Yeni Üyelik
59.
Bölüm

59 - Acının Geceye Sığınışı

@kumsallardagezen12

 

 

『Ruhumda hiç sonu gelmeyecek bir savaş var. En büyük hasarı hep alan sadece bendim. 』

 

Karanlığa yaktığım tüm korkuların kibriti sönmek üzere ve ben söndüğü anda yeni korkularımı ekleyerek onun varlığını koruyacağım. Çünkü acılarımla, korkularımla ve hüzünlerimle var olduğumu fark ettim. Beni güçlü kılan bugünüm değildi. Geçmişimdi.

 

Geçmişim beni o sis perdesinin ilizyon gösterisinden çekip kurtardı. Geçmişim beni güçlü olmaya zorladı. Seçenek sunmadı. Yapmam gereken şeyi gösterdi ve bende ona yöneldim. Geçmişim beni istemsizce bir senaryo içerisine güçlü olmaya çalışan bir karakter ilan etti. Geçmişim geleceğime farklı yollar inşa etti. Her yolun sonu başka yaşamalara çıktı. Her yol acılardan geçti. Her acı yeni bir anı var etti. Her anı yeni bit ömrü sonlandırdı. Her sonlanan ömür başka yaşamalara ibret oldu.

 

Karanlıkta öğrendim güçsüz olduğumu; bunun bendeki derin izlerini. Yarattığı o çaresizliği.

 

Karanlıkta öğrendim nasıl güçlü olacağımı; güçsüzlüğümü nasıl ört bas edeceğimi, onu nasıl hiç yokmuş gibi bir rafa kaldırıp, güçlü rolü üstleneceğimi...

 

Karanlıkta öğrendim affetmemeyi; beni acıtan ve kanatan bir zihni, ruhu ve bedeni asla ama asla kalben affetmeyeceğimi.

 

Karanlıkta öğrendim ölümün bana ne hissettireceğini; onun o sessiz mekanında sükunet içerisinde beklemeyi sonsuza kadar, ölümün getireceği o kimsesizliği, yalnızlığı ve daha nice şeyleri...

 

Karanlıkta öğrendim sessizce ağlamayı; çığlıklarımı kimsenin duymaması için verdiğim mücadeleye ben tek tanık oldum. Gözyaşlarımı son kez akıtmak üzere içim kanaya kanaya ağlamaya söz vermeyi amaç bildiğimi.

 

Karanlıkta öğrendim geçmişim için merhamet etmemeyi; çünkü bana merhamet eden yoktu. Benim üzerimden sevdiklerime zarar verilmişti. Bir güç uğuruna ve şimdi bende bir güç uğuruna onlara bunun bedelini ödetecektim.

 

Korkularım bir mum ışığı gibi sönmek üzere; Güçlü olduğumu idrak ettiğim anda itibaren yaşamımda çok şey değişti, değişime zorlandı. Ve bu değişen onca şey birçok yaşamı derinden sarsacak etkiye sahip.

 

Yaşam bir kum saati gibi bir hazneden diğer hazneye doğru almakta. Yaşamı anlamak için zaman kısıltlı. Zamanı çözmek için yaşam sınırlı. Bu iki karşıt ikilemde ömür bitmeye devam etmekte. Ve her ömür başka yaşamlara basamak görevi yapıyor. Edinen dersler geleceği şekillendiriyor. Şekillenenen gelecek farklı insanlar bulunduruyor içerisinde.

 

Zorlanan bedenler, zihinlerin işkencesi içerisinde son bulmakta. Kötü emelller, iyi yaşamaları çürüterek her anı karanlığa hapsetmekte. Bitmeyecek bir zamanın hapsi altında ruhlar özgürlüklerini bekliyor. Saniyeler bir ömre bedel.

 

Mutluluklar milyarlarca ışık uzakta. Ve hiç anlaşılmayacak ipuçları zihinlere rehber niteliği taşımakta. He ipucu nasılda yaşamları derinden yenileyecek güce sahip bunu kimse farkında değil henüz. Her şey bir önceki için yenilikken bir sonraki için basmak. Ve bu basamaklar çok deneyimi sunuyor kişilere, zihinlere ve ruhlara.

 

Korkuların seni ne denli bilinmeyen hislere iteceğini yaşamdan bilemezsin. Her korku başka bir evrene açılan kapı görevi görmekte. Korkular bir parazit gibi çoğalmakta, onları durdurmak için kuvvetli bir zihne ihtiyaç var. Her korkuyu sahiplenmek zor ama her korkuyu hiç yokmuş gibi unutmak kolay. Unutmak bazıları için lanetlerden ibarettir bazıları içinse bir lütuftur. Çünkü bazen hatırlamak sana güç verir bazen unutmak seni güçsüz bırakır. Ve bunun tercihi yine sana bırakılmıştır.

 

Bu hayatta herkes bir şeye ihtiyaç duyar; bir kimseye bir nesneye bir yaşama bir nedene... Yalnızca ölüler hiçbir şeye ihtiyaç duymaz; onlar için her şeyin önemi o yaşamdan soyutlandığı an sona ermiştir.

 

Her şey aslında böyledir senin yaşımdan çıktıktan sonra senin için değersiz bir hal alır. Çok acı ama çok doğru değil mi? Bizler de böyleyiz aslında varsak değerli yoksak değersiz biriyiz herkes için. Bunu çok geç fark etmemize rağmen bunu göz ardı etmeyi tercih ederek kendimizi kandırır, bu şekilde olmadığı konusunda kendimize sebepler ararız. Gereksiz ve hiçbir anlamı olmayacak nedenler.

 

Zihnimdeki kentte savaşlar her yeri yok ediyor. Hiçbir ses hiçbir ruh varlığını koruyamıyor. Ve büyük bir patlamayla kent yok oluyor. Ve ölümler, çığlıkları peş peşe getiriyor. Duygular ölüyor aynı insanlığın ölmesi gibi. Yapılan savaş binlerce yaşamı yok ederek, insanların olmadığı ölü kentler yaratıyor, sessizlik bu kentler için bir lanet görevi görüyor. Ve zamanla her yer insanlığın izlerinden yavaşça arınarak doğal bir görüntü kazanıyor. Yaşamlar, zamansızlığın girdabına sürüklenerek yok oluyordu. Yitik gemiler enkazındaki görüntülere ev sahipliği yapıyordu şehirler. Canlı varlıklardan arınmış bir halde.

 

Kararan ufukların ardından zihnimdeki ışığı yitiriyorum. Ve ışığın vereceği o güven hissiyatı hiç olamamış gibi yansıtılmaya başlıyordu. Zihnimde dize gelen onca düşünce aslında tek bir yerde bir araya gelip ortak düşüncede öne çıkıyordu. Karanlığın olmayacağı bir yaşam şehrinde hayat bulmak ve orada sonsuza kadar kalabilme ihtimalleri. Belki zor belki de imkansız ama düşünmesi bile bu kadar güzel olan bir şeyin var olması ne sunardı kim bilir? Kimleri için güzel olan yaşamlar aslında içerisinde ne acılar barındırıyor tahmin edemezdik bile.

 

Bir bilinmeyene doğmuş orada bir tecrübe kazanmaya çalışıyorduk. Gün çoktan başlamış ve ben kendi odamdan çıkarak Kara Orman 'a gelip gözüme kestirdiğim bir ağacın dalları altındaki gölgeliğe oturup bakışlarımı sessizce bulunduğum alana çevirmiştim. Burada ilk bulunuşumu anımsayınca iki devasa büyük kurdu hatırladım.

 

Onları bir buraya ilk geldiğim gün görmüştüm. Bir diğer gördüğüm an rüyam olmuştu. Sonrasında onları görmemiştim. Acaba gerçekten bu Kara Orman'da mı yaşıyordular yoksa bir yanılsama mıydı gördüklerim? Başımı geriye atıp gözlerimi kapattım. Ağacın sert kabuklu gövdesine sırtımı yaslamış bir halde sessizliğin koca evreninde bir anı yaratıyordum. Her anı çok karamsar duygular içeriyordu.

 

İçimde dünden beri var olan his bana kötü bir şey olacakmış hissi veriyordu. Aldığım nefesler rahatsızlık veriyordu. Sanki boğazımda bir el vardı ve her geçen süre içerisinde o el tutuşunu kuvvetlendiriyordu. Boğuluyor hissi yakamı bırakmıyordu.

 

Gözlerimi açıp yavaşça olduğumu yerde kıpırdayıp bacaklarımı karnıma doğru çekip çenemi dizilerime yaslayıp kollarımı da bacaklarıma doladım.

 

"Ne o oyuncağı alınmış küskün bir çocuk gibi duruyorsun karşımda?" uzun sessizliğim zihnimdeki bu cümleyle yarılıp benden uzaklara gitti.

 

Ölü Ruh birden açığa çıkmıştı her zaman yaptığı gibi. Söyledikleri ardından hiç hareket etmeden bakışlarımı yere indirip yerde bulunan kuru yaprakları izledim.

 

" Neden her seferinde kendime ayırdığım bir zaman diliminde ortaya çıkarsın ki? Düşünmek bile senden sonra haram oldu." diye sızlanarak konuşmam onun sadece daha keyifli olmasını sağlamıştı.

 

"Hadi ama küçüğüm bence sen beni özlüyorsun. Bu huysuzlukların bundan biliyorum." demesiyle onun gördüğünü bildiğim için gözlerimi devirdim. Kendi kendine bir şeylere inanıp duruyordu. Ve buna benimde inanmamı sağlamak için uğraşıyordu.

 

"Bence sen hayal dünyanı benim yanıma geldiğin anda terk et. Daha sağlıklı olur ve iletişim kurmamız daha kolaylaşır." demem onun sadece kıkırdamasına sebebiyet oldu.

 

"Ah küçüğüm yanılıyorsun ama seni böyle kabul ettim. Kendi doğruların benim doğrularımla çatışıyor ama sen buna rağmen kendi doğrularının yanlış olduğunu bile bile onu doğru kabul ediyorsun. Neyse ki bunu sorun etmiyorum. Her neyse buraya bunu konuşmak için gelmedim. "demesiyle ona zaten bir yere gelmedin demek istedim ama sumak daha mantıklı geldi." Dehliz 'le olan konuşman sonrasında sana bir şey diyecektim ama o an müsait değildim. Dehliz' in bile bilmediği bir şey var ve bunu bilen benim sanırım. "dedikleri sonrasında olduğum yerde merakla kıpırdayıp neyi bildiğini duymayı sabırsızlıkla bekledim.

 

" Yezra ölmeden hemen önce bir bebeği vardı. 'dedi sakin çıkan sesiyle.

 

Bir bebek mi? Bunu bilmiyor muydu Dehliz? Ya Yezra bundan haberdar mıydı acaba? Peki o bebekte mi öldü?

 

" Yezra' yla beraber o da mı öldü?"diye sorunca Ölü Ruh 'un olumsuzca homurtuları zihnimde yankılandı.

 

" Bebek ölmedi ama yaşıyor da denilmez. "dediği şeyle neyi kast etti anlayamadım.

 

" Nasıl yani? "dedim daha ayrıntılı anlatsın diye.

 

" Dani... "dediği anda zihnimde bir patlama gerçekleşti." Bu bebekten haberdardı. Ve bebek onun için güç kaynağı görevi görecekti. Sonuçta karanlık bir ruh ve Morte kolyesine sahip iki bireyin bebeğide güçlü olacaktı. Keza oldu da. "bunu demesiyle kafam iyiden iyiye karıştı. Hem nasıl yaşayıp hem ölmemiş olabilir ki? Sonuçta onun hayatta kalması için bir bedene ihtiyacı vardı ve o beden de ölmedi mi?

 

" Ama Yezra öldü. Bebekte onunla ölmesi gerekmez miydi? "diyince anında Ölü Ruh soruma yanıt verdi.

 

" Yezra ölmeden önce Dani bebeği bir büyüyle Yezra 'nın karnından aldı ve onu bir yere hapsetti. Ve uzun zamandır oradaydı. "dediği anda aslında her şey nasılda günyüzüne çıktı. Olduğum yerden gerginlikle doğrulup ormanın ortasında durup zihnime akın eden düşünceleri bir sıraya oturtmaya çalıştım.

 

" O bebek şu an Esila 'nın karnında değil mi? O bebek Dehliz ve Yezra' nın çocuğu." bunları dememle anında Ölü Ruh dedikleri onayladı.

 

"Dehliz bunu bilmiyor ve şu anlık bilmese daha iyi. Ve ayrıca zaten bebek sandığın gibi Esila karnında gelişme göstermiyor. Sadece onun varlığı ona bir güç kaynağı."

 

"Sanki komada gibi o zaman ama farkı var ve o gelişmiyor olduğu gibi kalıyor. Bu iğrenç bir şey ondan faydalanıyor ve bu vicdansızlık bile değil başka bir şey. Güç uğuruna ne yaptıklarını bile bilmiyorlar. Bir anneden yavrusunu alıp onu iğrenç emellerine alet ediyorlar. "dedim sesim sert, şaşkın ve hüzünlüydü. Bu kadar ileriye gitmelerine diyecek lafım kalmadı.

 

" Artık gerçekleri biliyorsun. "dediği anda keşke gerçekler bu olmasaydı ve bende bunları bilmeseydim dedim. Şimdi karşıma Dehliz çıksa ve ona bile bile bunları söylemeyip sussam ona kötülük yapmış olmaz mıyım? Dani ve Esila 'nın yaptıkları artık çığırını aşmıştı. Bunlar artık gerçekten büyük bir dersi hak etmiş ve onlara yapacağım hiçbir şey konusunda tereddüt etmemem gerektiğini anlamıştım.

 

"Peki sence tam olarak ney açıdan güç veriyor bebek?" diye sormuş ve alacağım cevabı büyük bir sakinlikle karşılamak adına kendimi alıştırmaya çalışmıştım.

 

"İki ihtimal var var aklımda ve ikisi de hiç masum fikirler değil haberin olsun." diye hemen uyarmış ve ona göre kendimi hazırlamamı istemişti.

 

" Dinliyorum." demiş ve konuşmasını beklemiştim ki birden zihin bağından Victoria 'nın hemen bana seslendiğini duyunca tüm odağım kaymış ve Victoria' ya odaklanmıştı.

 

" Acil olduğum yere gel toplantı var ve bu toplantı diğerlerine benzemiyor haberin olsun. "diyen Victoria merakımı cezp ettiği için anında olduğum yerden oraya gitmek için hareket edip doğrulup koşar adımlarla Kara Orman 'ın sınırlarına kadar koşar adımlarla ilerlemiştim.

 

" Daha sonra konuşuruz bu konuyu Ölü Ruh. "diyerek gitmem gerektiğini belirtmiştim. Anında Victoria' nın odasına gelmiş ve bir an önce hemen acil bir toplantı için Asper Krallığı'nda bulunmamız gerektiğini dile getirmişti. İtiraz etmeden hızla açmış olduğum portalla oraya gitmiştik. Süreyya hanım ve diğerleri bizden önce gelmişti toplantıya. Geniş kocaman ve çoğu krallıktan gelmiş olan kişilerin bulunduğu masaya geçip toplantının başlaması adına Asper Krallığı 'nın baş yöneticisinin gelmesini beklemiştik.

 

"Sence bir şey mi buldular?" demiştim Victoria' ya.

 

"Bilmiyorum ki pek içeriğinden bahseden olmadı ama önemli olmalı ki herkes bu saatte burada toplanmış. Acaba kaçırılma olayıyla ilgi mi yoksa doğrudan Dani ve Esila 'yla ilgili önemli bir iz mi buldular? Umarım işe yarayan bir iz bulmayı başarmışlardır." demesiyle bende içimden umarım dedim.

 

Çünkü her ne kadar her şeye vakıf olsam da belki de benimde gözden kaçırdığım bir şey olmuş olabilir diye düşünüyorum. Ve eğer bu toplantı önemli ise belki de beni bilmem gereken bilgiye ulaşmamı sağlayacaktır.

 

" Birazdan asıl mesele ne öğreneceğiz." demiş ve hemen sonrasında birden toplantı kapısı açılmıştı. Aniden içeriye baş yöneticiyle birlikte yedi elçi içeriye alel aceleyle girmiş ve masadaki yerlerine geçip oturmuştular.

 

Bu kaygılı halleri bile çok şeyi anlatıyordu. Kim bilir ne oldu ya da ne ortaya çıktı?

 

Birkaç saniye içerisinde masanın baş ucunda oturan baş yönetici konuşmaya başladı. Gür sesi ortamdaki tüm sessizliği bozmuş ve tüm başlardaki merakı gidermeye başlamıştım.

 

"Buraya acil çağırmamızın nedeni krallıklardan kaçırılan kişiler ve aldığımız duyum üzerine çağrıldınız. Kaçırılan kişilerin aslında onların yapmış olduğu büyüler yüzünden bir yerde uyutularak tutulduğunu öğrenmiş olduk. Bu yerin nerede olduğunu bilmiyoruz. Buradan kaçırılan koruyucuların anılarına ulaştığımız anda neler olduğunu anlamış olduk. Şu an her kaçırılan kişi bir görünmez bağla uyutuluyor ve hepsi bir ana kadar güçleri yavaşça bedenlerinden çekiliyor. "demiş ve bir nefes alma ihtiyacıyla sustuğu anda yanımda gerilen Victoria 'nın masanın altında olan eline uzanıp sağ elini sol elimle tutmuştum.

 

Victoria ve diğer herkes bu duydukları karşısında sessiz kalıp bunu sindirmeye çalışırken ben bakışlarımı baş yöneticiden çekmeyerek konuşmasına devam etmesine beklemiştim.

 

"Güçleri kullanılmak üzere onlardan çaılınıyor. Ne amaçla yaptıklarını hâlâ anlamış değiliz. Ama yeni edindiğimiz bir bilgi daha var yüzyıllar öncesinde yazılmış ama kimsenin kullanmasına izin verilmeyen kitap kimse onu almasın diye bilinmeyen bir yere saklandı. Ama bu kitabı yazan kişi daha ölmeden önce bu kitabın bir sayfasını kopyaladı. Ve şu an o sayfa ortalıktan kayboldu. Kimin aldığını az çok tahmin edebiliyoruz. Neyseki o sayfanın saklandığı yerde o sayfayı ezbere bilen kişi bize bir nüshasını gönderdi. Şimdi bu nüshasını okuyarak asıl mesele ne onu anlamaya çalışalım. "dediği anda baş yönetici bir işaretle yanında duran elçi anında önünde duran belgeyi açıp, içindeki eski yıpranmış kağıdı parmakları arasına alıp okumaya başladı.

 

" İki ruh her zaman gücü temsil eder ama ikisini birleşimi yeni bir güç yaratmaktır." dediği anda sayfada yazılan şeyi bakışlarım yavaşça ifadesiz halinden sıyrıldı. Bu cümle zihnimde bir şeyleri yavaşça devirdi ve karanlıkta saklı kalan şeyin günyüzüne çıkmasını sağladı.

 

Buradaki iki ruhtan kasıt tam olarak neydi? Şu an aklıma sadece Yezra ve Dehliz 'in bebekleri geldi. Bu ikisinin güçleri yeni bir güç doğurdu. Acaba yaşamış olsaydı nasıl bir olurdu. Şu an belki de Süreyya hanımın yaşlarında olurdu.

 

"Bu iki güçlü ruhu Esila ve Dani olarak yorumlamamız ne kadar doğru olur?"diye büyücüler krallığndan bir genç eğitmen konuşunca tüm bakışları ona çevrildi. Genç eğitmen söyledikleriyle yeni bir soru işareti yaratırken dediği şeyleri herkes düşünmeye başladı.

 

" Ama Esila o kadar güçlü değil ki? O sadece güçlerini başka bir şekilde alıyor. O kolyeye sahip olmasaydı sıradan biriydi. Onu güçlü kılan kolyeydi. Belki de kolyenin güçlerini az da olsa bir yerde saklı tutmuş ve bu sayede güç elde etmiştir olmaz mı?" dedi bir diğer büyücü eğitmenlerden kadın olan. Bu iki eğitmen alternatif koşullar öne sürerken bir ara bakışlar beni buldu. Bir şey diyip demeyeceğimi görmek adına ama sessizliğim anında bakışları benden uzaklaştırdı.

 

" Söylediğiniz şeyler olabilir. Elimde kesin bir şey olmadığı için ihtimaller üzerinden sonuca ulaşmamız lazım." dedi elçilerden biri. Sayfayı okuyan elçi tekrar konuşunca pür dikkat onu dinlemeye başladık.

 

"Bu ruh çok şey ifade edebilir. Bu güçlü ruh bir yeni gücü temsil etmektedir. Onunla her şeyi yapmak olağan bir şey." yazılan şey bitince birden zihnimdeki sessizliğin yavaşça koca bir gürültüyle yer değiştirdiğini anladım.

 

Elçinin okuduğu bu cümleyi duyunca sarsılmış bir halde olduğum yerde uzun bir müddet kalakaldım. Sonra kendimde konuşma gücünü bulunca oturduğum yerden kalkmadan şunu söyledim .

 

"O sayfaya bakabilir miyim?" dedim sakin ve hissizlik akan sesimle. Olabildiğince kimseye bir şey sezdiğimi belli etmemeye çalıştım. Elçi sorumu duyunca yanında bulunan Asper baş yöneticisine baktı ve ondan emir bekledi. Gereken emri alınca elçi evet anlamında başını salladı. Çok sakin bir şekilde yerimden kalkıp elçinin olduğu tarafa doğru masanın etrafından ilerleyerek yol aldım.

 

Asper baş yöneticisinin arkasından geçip hemen onun sağında oturan yaşlı eğitmenin yanına ulaştım. Ulaşır ulaşmaz sayfayı bana uzatınca anında parmaklarım sayfayı kavradı ve önüme çekip yazanlara baktım.

 

Sayfada bu güçlü ruhun sunacağı koşullar yer alıyordu.

 

"Bu ruh hayal edilemeyen bir evreni inşa edecek kadar içinde hiç barındırır."

 

"Bu ruh bir evrene dair her şeyi yok edecek güce sahiptir."

 

"Bu ruh bir krallığı yok edecek güçleri içerisinde barındırır. Ve bu ruhla yeni bir krallık elde etmek çok zor değildir. Yeni bir krallık ve yeni bir ırk . Bu ordu güçlü bir ruh yardımıyla olur ve ruh bir ordu yaratacak güçte. Bir yasaklı büyüyle en güçlü yenilmez ırkı bile yaratabilirsiniz. "

 

Olduklarım beni dehşete düşürmüştü. Ve o an Esila ve Dani 'nin amacı artık büsbütün ortaya çıkmış ve ben ne yapmam gerekiyor anlamış olmuştum. Acaba buraya gelmeden hemen önce Ölü Ruh bana bu konu hakkında mı düşüncelerini dile getirmek istemişti?

 

Okuduklarım hâlâ sarsıcı etkisindeyken buradakilerin bakışlarının ağırlığını hissedince yavaşça kendime gelmem gerektiğini anlamış oldum. Acaba Süreyya hanım bir şey anlamış mıydı? Çünkü geçenlerde bir bebek için ondan yardım istemiştik. Bakışlarımı ona çevirdiğim anda bana merak içerisinde diğer herkes gibi baktığını fark ettim. .

 

Ve o an bakışlarımı ondan kaçırıp elimde duran sayfayı sertçe elçinin önünde duran boşluğa bırakıp, meraklı bakışlara bir cevap vermeye hazırlandım. .

 

Ve şunları söyledim yüksek çıkan sesimle ."Kaçırılan kişileri bence öldürmek için değil onlara itaatkar bir asker olsun diye kaçırdı. Ve sayıları ne kadar az olsa da onları güçlü hale getirip bizi alt etmek istiyorlar. Asıl amaçları bu. Ve bu sayfada ne dikkatlerini çekmiş oldu emin değilim ama bundan yola çıkarak bir şey yapacaklar. "dedim. Gergindim. Yalan söylediğimi bilsin istemedim kimsenin. Çünkü onlara gerekli olan bilgiyi vermiştim. Ulaşmak için biraz çabalamaları gerekti. O an da Victoria 'ya bakıp zihin bağından onunla iletişime geçtim.

 

"Dokuz ay önce nerede bulunduk Victoria?" diye sorunca Victoria bir şey anlamadı. Bu ani gelen sorumun sebebini . Zaten anlaması için sormamıştım. Sadece parçaları oturtmuş ve kendi kendime bir sonuca ulaşamaya çalışmıştım. Olduğum yerden yavaşça harekete geçerek masada bulunan herkesi es geçip bakışlarımı Süreyya hanıma dikip konuştum. Bu buradaki en son konuşmamdı.

 

"Ben kaleye geri dönüyorum." bunu demiş ve olduğum yerden hızla geriye doğru adımlayıp çıkış kapısına doğru hızlı adımlarla ilerledim. Arkamda meraklı bakışlar olduğunu biliyorum. Hatta şu an Victoria neyi kast ederek konuştuğumu öğrenmek için sabırsız olduğunu da. Ama dikkatleri üstüne çekmemek için bunu sonraya ertelemişti.

 

Asper Krallığı'ndan çıkıp hızla kuleye geri dönmüştüm.

 

Aylar öncesinde Victoria' yla beraber o iki başlı ejderhanın olduğu yere gitmiştik ve orada kutuda bulunan bir kitap almıştık.

 

Güçlü ırkları anlatan bir kitaptı bu. Bunu sonradan onu koruyan büyüyü çözünce anlamıştım. Ve Dehliz 'in o kitabı neden almam gerektiğini bastıra bastıra söylemesini şu an çok iyi anlamıştım. Evet o kitabın nüshasının sadece bir sayfası Dani ve Esila' da vardı ama bende tamamı mevcuttu. O kitapta o ırkın ortaya çıkması için güçlü bir ruhun sunulması eşliğinde o ırk ortaya çıkar.

 

Ve onların amacı da buydu. Ellerinde olan kişileri yasaklı olduğu bilinen bir ırka dönüştürmek ve bunu o savunmasız bebeği kullanarak yapmayı düşünüyordular. Onlara nasıl mani olmam gerekiyordu bilmiyorum ama bu yaptıklarına karşılık elim boş duracak değildi. Şu an o Irklar Kitabı bende bulunuyordu. Onu bir bu akşam inceleyip gerekli olan bilgileri bir gözden geçirip bana asıl lazım olacak bilgiyi kendime saklamalıydım.

 

Daha sonrasında bu olan biteni bizimkilerle paylaşmam gerekiyordu. Bakalım buna ne diyecekti hepsi. Ama asıl olan şey benim yapacağım yapmak istediğim şeyi bilmeyişleri olacaktı. Bunun acısını çıkacaktı Victoria bende ama yapmam gerekiyordu ve bundan dönüş yoktu maalesef.

 

Hepsi beni yok edecekti kesin!

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Kimse bilmedi ne yaşadığımı, neleri gördüğümü ve neye sustuğumu.

 

Kimse duymadı zihnimde yankılanan çığlıklarımı. Acının bir urgan gibi boğazıma sarıldığını. Nefessizliğin artık beni öldürmeye başladığını. Sessiz yardım çığlıklarımı kimse duymadı. Duymazdan gelindiğini kimse anlamak istemedi .

 

Kimse anlamak istemedi neyi amaçladığımı bu uğurda neyden kolayca vazgeçtiğimi. Çünkü kimse için önem arz etmiyordum ki.

 

Kimse sormak istemedi ne halde olduğumu. Nasıl ölü bir bedene dönüştüğümü. Nasıl çürüyen bir kalbi yaşatmak için çabaladığımı.

 

Kimse neyin var diye sormadı. Ölü Ruh hariç. Kimse onca şey yaşamama rağmen iyi misin konuşmak ister misin diye sormadı. Benim duruşum mu onları geri adım attıran sebepti yoksa hiç önemli olmayışım yüzünden mi?

 

Kimse içimdeki sessiz çığlıklarımı susturmak için kendimi en büyük gürültünün içerisine attığımı hissetmedi. Zihnim en büyük düşmanımdı. Beni nereden kolayca yaralayacağını çok iyi biliyor ve buradan canımı yakmak için büyük uğraşlar verip duruyordu. Belki de en büyük düşmanım yanı başımda duruyordu ; zihnim...

 

Kimse ölümü neden bu denli delice bir istekle istediğimi anlamadı. Ölümü neden yaşamaktan daha cazip geldiğini anladığımı kimse öğrenemedi. Çünkü bu bir sırdı ve ben bu sırrı kendimle beraber toprağa gömülmesini sağlayacaktım.

 

Kimse bu savaşın benim için ne kadar önemli olduğunu anlamak istemedi. Bu savaş güç uğruna değil kaybettiklerim uğuruna verilecekti. Ben yaşamımı, insanlığımı, kalbimi kaybettim. Ve bu kaybın acısını yaşamaya devam ettiğim sürece bunun bedelini ödetmem gerekti.

 

Kimse neden her şeyi kendi başıma yapmak istediğimi anlamadı ;çünkü burada kimsesi olmayan bendim. Yalnız olan sevilmeyen bendim. Ölüme en yakın olan bendim. Ölümün bir gölge gibi takip ettiği beden bana aitti. Ölüm yanı başımda yere çakılıp kaybettiğim günü sabırsızlıkla bekliyor ve beni en kısa sürede çekip almak istiyordu bu evrenden.

 

Kimse bilmedi kayıpların bende bıraktığı izleri. Her izin ne kadar can yaktığını kimseye belli etmedim. Kendi içimde yaşadım kendi içimde sindirdim. Nefessiz kaldım ama her şeye rağmen yarına çıkmak için çabaladım. Her şey belki de bu günler içindi. Bu ana gelebilmek için bu kadar dayandım kim bilir.

 

Kimse bilmedi yaşamın ne denli acı verdiğini bana. Ölümün o tatlı hissini hissetmek için can atıp durduğumu gitmek istediğim yere bir an önce varmak isteyişimi.

 

Kimse bilmedi her şeye göze alarak kendime nasıl zararlar verdiğimi. Bu zararların nasıl da beni yok edecek güce eriştiğini, beni sömürmeye başladığını.

 

Ben her şeyi kendi içimde yaşadım ve bu şekilde devam ederek kendi sessizliğim içerisinde yok olacağım. Üzücü ama olan bu ve ben buna alıştım. Ya da alışmak zorunda bırakıldım.

 

Saatler öncesinde kuleye gelmiştim. Ne akşam yemeğine inmiştim ne de kimseyi odama kabul etmiştim. Kendi odamda kendi başıma düşünüp durmuştum. Çoktan gece olmuş ve kule derin bir sessizlik içerisinde takılı kalmıştı. Bir süre sonra sıkıldığım için odadan dışarı çıkmıştım.

 

Aslında çıkmamın tek sebebi lacivert harelerdi. Onu dünden beri görmemiştim ve nedense içimdeki özlemle onun olduğu yere gitme ihtiyacıyla dolup taşmış ve daha fazla kendime engel olmayarak anında zemin kata inmiştim. Odasında olma ihtimaliyle adımlarımı onun odasının olduğu koridora doğru çevirmiş ve sessiz olarak koridorda küçük adımlar atarak ilerlemiştim.

 

Ahrar genelde erken uyuyan biri değil ama son zamanlarda çok meşgul olduğunu düşündüğüm için onun şu an uykusuzluktan uyuya kalma ihtimaline tutunuyordum. Odasının olduğu koridora girmeden anında büyü gücümle kendimi görünmez hale getirip, kendimi saklamış, varlığımı belli eden her şeyi tamamen gizlemiştim.

 

Odasının önüne gelen adımlarım yavaşça kapıya ulaşınca bedenim nesneler arasından kolayca geçecek durumda olduğu için anında kapıyı açmadan içeriye bir hayalet misali süzülmüş ve bir anda kendimi onun odasında bulmuştum. Bakışlarım onu aramış ve bu küçük dağınık olan odada onu bulmak için can atmıştım. İçeriye girdiğim anda pencerenin açık olduğunu görmüştüm.

 

Ve dağınık yatak üzerinde birden fazla kitabın oradan oraya açıldığını, bu dağınıklık içinde Ahrar 'ın uyuya kaldığını görmüştüm. Başı boynuna doğru eğik bir halde sakince uyuyordu. Düzenli alıp verdiği nefesler arasında göğsünün üzerinde olan kitap yavaşça yukarı çıkıp aşağı inip duruyordu. Odada sanki savaş vardı. Buraya çeki düzen lazımdı ama bunu yapsam odasına geldiğimi anlardı.

 

Sadece göğsünün üzerinde duran kitabı ona doğru yaklaşıp almış sonrasında daha rahatça uyuması adına büyüyle yavaşça onu yatakta kaydırmış ve hemen üzerine bir örtü örtüp anında açık olan pencereyi kapatmıştım. Ve hemen ardından da onun yanındaki boş alana geçip sağ kolumun üzerine uzanıp onun yakışıklı çehresini izlemeye başladım. Ben gelmeden önce duş almış olmalı ki saçları nemli duruyordu. Sakallarını kesmiş ve saçlarını birkaç santim kısaltmıştı.

 

Hülyalı hülyalı onu izlerken yoksunluk çeken bir bağımlı gibi ellerim onun saçlarını okşamak için sabırsızlıkla sızlanıp durmuştu. Ah ona sonsuz bir zaman diliminde sarılmak onu sonsuza kadar izlemek isterdim.

 

Keşke her şey daha farklı olsaydı ve başka bir zamanda tanışmış olsaydık. Bu şekilde olmasaydı hayatımız. O beni kullanmasaydı. Sonrasında beni sevdiğinin farkına varmış olmasaydı. Ve her şey için çok geç olmasaydı. Belki diyorum sevdi en başından beri ama farkına varmadı bundan canımı acıttı.

 

Kara Orman 'a gittiğim an arkamdan söylediklerinin beni nasıl yaralayacağını bilmedi. Bilmek istemedi belki de. Ama sonradan hayatından çıktığım için belki de eksikliğim onun her şeyi fark etmesini sağladı. Ve sonrasında kuleye gelip kendini affettirmek için çabalayıp durdu ama geç kaldı işte. Çok geç hemde.

 

Yavaşça elim saçlarını okşamaya başladı. Yumuşak saçları parmaklarım arasından geçip gidiyor, bir rüzgarın etkisi altında kalmış gibi yavaşça eski haline dönüyordu parmaklarım uzaklaşınca. Gözlerimi kapatıp bu anı hafızama kazımaya çalıştım. Bir süre onun varlığını hissederek bu anı kendim için ölümsüz hale getirmek istedim.

 

Sağ kolumun üzerinden başımı kaldırıp yavaşça ona doğru yaklaştım, sağ elim başımın altına destek oldu. Parmaklarını saçlarından yüzüne doğru usulca kaydı. Uyandırmaktan korkarcasına yüzüne dokundu parmaklarım. Önce yavaşça alnını karışladı parmak uçlarım sonrası alnında görünmeyen o hayali çizgi boyunca ilerledi. Usulca alnından parmaklarım burnuna doğru yol aldı.

 

O an sanki huylanmış gibi yüzü kırıştı ve alnında iki çizgi belirdi ama sonradan yok oldu. Eski sabit yüz ifadesini geri kazandı yüzü. Parmaklarım sonrasında onun elmacık kemiklerine değdi ve biraz aşağı inip avucum onun o yeni traş olmuş yanağına yaslandı. Teni sıcak ve pürüzsüzdü. Ani bir cesaretle ona doğru yüzüm yaklaştı ve dudaklarının kıvrımından öptüm küçük bir buseyle.

 

Geri çekilip ona baktığım an Ahrar 'ın dingin bir ifadeyle uyumaya devam ettiğini gördüm. Biraz onun yanında olmak istediğim için ona doğru biraz kayıp yanağımı onun göğsüne yerleştirip, biraz öyle uzandım. Bedenimin yarısı yatakta yarısı onun üzerinde uzanmış vaziyette duruyordu . Sol kolumu onun gövdesinin üzerine yerleştirip gözlerimi kapayıp onun yoğun kokusunu soluduğum sırada bu güzel huzur veren anın keyfini yaşamaya çalıştım.

 

Ahrar bana her şeyi unutturmayı başaracak tek kişiydi yaptığı şeye kadar. Şimdi ise bana unutmayacağım bir şey vermişti ve bunu nasıl sindirmem gerekti bilmiyorum. Düzenli alıp verdiği nefesleri, kalp atışlarını hissetmek bambaşka bir şeydi. Onunla bu kadar yakın olmayı özlemiştim. Ama bu sadece ben irademe yenik düştüğüm anlarda oluyor, diğer türlü gururum bu yaptığım şeyi yapmamam için beni engelliyordu.

 

Ona sımsıkı sarılıp sanki benden gidecekmiş gibi korkuyla onu kendime sakladım. O sırada bir anda Ahrar tam olduğum tarafa doğru döndüğü an başım yavaşça geriye düştü ve biraz çekilip onun alacağı pozisyonu bekledim. Yerine yerleştiği an bu sefer yüz yüze gelmiştik. Huzur içinde olan çehresi ve dingin bedenine kısaca göz atıp bu sefer onu dokunmadan iki elimi yanağımın altına yerleştirip gözlerimi kapatmadan onu izlemeye başladım bu sefer.

 

"Emira..." diye dudakları arasından ismimi duyunca ilk an gerildim uyanmış mıydı? Onu kontrol ettiğimde hâlâ uyumaya devam ettiğini görmüştüm. Uyuduğuna kanaat getirince derin bir nefes alıp kaldığım yerden onu izlemeye devam edince o an ismimi neden zikrettiğini anlamaya çalıştım.

 

Acaba uykuda varlığımı mı hissetmişti? Ama bu çok zordu. Bir anda tekrar yatakta hareket etti. Yastık üzerinde olan başını yavaşça eğdiği an alnı şakağıma yaslandı. Ve alıp verdiği nefesi yüzüme yansıdı. Şimdi çok yakınımda duruyordu. Sağ eli bir anda uzandığım boşluğa gittiği an onun eli belimin içinden geçti. Teorik olarak şu an eli belimin üzerinde duruyordu ama dışarıdan bakınca böyle değildi. Neyse olan ve görünene odaklanmamak gerekmiyordu.

 

Sanki bir bütün olmuş gibiydik ve bu halimiz çok tatlı gelmişti. Onunla birkaç kere uyumuştum ama onlar çok ayrı duygular içerisinde olduğumuz anlardı.

 

Neredeyse bir saat daha onun yanında kalmıştım. Ama gitmem gerektiği için onun yanından ayrılmak zorunda kalmıştım.

 

Victoria ve Varisler toplantı odasında beni bekliyorlardı. Onlarla önce şu Dehliz olayını konuşacak sonrasında son taşı almak için harekete geçecektik.

 

Ahrar 'ın yanından kalkıp yataktan uzaklaşınca ona son kez bakıp odayı terk ettim. Kaleye gittiğim an çoktan eski formatıma dönmüştüm. Toplantı odasının açık olan kapısından içeri giriş yaptığım anda içeride bir curcuna beni karşılamıştı.

 

Dehri ve Enfal masanın her iki yanında durmuş karşılıklı atışıp duruyordu. Düşmanca değildi ama ortam kızışmıştı. Diğerleri ise ara sıra konuşmaya katılıp duruyordu.

 

Yine ne oldu kim bilir? İçeri girdiğimi fark etmediler bunu fark etmeleri adına arkamdan kapıyı sertçe kapatmış ve susmalarını sağlamıştım bir süreliğine olsada. Olduğum tarafa döndüp bakmış ve anında Dehri yerinden kalkıp bir anneye kardeşini şikayet eden çocuk gibi anında Enfal 'i şikayet etmişti bana.

 

"Emira şu piçe söyle ikide bir benimle uğraşıp durmasın sanki gören onu melek sanacak. Senin de az yemediğin nane kalmadı." diye sızlanmış o sırada da anında Enfal' e öldürücü bakışlarla bakmaya başlamıştı. Enfal gevşekçe sırıtarak ona bakıp duruyordu. Ah Dehri 'yle uğraşmaya bayılıyordu Enfal. Pis sırıtışı altında yatan o şey onu bu kadar kızdırmasından kaynaklıydı.

 

"Hey kesin şunu!" diye sertçe onları uyarmış ve Dehri 'ye işaret verip yerine geçmesini sağlamıştım. Bende hemen yerime geçip ikisine uyarıcı bir şekilde bakıp asıl konuya odaklanmamız gerektiğini belli etmiştim.

 

Tartışmanın sırası değildi.

 

"Buraya gelmemizin sebebi iki tane. Birincisini zaten biliyorsunuz son taşı almak ama ikincisi benim için de sürpriz oldu." dememle hepsi neyden bahsedeceğimi anlamaya çalışmış bir şey netleşmediği için konuşmama devam etmemi beklemişti. "Öncekile biliyorsunuz ki Esila 'nın karnında taşıdığı bebek var. "bunu demem onların bunu biliyoruz asıl demek istediğin şeye geç dercesine bir bakış attılar." Bu bebek Dani ve Esila' ya ait değil. "dediğim an Victoria bir anda ne diye bağırdı

 

" Nasıl bebek onların değil! "diye şaşkın sesi sessiz odada yankı yaptı Nehar 'ın.

 

" Ben anlamadım. Bebek onların değil ama nasıl hamile kaldı? Ruhlar başka şekilde mi anne baba oluyor? "diye tuhaf bir soru soran Dennis' e saçmalama aptal dememek için zor tuttum kendimi.

 

" Bebek başka bir çifte ait. O çift Dehliz ve Yezra. Ölmeden önce Yezra hamileymiş. "dedim ve şok etkisi yaratacak bombayı patlattım.

 

Yüzleri yavaşça şaşkınlıkla aydınlanmış ve bu bebeğin nasıl olurda Esila 'nın karnında olacağına akıl sır erdirmeye çalışmıştılar.

 

"Nasıl başardılar ölü bir bebeği almayı ve onu karnında büyütmeyi?"dedi Kavi bu olan şeyin acımasız yanına değinerek.

 

" Bebek ölü değil? "dedim ve bir kere daha şaşırdılar.

 

" Yaşıyor mu? "dedi Enfal yeni bir şaşkınlık yaşarken.

 

" Hayır. "dedim daha çok kafa karışıklığı yaratarak.

 

" Emira bebek ölü mü yaşıyor mu? Doğrusunu anlatsana! "ufaktan kızan Victoria 'ya yandan bakış atıp konuştum.

 

" Şöyle ki bebek Yezra daha tam ölmeden ondan alınıp başka bir yerde muhafaza edilmiş ve sonrasında bir şekilde o şu an Esila' nın karnında. Bebek gelişim göstermiyor. Öyle olduğu formatya duruyor. Yoksa çoktan büyümüş ve sizler yaşında olabilirdi ya da daha büyük bilmiyorum. İşte bebek onlara hiç versin diye Dani onu amacı için kullanacak. Bu kaçırılan kişiler niçin kaçırıldı sizce? "dedim onları daha çıkmaza sürüklerken.

 

" Neden? "dedi Dehri bir cevap bulamamış olmalı ki.

 

" Çünkü yeni bir ırk yaratacak. Ve o kaçırılan kişiler bebek ve çalınan o sayfa bir bağlantı içerisinde. Bir ırk yatacak Dani yenilmez bir ırk ve bunun için bir güce ihtiyacı var ve o güç bebek. Ve birde ırk için canlı ruhlara bu onları daha güçlü kılacak. Kaçırılan kişiler olamasa da ırk yaratabilirdi. Ama bu kaçırılan kişiler o ırkı daha üstün hale getirecek. Dani 'nin amacı bu. "dedim ve onları olan bitenden haberdar edip derin bir düşünce silsilesi içerisinde bıraktım.

 

Bir müddet bunu sindirdiler ama akıllarına takılan şey onları konuşmaya itti.

 

" Sen bunu nasıl öğrendin? "dedi Dennis.

 

" Gizli bir kimlik sayesinde. "dedim detay vermeyerek. Çünkü şimdilik kimse bundan haberdar olmamalı." Ve bilin bakalım kim bununla ne yapacak? "diye sevinçle şakıdım.

 

Hepsi sen bakışıyla bana baktı.

 

" Planın ne? "dedi Kavi sakin bir sesle. Ona ışıltılı gözlerle bakıp gülümsedim

 

" Çok güzel ama şimdilik bunu erteleyelim. Amacımız ne ona odaklanlalım. Son taşı almak için hazırlıklara başlamamız gerek. "dediğimde hepsi bunu diyeceğimi bekliyordu zaten sadece gününü belirtmem gerekti. Ama ondan önce aklıma takılan soruyu onlara sordum.

 

" Sizce Dani ve Esila başka şeyler mi amaçlıyor? Çünkü taşların Dani 'nin umurunda olmadığını biliyorum ama Esila için önemli çünkü ona güç sağlayacak olan şey bu taşlar. Dani için değil. Belki de çıkarları uğuruna bu noktaya geldiler. Dani ona bir seçenek sundu ve Esila da kabul etti. "dedim asıl birleştikleri noktaya ulaşmak için.

 

" Bence Dani kolye sahiplerini yok etmek istiyor bu kesin ama amacı aslında kolye sahibinin yanında bu Morte kolyesini tamamen ortadan yok etmek. Eh Esila da güç kazanıp eski konumunu istiyor. "dediğinde Dennis dediklerinde haklıydı.

 

" Peki nasıl kolyeyi yok edecek? "asıl üzerine düşünmemiz gereken şeyi önümüze seren Victoria 'ya herkes bu soruyu verecek bir cevabı olmadığını belirten bir bakışla bakmıştı.

 

" Bunu biz bilmeyiz. "dedi Nehar.

 

" Aslında Lord Yelit gelseydi belki de o bu konu hakkında bize bir şey söyleyebilirdi. Ama aylardır yok ve neden ortadan kayboldu bilmiyoruz. "Victoria konuşunca zihnimde ve kalbimde ona dair hisler ortaya çıktı. Onu özlemiştim. Ne zamandır yoktu ve sanki bir daha gelmeyeceğini düşünüyordum.

 

" Bunu o gelince anlayabiliriz. Ve şu an bu konu hakkında bizden başka danışacağımız güvenli kişiler yok çünkü bunu kimse söylesek anında bu duyulur ve bunu istemeyiz değil mi?" demiş ve konuyu üstün körü kapatmış ve diğer konuya geçilmesini sağlamıştım.

 

" Şimdi diğer konu olan son taşı alma işlemi. Son taş kaldı onu aldıktan sonra artık riskli an bitiyor taşlar için. Son taşı aldıktan sonra artık onlar güvenli yerde kalacak. Ta ki işimize yarayacağı güne kadar. Taşları aldıktan sonra Dani ve Esila 'ya karşı gardımızı düşürmeden kendimizi güçlendirip olası bir anda en az zararla bu işi halletmemiz lazım. "dedim ve işin kritik noktasına ulaştığımızı belli ettim sözlerimle.

 

" Son taşı aldıktan sonra onları bir arada tutarak onların vereceği güçleri Dani ve Esila 'ya karşı kullanabilirsin. Hem böylece taşların güçleri bizler için iyi bir dayanak olur. "diyen Nehar' a kararsızca baktım.

 

" Taşları teke tek kullanabiliriz ama bir arada kullanmak tehlikeli olur. Sekiz taş var ve bu taşları ayrı ayrı savaş anında güven arz eden kişilere vererek bence daha güvenli bize zarar vermeyecek bir şekilde değerlendirmek bize daha kâr sağlamaz mı?" dedi Dennis Nehar 'ın söylediklerinden sonra bu önerdiği fikir daha doğru olduğunu öne sürerken.

 

" Bilmiyorum taşı kontrol etmek belki de zor olabilir kişiler için. Bence taşları Emira dışında kimse kullanmasın. "diyen Victoria' ya anında diğer konuşmayanlar onun dediklerine katıldı.

 

" Bunu zaman gösterecek o gün gelmeden peşin bir şey demek doğru olmaz. "dedim ve şu an bu konuyu erteledim." Şimdi odaklanamamız gereken şey şu son taş. Bence bu gece bu taş için yola çıkalım. Siz ne dersiniz? "diye onlara kararı bırakmak istedim eğer bu gece istemezseler başka bir güne erteleyebilirdim.

 

" Bence geciktirmenin bir anlamı yok. Bu gece gidebiliriz. Sen taş hakkında kısa bilgileri ve gideceğimiz yer hakkında gerekli olan bilgileri bize şimdilik aktar bizde gece olana kadar bunları göz önünde bulundurup oraya gittikten sonra bu denilene göre hareket ederiz. "demişti Dehri kendi düşüncesini öne sürüp diğerlerinin bu şekilde karar vermesini istedi.

 

" Dehri haklı geciktirmenin bize bir yararı olmaz bu gece bu işi bitirelim. "diyen Enfal 'le aynı anda diğerleri de kabul edince peki demiş ve hemen aldığım notaları büyü yardımıyla önümde duran boşlukta belirmesini sağlamıştım.

 

Aldığım not kitabını açıp son taş hakkında bilgileri aktarmaya başladım.

 

" Son taş Gerçeklik Taşı." demiş ve sonrası şunu eklemiştim. " Taş şu an Fahal Diyarı 'nda bulunuyor. Taşın rengi kırmızı. Taş, kullanan kişinin yasalara doğrudan aykırı olsa bile kişinin isteklerini yerine getirmesine ve genellikle imkânsız olan şeyleri yapmasına izin verir. Yani istediği şeyleri bu taşla olağan hale getirir. Taş tam potansiyelde, diğer yedi taş ile birlikte kullanıldığında gerçeklik taşı, kullanıcının gerçekliği evrensel ölçekte değiştirmesine ve kullanan kişinin istediği her türlü alternatif gerçekliği yaratmasına izin verir. Ve bu gerçekleri o mekan içerisinde olan kişi farkına varmadan oraya ayak uydurmaya çalışır. Yani Esila dediklerinde haklıydı. Bana senin varlığını bile kimsenin hatırlamamasını sağlayacağım demişti. İsterse bu taşın gücünü kullanarak beni sizlere başka bir gerçeklik içerisinde kötü olan taraf olarak sunabilir. Yani anlayacağınız taş çok tehlikeli. "dememle hepsi son cümlemin ne kadar tehlikeli olduğunu ve bunun olması durumunda olacak olanları düşünmüş olmalı ki hepsinin bakışlarında tiksinti ifadesi yer aldı.

 

" Bu şimdi bu taşları alarak kendini iyi göstermek gibi bir düşünce içerisinde olmasın mı?" diye konuşunca Dehri bunun düşüncesi bile tüyleri diken diken ettiğini görebildim bakışlarında.

 

"Birde bu kendini bizim dostumuz olarak yansıtıyormuş. Düşünsenize Victoria ve onun canımlı cicimli olduğunu." diye alaycı bir üslupla konuşan Enfal 'e anında Victoria olmaz olsun demiş ve bunun düşüncesinin ne kadar korkutucu olduğunu beden diliyle göstermişti. Zihninde ne düşünmüştü bilmiyorum ama o anda bakışlarında bunun olmaması için dualar ettiğini görebilmek zor olmamıştı. Ama bu olsa bunun farkında olmayacak ki.

 

Bir anda nedense sinsi bir düşünce beni ele geçirdi. Ya bu Ahrar 'ı da hayatına almayı düşünmüş olmasın mı? Onu parçalara ayırırım! Ama Larut' u seviyor o. Seviyor değil mi hâlâ? Umarım böyledir yoksa gerçekten onların başına yıkarım bu krallığı! Öyle bir ihtimal olmaz! Olamaz hem! Bir an olmayan bir şey için kendi kendime böyle yüklediğim için kendime içten içe kızdım. Saçmalıyorum şu an! Hepsi Enfal yüzünden olur olmadık şeyler düşündürüyor! Neyse bu olmayacak ki! İhtimalleri düşünmekten yerine gerçeklere odaklanmam lazım. Derin bir nefes alıp düşüncelerimi susturup bu gece için yapılacak şeyler üzerinden konuşmaya başladım tekrardan.

 

"O halde bu gece herkes aynı saatle buraya gelsin ve bu gece bu işi bitirip krallıklarımıza dönelim." diyip sonrasında birkaç şey hakkında daha konuşup sonrasında hepimiz kaleden ayrılmıştık gece buluşana kadar. Umuyorum ki gece bizi zorlu bir süreç beklemiyordur.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Kuleye geri döndüğümüz anda Victoria 'yla beraber tek kalacağımızı düşündüğümüz için teras katına çıkmıştık. Ama terasa ayak bastığımız anda terasta oturmuş konuşan üç kişi vardı. Turul bey, Ahrar ve Arın hoca...

 

Üçünün burada ne aradığını ve ne için bir araya geldiklerini bende Victoria' da anlamış değildik. Geri gitmek için tam hareket edeceğim an Arın hoca bizi görüp yanlarına çağırınca istemesekte onların yanlarına gitmek durumunda kaldık.

 

Turul bey ve Arın hoca tekli koltuğa oturmuşken Ahrar üç kişilik olan koltuğa oturmuştu. Sadece Ahrar 'ın yanındaki yer boştu ve sanki Victoria' nın bana garezi varmış gibi gidip üç kişilik koltuğun kemer kısmındaki yere oturmuşken bana Ahrar 'ın yanındaki boş kısım kaldığı için oraya geçmek dışında bir seçenek yoktu benim için. Ahrar' ın önünden geçerek yanındaki yere geçip oturunca göz ucuyla Ahrar 'a bakmıştım. Başını çevirip bana baktığını o an görünce bir an gerildim ve bunu kimseye yansıtmak istemediğim için hemen sakin kalmaya çalıştım.

 

"Gün geçtikçe daha iyi toparlanmaya başladınız. Eski sağlığınıza çok yakında kavuşacaksınız Arın hoca." diyen Victoria 'ya hak verdim. O yaralanmadan bu yana daha iyiydi. Eskiye göre hâlâ ayakta durması onu yorsa da gün geçtikçe bu yorgunlukta gidiyordu.

 

" Hekimler çok yakından ilgileniyorlar. Onlar sayesinde daha h hızlı toparlandım. Yakında tamamen iyileşeceğim." demişti Arın hoca söylenen cümle üzerine. Bakışları bana kayınca Arın hoca geniş bir tebessümle bana baktı. "Sen nasılsın Emira? En son yanıma geldikten sonra seni kulede göremedim bir daha." demesiyle ilk an ne cevap vermem gerekiyor diye düşündüm.

 

"Prenses pek kulede bulunmuyor. Bir anda ortalıktan kayboldup gidiyor gelişi uzun sürüyor." Turul beyin iğneleyici üslubunu görmezden gelmeye çalışsam da cümlelerine karşılık vermesem bunu kendime yedirmezdim.

 

"Benim için iyi bir şey bazı rahatsızlık veren yüzleri bu sayede çok az görüyorum." diye ona atıf yapan bu cümlem aslında onu ne kadar az görmem bana daha iyi geldiğini açıkça belli etmiş bu yaşlı kurdu anında öfkelendirmiştim.

 

Bu dediğim cümle anında yüzünde gergin bir ifadenin yer almasını sağlamış o yapay gülümsemesi anında dudaklarına yerleşmişti. Bu dediğim şeyin onda yarattığı hal buradakilerin bıyık altından gülümsemesine sebebiyet vermişti.

 

Konuyu kapatmak adına yeni bir konu açınca ben sessizce açılan konuyu dinleme taraftarı olmuştum. Arın hoca ve Victoria daha çok konuya katılıyor, ben ve yanımdaki varlığıyla gergin olmamı sağlayan Ahrar daha çok dinleyici oluyorduk.

 

Put gibi durmuş yerimde kıpırdamaya bile çekinir olmuştum. Derin bir nefes alıp dalgın bakışlarımı önümde duran orta sehpaya çevirmiştim. Orta kısmı cam olan sehpanın yüzeyine öylesine bir bakış attığım sırada birden bire bir yazı belirtmişti. Kaşlarımın çatılmasına mani olarak yazılan yazıyı okudum.

 

'Gergin duruyorsun. Bir sorun mu var?'

 

Cam zeminin üzerine yansıyan yazıyı okuyunca bunu kimin yazdığını anlamaya çalışırken Victoria çoktan elemiştim. Çünkü zihin bağı varken neden bu yola başvursun ki? Gözlerim titreşip, bunu yapanı aramaya başladığım an bakışlarım karşımda duran Turul bey ve Arın hocayı buldu ama onları kendi aralarında koyu bir sohbet halinde bulunca onları da eledim. Ölü Ruh da olamazdı. O genelde konuşurdum bu yönteme başvurmazdı.

 

En son geriye kalan yanımda duran Ahrar olmuştu. Yavaşça cam yüzeyin üzerinden silinen yazıya bir yenisi eklendi.

 

'Bakışların birini aramasın benim Ahrar.'

 

Yazılanı okuduğum an nedense daha çok gerildim. Ellerim soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Avuçlarımı kapayıp açtım ve parmaklarımı baldırıma yasladım. Olduğum yerde rahatsızlık içerisinde kıpırdayıp sakin kalmak adına derin nefesler alıp verdim o an da omuzlarım yukarı doğru kalktı ve kaskatı bir halde dururken Ahrar 'a karşılık verdim.

 

Onun yöntemiyle tabii.

 

' Seni alakadar etmez. '

 

Sert üslubum onu istediğim şekilde geriye püskürtmedi. Göz ucuyla ona baktığım an yüz hatlarında bir kıpırdama oldu. Yerine rahatça yerleşti benim aksime ve dizinin üzerinde olan parmakları usulca kıpırdamaya başladı. Sanki parmaklarıyla cam yüzeye bir şey yazıyor edası vardı.

 

'Bu sert çıkışını hak edecek bir şey yaptığımı düşünmüyorum. Bu arada söylemeden edemeyeceğim çok güzelsin. Şu an her şeyi boş verip sana sımsıkı sarılmak ve o beni mest eren kokunu ciğerlerimin her bir noktasına kazımak istiyorum ama senin vereceğin tepki beni geri adım atmaya zorluyor. '

 

Yazılanları olduktan sonra ara sıra nefes almayı bırakmıştım. Bir an yapacağını düşünmüştüm ama sonrası devam eden cümlesini okuyunca bir rahatlık olmuştu. Tam karşılık vereceğim an birden Arın hoca ismimi zikredince aval aval ona baktım.

 

"Sen ne düşünüyorsun?" diye sormasıyla bir an az önce ne konuşulmuşsa dinlemediğim için kaçırmıştım. Şimdi ne diyeceğim diye düşünürken birden cam yüzeyde yeni bir yazı belirdi.

 

'Sana şu son zamanlarda kaçırılan kişilerin güçlerini etkisiz hale getirmek için kısa süreliğine Yoguha Kapanı büyüsünü yapmanın doğru olup olmadığını sordu. Bence hayır de çünkü bir işe yaramaz artık çok geç.'

 

Ahrar beni bir çelişkiden kurtardığı için ona minnettar kalmıştım. Anında bakışlarımdaki çekimser ve çaresizlik kalkmış yerine konudan bihaber bir ifade yer almıştı.

 

"Bence bunu yerine Butlonh büyüsüyle onların güçlerini kısa süreliğine işlevsiz hale getirip onları bu kısa sürede etkisiz hale getirip kendi planımızı devreye sokabiliriz. "demiş ve kendimi kurtarmıştım küçük bir yardımla.

 

" Ah aslında doğru ama bunun için bir plan olmalı." dediğinde olmadığını söyleyen kim demek geldi içimden ama sustum.

 

' Soru karşısında bocalaman çok tatlıydı. Seni bu kadar meşgul edecek konumda olmam büyük bir armağan.'

 

Ahrar 'ın sözleri cam yansımada son bulduğu anda kimseye çaktırmadan ayağımla onun bileğine çok sert olmayacak bir tekme attım. Bunu beklememiş olmalı ki olduğu yerde aniden öne bedeni doğru atıldı. Bu hareketi herkesin bakışlarının onu bulmasını sağladı.

 

Ama Ahrar bu bakışları es geçip anında eski konumuna döndü ve bir an da ondan beklemediğim bir şey yaptı sanki yerinden kıpırdayıp rahat bir porsiyon ararmış gibi yerinden hareket ederken birden onun soğuk ince kemikli parmaklarını dirseğimde hissettim. Anında bütün bedenim uyarılmış ve üşümüş gibi tüylerim diken diken olmuştu. Tenim onun parmakları ardından karıncalanmış ve garip bir ürpertiye kurban girmişti. Neyse ki bunu kimse fark etmedi.

 

Elim yüzümün önüne gelen birkaç tutam saçı omzumun gerisine atarken onun alttan alttan sırıttığını görmüştüm. Ben şimdi ona yapacağım şeyi biliyorum. Anında büyü gücümle yalancı bir rüzgarı esintisi çıkardım ve saçlarımın onun olduğu tarafa doğru uçuşup onun dikkatini yerle bir etmesini sağladım. Bir anda ortaya çıkan esinti buradakiler için şüphe yaratmadı ama Ahrar bunu benim yaptığımı anladı. Anında dudaklarımın son anda kıvrılmasına engel oldum. O benimle uğraşırsa ben daha beter uğraşırım.

 

Birkaç dakika daha durduktan sonra Victoria izin istemiş ve oradan ayrılmıştık. Gece olan plan için kısa süreliğine dinlemek adına ikimizde sessizce odalarımıza çekilmiştik.

 

Uykum yoktu ama biraz dinlenip gece için dinç olmam lazımdı.

 

Odamın bulunduğu kata gelip birkaç adım ötemde bulunan kapıya yaklaşacakken bir anda bir kolun belime sarıldığını ve geriye doğru hızla çekilmemle tam dudaklarımdan bir çığlık kopacakken bir avucun ağzıma örtülmesiyle sessiz çığlığım onun avucunda kayboldu.

 

Saniyeler içerisinde sırtım bir duvarla buluşmuştu. Düzensiz alıp verdiğim nefesler arasında karşımda bulunan bedene sinirle bakarken o benden farklı olarak eğlenen bir ifadeyle beni izliyordu.

 

Ahrar tam karşımda durmuş yüz yüzeyken başını bana doğru eğmiş bir şekilde dururken sinirden elimin tersiyle göğsüne sert bir yumruk attım. Anında kasıldı ve dudaklarından kısık bir inilti koptu. Sanırım biraz sert vurmuş olabilirim ama bir anda ortaya çıkıp bunu yapması korkutmuştu beni.

 

"Ne yapıyorsun sen?" diye sinirden hızlı alıp verdiğim düzensiz nefesler arasından konuşup ona alttan alttan bakmıştım.

 

Her ne kadar başını eğsede aramızda hâlâ belli bir mesafe vardı. Bende uzun olması sebebiyle başını eğerek benimle konuşurdu normalde. Keyifli ifadesi beni baştan aşağıya incelerken kolları gitmemem adına her iki yanımdaki duvara doğru uzatılmıştı. Bakışlarındaki o huzur ifadesi gözle görülür bir şeydi. Bu yaptığı şeyden hiç pişman değildi. Bana biraz daha yaklaşıp dudaklarını şakağıma yasladı ve küçük bir buse kondurup öylece durdu bir müddet.

 

Ve o an elleri duvardan ayrılıp saniyeler içinde belime yerleşti ve tutuşunu kuvvetlendirdi. Parmakları kaçmamdan korkar gibi bir tutuşla tenime yaslıydı. Aldığım nefesler hâlâ düzensizken Ahrar yavaşça geriye çekildi ve beni tekrardan izlemeye başladı.

 

"Yanımdayken bile özlüyorum seni." dedi usulca. Derin bir iç çekip devam etti. "Acımasız bir kadının kurbanı olup gittim bana hiç acımıyor." dediği an gözlerim irileşti. Ben mi acımasızım?

 

"Hiçte bir kere." diye karşı çıktım dediklerine. Sözlerim onun bana sadece geniş bir gülümsemeyle bakmasını sağlamıştı.

 

"Aşağıdakilerin yanında bana yaptığın şey acımasızca değil miydi? Onca zamandır kokuna özlem duyarken sen gel buradan beni uyar. Olur mu böyle ben orada seni çekip göğsüme alamazken, tenini hissedemezken bunun bana vereceği çaresizliği bilmiyor musun?" demesiyle hiçte pişman olmayan bir şekilde omuz silktim. Bana ne beni kızdırmasaydı. Bu hareketim onun başını yana atarak bana uzun uzadıya bakmasını sağladı." Sana kızılmıyorki. "dedi ve beni duvardan çekip kendine doğru çekerken birden aniden ellerim göğsüne yerleşti.

 

Alnını alnıma yasladı ve gözleri beni derin derin izlemeye başladı. Şu an odamın yanındaki küçük dar bir yere çıkmayan dar geçitte duruyorduk göz göze, karşı karşıya...

 

"Şu an yaptığımız şey uygun değil ve biri gelip görebilir." diye uyarıda bulunca umursamadı ve lacivert hareleri beni bir an bile kirpiklerini kırpmadan izlemeye devam etti. Büyülenmiş gibiydi sanki. Bunu beni her izleyip durduğu an bakışlarında görebiliyordum.

 

" Nasıl bir şeysin sen? "dedi kısık fısıltı eşliğinde. Ama sanki bu dediğine benden bir cevap bekliyor değildi öylesine sorulmuştu. Buna zihninde yanıt aramaktan çok bu soruyu gelişi güzel sorarken dediklerini gördükleriyle karşılaştırıyor bir hali vardı ve buradan bakılınca bu ikisi arasında bir ayrım, bir farkındalık yok gibi bakıyordu.

 

"O gece kütüphanede uyuya kalmıştın." dediğimde daha çok dikkatini dağıtmak ve bu yoğun bakışlarının yönünü değiştirmek istedim ama başarılı olamadım.

 

"Evet yazdığın notu da aldım. 'Öldürmek için değil yaşatmak için çabalayın bayım.' tamda o gün yaptığım şeydi bu. Ölümüm seninle olduğu gibi yaşamımda seninle. Sen varsan ben varım ve bunun için çabalıyorum. Sanma sırf yaşam tatlı geldiği için bunu yapıyorum. Bunu için değil. Seninle her yerde olurum ama seni görmek isteğim haller var ve onları gerçek kılmak için her şeyi yapacağım. "demesiyle neyi kast ettiğini anlamadım.

 

" Orada tam olarak ne yapıyordun? "dedim merak içerisinde.

 

" Işığımın yeniden etrafımda olması ve yanında sadece ben olmam için bir şeyler arıyordum. "dediği anda ışığının nedense ben olduğumu sözleri açıkça belli ediyordu.

 

" Ya ışığın çoktan yok olup gittiyse. "dedim. Vereceği cevabı merak ederken.

 

" Sorun değil bende onunla yok olup karanlık olurum. Yeter ki o yanımda olsun. "demesiyle bir anda dudaklarım kıvrılıp genişçe gülümsedim. Ve o bu gülümseme içi gidercesine baktı. Bu anı zihnine hapsedercesine gözlerini dahi kırpmadan izledi. Bir anda belimde duran sağ eli anında yanağıma yaslandı ve usulca elinin tersiyle yanağımı okşadı.

 

"Sanki bir büyücüsün ve beni sonsuza kadar kendine büyüledin Sanma halimden memnun değilim. Sonsuza kadar bu büyüde kurban olabilirim. Bozulmaması için de elimden geleni yaparım." dedi. Bunun tersi olursa yıkıma uğrar gibi bir hali vardı. Yavaşça iki elim onun gibi her iki yanağına yaslandı. Yeni tıraş olmuş yanağını okşarken mavi harelerim onun etkisi altında onu büyük bir sevgiyle kucakladı.

 

" Benim için her zaman aynı adam olarak kalacaksın Ahrar." dedim ve yavaşça parmak uçlarıma yükselip usulca dudaklarına küçük bir buse kondurup hızla onun etkisi altından çıkıp odama doğru koşuşturarak gittim.

 

Ahrar 'ın yanından gittiğimde odama gelmiş ve süratle atan kalbimin atışını durdurmak için avucumu kalbime bastırmıştım. Belki de yaptığım doğru değildi ama onun varlığına olan arzum, onun hissettirdiği duyguya engel olmak her geçen gün daha zor oluyordu. Ben ona mani olamıyorum.

 

Zihnimde bitirsem kalbimde bitiremiyordum. Zor bir süreç içerisindeydim. Affetmek ve affetmemek arasında sıkışıp kalmış ne bir adım geriye gidebiliyordum ne de bir adım öteye. Sadece olduğum yerde her iki duruma ters adımlar atıyordum. Pişmanlıkta vardı. Ama bunun doğru olduğunu düşündüğüm şeylerde.

 

Bazen öyle bir an oluyordu ki her şeyi bana unutturuyordu. Bazen öyle bir an oluyor ki anılar zihnimden çıkmamak için inat ediyor ve bana acımasız kararlar aldırıyordu. Bir yanım cennet bir yanım cehennemdi sanki. Ahrar bana her iki zıt duyguyu da hissettirmekten geri kalmıyordu. Odanın tam ortasında durmuş öylece ayakta dikilip hislerimi yatıştırmaya çalışıyordum.

 

Gözlerimi kapatıp derin nefesler alıp verdim. Belki de bu anılar zihnimin en güzel yerlerinde saklı kalacak ve ben bu anılardan güç alacaktım. Belki de bu anıların gücüne ihtiyacım vardı. Belki de bazen her şeyi akışına bırakmak gerekliydi.

 

Ve ben belki de artık sadece bunu göz önünde bulundurmam lazımdı. Olduğum yerden yavan adımlarla harekete geçip pencerenin önüne kadar ilerledim. İçimde çok şeyin birikmişliği vardı. Yavaşça cama alnımı yasladım ve gözlerimi kapatıp hâlâ kalbimin üzerindeki elimin kalp atışlarımı hissederek zihnimdeki karmakarışık hisleri adlandırmaya çalıştım. Zordu yaşam ve bu zor olan yaşam içerisinde onca şeye tanık olarak ömür çürütmüş nice yaşamlar tükenip durmuştu.

 

Gözlerimi bu acımasız dünyaya açıp dışarıda olan hayatı anlamdırmaya çalıştım. Günler geçip duruyor ve biz artık sona geliyorduk. Artık çok kısa bir süre sonra o beklenen an bizi bulacaktı. Kapıda savaş çanları çalıyordu. Yaşam bize diğer yüzünü gösteriyordu. Ve bu gösterilen yüzün diğer tarafında insani duygular yer alıyordu. Biz insanların yaşamı için var olmuş hisleri.

 

Acıyı barındırıyordu. Sevgiyi, özlemi, hasreti ve nice diğer her duyguyu. Derin bir iç çektim. Sanki ayaklarının altında zemin kayıyordu. Hasret kaldığım her an bir bir önüme çıkıyordu. Uzun zamandır beklediğim an şu yakın zamanda gerçekleşecekti. Esila ve Dani istediği şeyleri yerine getirmek için en acımasız halleriyle karşımıza çıkacak ve bizleri yok etmek pahasına gardlarını alacaktı.

 

Bu gece uzun zamandır beklediğimiz anın sonuna gelecektik. Ve bu gece sonunda o taşı alıp artık istediğimiz şekilde ilerleyecektik. En ufak dahi olsa bile gelecek darbeleri en aza indirmeye çalışacaktım. Benim yüzümden açılmış bu savaşın diğerlerine zarar vermesini önleyecektim. Çünkü benim yüzümden kimseye bir daha zarar gelemeyecekti. Bunu kimse hak etmiyordu. Bu yolun sonunda bizi bekleyen sonu çok merak ediyorum ve bu sorunun bizim açımızdan kötü bitmemesi içindi benim bu mücadelem. Ve bu mücadele için neleri yapacağımı ben bile kestiremiyorum.

 

Zaman bir silsile gibi beni kendine tutsak etmişken ben bu tutsaklığı yok etmek için uğraşacağım. Çünkü yıllardır ruhum bir tutsaklık içinde yok olmakta ve ben bu yok oluşu durdurmak zorundayım. Kanayacak bir yerim yoktu. Ve ben artık yara almak istemiyorum. Aldığım yaralar daha iyileşmeden yenilerini bedenime almak istemiyorum.

 

Zaman kıskıvrak bir yılan gibi bedenime sarmalanmışken ben bu etkiyi yok etmek için savaşıyorum. Koca bir evren içerisinde olan sonsuz bir ışığın yayılmasının zor olduğu alanda vardım. Ve ışığın ruhumu yansıtmadığı alanda ben doğuşumu yeniden ortaya çıkarıyordum. Çünkü yıkılışım çok ses getirmişti. Ve karanlık diyarımdan çıktığım an neleri yıkıp yeniden inşa edeceğimi herkes görmüş olacaktım.

 

Bir karar vermiştim. Bir adım atmıştım. Ve bunun sonuçlarının bende yaratacağı hiçbir izi göğüslemekten kaçınmayacaktım. Zor olmuştu ama bu zorluğu her şeye rağmen altatmıştım. Günler geçmiş ve yarın artık çok yakınımda olmuştu. Ve o yarın beni küllerimden yeniden var edecekti.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Zaman gelmişti. Odamdan çıkmış ve Victoria 'yı da alıp Moritanya Kalesi'ne geçmiştik. Biz içeri girer girmez diğerleri de geni içeriye ayak basmıştı. Arkalarına dönmelerini sağlayan neden ben ve Victoria' nın adım sesleri olmuştu. Tam kalenin geniş uzunluğuna sahip holünün başında durmuş onlara bakarken Dennis birkaç adım öne çıkmış ve tam zamanında geldiğimiz söylemişti.

 

"Tam olduğumuza göre gitme zamanı geldi." demiş ve çaprazımda bulunan sıradan bir ayna görünümüne sahip aynayı aktif hale getirince yavaşça saydam bir hal almıştı büyü sözlerini söylediğim anda. Ben geçiş kapısını açtıktan sonra ilk içeriye giren Varisler olmuştu onların hemen ardından Victoria ve Dennis girmiş peşi sıra bende onları takip etmiş ve gitmemiz gereken yere geçiş yapmıştık.

 

Gözlerimi yeni bir krallığa açtığım an beni şaşırtan bir görüntü karşılamıştı. Evet bu geldiğimiz yer hakkında bir bilgimiz maalesef yoktu ama bu görüntüyü de beklemiyordum. Çünkü karşımızda yemyeşil otlarla çevrili dağlar dağlar arasında kurulu olan geniş bir arazide inşa edilen bir labirent vardı. Ah yanlış söyledim Ölü Labirent...

 

Neden mi? Çünkü şu an aklınıza gelen öyle basit bir labirent değildi bu gördüğüm. Korkutucu bir görüntüye sahipti. En geride ben olduğu için birkaç adım öne çıkıp birkaç metre uzaklıkta bulunan labirenti daha dikkatli izlemeye başladım.

 

Bunu sonu var mıdır? Çünkü ben görmedim de.

 

Yavan adımlarla olduğum alana gelen Victoria elini kaşlarının bir üst kısmına yerleştirip sanki güneş varmışta gözleriyle daha yakından görebilmek adına gözlerini kısarak daha iyi incelemeye başladı. Başımı yavaşça yukarı kaldırdım. Hava kapalı duruyordu. Belki yağmur yağabilirdi. Ama belki...

 

"Hangi boş insan bu devasa labirenti inşa etti? Amacı neydi bunu yaparken?" diye bu gördüklerinin saçmalığını hayıflanarak dile getiren Dehri 'ye hal verdim.

 

Labirent öyle devasa geniş duvarlara sahipti ki bir bu duvarlar yanında cüce kalıyorduk.

 

"İşin kötü tarafı Dehri' cim içerisi neden böyle karanlık onu merak ettim. Yoksa bu labirent üzerinde büyü mü var?" diyen Victoria 'nın gördüğü şeyler üzerine olan tesbitini dikkate alıp labirentin içerisinin yeni farkına vardığım karanlığına baktım.

 

Ben öne doğru çıkıp labirente doğru ilerlerken diğerleride peşi sıra beni takip etmişti. O anda gökyüzünde şiddetli bir gök gürlemesi meydana geldi. Ah koşullar ne de güzel değil mi? Labirent şu an terk edilmiş bir ova üzerine inşa edilmişti.

 

Bu yerin yakınlarında herhangi bir yerleşke bulunmuyordu. Terk edilmiş bir her daha desenize. Sonunda labirentin birkaç adım uzağında durduğumuz an daha yakından baktım ama neredeyse boynum ağrıyacaktı. Sebebi o kadar devasa bir boyu vardı ki bu on insanın üst üste tırmanarak elde edeceği uzunluğa sahipti.

 

"Bence içerisi bildiğimiz şekilde olan bir labirent gözümüzde büyütmeyelim." dedi Nehar sanki kendisini rahatlatmak adına bunu söylemişti. Ona doğru bakışlarım kaydığı an gözleri labirentin her köşesine değiyor ve durum tesbiti yapıyor gibi bir hali vardı. Tekrar bakışlarımı önüme çevridiğim an tam arkamda duran Kavi 'nin sesini duyunca bir tokat yemiş gibi oldum.

 

"Bence gördüğünüz tüm labirentleri unutun bu labirent çok farklı neden mi? Çünkü bu labirent hareket edebilir şekilde yapılmış baksanıza." der demez Kavi bir adım öne çıkarak eliyle dediği yeri gösterdiği an hepimiz işaret ettiği yere bakıp bunu görmeye çalıştık. İçimden yanılması için dua etmek geçti ama maalesef dediklerinde haklıydı. Biraz daha yakınına geldiğimiz için içerisi karanlıkta olsa ilk giriş kısmında bulunan yol ayrımında olan hareketliliği gördük.

 

"Burası isminin anlamını taşıyor." dedi Dennis uzun süren sessizliğini bozarak.

 

"Peki ne yapıyoruz Prenses? Yine gruplara mı ayrılacağız yoksa teke tek mi bu labirent bozuntusunun icabına bakıyoruz?" Dennis 'in kaygısız sesi belki de şu an buradaki herkesin içindeki o korkuyu, gerginliği az da olsa söküp almıştı.

 

"Labirent büyük ve dağılmak daha doğru olur diye düşünüyorum ama sizin de önerinize açığım." demiş ve yönümü onlara dönüp içerisi için fikir alışverişine fazlasıyla açık olduğumu belli etmiştim.

 

"Sana katılıyorum. Labirent büyük ve ne kadar zamanımız var içeride bizi ne bekliyor bilmiyoruz. Ama aklıma şu geldi. İçeride duvarların yer değiştirme süresini bilirsek daha dikkatli olur ve aniden ortaya çıkacak sorunu ön görebilir ve bunu engelleyebiliriz. "dedi Enfal dediklerime destek çıkması yanında kendini fikrini de sunmuş ve yapacağımız ilk adımı bize söylemişti.

 

" Tamam o halde tek giriyoruz. Zaten ara sıra bir araya geleceğiz yollarımız mutlaka karşılacağız. "dediğinde Nehar hepimiz aynı anda labirente doğru yönümüzü dönüp bizi bekleyen o karanlık labirentin içerisine baktık.

 

" O halde acele edin uyuşuklar. "demiş ve Victoria bizden önce harekete geçip ilk labirente giren kişi olmuştu.

 

Onun ardından bende onu takip etmiş ve labirentin derinliklerinde kendimi bulmuştum kendimi. Sınırları içerisine girmiş ve buradaki küçük dünyaya yakında tanık olmaya başlamıştım. İçeri girip ilk an içerisine dikkatle bir göz atmışım. Zemin kısa çimlerden meydana gelmiş, labirent duvarları koca koca sarmaşıklar, tuhaf yabani otlarla çevriliydi. İçerisi zifiri karanlıktı ve kol sessizdi. İnsanı ürperten görüntüsünün yanında birde insana olur olmadık hisleri aşılıyordu. Burası çok zorluk çıkaracaktı bizlere hemde çok.

 

Önümüzde toplam on ayrı yol ayrımı bulunuyordu. Hepimiz kısaca yol ayrımlarına bakmış ve sonrasında bakışlarımızla başlıyoruz dedikten sonra labirentin dünyasına teslim olmuştuk. İlerlemeden hemen önce herkes için Dehri üçer adet önümüzü görmek adına ışık topları oluşturmuş ve önümüzü daha net ve daha aydınlık görmemizi sağlamıştı.

 

Herkes kendi istediği yöne gitme kararı almış ve yol ayrımına girmeden hemen önce birbirimize iyi şanslar dileyip ilerlemiştik. Olabildiğince zihin bağından iletişimi eksik etmeyecektik. Seçtiğim taraftan ilerlediğim an önümde uzun bir geçit vardı. Karanlık ve ürkütücü duruyordu.

 

Bakışlarımı olabildiğince her yerde gezdirip duruyor gelebilecek bir tehlikeli şeye karşı önlem alabilmek adına kendime zaman kazandırmak istiyordum. Üç adet ışık topu bir tam başımın üzerinde hareket ederken diğeri önümde ve arkamda benimle birlikte ilerliyordu. Adımlarım temkinli ve olabildiğince sağlam atıyor herhangi bir tuzak varsa yakalanmamak için yeri veya sağımı solumu kontrol ediyordum.

 

Bir müddet sessizce ilerledim herhangi bir engele takılmadan. Bu arada diğerleri zihin bağından konuşmayız ihmal etmedi.

 

"Oğlum biz böyle saatlerce dolanacak gibiyiz. Burası çok büyük. Kim inşa etmişse anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirecek." dedi Dehri bıkkın bir sesle.

 

"Neyse ki sen ana sütü içmedin Dehri bey." diye alaylı sesini duyunca Enfal 'in onun dediği cümlenin hemen ardından Dehri' nin ağır küfürleri duyuldu. "Ah görgü kurallarından bihaber olan arkadaşım burada seni duyan iki hanımefendi bulunuyor. Onlara azıcık saygın olsun." diyerek onu sanki hiç kendisi bu hale getirmemiş gibi birde ayıplamıştı. Enfal bu tutumuyla daha çok Dehri 'yi çileden çıkarıyordu. Ve bunun farkındaydı.

 

" Hey sakin olun beyler. Amacımız buraya gelip olay çıkarmak değil. Sakin olun ve işinize odaklanın. Dikkatinizi dağıtmayın olası bir durumda bela açmayın başınıza." diye sert bir ikazla onları kendime getirmişti Dennis.

 

"Oğlum hep bu gevşek yüzünden sinirlenip duruyorum. Amacı beni sinir etmek. Anlamıyorum benimle uğraşmak ona ne kazandırıyor?" diye yarı sinir yarı merak içerisinde bunu sorunca Dehri onun bu dediklerine sadece katıla katıla gülerek karışılık vermişti Enfal. Sonrasında garip bir sessizlik olmuştu.

 

Bakışlarım biraz ileride ki bir noktaya değdiği an oradaki ufak görüntü dikkatimi çekti ve adımlarım yavaşladı. Zemin nedense bir tık daha alçak duruyordu.

 

"Zeminlerde bir farklılık var dikkatli olun. Şu an üzerinde olduğum zemin üzerinde durduğum zeminden farklı."

 

Uyarımı yaptıktan hemen sonra zemini kontrol etmek adına hemen yere çevridim bakışlarımı ve bir yaş ve benzeri şeyleri aramaya başladım. Ve tam o anda birkaç adım geride büyük orta boyda bulunan bir taşı olduğu yerden alıp hemen onu ileriye doğru attım.

 

Taş o zemine çarpıp anında büyük bir sesin yankılanmasına sebep oldu. Taş zemine çarptığı anda zemin birden aşağı doğru iki yana açıldı ve taş kısa süre boşluktan düşmesinin ardından yere ulaşınca büyük bir ses çıkmasını sağladı. Ah büyük tuzak içeren bir labirent içerisinde bulunuyorduk.

 

"Zeminlerde tuzak var ve bununla yeterli olduğunu düşünmüyorum." dedim ve peşi sıra dediğimden hemen sonra Kavi 'nin sesini duydum.

 

"Az önce girdiğim yol ayrımı açıktı ama birden bir şekilde duvarlar yerinden oynadı ve çıkmaz yol ayrımına dönüştü labirent yolları yani burada ne ararsak var gibi. Çok dikkat ederek ilerlememiz gerek" Kavi bunları söyledikten sonra bu iki şeye dikkat etmemiz gerektiğini anlamış olduk.

 

Önümdeki engelden geçmek adına yavaşça parmaklarımı harekete geçirip olduğu yerden yavaşça yukarı yükseldim. Havada süzülerek engelin üzerinden diğer tarafa geçip tekrardan ayaklarım yerle buluştu. Ardımdan beni ışık topları da takip etmiş ve ayaklarım yerle buluşunca saniyeler içerisinde tekrardan harekete geçip ilerlemeye devam etmiştim.

 

Zeminin üzerinde ilerlerken birden sağa ve sola doğru yol ayrımı karşıma çıkıp karar vereceğim an birden labirentin duvarları hareket geçti ve önümdeki duvar birden iki yana doğru açılmaya,sol ve sağ ayrımının bir anda yok olduğunu gördüm. Bu şekilde devam ederse biz sanki bir süre aynı yerimizde sayacak gibi hissediyorum. Açılan yeni yol ayrımına doğru adımlarımı atarak bana açılan yoldan ilerlemeye başladım.

 

Toplam on dakika boyunca oradan oraya gitmiş birçok engeli aşmış ama hâlâ gitmem gereken yerin yakınından bile geçmemiştim. Eğer ki bu labirentin üzeri kapalı olmasaydı ben en kestiremeden hedefime giderdimde ihtimaller arasında yoktu bu seçenek. Neyse yapacak bir şey çekilecek dertmiş bizde bu yolu eninde sonunda aşarak gitmemiz gereken yere mutlaka ulaşmış olacağız .

 

"Bir şey bulan var mı?" Dehri 'nin sorusuyla uzun müddet süren sessizlik sona ermişti.

 

"Hayır sanki aynı yerde dolanıp duruyor gibiyim. Daha gidecek çok yolumuz var sanki." demişti Kavi bezgin bir sesle. Şimdiden hem yorulmuş hemde sıkılmıştık. Eh haksız sayılmayız da çünkü sanki hep aynı yoldan ilerliyor ve bir adım bile kat edemiyor hissi bizi eke geçiriyor düşüncesi içerisinde olduğumuz için çabucak sıkılmamız olağan bir şey.

 

"Anlamıyorum bu labirent neden inşa edildi? Taş için edilmediğine göre başka bir amaç güdülmüş fakat ne? Duvarlar ayrı zaman kaybına sebep oluyor, zeminde yer alan tehlikeli tuzaklar ve bu geniş alanda bu kadar büyük labirentin kurulması taşa olan ulşama hevesimizi yıkıp geçiyor. Duvarların yer değiştirmesi yüzünden belki de aynı yönden kaç kere geçmiş olduk bunu bile bilmiyoruz. "diyen Enfal labirentin içerisine girmesinden bu yana yaşadıklarını uzun cümlelere dökmüş ve hepimizin yaşadığı şeyleri sesli dile getirerek, hislerimizi tercüme etmişti.

 

" Bende isterim ki kolay bir şekilde elde edelim ama aklıma gelen birkaç şey denedim ama sadece bazı büyüleri yapmaya müsait bu labirent. Mesela duvarların içerisinden geçmeme izin verilmiyor, ya da duvarların ardından neyin beni beklediğini görmeme izin vermiyor. Burada sadece belirli büyüleri kullanabiliriz. Adı üstünde Ölü Labirent. Burada güçlerimizle değil irademizle çıkışa ulaşacağız. "demiş ve tek çaremizin bu labirent içerisinde ilerlemek olduğunun acı tarafını onlara sunmuştum.

 

" Tek gayem portal açman. Çünkü taşı bulduğumuz andan sonra lütfen geri bu labirentin içerisinden çıkışa gitmeyelim. "dedi Victoria bunu olma ihtimali var mı yok mu diye gizliden gizliye bana sorarken.

 

" Merak etme bu oluyor denedim. Sanırım pes eden kişilere acımış olduğu için nerdeyse oradan açacağı portaldan buradan çıkmasına izin vermiş. "dememle anında Victoria evet be diye sevinçle konuşmuş ve bunun olmasından dolayı mutluluğunu gözler önüne sermişti.

 

" O halde bu güzel haberden sonra daha hızlı olalım ve çabucak gitmemiz gereken yere ulaşalım. "demişti Nehar.

 

Sonrasında yeniden koca bir sessizlik bizi ele geçirmiş ve herkes yola odaklanmıştı.

 

İlerlerken birden fark ettiğim şeylerle adım atmayı bıraktım. Çünkü zeminin rengi ve duvarların rengi değişmişti. Şimdi zemin ve duvarlar gri renkti.

 

Tedirginliğimi bir kenara bırakıp zemini inceledim bir süre. Herhangi bir riskli durum olup olmadığına yönelik. Bir şey bulamayınca bizimkilere seslendim.

 

"Sizde renk değişimini fark ettiniz mi?" dedim kaygılarım beni ele geçirmişken.

 

"Evet şu an dediğin şeye tanık oldum. Neden renk değişimi oldu ki? Başka bir alana mı geçiş yaptık?" demişti Dennis sıkıntılı bir sesle. Sesinden bile aklına hiç hoş şeylerin gelemediğini anlamak zor değildi.

 

"Ben anladım çünkü şu an karşımda kocaman bir iki başlı Dokhol canavarı var ve şu an uyuyor. Onun uyuduğu yoldan başka bir yol da yok yani ona çaktırmadan bir şekilde karşıya geçmem lazım." demişti Dehri tedirginliğin ele geçirdiği sesiyle.

 

"Dokhol canavarları görmezler onlar sesle hareket eder, en ufak ses onların duyacağı bir desibeldir. Size tavsiyem çok sessiz olun onun yanından geçerken hatta nefes bile almayın." dedi Nehar açık açık eğer ses çıkarırsak başımıza gelen şeyin az çok habercisi olmuştu.

 

Yavaşça ve gözlerimi etrafta gezdirerek ilerledim. Çünkü şu an üç ol vardı karşımda hangi yöne gitmem gerekiyor diye karar verirken bir yandan da o canavarı arıyordum etrafta.

 

"Acaba kaç tane bulunuyor labirent içerisinde? Çok olamazsa sağlımız açısından iyi olur." diyen Dehri 'ye umarım azdır demiş ve yavaşça ilerlemeye devam ederek sola doğru yönelmiş ve zeminde herhangi bir şey var mı diye bakarken nefesimi tutmuş bir şekilde yol almaya devam etmiştim.

 

Yürüdüğüm yol boyunca o canavara rastgelmemiştim. Zaten sonrasında renk değişimi gri renkte lacivert renge dönmüştü. Umarım bu renk bana gözler dışında kötü bir anı bırakmazdı. Burada anımsayacağım kötü bir anım olmasını katiyen istemiyordum. Lacivert rengin ağırlıklı olduğu alana sonunda ulaşınca geldiklerimle adım atmayı bırakmıştım.

 

Nede mi? Çünkü zemin üzerinde irili ufaklı taşların yerleştirilip sonrasında bu şekilde labirent yollarının devam ettiğini fark edince bu taşların koyulma amacının hiç masumca olmadığını anlamak zor değildi. Karşıma çıkan taşlara daha basmadan taşları izlemeye bir farklılık yakalamaya çalıştım ama bulamadım çok sıradan duruyordu.

 

"Taşlarla serili olan alana gelen oldu mu?" diye sormuştu Victoria. Anında ben geldim demiş ve susmuştum.

 

"Emira nedendir bilmiyorum ama bu taşlar masum durmuyor bana. Ne yapalım dersin?" diye tekrar konuşunca bende bir şey bilmediğim için o an hemen yanıt veremedim.

 

"O taşlardan bazıları duvarlardan size fırlatılmak üzere olan keskin bıçaklar yüzünden var. Nereden biliyorsun diye soracak olursanız az önce kıl payı o duvarlarda saklı olan bıçaklarda kurtulduğum için biliyorum. Ve sakın taşların kenarından geçmeyin anında yerden böcekler çıkıyor. "dedi Kavi hızlı nefesler arasından konuşurcasına.

 

" Bana sakın bunların hepsini yaptığını söyleme. "diye konuşunca Kavi kıkırdamış ve yarı ciddi bir sesle konuşmuştu.

 

"Tamam sen istemezsen söylemem." dediğinde bizden önde olduğunu ve şu an sanırım o böceklerden kaçtığını anlamış oldum.

 

Bakalım biz şimdi nasıl bu bıçaklardan kurtulacaktık? Yavaşça ilk taşa basmadan hemen önce tetikte kalarak gelecek darbeyi bekledim. Yavaşça ayağım taşa değip taşın üzerine ağırlığımı bıraktığım anda birden sol tarafımdan olduğum alana hızla gelen bir bıçağı fark ettim. O kadar hızlı olduğu yerden bana doğru fırlatılmıştı ki bir ıslık sesi gibi ses çıkarmıştı.

 

Bıçak daha bana gelmeden hemen önce büyü gücümle bıçağı durumu ve tam yanağımla karşı karşıya kaldığı anda bıçağı havada durdurmuş sonrasında tekrar büyü gücümü kullandığım anda bıçak olduğu yerden yere düşmüştü.

 

Bakalım büyü gücümle tüm taşlara aynı anda küçük bir darbe vurunca ne olacak? Anında parmaklarım harekete geçti ve hızla küçük hamlelerle taşlara çarpıp duran büyü topları bir anda tüm taşlara değip duvarlarda saklı olan tüm bıçakları olduğu yerden açığa çıkarmıştı. Tüm bıçaklar geldiği yönün tam tersine doğru hızla fırlamış ve duvarda asılı kalmıştı.

 

Ah bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Bu fikri diğerlerine de önerip kaldığım yerden yola devam etmiştim. Şimdi sırada bizi ne bekliyordu?

 

Nerdeyse yarım saat boyunca bu lacivert renkli labirentin duvarları arasından bir o yana bir bu yana gitmiş ama hâlâ bu sınırdan çıkamamıştım. Duvarların yer değiştirmesi gerçekten zaman kaybına yol açıyordu. Nerdeyse bazı yolları iki kere gidip gelmiştim. Sonunda artık yavaşça lacivert renkli duvarlar yok olmaya başladığı anda birden kendimi küçük kare şeklinde olan bir alanda buldum.

 

Ve bilin bakalım ne yok? Başka bir yol. Bu küçük kare şeklinde olan alanın duvarlarına ellerimle dokunup durmuş bit işaret aramış belki de duvarların gerisinde bir yer vardır diye bakıp durmuştum ama hiçbir şey bulamamıştım. Sonunda olduğum yerde bezmiş bir ifadeyle tam zeminin ortasına gelip yere bağdaş kurup oturmuş ve bir şey düşünmeye başlamıştım.

 

Çünkü bu yol dışında diğer her yol beni tekrardan lacivert renkli alana götürüyordu. Ve benim oraya geri dönmek gibi bir düşüncem yok. Ne yapacağımı düşünürken bir anda olduğum alan elimi yaslayıp yerden destek alacağım an elim bir şeye değip, ona basınca olduğum alanda küçük bir boşluk var oldu ve bir anda onun içerisine kendimi düşerken buldum. Ve bu boşluk çok derin değildi. Bir küçük çocuk boyutuna sahipti. Işık topunun ileriye doğru gitmesini sağladım ve bana yolu göstermesini sağlamıştım ama bir anda ışık topu bir alana çarpıp durmuştu.

 

Düştüğüm alana bakınca burasının küçük bir yer olduğunu böylece anlamış oldum. Işık topunun yavaşça benim olduğum alana doğru gelmesini sağlarken birden yukarı çıktı. Engel olmadığı için boşluktan yukarı çıkmış olmalı.

 

İleride ışık topunun yaydığı ışığı fark ettim görmüştüm. Ne yani yerden bir geçit mi vardı karşı alana doğru? Buradan mı dışarıya çıkacaktım? Gerçekten bunu yapan kişi oturup birde böyle anlamsız geçitler mi kurmayı düşlemişti? İşin saçmalığına bakar mısınız! Gelde sinir olma şimdi! Olduğum alandan dizlerimin üstünde ellerim yere yaslıyken ilerlemeye ve ışığın gelip durduğu alana kadar ilerlemeye devam ettim.

 

Mesafe çok uzak değildi. Birkaç saniye içerisinde o ışığın geldiği alana ulaşmış ve hemen yavaşça ilk başımı çıkarıp nerede olduğumu anlamaya çalışınca aynı küçük kare alanda olduğumu fark ettim. Umarım bu yanıltıcı bir şey çıkmaz. Yavaşça alandan ellerimi zemine yaslayıp çıkarak olduğum yerden çıkıp ilerlemeye başlayınca buranın az önceki alana göre farklı olduğunu fark ettim. Işık topları beni arkamdan takip edip önümü aydınlatırken bende dikkatle etrafımı inceleyip duruyordum.

 

Buradaki zemin kuru yaparaklarla çevriliydi. Bir müddet böyle ilerlemiştim. O sırada bizimkiler nerede diye merak ettiğim sırada onların da yeni yeni o küçük geçitten geçtiğini ve çıkışa ulaştığını öğrenince bana yakın olduklarını anlamıştım. Acaba takriben ne zaman bir araya gelirdik?

 

Eninde sonunda bir şekilde ortak yollardan geçmiş olacaktık. Bu alanda herhangi bir şey çıkmamıştı. Bu alanı geçtikten sonra beni uzun bir yol karşılamıştı bu zikzak çizerek devam eden yolu sıkılmadan takip etmiş ve sonunda beni geniş bir alana taşımasını sağlamıştım. Ben sonunda geniş alana geldiğim anda burasının labirentin orta kısmı olduğunu fark ettim.

 

Neyi yani taş burada mıydı? Ama taşa dair herhangi bir iz yoktu. Ben sessizce etrafımı izlerken birden çaprazımda bir adım sesi duydum. Ve birden adım seslerini sahibi önümde belirdiği an bu gelen kişi Victoria 'dan başkası değildi.

 

" Ne yani onca yolun sonu buraya mı çıktı? Ben daha farklı bir şey bekliyordum." dediği anda benden onunla hemfikirdim. Daha farklı bir alan hayal etmişti zihnim. Ama şu an önemli olan taşın şu an burada nerede bulunduğu.

 

Bulduğum alana dikkatli baktığım anda yerde üzerini çimlerin örtüp durdu bir taşa oyulmuş çizim görünce hemen koşar adımlarla oraya doğru ilerledim. Yanına gelince yere diz üstü çöküp başımı eğip taşa kısaca bir baktım ve sonrasında üzerinde parmaklarımı gezdirip durdum.

 

"Emira." Victoria bana seslenince bakışlarımı onun olduğu alana çevirdim. Diğerleri gelmişti.

 

"Sounda bir an bitmeyecek sandım bu işin." diye rahatlamış bir şekilde olduğu yerde zemine oturup soluklanan Dehri 'ye kısaca baktıktan sonra diğerlerinin olduğum tarafa doğru geldiğini gördüm.

 

"Ne buldun Emira?" demişti Kavi.

 

"Yerde üçgen bir taşın tam ortasında bir yazı var ve hemen üç tarafında kenarları oyulmuş ve uzun işlemeli şeritler bulunuyor ve bu şeritler tamda ucundaki üç küçük yuvarlak halkalarla bir bütün. Üzerindeki yazıyı okuyamıyorum siz bu dili biliyor musun?" diye konuştuğum sırada hepsi birden etrafıma doluşup dediğim şeye daha yakından bakmaya başlamıştı.

 

" Bunun ne olduğunu biliyorum. "diyen Dennis 'e anında bakışlarım çevirdim ." Bu bir oyun sonunda verilen hediyelerin konulduğu alan. Bu alana gelen ilk üç kişi bu hediyeyi alır. Buraya ilk gelenler kimlerdi. "dediği anda hemen ben dedim." Peki senden sonra kim geldi? "diyince Dennis anında ben konuşmadan Victoria konuştu.

 

" Ben hemen peşi sıra geldim. Sonrasında sizler geldiniz." diyince Dennis bu son cümleyi duyunca yüzü düştü.

 

" Ama senden sonra içeriye ilk gelen kimdi gördün mü Victoria? "diye ısrarla konuşunca Dennis Victoria bilmiyorum dedi.

 

" Bu neden önemli ki? "dedim bu hali tedirgin etmeye başladığı an. Dennis geciktirmeden cevapladı beni.

 

" Şöyle ki bu üçgenin iç kenarındaki üç küçük daireye buraya ilk gelen üç kişi kanını damlatıp sonrasında bu üçgen taşın içerisinde olan şeyin açığa çıkmasını sağlayacak ama bu bir şekilde olur büyüyü okumakla." dediği anda neden son gelen kişiyi ısrarla öğrenmek istediğini anladım.

 

" Sorun değil ki sırasıyla deneriz. "diyen Enfal 'e anında öyle olmuyor bu işler dercesine baktı Dennis.

 

" Bunu bir kere denemek lazım yoksa sonrasında başa almak gerek. "dediği anda hepimizin yüzü düştü çünkü tekrardan bu labirenti dolaşma düşüncesi can sıkıcı bir şey olurdu.

 

'" Bence biraz düşünelim herkes geldiği an kimleri gördü?"dediğinde Victoria anında hepsi biraz önce olanı daha dikkatli hatırlamaya çalıştı.

 

" Ben geldiğim anda Victoria ve Emira vardı. Sonrasında hemen Dehri geldi. Yorulduğum için nefesleniyordum o an onun için konuşamadım. Benden sonra diğerleri geldi. "dediğinde Kavi onun sözüne itimat edip yapmamız gereken şeyi yapmaya başladık.

 

" Peki büyü sözleri ne? "dedi Nehar.

 

" Ben bu dili okuyabilirim. Sizler kanınızı akıtın buraya. "dedi Dennis sırasıyla bana, Victoria ve Kavi 'ye." Ama ben dediğim anda başlayın ve aynı anda büyü sözlerini okuyun ve büyü sözleri bitince her biriniz bir küçük daireye kanını akıtsın. "diyince sessizce onu onayladık.

 

Kavi olduğu yerden gelip diğer üçgenin ucuna geçti. Victoria' da yerini aldıktan sonra üçümüz Dennis 'in söylediği sözü aklımızda tuttuk ve işaret parmaklarımıza küçük bir çizik attıktan sonra ilk büyü sözlerini okuduk sonrasında hemen küçük dairelere akan kanımızı damlattık.

 

"Üç erdem. Üç hediye. Üç kalp. Üç bağ. Kanlar birbirine karışsın ve açığa çıkarsın olanı. Sunsun armağanı sahiplerine."

 

Büyü sözlerini okuduktan hemen sonra kan damarları olması gereken yere damladı ve yavaşça oldukları yerden uzun şerit boyunca ilerleyip birbirlerine karışmaya başladı. Kanlar birbirine karıştıktan hemen sonra yerde küçük bir sarsıntı oldu ve yerle bütün olan üçgen yavaşça yükselmeye başladı. Hemen akabinde üçgenin altında bulunan kısımdan bir kutu yer aldı. Anında kutuya uzanıp onu olduğu yerden çıkarıp aldığım anda avucumun içerisinde bulunan kutuyu açtığımda aradığım taşı sonunda bulmuştum.

 

"Taşı aldık bu sonucu olandı. Şimdi artık tehlike kalmadı değil mi?" dedi. Victoria rahatlamış bir sesle. Yüzündeki o ifade nereden geleceği belli olmayan tehlikenin artık bizden çok uzakta olduğunu söylüyordu. Ama bu sadece şimdilikti. Çünkü asıl tehlike beklenmeyen bir yerdeydi.

 

" Şu an taşlar bizim elimizde olduğu için taşları kullanmak gibi bir amaçları olsa da bunu gerçekleştiremezler. Ama bizde taşları iyi muhafaza etmemiz gerekiyor. Eğer bir hata yaparsak taşları kullanma ve saklanma işleminde bu bizim için sıkıntı yaratır ve kendi ayağımıza basmış oluruz. "diyip birazda hayatın acı gerçeğini dile getirdim.

 

" Peki hadi sen bu taşı da daha öncekileri muhafaza ettiğin yerde sakla ve sonrasında bu cehennemden çıkıp gidelim. "demişti Dehri artık burada bulunmak istemediğini belli eden sesiyle.

 

Bakışları ara sıra etrafa kayıp duruyor, sanki her an bir şey olacakmış gibi diken üstünde duruyordu. Sessizce benden istediği şeyi yerine getirip taşı güvenli olacağı yerde muhafaza ettikten sonra olduğum yerden birkaç adım geri gidip bakışlarımı Victoria ve Kavi 'ye çevirdim. Parmaklarındaki kan kurumuş ve kan akmaz olmuştu.

 

"İşimiz bittiğine göre buradan ayrılma zamanı geldi. Neredeyse üç aydan fazla olacak ve biz artık taşların tamamını alıp güvende olacağı yerde tutuyoruz. Bu aslında ilk adımdı şimdi ikinci adım buraya gelmeden önceki işlem." demiş ve bir parmak hareketiyle anında buradan ayrılmamız için bir portol açmış ve bakışlarım onlarla eş zamanlı olarak portala çevrilmişti." Ve bunun için buradan ayrılmamız gerek. "demiş ve ilk geçişi yapan ben olduktan sonra diğerleri de ardımdan gelmiş ve hepimiz ölüm labirentinden Moritanya Kalesi'ne geçmiştik.

 

Kaleye gelmiş ve burada onca günün yorgunluğunu daha atlatamadan toplantı odasına geçip asıl konuyu masaya sermiş onun üzerine düşünmüştük.

 

"Biliyorum hepimiz yorgunuz ama biz dinlenirken düşman akın akın saldırmaya hazırlanıyor. Çok bir şey istemiyorum sadece bu Dani ve Esila 'nın planını saf dışı bırakacağımız bir şey yapmamız lazım." demiş ve belki de içten içe bunu ertelememi isteselerde bunu yapmayacağımı katı sesim ve kararlı ifadelerimle belli etmiştim.

 

Masanın en başındaki her zamanki yerime geçip bakışlarımı onlara dikmiş, sessizce sergiledikleri ifadeyi izlemiştim. Dehri biraz önceye göre daha rahatlamış bir şekilde yerinde oturmuş, o haylaz bakışları ve alaycı üslubundan arınmış bir şekilde bana bakıyorx sessizce bakışlarını bana dikmiş konuşmamı dinliyordu.

 

Kavi ve Nehar yan yana oturmuş sessizce alıp verdikleri nefesleri arasından dalgınca masayı izliyor, benimle herhangi bir göz teması kurmaktan kaçınmışlardı. Bunu daha çok kendi düşünceleri içerisinde çırpınışları arasında yapıp duruyorlardı her daim. Ve şu an da bu durumda bulunuyordular.

 

Dediklerim ardından hemen bana yardımcı olmak adına çoktan diğerlerine göre işe koyulmuştular. Victoria ve Dennis karşı karşıya oturmuş, pür dikkat beni inceliyordu. Daha çok benim bir fikrim olup olmadığını anlamaya çalışıyor, diyeceklerimi duymak istiyor gibi bir halleri vardı. Enfal 'se gözlerini kapatmış başını geriye atmış bir şekilde dinleniyor vaziyette duruyordu. Kollarını göğsünde bir araya getirmiş dingin nefesler alıp duruyordu.

 

"Bence istesekte onlara engel olamayız sadece en sert darbeyi indirebiliriz." dedi pürüzlü sesiyle Dehri. Konuştuğu anda bakışlarımı Enfal 'den çekip ona kaydırdım bakışlarımı. Ve dediği şeylerin ağırlığı boğazımda yumru oluşturdu.

 

"Yani zarar verecekler her halükarda bizlere diyorsun. Peki yara almalarını istiyor musun buradakilerin? Hepsi savunmasız ki. Bir suçları yok ve yok yere herkesin canı yanacak." dediğimde hepsi cümlem ardından sertçe yutkunarak bu dediklerimin sanki gerçek olmuş gibi sarsıldığını ve bu dediklerimin bir görüntüyle onların zihninde yansıdığını yüzlerine yansıyan ifadeden anladım.

 

" Ne önerirsin? "dediğinde Enfal hâlâ istifini bozmadan olduğu yerden konuşunca ona doğru başımı döndürüp hiçbir duygu barındırmayan bir ses tonuyla sanki çok basit bir şeyden bahseder gibi onlara aklımdan geçeni anlattım.

 

" Onlara istediği şeyleri vererek. "dedim ve aslında bu cümlenin altında yatan birden fazla gerçeği onlara sununca hepsi bana şüpheci bir iadeyle bakmış ve altını doldurmam için devam etmemi beklemişti. Enfal gözlerini yavaşça açmış çok sakin bir şekilde arkaya doğru eğdiği başını doğrultup sert bir ifadeyle bana bakmış, yoğun ısrarcı bakışları devam et dercesine bakıp, aptalca bir şey diyeceğimden adı kadar emin bir ifadeyle konuşmam için araya girmeden beklemişti.

 

"Onlara aslında olanı vereceğim. Kendimi." dediğimde tam Victoria itirazını yapıp ayağa kalacakken anında onu elimle durdurdum. Sanki beni Enfal dışında kimse anlamıyordu o anda. Onun bakışları dediğim şeyden sonra yavaşça başka bir ifadeyle yer değiştirdi. Ve bakışlarında yaramaz bir çocuğun ifadesi yer aldı.

 

"Bak bunu görmek çok isterim." dediği anda Enfal değerleri onun konuşması ardından hepsi ona dönüp ne kast ettiğini anlamaya çalıştı. Ama başarılı olamadılar nasıl ki beni anlamadıkları gibi.

 

"Siz ne yapıyorsunuz? Bakışlarınızdan bir şey anlamak zor." dedi huysuzluk içerisinde Victoria. İfadesi dediğim şeyi anlamadığı için küskün ve kafası karışık bir şekilde bakıyor, daha detaylı bilgi için bizden bir şey bekliyordu. Ama konuşan ben değil Enfal oldu.

 

" Bazen sizin aptallıkta uzmanlık yaptığınızı düşünüyorum. Emira şunu kast etti;onlara aslında korktuğu kişiyi vereceğim güçlü Emira 'yı. Yıkılmaz, korkutan ve aklıyla insanı aptala çeviren karakterini onlara verecek. Bakışlarını görseydiniz ne demek istediğini anlardınız benim gibi. Bende bakana kadar sizin düşündüğünüz şeyi düşündüm ama gördüklerimden sonra ne kast ettiğini anlamış oldum. "dediği anda açıklamasını tamamlayınca her şeyi anlayan şapşal arkadaşlarım derin bir nefes aldı.

 

" Ee bunu nasıl yapacaksın? "dediğinde sesindeki küçük çocuk merakıyla Kavi ona en sevdiğim gülüşümle baktım tehlikeli gülümsemelerimden biriyle.

 

" Zamanı kollamak en sevdiğim meziyetlerden biri ve onu yapacağım. Ama şimdi değil daha bunu yapmadan onları başka bir yerden vurmak istiyorum onun için sizden bazı şeyleri yapmanızı isteyeceğim. Tabi sizde isterseniz." dememle anında hepsi yavaşça kafalarını salladı olumlu bir şekilde. Ve onlara sevimlice gülümseyip başladım aklımdaki fikri sunmaya.

 

Aklımdakini onlara anlattıktan sonra şapşal ifadeleri beni sesli bir şekilde kahkaha atmamı sağladı.

 

" Bunu nasıl düşündün?" dedi Kavi biraz ürkümüş şekilde. Bu planım nedense ona korkutucu gelmiş olmalı. Ah sevimli dostum şunu bilmiyordu sen karşındaki kadar harekete geçersin ya onu alt edersin yaptıklarınla ya da sen altüst olursun yaptıklarınla ve bende bunu yapıyorum. Çünkü onların neleri yapacağınızı düşünüp durunca aklıma bin bir şey geliyor ve hepsi bir noktada birleşince ona göre hareket ediyorum. Ve bu şu an yaptığım şey. Onları hiç beklemedikleri anında çok güzel anlayacaktım.

 

"Bunu nasıl mı düşündüm. Bunu düşündüren kişilerin zihnine sahip olmak istedim ve düşünüp durdum onlar olsaydım nasıl bir şey yapardım diye ve bil bakalım ne oldu. Çok fazla seçenek önüme serildi. Ve bu seçenekleri bir bir aklayıp hepsini bir alana itip durunca bir baktım ki aslında ortak noktaları olan konular üzerineymiş her şey ve bende bunların üzerine inşa ettim her şeyi. "dedim sesli bir nefes verirken.

 

Bu cümlem biter bitmez hepsi neredeyse nefesini tutmuş bir şekilde beni izliyor ve aslında tehlikeli yanımın ne kadar acımasız olacağıyla yüzleşiyordu. Hiç saklama gereği duymadım bu yanımı. Tehlikeli düşüncelerimin insanı ne hale getireceğini ben sadece bu şeylerden hep kaçındım çünkü bunu yapmak için bir sebebim yoktu bu zamana kadar ama artık var ve neden bende onlara onların bildiği şekilde atağa geçmekten kaçınayım ki?

 

"Neyse ki aynı tarafta duruyoruz. Bunun sende sevdiğim en iyi şey olduğunu söylemekten kaçınmayacağım." dedi yaranamaya çalışır bir sesle Dehri. Onun bu haline sadece tek kaşımı kaldırıp silik bir tebessümle bakmakla yetinmiştim. Sonrasında ise biraz daha konu üzerine konuşup son kararı aldıktan sonra kaleden ayrılıp herkes dinlemeye çekilmişti.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Kuleye geldiğim andan geceye dek sadece dinlenmiş ve zihnimin derinliklerinden günyüzüne çıkan kıskaç gibi beni ele geçiren düşüncelerle savaş vermiştim. Her bir düşünce aslında bana ne acılarla geri dönüş yapmış, bu dönüşler kendini tenime kazıyarak ayrılmıştı. Hüzünlerin silik varlığı beni bir pranga gibi sarmış, beni kendine mahkum etmişti.

 

Acıların sessiz çığlıkları etrafımı bir düşman gibi kuşatmıştı. Azap veren her düşünce beni gerçeğin en derin hayallerinden çekip almıştı. Belki de yaşam beni gerçeklerle yüzleşmek için hayatta tutmuş bana nedenler sunarak bu güne ulaşmamı sağlamıştı. Ve bugün her şeyin benden kopup giden sırların izlerini taşımamı sağlamıştı. Bu izler ne günlerin birikmişliğiydi.

 

Bu izler ne sessizce geceler boyunca ağlayıp kederlenildiği gecelerdi. Susmak zordu aslında. Çığlık atıp bedeninde bulunan acıyı dışarı salmak en kolay olanıydı. İçinden söküp atarak kendinden uzağa fırlatırdın bunu yaparak.

 

Susmuştum ben bu zamana kadar. Ve sonrasında da bunu yapacağım kesindi. Çünkü cesaretim yoktu anlatmaya. Çünkü anlamaz diye korkuyorum beni kimsenin. Acılarımı hiçe sayar diye korkuyorum. Onların güçsüz olduğumu yansıtan bakışlarını görmek istemiyorum.

 

Onların acınası bir varlık olduğumu bakışlarında ve hareketlerinden farkına varmak istemiyorum. Ben sessizce bir kıyıya vurup sonrasında yaşamın içerisinde tükenerek yok olmayı belki de birilerinin yardımıyla acılarımı unutmaya tercih ediyorum. Çünkü yalnızlık belki de ihanetten ve acıma duygusundan daha iyidir.

 

Yalnızlık sessizliğin içerisine çekilmek değil ; bir yaşamın acı veren yanlarını terk etmek ve acıya karşı gardını almaktır.

 

Yalnızlık insanların varlığını hiçe saymak değil ; onlardan gelecek darbenin önüne geçmektir.

 

Yalnızlık kötü bir şey değil ; kendini bulduğun bir sığınaktır.

 

Bir sığınakta zarar görmezsin. Ama bir meydanda yara alır ve kanarsın. Ve bende bir meydandan kaçıp sığınağa geçtim yaşamım boyunca. Yara almamak için değildi bu tercihim. Amacım yaralarımı iyileşip kabuk bağlamasıydı. Bu sayede aldığım darbeleri unutup yaşamın bir köşesinde kendim için bir hayat kurma cesaretine erişecek olmamdı.

 

Üzgündüm her yaşamım boyunca aldığım hayattan dersleri yaşamımda kendime amaç edinip ona göre yaşayıp hayatımı dolu dolu yaşamayı terk ettiğim için. Ben sadece olmam gereken kişi oldum. Olduğum kişiyi terk edip geri plana attım. Ve bu aslında verdiğim en aptalca kararlardan biriydi. Ne yazık ki bunun geri dönüşü yoktu da.

 

Yatağa bağdaş kurup oturmuş ve sırtımı yatağın başlığına yaslayıp gözlerimi kapatıp odadaki karanlığa teslim olmuş bir halde zamanın bir su misali akıp beni geri plana attığı anı hissederek yaşıyordum. Zaman aslında en büyük düşmandı.

 

Çünkü size iki seçenek sunar ve sizde o iki seçenek dışına çıkmadan hayatınızı tamamlardınız ölüm sizi bulana dek. Bana sunulan seçenek ya acını içinde yaşayıp dışarıya hissiz biri olarak yaşamını devam ettirdi ya da acını öyle bir yaşaki herkes sendeki izleri bir bir görsün ve neler hissettiğine tanık olsun ona göre sana bir muamele etsin. Ve ben ilk seçeneği seçip kendimi herkesten en çokta kendimden gizledim.

 

Acılarımı kendimden gizlediğim anlar oldu; hayatın bana verdiği acıları gizlemesem asla onları unutmayacak ve yarına çıkacak gücüm kalmayacaktı. Ve şu an burada olmayacaktım.

 

Gözyaşlarımı kendimden gizlediğim anlar oldu; bir ruhsuz olmayı tercih ederek kendime belki de en büyük hatayı yaptım. Sebebi ölüm düşüncesinden kendimi çekip almaktı.

 

Çığlıklarımı susturduğum zamanlar oldu; sırf kendimi dışarıya kapatıp en ufak bir kaçış noktasından ruhumu serbest bırakmamak için mücadele etmeyip, yıkılmamak için.

 

Yaralarımın iyileşmemesi için çabaladığım anlar oldu; çünkü hatırlamak bir lanetti ve bu laneti zihnimden silip atmamak için kendime en büyük acımasızlığı yaptım. Yaralarımı taze tuttum ve bu sayede ne için yaşamıma son verme düşüncesinden kurtulduğumu kendime sürekli hatırlatıp durdum.

 

Sabah olduğu anda odadan dışarı çıkmıştım. İlk durağım kuleden uzak olan çiçek arazisiydi. Oraya gidince sessiz ilk dakikalar sadece sessizce etrafı izlemiş ve sonrasında kimse etrafta yok diye bakınırken kendim için etrafımda beni birkaç saat görünmez kılacak bir kalkan oluşturup, önceden gizli tuttuğum bir kitabı açıp içerisinde bulunan bilgileri sırasıyla göz atıp içerisinde en çok işime yarayacak bilgileri ayıklamaya başladım. Bu kitabı Dehliz almamı sağlamıştı.

 

Victoria 'yla gittiğim yerde iki başlı ejderhanın bulunduğu yerden almış ve bu zamana kadar muhafaza etmiş şu an işime yaradığı için kullanma fırsatım olmuştu. Bu kitabın yanında Karanlık Sırlar kitabını da ortalığa çıkarıp içerisinde daha önce dikkatimi çeken büyüyü incelemiş ve büyü sözlerini ezberlemeye başlamıştım. Her an ani bir olay ortalığa çıktığı anda anında bu büyüyü kullanmam adınaydı yaptığım şey.

 

Nerdeyse saatlerce olduğum yerde kitaplarıma karıştırıp durmuş daha önce dikkatimi çekmeyip ama şu an benim için ne kadar önemli olan her büyüyüp bir bir ezberleyip bu büyüleri küçük nesneler üzerinde deneyerek pratik kazanmaya çalışmıştım.

 

Ve benim için önemli olan büyüleri yapmak konusunda önceki halime göre daha iyi iş çıkarıp kolayca bu büyüyü yapmaya adapte olmuştum.

 

"Ah küçük prenses neler karıştırıyor burada?" aniden zihnimde Ölü Ruh 'un sesini duyduğum an uzun süren dalgınlığımdan sıyrılıp hemen dikkatimi ona çevirdim.

 

"Hayret yoktun bir süredir." diye sakin bir tonda konuşarak önümdeki boş sayfaya zihnimden geçen o iki bilgiyi ve soruyu not edip, not kitabının kapağını kapayıp, onu daha önce kolyenin gücüyle muhafaza ettiği kısma gönderdim.

 

Hemen sonrasında Karanlık Sırlar kitabı ve Dehliz 'in aracılığıyla almış olduğum kitabı da güvenli olacağı alanda saklı tutup olduğum yerden yavaşça doğrulup etrafımda olan kalkanı ortadan kaldırdım.

 

"Ah küçüğüm sesin beni özlediğinin sinyallerini veriyor gibi yanılıyor muyum yoksa?" diye her zaman yaptığı şekilde alaycı tavrını gözler önüne sürdü.

 

"Hayır." dedim sakince ve dizlerimden yardım alarak ayağa kalktım. Sonrasında çiçek arazisinden çıkıp Kara Orman'ın içerisine girmek adına adımlarımı o yöne attım. "Seni özleyen bir tarafım yok Ölü Ruh kendini benim için önemli sanma." dedim sert bir üslupla.

 

Aslında bu aksi tarafım nedendir sın zamanlarda etrafımda olan herkes için geçerliydi. Savaşın getirdiği gerginlik beni çekilmez biri kılmıştı son zamanlarda. Ve bunu düzeltmek için uğraş vermiyorum çünkü şu an önemli olan benim bu aksi halim değil. Hata yapmadan herkesi koruyacak bir çözüm bulup bu kapıda bekleyen savaşın hasarını en aza indirmek.

 

"Seni tanımasam bu kadar kalpsiz olduğun için sana kızacağım ama öyle biri değilsin. Gerginliğinin sebebini biliyorum. Kaygılı olman aslında her ihtimale karşı aldığın kararlar ama bunun yeterli olup olmadığını bilmediğin içinde daha agresif olup kırıcı olabiliyorsun. "dediğinde sertçe yutkundum. Nedense beni benden daha iyi tanıyor olması bazen üzüyordu.

 

Beni benden daha iyi bilen kimse yoktu ve beni sınırlarımı ihlal ederek bu kadar iyi bilmesi iyi değildi. İçimde bir kasırga vardı ve öyle büyü bir yıkım yaratıp duruyor ki zihnim öyle bir gürültünün esiri olmuş ve bu gürültüler onu güçsüz düşürmüştü. Hasar almaktan korkmuyorum ama hasar vermekten ölesiye korkuyorum.

 

Ve bu benim dikkatsizliğimden kaynaklı olursa kendimi nasıl affederim bilmiyorum da. Kara Orman 'a giriş yapıp hemen sol tarafta dönüp düz ilerlemeye ve aklımda bulunan yere doğru ilerlemeye devam ettim ilk zamanlarda buraya geldiğim an bu orman içerisinde bir kulübe vardı ve bu kulübe daha iyi bakmam gerekiyordu.

 

"Sessizliğinin sebebi ne Prenses?" dediğinde ben konuşmayınca Ölü Ruh.

 

"Gerginim. Ve bu beni ürkütüyor." dedim aldığım nefes canımı yakarken. "Herkes üstüne düşeni yapıyor bu görüyorum ama asıl üstüne düşeni yapması gereken benim. İkisi de beni yok etmek istiyor ama bu amaçları etrafımdakilere zarar versin istemiyorum." demiş ve aslında neden bu kadar dışarıdan agresif durduğumu anlatmaya çalıştım. Aslında sinirliyim ama kimseye değil kendime karşı.

 

Sonunda o kulübenin önüne vardığım anda dışarıdan daha dikkatli izlemeye başladım kulübeyi.

 

" Bu kulübe kime aitti? "dediğimde pek bir cevap alacağımı düşünmedim ama nedense cevabını geciktirmeden verdi Ölü Ruh.

 

" Bu Larut 'un kaldığı yerdi. Ama sen onun gizli kütüphanesinden de haberdarsın değil mi? "dediğinde bunu sormak için sormamış sadece sanki bir bağlantı kurmamı sağlamak için bu cümleyi zikretmişti.

 

" Neden kuleden ayrı bir yerde yaşıyordu? Sessiz sakin bir yerde olmak adına mı? "dedim üst üste soru sorup aslında bunu sormamın sebebi bir yere varabilmekti.

 

" Bilmiyorum. O sessiz adamın burada neden yaşadığının asıl sebebini bilemem. Ama bence içeriye gir ve burada neden yaşadığını öğren. "dediği anda bu gizli ısrarı beni bir şeylerin varlığını öğrenmeme sebebiyet vereceği hissine kapılmamı sağladı. Dışarıdan uzun uzun baktığım kulübeye doğru ilerledim. Verandaya kısaca bakıp önümde duran iki basamağı çıktıktan sonra dikkatli bakışlarımla kulübenin dış yüzeyine bakındım.

 

"Çok tuhaf." dedim kendi kendime ama bu dediğim Ölü Ruh 'un merakını cezb etti.

 

"Tuhaf olan ne?" dediği anda başımı yana yatırarak üstten bir kere daha baktım.

 

"Bir büyücü neden böyle sıradan bir yerde yaşar ki? Ve korunaklı bile değilken kulübe. Hiçbir güç uygulamadan ben bile kapıyı basit yöntemlerle açabilirim. Ama Larut bunu önemsemiyor anlaşılan. Ya korkacak bir nedeni yoktur ya da bunu iyi saklıyor." demiş ve birkaç adımda kapıya ulaşıp parmaklarımı hareket ettirmemle büyü gücümle kapının açılmasını sağladım. İlk buraya geldiğim andan itibaren hiçbir şekilde kulübe bir zarara uğramamıştı. Eski hali hâlâ gözler önünde duruyordu.

 

İçeriye girip küçük kulübeye bir göz attım. Yavaşça içerisine girip önümdeki küçük odaya baktım. İçerisi daha önceki düşüncemle paraleldi. Bildiğiniz eski çağda yaşanmış birinin evinin içerisinde olabilecek şeyler bulunuyordu. Kulübenin içerisinde bulunan eski tabakalar hâlâ en son bırakıldığı yerde duruyordu. Ama zamanla yıpranmış ve kenarları yıkılmış bir şömineye bakışlarımı çevirdim. İçerisinde hâlâ yanmamış ve kurumuş birkaç odun bulunuyordu.

 

Şöminenin içerisinde bulunan her iki tarafına desteklenmiş paslanmış duran bir kazan mevcuttu.

 

Duvarda asılı olan gaz lambaları şu an sönmüş durumdaydı ama ben geldiğimde bu gaz lambaları yanıyordu. Hayret o zaman neden yanılı halde bulunuyordu? Biri mi vardı ben gelmeden hemen önce. Sanki ben gelince gitmiş gibi bir izlenime vardım.

 

İçerisinde bulunduğum odada küçük bir masa ve dört adet sandalye bulunuyordu tam ortasında ve onun bir uzağında ise eskimiş, kenarlarını yıpranıp çürümeye yüz tutmuş bir geniş sedir yatak vardı. Sedir yatağının ayak ucunda ise bir kitap dolabı vardı. Rafta bulunan çoğu kitap tozlanmış ve sararmış bazı kitaplar yeri boylamış halde bulunuyordu.

 

Bakışlarımdaki şüphe yavaş yavaş bir şeyler bulmak adına daha dikkatli bakmaya başladı etrafa ve ilk aklıma gelen şey sedir yatağın alt kısmı oldu. Yavaşça sedir yatağa doğru ilerledim. Küçük bir büyü yardımıyla sedir yatak yavaşça yukarı doğru yükselince bakışlarım onun altında bulunan küçük kare şeklinde bulunan tahta parçasını buldu.

 

Bir geçite açılan bu tahta parçasına doğru ilerledim. Ve yanına varınca tahta parçasını yavaşça iteledim. Kenara kayan tahta parçasının altında bir insanın sığacağı boşluk duruyordu. Anı da ayaklarımı boşluğa sarkıtınca orada anında ayaklarım bir şeye değdiği an bunun bir basamak olduğunu anladım.

 

Yavaşça iki ayağımı basamakların üzerine yaslayıp bedenimi aşağı doğru bıraktım. İçerisi karanlık olduğu için anında küçük bir büyü yardımıyla önümü aydınlattım ve önümde bulunan karanlık yok oldu. Ve ışığın içerisini aydınlatmasıyla anında alt kısımda bulunan ortam beni hayrete düşürdü. Burası büyü için kullanılan bir alandı. Aynı Larut 'u Avcılar Krallığı' nda ziyaret ettiğim an odasının bir benzerini duruyordu karşımda.

 

Burada mı planladı Esila 'yla Kanlı Dolunay Gecesi' ni. O iksir burada yapılıp mı Aron 'a verildi. Daha burada ne yaptı bu adam kim bilir?

 

Önümdeki yedi basamakların eski merdivenden aşağı indiğim anda beni tozlu bir ortam karşıladı. Uzun zamandır havasız olduğu için yer yer küf yer edinmiş ve onun ağır kokusu içeriye sinmişti. Buradaki ortam tüm kanımın çekilmesini sağladı. Titreyen bedenimi zapt edip yavaşça ilerlemeye başladım.

 

Önüme küçük bir insanın beline kadar yükselen bir yüksek masa bulunuyordu. Üzerinde açık kalmış kitaplar ve hemen yanında koparılmış sayfalar vardı. Bakışlarımı diğer tarafa çevridiğim an duvara asılı olan rafların üstünde boş ya da dolu olan küçük iksir tüpleri bulunuyordu. Diğer duvara asılı olan rafta da bazıları yere saçılmış kitaplar yer alıyordu. Burada yapıyordu her ne yapıyorsa Larut.

 

Acaba ne zaman ayrıldı buradan? Moritanya Kalesi yerin altına hapsolduktan kaç saat kaç gün sonra buradan ayrılıp kendine yeni bir her buldu. Masanın üzerinde bulunan notlarına baktığında okunaklı olmayan bir el yazısı gördüm. Alel acele aldığı notları bulduğu her boş kısma yazmıştı. Açık olan kitaba baktığım an okuyabildiğim bir yazı olduğu için içeriğini anladım.

 

Bu bir bedeni uykuya hapsetmek için kullanılan büyüydü. Tahminimde yanılmadım en son yaptığı şey Aron 'un o gece uyumasını sağlamak için bir iksir yapmıştı.

 

Masanın yanından çekilip buradaki diğer her şeyi daha dikkatli incelemeye başladım. Eminim ki bana lazım olacak bir şey bulacağım burada.

 

Saatlerce süren bir arama olması umurumda bile değildi.

 

Nerdeyse gece olmuştu. Çoktan hava kararmış olmalı dünden beri kimseyle görüşmüyorum. İki gün boyunca sadece tek başıma bulunmuş ve kimseyle iletişim dahi kurmadan yapmam gereken şeylere odaklanmıştım.

 

"Neler buldun Prenses?" uzun süren sessizliğim tekrar Ölü Ruh tarafından bozulmuştu.

 

"Neler bulmadım dedem daha az cümle kurmuş olurum. Larut burada ne saklamış. Ve bunu kimse şu ana kadar bilmiyor benim dışımda. Aslında burada Esila 'yla olan tüm planlarının taslakları mevcut. Dani' yle nasıl iletişim kurmuş olduklarını bile öğrendim. Kardeşimi öldürmek için neler yapmışlar. Ama bu Kanlı Dolunay Gecesi sonrasında olan bir plan. Çünkü taslaklar bunu gösteriyor. Dani 'nin varlığını kimse aslında kolay kolay bulamaz ama Larut bulmuş. Hemde birçok ruhu çağırma konusunda kullanılan büyülere başvurmak kaydıyla. "dedim elimdeki notalara hayretler içerisinde bakarken.

 

" Amacına o kadar sıkı sıkıya bağlı ki bunun getireceği zararları umursamamış bile. "dediğinde neyden bahsettiğini anlamakta güçlük çektim.

 

" Ne zararı? "demiş ve vereceği cevabı beklemiştim sessizce ama içimdeki merak duygusunun bendeki bıraktığı hasarlarla.

 

" Her büyü kişide küçükte olsa izler bırakır. Ama bu yasaklı ve yapılması çok meziyet gerektiren bir büyüyse işte bu kişinin yaşamına zarar verir ve büyü onu ele geçirerek kendine tutsak eder. Bir nevi ceza gibi düşünebilirsin." demesiyle kaşlarımı çattım. Nasıl bir tutsaklık acaba diye kendi kendime düşünürken aklıma bir anda bir düşünce peyda oldu.

 

" Sonsuz yalnızlığı kabullendi. Onun için kimseyle aynı yerde bulunmuyor kardeşiyle bile. Ama sadece bu olamaz. Başka bir şey daha var." dedim sesimdeki şüphenin yeniden yeşeren tohumlarıyla.

 

"Larut bu yaptıklarının ardından sonsuz bir döngüye hapsoldu. Bu döngü bildiğin bir döngü değil. Sadece bir anı ama seni her gün ele geçirip sana ıstırapla sınayan bir döngü." demesiyle aklıma sadece bir anı kırıntısı düştü.

 

"Onu tek bir şey yaralayacak kadar acı verici olur. O ise Aron 'un öldüğü an. Oradaydı değil mi? Aron öldüğü an, Esila' nın bedeni silindiği an oradaydı ve olan bitene üçüncü bir göz olarak tanık oldu. Ve asırlardır bu anı her daim yaşayıp duruyor bir ceza niyetiyle. Yaptıklarının cezası bu. Ama hiç belli etmiyor ya ustaca saklıyor ya da çoktan aslında o döngünün ona sunduğu şeye boyun eğdi. "dedim elimdeki notalara boş bir bakışla bakıp derim bir iç çekerken.

 

" Doğru. Gerçekten sadece küçük bir ipucu bile sana yetiyor sonrasında sen zaten düğümü çözüp duruyorsun. "dediğinde keşke gerçekler böyle olmasaydı ve bende tahmin etmeseydim.

 

Çok yıprandım gerçek anlamda bir şeyleri anlamak onu bir yere yerleştirmek ve gerisingeri dönüp baştan sona yapboza uzaktan bakıp eksik parçayı aramaya koyulmak zordu artık ve ben parçalanmış bir halde devam etmek için çok fazla mücadele verip kendimi tüketiyor bana getirisi olan zararı umursamıyorum.

 

"Sadece bir şey sormak istiyorum aslında ilk sormam gerekiyordu ama sormaya cesaret edemedim. Aslında aklımda bir şey var ama emin olamıyorum." dedim ve bu dediğimi kabul edip etmeyeceğini merakla bekledim.

 

"Seni dinliyorum Emira." demesiyle sertçe yutkundum.

 

"Senin kim olduğunu biliyorum. Sen Yezra 'ın babası ve Dani' nin en yakın arkadaşısın. Ament. Sensin o." dedim ve uzun bir bekleyişle onun cevap vermesini bekledim. Ama konuşmadı onun konuşmaması sanki bana cesaret verdi. Ve devam ettim. "Bundan bir yıl önce Victoria 'yla Ahrar' ın düzenlediği geziye katıldık ve orada ben başka yöne gittim. Ve bir evin içerisine girdim. Orada bir anıyı gördüm. Görmekle kalmadım yaşadım sanki. Orada ruhu silinen bir adam vardı ve bu olurken onun bu ölümü oradaki zemine kazınmıştı. Sen orada gördüğüm anıyı yaşayan kişisin. Dani, seni o an orada yok etti. Nasıl başardı bilmiyorum ama bunu sana yaptı. Şunun farkına vardım ne yaşamışsam ne görmüşsem aslında hayat sadece bana basamakları çıkmam için küçük ipuçlarını sunuyordu. Senin bu sayede kim olduğunu çözdüm. "dedim ve olduğum yerden kalkarak ayağa dikildim.

 

Konuşmasını istedim ama konuşmadı. Dediklerim ağır bu geldi? Ona kötü bir şey mi hissettirmiştim? Ama bu uzun zamandır aklımı kurcalayan bir şeydi. Neden hiçbir sebep yokken bana yardım etsindi ki? Neden bir anda karşıma çıkıp beni hata yapmaktan alıkoyup bana gerçekleri sunsun? Bir sebebi vardı ve ben onu sonunda öğrenmiştim. Zihnim yapboza uzaktan bakmayı öğrendiği an bunu anlamıştı.

 

Aslında o kadar karmaşık değildi etrafımdakiler sadece ben onları olması gereken yere koymamı tam yerleştirememiştim. Ama şu an öyle değildi ve hangi parça nereye ait hangi parça kiminle bağlantılı onun farkına varmıştım.

 

"Biliyorum belki bu senin için beklenmedik bir andı ama gerçekleri bilmem lazımdı. Ament sen ve Dehliz hayatıma girdiniz çünkü amaçlarınız aynıydı. Sevdiklerinizin intikamını almak istediniz. Onlara yapılan bu acımasızlığın bedelinin ödenmesi için uğraş verdiniz. Ve bunun için sizi suçlu bulmak hata olur. Çünkü bende bunun için uğraşıyorum. Konuşmak istemezsen anlarım ve seni beklerim. Ama yine de her şey için teşekkür ederim. Bana her koşulda yardımcı oldun. "demiş ve olduğum alanı terk etmeden hemen önce birkaç Larut 'a ait notaları yanımda götürme kararı almıştım.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Kuleye geldiğim anda kuledeki sessizlik dikkatimi çekti. Şu an akşam yemeği yenilmesi gerekirken tam tersi bir durum vardı. Kulede değillerdi. Çalışanlara sorduğumda bir davet olduğu için kuleden ayırmışlardı. Şaşkın ifadem çalışan kızın da dikkatini çekti.

 

Bu aniden olan davetin sebebi neydi ve bana neden kimse haber vermedi ki? Çalışan kız yanımdan ayrılıp kendi işinin başına gittiği anda bende olduğum yerden odama çıkmış ve biraz dinlemek adına kısa bir sıcak duş almış sonrasında dinlemek adına yatağıma geçmiştim. Yatağa uzanıp gözlerimi kapatmış ve zihnimi dinlendirmiştim.

 

Uykuya telsim olup karanlığın o ücra köşelerinde gezinip duruyordum. Zihnim çoktan uykuya teslim olup kendini düşünceler silsilesi içerisine bırakmıştım.

 

Uykunun o tatlı kollarına sığındığım an birden ismimin zikredilmesini duyduğum anda kapalı olan gözlerimi açmak için girişimde bulundum. Kimdi bu? Gözlerimi karanlığa açtığım anda karanlık içerisinde karşımda duran silüetin kim olduğunu anlamaya çalıştım. Victoria bana doğru eğilmiş endişe içerisinde uyanmam için bana sesleniyordu.

 

"Victoria." dedim sorarcasına neden burada olduğunu anlamak adına.

 

"Emira kalk. Hiç iyi şeyler olmuyor. Bir terslik var." dediğinde ne tersliği demek istedim ama ilk an olduğum yerden doğrulup sırtımı yatak başlığına yasladım. Zihnim hâlâ bulanık sularda yüzen bir kağıttan gemiydi. Ve bir rüzgar eşliğinde bunda yıkılıp gidecek kadar savunmasızdı.

 

" Sakin sakin anlat ne diyeceksen." demiş ve karşımdaki bedeni yatağın ucuna oturup anında bana kalbinde yatan korkuları sözcüklere dökmüştü.

 

"Bir davet var." dediğinde yani varsa var dercesine baktım. O sırada sesli bir şekilde esnemiş ve hâlâ uykunun esaretinde olan gözlerimi ara sıra açık tutmaya zorluyordum. "Ama bu davet çok garibime gitti. Çünkü her krallık bu davete çağrıldı . Çok büyük bir davet bu. Asıl şüpheci tarafı ise bu davet şu an krallığında oğlunu kaybetmiş kral tarafından veriliyor. Ben burada bir tehlike seziyorum. Bu işin peşine düşelim. Bak bu hiç normal değil. Hem bu davet çok acele bir şekilde gerçekleşti. Ve şu an herkes orada bence bu işin altından Dani ve Esila çıkacak. "demesiyle ani da bir şok dalgasıyla tüm uykum kuytu köşelere çekildi ve zihnimde kısık çınlamalara sebebiyet verecek çığlıklar yankılandı.

 

" Emin misin? "dedim ve onun cümleleri beni korkuların kollarına savunmasızca bırakıp oraya hapsetti. Evet dercesine başını salladı." Bak öncekile bundan emin olmak lazım. Bunun için bana kısa bir süre ver. Doğruluğunu tespit edince sana haber veririm ve eğer doğruysa ona göre hareket ederim." demiş ve aniden yataktan çıkmak için harekete geçmiş ve yataktan çıkıp alel acele giysi odasına geçip ardımdan kapıyı kapatmıştım.

 

Giysi odasına gelince hemen zihin bağından Ölü Ruh 'a seslendim.

 

" Ölü Ruh orada mısın? Acil senden bir şey isteyeceğim. "demiş ve olduğum yerde kıpırdamadan beklemiştim.

 

" Prenses ne istiyorsun bu endişeli halinin sebebi ne? "dediğinde hemen bana cevap vermesi ardından konuşmaya devam ettim.

 

" Bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Şu an kuledekiler bir davete gitti ve bu davetin Dani ve Esila tarafından düzenlenen bir davet olduğunu düşünüyor Victoria. Bu doğru mu? Eğer öyleyse ona göre bir şey yapmam lazım." demiş ve vereceği cevabı içime çöreklenen korku, gerginlik ve endişeyle beklemiştim.

 

" Emin misin? Davet gerçekten dediğin gibi onlar tarafından mı düzenlediğini düşünüyorsun? "demesiyle kafamı aşağı yukarı salladım. Sonrasında Ölü Ruh devam etti." Ama bekle sana haber vereceğim birkaç dakika içinde. "demiş ve ortadan kaybolmuştu.

 

Olduğum yerde öylece dikilmiş ve zihnime düşen acımasız düşüncelere kapılıp gitmiştim. Öyleyse ne yaparım diye içim içimi yiyordu. Sakin kalıp bu daveti onların aleyhine çevirip günün sonunda mağlup olarak oradan çıkmalarını sağlamak istiyorum. Keza içimden bir ses bu karşılamanın hiçte iyi şartlar altında sona ereceğini hissetmiyor. Dakikalar saniyeleri tüketirken sonunda zihnimdeki gürültünün yarılıp sadece bir sese odaklandığı an bu ses Ölü Ruh 'un sesi olmuştu.

 

"Emira dediğin gibi o krallıkta verilen davet Esila ve Dani tarafından düzenlenmiş. Ama bilmen gereken bu değil daha kimse daveti onların verdiğini bilmiyor. Ne yapmayı düşünüyorsun. Aklında bir şey varsa yardımcı olmak isterim." dediğinde kısa bir süre duyduklarım sindirmeye çalıştım.

 

Bu daveti ne amaçla vermişlerdi? Ne içindi bu tantana? Olduğum yerden yavaşça harekete geçip odanın bir ucundan bir diğer ucuna kadar gidip geldim.

 

Kaygılı halim düşünmemi engelleyecek görüntüleri zihnime sızdırıyor ve aklım bulanıyor, aldığım nefes bana acıdan başka bir şey vermiyordu. Küçük adımlarla gidip geldiğim odada bir patlama senfonisi yaşadı bedenim. Bu acı veren bir senfoniydi. Ne yapacağımı, nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilmemek ürkütüyordu. Kulaklarımda boğuk bir çınlama yankılanıyor ve aldığım nefesler yetmiyordu. Bu ani gerçekleşen durum beni ummadık bir anda yakalamıştı. Keza bence bu ani yakalanmalara alışmam lazım çünkü düşmanlarım fazla aceleci ve çok acımasızdı. Buldukları fırsatı değerlendirmek konusunda uzmandılar.

 

"Ben—" dedim ama devam edemedim. Ne demeliyim bilmiyorum ki. Aklıma onları kıskıvrak yakalayacak bir düşünce daha gelmedi ki! Parmaklarımı sertçe saçlarımın arasından geçirip, sesli soluklar alıp verdim. Olduğum yerden hareket etmeyip dalgın bakışlarımı aynaya kaydırdım. Aynadaki yasımama bakıp onların bana yaşattığı etkiyi kendime gördüm. Rengim solmuş, bakışlarım donuklaşmıştı. Çaresizliğin silik izleri yuvarlak suratımda yer edinmiş mavi harelerim titreşerek yansımama bakarak geldiği hali soluk almadan izler olmuştu. Yumuşak yüz hatlarım, hafif aralık olan dudaklarımdan kaçan nefesler, titreyen bedenim...

 

Bu yansıma bana mı aitti? Beni bu hale getiren onlar mıydı? Neden bu kadar çaresiz duruyordum? Korktuğum neydi? Onlar mı? Hayır. Vereceği zararlar mı? Kim bilir.

 

Aynaya doğru ilerledim. İki elim usulca makyaj aynasının masasının yüzeyine yaslandı ve yavaşça eğilerek kendime daha yakından baktım. Kendime hatırlatmak istedim kim olduğumu. Ne için çabalayıp durduğumu. Gözlerimi birkaç saniye kapatıp kendime gelmek için zaman tanıdım. Bu gece onlar için zehir zemberek olacaktı. Bu gece onların o kötü emellerini yerle bir edip kendi emellerimi gerçek kılacak ve onlara kim olduğu neler yapacağımızı gösterecektim. Gözlerimi açıp aynanın önünde çekilmeden hemen önce şu cümle dudaklarımdan döküldü.

 

"Ruhumun içindeki gizli diyarlara açılan kapıları aralayıp oradaki cehenneme onları hapsedeceğim. İşte şimdi dönme vaktiydi kendi karanlıklarıma. Ve o karanlıklarımla düşmanlarımı karanlığa boğmaya."

 

Giysi odasından çıkar çıkmaz hâlâ bıraktığım yerde sessizce oturmuş beni bekleyen Victoria 'yı gördüm. Benim çıktığımı görünce o sessizliği yok oldu ve bakışları bir şeyler öğrenmiş olup olmadığımı öğrenmek adına üzerimde dolaşıp durdu.

 

" Ne oldu doğru mu şüphelerim?" demesiyle sessizce kafamı sallayarak doğru olduğunu ona belirttim. Kabul etmemle anında bedeni gerildi ve yüzünden kanı çekilmiş bir ölü gibi karşımda durmaya başladı. "Ne olacak şimdi?" dedi korkunun o esrarlı izleri onu çepeçevre sarıp etkisinden uzun süre çıkarmayacak kuvvetiyle.

 

"Bir planım var ve eğer bir terslik olmazsa bu gece onlara gününü göstereceğim. Senden istediğim birkaç şey var onu yapmanı istiyorum." demiş ve onu az da olsa korkusundan çekip alabilmiştim.

 

"Bu davete Varisler gidip gitmediğini öğren gitmedilerse bizlerle gelecek. Sende hazırlan davet için. Ve olabildiğince gösterişli olsun kıyafetin. Sen ve Varisler benden önce gideceksiniz. Ben sizden o dakika sonra orada olacağım." demiş ve diğer istediğim şeyleri ona anlatıp hızla kuleden ayrılmıştım.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Karanlıkta ilerlerken sarsak adımlarla gitmem gereken yere doğru etrafımı kontrol ederek ilerliyordum. Başıma geçirdiğim pelerin yüzümü gizliyordu. Kuleden çıkıp soluğu Avcılar Krallığı'nda almış ve gitmem gereken yere aceleci adımlarla giderken zihnimde endişelerim bir insan suretini alarak benimle konuşuyordu.

 

Yapmam gereken şeyi biliyorum. Peki o yapması gereken şeyi yapacak mıydı? Sonunda gelmem gereken yerin tam karşısına gelip aşağıdan yukarıya bakıp onun varlığını aradım. Etraf karanlık ve sessizdi. Burada olmasını umut ediyorum. Eğer olamazsa diğer planımı devreye sokmam gerekiyordu. Kapının önünde durunca adımlarım yavaşça kapıya elimi yasladım ve öne doğru kapıyı ittim.

 

Kapı tamda tahmin ettiğim gibi açıktı. Geriye doğru giden kapının bıraktığı boşluktan içeriye doğru adımladım. Daha önce geldiğim yoldan ilerleyerek bulunacağını düşündüğüm odaya doğru ilerledim. İçerisi karanlıktı. Sessiz olmaya dikkat ederek ilerliyordum. Sonunda loş ışığın aydınlattığı tarafa geldiğim an aralık olan kapıda bana sırtı dönük bir şekilde bir şeylerle uğraştığını gördüm. Derin bir nefes alıp kendimi diyeceklerim için hazırlamaya çalıştım.

 

Kapıyı öne doğru iteledim ve sert baskın adımlarla içeri girdim. Çıkardığım sesleri duyar duymaz anında arkasına doğru dönmüştü. Pelerinin şapkası yüzümü örtüp durduğundan yüzümü göremiyordu. Sadece çenem açıkta duruyordu. Bedenimin her iki yanında duran kollarım yavaşça harekete geçtiği an onun kıpırdamadan bana baktığını, kim olduğunu anlamaya çalıştığını bakışlarından görmüştüm. Parmaklarım pelerinin her iki tarafından şapkasını tutup geriye doğru atarken ona alaycı bir gülümsemeyle bakıp konuşmuştum.

 

"Merhaba Larut." dememle olduğu yerde şaşkınlıkla elinde tuttuğu kitabı yere düşürdü. Ah gelmemi hiç beklemediğini bu kadar belli etmemeli. Çok rahat bir şekilde içeride ilerlemeye başladım. Bakışlarım en çok etrafa çevrili haldeydi.

 

"Görüşmeyeli uzun zaman oldu. Beni özledin mi?" diye hâlâ sesimdeki o alaycı üslupla konuşurken etrafta ilginç bulduğum şeyleri kısaca süzüp bir yandan da göz ucuyla ona bakıp ne tepki verdiğini görmeye çalışıyordum.

 

"Beni gördüğüne pek sevinmemiş gibisin." dedim sahte bir alınganlıkla. "Oysa ben seni görmeye geldim buraya kadar. Gelmem seni rahatsız mı etti? Neyse ki bu umurumda değil. Yoksa çoktan gitmiş olurdum." demiş ve arkamda bulunan rafa omzumu yaslayarak onun hâlâ bu koyu rahatsızlık veren sessizliği bozmasın bekledim.

 

"Neden buradasın?" diye sorduğu an ona sahte bir tebessümle bakarken sorusunu yanıtladım.

 

"Ah çok göresim geldi seni. Bir gelip bakayım dedim. Nasılsın?" dedim ama bu öylesine sorulmuş bir soruydu bunun o da farkındaydı zaten. "Görmeyeli daha çok çökmüş gördüm seni. Eh vicdan azabı insanı tüketiyor. Keza bu çok açıkça sende görülen bir şey." dedim iğneleyici bir şekilde. İfademde onu yeren bir ifade ve ses tonum bu gördüklerimden dolayı yaşadığı memnuniyeti belli eden bir tınıda çıkmıştı.

 

" Buraya neden geldin? Beni görmek için gelemediğin aşikâr. "demesiyle başımı yana atıp ona hissiz bir ifadeyle baktım. Bakışlarım bunun olmasının imkansızlığını yansıtıyordu. Keza bunu bu loş ışıkta görmesede sesim ve hal ve hareketlerim çok belli ediyordu. Yavaşça olduğum yerden ayaklanıp ona doğru ilerledim.

 

" Sıkılıyor olmalısın. Uzun yıllardır sessizce kendi başına yaşayıp gittin. İnsan yüzü görmemek kötü olmalı ama hak etmediğin anlama gelmiyor değil mi?" dedim buz soğukluğunu barındıran sesimle. Birkaç adım kala durdum. "En büyük düşmanın vicdanındır. Bu bilen biriyim. Ama şimdi benim bildiklerimle değil senin bilmediklerinden konuşalım olur mu?"diye sakin bir sesle konuşup asıl amacımı ufaktan çıtlattım." Şimdi buraya şunun için geldim. Senden benimle bir yere gelmeni istiyorum. "demiş ve tam o ısrar etmek için hazırlanacakken anında işaret parmağımı her iki yana salladım." Bu bir istek değil Larut. Bir emir. Çünkü bunu yapmak zorundasın. Ne kendin için ne de benim için. Zarar verdiğin onca insan için. "demem onun zihninde büyük bir karmaşa yarattı. Ne için onu bir yere götürmek istediğimi anlamaya çalıştı.

 

" Nereye gideceğiz? "diye sormasının ardından ona hemen cevap verdim.

 

" Ah çok hoşuna gideceğini düşündüğüm bir yere gideceğiz. Ama ondan önce seni bu kılıktan kurtarmam gerek. "dememle aniden bakışları üzerinde duran kıyafetleri buldu.

 

Ani bir parmak şıklatmasıyla üzerindeki elbise siyah bir davet kıyafetleriyle değişti. Saçı başı birbirine girmiş hali yok oldu ve tıraş olmuş yeni haliyle karşımda duruyordu.

 

" Hazır olduğuna göre şimdilik diğer adımı yerine getirmek kaldı." demiştim bir sır emmiyetine sahip bir sesle. Hızla bir portal açmış ve hemen oraya doğru ilerlerken beni takip etmesini işaret edip portaldan içeriye geçiş yapmıştım.

 

Geldiğimiz yer davet alanının olduğu yerdi. Biraz bir gecikme yaşamış olabilirdik ama geceye damgasını vuracak faaliyetlerim vardı. Ve bu çok ses getirecekti. Davet alanının yapıldığı alana geldiğimiz an ben planımı yapmak için ayrı bir yerde bulunmam lazımdı.

 

Şu an Larut davet alanının herhangi bir odadasında dururken ben yapmam gereken şeyleri yapmak için harekete geçmiştim. Ona olduğu yerden ayrılmama için epeyce bir tembihlemiş ve her koşulda ona güvenmediğim için onu yapmış olduğum bir kalkana hapsetmiştim. Ne olur ne olmaz son anda buradan kaçma ihtimali vardı. Kimseye güvenmemem gerektiğinin fazlasıyla farkında olan biriyim.

 

Sonrasında hazır olup hızla Larut 'la davet alanına doğru geçecek ve tüm davet alanında bulunan herkese büyük bir şaşkınlık yaratacaktım. Ama en çok o kızıl şeytana....

 

Yapmam gereken işleri hallettikten sonra gece için hazırlanmış ve aynada son kez kendime bakmıştım. Bu gece nöbeti rengi benim için siyahtı.

 

Siyah bir balo elbisesi giymiştim. Giydiğim balo elbisesinin etek kısmı çok kabarık değildi. Hafif basıktı belimden aşağıya doğru. Elbisenin kol kısmı omuzlarımda sonlanıyordu , dantel işlemli göğüs kısmında bel kısmına kadar bu dantel işlemler devam ediyor sonrasında etek kısmı saten kumaş olarak tasarlanmıştı. Elbisenin ön kısmında göğüs dekoltesi yoktu ama sırt dekoltesinde üç farklı yönden üç adet zincir şerit halinde asılı dururken bu zincirlerin hemen üstünde siyah ve beyaz iki adet yılan figüri vardı.

 

Bu iki siyah beyaz yılan iç içe geçmiş bir halde bulunuyordu. Her adım atışımda tenime değince bir ürperti beni ele geçiriyordu. Elbise kısa kollu olduğu için siyah saten bir çift eldiven giymiş ve tek bir yüzük takmıştım. Acıma uygun bir siyah taşa sahip yüzük . Son olarak da simsiyah taşlarla bezeli göşterişli bir taç takmış saçlarımı omzumun gerisinden salık bırakıp gece için olan hazırlığımı bitirmiştim.

 

Hazır olduktan sonra anında Larut 'un olduğu alana geçiş yapmıştım. Odadan çıkmadan hemen önce Victoria' ya seslenmiş ve orada olup biteni anlatmasını istemiştim. Ve bana seveceğim haberleri vermişti. Tamda onlar kendilerini taktim etmeye hazırlanırken biz içeriye girmek için hazırlık yapıyorduk.

 

Davet alanının olduğu alana geldiğim anda yanımda duran Larut 'a yandan bir bakış atarak ona derin anlamlar içeren bir ifadeyle bakmış ve asla benim istemediğim şeyleri yapmasından kaçınmasını işaret etmiştim. Larut sadece donuk bir ifadeyle bana bakmıştı. Kalp krizi geçirmiyordur umarım çünkü öyle bir hali var. Acaba uzun zaman sonra insanlarla iç içe olmak ona korku ve endişe mi verdi?

 

Anında sağ elini kaldırıp bana doğru uzatınca sol elim onun iri nasırlı avucu içerisindeki yerini aldı ve yavaşça bakışlarım bana arkası dönük olan yan yana duran iki çifte kaydı. Her şeyden habersizce davet salonunun tam ortasında durmuş konuklara dönüp konuşmaya hazırlandıkları an daha bizi yeni yeni fark eden davetlilerden bakışlarımı çekip Larut 'a tekrar çevirdim ve başlayalım işareti verirken yavaşça ilerlemeye başladık.

 

Biz içeri adım atarken artık çoğu kişi çoktan bizi fark etmiş ve herkesin bakışları artık Esila ve Dani' den çekilmiş sadece bize bakıyordu.

 

Ah aslında bu geceye Larut 'la gelmem delilikti. Çünkü çoğu kişi onun bana verdiği zararı biliyordu. Neye sebep olduğunuda. Ama şu an şartlar bunu gerektiriyordu yoksa bende ona meraklı değilim. Ama düşmanımı bozguna uğratmam için bu şarttı. Esila' nın bu gece tüm dikkati Larut 'ta olmalıydı. Ve Dani' ye pür dikkat odaklanamam gerekiyordu. Her şey bir diğer olay içindi. Dani olanı anlamaya çalışıyordu. Yana döndürdüğü bakışları Esila 'ya çevirmiş ve ona bakarken bu garip olayı anlamaya anlamdırmaya çalışıyordu.

 

Artık tamamen fark edilince bize sırtı dönük olan Esila ve Dani 'de olduğumuz tarafa döndü. İkisi arkalarına dönüp bize baktığı anda Eslia' nın yüzündeki o büyük şaşkınlığı gördüm. Zaten benim geleceğimi ikisi az çok tahmin ediyordu. Fakat yanımda Larut 'u görmeyi asla beklemiyordu.

 

Dani ise sakince bu durumu karşılamış ama asıl niyetimi anlamaya çalışır bir hali vardı. İkisi bana döndüğü anda yüzümde onları dumur etmiş olduğum durumun galibiyet tebessümü vardı. Bakışlarımda yatan o ışıltılı ifade, onları hiç ummadığı anda canlarını yakacağımı belli etmek için çırpınırken ben yavaşça onu yok edip oraya sadece alınmış bir ifadeyle bakmaya başladım. Larut 'un avucunda duran elimi çekip iki elimi önümde parmaklarımı iç içe geçirmiş bir şekilde onlara baktım.

 

"Ah yoksa bizi beklemiyor muydunuz?" dedim hafif şaşkınlıkla. "Ama sorun değil sizi bu gece yalnız bırakmamak adına buradayım." dışarıdan bakan sanki dostça onlarla sohbet ettiğimi sanır ama aslında içimdeki duyguları dışarıya yansıtmıyordum. "Baksana Esila yanımda kim var. "dedim ve kısa bir süre Larut 'a baktım. Halinden hiç memnun olmadığı aşikârdı ama bu kimin umurunda ki? Burada olma sebebini biliyordu. Ona göre hareket etmesi gerek. Bakışlarımı Larut' tan çekip tekrar Esila 'ya çevirdim." Yasak aşkın Larut. Onu gördüğüne pek sevinmemiş gibi bir halin var. Yoksa eski anıların mı depreşti onu görünce?" dedim sahte bir merakla ama bakışlarım onun bu surat ifadesini görmenin verdiği memnuniyetini yaşıyordu.

 

Esila ne kadar çaktırmamaya çalışsa da kendine gelmesi ve her zaman ki haline dönmesi uzun sürecek gibi duruyordu. Hâlâ Larut 'a mı aşıktı? Bunca zamandan sonra bile mi? Hayret nerdeyse bana bir kalbi olduğuna inandıracak.

 

Dani' ye çevirince bakışlarımı bana baktığını ve şu an Esila 'ya yaptığım şeyle pek ilgilenmediğini gördüm.

 

"Bu gece burada en güzel kadın olduğunu söyleyebilirim." dediğinde iltifatına çok ima içeren bir şekilde cevap verdim.

 

"Senin için aynısını söylemek çok zor. Bu gecenin en yakışıklı beyefendisi kim sen çok iyi biliyorsun." demiş ve sadece kısa bir saniye bakışlarımı davetliler arasında gezdirip aradığım kişiyi bulmaya çalışınca birkaç masa geride yanında bulunan Loya hanım ve Rauf beyin arasında duruyordu.

 

Ahrar tüm yakışıklı sert yüz hatlarına sahip çehresiyle bana bakıyordu. Lacivert harelerinde yatan kaygılı ifade arasında bana yönelik olan korkusunu görmemek aptallıktı. Onunla bakışlarımız kesiştiği an derin bir iç çekmişti. Çok dikkat çekmemek için ondan fazla oyalanmadan bakışlarımı çekmek için çaba sarf ettim.

 

Bakışlarımı ondan çekmeden hemen önce yüz ifadesinde hata yapmamı istemeyen bir istek yatıyordu. Ama bunun sebebi kendime zarar vereceğim bir hata yapmamaktı.

 

Bakışlarım tekrar Dani 'yi bulduğu an kime baktığımı tahmin etmiş olmalı ki hiç istifini bozmadan karşımda dikilmeye devam ediyordu.

 

"Ah bu dediğin cümleden sonra kalbim kırılmadı diyemem." dedi bakışlarındaki yalan alınganlıkla. Hiç inanmadığım ve ilgilenmediğimi bakışlarımda belli ettim.

 

Bu halimi gördüğü an dudakları iki yana kıvrıldı. Sonra birkaç adımda yanımdaki yerini aldı.

 

"Ah sevgili konuklar bence kim olduğumu anlamışsınızdır. Ama yine de söylemek isterim. Evet düşündüğünüz gibi buradayım. Eski Trolyaj Krallığı 'nın Kralı Dani." diye kendini tanıttığı anda davetliler arasında birden fazla şaşkınlık nidası koptu. Bense bu olaya sadece gözlerimi devirip karşılık verdim." Bu gece burada sizlere aslında kim olduğumuzu ve neler yapacağımızı göstermek adına geldik. Evet yalnız değilim yanımda eski kraliçeniz Esila var." demesiyle hepsi Esila 'nın olduğu yöne baktı ama Esila kendini zar zor tutarak kendini taktim eden Dani' ye bakmıştı.

 

Ortam fazlasıyla gerilmiş ve herkes pür dikkat tehlikeye odaklanmak zorunda kalmıştı.

 

Yanımda duran Dani yavaşça bana doğru eğilip sessizce konuşunca ona nefretle baktım.

 

"Ah acaba benimle dans etmek için kadınlar yarışa girecek mi? Ama ben sadece tek bir kadınla dans etmek istiyorum. Onun kim olduğunu biliyorsun bence." dediğinde yavaşça başımı ona çevirdim ve bakışlarımda yatan üstünlük ifadesiyle ona bakıp şunları zikrettim.

 

" Buna layık olduğunu düşünmen ne zavallı bir düşünce. "demiş ve bakışlarımı ondan çekmiştim ama çekmeden hemen önce onun o buyurgan ifadesinin hemen yanında gördüğüm o iğrenç sırıtışı sinirlerimi zıplattı.

 

Yanımda tekrar davetlilere yönelik konuşunca anında birden jet hızıyla ona baktım.

 

" Ah konuklar dansı ilk başlatan ben ve sevgilisi prensesiniz Emira olacak. Sizlerde bize eşlik edin lütfen." dediği anda yaptığı oyunu yüzünden tüm gözler bana döndü.

 

Geri çekilmek için geç kalmıştım oyununa gelmiş ve az önce söylediğim lafı bana yutturmaya çalışmıştı. Ama unuttuğu bir şey vardı. Bana kafa tutmadan önce benim yapacağım hamle onun için yıkımdan farkı olmazdı ama ı bunu bilmiyor ve nedense bunu göstermek için can atıyorum. Düzenbaz adamın tekiydi. Kestirmeden her daim amacını yerine getirmeyi amaç edinmiş bir kalpazandı.

 

Dani işaret verince bir anda sessizliğin hüküm sürdüğü salon bir anda müzikle doldu. Herkes ilk an ben ve Dani 'ye odaklandı. Dani bana dönmüş elini uzatmışken derin bir nefes alıp yönümü ona döndürmeden hemen önce Larut' a manalı bir şekilde baktım. Dediklerimi harfi harfine yerine getirmesini bizzat göstermekten çekinmedim.

 

"Neden seni davete götürüyorum biliyor musun Larut?"

 

"Hayır bilmiyorum ama bir amacın olmalı." dediğinde elbette var dercesine bakmış ve devam etmiştim konuşmaya.

 

"Gideceğimiz yerde Esila 'da olacak." der demez anında soluk almayı bırakmış ve bana bakmıştı. "Meral etme kendi bedeninde değil gideceğimiz krallığın kraliçesinin bedeninde olacak. O ve Dani bu gece orada ve bende gidiyorum ama sende gelecek ve yapmam gereken şey hakkında bana yardımcı olacaksın. Israr etme her türlü geliyorsun çünkü bunu yapmaya mecbursun. "demiştim ve o sessiz kalarak dediğim şeyi kabul etmişti.

 

Bakışlarım önüme dönünce Dani 'nin hâlâ havada duran eline baktım. Ona bakmak bile midemi bulandırıyorken birde onunla temas içerisinde olmak benim için en büyük işkenceydi. Tek dayanağım şu an ellerimde eldiven olması ama onun eli belime yerleşecek ve sırt dekoltem tam belime kadar uzanıyordu. Yanlış elbise seçimi diye buna derim.

 

Yavaşça ona doğru bir adım atarak bakışlarımı ona çıkardım. Ve sinsi gülümsemesi, bakışlarına yerleşmiş erken galibiyetin ifadesine sadece gözlerimde ondan rahatsız olduğumu belirtmekten asla kaçınmadım ama ondan çekinmediğimide bariz belli ettim. Cesaretimden taviz vermeyerek uzattığı eline son kez bakıp sol elim onun sağ avucuna istemeye istemeye yerleştirip sağ elimi onun omzuna yasladım.

 

Dani bu hareketimden sonra sol elini belime yerleştirip başını hafifçe eğerek çalan müziğe eşlik edecek dans figürüne başladı. Ona ayak uydurup kısa bir süre etrafa çevirdiğim bakışlarım arasında herkesin bana baktığını ve hayretler içerisinde neden bu adamla dans ettiğimi anlamaya çalışıyordu. Kimse neyi amaçladığımı anlayamazdı.

 

Olabildiğince Ahrar 'ın olduğu yöne bakmamaya çalışıyorum çünkü onun bu durumdan kati suretle hoşlanmadığını, şu an öfkeden deliye döndüğünü, beni bu durumdan kurtarmak için nasıl çırpındığını tahmin edebiliyorum. Ama maalesef şu an bu iğrenç adamla dans etmem lazım.

 

Tekrar bakışlarımı ona çevirdim.

 

"Sessizliğin beni üzüyor Prenses." dediği anda ona diktiğim huzursuz bakışlarım bu dediği şeyin benim için bir anlam ifade etmediğini de yansıttı.

 

"Emrivaki yaparak benimle dans etmek istemen ise beni rahatsız etti. Ben bir şey demiyorsam senin konuşmaya hakkın yok Dani? Yanılıyor muyum?" çatallı sesim, bakışlarımda onu boğmak için can atan sabırsızlığım ama zihnimdeki biraz daha dayan diyen çağrı dayanmam ve bu olan biteni şimdilik alttan almam için telkin edip duruyordu. Dayanabilirim çünkü gecenin sonunda istediğimi elde edince bu yaşanan katlanır seviyeye ulaşacaktı.

 

"Ah her zaman bu asi tarafının beni cezp ettiğini saklama gereği duymayacağım. Biliyor musun diğer kadınlardan neden farklı olduğunu sonunda anladım." dediğinde hiç merakımı çekmediğini bakışlarımda gördüğü için küçük bir kahkaha attı. Dışarıdan bakılınca benim ne kadar soğuk durduğumu onunda bu durumdan ne kadar memnun olduğu görülür seviyeydeydi.

 

" Neymiş diğer kadınlardan farklı olan tarafım?Çok merak ettim." dedim sahte bir merakla. Sesim ne kadar isteksiz çıkmış olmalı ki yine gevşeklik göstermiş ve sağa sola doğru bedenlerimiz gidip gelirken Dani başını yana atıp beni kısaca süzerek sorumu yanıtlamıştı.

 

" Çünkü sen duygularınla değil aklınla harekete geçiyorsun. Karşında düşmanın dahi olsa onunla karşı karşıya gelmekten asla kaçınmıyorsun. Senin yerinde kim olsa şu an bu kadar soğuk kanlı olamaz. Anında yargara çıkarır ama sen duruma göre hareket edebiliyor ve asla kendinden taviz vermeyen bir şekilde duruma bağlı oluyorsun. Bu yanın beni büyülüyor. Zeki kadınları severim ama güçlü kadınlara bayılıyorum. Ve gördüğüm kadarıyla sen bu ikisini de taşıyorsun. "dedi bu halimden memnun haliyle. Sesindeki hoşnutluk midemi bulandırdı. Birde bana asılmıyor mu yüzüne sert bir şekilde yumruk atma isteğimi körüklüyor.

 

Cümleleri bitince dans figürleri değişince onun sağ eli benim sol elime yaslandı ve bir adım öne bir adım geriye doğru üç kere gidip geldim. Sonrasında bunu diğer ellerimizle yaptıktan sonra onun etrafında yavaşça daire oluşturacak şekilde ilerledim. Tekrar eski halimize geri dönünce ona cevap verme fırsatım oldu.

 

"Kendi adıma sevinmeli miyim dediklerin için?" dedim sesimdeki meraksız tonla. Bakışlarım kim olduğumu, ne kabiliyete sahip olduğumu bildiğimi yansıtıyordu.

 

"Ah hayır Prenses zaten kendinin farkında olduğunu biliyorum. Sadece söylemek istedim." dedi omuz silkerek.

 

"Her söylemek istediğini söyler misin böyle?" diyince küstahça başını evet dercesine salladı."Ah şımarık ve kendini beğenmiş insanları." demiş ve sanki yanlış bir şey söylemiş gibi mahçup bir ifadeyle ona bakıp sözlerimi düzelterek cevap vermiştim. "Yalnızlığa terk edilmiş silik ruhları pek sevmem diyecektim." dediğim anda bir anda yüz ifadesi değişti ve dediğim şeylerin ondaki rahatsızlık veren izlerini gördüm. Bu halini görünce yavaşça dudaklarım iki yana galibiyetin verdiği mutlulukla kıvrıldı. İşte böyle kişiyi dize getirip dumur ederim. Sadece anı kollarım ve zamanı gelince saldırıya geçerim.

 

"Şimdilik Prenses bir bedene sahip değilim ama sonra hak ettiğim güce kavuşmuş olacağım." dediğinde kısık bir şekilde kıkırdadım ve sonrasında bakışlarımı kısarak cevap verdim ona.

 

"Unuttuğun bir şey sen ne kadar çabalasanda eski bedenine kavuşamayacaksın. Sadece böyle sana ait olmayan bedenlerin içerisine girip duracaksın. Senin için ne kadar da zavallıca bir durum olsa gerek." dediğimde on üzülüyormuş gibi dudak büzerek. Ama içten içe bu halinin beni deli gibi mutlu ettiğini biliyordu. Onun güçsüz olması bana mutluluk verirdi.

 

" Sende şunu unutuyorsun ben şu ana kadar ne istediysem onu aldım Prenses. "dediği anda bu acımasızlığın onun için bir galibiyet olduğunu düşünen hali sadece ona tiksinerek bakmamı sağladı.

 

" Hayır istediğin şeyleri alamadığında oldu. "dedim ve çenemi yukarı kaldırıp ona tehlikeli bir ışıltının ele geçirdiği bakışlarımı diktim.

 

" Nedir o merak ettim? "dedi ne diyeceğimi duymak için sabırsızlanırken.

 

" Morte kolyesi. Onu ne kadar istediğini biliyorum ama ona hiç sahip olamadın. Bunun için çabaladın ama yine de elde edemedin. Ve—"dediğimde diğer söyleyeceğim şeyi merak ettiği için sessizliğimi kesmek için konuşmuştu.

 

" Ve ne? "diye sorunca ona gülümserken cevap verdim.

 

" Ben. Gözlerinde bana yönelik olan arzunu görebiliyorum. Bana yönelik olan o iğrenç tutkunu fark etmeyecek kadar aptal değilim. "dediğimde dudakları beni sinir edecek bir tebessümle aydınlandı.

 

" Ah bunu hiç saklamadım ki. Sana demiştim az önce zeki ve güçlü kadınlara bayılıyorum ve şu an sen benim için bir zaafsın. Ve bu zaafı elde etmek için her şeyi yapacağım. "dedi yoğun bir istekle fısıldarken.

 

Bakışları delice bir tutkuyla beni yoğun bir ifadeyle inceledi. Gözlerine yerleşmiş olan o arzu insanı ürkütüyordu. Şu an hedefinde ben vardım. Şu an bana olan bu yeni bir oyuncak isteyen ve onu elde edene kadar durmayacak şımarık bir çocuk inadına sahipti. Ve bu gardımı daha sağlam tutmamı gösteriyordu.

 

"En basit yollar zaafları olan kişilerden geçer ve sen şu an o basit yolun tam ortasında duruyorsun." demiştim. "Dikkat et devrilen ilk kişi olma." diyerek açıkça onu uyarmıştım.

 

"Ah bu uyarını dikkate alacağım güzel Prensesim." dediğinde her prenses diyişinde bedenim kasılıyor, midem çalkalanıyor, amansız bir darbe almış gibi sarsılıyor gibi hissediyorum. Derin bir nefes alıp kendimi güçlü olmak adına zorladım. Direncimi kırıyordu ve bunu açıktan açığa yaptığını bunu bana göstermekten çekinmediğini görebiliyorum.

 

Derin bir nefes alıp elimi tamda onun kalbine doğru yavaşça götürdüm. Ve avucumu onun kalbinin olduğu yerde tutunca bir an bakışları kısıldı ve ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalıştı. Bir anda o gevşemiş yüz ifadesi kasıldı ve kaşları çatılı halde dururken konuşmamla yavaşça ifadesi eski haline döndü.

 

"Kalbi olmayan bir ruha göre çok fazla duygu yüklü konuşuyorsun. Sahi kalpsiz bir ruh nasıl hissettiriyor?" dediğimde pişkin bir ifadeyle bana baktı.

 

"Sen söyle ruhu bile olmayan bir adamı sevmek nasıl hissettiriyor?" "dediğinde bakışlarım saniyelik bir farkla onun olduğu yöne kaydı. Ahrar olduğu yerde öfkeden zor zapt ettiği bedeniyle pür dikkat bana diktiği bakışlarını görünce hâlâ bakışlarım Dani 'yi bulmadan onun sorusunu yanıtladı.

 

" Yaşadığımı hissediyorum. Gerçek anlamda yaşadığımı." demiştim bunun benim için ne kadar önemli olduğunu vurgularken. Bu dediklerim onun daha çok moralini bozdu çünkü yine sahip olmak istediği kişi başka birini seviyordu.

 

"Biliyorum." dedim bakışlarımı ona çektiğim anda. Ne kast ediyorsun dercesine bakınca bu sefer galibiyetle bakan bendim."Bana aşık oldun. Ama bu normal bir aşk değil sen sadist bir şekilde bana aşıksın ve bu saf bir sevgi değil zarar veren türden." dediğimde bu açıklamayı yapacağımı tahmin etmemiş ve kısa bir şaşkınlık yaşanmıştı yüzünde.

 

"Anlamadığımı sanman tam bir aptallık. Neyse sorun değil zaten bir anlamı yok ki. Ucunda ölüm bile daha anlamlı gelir senin hislerinin bana yönelik olması." dedim bu sevgisini değersiz bir şekilde niteleyen sesimle.

 

Bunu dedikten hemen sonra bir adım geriye çekildim ve biten dansın ardından tam çaprazımda bulunan Esila ve Larut 'un olduğu yöne bakınca bana doğru gelemesini işaret verdim. Larut hemen olduğu yerden ayrıldı ve benim arkamdan gelerek beni takip etti. O sırada bende bizimkilerin olduğu yöne doğru ilerledim ve masaya gelince uzun zamandır kendimi güçlü tutmak için kastığım ifadeyi silip attım.

 

"İyi görünmüyorsun." diyerek bu durumdan rahatsız olduğunu sesine yansıtan Dehri 'ye hallediyorum bakışlarıyla bakıp yönümü Esila' nın yanına gitmiş olan Dani 'ye çevirdim. Değecekti. Yaptıklarıma değecekti.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Onlar bu yaptıkları yıkımın bedelini ödeyecek enkaz altında kalan onca ruh onca acısıyla onlara geri dönecekti. Ben Dani' nin yanında ayrıldıktan sonra Dani hemen soluğunu ortağı Eslia 'nın yanında almıştı. Ama biricik ortağı hiç iyi görünmüyordu. Ah bu manzara beni baya keyiflendirdi.

 

Keyifli halim dudaklarıma yerleşen memnuniyet gülümsemesi onların bu bocalamış halini görüyor ve gördüklerim beni fazlasıyla tatmin ediyordu. Yanımdan geçen kişileri , bana kınayan, aşağılayıcı bakışlarla bakan kimseyi umursamadan tek bir noktaya kitlenmiş bir şekilde olduğum yerde bulunuyordum. Bir terslik vardı. Evet bir terslik vardı.

 

Bakışlarım kısıldı ve Dani 'nin birden değişen yüz ifadesini izledim bulunduğum yerden. Neydi sorun? Dani' nin yüz ifadesi neyden ötürü bir anda değişmiş ve Esila 'ya yarın kızgın yarı endişe içerisinde bakmaya başlamıştı. Dirseğimi yanında durduğum masaya yasladım ve hiç kimseye bakmadan göz temasını kurmaktan kaçınarak biraz ileride hâlâ bıraktığım yerde duran ikiliye bakıyordum.

 

Bir ara Süreyya hanımın bana seslendiğini duydum ama dikkatim o kadar onlara kaymıştı ki dönüp bakmadım bile ona. Sonrasında Larut' un sesi kulağıma ulaştı. Konuşuyordu. Süreyya hanım ona birden fazla soru soruyor ama Larut olabildiğince soruları geçiştirmek için çabalıyor, onunla konuşmaktan kaçınıyor, çekiniyordu. Ah onca geçmişin verdiği vicdan azabı öyle kolay geçmezdi.

 

Ne ruhların yükü vardı onda. Tüm ölümler onun aracılığıyla gerçeklelemedi mi? Sinirli halimi yatıştırmak adına dirseğimin birkaç santim uzağında duran içeceğe aldığım gibi kafama dikip birkaç yudumda onu içtim. Bedenim gerginlikle kasılıp duruyor, nefes alışlarım düzensiz bir hal alıyordu. Bedenimden tüm ısı çekiliyordu sanki.

 

Avuçlarım soğuktan bembeyaz renge dönüşüyor sanki kan akışım yavaşlıyor gibi hissediyorum kendimi. Pür dikkat baktığım yönde en nefret ettiğim iki kişi bulunuyordu. Ve onlara bu geceyi unutulmaz bir gece kılmak için her şeyi yapmaya hazırım. Elimde duran boş bardağı masanın kenarına bırakıp kendimi yapmam gereken şeye hazırlamaya başladım.

 

Bakışlarım ölümün soğuk izlerini taşıyor, dudaklarım çığlıklarımı dışarı salmamak için düz bir çizgi almış ve kendini zor bela tutuyordu. Kalbim su derken zihnim öyle bir bağır ki zelzelenin şiddetli sarsıntıları o iki katili mahvetsin diyordu. Ama hislerim yavaşça hareket et ve bunun tadını çıkar onları savunmasız bir anda yakala ve düğmeye basarak bombayı patlat diyordu.

 

Gelecekti. Onların yalvar yakar merhamet dinlenecek olduğu günler gelecekti ama biraz zamanı vardı ve ne tesadüf ki beklemekten sıkılmayan bir tarafa sahibim. Olduğum yerde son kez o ikisine baktım. Dani olduğu yerden ayrıldı ve Esila 'yı geride bırakarak olduğumuz yöne doğru ilerledi.

 

Tam iki yana açık olan kapının önünde durup burdakilere seslenmek için hazırlık yapacağı an bir baş işaretiyle yanına Esila' yı çağırdı. Eslia hâlâ sarsılmış halinden tam çıkamamış ama bu gece yapması gereken şeyin farkında olması durumuyla az da olsa kendine çeki düzen verip onu çağıran Dani 'nin yanına doğru ilerlemeye başladı.

 

Başımı yavaşça yana doğru yatırıp sol omuzuma doğru düşen başımla bakışlarım bir an dirseğimin yanında duran bardağa kaydı. Küçük bir etki için yeterli bir sebepti. Davet alanında bulunan herkes sessizce fısıldayıp duruyordu. Tüm konu Esila ve Dani üzerine... Ah tabi beni de unutmayın. Çünkü biraz önce Dani 'yle yaptığım dans herkesin bana başka bir yönden bakmasını sağlamıştı. Ama onu yaptığım şeyle eskiye döndüreceğim yaptığım şeylerle.

 

Bir kolum masaya yaslı halde dururken diğer kolum belimin hemen yanında hareketsiz duruyordu. Derin bir nefes aldım ve Esila tam Dani 'nin yanında durup gelen davetlişere bakarken yüzündeki sarsıcı ifadesinin sebebini içten içe merak ettim ama şu an konum bu değildi.

 

Dani onun beline elini yerleştirip olduğumuz tarafa bakarken tam konuşmaya başlayacağı anda hemen yanımda duran bardak sertçe yere düştü ve bu sessiz ortamda büyük bir ses çıkmasını sağladı. Tüm bakışlar o an sesin geldiği yöne bakınca bardağın düştüğü yeri buldu.

 

Yani beni. Ama ben sadece bir yere bakıyorum. İki ezeli düşmanıma. Ah bir bilseler ne olacağını arkalarına bile bakmadan kaçıp giderlerdi. Ama bu bir sır ve bu bende saklı sadece. Sessiz olun ve biraz sonra olacak olanı sadece izleyin. Çünkü seyir keyfi baya iyi olacak.

 

"Bir şey mi demek istiyorsun Prenses?" diye sorunca Dani olduğum yerden yavaşça kıpırdayıp masaya yaslı olan kolumu kaldırıp iki elimi arkamda parmaklarımı birleştirip olduğum yerden onlara doğru yavaş ama kararlı adımlarla ilerledim. Bakışlarım belki de diyeceklerimi daha çok ifade ediyordu.

 

"Evet aslında bu gece için ne amaçladığınızı merak ettim." dedim ve arkamda bulunan parmaklarımı yavaşça hareket ettirdim.

 

Bir anda onların bile farkında varmayacak bir kalkan oluşturup etraflarında. Ama belki de beni iyi izleyen kişi parmak hareketimi takip ettiği anda bir şeylerin peşinde olduğumu anlardı. Bir anda ortam sessiz olduğu için topuklu ayakkabımdan çıkan o küçük tıkırtılar büyük bir etkiye sahip oldu.

 

"Bir şey amaçladığımızı düşündüren şey ne sana?" dedi Dani 'den önce söze atılan Esila. Hâlâ o bana bir hiçmişim gibi bakan ifadesi yoktu. Durgun ve zihninde dönüp duran düşünceler onu hissiz ifadelere itip durmuştu.

 

Sonunda oldukları yere ulaşınca bir etrafıma gelişi güzel baktığım anda hepsi neyin peşindesin dercesine bakıyordu. Ama bir kişi tam olarak ne yapacağımı biliyordu.

 

O kim mi?

 

Victoria.

 

Işıltılı ifadesiyle olduğu yerde bana büyülenmiş bir şekilde bakarken hemen solumda duran kişilere acıyarak bakıyor, sabırsızca bir an önce beklediği anın gelmesini bekliyordu.

 

Ah onu çok bekletecek değildim. Onunla bakışlarım buluştuğu an dudakları iki yana kıvrılıp bana o gördüğü manzardan aldığı büyük keyfi bizzat göstermekten çekinmedi. Bende ifademden ödün vermedim ama mavi harelerim onun keyifli ifadesinin eşi benzeri olan bir ifadeyle baktı.

 

Sessizliğimi kesip hemen Esila 'ya baktım.

 

"Neden mi? Çünkü buraya bizleri görmek için gelmediğinizi bilecek kadar sizi iyi tanıyorum. Ve pekte insani duygulara sahip olmadığınıza göre buraya bir amaç uğuruna gelip can yakmak istediniz. Yanılıyor muyum Dani?" diyerek pası ona atar atmaz Dani o pişkin gülümsemesi eşliğinde bana bakıp sanki sana nasıl hayır diyebilirim ki ifadesinin yerleşmiş olduğu yüzüyle bana baktı.

 

" Ah nasılda her şeyi biliyorsun bu kadar iyi bir şekilde? Sana hayran kalmamak elde değil ki." diye normal bir insanın yapacağı flörtez sesiyle konuşunca yüzümü buruşturup ondan dolayı yaşadığım rahatsızlığı gözler önüne sürdüm.

 

Ona yönelik olan tavrım herkesin gözlerinden kaçmadı.

 

" Ah senin gibi güzel bir kadının bu kadar somurtkan olması ne büyük eksiklik." diye bu halimden müzdarip olan sesini duyunca sadece gözlerimi devirdim. Tam bir adım atıp karşıma geleceği anda karşılaştığı engel onu kapana kısılmış bir vahşi hayvana çevirdi.

 

" Bu da ne? "demesiyle anında sürpriz yapan bir edayla kollarımı iki yana açarak onlara bu olanın sebebinin ben olduğumu gösterdim. Ve Esila olduğu yerden ayrılmayı denediği anda o da Dani gibi engele takılınca ikisi bir anda yaşadığı o şaşkın halleriyle bana baktı.

 

"Ne yaptın?" diye şaşkınlıkla konuştu Dani. Kollarımı göğsümde kavuşturup ders veren bir öğretmen edasıyla tatlı tatlı yumuşak bir sesle konuştum.

 

"Sizin bize yapmak istediği şeyi ben size yaptım. Yüz ifadelerinizi görmeniz lazımdı. Çok komikti." dedim dudaklarımı düz bir çizgi haline getirip onlara bakarken.

 

"Derhal buna bir son ver yoksa sana zarar vereceğim istemeden Prenses. Ve bunu yapmak inan ki istemiyorum." dediği anda Dani gizli bir tehditle ona yok öyle dercesine baktım. Gözleri yavaşça korkunun emarelerini sahiplenmişti. Bir ara dönüp Esila 'ya baktı. Ne yapacağız dercesine. Olduğum yerden iki adım geriye çekildim.

 

" Bu gece bir zarar görecek olan bir kişi varsa o da sizler olacaksınız." demiş ve hemen bir anda kalkanı daha da daraltıp onları yavaşça küçük bir alanda daha fazla savunmasız bırakmaya başladım.

 

"Ah bir şey demeyi unuttum. Güçleriniz kısa bir süre için geçersiz." dedim ve yavaşça onların etrafında ilerleyip onları daire içerisine almış bir şekilde sanki okula yeni gelen bir öğrenciye okulun kurallarını anlatan bir müdür tavrı içerisinde konuşmaya başladım." Buradan ben istemediğim sürece ayrılmak maalesef yok. Beni tehdit etmeniz yersiz. Çünkü bir etkisi olmayacak." dedim hiç etkilemeyecek olduğumu sesime yansımış bir şekilde. "Kendinizi ve nefesinizi boşa yormayın. Öncesinde ben söyleyeyim de sonra suçlu duruma düşen ben olmayayım." dedikten sonra onlara zafer kazanmış bir ifadeyle bakmış ve sonrasında Dani 'nin kalkana attığı o sert yumruklarına yersiz bir harekette bulunmasını gösteren ifadeyle bakıp devam etmiştim.

 

" Ah sizin için büyük bir hayal kırıklığına sebebiyet vermiş olmalıyım." dedim sanki bu yaptığım için hemen şu an özür dileyecek bir edayla. "Fakat koşullar benden yana oldu. Evet bence detaylı bilgi vermeliyim buradakilere. Çünkü eminim ki çok kafaları karışmış olmalı." demiş ve olduğum yerden arkama doğru dönüp biraz ileride bulunan bir sandalyeyi olduğum tarafa hızla büyü yardımıyla çekmiştim.

 

Ve sandalyeyi yan konumlandırarak bir yanım kalkan içerisinde hapsedilmiş halde duran Dani ve Esila' ya dönükken bir tarafım bana anlamayan bakışlarla bakmakta olan davetlilere dönüktü.

 

"Bu gece sandığınız gibi güç gösterisi için düzenlenmedi. Azılı iki düşmanım olan Esila ve Dani bu gece sizlere zarar verici bir faaliyette bulunmak için bu geceyi düzenlediler. Aslında benim gelme ihtimalimin olma durumu yüzde eli duruyordu. Çünkü kuleye geç geldiğimi ve dinlenmek için odama çıktığımı kuledeki savunmasız çalışan kızdan öğrendiler. Yine de gelme ihtimalim vardı. Ve buna yönelik yine de bir önlem aldılar ama yeterli olmadı görüldüğü üzere. "demiş ve kalkan içerisinde bulunan hallerini gösterdim.

 

" İşte ben davete gelince her ne kadar gerilseler de sonuçta ucunda bende zarar görecektim onlara göre ama beklenen olmadı. Buradan sevgili eğitmenime teşekkür ederim. Çünkü bana Karanlık Sırlar kitabında öğrettiği büyüler ve kendimi bu konuda geliştirmemle sizlerin içerisinde olduğu Ruh kapanını fark ettim. Etrafımızda tam tamına elliye yakın Karanlık Ruhlar bulunuyordu. "dediğim anda hepsi bir anda gerildi ve duyduklarının ardından etraflarına korkuyla bakmaya başladılar.

 

Ama bazı bakışlar Ahrar vın olduğu yöne kaydı. Ben ona bakmamıştım. Ama neredeyse herkes ondan eğitim aldığımı biliyordu. Eh tabi ondan sonra da başka bir eğitmen ders verdi ama şu an bunun sırası değil.

 

Olduğum yerde rahatça sol dizimi sağ dizimin üzerine atıp sol elimin işaret parmağıyla iki yana doğru hayır dercesine sallayarak devam ettim.

 

" Burada değiller artık." demiş ve bir az önceye kadar gördüğüm anıyı zihnimde canlandırdım.

 

İçeri girdiğimde Karanlık Ruhlar hâlâ yoktu ne zaman Dani ve Esila gergince oldukları yerde kıpırdanmaya başladı ve o anda Karanlık Ruhlar içeriye doldu. Bunlar daha önce itaatkar altında olan Karanlık Ruhlar değildi. Sanırım Dani onları başka yerde tutuyordu. Ama onlara hükmüm geçince oldukları yerden onları uzaklaştırdığım gibi kendi planımı yerine getirdim.

 

Ben hayır dedikten hemen sonra anında hepsi nedense rahat bir nefes almış ve hâlâ ne yapmaya çalıştığım konusunda kararsız olan bakışlarıyla bana bakmaya devam etti.

 

"Onlar gittikten hemen sonra daha önce planlamış olduğum şeyi gerçekleştirdim. O ne mi?" diye esrarengiz bir sesle konuşup bunu açıklayacağımın sahte heyecanıyla olduğum yerde yavaşça kalkıp tekrardan kalkan etrafında ilerlemeye başladım.

 

"Ah sence Dani neden seninle dans etim? Ve neden kalbine dokundum?" diye sorunca anında Dani 'nin bakışları kısıldı ve ne yapmış olabilirim diye düşünerek kendine bir cevap bulmaya çalıştı. "Ah kendini yorma ben sana söylerim o kadar seni merakta bırakacak değilim sonuçta. Ama şu da var Larut neden burada? Onu buraya boşuna getirmiş olamam değil mi? Amacım Esila 'yı biraz şaşırtıp aklını karıştırmaktı ve onu başardım da. Hiç fark ettirmeden benim sana yaptığımı Larut' a sevgili eski aşığına yaptı. Ne yaptı peki? "dedim ve bir adım kalkana doğru atıp bakışlarımı ona yani Dani 'ye çıkardım.

 

Bana öyle saf bir öfkeyle bakıyor ki. Eğer gücü yetse şu an elleriyle beni şuracıkta öldürebilirdi. Ah hani zeki kadınlara zaafı vardı. Şimdiden bitti mi bile zaafı? Tüh ben bu zaafı kullanırım diye düşünmüştüm ama neyse olamasa da pek üzülmem.

 

"Sınırı haddinden fazla aştın Prenses!" dedi dişerli arasından. Çenesini öyle sıkıyordu ki dişlerini sıkmasında ötürü çenesi kaskatı kesilmiş, yüzü sinirden kızarmış haldeydi. Bakışları öyle delici bir ifadeyle beni izliyordu ki. Şu an bağırıp çağırıp bana saldırmamak için zor dayanıyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı. Kalkan onu güçlerini kullanmasını ve buradan bir yere ayrılmasına engel oluyordu.

 

"Sen bunları nasıl yapabildin?" dedi şaşkınlığından az da olsa sıyrılmış bir şekilde Esila.

 

"Bundan bir yıl önce bir cümle kurmuştum. Kurduğum kişi hatırlıyor olacak ben söylediğim anda.' Tehlikeli olan benim etrafımdakiler değil.' Yani Esila dönüştüğüm kişi aslında büsbütün bendim ama sadece kimseye bunu yansıtmadım. Hiçbir zaman zayıf biri değildim. Sadece kendi kabuğunda yaşayan biriydim ama sizler gelip beni kabuğumdan dışarı çıkarmakla kalmayıp kabuğumu yerle bir ettiniz ve şimdi bu yaptığım şeyleri yaptığım için şaşırıyor olmanız çok tuhaf. Buna sebebiyet olan sizlersiniz. "demiş ve Esila 'ya tatlı tatlı gülümsemiştim.

 

Ayakta dikilirken derin bir iç çekip olduğum yerden yavaşça yana doğru ilerleyip onları çaprazımda tutacak şekilde kalkanın etrafındaki yerimi değiştirdim. Bunu yapmamalıydı tabii bu iki azılı düşmanımı gerdi. Ve oldukları yerde ne yapmaya çalışıyorum anlamaya çalıştılar. Biraz sonra anlamakla kalmayıp bizzat yaşayacaktılar. Merak etmesinler.

 

Anında diğerleri zarar görmesin diye ben ve kalkan içerisinde yeralan ikisinin etrafına bir kalkan daha yaptıktan hemen sonra kolyeme hükmedip anında en sevdiğim ama çok zararı olan gücü açığa çıkarmaya hazırlandım.

 

Kolyenin bordo gücünü aktif hale getirip onları daha doğrusu ruhlarına güzel bir hediye sunacaktım.

 

Ne yapmaya çalıştığımı fark edince Esila anında olduğu yerden bana doğru ilerledi ama kalkan bir adım daha atmasına mani oldu.

 

"Sen aklını kaçırmışsın! Hemen kes şunu! Buna bir son ver! Bize zarar vereceğim diye diğerlerine de zarar vereceksin!" diye avaz avaz bağırınca Esila tek kaşım yukarı doğru kavislendi.

 

"Buradakilere ne olacağıyla ilgilendiğini düşünmüyorum. Ama belki yasak aşkın zarar görecek diye endişe ediyorsan sana şunu söylemek istiyorum ona ne olacağıyla hiç mi hiç ilgilenmiyorum haberin olsun." dedikten sonra kalkan içerisinde çırpınıp duran ikiliye aşağılayıcı bir gülümsemeyle bakmış ve anında gözlerimi kapatıp birkaç saniye beklemiştim.

 

Tekrar gözlerimi açtığımda gözlerim ve saçlarım bordo rengini almıştı. Parmak uçlarım sızlıyor, kolyem gücünü dışarıya yansıtmak için çabalayıp duruyordu. Ve o anda bana bakmamak için çırpınan ikiliyi anında beni zorlamayacak bir güçle oldukları yerde durmasını sağlamıştım.

 

Ne yani gözlerimle gözlerine bakacaklarımı mı sanıyordular? Hayır ben onların gözlerine değil taşa dönüşmüş ruhlarına siper almıştım hedefimi. Yavaşça ilk an Esila 'ya baktım ve o anda bir çığlık koptu dudakları arasından ve canhıraş bir halde attığı çığlık bu sessiz ortamda yankı yaparken Dani yanında yaşanan olaya kayıtsız kalarak elinden bir şey gelmeyen bir çaresizlik içerisinde Esila' nın acı içerisinde yavaşça olduğu bedenden dışarıya salınmasını izledi.

 

Birkaç saniye içinde Esila olduğu bedeni terk etti. Onun hemen ardından da sıra Dani 'ye geçti. Ama Dani bir şey bilmiyordu. Kolye bordo gücüyle sadece taşa çevirmiyor kalıcı bir iz bırakıyordu bir yerinde ama bu istemekle oluyordu ve bende bu kalıcı izi nerede bırakacağımı bulmuştum.

 

Tam sağ kolunda. Artık o sağ kolu felçli bir insanın kolu gibi hareketsiz kalacak ben isteyene kadar böyle devam edecekti. Ama şimdi bunu dillendirmeyerek ona sürpriz yapmak istiyorum.

 

Dani bana nefretle bakarken şunları zikretti.

 

"Bu yaptığının elbet dönüşü olacak Prenses." dediğinde çatallı sesiyle ona çok rahat bir tavırla baktım.

 

"Dönüşleri pek sevmem ben baştan söyleyeyim de." diye bir alt bot geçince anında dudakları düz çizgi halini aldı ve beni baştan aşağıya inceledi sonrasında sesli sıkıntılı bir nefes verdi.

 

"Ama ben çok severim." dediğinde ya öylemi diyorsun bakışıyla ona bakıp konuştum.

 

"Ah bunu size yaptığım büyü bozulduktan sonra konuşalım mı? Ama tabi bozulursa bunu sağlayabilirseniz." diye açık kapıyı da üzerine kapmış ve büyük bir keyif içerisinde yapacağım şeye odaklanmıştım

 

Sıra ona geçince anına Esila 'ya yaptığımın aynısını ve biraz da fazlasını yaparak onunda olduğu yerde acı içerisinde bulunduğu bedeni terk etmesini sağladım.

 

Sonrasında onlar yok olduktan sonra ortalıktan yavaşça eski halime döndüm ve kolyenin günü aktifliğini yok edip oluşturduğum kalkanı kaldırıp bulunduğum yeri terk etmeye hazırlanırken, davet alanında bulunan kimseye bakmadım çünkü hâlâ güç tam olarak ortalıktan kalkmadığı için kimseyle göz teması kurmadan anında arkama bile bakamadım ve burayı terk ettim.

 

Olduğum krallıktan çıktıktan sonra kendimi Moritanya Kalesi'ne attım. Gücümü kullanmanın yanında oluşturup durduğum iki kalkan fazlasıyla enerjimi sömürmüş ve ben halsiz düştüğüm için biraz dinlemek için kendime zaman yaratmıştım. Bu gece benim için çok zor bir sürece ilk adımdı aslında.

 

Ama yaptığım şey iyi hissettirmişti. Onların onca yaptığı şeyin bedelini ödemesi ve bunu herkesin görmesi bana daha iyi hissettirmişti. Çünkü sadece bana değil diğer herkesin sevenlerine zarar vermişti bu ikili. Ve bu gece biraz da olsa hesaplaşmalar olmuş, onların verirken bilmediği zararlarını acılarını yaşamış oldular. Adaletin onlara da uğradığı bu zaman dilimi benim en sevdiğim anlar arasına girmişti. Birden bedenime düşen halsizlik, uyku hali yavaşça gözlerimin kapanmasın sağlamıştı.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Uyandığım an etrafımı yoklayıp nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Hâlâ Moritanya Kalesi'nde bulunduğumu fark ettim. Etraf hâlâ karanlıktı. Çok mu uyudum yoksa sadece birkaç saat sonra uyandım mı? Bedenim onca gücü kullanmamdan dolayı yorgun ve halsizdi. Uykum yoktu ama üstümde bir ağırlık vardı.

 

Hareket etmek bile benim için zor geliyordu. Son yaptığımdan sonra arkamda bırakıp terk ettiğim yerde acaba ne oldu? Victoria acaba kuleye geldi mi? Yavaşça olduğum yerden çıkarak kaleyi terk etmeye hazırlandım. Üzerimdekilerden rahatsız olduğum an hemen daha rahat bir kıyafet giymiştim büyümü kullanarak.

 

Kara Orman 'dan çıkıp kuleye giden karanlık patikada ilerlemeye başladım. Önümü aydınlatmak adına küçük bir ışık huzmesi oluşturarak önümde ne var ne yok diye bakınırken ilerlemiş ve kulenin arka tarafından içeri girdiğim gibi hemen kulenin bahçesinde ilerlerken etrafı yoklamıştım ama kimseyi bulamamıştım bahçede.

 

Saat tam olarak kaçtı? Ve ben ne kadar uyudum? Sanki sadece birkaç dakika uyumuşum gibi hissediyorum. Ve bir anda bastıran yersiz uykuya şaşı kaldım. Daha yeni uyandım. Acaba kendimi çok zorladığım için miydi bu ansızın ortaya çıkan uyku ve uyuşukluk? Olabilirdi aslında.

 

Kulenin içerisine girdiğim anda birden karşıma çıkan bir muhafızla olduğum yerde adım atmayı bırakıp bana doğru gelen muhafıza baktım. Beni fark ettiği anda hemen küçük bir baş selamı verdi ve ondan bir şey isteyeceğimi anlamış olmalı ki bakışları yerde bulunurken konuşmamı bekledi.

 

"Kuleye Süreyya hanım ve diğerleri geldi mi?" dediğim anda hayır anlamında başını iki yana salladı. Konuşmadan sorumu yanıtlamıştı. "Peki Victoria hanım geldi mi?" dediğim anda tekrar aynı yanıtı alınca tamam gidebilirsin demiş ve olduğum yerden ayrılıp harekete geçmiştim. Hayırdır ya neden gelmediler bunlar! Acaba Ahrar geldi mi? En son onu orada bıraktığım anda sinirden içi içini yiyordu. Kendini zor zabt ediyordu Dani 'ye bir şeyler yapmamak için.

 

Merakım yüzünden olduğum yerden etrafıma bakarak ilerlemiş etrafı kolaçan edip Ahrar' ın odasının olduğu koridora doğru ilerlemiştim. Sonrasında risk almamak için anında gözlerimi kapatıp kolyeyi kullanarak kendimi görünmez hale getirmiştim. Gözlerimi tekrar açtığım anda ellerimi yukarı kaldırdım ve saydam halini görünce dudaklarım iki yana usulca kıvrıldı. Görünmez olmayı seviyorum.

 

Hızlı adımlarla Ahrar' ın odasının kapısının önüne gelince hemen saydam bedenimle kapıdan içeri geçtim. İçeri girdiğimde odada Ahrar 'ı bulamadım. Acaba banyoda mı diye düşündüm ama herhangi bir ses bile duymayınca onunda hâlâ gelemediğini anlamış oldum. Yavaşça odasına göz attığım an odanın derli toplu olduğunu gördüm.

 

Bir anda gözlerime çöken uykuyla olduğum yerde esnedim. Uyku mahmurluğu üzerimde varlığını korurken anında Ahrar 'ın yatağına kısa bir göz attığım an bana orada biraz uzanmak cazip geldi. Hem o gelene kadar biraz kestirir geldiği an giderim sonrasında ona çaktırmadan. Yatağa doğru uyuşuk adımlarla ilerledim.

 

Yanına geldiğim an yatağa oturup sırtımı yatak başlığına yasladım ilk an sonra bacaklarımı yatağın üzerine bırakıp tam biraz yatakta kayıp uzanacağım an bakışlarım bir anda yanı başımda bulunan küçük beyaz cilde sahip kitaba kayınca merakım anında uykuyu hafifçe iteledi.

 

İlk an bu onun özeli olduğunu bakmamın doğru olmayacağını, bunu bana yapılmasını nasıl hoş görmeyeceksem kimseye de yapmam gerektiğini kendime söyleyip durdum. Ama sizce bunu kaç saniye umursadım? Birkaç saniye sonrasında merakım yüzünden anında beyaz ciltli kitabı aldığım gibi kapağına kısaca bakıp sonrasında kapağını açarak içerisindeki sayfalara bakmaya başladım.

 

Elimde tuttuğum kitap bildiğin bir günlüktü. Kırk yıl düşünsem Ahrar 'ın günlük tutacağını düşünemem. Ama daha dikkatli baktığım an bu günlükte yazan her şeyin benimle ilgili olduğunu okudum. Sanki sadece benden bahsetmek adına bir günlük tutmaya karar vermiş gibi bu günlükte beni gördüğü anları aktarıyor, bazı yerlerde bana olan tutumundan bahsedip duruyordu.

 

Tam diğer sayfaya geçip diğer yazdıklarını okuyacağım anda birden dışarıdan adım sesleri duyunca anında elimde tuttuğum kitabı olduğu yere bırakıp nefes almadan içeriye giren kişiye odaklandım. Kapı sertçe açılınca içeriye deliye dönmüş bir halde Ahrar girmişti. Öfkeli halini görünce bunun sebebini içten içe merak ettim.

 

Ahrar içeri girdiği an davette giymiş olduğu takımın ceketini sinirli bir şekilde çıkarıp, kapıyı ardından kapattıktan sonra birkaç adımda tam Ahrar 'ın karşısında bulunan tekli koltuğa doğru ilerlemişti. Her daim bu tekli koltukta oturur kitap okurdu. Sinirli ve hızlı adımlarla kapıdan uzaklaşıp çıkardığı ceketi sertçe koltuğa fırlattığı anda deliye dönmüş bir şekilde odanın bir ucundan diğer ucuna doğru gidip gelmeye başladı.

 

Sinirden gözünün seğirdiğini, aldığı düzensiz nefes alışlarını görünce neden bu halde olduğunu merak ettim. Konu neydi acaba? Ahrar giymiş olduğu gömleğinin kollarını küçük bir hamlede ikiye katlamış dirseğine kadar katladığı gömleğinin ilk birkaç düğmesini açıp yaka kısmını açarak sanki nefes almak için kendine rahat bir ortam yaratmıştı.

 

Hâlâ bakışları soğuk, yüzü asıktı. Sinirli hali ve ara sıra homurdanıp durmasını sessizce izlemeye devam etmiştim. Sonunda olduğu yerde durunca başını arkaya attığını gördüm. Lacivert irisleri göz kapakları tarafından usulca örtündü ve Ahrar sakin kalmak için kendine zaman tanıdı.

 

Bu adamın nesi var. Biraz önceki öldürücü bakışları, sabırsız yanı ne yüzündendi? Bedeni sinirden usulca titriyor, kendini kastığı için kızarıp iki avuçlarını aralıklı bir zamanla sıkıp sıkıp duruyordu.

 

"Başlayacağım böyle işin içine!" diye bir anda yüksek sesle konuşunca aniden ürküp olduğum yerde sıçramıştım. Ben daha ne olduğunu anlayamadan Ahrar tekrar konuşmuştu. "Nasıl ona dokunur? Onu kendi ellerimle boğazlamamak için nasıl kendimi zorladım bir bilse! Sırf orada rahatız olmasın, kimse bir şey bilmesini istemediğini bildiğim için kendimi sıktım. Biraz daha devam etseydi o dans ben ne yapacağımı iyi biliyordum." dediğinde kendi kendine Ahrar, o an ne yüzünden bu halde olduğunu anladım. Ben düşünürken o olduğu yerden harekete geçip pencereye doğru ilerledi.

 

Pencerenin önünde durunca iki elini beline yerleştirip başını hafifçe eğip dışarıya baktığında hâlâ öfkesinin bıraktığım yerde durduğunu fark ettim.

 

"Onun birde kalbine dokundu! Ne için olursa olsun bunu yapmamalıydı! O şerefsiz ibne nasıl ona bakıp durdu. Çıldıracağım düşününce." diyip sertçe yüzünü sıvazladı ve kendini sakinleştirmenin yollarını aramaya başladı. "Bu kadın ecelim olacak! Kimsenin yapamayacağını o yapıyor hemde bunu kasıtlı yapmayarak!" dedi ve sinirli bir nefes verip olduğu yerde dikilmekteyken anında onun dediği şeye sinirli bir şekilde cevap verdim.

 

"Sanki ben meraklıyım o pişkin ruhun yanında bulunmaya! Haddini bildirmek için yanında bulundum kalbine dokundum! Sanki bunu sonradan açıklamamışım gibi davranma!"der demez anında dilimi ısırdım. Hay ben dilimi keseyim! Ne diye konuştum ki! Ahrar sesimi duyduğu anda önce bedeni kasılmış ve sonrasında hızla arkasını dönüp sesin geldiği tarafa bakmıştı ama görünmez olduğum için beni görmemişti.

 

" Emira! "dediği anda kendimi yok etmek istedim.

 

Ne diye sessizce dinlemiyorsun ki? Adam anladı artık her şeyi! Ahrar tam tekrardan bana seslenecekken bir anda görünür hale geldim ve Ahrar yakıcı bakışlarını bana çevirdi. Sahiden burada olup olmadığımı anlamaya çalıştı. Sonunda olduğuma kanaat getirdiği an olduğu yerden ayrılıp yatağın olduğu tarafa geldi. Neyse ki görünür olmadan hemen önce yatağın üstünde duran ayaklarımı aşağı indirmiştim. Birde yatağına boylu boyunca uzanmış olmamdan dolayı şaşkınlık yaşamasını istemedim.

 

"Emira burada ne işi var?" dediğinde aslında burada olduğum için rahatsız değildi ama neden buraya geldiğimi anlamaya çalışıyordu.

 

"Sadece seni sinirle içeri girdiğini görünce merak edip ardından geldim." dedim küçük bir yalan söyleyip. Ne bekliyordunuz ona bir sapık gibi ara sıra seni merak ettiğim için odana gelip gittiğimi söylememi beklemiyordunuz umarım! Zaten bu dediğim için bile çoktan lacivert harelerindeki değişimi görmeniz lazım adama sanki dünyayı sunmuşum gibi mutlu oldu ve anında sinirli halinden eser yoktu şimdi. Ah bu adam onu merak ettiğimi her duyduğu an dünyalar onun oluyordu.

 

"Demek beni merak ettin." dedi tekrar ederek duyduğu şeyin gerçekliğini bir kez daha belirtince.

 

"Ne var insanlık hali merak edip geldim." dedim çokta büyütülecek bir şey olmadığını yansıtmaya çalışıyordum ki buna mani oldu.

 

"Peki neden sakladın kendini normal bir şekilde de gelebilirdin." dediğinde Ahrar hınzır bir ifadeyle anında onun bu bakışına tersçe bakıp cevap verdim.

 

"Bu saatte odana geldiğimi biri görsün istemediğim için acaba bunu yapmış olamaz mıyım?" Bu dediğim doğruydu yüzde eli oranında. Diğer yüzde elli oranı onun geldiğimi bilmesin diyeydi.

 

"Ama içeri girince uzun bir süre hâlâ görünmez kaldın." dedi sorarcasına.

 

"Çünkü önemli olmasaydı çekip gitmek içindi ama sen bazı şeyleri kafanda kurup kurup ona sinirlenince olduğum yerde sadece dediklerini dinleyebildim. Sadece." dediğim anda az önce duyduklarımı ona hatırlatıp durdum.

 

" Rahatsız oldum olamaz mı?" dediğinde anında kollarımı göğsümde kavuşturup sinirli halimle konuştum. Beni de sinirlendirdi bir anda kendi gibi şuursuz adam ne olacak!

 

" Olamaz efendim! Görende keyfimden yaptı sanacak. Bende meraklısı değilim o gevşek katil ruha. Ama şartlar bunu gerektiriyordu." dedim birden patlayarak.

 

"Başka şartlar düşünseydin! Mesela içerisinde temasın olmadığı şartlar!" dediğinde Anna akıl veren bir üslupla. Anında tırnaklarımı dışarı çıkardım.

 

"Hah! Sana ne be! Ben böyle istedim böyle uygun buldum!" dediğim anda hemen ayağa kalkıp ona kızgın bir ifadeyle baktım Ahrar dediğimi duyar duymaz anında karşıma geçti ve başını hafifçe eğip kollarımı tuttuğu gibi sinirli halinden ödün vermeden konuştu.

 

"Bana ne mi? Kızım anlamıyor musun senle ilgili olan her şey benimle de alakası olduğunu! Uygun bulduğum şey bana uygun değil onu ne yapacağız?" dediği anda birden nasıl bu hale geldiğimizi anlamaya çalışan bakışlarım kolumu tutan ellerine kayınca Ahrar bir anda ne yaptığını yeni fark edince yavaşça kollarımdan ellerini çekip aldı.

 

" Kusura bakma bir anda kendimi kaybettim. Ama haksız değilim Emira kimse sana dokunmaz! Benim dokunduğum gibi kimse ana dokunamaz ve kimse seni benim istediğim gibi isteyemez. Neden mi çünkü sen bana aitsin de ondan!" dediği anda sessiz kaldım ve olanları sindirmeye çalıştım.

 

 

" Ahrar yaptığım şeyler sadece kendim için değil herkes içinde. Ve inan ki o pislik Dani 'nin değil yüzünü görmek, sesini dahi duymak istemiyorum. Ama buna mecburum. Ve onlar saldırmadan önce güçlenmemiz lazım. Onların hiç şakası yok ve ahlaki değerleri bir kenara bırakalı çok oldu onlarda. Ve bende şu an azılı iki düşmanımın yaptığı taktiği yapmak zorundayım. Ahlaki değerleri hiçe sayıp. Diğer türlü olmayacak çünkü. Sence ben çok mu memnundum onun bana dokunmasına?"dedim huysuz sesimle. Hırçın tavrım yavaşça onun sinir bariyerlerini yıkıp geçmişti.

 

" Değilsin biliyorum ama işte elimde olan bir şey değil ki! Anlamıyor musun kadın söz konusu sen olduğun an benim için ne yanlış ne doğru umursamıyorum. Ve senin yanında bir adam görmeye tahammülüm yok. Bu arkadaşların dahi olsa bile. Seni kıskanıyorum. Seni görüp görebileceğin her şeyden deli gibi kıskanıyorum. Sen sadece bana aitsin ve ben elimde olsa seni pamuktan oluşmuş bir kafeste saklamak istiyorum. Kimse seni görmesin diye. Kimse sana yakınlaşmasın diye. "dedi sona doğru yavaşça sesini alçaltarak." Belki de sana çılgınca geliyor bu dediklerim ama seni kimseyle değil paylaşmak senin varlığını bile hissetmelerini istemiyorum. "dediğinde gözlerine çöken vahşi bir ifadeyle. Sanki bu fikir ona cazip gelmiş ve bunu yapmak için delice bir istekle sızlanıp duruyordu.

 

" Yok artık Ahrar istersen birde bileklerime zincir bur! "dediğimde sinirle karışık bu halime güldü.

 

" Seni mi kıracağım. "demiş ama sonradan bakışları bileğime inince birden yüzü asılmış ve bakışları değişmişti. Sanki birden fikri değişmiş ve budan hoşlanmadığını yüzüne yansıtmıştı." Hayır bileklerin zarar görür kızarır. Canının yanmasına dayanamam. "dediği anda sesli bir nefes verdim. Sanki bunu isteyen var. Adama bak ya bir anda nereden nereye bağladı konuyu.

 

" Ahrar —"der demez anında lacivert irisleri beni buldu. Ben konuşurken birden yumuşak bir ifadeyle beni izlemeye başladı." yapmaya çalıştığım şeyi biliyorsun. Yersiz yere kızma yani. "demiş ve o anda esneyince Ahrar bu halime içi gidercesine bakmıştı. Bir anda yeniden ortaya çıkan uyku kendini belli edince gözlerimi açıp kapadım uykum geri gitsin diye ama bir etkisi olmadı.

 

" Uykun mu var? Yorgun duruyorsun aslında ama bunu uykuna yormadım. Bu gece kendini büyü konusunda çok yormuş olduğunu düşündüm." dediğinde sesindeki yarı şefkat yarı endişeli sesle.

 

"Bilmiyorum ki bir anda uyku batırıp duruyor." demiştim ki tekrardan esnemiş ve olduğum yerde arkamda bulunan yatağa geri oturmuştum. Ben oturunca Ahrar aniden benden hemen sonra dizlerini kırarak karşımdaki yerini almış ve iki elini dizlerimin üstüne yerleştirip bana bakmıştı endişeli halde.

 

" Bence biraz dinlemen lazım." dediği anda dizlerimde duran elleri omzuma yerleşmiş ve yatağa uzanmamı istemişti bu kısa hareketle.

 

"Ben odama gitsem daha iyi." demeye kalmadan Ahrar hemen cevap vermişti.

 

"Burada uyumanı istiyorum. Endişeliyim. Yaptığın kalkan zararlı etkisi olabilir. Bunu anlamak için senin yanında bulunmam lazım. Ve bu gece sen uyurken yanında olacağım anlıma geliyor ve burada uyacaksın." dediğinde itiraz istemeyen sesle anında bir üzerinde olduğum yatağa birde ona baktım. Lacivert harelerinde bunu kabul etmemi isteyen derin bir arzu vardı. Bir yandan da kabul etmesem bunun için baskı kuracağını yansıtan ifadesi.

 

" Ben burada kalacak değilim. Odama gideceğim." dediğimde huysuz bir sesle. Ahrar anında bana doğru yaklaştı itiraz etmeme müsaade etmeyen bir tınıda konuştu.

 

"Emira daha önce de yanımda uyudun. Sana zarar verecek değilim. Sende biliyorsun bunu değil mi?" dediğinde usulca başımı sallayarak cevapladım. "O halde burada kalmaman için bir sıkıntı da yok demek." demiş ve ayağa kalkıp yatağın içerisine girmem için bana süre tanımıştı. Kararsız bakışlarım yerde oyalanıp dururken birden tekrar esnemiş ve önünü ardını düşünmeden onun dediğini yaparak yatağın içerisine geçip ona sırtımı dönerek yatağa cenin pozisyonunda uzanmıştım. Uyku o kadar ağır bastı ki bir süre sonra zihnim bulanık sisler arasında kalmış ve bilincime yenik düşmüştüm.

 

𓆩 ༺☆༻ 𓆪

 

Ahrar....

 

Zaman bir noktada durduğu an belki de geriye kaçışlar olurdu. Bende şu an o noktaya kaçmak istiyorum. Bundan aylar öncesine. Emira 'nın bana kırgın gözlerle bakmadığı anlara. Onun yanımdaki o rahat tavırlarına, beni izlerken dalıp gittiği anlara kaçmak istiyorum. Onu incitmediğim anları tekrardan yaşamak istiyorum.

 

Şu an benden uzak. Bakışları kırgın. Haklı diyemem ama bende bu şekilde olsun istemedim ki. Ben ona bunu yapmak istemedim ama olaylar bu şekilde gerçekleşti. Bense sadece kabullenip bunu erteledim. Ona her şeyi anlatmak istiyorum ama beni dinlemiyor. Zaten şu ana kadar susmamım bir tek nedeni var. Ve o neden geri geldiği anda her şeyi anlatacağım ve beni yanlış anladığını ona söyleyeceğim. Ben bunun olmasını istemedim istemezdim de hiçbir zaman.

 

Emira uykuya yenik düşüp uyduğu anda hemen üzerini örtmüş, yanındaki boşluğa kendimi bırakıp onu izlemeye başlamıştım. Uyurken ki o huzurlu halini görmek bana en güzel manzaraydı. Yanımda uyduğu için mi huzurluydu yoksa bu her zamanki hali miydi? Çünkü ben onun yanımda olmadığı anlarda huzurlu uyumazdım.

 

Ama bazı gecelerde nedense birden onun varlığını hissediyor gibi oluyor sonrasında zihnim öyle dinginlik kazanıyordu ki bunu üstelemeden anı yaşayarak bana sunulan huzuru sahipleniyordun. Onun varlığının yanımda olduğunu düşünme fikri bile beni ayrı bir huzur sunarken, gerçekten her daim geceleri onunla uyumak beni dünyanın en mutlu adamı yapardı.

 

Ben onsuz nasıl yaşadım onca yıl anlamış değilim. Hayatım sadece kitaplar, verdiğim eğitimler ve öğrenip durduğum büyülerden ibaretken onun varlığı ortaya çıktığı andan itibaren her şey o kadar boş göründü ki bir boşlukta kendimi hissettiğimi kavradım. Yavaşaca Emira 'ya doğru yaklaşıp elimin tersiyle yüzüne gelen saçlarını omzunun gerisine bırakıp onu incelemekten yine kendimi alamadım. Benim için mucizeydi. Kelimenin tam anlamıyla buydu.

 

O benim aldığım nefesimdi. Yaşam onsuz hiçlikten ibaretti. Dudaklarım usulca onun şakaklarını buldu ve sıcak bir buse kondurup derin bir nefes çektim ciğerlerime. Akın akın kokusu beni sarmaladı. Yavaşça olduğu yerden kıpırdanıp öne doğru bedenini hareket ettirdiği an üzerine uzandığım koluma başını aniden yaslamıştı.

 

Sanki uyurken beni işgal eden bir tarafı vardı. Birkaç kere beraber uyuduğumuz anlarda bunu yaşamıştım. Nedense o anlarda bir sığınak gibi bana sığınıyordu. Bende bu hamlesini geri çevirmeden hemen onu kabullenip göğsümde uyutuyordum. Şimdi olduğu gibi. Sol elimi beline yerleştirip yavaşça onu üzerime çekip başını göğsüme yasladım.

 

Bana karşı koyamadı. Bedenini hafifçe doğrultmuş ve ikimizin de rahat edeceğini düşündüğüm şekilde birbirimize sarılı vaziyette yatakta uzanmıştık. Ben yatağa o ise ona ait olan kalbimin saklı olduğu göğüs kafesimin üzerinde. Saçları sağ omzuma doğru dağılıp özgürlüklerini çoktan ilan etmişti.

 

Çenemi başına yasladım ve onu hissetmeye başladım. Varlığını, kokusunu ve sıcaklığını. Aldığı düzenli nefes alışları benim için en dinginlik veren müzikaldi. Emira benim için huzur demekti. Keza bu onda aradığım bir şey değildi. Ben onunla her anı her duyguyu kabullenirim ki. Yeter ki o yanımda olsun her daim.

 

Onu her daim görmek, hissetmek, duymak ve ona sarılmak istiyorum. Bazen ona olan sevgimin onu rahatsız edeceğini bile düşündüğüm anlar oluyor. Ama sonrasında ona bakınca bunun olmadığını daha çok utanıp, kızardığı ve çekindiği hallerini görüyorum. Hiçbir şey yapmasa dahi ben ona bakarken büyülenip duruyordum. Bir büyücü olan bendim ama efsunlananda ben oluyordum.

 

Emira görüp görebileceğim en güçlü en mükemmel kadındı. Her şeyi o kadar hayranlık veriyordu ki bazen onu etrafında bulunan herkesten kıskanıyorum çünkü kimse ona benim kadar yakın olmasın istiyorum. Belki de bu bencillik ama elimde değil ki.

 

Ben onun sadece bana ait olmasını, sesini tek ben duymalı, onu bir tek ben sevmeliyim. Bir başkası değil. Ama etrafında olanların ondaki değeri gözle görülür bir durum.

 

Arkadaşlarını çok seviyor ve onlara çok değer veriyor. Onların yanında genç bir kadın oluyor yetişkin bir kadın değil. Hayatın eğlenceli yanlarını yaşayıp keyif alıyor. Bunu bildiğim halde nasıl onu herkesten uzak tutarım.

 

 

 

 

Onun mutlu olduğu anı ondan söküp alamam. Ben onu uzaktan sevmeye de alışığım. Sadece onu görmek bile benim için paha biçilemez. Onun her haline tanık olduğum bu yaşam dilimini çok sevdim. Ben bu kadının içerisinde olduğum her anı sevdim. Bana kızıp durduğu anları, gülücükler saçtığı anları, masum bakışlarıyla baktığı anları, herkesi dize getiren hallerini ve daha nice şeylerini ben çok sevdim.

 

Herkese kafa tutarken ki kararlı bakışlarını, haksızlığa gelmeyip anında susmayıp bunu dile getirdiği anları, arkadaşlarıyla yaptıkları yaramazlıkları, olay çıkarıp yaramaz bir kız çocuğu edasıyla susup azar işittiği anları ben çok ama çok sevdim. Ben Emira 'yı çok sevdim. Onu ilk gördüğümde bile bana yaşattığı hislerin yabancılığı nefesimi kesti ama ben bunu her şeyden daha çok sahiplendim.

 

Ben Emira' yla ilgili ne var ne yok çok sahiplendim. Onun varlığını hissetmek başka bir şeydi. Onu uzaktan izlemek benim için bir armağanken yan yana gelip ona yakın olup sevdiği adam olmak bambaşka bir şeydi. Ama onu kırdım istemeye istemeye. O her acı dolu sesle konuşup karşıma geçtiği anlarda ben acıdan kıyım kıyım kıyıldım.

 

Sanki kalbimde bir hançer vardı ve o her üzüldüğü anda o hançerin ucu yavaşça kalbimin derinliklerine saplanıp duruyordu. Onu incitenin ben olduğumu bilmek daha sancılıydı. Bir başkası olsaydı belki de şu an nefes almıyordu. Evet onun için her şeyi yapacak gözü kararlığına sahibim.

 

Emira çok şey bilmiyor aslında. Onun için yaptığım hiçbir şeyi bilmiyor ama bilmesine gerek yok. O beni nasıl biliyorsa öyle bilmeye devam etsin. Ben ta ki bunları kendim açığa çıkarana kadar. Onu delicesine korumak için yanıp tutuşuyordum.

 

Ona bir zarar gelme düşüncesin beni darmaduman etmeye yetiyor. Bu olsa ne halde olurum bilmiyorum. Ben Emira 'dan sonra eskisi gibi değilim. Ondan sonra her yaşamımda var olan şeyler ona doğru evrildi. Onunla uyandığım gibi onunla uyudum. Her şeyim Emira ve onun etrafında şekillendi. Artık büsbütün ondan ibaretim.

 

Uyanırken onu görme düşüncesiyle uyanıp, uyurken de tekrar onu görmenin umuduyla uyuyorum. Hayatım onu hissetmek adına şekillendi. O yoksa yaşam ondan önceki gibi anlamsız ve boş. Ben onunla yaşamın anlamına kavuştum. Ve o olmadan ne yaparım bilmiyorum.

 

Onun için artık yaşayıp günleri devriyorum.

 

Ve o bu kadar yorucu bir yaşamın içerisindeyken una yardımcı olmak istiyorum. Onun için çabalıyorum. I zarar görmeden bu ortaya çıkacak savaşı durdurmak istiyorum. Evet bende hissediyorum yakında herkesi mahvedecek bir savaşın olacağını. Esila ve Dani istediğini almadan durmayacak.

 

Ama bilmiyor ki kimse arka planda Emira 'yı korumak için neler yaptığımı. Çünkü Emira bir zarar görmezse diğer herkes iyi olacaktır. Emira' nın amacını biliyorum. Kimseye bir zarar gelmeden bu ikisini durdurmak. Bunu bildiğim için ben ve Lord Yelit onun zarar görmeyecek olduğunu emin olduğumuz bir adım atıyoruz. Uzun zamandır Lord Yelit burada değil asıl altında yatan sebep kendi sessizliği için değil Emira içindi.

 

İkimizde Emira 'nın istediğini alamadan durmayacağını biliyorduk ve bunun için bir plan yaptık. Yavaşça o plan devreye girsin diye neleri göze almadık ki. Belki de bunu kimse hiç bilmeyecek ama tehlikeli bir büyüyle onu korumak istedik.

 

Ne mi yaptık. Lord Yelit' le onu en iyi koruyacak kişiyi bulmaya çalıştık. Onu yönlendirecek ona amacı neyse yardım edecek birini bulmak için birçok yol denedik. Bunun için bedeller verdik. Ama en çok bedeli veren Lord Yelit oldu. Benim Emira 'daki değerimi bildiği için en tehlikeli bedeli kendisi göğüsledi Lord Yelit.

 

İlk bedel belki de Dani ve Esila' nın amacını suya indirecek kişiydi. O kişi Dehliz 'di. Onunla iletişim kurmak için neler yapmadık ki. Birçok gizli saklı olan ve kimsenin haberi bir olmadığı tehlikeli olan kitapları aradık onlara ulaşıp bize yardımcı olacak bir şey aradık. Ve bulduk da aylar sonra.

 

Beden Emira' ya Yezra 'nın günlüğü verdiğimi sanıyorsunuz? Asıl sebebi her şeyi bilmeseydi. Oldu da. Her şeye vakıf oldu. Ve sonrasında Dehliz onunla onca ısrarımız sonuncunda Emira' nın karşısına çıkmayı ve kolyenin Yezra 'dan sonra ki gerçek sahibini tanımasını istedik. Dehliz ilk başlarda pek bundan emin değildi ama sonradan Emira' yla yaptığı birkaç görüşme sonuncunda bu dediğimizi onayladı ve ona yardım edeceğini söyledi.

 

Dehliz 'in planı neydi bilmiyorum ama Emira' yla birçok şey yaptılar. Bize hiçbirini söylemeden. Sonrasında Dehliz bir gün bizimle iletişim kurdu ve Emira 'nın Ölü Ruh' la bir bağlantı kurmasını onun asıl bu işe son verecek kişi olduğunu söyledi.

 

Bunun için çabaladık ama hiçbir şekilde bunun için bir yol bulamadık. Ya ki Emira bana gelip Ölü Ruh hakkında bir bilgi öğrenene kadar ve o an anladım Ölü Ruh çoktan Emira 'nın hayatına dahil olmuştu. Her ne kadar o gün onunla gelmek için can atsam da Lord Yelit gitmemem gerektiğini söylemişti.

 

Yoksa Emira' nın haberi olmadan onu gizlice takip edecektim. Sonra da zaten Emira 'yı bir gün terasta kendi kendine konuşup durduğunu gördüm. Her ne kadar o başka bir şey söylese de o konuştuğu kişinin ya Ölü Ruh ya da Dehliz olduğunu anladım. Çünkü çoğu zaman konuşup durduğu anlarda o kadar olduğu ortamdan soyutlanıp duruyordu ki anlamamak büyük aptallıktı.

 

Tabii bunun için ona dikkat ederek bakmak gerekirdi. Onunla yolculuğa çıktığımız anda birden ben konuşurken beni susturması da bu yüzdendi. Onunla konuşup durduğu için beni susturmuştu. Yoksa Emira bu tür şeyler yapacak biri değil.

 

Bu ve buna benzer birçok örnek var aslında. Şu an onlarla ne planlıyor bilmiyorum ama doğru yolda olduğunu biliyorum. Çünkü gün geçtikçe daha da güçlenip doğru kararlar veriyor tek gayem bu yolda zarar görmemesi. Ona daha sıkı sarılıp geleceğin bizim için güzel anılarla dolu olmasını temenni ettim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%