Yeni Üyelik
58.
Bölüm

58 - Kasırgalar ve Fırtınalar

@kumsallardagezen12

『 Sözlerdir insanı aslında ölüme iten. 』

 

 

Hayatım en hüzünlü acılara şahit oldu; bir yıkım misali devrildim. Parçalandım. Ve dağılıp her yerde izlerimizi kaybettim. Dönüşü olmayan o karanlık evrende yok olmaya terk edildim.

 

Hayatım en yaralayıcı ihanete şahit oldu; öyle ki güven duygusu hiç var olmamış gibi kalbimden sökülüp alındı. Suçlayıcı ve şüpheci bir karakter bir oldu ruhumda

 

Hayatım en yok edici iki düşmanla karşılaştı ; öldürmek üzere gelinen, acımadan darbeleriyle yok eden iki azılı düşman. Sesler yankılanıyor, zelzelenin sarsıntıları olduğum yere ulaşıyordu.

 

Özgürlük nidası değil kaçış nidası her yeri sarıp sarmalamış, bir an önce oldukları yeri terk etmek için çağırda bulunuyordu. Kaçış, neyi kurtarabilirdi? Ölüm yanı başımızda darbe alıp yere çuvallamamızı bekliyor, ona sığınmamızı istiyordu. Hayat aslında hiç o kadar masum düşüncelere sahip insanları içerisinde barındırmıyor. Sadece maskeler ardından bize bakan o sahte tebessümleri anlamıyor, kendimizi çoktan bir acının içerisine bırakıyorduk.

 

Hayatın en anlamı cümlelerine tanık oldum ama şu cümleyi bana kuduran hayat her şeyimi benden aldı.

 

'İyileşmek mi istiyorsun? O halde sorunlarından kaçmayı bırak. Çünkü kaçarak iyileşmezsin ertelersin sadece. Yüzleşmen lazım her şeyle . Kendinle ve onlarla. Belki de ölüm seni bulacak ve seni yok edecek ama cesaretsizliğinden kaynaklanan bir ölümdense her şeyi göze almış bir ruh olarak kendini ölüme sun. '

 

Her şeyi göze almış bir ruh aslında çoğu şeyini çoktan kaybetmiş olduğunu anlamıştır. Artık onun için hiçbir şeyin ötesi yok, artık onun için ölümün bir sesi yok, artık onun için yaşamın bir anlamı yoktur. Ve ben aslında bu kişiyim. Her şeyi anlamış ve ona göre bir yol çizmiştim. Ben kaybedişimin zaferi olarak ruhumla beraber onları da yok edecek hayatıma bu şekilde son verecektim. Ben aslında savaşmaya değil ölmeye gidiyorum. Ben kazanmaya değil kaybettiğim şeylerin olduğu yere gidiyorum. Arafa...

 

Bitti her şey bitti. Bu yaşamda artık benim için hiçbir şey kalmadı. Ben sadece o gün için uyanıyor, o gün için yaşıyor, o gün için mücadele ediyorum. O gün geldiğinde yok olmaktan kaçınmayarak elveda edeceğim bu hayata. Ama en büyük elvedam içimde Ahrar 'a karşı yapmış olduğum elvedadır. Onun yüzüne baka baka bunu yapamam. Buna cesaretim yok çünkü. Onun karşısında çok savunmasız biriyim. Ve bu savunmasız oluşum en aciz yanım diyebilirim. Ben onsuz bir hiçsem o varken bambaşka biriyim.

 

Onun ruhu benim sınırsızlığımdı; o varken ben her şeye sahipmişim gibi hissediyorum. Her şey aslında bana aitmiş gibi bir his beni çepeçevre kuşatıyordu.

 

Onun gözleri benim ışığımdı; karanlık yolları aydınlatıyor ve bana yol gösterici oluyordu. Ama o bunu bilmiyordu. Aslında bende sonradan onun varlığından uzaklaşınca anlamış oldum.

 

Onun varlığı benim cesaretimdi; her şeye karşı savaşacak gücüm olduğunu bana hissettiren bir enerjisi vardı. Onun varlığı yanımda olduğu her an ben sanki olamayanı bile olduracak kişi oluyor, her imkansız denilen şeyi imkan haline getiriyordum.

 

Onun sesi benim huzurumdu; ne zaman konuşsa o an tüm korkunç sesler susuyor, her acı çığlıkları benden uzaklaşıyor, normal biri oluyordum.

 

Ona çok şey demek istedim. Ama bunu hiç onun yüzüne karşı söylemeye cesaret edemedim. Ama demek isterdim.

 

'Senden kopamadım hiç bir zaman Ahrar . Ben sende takılı kaldım ölene dek sonsuza dek. Saatlerce ve yaşamlarca...'

 

Bu sadece zihnimde asla dile gelmeyecek onca cümleden biriydi. Çünkü bunu söyleyecek ne fırsatım oldu ne de bunun için karşımda bunu bana söyleten gerçek bir sevgi. Söylemeye cesaret ettiğim an aslında hiç olmayan bir sevgiyi gerçek sandığımı öğrenmiş bunun acısıyla yıkılmış, bir daha toparlanmak için fırsat bulamamıştım.

 

Ama sonradan yeni bir şok dalgası yaşamıştım. Bu seferde kuleye gelerek beni şaşırtmıştı. Ve bu seferde beni sevdiğini söylüyordu. Ne yapmaya çalışıyor anlamamış, aklım bulanmıştı. Karşıma geçmiş bana beni tanımayan bakışlarla bakmıştı. Ama bu kadını o yaratmıştı.

 

Beni tanımadığını söylemişti bir keresinde çünkü kalbi beni bilmiyordu. Bilseydi bu kadının aslında bir yansıma olduğunu, kendimi saklamak adına bu gölgeye sığındığımı anlardı. Kuleye gelişi beni darmaduman etmişti. Ben onu unutmaya çalışırken o gözüme gözüme varlığını sokuyor ve onca yaptığı şeyi göz ardı ederek onu affetmemi istiyordu. O başlı başına bir ölüm lanetiydi.

 

Oydu kalbimin ritmini bozan

Oydu kalbimi öldüren.

Oydu kalbime yeni bir yaşam sunan.

Oydu beni en büyük acılarla baş başa bırakan. Ve oydu beni yalandan sevdiğini söyleyen.

 

Bu cümleyi unutmak istediğim anlar çok fazlaydı ama unutmak bazen en büyük lanetimken unutmamak en büyük acımdı.

 

Zihnimin ucu bucağı onun izleriyle doluydu. Sözleri her an tekrardan zihnime dolup kendini hatırlatıyor, varlığı beni kendisine tekrar tekrar bağlı kılıyor, bakışları bana yaşamın aslında güzel olduğunu yansıtıyordu. Ama bunların hepsi yalandı. Hepsinin yalan olduğunu biliyorum ama neden gerçek olmasını istiyorum? Neden onun tekrar yanımda var olmasını istiyorum? Neden ondan uzak kalamıyorum?

 

İkilem...

 

Davetten çıkmadan önce saniyelik bir bakışla birbirimize bakmıştık ve ben o bakışlarda ne de çok şey görmüştüm; çaresizlik, acı, hüzün, ihtiyaç ve merak.

 

Neden Tarsis Kralı 'yla bir tartışma yaşadığımı, onun neden bu kadar ani çıkışta bulunduğunu merak etmişti. Davette bulunan herkes biliyor ki Tarsis Kralı bu olan biteni asla ama asla kimseye anlatmayacak ve kendisinde saklı tutacak. Bana sorsalarsa da bir yanıt alamayacağını herkes bildiği için istemeye istemeye bu olayın üzeri kapanacaktı. Çünkü biz ikimiz de bu olayı kendi aramızda halledecek kimseye bir şey belli etmeyecektik.

 

Ben Tarsis Kralı 'na bir sır vermiştim. Tarsis Kralı o sırrı gerçek kılmamak adına çaba sarf etmişti ama ne yaparsa yapsın bir değişiklik olmayacağını biliyor, buna dur demeyeceğim an.

 

Asper Krallığı' nda çıktığım gibi odama gelmiş ve üzerimdekilerden kurtulup sıcak bir duş aldığım gibi anında yatağa geçip beni kıskıvrak sarmalayıp, uykumdan edecek düşüncelerle boğuştuğum o anlarda tüm gücümü kullanıp onları savuşturup kendimi dingin, sessiz bir zihinde uyutmaya çalıştım. Başarılı oldum mu diyeceksiniz? Evet oldum ama bir yere kadar. Ta ki zihnim yeni bir istilaya uğramadan hemen önce. Ve bu istila ne de sancılı ne de acımasız geçmişti. Uyanmak ilk defa bu kadar ihtiyaç haline gelmişti.

 

Gözlerimi açmam için zihnim baskı kuruyordu. Ama daha yeni uykuya dalmıştım. Neden uyanmam gerekti ki? Bu baskıya daha fazla dayanamadım ve kapalı olan gözlerimi usulca açtım.Zihnim bulunduğum alanı idrak etmek için gözlerimi aralamaya çalıştığı anda gerçeğe değilde görmem gereken bir görünün içerisinde olduğumu anladım. Gözlerimin açılmasıyla anında yüksek bir patlama sesi duyuldu. Ve o an patlama sesi nereden geldi diye baktığım anda birden ileride bir şey gördüm. Yanan koca bir ağaç.

 

Ağaç çok tanıdık geliyordu. Çünkü burada ne acılarla ağlamış, göz yaşı dökmüştüm. Burası terk ezilmiş arazide kocaman sandal ağacının bulunduğu araziydi. Sadece bu koca ağaç hayatta kalmış, ve bu arazinin kurak olmasına rağmen çürümemişti. Patlama sesinin kaynağını aradığım anda görünürde hiçbir yıkım veya benzeri şey görmedim.

 

O halde bu ses nereden gelmişti? Zihnim yanılmış mıydı? Ama eminim duyduğuma. Olduğum alandan ağaca doğru ilerledim. Çıplak ayaklarımın kurak toprakta yürümesi, toprağın o çatlaklarının tabanlarımda kendisini belli etmesi hissi çok gerçekçiydi. Gökyüzüne kayan bakışlarım farklı iki görüntü gördü. Gökyüzü ikiye yarılmış bir tarafında Kanlı Ay bulunurken diğerlerinde Güneş tutulması yaşanıyordu. Sanki bir şey gösterilmeye çalışılıyordu.

 

Şüpheci bakışlarımı gökyüzünden çektim ve bana burada anlatılmak istenen şeye odaklandım. Bu her neyse bunu yapan ne Esila ne de Dani 'ydi. Başka bir şeydi.

 

Kimdi o halde? Bunu bana gösteren şey neydi?

 

Birden tam öne adım atacağım anda karşımda bulunan ağaç hızla tutuşmaya başladı. Ağaç birden yanmaya başlayınca bakışlarımın önünde ne yapmam gerektiğini bilemedim. Neydi bunu yapan? Ve bana neyi anlatmak istiyordu bu ağaçla?

 

Ağaç hızla yanıp yavaşça yok olurken gökyüzü anında az önceki halinden sıyrılmaya başladı ve birden gökyüzünü simsiyah bir sis kapladı. Ve ben yanan ağacın altında gökyüzünü izlerken birden o sis bulutu içerisinde bir yüz gördüm. Daha önce hiç görmediğim bir yüz. Bir çocuk yüzü. Peki kimdi bu? Bu çocuk yüzü kime aitti? Ben gördüklerimi birleştiremeden yavaşça beni bir şeyin geriye çektiğini hissettim. Bu uyanmak değildi. Başka bir alana geçmek demekti.

 

Bulunduğum alanın bir önceki alandan farklı olduğunu anlamam kısa sürmedi. Gözlerim etrafımı taradığı an bir önceki görünün bir benzeri bile olmadığını anladım. Burası başka bir evrendi. Burası aslında bir şeyleri açığa çıkarmak adına inşa edilmemiş bir şeyleri hatırlatmak adına var etmişlerdi. Bulunduğum yer tanıdık değildi ama içerisinde olduğum yer bana iyi şeyler hissettirmiyor, içimde bir sıkıntı yaratıyordu.

 

Nerede olduğum anlaşılmaz değildi. Bir kulenin teras kısmında duruyordum. Rüzgarı hissediyor, onun sert esintisi içimi ürpertiyordu. Teras büyük bir genişliğe sahipti. Tam terasın kapısına sırtımı dönmüş bir halde ayakta dikiliyordum. Burada ne aradığımı merak ettim. Aklım da karışmıştı aslında tam olarak neyi görmem gerektiği konusunda. Az önceki görü ne demek oluyordu? Şu an ki bana neyi gösterecek ve canımı sıkacaktı? Karmaşıklık çevremi kuşatmıştı.

 

 

Sert eden rüzgarı hisseden bedenim üşürken, saçlarım yüzümün önüne uçuşup duruyor, önümü görmem zorlaşıyordu. Ben olduğum durumdaki rahatsızlığımı gidermeye çalışırken o anda bir ses duyuldu etrafımda.

 

"Korkuyorum." çaresizce çıkan sesi duyduğum an bakışlarım sesin geldiği yöne çevrildi.

 

Bakışlarım uzun zamandır hasret kaldığım bedeni gördüğü anda tüm barikatlarım alaşağı indi. Savunma mekanizmam parçalara ayrıldı. Biliyorum gerçek değil ama özlemini duyduğunuz birini görmenizin sizde bıraktığı etki çok büyük. Onun yüzüne, sesine, ruhuna ve bedenine olan özlemim öyle büyük, öyle bağlı ki bunu aşamıyorum. Ben onu özlemeyi bırakamıyorum. Şu an karşımda böyle çaresiz dururken onu gerçek olup olmadığı umurumda bile değil.

 

Kardeşim şu an karşımda onu kaybetmeden önceki haliyle durmuş bana elini uzatmışken o eli tutmamak en sancılı işkencelerden bile acı veriyor.

 

"Korkuyorum. Düşmek istemiyorum tut beni." demisiyle darbe yemiş gibi arkaya sendelendim ve o an nerede bulunduğunu idrak ettim. Terasın balkonun mermerine çıkmış bir vaziyette duruyordu ve arkasında bir boşluk vardı. Şu an en son katta bulunan terasta duruyorduk ve o oradan düşerse ölebilirdi. Sanki hiç daha önce ölmemiş gibi. Ama şu an gerçeklerle ilgilenmiyorum.

 

"Korkma bak burdayım Kaan. Ablan burada hadi bana doğru bir adım at." diye onu korkutmamak adına şefkatle konuşup, korkmasını önlemek adına sevgi dolu bakışlarla ona bakmıştım. "Sakın geriye doğru hamle yapma. Kıpırdamadan öylece bedenini öne doğru at. Ben seni tutacağım." demiş ve birkaç adımda hemen onun bulunduğu yere ulaşmıştım.

 

"Ben korkuyorum çok yüksek burası." diye ağlamaklı sesiyle konuşmuş ve arkasına doğru bakmıştı.

 

"Hayır hayır hayır arkana bakma! Bana bak. Bana odaklan!" demiştim korkuyla. Düşmesin, bu seferde onu kaybetmek istemiyorum.

 

"Çok yüksek burası." diye tekrar edince birden ağlamaya ve göz yaşı dökmeye başladı.

 

"Kaan ablacım bana bak. Seni oradan alacağım." dedim kurtaracağım demedim çünkü onu çoktan kaybetmiştim.

 

Hayal bile olsa onu hissetmek istiyorum. Bir kere bile olsa sarılmak istiyorum. Ben o öldükten sonra ona rüyalarımda sarıldım ama bu gerçekçi değildi belki şimdi sarılsam ona onu hissedebilirim. Çünkü her daim burada ne zaman rüya görürsem hissediyorum çok gerçekçi değil gerçekmiş hissi sarmalıyor beni.

 

"Kurtar beni. Düşmek istemiyorum. Hem burası çok çok soğuk." dediği anda kolları yavaşça bedenine doğru uzandı ve kollarını kendine sardı. İçli içli ağlarken bu görüntüsü iç çekmeme, onunla geçmeyen günlerime içerlenip, kahrolmama sebebiyet verdi. Neden sorusu zihnime düştü. Beni öldürselerdi daha iyi olmaz mıydı? Ona neden zarar verdiler? O masumdu.

 

"Tamam seni kurtaracağım." demiş ve ona doğru bir adım atmıştım. Ama ben adım attığım an Kaan geriye doğru girmişti.

 

"Abalcım geriye doğru gitme düşeceksin bekle sana doğru gelmemi." dememe rağmen her adım atışıma karşılık o bir adım hep geriye doğru çekiliyordu. Her geriye doğru attığı adım nefesimi kesip bana en keskin bıçakların saplanmasını sağlıyordu. Neden benden kaçıyordu?

 

" Ablacım lütfen geriye gitme. Sen böyle yaparsan ben seni kurtaramam ki." diye büyük bir yakarışla konuştum.

 

"Benimle gel abla." cümlesi dudaklarından çıkıp bana ulaştığı anda hiç düşünmedim ve ona doğru ilerledim ve o an biraz daha yakın olmak adına hemen mermerin üzerine çıktım ve şimdi tam karşımda duruyordu. Ben onun karşısında yerimi aldığım anda birden ağlamaklı ifadesi silindi ve bana tebessümle bakmaya başladı.

 

"Hadi." dediğinde anlamadım ama elini bana uzattığı an ne demek istediğini o an idrak ettim. Onunla gelmemi istiyordu. Buna hayır diyemezdim ki. "Benimle gel. Sen orada yoksun ve ben korkuyorum sensiz." demiş ve ben daha onun elini tutmadan birden kendini boşluğa attığı an dudaklarımdan korkuyla bir çığlık kopmuş sonrasında acıyla bağrımaya başlamıştım.

 

"Kaan!" diye feryat içinde bağırmış boşluğa düşen bedenini görmeye çalışmıştım.

 

O an olduğum mermer üzerinde saçlarımı acıyla çekip bağırmıştım. Sesim yeri inletecek kadar yüksek ve yıkıcıydı. Her attığım çığlık öyle bir etki yaratıyordu ki bazen bu bağırışlar bana mı aitti emin olamıyordum. Hayır... hayır... Neden aynı acıyı tekrar tekrar yaşamamı istiyordular? Yetmedi mi buradan vuruldukları? Yetmedi mi çığlıklarım? Yetmedi mi ölümle olan mücadelem?

 

Yine gitti benden. Bir kere kardeşime dokunamazken yine kopup gitti. Kaybettim onu hemde defalarca kez.

 

Ölüm mü istiyordular? Ölmemi mi istiyordular? Onlara bunu vereceğim. Bir adım öne atıp aşağı kendimi bırakacağım an bir ses duydum ve her şey benden silinip gitti.

 

Gerçeğin bana ulaşması bir sesle kabul görmüştü.

 

"Emira!" yalvaran yakarışı, çaresiz sesi onun kim olduğunu anlamamı sağlamıştı. Bu ses Ahrar 'a aitti.

 

Gözlerimi açtığım an nerede olduğumu anladım. Terasta mermerin üzerinde ayakta dikiliyor, ve boşluğa doğru bedenimi çevirmiştim. Rüzgarın yakıcı esintisi yüzümde usulca eserken yavaşça arkamı döndüm.

 

Ben tek Ahrar' ı beklerken arkamda Victoria, Turul bey, Ahlas bey ve Süreyya hanım vardı. Neden burada bulunuyordu herkes? Ne onları buraya getirdi? Çığlıklarım mı? Yoksa biri beni görmüş ve onlara mı haber vermişti?

 

"Emira iyi misin?" diyen Victoria 'nın sorusunu es geçtim.

 

"Neden buradasınız?" dedim soğuk mesafeli bir sesle.

 

"Biz." dedi Victoria ve nasıl diyeceğini bilmediği için birkaç kere kekeledi ve cümlesini Turul bey tamamladı.

 

"Kulede derin bir sessizlik içerisinde senin çığlıkların bizi buraya sürükledi." bunu dediği anda her zaman ki ses tonuyla konuşmamış sanki burada olmam onu da endişelendirmiş gibiydi. Bana üzülmüş ya da acımış mıydı? Gerek yoktu ki. Ahrar 'a göz ucuyla baktığım anda tetikte duruyordu. Sanki atlayacaktım ve bunu önlemek adına pür dikkat bana bakışları kenetlenmiş, her hareketimi izliyordu.

 

Az çok neden burada olduğumu hepsi de biliyordu. Dani...

 

Beni yine aynı noktada vurmak için çabalamıştı. Ama bilmiyordu ki zaten bunun gerçek olmadığını bildiğimi. Ben sadece sarılmak ve kardeşimi hissetmek istemiştim. Ama yine hedefime ulaşmadan benden kayıp gidişini izlemiştim. Sahi ne kadar acı çekiyorum. Ama buna rağmen hâlâ hayatta olmam tuhaf. Ölüme meyilli değilim ama yaşamakta istemem.

 

"Ben verdiğim rahatsızlıktan ötürü özür dilerim." dedim ve hepsi bana anlayışla bakınca bakışlarımı onlardan çektim.

 

Dani bilmiyordu bana sunulan şeyin ne anlama geldiğini. Ve şimdi biraz da ben can sıkayım.

 

"Gece gece sizi rahatsız ettim. Lütfen odalarınıza gidip kaldığınız yerden uyumaya devam edin." dememle Süreyya hanım bir adım öne çıktı.

 

"Emira biraz konuşalım mı?" demesiyle anında diğerleride bunu yapmamı isteyen bir bakışla baktıkları anda yapacağım şeyi onlardan saklamadan onlara da haber verdim.

 

"Ah sanırım şu an buna vaktim yok. Yapmam gereken aslında önemli bir şey var. Dani 'ye küçük bir armağanım olacak ve onu geciktirmek istemiyorum." dememle Victoria anında öne doğru bana doğru geldi.

 

"Emira ne yapacaksın?" dedi korkuyla Victoria.

 

"Çok şey ya da hiçbir şey." dedim tehlikeli bir gülümsemeyle ona bakarken. Bu bakışımı gördüğü anda beni az çok tanıdığı için yapacağım şey çok ses getirecek ve çok can sıkıcı olacağını anladı.

 

Arkamı döndüm ve aşağıda bulunan zifiri karanlığın içerisinde bulunan boşluğa gözlerimi dikip keyifle konuştum.

 

"Birazda senin canın yansın Dani. Hep benim yanacak değil ya." dememle bir anda kendimi aşağı bırakmam bir oldu. Hızla yere düşerken sertçe tenimi yakıp geçen rüzgar ardından hemen ayaklarım zemine ulaştığı anda hızla bedenim ayağa dikildi ve gecenin karanlığında gitmem gereken yere doğru ilerlemeye başladım.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

 

Fısıltılar zihnimde bir savaş başlatmıştı. İblislerim kan akıtmak için baskı yapıp duruyordu. Zihnimde beni ele geçirmiş pençelerden kurtulmak adına herhangi bir şey yapmıyor çünkü şu an o iblislerin sesime kulak vermem lazım. Şu an en büyük savaşın ilk adımı atmam gerekti. Dani artık tüm sınırları işgal ettiği yetmiyormuş gibi aynı yerden acımaya devam ediyordu. Anlamıyorum sanki oradan atlasam ölecek miydim? Hayır.

 

Ben kendi kanımla yaptığım kalkandan dolayı kolay kolay ölemezdim büyük bir darbe almadan. Şimdi yaptığı şeyin karşılığını verme vakti. Sessiz, hiçbir hayvanın dahi yaşamadığı bu arazide asırlardır var olan ağacı yok etme vakti gelip çatmıştı. Hiçbir zaman bu ağacın neden hayatta olduğunu araştırıp sormamış, üstelememiştim ama şimdi bana gösterilen görü bu ağacın bu kadar büyük ve canlı olması sadece onun bu arazide geriye kalan olmasının sebebini bildirmişti.

 

Ve bende parçaları birleştirerek burayı aslında Dani için önemli kılan bir şeyin olduğunu anlamıştım. Ve bu arazide koca sandal ağacı dışında hiçbir şey olmadığına göre bu ağaç onun için önem arz ediyordu. Ve bende şu an bu arazide küçük bir gösteri yapma fikrine kapıldım. Bakalım ben tarafında yapılan bu sürprize ne diyecekti Dani? Yavaşça çıplak adımlarla arazide ilerlemeye başladım.

 

Bulunduğum yerin zifiriliğinden ötürü kişi önünü görmesi çok zordu. Ama bir anda etrafımda oluşturmuş olduğum üç adet ışık topunu ağacın etrafında doğru yönlendirmiş ve burada küçük bir ışık kaynağı oluşturmuştum. Koca ağaca altan bakarak o büyüleyici görüntüsünü yok sayarak yapamam gereken şeye odaklanmaya çalışmıştım.

 

Yavaşça olduğum yerden yukarı doğru yükselmeye başladığım anda kollarımı iki yana açarak yavaşça gözlerimi kapatmıştım. Bir anda ağacın tam tepesine ulaştığım anda bakışlarımı kısa süreliğine aralayıp her daim aşağıdan baktığım ağaca şu an yukarıdan bakmaya başlamıştım. Şimdi de ne küçük duruyordu.

 

Bulunduğumuz yerler değişiklik gösterdiği anda her şey nede farklı görünüyor. Yavaşça tüm gücümü hissetmeye başladım. Kolyede toplanan güç yavaşça bedenime doğru sızmaya onun ardından da parmak uçlarıma ulaşmasını ışık hızında hisstemiştim. Güçler kıvılcımlar oluştururcasına kendini açığa çıkarmak istiyordu. Karanlık Sırlar kitabında en yasaklı büyü olan Tamraf büyüsünü yapacaktım. Bu biraz ses getirecek olsa da çok etkili bir yok etme büyüsü olduğundan istediğim şeyi gerçek kıldıracaktım.

 

Yavaşça büyü sözlerini okumaya başladığım anda birden yer sarsılmaya başlamış. Tek bir bulut dahi olmayan gökyüzünde ortaya çıkan bulutları görür olmuştum. Gri rengi almış olan bulutların ardından aniden gökyüzünde yıldırımlar çarpmaya başladığı anda koca bir ses ortaya çıkmıştı.

 

Yavaşça gökyüzünden bakışlarım uzaklaşıp yavaşça yapamam gereken şeye odaklandım. Büyü sözlerini okurken anında kolye yavaşça turuncu bir renk alırken saçlarımın renginin değişip omzumun gerisinden yavaşça yukarı doğru uçuşup özgür olduklarını gördüm. Onun sonrası tüm bedenim alev aldı. Ama bu alevler bana zarar vermeyen ama etrafımdakiler için büyük yakıcı bir unsur haline geldi.

 

Ateş her yerimi sarmalamış bedenimde ateşten oluşan bir kalkan meydana geldiği anda büyü sözleri için gerekli olan diğer işleme geçtim ve birden bedenimden dışarı salınan küçük bir ateş yavaşça büyümeye ve bir halka olacak şekle gelmesini sağladım. Onun ardından bu halka yavaşça tam tepemde büyük bir genişliğe sahip olduktan sonra havada öylece durmaya başladı. İşaretimle beraber halka harekete geçecekti.

 

Kendimi büyük patlamaya hazır ettikten hemen sonra hızla kendimi yukarıdan aşağı doğru bıraktım. Olduğum yerde hızla aşağı düşerken büyü sözlerini okumaya devam ediyordum. Her büyü sözü etrafımda bulunan ateşi daha kızıştırıp, ateşe daha yakıcı bir gücü alışıyordu. Gözlerimi kapatıp her şeye kendimi bıraktığım anda birden etrafımda büyümüş olan ateş hızla ayağımın altında bulunan ağacın tepesinden aşağı doğru inip ateşi cayır cayır yakmaya başladı.

 

Onun ardından da önceden kurumuş olduğum ateş halkası hızla benden sonra aşağı doğru inip bu koca ağacı çepeçevre sarmalamıştı. Hem içeriden hem de dışarıdan ağaca yakıcı bir güç uygulanmıştı bu sayede. Ateş öyle yakıcıydı ki ağaca bedenim daha çarpmadan ateşin içerisinde aşağı doğru usulca kayıyor ve köklerine kadar ulaşıyordum. Bu ağacı tamamen yakıp kül edecektim. Sonunda bedenim ağacın köklerinin olduğu alana ulaşınca son büyü sözlerini söyleyip tüm gücü serbest bıraktım.

 

Güç serbest olduğu anda bende uzaklaştı ve hızla etrafa yayılmaya ve yakmaya başladı. O an öyle kuvvetli bir sarsıntı ağacı ele geçirdi ki ben bile olduğum yerde hafif sarsılmış ve gözlerimi aralamıştım. Bulunduğum yer tam ağacın yerle buluştuğu alandı. Ben tam o yerde durmuş ağacı içten içe yakarken içimdeki güç bir kan misali ağacın köklerine ulaşmış ve köklerin içerisinden geçerek ağacı tamamen topraktan ayırıp bağını koparıyordu.

 

Bu ağacın kökleri tüm krallıklara kadar uzanıyor, Dani bu sayede kimse bilmeden her krallıktan yapmış olduğu bu büyü sayesinde güç kazanıyor, bu dünyayla bağlantısını daha güçlü tutuyordu. Ve buna şu an mani olacak eylemi gerçekleştiriyordum. Ağacın etrafında bulunan halka ve köklerinden geçen güç bir anda ortak bir alanda buluşmak adına bana geri dönerken hızla gözlerimi kapattım ve gelecek olan gücü karşılamaya çalıştım.

 

Güç bit anda ortak alanda yani benim bedenimde buluştuğu anda öyle sarsıcı, öyle ses getiren bir patlama benimle beraber ağacı yok edecek seviyeye ulaştı. Artık ağaç tamamen yok olmuştu. Sadece kalan kurumuş, yok olmuş varlığını tamamen küle çevirmek kalmıştı.

 

Ve olduğum yerden yukarı hızla yükselirken ağacın iç gövdesi içerisinde bırakmış olduğum ateş benden sonra hızla yukarı doğru yükseldi ve ben ağaçtan çıkıp gökyüzüne ulaştığım anda ağaç bir anda ateşle yakıp kavruldu ve tüm külleri etrafa bir toz bulutu içerisinde yayıldı. Her yer küçük küllerle dolup taşmışken bakışlarım biraz uzakta bulunan Victoria ve Ahrar 'a kaydı. Burada ne işleri vardı? Burada olduğumu nasıl anladılar?

 

Olduğum yerden yavaşça onlara doğru süzülürken ikisini pür dikkat bana bakıyor ve bu yaptığım şeye bir anlam vermeye çalışıyordular.

 

Onlara aşağıdan bakmayı kesip saniyeler içinde aşağı inip karşılarındaki yerimi aldım. Victoria o an bir adım öne gelerek bir bana bir de arkamda bulunan yıkıma baktı. Neden yaptın diye sormadı. Ya da bakışlarında bir korku görmedim. Sadece iyi olup olmadığıma baktığı an fiziksel olarak iyiydim ama ruhsal açıdan çoktan sarsıcı darbeyi aldığımı biliyordu.

 

"Ne o bakışlarında yatan korku bana yönelik mi?" sorum Ahrar 'a yönelikti. Victoria bir adım geriye çekildi ve Ahrar' la bana alan tanıdı. Ahrar sorumu duyduktan sonra birkaç adım öne doğru geldi ve önce arkamdaki görüntüye sonrada bakışlarımda yatan ifadeye baktı.

 

Lacivert hareleri korktuğunuz yansıtıyordu ama bu korkunun bana yönelik değilde benim için olduğunu anladım. Kullanacağım kelimeyi özenle seçmek istiyordu ki hemen yanıt vermedi. Bedeni o an kasılmış ve gördükleri karşısında bana nasıl bir yaklaşımda bulunması gerektiği konusunda yaşadığı kararsızlıktan dolayı onun bu haline tebessümle karşılık verdim.

 

"Söz konusu bir bedel olduğu anda gözünü ne kadar kararttığını biliyorum. Kendine vereceğin hiçbir zararı umursamıyorsun ve bundan hiçbir zaman hoşlanmadım. Senden rica ediyorum buna dikkat etmen. Zarar görmüş olma ihtimalinle buraya gelirken neler yaşadım bilemezsin. Beni bu düşüncenin bir gün gerçek olacağı haberiyle sınama. Senden bunu istiyorum. Evet canın yandı evet herkes yaptığın ve yapacağın her şeyi hak ediyor ama sadece şunu unutma kendine zarar verme. Gerisiyle ilgilenmiyorum. Bir şeyi yapıyorsan haklılık payın olduğunu hep bilincindeyim. "dediği anda bu cümleleri kurması asıl bana şaşkınlık yarattı. Ben kendimi uyarı, kızgın olduğu bir konuşmaya hazırlamıştım.

 

Benim sessizliğim onun sabırsızlığını var etti.

 

" Dediklerimi yapacaksın değil mi? "diye tekrar konuşmasıyla istemesem de cevap vermemi sağladı. O bir şey dediği an nedense onu cevapsız bırakmak bana rahatsızlık veriyor ve bu histen hoşlanmıyorum. Bunu için de kendimi cevap verirken buluyorum.

 

" Bakarız. "dememle aniden dudakları hafifçe kıvrılıp bana ışıltılı bakışlarıyla baktı.

 

" Bu uslu hallerin ayrı sevilesi oluyor. "dediği anda Ahrar birden arkada varlığını unuttuğu Victoria kıkırdayıp kendini belli edince ona doğru dönüp ona uyarıcı bir bakış attım.

 

Tekrar Ahrar 'a baktığım an hiç bakışlarındaki keyfi saklama gereği duymadan bana bakıp durduğunu gördüm. Lacivert hareleri bu halimi kaçırmamak adına pür dikkat beni izliyordu.

 

"Beni nasıl buldunuz?" diye sormamla aniden Victoria sorumu yanıtladı. Ahrar' ın büyü yardımıyla izimi aradığını ve hemen sonrasında arkamdan geldiklerini söylemişti. Soruma yanıt aldıktan sonra ikisine de sormadan hızla portal açıp geçiş yaparak bir anda kulede kendimizi bulmuştuk.

 

"Sizi yeterince yordum. Biraz dinlenin." demiş ve odalarına çekilmelerini söylemiştim. Victoria ısrar edecek olsa da bakışlarımı görünce istemeyerek de olsa gitmek zorunda kaldı. Ahrar 'sa Victoria gittikten sonra omzunu odasına giden koridorun duvarına yaslamış ve bana bakmıştı.

 

" Bu baskıcı tutumun bazı zamanlar canımı sıksa da herkese söz geçiriyor olmana bayılıyorum. Aslında seninle olan her şeye ayrı bir hayranlığım var." demesi üzerine ona sadece susarak bakmıştım. Ahrar konuşmayacağımı anlayınca devam etmişti.

 

"Biliyor musun söz dinleyen, utandığı an hemen olduğu ortamdan kaçmak isteyen Emira 'yı sevsem de bu diktatör hallerin ayrı bir hayran olup sevdiğim tarafın. Bir ortamda övüldüğün an mutlu olmuyorsun zaten her şeyin farkındasın ve bunu demeleri senin için bir anlam ifade etmiyor. Sen daha çok beklemediği anlarda aldığın övgülerle utanıp, kızarıyorsun. Utandığın anlar çok nadir ama yine de birkaç kere buna denk geldim. "diye tamamlandığında cümlesini o an bu anları hatırlamak için tam çaba sarf edecektim ki birden Ahrar kollarını bana doğru uzatıp belimi kavrayıp kendine çekince o an hem şoktan hemde birleri görecek endişesine kapıldım.

 

Bulunduğumuz alanda kimseyi görmeyince rahatlamıştım. Bakışlarımı ona çevirince Ahrar 'ın çok rahatça beni izlediğini gördüm. Öyle yakınımda durmuş bana bakarken bir anda nedense istemsizce kalp atışlarım hızlandı ve o an sanki Ahrar bunu duymuş gibi bakışları kalbimin olduğu tarafa kaydı. Ve o an utanç beni ele geçirdi.

 

Ahrar lacivert harelerini bana çevirmeden şu cümleyi kurunca ondan hemen uzaklaşmak adına ellerimi göğsüne koyup onu geriye doğru itmiştim. Ahrar geriye doğru çekilince ona dil çıkarıp arkama dönüp odama doğru ilerlemiştim.

 

"İşte bu yakınlaştığımız anlarda da utanıp duruyor ne yapacağını bilmeyip, senden beklemediğim şeyler yapıyorsun." demiş ve ispatı doğru çıkmıştı. Normalde kimse dil çıkarmayan ben onun yanında bunu yapmıştım.

 

Koşar adımlarla onun yanından kaçarken Ahrar 'ın kısık kahkahası kulağıma ulaşmış ve şapşal bir şekilde gülmemi sağlamıştı. Ah bu adam ölümüm olacak diye boşuna demiyorum ki!

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Odama geldiğim anda hava çoktan aydınlanmaya başlamıştı. Uyumayacağımı bildiğim için yatmayı es geçip hemen bir duş almak için banyoya geçmiştim. Üzerime sinen is kokusu çoktan rahatsızlık vermeye başlamıştı.

Bunu gidermek adına duş almış, aldıktan sonra giysi odasına geçerek üzerime kahverengi bir etek üzerine ise beyaz uzun kollu bir saten bluz geçirmiştim.

 

Etek dizlerimin dört santim aşağısında duruyordu. Ayağıma kısa siyah topuklu bir ayakkabı giydikten sonra ayna karşısında daha önce kurulamış olduğum saçlarımı ense hizasında sıkı bir topuz yapmış birkaç perçem dışarı çıkarmıştım. Küpe olarak gümüş renge sahip ters üçgen şeklinde bir küpe takmıştım. Bileklerimde düz ince şerit bir bileklik yer almıştı. Makyaj olarak koyu pastel tonunda göz makyajı, dudağıma kahverengi bir ruj sürmüş sonrasında odayı terk etmiştim.

 

Odada çıktığım gibi hemen ilk durağım Victoria 'nın odası olmuştu. Onun odasının bulunduğu kata giderken merdivenlerde rastladığım çoğu kişinin fısıltılar eşliğinde konuşmalarını duymuş ama görmezden gelmiştim.

 

Keza biliyorum ki dün yaşamış olduğum olay yüzünden herkes bu konu hakkında konuşup duruyordu. Onları umursama gereği duymayarak hemen Victoria 'nın odasının önüne gelince kapıyı hafifçe çalmış gel komutunu duyduğum an içeriye girmiştim. İçeri girip Victoria' yı arayan gözlerim onu içeride pencere önünde kahvesini içerken görmüştüm. Yavaşça kapıyı kapatıp ona doğru ilerlemiştim.

 

"Gün erken başlamış." diye alaycı sesimle onun bana dönmesini sağlamıştım. Bana dönüp baktığında bakışlarında sanki buraya geleceğimi tahmin eden bir ifade her alıyordu.

 

"Seni daha erken bekliyordum." demesine karşılık bir şey demedim.

 

"Eee bugün gündemde ne var?" diye sorunca alacağım cevap çok şaşırtıcı olmadı.

 

"Bugün Asper Krallığı'nda toplantı olmayabilir ama Süreyya hanım bir toplantı düzenledi. Oraya ikimizde katılmak zorundayız." demesiyle ne yapalım ek mecbur katılacağız diye başımı sallamış sonrasında onun gibi pencereden dışarıyı izlemeye başlamıştım.

 

"Sormak için can atıyorum ama sormamam gerektiğinide biliyorum." diye konuştuğu an neyi soracağını tahmin ettim.

 

"Yine aynı yoldan beni sınadı." dedim anlayacağı şekilde.

 

"Yaptığı akıl almaz bir şey! Neden yılmadan bu yolu deniyor ki?" diye söylenmesi karşılığında dudaklarım iki yana acıyla kıvrıldı.

 

"Belli değil mi bu yol en acı veren taraf benim için ve o bunu bildiği için bu yoldan devam etmekte ısrarcı. Dani dün yaptığının karşılığını fazlasıyla aldı. Bir daha bu yolu denerse yeniden onun için ikinci atağa geçeceğim." dedim kararlı bir sesle.

 

Bakışlarımda dün yaptığım şeyden dolayı eğlenen bir ifade yer alıyordu. Eh o hep o keyif alacak değil ya biraz sıra bize de gelmeli. Onu kızdıracak ipucuyu öngörülüyle öğrendim ve bu çok yardımcı oldu. Her ne kadar bunu yansıtmamak için uğraşacak olsada Dani 'yi feci kızdırdığımdan eminin. Uzun zamandır böyle keyif aldığımı hatırlamıyorum. Ve onun onca yaptığı şeye ilk karşılığı vermem onu şok etmişti. Bunu görmesem de hissedebiliyorum. Bakalım sırada ne yapmayı düşünüyor?

 

"Peki sabaha doğru neden o ağacı yaktın? O ağaç hakkında söylenenleri biliyorsun değil mi?" bunu dediği an ve evet anlamında başımı salladım.

 

"Ağacı yakmam gerektirdiğini bir öngörülüyle öğrendim ve eminim ki çok sinirlenmiş olmalı Dani bu ağaç onun için bir enerji kaynağıydı ve ben onu yıktım. Bu tabii ki onu kızdırmış olmalı ama umurumda değil biraz da o kızıp dursun." demiş ve konuyu kapatmıştım. Sonrasında Victoria 'yla genel konulardan konuşmuş biraz vakit öldürmüştük. Zaten sonrasında toplantıya katılmamız lazımdı.

 

Aşağı inip toplantı odasına geçtiğimiz an daha kimse gelmemişti. Victoria' yla her zaman ki yerimize geçip toplantıya katılacak kişilerin gelmesini beklemiştik.

 

"Sence bu ani toplantı neden oldu? Dünkü olaydan dolayı değildir değil mi?" diye zihin bağından Victoria 'ya merak ettiğim soruyu sordum.

 

"Sanmıyorum. Zaten onca Asper Krallığı' nda toplantı yapıldı. Gerekli olan bilgileri burada olanlara paylaşmak adına yapıldığını düşünüyorum." demesiyle derin bir nefes alıp bakışlarımı pencereden dışarıya çektim. Hava aydınlık ve gökyüzü pırıl pırıldı.

 

" Peki taşı armaya gidecek miyiz? "diye sorunca Victoria ona doğru hızla başımı çevirdim ve evet anlamında başımı salladım.

 

Biz sessizce bakışlarımızla anlaşırken birden toplantı kapısı açıldı ve içeriye Süreyya hanım ve Turul bey girdi. Bakışlarım Ahrar ve Ahlas beyi aradı ama onları bulamadım. Toplantıya katılmayacak mıydı ikisi de?

 

Süreyya hanım ve Turul bey yerlerine geçince daha önce gelen ve sonradan gelenler de yerlerine geçmiş ve sessizce Turul beyin konuşmasını beklemiştiler. En son ki toplantı sırasında aniden Turul beyi susturduğum an aklıma gelince sırıtmamak için dudaklarımı ısırdım. Her ne kadar o gün uykulu olsam da o an o yükselişim onu ayrı şaşırtmıştı. Turul bey çoktan söze girince herkes onu pür dikkat dinliyordu. Bende önüme çekmiş olduğum belgeye kısa bir göz attıktan sonra belgenin arkasında duran boş alana masada bulduğum kalemle gelişi güzel bir şey çizmeye başladım.

 

Toplantının konusu kulenin etrafında olan kalkanı daha fazla güçlendirmekle başlamış sonra şu yakın krallıkta kaçırılan kişilere kaymıştı. Sessizce konuşulan konuyu dinliyor ve herhangi bir şekilde konuya dahil olmuyordum. Zaten burada olma amacımı da anlamıyorum ki? Sanki bir şey önersem yapacaklar! Hiçbiri beni kaale bile almıyor. Haddinden fazla sıkıcı toplantılarla günlerimi devirdim durdum. Artık toplantı kelimesi sinirlerimi bozuyor. Zaten pekte ele alınacak önemli girişimler de olmuyor ki. Kimse hâlâ kaçırılan kişilere ne olduğunu nerede olduğunu bulamadı. Bence bulmayacaklarda.

 

Acaba şu an Dani ona yaptığım şeyden sonra ne düşünmüştü? Çok merak ediyorum bu yaptığım şeyi öğrendiği an yüzünde beliren ifadeyi. Kızgınlığını görmek çok isterim. Nedense kendi formatında görünmüyor. Bunun bir nedeni olmalı.

 

Bıkkınlık içinde derin bir nefes alıp verdiğim an masadaki birkaç bakış naa döndü ve o an çok utandım. Zaten sıkıldığımı masadakilerin çoğu anlamıştı. Süreyya hanımın yüz ifadesine bakmak üzere ona kayan bakışlarım uyarı dolu bakışlarla karşılaşınca anında bakışlarımı önüme çevirdim ve sessizce kaldığım yerden devam ettim boş kağıda bir şey karalamaya.

 

Zaten bunu yaptığım sırada bazı eğitmenlerin hoşnutsuz bakışlarla beni izlediğini ve yaptığım şeyi ne kadar kınadıklarını bakışlarından görebilmiştim. Hah! Ne yapayım sıkılıyorum. Ben alışık değilim böyle bir yaşantıya. Aniden çıkıp gitmediğim için bana teşekkür etmeleri gerek.

 

Can sıkıntısından etrafı izlemeye başladım. Sanki her şeyi daha ilk kez görüyormuş gibi detaylıca izlemeye ve sıkıntımı gidermeye çalıştım.

 

"Emira kes şunu!" diye bir anda konuşan Victoria 'yla anında ona bakışlarımı çektim. Önüne dönmüş ve konuşan bir eğitmeni dinliyordu.

 

"Ne yapıyorum ki?" dedim safça.

 

"Dikkatleri dağıtıp duruyorsun. Biliyorum sıkılıyorsun ama biraz daha dayan ve dikkatleri üzerine çekmeden bu toplantı bitene kadar garip hareketlerden kaçın." demesine karşılık oyuncağı elinden alınan çocuk gibi moralim düştü ve çenemin altına elimi yerleştirip dalgın dalgın masaya bakıp sanki konuşmaları dinliyormuş gibi davranmaya başladım.

 

Neyse yapacak bir şey biraz dişimi sıkıp bu sıkıcı toplantı bitene kadar dayanamam gerek. Bazen diyorum ki ne zaman bu olaylar bitecek ve sadece normal insanlar gibi hayat yaşayacağım ama sonradan belki bu son yaşamış olacağım anılarım olacak hissi beni ele geçiriyor. Ve bu yüzden tüm her şeyi daha hissederek ve sonmuş gibi tadını çıkararak bitirmek gerektiğini anlıyorum.

 

Geçmişe dönüp baktığımda ne de çok yaşanmış anılarım olduğunu neler yaşadığımı ve neleri atlattığımı, neleri öğrendiğimi anlıyorum. İlk zamanlar he şey o kadar bilinmezliğe çıkıyorken şu an her şey çok net. Neyin neden olduğunu öğrendim. Neyin nasıl biteceğini hissettim.

 

Çok şey yaşadım. Çok insan tanıdım. Ve çok günleri devirip yeni günleri kucakladım. Buradayım ama buraya gelirken neleri feda ettim. Neleri göze aldım. Buradayım son hamleyi yapıp olması gereken şeyi gerçek kılmak için. Her şeyi göze almış bir kadın olarak sona ulaşmak ve sonsuz bir hayatı ya da ölümü kucaklamak istiyorum.

 

Çünkü artık bitsin istiyorum her şeyin tüm boyutlarıyla birlikte. Hayat bana hiç acımadı. Keza acımasına da artık ihtiyacım yok. Çünkü zaten çoktan her şeyi kabullendim. Olan veya olmayanı değil ben yok olmayı tercih ettim bu adımı atarak. Emira değişti. Değişmem için her şeyi yaptı ;insanlar, evren, acılar ve sözler...

 

Her şey bir acıyla başladı ve bir acıyla da sona erecek.

 

Ben bana yapılan şeyi unutmayarak bunun karşılığını onlara ödetecektim. Belki de yaptığım şey yanlış, bulunduğum yol tehlikeli ama başka çarem yok çünkü ben acımasız olmasam düşmanlarım daha acımasız olacak ve ben dışında herkes zarar görecek ben acımasız olmasam ve bunu istemiyorum.

 

Bunun için de onlara en sancılı bedeli ödetmeden ölmeye niyetim yok. Olmaması lazım. Çünkü bu olursa ben değil herkes kayıplar verir ve yeni uzun sürecek bir acıyı herkes yaşayacak. Bunu istemiyorum. Bunun olması çok büyük bir hata olur. Ve şu andan itibaren hata yapma lüksüm maalesef yok. Olmaması herkes için daha sağlıklı olacaktır. Bu en iyi çıkış yolu.

 

Kendi düşünce girdabımda boğulup dururken birden bakışları üzerimden ayrılmayan bir kadına bakınca. Orta yaşlarda duran bu kadının pür dikkat bana baktığını ve bakışlarında hiçte normal bir ifade olmadığını anladım. Ve bu hissettirdiği hisse aşina olduğum için aslında bedeni içerisinde bulunan ruhun ona ait olmadığını anladım.

 

Bu kişi Esila 'ydı. Uzun zamandır onu görmüyorum. Aslında bir beden içerisinde onu görmeyi hiç beklemiyordum. Neden burada bulunuyordu? Bir sebebi olmalı muhakkak. Onu fark ettiğimi ilk an anlamadı ama yavaşça bakışlarıma yerleşen o nefret izlerini görünce dudaklarını iki yana doğru kıvrılıp bana o alaycı gülümsemesiyle baktığında aniden olduğum yerden yavaşça kıpırdadım ve onu buradakiler fark edip etmediğini anlamaya çalıştım.

 

Ama kimse onu fark etmiş değildi. O anda gerilmemin hoşuna gideceğini düşündüğüm için rahat bir şekilde ona bakıp hiç beklemediği bir şekilde onu açığa çıkarınca aniden kaşları çatıldı. Çünkü bunu yapacağımı tahmin etmemişti.

 

 

"Ooo Esila seni burada görmek ne güzel. Uzun zamandır karşılıklı bir araya gelemedik.."demiş ve sanki yeni hatırlamış ve bunun utancını yaşarmış gibi konuşmuş sonra yaptığım şey ayıp bir şeymiş ve bu onu yaralayacak tınıda konuşmaya devam etmiştim." En son seni Kara Orman 'da alt ettikten sonra bir daha gerçek hayatta karşıma çıkamamıştın. Bu güç kaynağıda nereden geldi ? Merak ettim doğrusu. " dedim sanki hiç bilmiyormuş gibi davranıp ondan cevap beklerken .

 

Benim cümlelerim ortamda bomba etkisi yaratmış ve anında tüm konuşmalar susmuş herkes şaşkın nidalarıyla ben ve karşımda başka bir kadın formatında olan Esila 'ya bakmıştı. Hatta onun yanında duran iki kadın eğitmen korkuları yüzünden anında oldukları yerden kalkmış ve Esila' nın yanından uzaklaşmış odanın köşesine doğru kaçınmıştılar.

 

Bu kadar korkaklarına gerek yoktu. Bu halleri tabii Eslia 'nın hoşuna gitmişti. Ah kızıl cadı nasılda gülüyor ama! Ben o gülüşü yok ederim de neyse. Esila bakışlarını usulca masanın etrafında gezdirdi ve birkaç saniye Süreyya hanımın olduğu tarafa baktı. ifadesinde herhangi bir mahcupluk göremedim.

 

Sadece Süreyya hanıma anlam veremediğim bir ifadeyle bakmış ve bir şeyi anlamasını istercesine bakışlarını onda bir süre tutmuş sonrasında az önceki yüz ifadesini takınıp bana o tehlikeli bakışlarını çevirmişti. Şu an muhatabı tamamen bendim. Olduğum yerde rahat bir şekilde oturmuş sorduğum soruya cevap vermesini beklemiş o sırada burada bulunan herkesi korumak adına etraflarında koruma kalkanı oluşturmuştum. Keza bir şey olursa en az zararı almaları için.

 

"Ah Emira unutmuşsun tatlım ben her daim güçlüyüm."dediğinde ya öylemi ifadesi yerleşti yüzüme.

 

Bu söylediği cümle bir an bakışlarımın karnına çevirme olasılığın yaratmıştı ama bunu yapmamak için kendimi zor tutum. Daha bunun önlemini almadan bildiğimi bilmesini istemiyorum. Bakalım bu bebeğin neden var olduğunu bilmem lazım öncesinde.

 

Onun aslında ne kadar güçsüz olduğunu bildiğim için bakışlarımda yavaşça alaycı bir parıltı yer edindi. Onun dediklerine inanmadığım bakışlarımda kendini ele veriyordu. Onu buda fark etti. Ve yavaşça o eğlenen, kendini güçlü sanan ifadesi yavaşça yerle bir oldu.

 

 

 

" Ne oldu ne bu gülümsemenin sebebi ?"diye şüpheci bir bakışla bana bakıp bu halimin sebebini anlamak istediği an bakışlarım yavaşça o adam kayıp masada sessiz bir şekilde bizi izleyenlere çevrildi.

 

Turul bey ve Süreyya hanımın büyük bir nefretle ona bakıp durduğunu gördüm. Ona olan öfkeleri gayette normaldi. Bakışlarım hemen ona geri dönüş yaptığı an Esila 'nın aslında ne kadar zavallının teki olduğunu gördüm. Hiçbir zaman hak etmeyeceği bir gücün peşinden koşup duruyordu ama boşa uğraş veriyordu. İnsan düşmanına acır mıydı ben acıyorum. Uzun bir süre ona cevap vermediğimi anladığım an eğlenen bakışlarımla beraber dudaklarım aralandı.

 

"Ne o Esila ben gülemez miyim?" dedim sahte bir merakla. Bu sorum onun yüz ifadesini yerle bir etti. Ve endişeli bir yüzle bana bakmaya başladı. "Bence bana gülmek çok yakışıyor." diye bir tespit yapıp muhatabımı değiştirdim. "Sence de bana gülmek çok yakışmıyor mu Victoria?" dememle jet hızıyla cevap vermesi bir oldu.

 

"Fazlasıyla hemde canım ." dedi Victoria aynı benim gibi Esila 'yı küçük gören bakışlarla. İstediği etkiyi yaratmadığı için Esila bozulmuş ifadesini çabucak değiştirdi. Ah hiçbir zaman onu her koşulda destekleyen bir dostu olmadı değil mi? Ne acınası bir şey olmalı onun adına. Ama bunun sorumlusu yalnız ve yalnız sadece o.

 

"Eee —" dedim meraksız bir sesle devam edip konuşmama "... gelişini neye borçluyuz?" bakışlarımda onu istemediğimi açıkça ifade ediyor, varlığının bir şey ifade etmediği gerçeğini ona sunmaktan kaçınmıyordum. Soruma hiç düşünmeden cevap vermişti.

 

" Kısa bir ziyaret diyelim . "dedi her zamanki iğrenç tebessümüyle . Onun bu yüz ifadesini tiksinen bir halde cevapladım. Kendini bu kadar önemli sanmasın. Hiçbir değeri yok kimse için.

 

" Maalesef davetsiz misafir pek sevmiyorum. "dedim bunu demek her ne kadar doğru kaçmayan nezaket kuralı olmasa da cevap vermiş bulundum. Esila ona olan bu tutumunu sinirli bir gülümsemeyle karşıladı. Artık beni hiçbir şekilde sinir edemediğini, onu her türlü alt ettiğimi bizzat görmesi sinirine dokunuyor ve bu sinirini saklamasını engelliyordu. Ah onu dumur etmeyi seviyorum. Ama yine de kendini toplardı ve cümleme atıfta bulundu.

 

" Ah ne yazık!" dedi sahteden üzülmüş gibi yaparak. "Bir dahakine haber veririm o halde." demesiyle yavaşça sola doğru başımı eğip onu üsten bir bakış atıp bir düşünce ortaya atan edayla konuştum.

 

"Ah biliyor musun bir dahakine ben gelirim olmaz mı senin olduğun yere. Birazda sen beni gör. Hem belli görmeden duramıyorsun. Bana olan bu özlemin ne dokunaklı. " "dedim bir oyuncu edasıyla üzülmüş ve etkilenmiş bir şekilde konuşurken.

 

" Son gelişin olmasın. "diye bir ima yapınca anında dudaklarım her iki yana tehlikeli bir şekilde kıvrıldı ve ona sanki olacak olan şeyi görmüşüm gibi baktım.

 

" Olabilir ama o zaman seni son görüşüm olur o gün ve bir daha sen ve varlığın hiç olamamış gibi unutulup çoktan yok olmuş olur." diye ona laf çarpıp haddini bildirmiş, dediği cümleyi onun aleyhine çevirmiş ve ona üsten bir bakış atarak keyifle bedenimi öne doğru götürmüş ve onun gözlerine bakışlarımı kenetleyip diyeceği cümleyi duymayı beklemiştim. Ve istediğimi geciktirmeden bana sunmuştu.

 

"Biliyor musun ölümünü sabırsızlıkla bekliyorum." demişti bunun için ne kadar can attığını ses tonundan anlamamı saklayamadan. O an onun dediklerine sahte bir şaşkınlıkla karşılık verip dudaklarım aralamıştım konuşmak adına.

 

" Sahi mi?" demiştim dedikleri benim için bir şaşkınlık yarattığını gizlemeden "Ne tesadüf ki aynı şeyi bende senin sabırsızlıkla bekliyorum. O gün öldüğün an senin için iyi bir düşman olarak seni hiç yokmuş gibi unutulmanı sağlayacağım bundan emin olabilirsin . "diyip otuz iki diş gülümsemiş ve yanımda duran Victoria 'nın büyük bir keyif içerisinde gülümsemesini sağlamıştım.

 

Esila ikimize nefretle bakarken anında iki elimi çenemin altına yerleştirip merak içerisinde Esila' ya soru sormuştum.

 

" Yalnız olmak nasıl bir duygu Esila? Ya da dur herkes tarafından sevilmemek, ölümünü istemek nasıl hissettiriyor sana?" diye sorunca aniden sinirden dişlerini sıkmaya başladığını fark ettim. Sorum onun tutukluk yapmasını ve buna cevap vermesini engellemişti. Sinirden kas katı hale gelmiş ve anında o rahat üslup ondan çok uzaklara kaçmış ve gözlerinde yoğun bir nefret açığa çıkarak onu ve gözlerini ele geçirmişti.

 

"Ah görüyor musun Victoria benden ne kadar nefret ettiğini? Baksana bana saf nefretle bağlı. Bu zamanda bunu bulmak ne de güç." diye onu alaya alan cümleler sarf etmiş ve öfkesini daha da kızıştırmıştım.

 

"Sahi Esila buraya gelirken neyi düşledin? Yani her daim nakalt olup gidiyorsun ama yüzsüzlük yapıp tekrar geri geliyorsun. Tamam biliyorum çok taktir edilesi bir düşmanım ama bu kadar daha bana bağlı olma sonra bensiz ne yaparsın yok oluşunda." dedim üzülmüş bir sesle." Neyse çok uzun durdun bence git çünkü sindirmen zor olacak onca lafı. Bak benim gibi düşünceli düşmanı zor bulursun. Kıymetimi bil derim ben. " demiş ve susmuştum.

 

" Seni yok ettiğim zaman da böyle konuşacak mısın göreceğim. O zaman bu halinden eser kalmayacak. "diye tehditkar sesiyle konuşup anında olduğu bedeni terk etmişti. Ah Dani ve o konuşup konuşup duruyor ama hâlâ dediklerini şeyi yapmıyordular. Ne beceriksiz iki düşman ama! Neyseki benim dediklerim gerçek olacak olması için her şeyi yapacağım ve onlara gününü göstereceğim.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Toplantı çıkışında Victoria hiç gecikmeden arkamdan gelmiş ve yan yana Kara Orman 'ın yolunu tutmuştuk.

 

"Sence geliş amacı neydi?" demesiyle önümden çektiğim bakışlarım saniyelik bir bakışla ona kaydı ve yan profilden ona bakıp sorusuna yanıt verdim.

 

"Neyi amaçladı bilmiyorum kuleye gelerek ama şundan eminim ki o karnında bulunan bebek ona güç kaynağı. Çünkü onu Kara Orman 'da en son yerle bir etmişken aylarca zihnime sızmadı ve sonrasında yeni yeni kendini belli etmişti. Şu ansa bir beden içerisinde bana göründü. Belki yakında daha güç kazanarak yasaklı büyüyle bedenini tekrar getirebilir ama bunun için önemli bir şeyi feda etmesi gerek. Bence bu da o karnında bulunan bebek olabilir. Onu istediği için değil amaçlarını gerçek kılmak adına sahip olduğunu düşünüyorum. "demiştim uzun uzadıya çünkü bir sevgi bağı kuracak biri değildi Esila. Onun için her şey güçtü. Güçlü olmak adına her şeyi yapardı. Şu an yaptığı şeyde buydu.

 

" Ama sonuçta o bir bebek nasıl olurda bu kadar hiç sağlayabilir ki? "dedi hâlâ bir şeylerin tam açık olmadığına işaret ederken.

 

" Ne demek istiyorsun? "dedim aklındaki her neyse daha açıkça söylemesi adına.

 

" İki ruh bir araya geldi diyelim ama en fazla bebek ne güce sahip olabilir ki? Esila 'nın gücü sadece kolyeye sahipken vardı sonrasında ise kendine güç sağlayacak bir şey bulmuş olmalı ama ya Dani o nasıl bu bebeğin olmasını istedi?" dediği anda aslında her şey bizim bilmediğimiz bir şekilde gerçekleştiği aşikardı.

 

" Aslında bunu ne kadar düşünsekte tam bir sonuca ulaşamayacağımızı bilmemiz gerek. Çünkü amaçlarını bilmek için bir işaret bulmak gerek. Hem Dani bir çıkarı olduğu için o bebeğe sahip oldular yoksa Esila 'ya ölüp bitmiyor ya." dedikten sonra ormanda biraz daha ilerlemiş ve kaleye geçmiştik. Kaleye geldiğimiz an Victoria' yla beraber burada bulunan kütüphaneye geçip bakmamız gereken birkaç şeyi araştırmaya başlamıştık. Ek olarak birkaç kitap Asper Krallığı ve Yasaklı Kütüphaneden temin etmiştik.

 

"Bakmamız gereken şeyi tam olarak bilseydik daha kolay araştırma yapardık." demesine karşılık onu onaylamış ve önüme dönüp açık olan kitaptaki bilgileri okumaya devam etmiştim .

 

Acaba bebek ne amaç için vardı? Bir şekilde işlerine yaraması adına vardı. Ama ne için? Esila'nın anne olmak gibi bir düşüncesi yoktu. Acaba bebek orada nasıl hayat buluyordu? Çünkü Esila ruh formatında ve çok karmaşık bir iş bu. Acaba bu şeye Dani mi çözüm bulan taraf? Bildiğim kadarıyla o güçlerini kaybetmedi. Ama ne kadar güçlü olsa da bir bebek nasıl orada canlı kalmaya devam ediyor?

 

"Victoria..." dediğim anda Victoria kitaptan başını kaldırıp bana baktı. Konuşamamı beklediği an aklıma takılan şeyi ona sordum.

 

"Sence bir bebek ruh formatında bulunan bir kadının karnında hayat bulabilir mi? Bence bu çok zor bir durum. Eslia nasıl bunu başarıyor? Acaba bebek bir ruh formatında mı olacak. Normal bir bebek olamayabilir? Ya da aslında bebek çok başka bir şekilde de Esila'nın karnında olabilir mi? "dememle Victoria söylediklerime karşı herhangi bir kesin cevap vermedi.

 

" Bilmiyorum ki ilk kez buna tanık oldum. Esila nasıl başardı olmayacak bir durumu olağan kılmayı. Bebek acaba yaşıyor mu yoksa başka bir şey de biz mi acaba yanlış analık? Sen emin misin bebek gerçekten var mı diye? Bilgi kaynağım doğru değil mi?" diye sormasıyla anında evet dercesine başımı iki yana salladım.

 

" O halde bebek var ve nasıl olduğunu kitaplardan bulmaya çalışacağız ama sanmıyorum ki buna benzer bir olay kayıt altına alındı. Olsaydı bilirdim. "diye umutsuzca konuşmasıyla bakışlarımı önümde duran kitaba çevirdim. Bende emin değildim bununla ilgili bir bilgi edineceğimize. Sanki bu ilk kez yaşanmış ve bu konuyla ilgili hiçbir şey bulmayacakmışız gibi hissediyorum.

 

Aramaya sessizce devam ederken zihnim çok dalgındı. Okuduğum hiçbir şeyi anlayamıyordum. Bir sürü ihtimali eleyip durdum ama hiçbiri mantıklı ve gerçeğe yakın gelmedi. Bu bebekte neyin nesiydi ya? Hiç tahmin etmemiştim bir bebeğin gündeme geleceğini.

 

Hem bir bebekten nasıl faydalanacak ki bu ikisi? Nasıl bir güce sahip ki bebek onlar için önem sahibi halinde?

 

Bence atlayıp durduğumuz bir şey var ama ne onu anlayamıyorum. Bebek nasıl ve neden var oldu bir bilsek gerisi gelecek ona göre hareket edecektik.

 

Kaç saattir Victoria 'yla oturmuş kitapları kurcalayıp durduk ama hiçbir benzeri olay ya da bilgi bulamadık. Hay lanet gelsin bu işe ya! Nereden çıktı ki bu bebek? Zaten gündem taşları bulmakken birde başımıza neyin nesi olduğu belli olmayan bir bebek çıktı. Kim bilir neyi nasıl yapmak için bu bebeği öne sürdüler?

 

Zaten işler karmaşık bir yandan taşlar bir yandan bebek bir yandan da kaçırılan kişiler. Burada bir bağlantı bulunuyordu ama biz bu bağlantıya nasıl ulaşmalıydık işte orasını kaçırıp duruyorduk.

 

Elimde bulunan kalemle bulduğum bir hoş kağıdın ilk sayfasında Esila ve Dani ismini çizdim ve sonrasında üç ok çıkarıp her bir okun altına bebek, kaçırılan kişiler ve taşlar yazdım ve sonrasında anlamaya ve görmeye çalışarak bu üç kelimeyi bir olasılıkla sonuçlandırmaya çalıştım. Fakat maalesef ne kadar uğraşırsam uğraşayım herhangi bir olasılık net bir şekilde zihnimde canlanmadı.

 

"Emira ben çok yoruldum biraz ara verelim." diyen Victoria olur dedim. Victoria biraz hava almak için kütüphanenin terasına çıkmışken ben olduğum yerde hâlâ kağıda bakıp duruyordum. Bir şey canlanmalıydı zihnimde ama ne?

 

İpuçları çok zordu ve nereye bağlamam gerekiyor bilmiyordum. Zaten ne kadar uğraşsam şu an bir yere bağlayamam. Şimdilik daha net somut bir şey elde edene kadar bu konuyu rafa kaldırmak. Victoria geri döndüğünde yeterince zaman harcamış olduğumuz için buradan çıkarak toplandı odasına geçmiştik. Çünkü zihin taşını almamız için bir plan yapmamız onun üzerine konuşmamız lazımdı. Toplantı odasına geçmiş ve Varislerle Dennis 'in gelmesini beklemiştik.

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

Varisler ve Dennis gelir gelmez hemen masanın etrafındaki yerlerini almışlardı. Almamız gereken taşın zihin taşı olduğunu biliyordular. Onlara taşın hakkında bilgi vermiştim. Zihin taşı şu an Zagnaral şehrinde bulunuyordu. Bu taşı almak için harekete geçmeden önce yaş hakkında bilgi vermiştim.

 

Taş kullanan kişinin zihinsel ve psişik yeteneklerini geliştirmesine ve diğer varlıkların düşüncelerine ve hayallerine erişmesine izin verir. Bu aslında her zihinle bağlantı kurarak onu zihninde yaratmış olduğu bir görüyle yanıltmasını sağlar. Ve böylece kişiyi aldatarak ona görmesi gereken şeyi gösterir.

 

Aslında şu ana kadar tüm taşlar bir şekilde bir bağlantı sağlıyor ve amaçları birdi. Taşı tamamen bir araya getirip taşların sunduğu güçleri kullanan kişi neleri yok edebilir ya da neleri var edebilir tahmin edemiyorum. Taşı kişi Güç taşıyla birlikte kullanıldığında var olan tüm zihinlere aynı anda neredeyse erişebilir. Taş, aynı zamanda, evrensel bilinçaltının tezahürü dür. Bu bilinçaltı dünyasına neleri silip neleri yerleştirebilir kim bilir?

 

Taş hakkında olan konuşmalar yapıldıktan sonra geriye gideceğimiz yer hakkında bilgileri birbirimize sunmak kalmıştı. Ve öğrendiğim kadarıyla da taşın bulunduğu yerde normal bir şey yoktu.

 

Gideceğimiz yer her ne kadar Zagnaral Şehri olsa da aslında orada başka bir yerleşimden dolayı ikinci bir isim almıştı yer.

 

Ölü iskelet bedenlerin bulunduğu Ölü Topraklar ismiyle de anılıyordu. Gideceğimiz yerde yaşam yoktu. Ölüm kol geziyordu.

 

"Yani bildiğin bedenler iskelet halinde ama bir insan gibi hareket edebilme kabiliyetleri var diyorsun?" diye sormamla anında Dennis başını evet öyle dercesine salladı.

 

"Peki oraya nasıl girmek gerek? Sonuçta bunlar ölü ve onlar için bizim bedenlerimiz paha biçilemez bir şey olacak. Şu an canlı kanlı insan bedeninde bulunan ruhlara susamışlar ve onlara olan zaafları bizim anında onlardan farklı oluşumuzu anlamaları kolay olacak. "diyerek bu işin aslında çok meşakkatli ve biraz da tehlikeli yanının çok fazla olduğunu söyleyen Nehar 'ın cümlesi hepimizin bir müddet içsel olarak düşünmesini sağladı.

 

Sonuçta bunlar ölü ve yaşam onlardan uzak. Ne kadar kendimizi saklasakta anında bizi fark edeceklerdir.

 

"Ama şu an onların aslında sadece geceleri aktif olduğunu gündüzleri ise ölüm uykusunda olduğunu bilmeniz gerek." demesiyle Dehri tek kaşımı çatarak ona baktım. Bu bilgileri bilmesi için orada olması gerekirdi.

 

"Sen bunu nereden biliyorsun peki?" dedi Victoria soracağım soruyu benden önce sorarak.

 

Anında soruyu işitince Dehri birden Dennis 'e bakınca bu ikisinin aslında bizden sakladığı bir şey olduğunu anladım.

 

"Dökül hemde hemen." diye pat diye konuşmamla Dehri kararsız bir şekilde bana baktı. Taviz vermeyeceğimi anlayınca bıkkın bir nefes verip konuşmaya başladı.

 

"Ya aslında olay biraz özel." demesiyle nasıl bir özel olduğunu az çok anladığım için şimdiden onu kınayan bakışlarla bakmaya başladım. "Bundan elli sene önce bir davete gitmiştim ve çok sarhoştum. İşte temiz hava almak için dışarıya çıktım ve orada ağaçların arkasından saklanan bir beden gördüm. Ve bu bedenin bir kadına ait olduğunu anladım." demiş ve bir müddet susmuştu.

 

"Kalıbımı basarım ki güzel olduğu için anında yanında bitmiştir ." demesiyle Enfal anında Nehar ve Kavi bu dediğine gülmüş, ben ve Victoria yüzümü ekşiterek Dehri 'ye baktık. Kesinlikle kadınla bir münasebet kurmaktan kaçınmamıştır.

 

Duyduğu cümle sonrasında Dehri' nin suratına çapkın bir gülümseme yer aldı ve sinsi bir gülümsemeyle Enfal 'e baktı.

 

"Ne yapayım kız güzeldi ve öyle ürkek ürkek bakınca sarhoştum, kafam yerinde değilken onun yanında buldum kendimi, kendisini tanıttı işte sonra ona bu geceyi beraber geçirmek isteyip istemediğini sordum kabul etti. Ama evimden uzağım ve burada tanıdığım bir yer yok diyince bana gidelim dediğinde nereden bileyim kızın Ölü Topraklar ülkesinde yaşadığını. Sarhoş olduğum için anlam veremedim ama işte daha tam gece olmadığı için onun gerçek yüzünü görmedim. İşte yaşadığı eve gittik. Orada odasına beni götürdü. Biraz bekle beni dedi ve bende geçip pencerenin önünde durmaya başladım. Birkaç dakika sonra güneş battı ay çıktı. Birden arkamdan adım sesleri duyunca ona döndüm ve birde ne göreyim kıyafet içerisinde iskelet."dediği anda yüzünde hâlâ yaşadığı şeyi şu an yaşıyormuş gibi yüzünde bir korku yer edindi.

 

" Tabii sonrasında kızın ne olduğunu anlayınca kesin topukladın. "diye olması gereken çıkarımı yapınca Nehar anında Dehri onu onayladı.

 

" Peki nasıl görünmeden oradan kaçabildin?'diye sorunca anısına cevap verdi.

 

"Yeni yeni ay çıktığı için herkes daha uyku içerisinde bulunuyordu. Can havli içerisinde sınıra yakın olduğum için oradan hemen ayrıldım. Zaten arkamdan kız bağırsa da onu duymazlıktan gelip kendi yoluma gittim. Her ne kadar bana zarar vermeyeceğini söylese de ona inanmadım ve oradan hızla tüydüm. "dedi o anlar gözünün önüne gelmişcesine hâlâ yaşadığı şeyin etkisi içerisindeyken.

 

" Eh hadi dostum yapma belki o kız yardım eder bize. Bence sen bir oraya tekrar git kızı bir gör. "diye alaya alınca Enfal anında Dehri yok kalsın dercesine kendini geriye çekti.

 

" Sen kızı gördüğün an normal bedende olduğunu gece vakti kendi asıl görünüşlerine döndüğünü söylüyorsun. O zaman bizde erken gidersek belki onları orada görmeyiz. "diye kendince Kavi bir fikir sunduğu an bunu düşündüm.

 

" Ama şu andan bahsetmiyor ki. Belki de şu an eski alışkanlıklarını Ölü İskeletler terk etmiş olabilir. Bunu göze alamayız. Belki de şu an çok farklı bir kurala göre yaşamları devam ediyordur. Hem nasıl bir güce sahip olduklarını da bilmiyoruz. Tehlike boyutları ayrı bir muamma. "dememle anında bu taraftan bakınca hepsi haksız olmadığımı anladı.

 

" Oğlum kızın hiç mi ne güce sahip olup olmadığını sormadın? "diyince Dennis ona hayır dercesine baktı Dehri. Ama onun bakışlarında yatan başka bir anlam Dennis 'in bizden bir şey sakladığını söylüyordu.

 

" Ne oldu? "dedim aralarında olan bu bakışı anlamdırmak adına." dememle Dennis kararsız bir yüz ifadesi içerisinde bana baktı.

 

"Emira nasıl demem gerek bilmiyorum ama ben Avcılar Krallığı yakınında bir başına yaşayan bir kız biliyorum. Kız gündüzleri dışarıda her daim ama geceleri hiç ortalıkta bulunmaz. Birkaç kere denk geldim onun bulunduğu yerde bulunmaya ama asla onu geceleri göremedim. Bende Dehri bana bu konuyu daha önce söyleyince aklıma o kızın tuhaflığı geldi. Belki de o kızda bu Dehri 'nin gördüğü kız gibidir. "demesiyle bu dediği şeyin aslında tahminleriyle çokta bağlantılı olabileceğini düşündüm.

 

" Olabilir. O zaman sen ve Victoria o kızla konuşamaya gidin ve bir şeyler öğrenip öğrenmeyeceğinize bakın. Bizde siz gelene kadar son işleri halledelim. Bu sayede zaman kazanmış oluruz." demiş ve akıllarda olan o karmaşaya son vermek istemiştim.

 

 

─⊹⊱☆⊰⊹──⊹⊱☆⊰⊹─

 

Victoria ve Dennis bir gün sonra kız ile ilgili bir bilgi toplamış ve gelmişti. Edindiğimiz bilgiler çerçevesinde bunu işimize yaradığı an kullanmaktan kaçınmayacaktık. Her şey düzene girdiğine göre Ölü Topraklarına gitmemek için herhangi bir engel kalmamıştı.

 

Herkesi kaleye çağırmış sonrasında açmış olduğum portalla anında istediğimiz topraklara geçiş yapmıştık. Geçişle geldiğimiz alanı ben çok karamsar, çok boşu boş beklerken bulunduğumuz alanda birden fazla kasaba ve bu kasabaya bağlı küçük yerleşkeler bulunuyordu. En çok beğenmiş olduğum yapılar arasında buradaki kale dışındaki kocaman gül serasıydı.

 

O kadar büyük ve o kadar merak uyandırıyordu ki insanı kendisine doğru çekiyor oraya gitmemek için kendimi zor tutuyorum. Ama buraya gelişim her şeyin önüne set koyduğu için içimdeki istediği kolayca ört bas edebiliyorum. Kalenin tam sağ tarafında geniş camlardan oluşmuş bu sera duruyordu. Kalenin etrafında herhangi bir koruyucu yapı yoktu. Ya da sınırları korumak adına yüksek surlar bulunmuyordu. Sadece kocaman yeşillik olan arazide bir yaşam kurulmuştu.

 

Kalenin birkaç metre uzağında orman bulunuyordu. Güneş tam tepede duruyordu. Hava sıcak ve insana huzur alışıyordu. İçimdeki merak duygusu kalenin içerisinde ne göreceğiz diye meraktan çatlarken tam yanımda durmuş benim gibi kaleyi izleyen dostlarıma yönümü döndüm. Hareket etmeme rağmen hâlâ incelemeye devam ediyordular.

 

"Burası sanki terk edilmiş gibi. Hiçbir yaşama dair iz yok. Acaba bize mi böyle yansıtılyor. Belki de içeride bizi bekleyen bir tehlike olabilir." diyen Nehar 'a bakmadan bakışlarımı tekrar kaleye çevirdim. Olabilirdi belki de içeride bizim için bir tehlike vardı. Ama bunu içeriye girmeden anlayamazdık.

 

" Bence iki grup oluşturup bir arkadan bir önden içeriye girelim. Hem bu sayede içimizdeki bir gruba bir şey olsa diğer grup yardıma gelir. Bu güvenliğimiz için daha iyi olur. İçeride olanların nasıl bir görünüşe, nasıl bir güce sahip olduğunu bilmiyoruz daha. "diyerek arkasını kaleye doğru dönüp bize bakmıştı Dennis. Dedikleri ben ve diğerleri için kabul görmüş ve dediği gibi iki gurup oluşturmuştuk.

 

İlk gurupta ; Dennis, Kavi ve Nehar bulurken, ikinci grupta ;ben, Victoria, Dehri ve Enfal vardık. Ön taraftan biz girecektik. Arka taraftansa diğerleri.

 

"O halde herkes iletişim halinde kalmak adına zihin bağını kullanmaktan kaçınmasın. Zaten içeriye girdiğimiz an az çok nasıl bir şeyin içerisinde olduğumuzu anlamış olacağız. Olabildiğince dikkatli olup en ufak bir hata göstermek kaydıyla bu işi halledelim."diyerek son sözü söylemiş ve hepsinin onayını aldıktan sonra işe koyulmuştuk.

 

Kuytu köşelerde geçerek kaleye doğru yaklaşmaya çalışmıştık. En önde ben ve Victoria ilerlerken Dehri ve Enfal arkayı kolluyor herhangi bir hareketlilik olursa müdahale etmekten kaçınmamak adına. Tam yirmi dakika içerisinde kalenin önüne ulaşmıştık. Kalenin kapısının önüne geldiğimde yarı açık olan kapıyla kaşlarım çatılmış ve arkama dönüp bakmıştım.

 

"Kapı açık." diye sorarcasına konuşmuştum.

 

"Dikkatli ol Emira arkanda seni kolluyor olacağız. Tehlikeli hisstemidiğin an içeriye bakıp ona göre hareket et." Victoria 'nın gecikmeyen uyarısını duyduktan sonra yavaşça kafamı sallamış ve elimi aralık olan kapıya yaslayıp yavaşça öne doğru bedenimi çıkararak, kafamı aralık olan boşluktan içeriye sokmuştum .

 

İçeriye baktığım anda ilk önümde ikiye doğru ayrılan geniş bir hol görmüş ve bu holün tam ortasında duran geniş bir düzüldük üzerinde bırakılmış capcanlı duran güllere bakışmıştım. İçerisine daha dikkatli baktığım an biraz ileride holün sonu da yukarı doğru çıkan merdivenlere rastlamıştım.

 

Ne holün içerisinde ne de üst katta bulunan alanda hiç kimse bulunmuyordu. Yavaşça bedenimi aralık olan kapıdan içeriye doğru ses çıkarmadan geçirip elimi kapının aralık olan aralığından dışarı çıkarıp gel işaretiyle arkamda bulunan Enfal, Victoria ve Dehri 'nin içeri girmesi için işaret verdim. Adımımı içeri atınca bakışlarım sağa sola bakıp gelen giden var mı diye teyit etmeye çalıştım. Kimseyi görmeyince içerisinin derin bir sessizlik içerisinde olduğunu anlamış oldum.

 

İçeriye girip yanımda duran Victoria içeriye kısa bir bakış atıp bana doğru döndü.

 

"Evet şimdi ne yapacağız? Ayrılacak mıyız.?" demesine karşılık Victoria 'ya evet demiş ve dudaklarımı aralayıp konuştum.

 

"Üst kata çıktığımız an herkes bir odaya bakıp durusun. Sonra dağılıp her kata bakmamız gerekiyor. Sonrasında olacak şeylere göre yeni bir yol izleriz ama o zamana kadar görünen yerde taşı aramak lazım." dedikten kısa bir süre sonra dördümüz merdivenlere doğru yol almış ve sessiz bir şekilde merdivenlerden yukarı doğru çıkamaya başlamıştık. O sırada Dennis, Kavi ve Nehar 'la iletişime geçmekten kaçınmamıştım.

 

" Dennis orada durumlar nasıl? Birileri var mı?" diye zihin bağından soru sorup cevap vermesini beklemiştim.

 

Birkaç saniye içinde Dennis soruma cevap vermişti.

 

"Emira herhangi bir tehlike yok. Bu kısım çok sessiz." demişti.

 

"Tamam o halde biz teker teker her yere bakacağız sizde öyle yapın ve tuhaf bir şey gözünüze çarparsa haber verin." demiş ve son basamağı da çıktıktan sonra Victoria 'yla beraber sol tarafa geçmiştik. Diğer ikisi de sol tarafa doğru ilerleyip bu katta bulunan tüm kapıların ardına bakmaya başlamıştı.

 

Ama bulunduğumuz katta her şey mükemmel olmasına rağmen sanki burası terk edilmiş gibiydi. Ne yataklar bozulmuş haldeydi ne de içeride bir şeyler gelişi güzel bırakılmış halde duruyordu. Her şey titizlikle yerleştirilip ondan sonra bir daha sanki hiç buraya gelen giden olmamış gibi bir havaya sahipti.

 

Olduğum odayı terk edip koridorda çıkınca o an Victoria 'da kapısını kapattığı odadan çıkmış ve yönünü bana dönmüştü.

 

"Sencede de çok göze sokulmak istenen bir durum yok mu burada?" demiş ve vereceğim cevabı beklemişti.

 

"Evet her şey özene bezene yapılmış ama hiçbir eşyaya dokunulmamış havası var burada. Bu kasıtlı mı yapıldı yoksa ilk yapıldığı andan itibaren bir daha hiçbir eşyanın yeri oynayıp durmadı mı bilmiyorum." diye zihin bağından sorusuna cevap vermiştim.

 

"Aramaya devam edelim bir şey olursa zaten açığa çıkacaktır." demiş Victoria ve ondan sonra neredeyse bir saate yakın kaleyi aramaya devam etmiş ve en son kattan bir alt kata ulaşmıştık. Bu kat diğer tüm kattan daha farklı duruyordu. Neden mi? Burada sadece bir kapı bulunuyordu. Ve kapının tam üzerinde bir pençe izine benzeyen iz vardı. Bu koridorda sadece bu kapı vardı ve diğer her yer düz duvarlar ve geniş kocaman pencereler bulunuyordu.

 

Ve bu pencereler önünde hiçbir perde yoktu. O kadar aşağıda bulunan katta hiçbir şey eksik yokken burada neden perde bulunmuyordu. Bakışlarımı duvara çevirdiğim an duvarların girintili çıkıntılı olduğunu ve üzerinde tuhaf işçiliklerden yapılmış erkek ve kadın figürleri olan heykeller asılı olduğunu görmek garipsememe sebebiyet verdi.

 

Bu heykelleri tek bu katta görmüştüm. Heykelleri seven biri sanırım bu hatta bunların bulunmasını istemiş olmalı. Ama şu an sanki burada hiç yaşam olmamış gibi bir hava veriyordu.

 

"Emira neredesin?" diye Victoria 'nın sesini duyunca hemen konuştum.

 

"Bir üst kata çıktım ben sende buraya gel ve buradan sonra bir üst kata çıkmamız gerek sonrasında zaten kalenin ön cephesine tamamen bakmış olacağız. Geriye Dennis' lerin olduğu cephe kalıyor. Onların olduğu tarafta da bulamazsak kalenin etrafında aramaya devam etmemiz gerekiyor. Taşı bulmadan buradan ayrılamayız. Gece olmadan da buradan çıkmamız gerek bunu asla unutmamak gerek. "diye uyarımı yapmıştım.

 

Ve sonrasında Victoria gelene kadar bulunduğum katta bulunan duvarlara asılı olan heykellere daha dikkat ederek bakmaya başladım. Belki de bir umut taş buradaki heykeller arasında bulunabilir diye. Ama her heykeli detay detay bakmıştım ama hiçbir gariplik bulamamıştım.

 

Gerçekten bu taşları bulmak için ne kılıktan kılığa girmediğim kaldı ne görmediğim tuhaflıklar kaldı ne de görmekten istesem de bıkmayacağım garip insanlarla olan münasebetlerimiz. Victoria 'nın gelmesi nerdeyse bel dakikayı bulmuştu. Olduğum kata geldiği an hemen yanıma gelip benim gibi o da garipseyerek bu duvarda asılı olan heykellere bakmış sonrasında benim yapmaktan kaçındığım şeyi yapmaktan kaçınmayarak yavaşça heykellere doğru daha yaklaşmış ve onlara dokunarak incelemeye başlamıştı.

 

"Victoria sakın bir şeye dokunma. Başımıza iş çıkarma." diye onu uyardığım halde beni takmadan dediğimin tam tersini yapmaya başladı.

 

Victoria neyi elledi bilmiyorum ama bir anda bir heykel yavaşça içeri doğru göçmeye başladığı anda bulunduğumuz koridorda bir çığlık sesi duyuldu. Ses büyük bir etki yarattığı an zihin bağından anında bizimkileri olduğumuz tarafa doğru çağırdım. Victoria korkuyla geriye doğru adımlarken anında o an onu azarlamayı eksik etmedim.

"Sana şu lanet olası şeyler elleme." dedim bağırarak. Neden bağırdığımı bende bilmiyordum.

 

"Sadece çok beğenmiştim." diye birde kendini savunmaya kalkmaz mı?

 

"Her beğendiğini ellersen daha çok başımıza bela açarsın sen?" dedikten sonra Victoria tam konuşacakken buna mani olundu.

 

Ve bir anda içeri göçen heykelin ardından iki beden dışarı çıktığı an bu iki çıkan erkek benden ilk önce Victoria 'ya sonra bana doğru balıktan sonra sırıtarak bize doğru ilerlemeye başlarken anında Victoria' ya doğru hamle yapıp onu arkama almış ve adama sertçe tekme atmıştım. Ama bilin bakalım ne oldu? Attığım tekme adamın karnından içeri girmiş ve orada takılı kalmıştım.

 

"Ah özür dilerim." demiş ve adamı asık suratı anında bu dediğimi umursamadan bacağımdan tuttuğu gibi beni hızla geriye doğru fırlatmıştı.

 

Savrulan bedenim tırabzanlara çarpmış ve aldığım darbeyle yüksek bir çığlığı dışarı salmıştım. Ben acı çekerken iki adam da Victoria 'ya doğru ilerlemiş ve onu kollarından tutup az önce çıktıkları yere götürecekken anında olduğum yerden kalkıp hızla onlara atılıp Victoria' yı tuttuğum gibi geriye doğru büyüyle uzaklaştırıp adamların karşısına tekrar geçmiştim.

 

Diğerinden biraz daha iri ve yapılı adam bana bir yumruk savuracağı anda hemen o yumruktan kurtulmuş ve büyüyle ona sert bir tokat atmıştım. Eğer çıplak elle olmazsa bende büyüyle bunu yapardım. Büyü anında onu olduğu yerden sertçe geriye sürüklemişken bir diğer adam bana hamle yaptığı an iki elimi göğüs hizamda karşı karşıya getirip anında büyüyle ona saldırmış ve adamın karın bölgesine sertçe darbe vurmuştum.

 

Diğer adam gibi oda metrelerce uzağa gittikten sonra arkamı dönüp Victoria 'ya bakmış, iyi olduğunu gördükten sonra tetikte beklemiş ve yeni gelenlere karşı savunma mekanizması gerçekleştirmiştim. Birkaç adım geriye gittikten sonra nefsimi tutmuş gelen kişileri püskürtmek için sabırla beklemiştim.

 

O sırada yerde uzanan adamların olduğu koridorun başından bizimkiler geldiği anda ilk an yerde uzanmakta olan adamlara sonra bana ve Victoria 'ya bakmıştı. Şaşkınlıkları bir anda sürüyle ortaya çıkan ölü bedenlerin dışarı çıkmasına kadar sürdü.

 

Hızla koridora çıkan ölü iskeletleri da doğrusu şu an insan görünüme sahip olan bedenleri hepimiz etkisiz hale getirmeye başlamıştık. Koridorun her iki yanında olduğumuz için bir sola doğru bir sağa doğru saldırıda bulunuyordular. Victoria 'yla sırt sırta vermiş bir şekilde bize gelen ölü iskelet bedenleri uzaklaştırıp etkisiz hale getirip duruyorduk.

 

Bir ara Dehri ve Kavi' yi çember içerisinde sıkıştıran ölü iskeletleri anında yapmış olduğum ağır hasara neden olacak ateş toplarını çoğaltıp onların karnının içerisinde patlatmış ve hepsinin etrafa doğru uçmasını sağlamıştım.

 

Kavi ve Dehri başını eyvallah dercesine salladıktan sonra kendi işime bakmış ve bana doğru gelen iki kadının üzerine yürümüş ve birine büyümü içerisine katarak kafa atmış diğerine anında yumruk olmuş ve etrafında büyü kalkanı aktif olan elimi sertçe karnına vurduğum an kadın olduğu yerden havaya yükselmiş ve merdivenlerden aşağı düşmüştü.

 

Düştüğü an yüksek sesle özür dilerim demiş ve kalan kişilere odaklanmıştım. İçeride kaç tane vardı bilmiyorum ama bunların sonu gelmeyecek gibi duruyordu.

 

"Ben bir üst kata bakacağım. Bunlar bitecek gibi değil. Taşı bulursam size haber veririm ve hemen buradan gideriz." demiş ve sağıma soluma bakıp üst kata çıkmak için açık aradım ama bulmadım o an çünkü merdivenlerin oradan bana doğru gelen bedenler olduğu için üst kata çıkamayacaktım.

 

Karşıya geçebildiğim taktirde üst kata çıkmam kolay olurdu. Birden tam ilerde devasa avizeyi görünce pek düşünme fırsatı bulmadan hızla geriye doğru adımladım ve nefesimi tutup hızla merdiven tırabzanlarının üstünden avizeye doğru atladım avizeye atlamamla avize öne doğru sallanmış ve son anda tutunarak düşmekten kurtulmuş, sallanan avize üzerinden diğer koridora kendimi atmış ve ayaklarımın üstünde durduğum anda arkama dönüp baktığım anda bizimkiler hâlâ onlarla mücadele ediyordu.

 

Onlara yardımcı olmak adına hemen şu lanet olası taşı bulmam gerekti. Sağıma soluma baktım ve sol tarafı seçerek hızla sol koridorda koşarak ilerlemiş ve önüme çıkan her kapıya bakmaya başlamıştım. Bunu neredeyse on dakika boyunca sürdürdüm. Ta ki birden bir fısıltı duyana kadar.

 

'Aradığın şey üst katta bulunuyor Prenses.'

 

Bana hitap edildiğini anlamak anlamsız olurdu. Bu beni her daim en zor anlarda kurtuluşum olan fısıltıdan başkası değildi.

 

Hiç zaman kaybetmeden anında denileni uyguladım ve hızla koridorun sonunda bulunan merdivenlerden yukarı çıktım ve bulunduğum katta bulunan camdan oluşmuş kapıya çevirdim bakışlarımı.

 

Hiç düşünme fırsatı bulmadan hemen kapıya ilerledim ve kapıyı açıp içeri girdim. Tam kapıyı kapatacağım anda birden bir el kapıya uzandı ve bir beden içeri girdi. Giren beden tanıdıktı.

 

Dehri ardımdan içeri girmiş ve bana nefes nefese kalmış bir şekilde bakmıştı.

 

"Burada ne yapacağız?Buraya neden geldin?" dediği anda sorusunu es geçip soru sordum.

 

"Asıl sen neden geldin? Onlarla kalman gerekti." dediğim anda nefesini düzene sokmak adına biraz soluklandı.

 

"Senin ardından geldim bizimkiler git dedi. Can havliyle senin yaptığın gibi avizeye atladım." demişti hâlâ düzensiz aldığı nefesler arasında.

 

"Bende taşın burada olma ihtimali yüzünden buraya geldim." demiş ve onun dikkatini çekmiştim. İki elini dizlerinin üstüne koymuş eğmiş olduğu bakışları yeri arşınlıyordu.

 

"Taş burada mı ki?" demiş ve bakışlarını ayaklarından bana doğru kaydırmıştı.

 

"Sanırım evet." dedim kararsız bir ifadeyle. Etrafımı izlemeye başlayınca bu girmiş olduğum odanın bir yatak odası olduğunu fark etmiştim. Ne yani aradığım şey burada mı bulunuyordu?

 

Ama işim garip tarafı yatak odasında yatağın üzerinde bulunan bir beden ve bu kişinin uyuyor olmasıydı. Yatakta uyuyor vaziyette bulunan kişi bir erkekti. Benim bakışlarımı takip eden Dehri baktığım yöne bakınca yatakta yatan kişiyi görmüştü.

 

"O uyuyor mu?" dedi Dehri sesine yansıyan kuşkuyla. Dikkatlice bakılınca aslında uyuyor olduğu buradan gözüküyordu ama aslında bu olmayabilir bakmak lazım bunun için daha yakından.

 

"Buradan bakıldığında öyle duruyor." dedim emin olmayan bir sesle.

 

"Ya uyuyorsa ve sonra bizden dolayı uyansa?" dediği anda Dehri 'ye bakışlarımı çevirmek zorunda kaldım.

 

"Bilmem ki eğer bizden dolayı uyanırsa yapacak tek şey onu etkisiz hale getirmek olacak." demiş oldum.

 

"Peki o halde odaya bakalım sessizce." diyen Dehri' ye tamam demiş ve sessiz olmaya dikkat ederek yatak odasında farklı alanlara ilerleyip taşı aramaya başlamıştık. Taşı aramaya önce giysi dolabından, çalışma masasının üstü, çekmeceleri ve kitaplık rafından başlarken Dehri ise tablo arkalarına, avize üstüne, yatağın yanında bulunan iki komodinin çekmecelerine bakmış ve bu sırada adamı ikide bir kontrol edip durmuştu.

 

"Taş yok." dediği sırada bende onu bulamamıştım. Acaba yanlış yerde miyiz? Yoksa bakmadığımız bir yer kaldı mı?

 

"Burada gidelim hem bizimkiler hâlâ onlara mücadele ediyor taş burada ama önce şunları bir halledelim." diyip ardımızda bizi kollamaya çalışan dostlarımızın bize ihtiyacı olduğunu söyleyince el mecbur gitmenin şu an mantıklı olduğu görüşünü kabullenip olduğum yerden tam ileriye adım atacağım an birden tekrar bir fısıltı duydum.

 

" Taş onun kalbini hemen altında duruyor Prenses."

 

Fısıltı bana taşın açıkça yerini bildirdiği an kapıyı açacak olan Dehri 'yi elimle dururdum ve ona bekle işareti yaptığımı gibi hemen yatakta uyuyor vaziyette olan adama doğru ilerledim. Sessizce ilerlerken olabildiğince az nefes alıyor ve onu izleyip izleyip uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordum. Yatağın kenarına ulaştığım an yavaşça elimi ona doğru uzatmaya başladım. O sırada gözlerim bir elime birde onun yüzüne bakıp duruyordu.

 

"Emira ne yapıyorsun adamı uyandıracaksın şimdi?" diye kızgın bir tonda konuşan Dehri 'ye hemen bakışlarımı çevirdim ve susmasını tembihledim sert bakışlarımla.

 

Tekrar adama döndüğüm gibi elimi kalbinin olduğu alana doğru uzattım ve yavaşça elim onun bedeni içerisine girdi. Parmaklarım içeri girdiği an sıcak, akışkan bir hisle karşı karşıyaydı. Bu ne kadar tiksindirici olsada yapamam gereken buydu. Elim onun kalbine ulaştığı an kalbin atmadığımı, bu adamın nefes alamadığını fark ettim.

 

Rengi çok soluk, yüzünden kan çekilmiş gibi duruyordu. Kemikli yüzü rahatsız bir uyku içerisinde gibi bir haldeydi. Elim kalbin üstünde duruyorken yavaşça parmaklarım arkaya doğru uzandı ve anında sert bir cismi buldu. Ve bulduğum şeyle anında yüzüme bir gülümseöe yer edindi. Yavaşça parmaklarım o sert cisme tutundu ve olduğu yerden onu çekip çıkarınca yeşil bir taş gözler önüne serildi.

 

Sevinçle Dehri 'ye baktığım anda Dehri acele etmemi ve buradan çıkmamı söyleyince anında olduğum yerden hareket edip hızla elimdeki taşı ait olduğu yere girmesini sağladım ve koşar adımlarla kapının önünde dikilen Dehri' ye ilerledim.

 

Dehri kapıyı açıp geçmem için yol vermiş, hemen arkamdan beni takip etmişti. Tam bir asıl atıp odanın sınırları içerisinden çıkacakken birden bir ses duydum.

 

"Merhaba." diyen erkeksi ama kısık bir ses bizi olduğumuz yere çivilemişti. Ah lanet gelsin ama biraz daha uyanmak için bekleyemez miydi?

 

Ben olduğum yerde dikilmişken Dehri sesi duyunca olduğu yerde hafif sıçramış ve ağzından bir çığlık kopmuştu. Anında arkamı dönüp öfkeyle ona baktım.

 

"Burada kız olan ben miyim sen misin emin değilim!" diye yakınınca bakışlarım ondan hemen biraz yatakta doğrulup şaşkın ama yorgun olan bir ifadeyle bize bakan adama çevrildi.

 

"Ne var ya korktum bir anda duyduğum için!" diye ona kızmış olduğum için bana hayıflanmıştı Dehri kısık sesle adam duymasın diye.

 

"Keşke biraz bıraksaydın bende biraz korksaydım Dehri!" demiş ve ona bakmamıştım. Ama az çok somurttuğunu tahmin edebiliyorum.

 

"Burada ne arıyorsunuz?" demişti sonrasında zor çıkan sesiyle. Sanki uzun zamandır konuşmuyor gibi bir hali vardı. Dehri 'nin önünden çıkıp onu geride bırakıp birkaç adım adama doğru adımladım. Dehri' nin o an olduğum tarafa dönüp adama baktığını hissettim. Adam bana daha yakından baktığında baştan sona beni inceliyordu. Hatta bakışları en çok yüzümde duruyordu. Sanki olduğu andan soyutlanmış gibi bir hali vardı.

 

"Sanırım senden etkilendi." diyen Dehri sözlerine devam etti. "Beni yok sayıyor. Yüzüme bile bakmadı uyunan çirkin iskelet." diye huysuzca konuşmuş ve yok sayıldığı için bu duruma kızmış gibi bir hali vardı. Onun dediklerini yok sayıp hâlâ bana bakmaya devam eden adama baktım.

 

Bir şey demesem bu adam beni izlemeye devam edecek gibi duruyor ama benim bir an önce buradan gitmem lazım.

 

"Ah aslında arkadaşım—" demiş ve elimle arkamda duran Dehri 'yi göstermiştim. "burada bir kız arkadaşını arıyordu. Ona bakmak için buraya gelmiştik." demiş az çok konuya açıklık getirip burada olma sebebi yarattım ikimiz adına. Tamda o sırada fısıltıyla Dennis konuşmuştu.

 

"Yakıtın beni yine." dedi bu durumdan hiç memnun olmayan bir sesle. Anında başımı ona doğru eğip onun duyacağı sesle konuşmuştum.

 

"Seni fiziksel olarak da bir yakarım Dehri aklın şaşar. Bir daha kendine gelemezsin." dedim ve devam ettim. "Burada ben neyin peşindeyim sen ne derdine düşmüşsün!" demiş ve önüme dönmüştüm çünkü adam konuşmuştu.

 

"Ya kime bakmak için geldiniz bilmiyorum ama sanırım siz beni uzun zamandır içinde olduğum derin uykudan uyandırdınız. Bu dediğim doğru değil mi?" demesiyle ne diyeceğimi bilemedim. Evet biz desem sonuç nereye çıkar bilmiyorum hayır desem neye sebep olurum onu da bilmiyorum ki!

 

Ama o anda beklemediğim bir şey oldu be Dehri eliyle beni göstermişti. Seni uyandıran bu dercesine. Pislik kendince intikamını böyle alıyor! Gösteririm ben ona buradan çıktıktan sonra.

 

Adam konuşmamı beklediği için el mecbur kabul ettim.

 

"Yani bir nebze katkımız oldu diyebilirim." demekle anında adam olduğu yerden kalkıp bana doğru ilerlemişti. Tam gördüğüm şeyi sindirmeden pat diye arkamdan kapının açılma sesini duymuş sonrasında bizimkiler pat diye içeri dalmıştı. Yaşadığım şey yüzünden mahcup bir ifadeyle anında konuşmuştum.

 

" Şey onlarda bizle beraber." demiş ve gördüğü şeye açıklık getirmek istemiştim.

 

Bizimkilerin gelmesi hiç iyi olmamıştı ama yapacak bir şey yoktu şu anlık. Karşımdaki adam bana ve biraz arkamda duran dostlarıma bakıp dururken birden açık olan kapıdan iki erkek içeri girdi. Ah şimdi tam oldu. Buraya gelip buradakilerle çarpışma içerisinde olduğumuzu söylerse yandığımızın resmidir.

 

Ama iki erkek içeri girdiği an tam konuşmak için dudaklarını aralayacakken ayakta dikilmekte olan adamı görünce dumura uğramış ve bir bize birde ayakta diklen adama bakamaya bir süre devam etmişti. Bu sessizliği yeni uyanmış adam bozmuştu.

 

"Evet uyandım." demesiyle içeri gelen iki adam sevinçle ona doğru atılıp onu kucaklamıştı.

 

Birkaç adımda yanıma gelen Victoria karşımdaki görüntüye bakıp gerginlik içerisinde konuştu.

 

"Taşı aldın mı? Ve bu adam da nereden çıktı?" diye zihin bağından kimse duymasın diye konuşurken anında sorusuna kısa ve öz bir şekilde karşılık verdim.

 

"Taş adamın kalbinde duruyordu. Taşı aldıktan sonra uyandı. Sanıyorum ki taş kalbinde olduğu müddet boyunca uyuyormuş. Taşı alır almaz anında uyandı. Şimdi ise onu uyandıran kişi sanıyor beni."dedim bakışlarımı karşımda duranlardan çekmeyerek.

 

"Zaten öyle değil mi?" diye safça sordu Victoria.

 

"Hayır değil tabii buraya adamı uyandırmaya gelmedim ki. Taşı almak için geldim ama taşı alırken onu da bir nevi kurtarmış oldum. Amacım bu değilken sonuç bu şekilde sonuçlandı." demiştim olanla görünen şeyin çok farklı olduğunu belirterek.

 

"Ben sonuca bakarım sonuçta senin sayende adam kurtuldu. Ve şu an sana minnettar. Baksana sana nasıl bakıyor." demesiyle anında Dehri lafa girişti.

 

"Evet beni yok saydı uyandığı an bütün dikkati Emira üstündeydi. Emira inkar etse de adam kapıldı buna sanırım." demesiyle anında ona çıkıştım.

 

"Bu mu? Sensin bu? Düzgün konuş benimle." demiş ve tam konuya açıklık getireceğim an uyanan adam beni göstererek konuşmuştu.

 

"Hayatıma geri dönmemi o sağladı her şeyi ona borçluyum." diyerek beni eliyle gösterip adamlara olan biteni sunmuştu.

 

"Ah işte Emira'nın böyle mucizeleri çoğu zaman olur." demiş Victoria ve bir adım öne çıkıp kendini ve diğerlerini tanıtmış. Buraya neden geldiğimizden bahsetmiş ve burada gördüğü muameleden hiç memnun olmadığını söyleyip anında işi kendi lehine çevirmişti. Uyanan adam anında bu yapılan şey yüzünden yanında bulunan kişilere çatık kaşlarıyla bakıp herkes adına özür dilemiş ve sonrasında bizi bu gece ağırlamak istediğini söylediği. Anda hepimiz aynı anda hayır demiştik. Bir ağızdan bunu dememiz onların bunu garipsemesine sebep olduğu için anında öne atılıp ben konuşmayı devraldım.

 

"Aslında bakarsınız buraya geldiğimizden kimsenin haberi yok ve buraya geldiğimiz öğrenilirse ceza alabiliriz. Biz şu an gitsek iyi olur." demiş ve şüpheci bakışları anında silip atmıştım.

 

Uyuyan adam dediklerimden sonra gitmemizi kabullenip bizi çıkışa kadar uğurlamak için bizimle çıkışa kadar ilerlemişti. Bizimkiler önde ilerleyip dışarı çıkarken ben ve yanımda uyuyan kişi yan yana ilerliyorduk.

 

"Emira." dediği anda derin bir nefes aldım. Ah Victoria ne diye ismimi telaffuz edersin ki?

 

"Evet sizi dinliyorum." diye mesafeli konuşunca bundan hoşlanmadığını yüz ifadesinden anlamıştım göz ucuyla baktığım sırada.

 

"Ah aslında." demiş ve adım atmayı bırakıp bana döndüğü sırada ister istemez bende yürümeyi bırakıp ona doğru dönüp konuşmasını beklemiştim. "Seninle tanışmak benim için büyük bir gurur. Hayatımı sana borçluyum. Ve eğer seni rahatsız etmeyeceksem seni daha yakından tanımak istiyorum." demiş ve bir adım öne çıkınca anında nefes almayı bırakıp ona bakmıştım. Hay aksi düşündüğüm şey olmasın lütfen.

 

" Öncelikle sana ismimi sunmak iserim. Ben Ölü Topraklar Kralı Dante Kahzol. "demiş ve elime uzanıp avucumun tersine küçük bir buse kondurup bir adım heri çekilmişti.

 

Elimi çekip yavaşça ona tebessümle bakmış memnun oldum demiştim. Bana bir daha ne zaman bir araya gelebiliriz dediği anda bir daha olmaması için uğraşacağım demek istemiş olsam da ona sadece zamana bırakmak daha iyi demiş ve alel acele elveda edip yanından ayrılıp bizimkilerin yanına gelip hızla açmış olduğum portaldan kaleye Moritanya Kalesi'ne geçiş yapmıştık.

 

Kaleye geldiğimiz gibi Varisler ve Dennis krallıklarına dönerken ben ve Victoria Kara Orman'dan çıkıp kuleye geldiğimiz gibi içeri girmeden çardağa geçip oturmuştuk.

 

"Almamız gerekeni aldın değil mi?" diye üstü kapalı konuşunca evet anlamında başımı salladım. "Bu olayın sonunda bile kendine platonik birini buldun ya sana inanmıyorum." diye olayın durumuna yönelik olan şaşkınlığını dile getirdiği sırada yüzümü kırıştırıp bu durumdan memnun olmadığımı dile getirdim.

 

"Ben adam uyanamadan gideriz diye düşündüm ama bir anda sesini duydum. Adamın bağırıp çağıracağını bile düşündüm ve bize karşı atağa geçeceğini bile ama sen kalk tam tersini yap. İyi ki çok dillendirmedi de gelişimizi. Yoksa Dehri ve şu kızı bir araya getirecektik. Kız orada değilidi de işimize yaradı. Acaba Dennis ve senin baktığın kız şu Dehri 'nin tanıdığı kız olabilir mi? "dememle Victoria bilmem dercesine başını salladı.

 

" Öyleyse bile Dehri bir daha onu görmek istemiyor. Ödü kopuyor bu zamparanın şu kızdan. Ama iyi oldu ona öyle her önüne gelene yürümemisi gerektiğini öğrenmiş oldu. "demesiyle anında bir kahkaha patlattım.

 

" İşin garip tarafı her daim çok sarhoş olduğu anlarda bu tür saçmalıklar onu buluyor. Artık çok fazla içmiyor farkında mısın? "dedim fark ettiğim noktaya ona da bildirip.

 

" Çünkü geçmişi çok skandallarla dolu ve daha fazla sorun onu bulmasın diye önünü kesmek istiyor yoksa sonunuda istemediği bir evlilik yapacağının oda farkında. Ve bunun olmasını asla istemiyor. Eh bu yüzden ayağını denk almayı tercih ediyor. Tek başına olduğu zamanlar ağzına şarap asla değdirmiyor ama bizimkiler yanında varsa birkaç bardak içtiği oluyor. Endişe ediyor çünkü sonrası için. "dediğinde ikimizde onun bu korkaklığına kahkahalar attık.

 

" Birden bir hata yapıyor ve bam Dehri 'nin düğününde buluyoruz kendimizi. Varya bu skandal epey konuşulur sana diyeyim.'"dedim bunu hayal ederken." Düşünsene o gün en büyük acılı günü olur. "dedim ve Victoria bu dediğimi onayladı.

 

" Çapkın filan ama seviyorum bu şapşalı. "dediğini oynayıp onu tastikledim.

 

" Varisler ve Dennis' in dostlukları çok güzel onların hayatımda olmasını seviyorum. Hep bir araya geldiğimiz anda bazı sorunlar ortaya çıksa da yine de birlikte olmamız güzel. "demiş ve derin bir iç çekip bakışlarımı gökyüzüne çevirdim. Belki de bunlar son günlerimiz olabilir.

 

" Ne o daldın gittin öyle? "diye sorgulayınca bilmem dercesine omzumu silktim.

 

Ona belki de bir sonum olmayabilir düşüncesi içerisinde olduğumu söyleyemezdim. Cevap veremediğim bu süreç içerisinde Victoria sözü ele aldı.

 

" Son bir vazife kaldı. "dediği anda neyi kast ettiğini anladım. Son bir taş kalmıştı sonrasında artık Esila için bir alternatif olmayacak gibiydi.

 

Onu her iki güçle alt edebilirim. Evet belki bilmiyorum o karnında bulunan bebeğin ne amaçla var olduğunu ama sanıyorum ki her türlü bizi derinden sarsacak bir mesele olduğunu. Çünkü Esila boş bir amaç peşinden kopmayacak kadar sabırsız ve artık hedefine ulaşmak istiyor. Bunu önleyecek her türlü unsurdan kaçacaktır. Yaptığı her adımın karşılığını almak için sabırsızlandığını biliyorum.

 

"Az kaldı dediğin gibi. Yakında her şey açığa çıkacak ve aylardır süren bekleyiş sona erecekt."demiş ve bakışlarımı biraz ileride olan salıncağa çevirdim.

 

Her şey parçalara ayrılmıştı. Her bir parça bir diğeri için basmaktan ibaretti. Ben bu parçanın ya son parçası olacağım ya da sonsuzluğu. Bir fısıltıydı beni bu gerçeğe çeken. Bir ölümdü beni bu amaca sıkı sıkıya bağlayan. İçimdeki o kendi dünyasına hapsolmuş kadın her gerçeği öğrendiği an içinde çürüyen o savunma mekanizmasını tekrardan inşa edip bu sefer ona yapılan her şeyi ödetmek adına kendi dünyası içerisinde kaybolmayı tercih etmişti.

 

Geleceğin getireceği o acı dolu yaşayış beni de o ana sürükleyen olacaktı. Zihnimde birden fazla son düşündüm kendim için hepsi ölüme çıkıyordu. Ve bu ölümler o kadar masum değildi. Çünkü ben masum bir dünya da bulunmuyorum. Burası güç gösterisi için kurulu olan acımasız bir diyar.

 

Bu diyarda neler yaşayıp neleri göze aldım. Bu diyarda aslında bildiğim şeyin çok farklı olduğunu, bu diyarda bana alternatif bir yaşam sunulduğunu fark ettim. Gökyüzünü bulutlar ele geçirmiş bana gün ışığını yasak kılmıştılar. Gersingeriye dönmemi ve yaşamımım aslında bildiğim bir izle sarılı olmadığını, gözden kaçmış olan gerçekle örtüştüğünü anlamıştım. Ben bu yaşam içerisinde bir şeyleri eskisinden daha farklı hale getirmek adına burada bulunuyordum.

 

Buraya geldiğim Emira ne kadar savunmasız ne kadar bilgisizdi. Ama şu an her şeye vakıf bir halde yapmam gereken her şey için canla başla çalışıyorumdum. Pes etmek bana göre değildi. Ama eğer pes edeceğim bir an gelirse o an kendimle beraber karşımdakini yakmaktan da kaçınmayacaktım çünkü bu en doğru olandı. Bir daha yeni bir katliama ve yeni acılı bir yaşamı hiç kimse yaşamasın diye almış olduğum bir karardı bu.

 

Ruhun en hasarlı olduğu bu acılar diyarına tüm benlikleri yollamış insanlar en büyük şeyi gözden kaçırmıştı. Yaşamın aslında o kadar da albenisi olmayışı. Ruhların bedenlerden daha ölümsüz olduğu onları sevmenin bir bedeni sevmekten daha kolay ve daha sevgiye muhtaç olduğunu anlayabiliriz.

 

Saklı diyarda kendini ölüme sunmuş bedenleri ruhumuza kafes yapmış, kendi ölüm farrmanımızı imzalamış ve sonu bilmemize rağmen ona karşı çıkıp durmuştuk.

 

Bizler aptalı oynamış usta oyunculardık. Gösterdiğimiz usta oyunculuk rolleriyle insanları ikinci maskemizle kandırmış ve onları aldatmış, buna yüzyıl boyunca devam etmiştik. Günah bizle başlamış ve bizimle son bulacaktı. Biz her kötü anının kurucusuyduk.

 

Karanlık aslında bizden güç alıyor bizden besleniyordu. Bizler karanlığı küçük bir evrenden sonsuz zihinlerimize hapsetmiştik. Orada onları güçlü kılmış ve orada onu kendimize en büyük düşman yapmıştık. İlk günah bizden çıkmıştı. İlk kuyuya taşı atan bizdik. İlk ölümü başlatan bizdik. İlk sevgiye ihanet izlerini kazıyan bizdik. İlk kalpten yok eden bizdik. İlk kalbe hançeri saklayan bizdik. Biz insanoğlunun en büyük günahı kendini ruhlarımızı iblise sunmaktı.

 

Düşünceler bir fırtınada beni sürükleyip durmuşken Victoria bir anda önüme geçip elini yüzümün önünde sallayınca kaybolup gittiğimi yeni yeni fark etmiştim.

 

"İyi misin sen? Seslendim duymadın beni ikidir." dediği sırada iyiyim demiş ve olduğum yerden yavaşça kalkıp ayağa dikilmiştim.

 

"Geçelim mi içeriye biraz uyumak istiyorum." diye yine kaçıp kendi yalnızlığıma sığınmak isteyince Victoria itiraz etmeden olur derecesine başını sallamış ve yanımda yürüyerek içeriye geçmek adına yürümeye başlamıştık.

 

"Eğer yine uyumazsan yanıma gel ve beni uyandır." dediği anda olur dercesine başımı salladım yapmayacağım buna kalkışmayacağım halde. İkna olmasa da sessiz kalıp benimle kapıdan içeri girip zemin katta ilerlemiş ve merdivenlere ulaşınca basamakları tırmanmaya başlamıştık. Victoria kendi katına gelince yanımdan ayrılmıştı bende iki kat daha çıkınca kendi katıma gelip odama girmiş bir duş almak için banyoya geçmiştim.

 

Duş almış, üzerime rahat bir gecelik giymiş sonrasında saçlarımı kurutup anında kendimi yatak odasına attıktan sonra yatağa ilerleyip içerisine geçip başımı yastığa koymuştum. Gözlerimi kapatıp sırt üstü uyumaya çalışmış, uykunun beni dinlendirmesi için saniyeleri saymıştım.

 

⊹⊱☆⊰⊹─

 

 

Uyandığımda güneş çoktan doğmuş ve odamın içerisi gün ışığıyla aydınlanmış bulmuştum. Uykumu aldığım için kendimi dinç hissediyordum. Yatağın içerisinden çıkıp ağır adımlarla banyoya doğru ilerledim. Banyoda ki işlerimi hallettiğim gibi üzerime dolaptan kıyafet seçip giyinmeye başladım.

 

Odadaki işimi halledip aşağı inmiştim. Zemin katta bulunan yemekhaneye doğru harekete geçtiğim sırada tam o sırada arkamdan duyduğum adım sesleriyle yavaşça omzumun gerisinden kimin geldiğine baktığım sırada Süreyya hanımın olduğum tarafa doğru ilerlediğini görmüştüm. Hareket etmeyi bırakıp onun yanıma gelmesini bekledim. Süreyya hanım onu beklediğimi görünce adımlarını hızlandırdı ve yanıma ulaştığı an güzel bir gülümsemeyle bana bakmıştı.

 

"Seni çok iyi gördüm." dedi bu halimden memnun bir halde. Geçen gece olan şeyi gördüğü için iyi olmam onu sevindirmişti.

 

"Evet herhangi bir sorun yok." dedim ve çekinerek konuşmama devam ettim. "Geçen gece yaşanan şey adına özür dilerim. Sizi gece gece uyandırmış oldum. Ama elimde olan bir durum değildi." dememle Süreyya hanım elini anında sol omzuma yerleştirip bana doğru yavaşça eğilip halden anlayan bir ifadeyle bakıp konuştu.

 

"Emira bunun için mahcup olman yersiz çünkü senin zafından faydalanıp buradan vurmak isteyen bir düşmanın yüzünden yaşadığın durumu sorgulamak bize düşmez ve onca şeye rağmen hâlâ güçlü kalabilmen benim için büyük bir armağan. Belki de çok yoruldun ama hâlâ güçlü olarak yaşamına devam etmen takdire şayan bir hareket. Bu yaşadığın şey senin için ne kadar zor biliyoruz. Bunun konusunu bile açmak çok saygısızca olur. "dediklerini duyduktan sonra içim rahatlamış bir şekilde ona peki anlamında başımı sallamıştım.

 

" Söylemekten asla bıkmayacağım. Ne zaman konuşup içini dökmek istersen ben hep seni bekliyor olacağım. Belki de bana kayıtsız şartsız güvenmiyorsun ama bu senin hatan değil etrafında olup biten şeyler senin güvenini zedeledi ama ikimizin de ortak bir noktası var sende bunun farkındasın. "dediği anda dudaklarıma dişlerimi geçirdim acının bende bir iz bırakması için. Fiziksel acı ruhsal acıma ağır gelip onu yerle bir etsin diye bunu yapmıştım.

 

Bakışlarım anında okyanusta bir fırtınaya yakalanmış bir gemi gibi akın akın yağmura uğradı ama göz yaşlarımı geriye iteledim ve derin bir nefes alıp ağlamamak için nefes almayı bıraktım. Bakışlarımdaki değişimi gördü çünkü aynı bakışa o da uzun yıllardır sahip.

 

"Ben hep dillendirmek istedim ama size sormaya cesaret edemedim. İhanet mü sizi Ahlas beye kırgın bıraktı ve onu hayatınızdan uzaklaştırıp sadece arkadaş olarak kalmanızı sağladı?" dediğim anda Süreyya hanım bunu dememi hiç beklemiyor olmalı ki bir anda tüm ruhu çekilmiş gibi tüm ifadesinden sıyrılıp yok oldu.

 

Bakışları titrerken yavaşça evet anlamında başını salladı.

 

O an acı beni bir kere daha ele geçirdi ve ona direnemedim. Bedenim buz kesti ve nefes alamadım o saniye içinde.

 

"Bir ortak noktamız daha var aynı ihaneti bende yaşadım." dedim ve Süreyya hanımın yüzü şaşkınlıkla aydınlandı. Kim diye sormadı çünkü cevap vermeyecek olduğum yüz ifademden belliydi. Bakışlarımı etrafa çevirdim ve kendimi olması gereken hale getirmek için biraz zaman verdim.

 

İyi olduğumu hissederek tekrar Süreyya hanıma baktım.

 

"Daha fazla burada dikilmeyelim."demiş ve onunla yan yana yemekhaneye doğru yol almıştım.

 

Hayat ne kadar tuhaf aynı duygular ama aynı izler barındırmıyor. İhanet kelimesi herkeste farklı bir iz bırakıyor. Başka evrelerde kişiye zarar veriyor. Ve başka yaşamlar sunuyor kişiye.

Süreyya hanımla yemekhanenin önüne gelince büyümü kullanıp kapıyı ikimiz adına açmış ve açılan kapıdan ikimizde içeriye yan yana geçip,kahvaltı edeceğimiz masaya doğru ağır adımlarla ilerlemiştik. Belki de ifadelerimiz hissiz olabilirdi ama kalbimizde yatan hisler çok derin ve çok can yakıcıydı.

 

Masaya geçip yerlerimizi aldığımız anda herkes kahvaltıya başlamıştı bile. Pek iştahım yoktu ama bir şey yemek için kendimi zorlamaya çalıştım. Servis tabağıma yiyeceğim yiyecekleri yerleştirip yavaşça yemeye başladım. Tabii o sırada masadaki bana yönelik olan kaçamak bakışlardan haberdar olsam da pek umursamamaya çalıştım. Gece olan durumdan dolayı olduğunu biliyorum belki de sonrasında yaptığım şeyde olabilirdi ama hiçbir bakışı umursamadan kendi işime odaklandım.

 

Kahvaltımı bitirmek üzereyken birden Dani 'nin söz konusu açıldı. Eski yaşamından bahsedildi. O sırada bakışlarım usulca donuklaştı. Nefes alışlarım yavaşladı. Sesler sonrasında bir uğultu gibi zihnimde yer aldı.

 

"Onun kadar hırslı, güç meraklısı birini daha hiç görmedim." dedi yaşlı eğitmenlerden biri. "Güç onun için her şey. Şu an bile hâlâ sadece güç ve itibarı için çabalıyor. Hiç değişemedi. Değişmeyecekte." demiş ve elinde bulunan fincandan bir yudum almıştı.

 

Bu eğitmeni tanıyorum, kurallarına bağlı ve yaşamını sadece iyi öğrenciler yetiştirmek için uğraş verdi. Bu zamana kadar onunla herhangi bir problem yaşamadım. Söylediği cümle zaten beni sinir etmek ya da rahatsız etmek için söylemediğini de biliyorum. Sadece bu geldiğimiz durum onun hoşuna gitmiyor olduğu için bu konuyu açmış olmalıydı.

 

Eğitmenin söylediklerinden sonra masada kısa bir sessizlik olmuş ve herkes derin bir sessizlik perdesi arkasında söylenen cümleye odaklanmıştı.

 

Güç ve itibarı.

 

Dani ömrü hayatı boyunca belki de hayatında bulunan iki şey için uğramıştı. Ve şimdi bunu devam ettiriyor. Yavaşça sessizlik perdesi kalktı ve herkes yeni bir konuşma içerisine kendini buldu. Konuşan Turul beyden başkası değildi. Düşünceli, dalgın ve efkarlı bir şekilde masanın başında oturmuş ve az önce söylenen cümleye bir ek bilgi vermek adına ya da bu söylenenin doğru olmadığını ispat etmek adına konuşmuştu.

 

"Yanılıyorsun" dedi katı bir sesle ve itiraz istemeyen, dediği şeyi az önce söylenen şey kadar doğru olduğunu belirten bir sesle konuştu. Dani hırslı biri ama o istediği şeyi elde etmek için veya kendisinin olduğunu düşündüğü şeyi almak için mücadele etti. Hırsı buna yönelikti. Zorla veya güzellikle olsun istediğini elde etti. Çünkü bu yaptığının doğru olduğunu düşünüyordu. Dani 'nin önceliği belki dışarıdan güç olarak görünebilir öylede dersen buna itiraz etmem. Ama onun hayatında eksikliğini hissettiği şeyler vardı. "dedi tok sesle.

 

Çenesinde olan parmakları sakallarını sıvazlarken bakışları çok uzağa gitmişti. Sanki şu an burada değil de hatırladığı anın içinde olduğunu düşündürüyordu bu hali. Bakışlarına derin bir ifade yerleşmiş öylece soyutlanıp bu ortamdan uçup gitmiş. Birkaç dakika böyle durduktan sonra bir şey hatırlamış gibi hemen bakışlarını boşluktan çekip gerçeğe döndü.

 

"En az Dani kadar belki de ondan daha hırslı gözü güç tutkusundan başka bir şey görmeyen birini tanıyorum." dediği sırada Turul beyin çaprazında bulunan bir orta yaşlarında olan eğitmen konuştu.

 

"Kim bu kişi?" dediği anda Turul bey yavaşça gülümsedi. Ama bu gülümseme öyle sıradan değildi. Bu gülümseme bilmediğim manidar bir iz barındırıyordu.

 

"Dehliz. Yezra 'nın sevdiği onun için her şeyi göze aldığı adam." dediği sırada darbe almış gibi olduğum yerde sarsıldım.

 

Ne! Dehliz mi? Nasıl? Emin mi Turul bey?

 

Çünkü hiç öyle görünmüyor ki? Dehliz çok naif bir kalbe sahip.

 

"Dehliz...." dedi ve kısa bir süre duraksadı. "Hırslı biriydi Onu için her şeyden daha önemli olan güçtü." dedi bunu demesi her şeyin aslında bu iki kelimeden ibaret olduğunu anlatmak istercesine. "Gözü güçten başka bir şey görmedi. Sadece daha fazlası için uğraşıp durdu. Hep bir adım daha fazla iyi olmak istedi. Bunu belki dışarıdan biri kolay fark edemezdi ama onunla bir kere konuştuğunuz an bunu anlamak çok zor değildi. Sessiz biriydi. Ama bu sessizliği sadece kuru gürültü istemediği içindi. O sadece hayatında ona mani olacak birini istemiyordu. Hep bir adım ötesi için uğraşıp durdu. "dedi ve kısa bir süre soluklandı.

 

" Ama Yezra onun için öncelik sahibi değil miydi? "dedi az önce konuşan genç eğitmen. Şaşkındı. Çünkü o da Yezra ve Dehliz arasında olan ilişkiye hâkim olduğu için.

 

Turul bey onun bu şaşkınlığını görünce ona alaycı bir gülümsemeyle baktı. Sanki aslında sen görünene aldanmışsın. Ama gerçek olan çok başka.

 

"Evet yezra yı sevdiğini söyleyebilirim ama Dehliz için hiçbir zaman ilk önceliği olmadı." dedi sakin bir sesle bunu herkesin anlaması için. Ve o an tüm masada bulunan herkes anında bu denilen karşısında büyük bir şaşkınlık yaşadı.

 

"Ama bu dediğiniz şey doğruysa Yezra bu gerçekle ilgili ne düşünüyordu?"diye sordu aynı genç eğitmen.

 

" Yezra her şeyin farkındaydı aslında. Onun için bir sürpriz olmadı Dehliz'in durumu. "diye eklediği anda Turul bey yeni bir bilgi o an aslında bildiğim her şey hiçte bildiğim gibi değildi. Ben görüneni görmüşüm, görünmeyeni değil!

 

Dudaklarıma acı dolu bir gülümseme yayıldı. Canım bu kez farklı bir şekilde yandı bu sefer hançeri kalbimden değil sırtımdan yedim.

 

"Yine kandırıldım." dediğim anda Süreyya hanım ne dedin Emira dediği anda hiçbir şey demedim dedim ve olduğum yerden kalktım.

 

Yemekhaneden çıkıp kendimi asla bahçeye attım. Geçmiş sinsi bir yılan gibi etrafımda dolanıp durdu. Her şey bir amaç uğruna mı var oldu? Her şey aslında kendi çıkarlarını düşünen biri yüzünden mi bu yollara çıktı? Sis perdeleri yavaşça aralandı. Tüm sözler bir bir zihnimde kendine yer edindi.

 

Her şey bir oyun muydu tekrardan? Yine mi güvenim yüzünden ihanete uğradım. Sahi yine nasıl fark edemedim gerçekle yalanı? Nasıl bu kadar kör, saf olabildim? Sözleriyle aldattı. Anılalarıyla beni tuzağa çekti. Bana olanı değil olmayanı sunarak istediği şekilde düşünmemi ona göre hareket etmemi sağladı. Dehliz beni büsbütün kandırdı. Ne zavallıca! Ne de aptalca! Dişlerimi dudaklarıma geçirdim ve kızgınlığımı geçiştirmek adına zihnimi en dipsiz karanlıkta boşluğa bıraktım. Her şey bir bir tozlu raflardan gün ışığına çıktı. Ben görmemişim. Ben yine inanmıştım.

 

Duyduklarım sonrasında birden fazla senaryoları gözlerimin önüne serilip durdu. Her senaryo bir başka nedenin başka boyutunu ele alıyordu. Her ihtimali eledim. Her ihtimal sonrasında kendime büsbütün çok kızdım. Çok bağırıp çağırdım. Nasıl dedim nasıl yine aynı güveni güvensizliğe çevirebilmeyi başardın? Sesler bir anda kaybolurken zihnimden yavaşça anılar devrildi . Her devrilen anı bana başka nedenler sundu.

 

Zaman yavaşça yayılan bir zehir gibi ruhuma sokuldu. Ruhum hayal kırıklığı karşısında tüm barikatlarını devre dışı bıraktı. Bakışları titreşirken yavaşça önümde duran salıncaktan çektim bakışlarımı. Ne uğuruna yaptı bunu? Dehliz neyi istedi? Eski gücünü mü? Yoksa ben aracılığıyla yeni bir güç mü? Geç bunları geç! İnandın ! Tekrar tekrar inandın ! Ve sonunda bak ne oldu.

 

Mahvolan yine sen oldun. İçimi saran hüzün bir çığ bulutu gibi beni yerle bir etti. Kanayan her uzvum yavaşça benden sökülüp alındı. Hissizlik çepeçevre sarmaladı beni. Yavaşça bedenime hareketlilik kazandırdım ve ağır adımlarla arka bahçede ilerleyip, Kara Orman'ın yollarını tuttum. Yeni bir yüzleşme. Aynı mekan aynı kaybediş aynı kahrolan kalp. Yine üzülen taraf bendim. Yine kandıran taraf ben değil kandırılandım. Yok saymak istedim her şeyi ; kendimi, olacak olanı, sonu...

 

Neydi benim en büyük kaybedişim? Kestirmek güç artık. Aldığım darbelerin sayısı gittikçe artıyor. Ve azalan şey güven hissim ve umudum. Kara Orman 'a giriş yaptıktan sonra tam ormanın ortasında yüksek sesle onun ismini zikrettim.

 

"Dehliz!" dedim hayal kırıklığı içerisinde. İhanet acısıyla.

 

"Dehliz!" dedim bir kere ve etrafımda yavaşça daire çizecek şekilde dönmeye başladım.

 

"Çık karşıma!" dedim. Ve usulca nefes alıp verirken içimdeki kasvetin bu Kara Orman'ın yaydığı kasvetten daha fazla olduğunu fark ettim.

 

"Emira." diye bir ses duyduğum anda hızla arkamı döndüm. Birkaç adım uzağımda Dehliz 'in bedenini gördüm. Ona o kadar üzgün bir ifadeyle baktım ki. Gerçek olmasın istedim. Bu an hiç gerçek olmasın istedim.

 

"Gelmişsin." dedim dudaklarım arasından dökülen hüzünle. Ve o an yavaşça yüzme ifadem kasıldı. Duygularımı ört bas etmek için savunma mekanizmamı öne sürdüm.

 

"İyi görünmüyorsun. Acil bir şey mi oldu?" dediğinde usulca kafamı salladım. Bakışlarıma yerleşen şüpheci bir bakışla onu inceledim. Bu tavrım onun birkaç adım öne gelmesini sağladı.

 

"Evet duyduklarım ve zihnimde bir araya getirip gerçekleri görmem bana iyi gelmedi. Sahi sen söyle nasıldı beni kandırmak?" dediğim an Dehliz bir şey diyemedi daha çok sessiz kalıp ne demek istediğimi anlamaya çalışan bir halde olduğu yerde dikilmeye devam etti.

 

" Anlamıyorum neyi kast ettiğini. "dedi bilmezlikten gelmeyi tercih ederek.

 

Ve o anda yüksek bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. Kahkaham sessiz ormanda yankı yaparak tekrar bana ulaştı. Bu beklenmedik tepkim Dehliz 'in garipsemesini sağladı.

 

" Vay canına ya ! Güzel oyundu Dehliz. Hiç beklemediğim bir an da senden bir darbe alacağımı hiç düşünmedim. Ama yanılttın beni tebrik ederim. Anladım diye bozuldun mu? Bozulma asıl bozulacak olan benim aylardır bir aptal gibi kandırılan benim sonuçta ."dediğimde anında olduğu yerde söylediklerimi işitmesinin ardından dediklerim onun birkaç saniye susmasını sağladı. Dehliz konuşmayınca tekrar konuşmayalım devam ettim.

 

"Eee bir şey demeyecek misin?" dedim merekla. "Mesela şu an bana bir zarar vermen gerekiyor." bir fikir sunan ses tonuyla. "Ama dur ya daha son taşı almadım ki . Onun için biraz daha beklemen gerek. Neyse çok kalmadı zaten ." demiştim çatallı sesim, öfke kusan gözlerimle, hızla inip kalkan göğsümle, kandırılmam yüzünden kendime olan sitemimle... Bakışlarım bunu yaptığı için ona çok kızgındı. Ona çok kızgındım. Ona çok kırgındım.

 

Nasıl görmedim aslında olan biteni! Nasıl yine aptal olan ben oldum. Nasılda yine bağlanılmaması ve güvenilmemesi gereken kişiye güvendim! Aptallık ettim bir kez daha.

 

"Emira." diye tam lafa gireceği an onu elimle durdurdum. Hemen onu susturmam daha çok kafasının karışmasına sebebiyet verdi.

 

" Eee oyun bitti. Zarlar düştü. Oyuncular kaçışıp gitti. Seyirciler dağıldı . Ne olacak şimdi? "dediğimde Dehliz öylece bana baktı. Neyden bahsettiğimi anlamaya çalışıyordu. Olduğu yerden bana doğru bir adım attı ve tam karşımdaki yerini aldıktan sonra şaşkın sesiyle konuştu. Sesi her ne kadar insan sesi. Olmasa da anlayabildim. Onu tanıyacak kadar hayatında bulundum çünkü.

 

"Ne düşünüyorsun bilmiyorum ama amacım farklı. Seni kandırmadım. Ve sana oyun oynamadım ."dediğinde dediği şeye ikna olmadığım için anında karşılık verdim ona.

 

"Kandırdın."dedim tek nefesle. Çünkü kandırdı. Beni kandırdı. Hemde bana zarar vereceğini bile bile. " Sen beni amacımı gerçek kılmak için yönlendirdin. Esila 'nın amacının ne olduğunu öğrenmemi sağladın. Bana taşları bulmak konusunda yardımcı oldun. Ama o taşları kendi amacını gerçek kılmak için bulmamı sağladın. O taşlarla ne yapacaksın? Dani 'yi mi yok edeceksin kendinle beraber? Bu mu amacın? Bunun için mi hayatıma girdin? "dedim ve ellerimi saçlarımdan sinirle geçirip tekrar konuştum." Bana bu zamana kadar her şeyin üstesinden gelmem için cesaret verdin. Ama şimdi ben her şeyin bir yalan uğuruna kurulduğunu öğrendim. Bu çok acıttı Dehliz hemde çok. "dedim zar çıkan sesimle. Bakışlarım yaşadığım hayal kırıklığını büsbütün yansıtıyor, ona olan kırgınlığımı apaçık belli ediyorum.

 

" Kim sana ne dedi bilmiyorum ama o taşlarla dediğini yapmayacağım. "dedi ona inanmamı isteyen bir arzuyla." Bana inanıyor musun? Yoksa bunları düşünmeni sağlayan kişiye mi inanıyorsun? "demesiyle sıkıntılı bir nefes alıp verdim.

 

" Ben inanmak istiyorum ama bunun için bana bir dayanak ver . "diyince Dehliz 'in durulduğunu gördüm. Ona olan inancım bütünüyle yok olmadığı için rahat bir nefes almıştı.

 

" Peki. "dediği anda birden Dehliz elini şakağıma yasladı. Ve o anda zihnimde onun bana söylemesi gereken şeyleri bir bir gördüm, duydum ve hafızama kazdım.

 

 

─⊹⊱☆⊰⊹─

 

 

Dehliz 'in yanından ayrılıp kuleye geri dönmüştüm. Turul beyin dediklerinden sonra düşündüğüm ihanet aslında opan bitenden çok farklı olduğunu Dehliz' le konuşunca anlamıştım. Taşları almak adına hayatıma girdiğini, taşları alıp kendisiyle beraber Esila ve Dani 'yi yok etmek istediğini sanmıştım.

 

Ama onun amacı daha farklıydı. Ve bu amacı gerçek kılmak için çabalayacağım. Düşüncelerim daha farklıydı onunla konuşacana kadar. Bir sürü senaryo gelip geçmişti aslında zihnimde. Onun bana gösterdiği şey ve olanın çok farklı olduğunu sanmıştım. Taşları Dani ve Esila 'yı yok ettikten sonra kendini de yok edeceğini ve bunu yaparken hiçbir şeyi umursamayacağı düşüncesi beni mahvetti.

 

Belki size onun kötü biri olduğunu düşündürmüş olabilirim onunla yüzleşmeden hemen önce ama öyle değil. Ben sadece onunda bana dürüst olmadığı için ihanete uğradığımı düşünmüştüm. Yoksa o Dani ve Esila 'yı yok etse bu benim için sorun olmaz ama bunun Dehliz' e vereceği zarar daha fazla olurdu.

 

Kolyeye sahip olmam belki beni ona bu işte vereceği zararı aza indirir ama bende yok olmakla karşı karşıya gelirim. Sonsuz bir döngü içersinde sıkışıp kalabilir belki de Dehliz. Bende belki de sonsuz bir ölüm uykusuna dalmış olabilirim.

 

Süre gelen onca yaşam bir noktada birleşiyordu. Her yaşamın gölgeleri aslında bir noktada bir araya gelerek bir hırs uğuruna mahvolduğu gözler önüne seriliyordu.

 

'Aslında ne yaparsak yapalım bu bize sunulan ömür süresi içerisinde yaptığımız eylemlerle ne ömrümüzden bir saniye azaltabiliyor ne de ona bir süre bahşedebiliyorduk.'

 

Kuleye gelmemle Victoria 'nın beni Asper Krallığı' na götürmesi bir oldu. Acil bir toplantı yüzünden oraya gitmemiz gerekiyordu. Ben biraz oyalandığım için Süreyya hanım ve diğerleri önden gitmişti. Asper Krallığı'na geldiğimiz anda üç saat süren bir toplantı olmuştu.

 

O kadar yoğun ve uzun sürmüştü ki dinlemesi ayrı zordu, fikir sunması ayrı zordu. Toplantı bittiğinde kuleye geri dönmemiş ve Asper Krallığı' nda kalmıştık. Biraz hava almak için krallığın dışına çıktığımız an krallıktan birkaç saat uzakta bulunan deniz kıyısına gelmiştik. Bu denizin ürkütücü tarafı tam ortasında koca devasa bir kayanın olması. Kaya o kadar büyüktü ki insan oraya gitmek istiyordu. Keza gitmiştikte. Victoria her ne kadar gitmeyelim diye tuttursa da o kaya parçasının olduğu alana gitmiş ve üzerinde oturarak güneşin batışını izlemişti Victoria 'yla.

 

Güneş yavaşça batarken gökyüzünü süsleyen karanlığa hayranlıkla bakmıştım. Etraf karanlığa büründüğü anda birden kuvvetli bir rüzgar esmeye başlamış ve üzerinde bulunduğumuz kayanın etrafına sertçe dalgalar çarpmaya başlamıştı. Önümüzü görmek adına büyü gücüme başvurup küçük bir ışık oluşturarak etrafımızı aydınlatmıştım.

 

"Çok güzel." diye büyülenen gözlerle etrafıma baktığım anda Victoria anında bana döndüğü gibi konuştu.

 

"Evet güzel ama her güzel olan şeyin bir kötü tarafı vardır." dediği anda neyi kast etmeye çalıştığını anlamak adına ona merak içerisinde bakmıştım.

 

"Neden böyle dedin ki?" diyerek ona bunu anlayacağım şekilde açıklamasını bekledim.

 

"Bu dalgalar birçok ölüme tanık oldu." dediği anda anında bakışlarımı üzerinde oturduğumuz koca kayaya çarpıp duran dalgalara çevirdim.

 

Her çarpma sesinde koca bir gürültünün tam içerisinde kendimizi buluyor ve dalgaların üst üste çarpma sesleri, sonrasında oluşan kısa bir sessizlik sonrası tekrar yeni bir çarpma sesi bizi ele geçiriyordu. Yeni yeni çıkan ayın yansıması biraz uzaktaki denizin yüzeyine yanıyordu. Etrafta bizden başkası yoktu.

 

"Birçok kişi burada intihar etti. Ve burada yok oldular. Herkes buraya lanetli deniz der. Burada çok kişi yakınlarını kaybetti." dedi hüzünlü çıkan bir sesle.

 

Buraya geldiğimiz andan beri neden bu kadar sessiz olduğunu şu an daha iyi anlamıştım.

 

"Burada kimi kaybettin?"diye sorunca bunu soracağımı bildiği için hiç tereddüt etmeden cevap vermişti soruma.

 

" Küçüklük arkadaşımı. "dedi sesindeki özlemle. Onu özlüyordu. Varlığını uzun zaman arıyordu. Hâlâ onun kaybının verdiği acı ruhunda varlığını sürdürüyordu." Onunla çok şey yaşadım. Çok masumdu. Ve bir o kadar da hayalperest. Hep gelecekle ilgili hayaller kurardı. Küçük şeyler için bile hemen mutlu olan biriydi. Ben onun aksine daha deli dolu biriydim. Hiç çekinmez akılma edeni yapardım. Herkes deli dolu olan kişiliğimden pek hoşnut olmazdı ama bu onun için sorun değildi. Aslında her şey çok güzeldi onunla. Her hayali içerisinde mutlaka bana da yer verirdi. Hiçbir zaman ayrılmayacak olduğumuzu düşünüp dururdu. Bazen onun bu haline gülüp geçerdim. "dedi ve kısa bir süre duraksadı.

 

Sanki onun varlığını görürcesine bir noktaya bakıp durdu bir süre sonrasında devam etti.

 

" Birden yaşadığımız bir yere biri geldi. Gelmez olsundu. Kaç kere onu uyardım ondan uzak dur diye. O sandığı kişi değil diye kaç kere uyardım. Beni dinlemedi. Sonra bir süreliğine buradan uzaklaşmam gerekti. Döndüğümde onu göreceğim için çok mutluydum ama keşke hiç gitmeseydim dedim dönüşümden sonra. Sanırım adamın onu kandırdığını ve başka birini sevdiğini hatta onunla evlenecek olmasını kaldıramadığı için o gece buraya gelerek intihar etmiş. Ben gelene kadar kimse onun yokluğunu anlamamış bile. Kendi ailesi bile bunu benim gelişimle öğrendi. "dedi ve sustu. Devam etseydi ağlayacaktı ve ağlamak istemiyordu.

 

" Ben üzgünüm. "diyebildim sadece.

 

" O adamdan bunun intikamını aldım. Ve onu yaşadığımız kasabadan kovdum. Ve sonrasında bir daha sen gelene kadar kimseyle dost olmadım. Tekrar birini kaybetmemek için. "dediği anda şu ana kadar kendime olan umursamaz adımlarım sonrasında dediği cümleleri hatırladım. Beni de kaybetmek istemiyordu. Ve ben bunu bilemeden yapıyordum." Lütfen Emira biliyorum bu yaptığımız şey senin için çok önemli demiyorum ki vazgeç ama kendinden vazgeçme sadece seni de kaybetmekten korkuyorum." diyip bana sarılıp birden ağlamaya başladığı an o an dilim tutuldu ve bir şey diyemedim ama ona sımsıkı sarıldım. Yanında olduğumu belli ettim.

 

Ona beni asla kaybetmeyeceksin diyemedim. " Senin gibi değerli bir arkadaşa sahip olduğu için çok mutlu olmalı aynı benim olduğum gibi." dedim içimde acı dolu bir çığlık koparcasına.

 

Dile gelemeyen her hissimi bakışlarımla göstermeye çalıştım. Ama bu sefer Victoria 'nın görmeyeceğini bildiğim için içimden defalarca kez özür dileyip üzgün bir ifadeyle ona bakıp durdum. Çok üzgündüm. Biraz böyle durduktan sonra ayağa kalktım ve onu da ayağa kaldırdım. Bu yerde kötü bir anı vardı birde benden ona armağan olacak küçük bir anı olsun istedim.

 

"Hadi benimle bu soğuk denize alta." dediğim anda Victoria kararsız bir şekilde bir bana birde denize bakıp durdu.

 

"Ben bunu yapamam." dediği anda ellerine uzandım.

 

"Victoria lütfen buraya her geldiğinde acı dolu bir hatırayı değil de benimle olan güzel bir hatıran da olsun istiyorum. Evet çok zor bir şey senin için ama bunu yapmalıyız bazen acılarımıza yeni bir kimlik kazandırmak bizler için daha iyi olacaktır." dedim ve daha fazla düşünmesine izin vermeden hızla onu da çekerek suya atladım.

 

 

 

 

Suya düşüp derinliklere doğru çekildiğimiz anda gözlerimi açıp Victoria 'ya doğru yüzerek ilerledim. Karşısına geçip ellerinden tutup bir müddet suyun derinliklerinde öylece durduk.

 

Victoria gözlerini kapatmıştı. Zihin bağından ona gözlerini aç dediğim sırada dediğimi hemen yapmamış ama sonrasında tuttuğum ellerine baskı yapınca gözlerini usulca açıp bakışlarını bana dikmiş, öylece yüzündeki hissizlikle bakmıştı.

 

Saçlarımız usulca su içerisinde bir canlı gibi hareket ederken biz yarı aydınlık olan su içerisinde karşı karşıya dikiliyorduk. Sessizlik bir çığ gibi büyürken Victoria 'dan biraz uzaklaşıp tek elimle elini tutarak yavaşça suyun derinlikleri içerisinde yüzmeye başladım. Victoria' da o an bana uymak zorunda kaldı ve kollarıyla öne doğru yüzmeye ve suyun içerisinde ilerlemeye başladı.

 

"İyi misin?" dediğim sırada zihin bağından cevabı gecikmeden verdi.

 

"Bilmiyorum." diye kararsız sesini duyunca yüzmeyi bırakıp ona baktım. Ayaklarım suyun içerisinde yavaşça salınırken ben yüzümdeki tebessümle ona bakıp konuştum.

 

"Burasının sana hissettirdiği his senin elinde. Hislerini yönlendirebilirsin. Burayı kendin için bir acı hatırası değil. Soluklandığın, sana iyi hissettiren bir yere çevirmek senin elinde." demiş ve usulca geriye doğru yüzmeye başlamıştım.

 

Benim ileriye doğru yüzmemle Victoria da arkamdan beni takip etmişti. Bir müddet öyle suyun derinliklerinde yüzmüş, ara sıra yüzeye çıkarak nefeslenmiştik.

 

Sonunda yorulduğumuz an ikimiz de büyük kayaya doğru yüzmüş ve birbirimize yardım ederek kayanın üzerine doğru çıkmıştık. Üzerimiz ıpıslakken kayanın üzerine oturup biraz dinlenmiştik. On dakika sonra gitmemiz gerekiyor diyince Victoria gelmek istemediğimi söylediğim an Victoria gelmezsen gitmeyeceğim diye tutturmuştu. Yorgun olduğu ve burada başıma bir şey gelmesinden korktuğu için istemeyerek de olsa onunla Asper krallığına geri dönmüştük.

 

Victoria odasına geçip dinlenirken bende üzerimi değiştirip uykum gelmediği için Asper Krallığı'nda bulunan kütüphaneye gitmek istemiştim. Kütüphanenin önüne geldiğim anda ahşap işlemli kapıyı açıp içeriye adım attığım an ardımdan sessizce kapıyı örtüp içeride yavaş adımlarla ilerlerken birden kütüphanenin penceresinin önünde masada uyuya kalan bir beden görmüştüm.

 

 

Çalışırken uyuya kalmış olmalı diye düşündüm. Yüzü pencereye dönük vaziyette her ne okuyorsa kitapta sonunu getiremeden uyuya kalmış bir vaziyette sağ yanağı kitap sayfasına yaslı bir halde duruyordu. Ona doğru adım atmaya başladığım an birden tanıdık koku ciğerlerime nüfuz edince anında daha yüzüne bakmadan bunun Ahrar olduğunu anladım. Burada ne işi vardı? Ne ara gelmişti ki?

 

Yavaş ve sessiz olmaya dikkat ederek uyuya kaldığı masaya geçip karşısına oturmak için sandalyeyi sessizce çekip oturdum. Kollarımı masaya dayayıp çenemi de kollarıma yasladım. Bakışlarımın hedefinde o vardı. Uyanana kadar onu izleyebilirdim. Bakışlarım birkaç dakika ondan uzaklaşıp masada bulunan açık kitaplara ve almış olduğu notlarına baktım.

 

 

Bazı notların üzeri karalanmış duruyordu. Pencerenin önüne bıraktığı haz lambası önümü aydınlatıyordu. Yavaşça not aldığı yazılara bakmak için doğrulup onu uyandırmamaya dikkat ederek notalarını onun önünden çekip okumaya çalıştım. Alel acele aldığı notları okunması güç olan el yazısı yüzünden okunuyordu.

 

Okuyamayacağımı anlayınca gerisingeri yerine bıraktım kitabı. Sırtımı sandalyeye yaslayıp onu izlerken zihnimde beliren düşüncelere kulak verdim.

 

Her şey zamanın değişimine uğradı. Bak aynı yerdeyiz ama aynı kişiler değiliz. Sen beni yaptıklarınla öldürdün sen bu yaptığınla gerçek kimliğini gösterdin. Şimdi iki zıt kutuplar gibiydik. İkimizde bir araya gelemiyorduk olanlardan sonra. O çabalıyordu bir aday gelmemiz için ama ben ona tüm kapıları kapatıyor ve onu geriye doğru püskürtüyordum.

 

Kendimi Ahrar 'dan sonra yeniden onaracacğım kırdıklarını ya eskiye çevireceğim ya da yok edeceğim. Ama onunla ileriye gitmeyeceğim. Çünkü bir geleceğimiz olmayacak belki onca yapılan şeyler ardından. Ve ikimizde hiçbir zaman bir araya gelemeyeceğimiz olasılığına rağmen bunu yok saymak zorunda kalmıştık daha önceki zamanlarda. Yanlıştı ama iyi hissettiren bir yanlıştı bu. Acıttığı kadar mutluluk veren bir tarafı da vardı.

 

Ahrar yaptıklarından sonra gitseydi belki unuturdum onu ve yaptıklarını ama o gitmedi. Bu yüzden de ben onu ne unuttum ne de affettim. Benden şimdi yeni bir başlangıç yapmamı istemesi çok zalimce olur çünkü eski unutulmayacak kadar yeni ve taze. Ahrar benim için unutulması zor bir dikiş sancısı. Dışarıdan iyileşmiş olabilir ama hâlâ izi ve sancısı tenimde varlığını sürdürüyor. Hâlâ ruhum o acıyı hissediyor ve sanırım hissetmeye devam da edecek.

 

Uyanmasından endişe ettiğim için yanından ayrılmam gerekti. Gitmeden önce ona küçük bir not bırakmak istedim. Az önceki nota büyüyle şunları aktardım.

 

"Öldürmek için değil yaşatmak için çabalayın bayım. Ama unutmayın her şey olması gerektiği zamanda yapılması gerekir. Geçip gittikten sonra değil. Çünkü sonrasında bir anlamı kalmaz ."

 

 

Notu bıraktıktan sonra sessizce geldiğim gibi burayı terk ettim.

 

Kendimi Ahrar 'dan uzaklaştırmaya çalışıyorum ama ne kadar çabalasam da o tüm bariyerleri hiç acımadan kanata kanata kırıyordu. Ve uzaklaşmama, unutmamama mani oluyordu. Bu yaptığı yanlış hemde çok büyük bir yanlış.

 

Ahrar' ın unuttuğu bir şey vardı. O bu oyuna alet olduğu anda bizden zaten vazgeçmişken geri gelip benden bir şans istemesi büyük aptallıktı. Ve ben yapılması gerekeni yaptığım için bu konuda bana kızamazsın gerekti. Benim şimdi yaptığım neden vazgeçiş olsun ki? Ben sadece olmayacak olana bir son vermeye çalışıyordum.

 

Kütüphaneden çıktıktan sonra burada kalmam için bana tahsis edilen odama geri dönmüştüm.

 

Umarım bir gün mutluluğu içimizden biri bulurdu. Çünkü ikimizde bunu hak ediyorduk.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%