğu gaz lambasını hemen yanında olan masaya koyduğu gibi bana doğru ilerleyince anında olduğum yerde hafifçe kıpırdadım.
"Seni burada göreceğimi düşünmedim hiç. Burada karanlıkta oturmuş ne yapıyorsun?" dedikten sonra yavaşça olduğum yere doğru ilerledi. Birkaç adımda karşımdaki sandalyeye ulaştı ve sandalyeyi çekip oturdu. Pür dikkat bana bakmaya başladı. Lacivert hareleri beni abluka altına almış hiçbir hareketimi kaçırmamak için gözünü bile kırpmadan bana bakıyordu.
"Buraya gelmek istedim ve geldim. Bir nedeni mi olması lazım?" diye sorgulayan bir ifadeyle bakınca hayır yok dercesine başını iki yana salladı.
"Sen neden buradasın?" dedim çok rahat bir ifadeyle bunu söyleyip vereceği cevabı beklerken.
"Birkaç şeye bakmam gerektiği için ondan buradayım ." dedi beni cevapsız bırakmayarak.
"O halde sen çalış bende gidiyordum zaten." diyip kalkacakken birden anında elini uzatıp durmamı istedi. İnat etmeden yavaşça tekrar geriye yaslandım. Gitmemem onu mutlu etmişti. Elini çekip tekrar konuştu.
"Gitmediğin için teşekkür ederim. Kısa keseceğim. Fazla uzatmadan söyleyeceğim ne diyeceksem." diyince sadece bakamaya devam ettim. Ben konuşmayınca oda devam etti konuşmaya. "Ne olacağını bilmiyor ama tehlikede olduğunu en az sende bizim kadar biliyorsun. Hepimiz senin için endişe ediyoruz." diyince konu nereye varacak anlamış oldum. Benden yine bir atak gelmeyince Ahrar devam etti konuşmaya. "Süreyya hanımla konuştuk bundan yarım saat evvel. O ve diğer herkes benim düşündüğüm şeyi düşünüyor. Tehlikedesin ve bir şekilde seni korumanın bir yolunu bulmamız lazım." dediğinde sakin bir şekilde dudaklarımı aralayıp konuştum.
"Bundan bir yıl önce ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun?" diye sorunca neyi kast ettiğimi anlamadı. Sorun değil ben hatırlatırım hiç gocunmadan hemde. Dudaklarımı araladım ve ona kendi sözlerini söyledim. "Tehlike senin için var olmuş ve sanırım yakanı kolay kolay bırakacak gibi değil. Demiştin hatırlıyor musun?"dediğim anda başını salladı." Peki ben bu dediğine nasıl cevap verdim onuda hatırlıyor musun? "diye sorunca ikinci kez ona da evet anlamında kafasını salladı." Unuttuğunuz bir şey var. Tehlikeli olan benim etrafımdakiler değil. Bunları söyledim ve haklıyım da. Evet belli ki kapıda benim için bir tehlike çanları çalıyor olabilir ama bu benim bir atakta bulunmayacağım anlamına gelmiyor." dedim benimde her koşulda savaşacak olduğumu açıkça dile getirip ona benim için endişe etmesine gerek olmadığını anlatırken.
" Yani tek başına mı onunla mücadele edeceksin? "diye sorunca evet dedim biraz önce onun gibi başımı evet anlamında sallayıp.
" Bu saçmalık! Ne denli bir sorunla karşı karşıya olduğunu görmezden geliyorsun! Emira bu herhangi bir şey değil! Ucunda ölebileceğin bir şey! "dedi bunun olması onu deli gibi korkutur bir sesle söyleyince anında yavaşça masaya doğru eğilip aramızdaki mesafeyi yavaşça kapatmaya çalıştım.
" Bu her savaşta olan bir şey neden şaşırdınız? "dediğimde o an Ahrar çıldırır bir vaziyette konuştu.
" Bu kadar kolay bir şeymiş gibi birde bahsetmiyor musun çıldırmak elde değil ki! "dedi dişlerini sıkarak. Ay ışığı yavaşça onun yüzüne vurduğu için az da olsa yüzündeki ufak mimikleri seçebiliyordum. Sinirlenmiş ve hızla nefes alıp vermeye başlamıştı." Bu yaptığın her neyse ona bir an önce son ver! Kendini bilerek ölüme istemene müsaade etmeyeceğim." dedi bu olasılığa asla izin vermeyeceğini ses tonuyla belli ederken. Masada duran sağ eli sinirden sıktığını son anda fark ettim.
"İzin isteyen olmadı zaten. Bu benimle ilgili bir mesele ve tüm sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmayacağım. Bu işin içerisinde değil kimse. "dedim anlamasını sağlamaya çalışıp ondan veya buradaki diğer kişilerden herhangi bir yardım almayacağımı belli ederek.
Kimseyi tehlikeye atacak değildim. Hemde bunlar hayatımda büyük bir değere sahip kişilerse. Ben bunları söyledikten sonra Ahrar hızla doğruldu ve iki elini masaya yasladığı gibi başını bana doğru eğip yüzlerimizi karşı karşıya getirdi. Konuşmaya başladığı anda her konuşmasında sıcak nefesi yüzümde usul usul gezintiye çıktı. Lacivert hareleri her lafında sanki bir yemini tekrar edercesine büyük bir bağlılıkla bana baktı.
" Yanılıyorsun güzelim konu sensen ben zaten o işin içerisindeyim. Ve seninle ilgili olan her şeyi seve seve üstlenmekten kaçınmam. Belli ki sen bunu istemeyeceksin burası gayet açık ama Emira şunu unutuyorsun güzelim ben sandığın kadar masum değilim. Ve inandığım bir şey için neler yapacağımı çoğu kişi bilir. Ve sen benim bu hayatta inandığım, uğuruna her şeyi yapacağım tek kişisin. Onun için beni ister saf dışı bırak ister uzaklaştırmaya çalış yine de bir adım geride tam yanında olacağım. Ve kimsenin sana zarar vermesine izin vermeyeceğim . "dedikten sonra yavaşça başını kaldırıp dudaklarını şakağıma değdirdi ve küçük bir buse kondurup, derin bir nefes ciğerlerine çekip sonra hemen yanımdan uzaklaşıp burayı terk etti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
9.82k Okunma |
2.75k Oy |
0 Takip |
61 Bölümlü Kitap |