Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6-Gerçeğin Yazgısı

@kumsallardagezen12

『 Ruhumdaki feryatların melodisi... 』

7 ay önce ....

Zaman su gibi akmıştı. Her şey değişime sürüklenmişti. Değişiyordu. Değişimi anbean yaşıyor ayak uydurmaya kafa yoruyordum. Etrafımda bu fantastik olaylara alışmaya ve yadırgamadan bu yaşamın bir parçası olmaya çalışıyordum. Ben bu 7 ay içerisinde çok şey öğrenmiştim.

En önemlisi de kolyemdeki güçlere hakim olabilmeyi. Kolyemdeki güçleri yavaşça Lord Yelit ve Victoria sayesinde öğrenmiş artık kolayca güçlerimi kullanabiliyordum.
Kolyem mor rengini alırken zamanı kontrol edebiliyordum. Zaman arasında geçişler yapıyordum. Lord Yelit gibi o zaman lorduydu ve bu özelliği ile birçok zaman arasında yolculuk yapıp o zaman içerisinde kendi veya bazı hataları yönetebiliyordu.

İlk denememde kolyenin sahip olduğu gücüyle kolyemin mor renginin hakim olduğu o ana gidip oradaki beni izlemiştim. Bu çok farklı ve değerli bir andı. Ben benim biraz önce yaşadığım şeyi uzaktan bir seyirci gibi izlemiştim bu anlatılamazdı. O gücün ardından bir diğer gücü denemeye koyulmuştuk. Bu aslında anında olan bir olay değildi. 1 gün arayla ya da birkaç saat sonra kolyenin rengini değiştirmesiyle derslere kaldığımız yerden devam ediyorduk.

Kolye kırmızı rengi alırken de geleceği görebiliyordum. Birkaç dakika sonra olacakları hissediyor ve görebiliyordum bu özelliği tam anlamıyla kontrol altına aldıktan sonra bu gücümü bir kalkanla savunma altına almıştık Lord Yelit 'le çünkü bazen bir ilerisini görmek pek güzel değildi.

Anı yaşayamıyordum. Çünkü olacakları bildiğim her an o anı ruhsuzlukla karşılıyordum. Aynı sahneyi ikinci kere üst üste izlemek gibi. Bu özelliği kalkan sayesinde rafa kaldırır gibi bir portala hapsetmiştim.
Birkaç günün ardından sonra kolye beyaz renge bürünmüştü ve ben Lord Yelit 'le bir akşam ormanda benim için yapılmış gizli kalkanın içinde ışığı kontrol altına almayı öğrenmiştim . Anında etrafı büyük yoğun parlak bir ışığa boğmuştum.

Neredeyse ben bile bu parlaklık karşısında gözlerimi kapatacak hale gelmiştim ama buna direnerek etrafımdaki yoğun ışığı harelerimle şaşkınca izlemiştim. Etraf o kadar aydınlık olmuştu ki gökyüzünde olan yıldızlar anlık olarak gizlenmişti bu ışığın ardına. Güçlerimi kullanırken her an farklı duygularla karşı karşıya kalıyordum.

Bu muazzam bir şeydi. Daha bu gücüme alışmamışken kolyem ertesi gün mavi rengi almış ve Lord Yelit 'in yardımıyla ruhum bedenimden ayrılıp ruh formunu almıştı. Bedenimden çıktıktan sonra bedenim sanki ben hala onun içindeymişcesine konuşmaya, yürümeye devam ediyordu hatta bedenim ruhumu görüyor ve tepkisiz bir şekilde ben sanki karşısında yokmuşum gibi ben gibi davranmıştı o an. İşte şaşırdığım en uç noktada buydu.

Lord Yelit bedenimden başka hiçbir kişi benim aldığım ruh formunu göremeyeceğini söylemişti. Bedenime dönmeyi zihnime fısıldadığım an gerçekleştirebilmiştim. Tüm var olan kolyenin özelliklerini anbean pratik yaparak o güçlere alışmaya çalışıyordum. Ve kolye o günün ardından bordo rengini almıştı. Bu rengi aldığı an Lord Yelit benim için getirdiği bir engerek yılanına acı vermemi istemişti benden .

Büyük tehlikeli siyah engerek yılanı karşımda bana doğru yaklaşırken bana zarar vereceğini düşünürken yılan benim önümde eğilmiş ve ayak bileğime yavaşça tırmanarak elime doğru ulaşmıştı. Ben olduğum yerde korkarken yılan hala sürüne sürüne tırmanmaya devam etmişti. Korkudan bir tepki dahi vermemiştim. Elimdeki varlığı beni fazlasıyla ürkütmüştü. O an kaskatı kesilerek öylece yılana bakmıştım.

Yılanın bu tepkisine anlam vermemiştim. Bana zarar vermemişti. Sanki amacı zarar vermekten öteydi. Neden bana zarar vermemişti. Bilemiyorum, kafam karışık halde bakışlarımı Lord Yelit 'e çevirmiştim o gün. Bunu Lord Yelit 'e sorduğumda kolyemdeki yılan figürünün nedeni bu yüzden olduğunu söylemişti. Ben bu dünyada var olan tüm yılan türlerini kendim için itaatkar hale getirebilirmişim.

Bunun verdiği dehşetle anında bileğimde duran engerek yılanının gözlerine baktığımda farkında olmadan ona acı vermiştim hemde büyük bir acı bu acının sonunda o an yaşamını yitirmişti. Korkuyla Lord Yelit 'e baktığımda bu gücün bu tehlikeleri de içerdiğini söylemişti. Bu anlarda yani kolyem bordo rengi aldığında farkında olmadan da bir insana veya bir canlıya zarar vermemek için gözlerimi hiçbir canlı ile kesiştirmemem gerektiğini söylemişti. Ve bende bunu uygulamaya koyulmuştum.

Çünkü farkında olmadan kolyenin bordo renge dönüştüğünü bilmeden bir yavru tavşanın ölümüne sebep olmuştum. Bu ölümden sonra daha temkinli olup her bordoya döndüğünde kolye o gün odadan dışarı asla çıkmıyor kendimi odaya hapsediyordum. Bu andan sonra ne Victoria nede Mera kapımı çalmadan odama asla girmemeye başlamıştı. Kimseye bilmeden zarar vermek istemiyordum artık. Kolye artık iki günün ardında bordo renkten kurtulmuştu.

Bordo renginin ardından kolye bir diğer gücü olan turuncu renge dönmüştü. Ve o an kendim dahil etrafımda olan her insanın her varlığın enerjilerini yoğunluğuyla hissetmiştim. Üzgün, mutlu ve diğer duygularını anında hissediyor bu bana bir müzik melodisi olarak dönüyordu. Her duygunun enerji melodisi farklıydı.

Ve bu melodiler kulağımda hafif bir fonda yankılanıyordu. Her insanın enerjisi farklıydı ve ben yanımdan geçip giden kişilerin enerjilerini artık onları görmeden bile kim olduklarını anlayabiliyordum. Bir tek Lord Yelit 'in enerjisini hissetmemiştim ve birde 2 varlığa ait olan enerjileri hissettiğim halde onların varlığını etrafımda görememiştim.

Bunu garipsemiştim. Çünkü yoğun enerjileri bana acı olarak dönüyordu çünkü o iki enerjiyi ne zaman hissetsem anında zihnim tuhaf sahnelerle meşgul oluyor başım çatlayacak derecede ağrıyordu. O iki enerjiye yaklaştığım an o ortamdan anında uzaklaşmayı tercih ediyordum. Bu aralıklı anlarda olduğu için pek rahatsız olmuyordum.

Kolye beni bu iki enerjiye karşı koruyordu fazlasıyla diğer türlüsü bu beni ölüme sürükleyecek bir lanet gibiydi. Ama kolye rengini değiştirdiği an bu enerjileri hissetmeyi bırakıyordum. Ve diğer güçleri yaşamaya ve hissetmeye başlıyordum.

Kolye turkuaz renge dönüştüğünde Victoria beni bir nehire götürmüş ve orda nehrin içerisinde durmamı istemişti. İlk başta nefesimi tutarak beklemiştim. Ardından artık suyun altında duramayacağımı anladığımda yüzeye çıkacakken birden suyun altında normal yüzeyin üstünde olurken nasıl nefes alabiliyorsam nefes alabiliyordum.

Bu çok güzel bir andı benim için. Victoria ile saatlerce nehrin altında yüzmüş ve nehrin derinliklerinde oturarak etraftaki küçük balıkları ve yoksunları izlemiştik. Victoria kendi güçleri sayesinde benim gibi suyun altında nefes alabiliyordu. Bu özlediğimden sonra artık sık sık nehre gidip suyun altında yüzüyordum. Nehre girmeden önce etrafıma güçlü bir kalkan kurup kimsenin beni görmemesini sağlıyordum.

Artık bu yaşama alışmış yadırgamadan hayatımı kaldığı yerden devam ettiriyordum. Ve kolyem birkaç günün ardından sarıya dönmüş ve ben bu renge sahip olan gücü keşfetmeye başlamıştım. Sarı renge dönüştüğü an ben hangi duyguya hakim oluyorsam etrafımdaki havada o duyguya göre hava değişikliğine uğruyordu.

Ben bu sıralar heyecanlı ve mutlu olduğum için havada benim duygularımı yansıtıyordu. Güneşli cıvıl cıvıl bir güne uyanıyordum o anlarda. Üzgünsem yağmurlu bir hava beni sabah karşılıyordu. Ama her zamanki gibi ruhsuz kimliğime büründüğümde hava bulutlu oluyordu. Ne yağmur ne de güneş tam anlamıyla kendini gösteriyordu.

Ve diğer renk olan kahverengine kolye sahip olduğunda kurak bir toprağı canlandırabiliyordum. Veya solmuş bitkilere tekrar hayat veriyordum. Bu çok güzel bir güçtü. Kulenin arka bahçesinde olan açık alanı bu gücümle çiçeklere, ağaçlara boğmuştum. Arka bahçede olan serayı da tekrar işleve sokmuş ve seranın içinde güzel meyveler yetiştirmiştim.

Zaman geçiyor ve ben var olan güçlerimi keşfetmeye devam ediyordum. Ve kolyem fark etmediğim bir anda pembe renge döndüğünde karşımda olan kişilerin düşüncelerini duyabiliyordum. Bana olan kötü veya iyi niyetlerini bu şekilde öğreniyorum. Bir diğer şeklide enerjilerinden ve bana olan bakışlarından da anlayabiliyordum. Saçlarımı ve gözlerimi kontrol altına alıp kolyenin renk dönüşümü sırasında saçlarımın ve gözlerimin o anki kolyenin rengine dönüşmesini engellemiştim.
Ama kolyemdeki en tehlikeli güç kolye siyah renge büründüğü an olacaktı bu zamana kadar siyah renge dönüşmemişti.

Bunu Lord Yelit 'e sorduğumda siyah rengini alması için büyük bir neden olması gerektiğini söylemişti. Yani o an zaten tehlikeli bir an olacağının habercisiydi. Ben kolyemdeki güçlerimi öğrenmeye çalışırken gelenek zamanı yaklaşmış. Ve kuledeki herkes geleneğe misafirperverlik yapacak krallığa gitmek için hazırlığa başlamıştı . Onlar hazırlanalı 1 ay olmuştu bende bu sürede derslerime aksatmadan devam ediyordum.

Arın ve Lord Yelit ile derslerimiz daha fazla yoğunlaşmış ve bütün günümü onlardan aldığım derslerle geçiriyor ardından kuleyi hala keşfetmeye devam ediyordum. Büyük olduğu için tam anlamıyla her şeyi gezip keşfetmek zaman alıyordu. Kulenin dışında olan küçük kasabayı da bu arada Mera yardımıyla gezip görmüştüm.

Kasaba küçük olduğu için pek zorlanmamıştım keşfederken. Ardından Moritanya topraklarını Victoria ile atlar yardımıyla gezip görmüştüm. Kulenin dışında büyük bir orman alanı vardı. Bir kara orman bir de diğeride normalde olan yeşilliklerle dolu olan orman vardı. Bu iki orman kulenin etrafını sarmalamıştı.

Kara ormanı keşfetmek şimdilik benim için yasaktı bende diğer ormana yönelmiştim.

Artık tam anlamıyla Moritanya topraklarına hakim olmayı başarmıştım. Victoria ile belli günlerde bir portal açıp o portaldan başka krallıklara gidiyorduk. Kütüphanede bulduğum krallıklara ve topraklara ait olan kitap sayesinde istediğimiz krallıklara gidip orda keşfe çıkıyorduk tabii bu biraz tehlikeli olsada bizim için farklı bir deneyim oluyordu. Çoğu krallığa kendimizi kamuflaj ederek gidiyorduk. Çünkü yabancı birileri gittiğimiz topaklar için tehlike arz ediyordu. Bizde bunun olmasını istemediğimiz için bu yola baş vurmuştuk.

Bu sayede Tarsis Krallı'ğını keşfe çıkarken Kiran yani Tarsis Kralı' nın veliahdıyla tanışmıştık Victoria ile. Aslında Victoria onu ve diğer krallıkları biliyordu isim olarak ama o topraklarda bulunmuş değildi. Bu sayede tüm krallıkları öğreniyor ve geziyorduk kütüphaneden aldığımız kitap sayesinde.

Kiran'la tanışma anımız çok şans eseri bir şeydi nedeni krallıktan çıkması yasak olan Kiran o gün krallıkta olan kargaşadan faydalanıp krallıktan ayrılmayı ilk kez başarmıştı . Biz Tarsis Krallığı'nın sınırlarında olan ormanda keşfe çıkmıştık. Kiran da o gün krallıktan ayrılıp ormanda kimsenin haberi olmadan ava çıkmıştı. Avlamak üzere attığı oktan Victoria son anda kurtulmuştu. Ben onun biraz ardında yürürken o hızlı adımlarla önümde ilerliyordu bu yüzden ok tamda onun olduğu yere doğru fırlatılmıştı şans eseri . Ve tabi bunun bedelini Kiran 'dan acısını çıkartarak sormuştu Victoria .

Victoria yaşadığı sinirden dolayı Kiran' ın arkasında olan ağaca doğru hızla savurmuştu ve ardından yerin altından çıkan ağacın kökleri Kiran 'ın bedenini her yerden kökler tutup kıpırdamasına izin vermemişti. Onun ardından Victoria ağacın köklerinin tutuşunu sıklaştırmıştı. Kiran bu köklerin verdiği acıyla yüksek sesle haykırp bu olaya Victoria' nın bitirmesini istemişti .

Ben ise arkamda olan kayaya oturup aralarındaki sorunu bitirmelerini beklemiştim. Olayın büyümesini istemediğim için Victoria 'yı uyarmış ve bunu bitirmesini istemiştim . Anında ağacın kökleri Kiran' ın vücudundan çekilip yer altına gizlenmişti. Kiran savrulduğu ağacın dibinden göğsünü tutarak ayağa kalkıp Victoria 'ya doğru ilerleyerek kılıcını kanından çekip Victoria' ya doğru kılıcını doğrultmuştu.

Ben ve Victoria ise Kiran 'ın davranışlarını izlemiştik. Sonunda oturduğum kayanın üzerinde kolyeme bağ kuran zihnimden Kiran' ın elindeki kılıcın yok olmasını istemiştim. Kılıç anında Kiran 'ın elinde kaybolmuştu. Kiran yaşadığı şeyden ötürü bizden uzaklaşmış ve kim olduğumuzu sormuştu. Aslında ben ve Victoria' nın amacı kendimiz ona tanıtıp sonra oradan gitmekti ama Kiran bizim kim olduğumuzu öğrendikten sonra krallığına dönmek isterken yaptığımız şey için ondan özür dilemiştim.

Sonuçta bilerek yaptığı bir şey değildi. Bizi görmemişti oku atarken biz anında belirmiştik Victoria ile ormanda. Geçiş kapıları açıp oradan oraya hızla gidip geliyorduk. Bizimde hatalı olduğumuz kısımlar da vardı. Kiran ondan özür dilememden ötürü benden tekrar kılıcını ona vermemi istemişti anında kılıcı avcunda olmasını sağlamıştım. Kılıcı kınına yerleştirip arkasını dönerek ilerleyecekken ona Tarsis krallığına nasıl girebileceğimizi sormuştuk.

O ise arkasını dönüp neden krallığa girmek istediğimizi sormuştuk. Ona tüm krallıkları gezdiğimizi söylemiştim. O ise ismimi eğer verirsem kolayca girebileceğimi söylemişti ama ben ona gizliden herhangi biri olarak tüm krallıklara girdiğimi söylemiştim. Nedense Kiran 'a açıkça her şeyi söylerken bulmuştum kendimi .Uzun uzun düşündükten sonra söylediklerimin ardından bizi krallığında ağırlamak istediğini söylemişti ve kendisinin Tarsis Krallığı' nın varisi olduğunu söylemişti .

Bizde ilk başta şaşırmıştık çünkü Tarsis Kralı' nın varisini böyle savunmasız bir halde krallığın dışına çıkmasına nasıl izin verdiğine şaşırmıştık. Çünkü her krallık Tarsis Veliahdı'nın ne kadar sıkı bir güvenlikle korunduğunu biliyordu. Victoria dönüp bakmıştım kararsızca o gün . Bana omzunu silkerek sen bilirsin işareti vermişti.

Bende merakım yenik düşerken bu davetini kabul etmiştik. Kabul ettikten sonra ormandan Kiran 'la beraber krallığa girmiştik. Girişte askerler veliahdlarının krallıktan çıkmış olmasının şaşkınlığı yaşamıştılar bize eşlik etmek isteseler de Kiran inatla yalnız kuleye gideceğini söylemişti. Çaresizce askerler kabul etmişti ve bizde büyük demir kapıdan krallığa adım atmıştık. Krallık fazlasıyla büyük geniş bir toprağa sahipti.

Kule 8 katlıydı. Krallığın etrafı yüksek duvarlarla örülmüştü. Kule' nin içinde küçük bir kasaba ve pazar vardı. İlk kapıdan girildiğinde bizi bir orman yolu karşılamıştı ormanın içinde kasaba ve pazar bulunuyordu her ağacın ardında bir ev vardı. Etrafta olan kişiler ben, Victoria 'ya şaşkın bir şekilde bakıyordu çünkü onların dünyasına ait giyinmemiştik. Ve en çok şaşırdıkları şeyde veliahdlarının yanında askerler olmadan savunmasızca kasabada ilerliyor olmasıydı. Kiran kimseye aldırmadan bize krallığı tanıtıyordu.

Ardından biz kulenin içerisine girmiştik. Kiran bize 8 katın her yerini gezdirmişti. Tabi babasının da kuleye gelen iki yabancının haberini almıştı. Ve askerler hemen etrafımızı kuşatmıştı. Kiran karşısına geçen Tarsis kralı olan babasını görünce bizim adımıza endişe etmişti.

Çünkü duyduğumuz kadarıyla Tarsis Kralı 'nın ne denli acımasız olmasıydı. Çünkü babası bu krallığın devamı için akla gelebilecek en kötü şeyleri yapmıştı ve en değerli ve biricik oğlu içinde her şeyi yapabilecek biriydi. Bizden hiç hoşlanmamıştı ve bizde pek hoşlanmamış sayılmazdık ondan . Şimdi de hoşlanmıyordu bizden . Oğlunun etrafında olmamdan büyük rahatsızlık duyuyordu.

Ama beni pek ilgilendirmiyordu bana olan tavrı. Benim ve Victoria 'nın krallığa girmesini yasaklamıştı o günden sonra ve biz bu yasağa rağmen her zaman gitmeye devam etmiştik. Her gün bir portaldan krallığa giriyorduk.

Tarsis Kralı artık neredeyse çıldırma kıvamındaydı. Ama bizi umursamadan Kiran' ı ziyaret etmeye devam ediyorduk. Amacımız belliydi. Kiran krallık dışına çıkabilecekti. Tarsis Kralı 'ylabir iddiaya girmiştim. Beni eğer Tarsis Krallığı' na geldiğim an tutsak edebilirse ben bir daha oraya adım atmayacaktım. Ama Tarsis Kralı kuleye 60. gelişime rağmen varlığımı ancak kuleme yani krallığıma gidince öğreniyordu.

Ve ben gitmeye devam edecektim ta ki o Kiran 'ın benim topraklarıma gelmesine veya başka yerlere özgürce çıkabilmesine izin verene kadar. Çünkü Kiran babasına saygısızlık yapmamak için onu izni olmadan Tarsis Krallığından çıkmak istemiyordu. Bende rotamı Tarsis Kralı' ndan yana kullanmıştım. Yakında kazanan ben olacaktım.

Şuan gidemeyeceğimiz tek krallık vardı oda geleneğin yapılacağı krallıktı. Oraya gitmem hoş olmazdı çünkü şuan varlığımı bilmemeleri gerekiyordu beni kimse görmemeliydi. Ben kendimi tanıtana kadar.

Şimdi ise kulede Victoria ile odamda akşam yemeği yiyordum.
"Süreyya hanım hazırlıkları bitirdi. Yarın Su krallığında olurlar. Bu seneki geleneğin yapıldığı krallık." dedi ve bakışlarını benden çekip önünde duran yemeğe çevirdi . Yemekten bir kaşık alıp bakışlarını tekrar bana doğru çevirdi. Victoria'nın mavi harelerine baktım.

" Evet biliyorum bu sabah Süreyya hanım beni odasına çağırdı. Temkinli olmamı istedi benden o kuleden ayrıldıktan sonra . Zaten onlar gittikten sonra Arın ve Lord Yelit ile olan derslerimize devam edeceğim her zaman ki gibi ." dedim ve elimde olan çatalı tepsiye bırakıp tepsiyi dizlerimin üzerinden alıp yanı başımda olan komidine bıraktım.

" Sabah azarını da aldım zaten Tarsis Krallığından bir mektup gelmiş Süreyya hanıma .

Ve benim Tarsis Krallığı'na bir daha gelmemle Moritanya toprakları ile Tarsis Krallığı arasındaki sulh bozulacakmış. Gelen mektupta bu yazılıyormuş. " dedim ve derin bir nefes alıp sırtımı oturduğum sandalyeye yasladım.

"Süreyya hanım da bu mektupta yazılanlardan ötürü artık ben her nereye gidersem gideyim ardımda beni takip eden iki askeri görevlendirdi. Sebebi bu topraklardan kendi ülkeme gitmek dışında başka bir yere gitmemem için. Buna neden olan da Tarsis Kralı ." dedim ve başımı pencereden gözüken aya çevirdim.

"Sanki ben bu isteğe uyacağımda. Beni kısıtlayamaz Süreyya hanım. " diyip sustum.

" Sorun değil askerleri atlatmak da bir nevi eğlence olur bize de." dedi. Sırtımı yaslandığım sandalyeden doğrulttum.

"Canımı sıkan başka bir şey var. Victoria bir şeyler oluyor ya da olacak ve bu beni rahatsız ediyor. Süreyya hanım hep beni bir şeylerden uzak tutmaya çabalıyor. Ama neyden? Bir bilgin varsa bu konu hakkında söyle yoksa aramız bozulur." dedim ve tek kaşımı kaldırıp ona doğru bedenimi çevirdim. Sakin bir yüz ifadesi ile bana bakıyordu.

"Sana bilmen gereken ne varsa hepsini anlattım." dedi ve şöyle devam etti.

"Bende şüphe ediyorum bir şeylerden. Ama öğrenmeden harekete geçmeyi düşünmüyorum." dedi.

"Lord Yelit, Süreyya hanım ve Ahlas bey bir şey saklıyor benden ya da bir şeyler ama yakında öğreneceğim. Ye kendim ya da onlar söyleyecekler. " dedim öfkeyle . Ve ellerimi saçlarımın arasından geçirip omzundan geriye doğru iteledim.

"Belki de sen tehlikeye girme diye sana söylemiyor olabilirler de." dediği anda öfkem daha da arttı.

"Tehlikeye girer ya da girmem! Benden bir şey saklanmamalı Victoria! Bu uyarımı ciddiye al. Benden bir şeyler sakın ama sakın saklamaya çalışma !" dedim. Sözlerimin ardından başını salladı yemeğini bitirdiği için tepsiyi ve benim tepsimi tek bir parmak şaklatmasıyla yemek tepsilerimiz yok oldu.

Yalnız kalmayı istediğimi anlayınca Victoria odayı terk etti. Bugün epey yorucu bir gündü benim için . Derslerden sonra buraya epey uzak olan bir krallığı keşfe çıkmıştım orda yaşadıklarım beni yormuştu. Onun ardından Tarsis Krallığı'na uğramıştım. Kiran'la 1 saat boyunca kulede vakit geçirmiştim. Benim gelmem ona çok iyi geliyordu. Onun kulede sıkıldığını biliyordum.

Kendi ülkemde olan şeyleri ailemi anlatıp duruyordum. Biraz olsun o can sıkıntısından kurtuluyordu. Onunla vakit geçirme sürem bitmişti ve sonra kuleye gelmiştim işlerim olduğu için . Birkaç gündür gördüğüm kabuslar da uykusuz bir güne uyanmamı sağlıyordu.

Böyle devam ederse haftada belli günlerde uykusuzluk beni bekliyordu. Kabuslarımdaki kadın her gün beni ziyarete gelmiyordu belli günlerde geliyordu. Veya kolyem ne zaman kırmızı ve bordo renge büründüğü gün benim rüyalarımda o kadın var oluyordu Esila. Yüzünü görmedim bu zamana kadar ama sesi.. İşte o sesi nerede duysam anında o olduğunu biliyordum.

Bazen rüyalarımda bana acı vermeye çalışıyordu ama kolyem sayesinde sadece zihnimi işgal edip beni olaylar arasında bağlantı kurup gerçek veya hayal olup olmadığını anlamamı engelliyordu sadece. Bazen sırf kolyem kırmız ve bordo renk olduğu gün uyumak istemiyordum. Ama kendimi uykuya yenik düşüp onunla olan kabusta buluyordum.

Bugün rahat bir uyku çekebilecektim. Çünkü kolyemin rengi bugün maviydi. Bazen yaşadıklarım ağır geliyordu. Ama direnmekten başka da bir çarem yoktu. Buradan uzaklaştığım anda yani kendi ülkeme gittiğimde daha iyi oluyordum. Kolye oradayken gücünü tam anlamıyla koruyamadığı için bu topraklardaki anormallikten ve gördüğüm kâbuslardan uzak kalıyordum. Ve gittiğim an kendi ülkeme ailem ne zaman bu seyahatin biteceğini sorup duruyordu. Arafta kalmış bir halde bir oradan bir oraya gidiyor.

Kendi ülkemde olan işlerimi halletmeye çalışıyordum. Zorlanıyordum ama elimden geldiğince her şeye yetişmeye çalışıyordum. Victoria da bazen bana eşlik ediyordu bazen de direk kendi ailesinin yanına gidiyordu. Burada Kiran, Mera ve Victoria dan başka bir arkadaş daha edinmiştim. Dennis.. O avcıydı.

Avcılar krallığında yaşıyordu hatta Süreyya hanımın oğullarını yakından tanımakla kalmıyor Süreyya hanımın bir oğlunun en yakın arkadaşıydı. Onların topraklarına gizlice sızdığımızda tanışmıştım. Beni ilk önce bir casus sanmış sonrada kendimi ona tanıtmış ve kimliğimi açığa çıkarmamasını istemiştim ondan .

Verdiği söze sadık kalmış bu zamana kadar kimse benim kule dışındaki insanlar kimliğimden haberdar değildi. Dennis beni krallığında en güzel şekilde ağırlamıştı, krallığındaki yerleri gezebildiğim kadar gezmiştim. Çok farklı ve güzel bir yerdi avcılar krallığı . Oradan ayrıldıktan sonra kuleye gelmiş ve Victoria'ya olanları anlatmıştım. Bazı kişilere kimliğimi açıklamamı pek hoş karşılamıyordu çünkü tehlikeye girmemden endişe ediyordu .

Ama sonra benle ara sıra Victoria avcılar krallığını ziyarete gittik. Dennis 'lede tanışmış onun benim kimliğim için tehlike arz etmediğini öğrenmişti. Seneye bizim geleneğe misafirperverlik yapacağımız için o orada olmayı çok istiyordu. Hatta yakın bir zamanda kuleye gelmeyi de istiyordu Dennis.

Günüm böyle geçip gidiyordu. Ya keşfe çıkardım ya derslerimle meşgul olurdum ya da kendi ülkeme giderdim. Zaman böyle geçip gidiyordu benim için. Yatağıma doğru ilerleyip pikeyi kaldırıp içine girdim başımı yastığa koyup gözlerimi baş ucumda yanan gaz lambasına çevirdim gaz lambasını kapatıp gözlerimi kapattım. Derin soluksuz bir uyku uyumayı diledim.

⭑⃝🦋

Güneşin bulanık bir ışık bıraktığı güne uyandım. Daha sabahın erken saatleriydi. Erken kalkmak buradaki en büyük alışkanlıktı. Kendi ülkemde sabah 6 da kalkan ben burada ise 6 ya yakın bir saatte kalkıyordum. Bugün Süreyya hanım, Ahlas bey ve kuledeki bazı kişiler gelenek için kuleden ayrılacaklardı. Süreyya hanım kuleden ayrılmadan önce benimle konuşmak istediği için onun odasına gitmeliydim. Yataktan çıkıp giysi odasına uğradım. Banyoda elimi yüzümü yıkayıp ardından üzerime giyeceğim kıyafetleri seçip giyinmiştim. Saçlarımı da taradıktan sonra hazırlanmış ve odadan ayrılmıştım.

Kulede büyük bir koşuşturmaca vardı çoğu çalışan gidecek olan kişilerin eşyalarını kulenin bahçesine taşıyordu at arabalarına. Adımlarımı merdivenlere doğru yönlendirdim. Basamakları çıkarken aşağı inen soluk soluğa kalmış çalışanları izliyordum. Soylu kişiler kendi eşyalarını taşımıyor taşıttırıyordu. Burada çoğu şeye gerçekten el atmak gerekiyor gibi. Basamakları çıkmayı bitirmiş ve 5.kata gelmiştim. Süreyya hanımın odasının kapısının önünde durduktan sonra kapıyı çaldım.

Gir komutundan sonra kapıyı açıp içeri girdim ardımdan da kapıyı kapatıp Süreyya hanıma doğru ilerledim. Süreyya hanım sandalyeye oturmuş haldeydi yanında olan sandalyeyi işaret edip oturmamı istemişti. Sandalyeye hızla ilerledim oturdum ve bedenimi ona doğru çevirdim. Bakalım ne söyleyecekti merak ediyordum. İkazda bulunmasını tahmin ediyordum ama dinleyip öğrenecektim.

"Birazdan kuleyi terk edeceğiz, geleneğin yapıldığı krallığa gitmek için. Senden isteğim bu 3 ay zaman içerisinde lütfen kendini tehlikeye atacak bir şey yapma" dedi. Gözlerimi yüzüne çevirdiğimde bana benden anlayış bekleyen bir ifade ile bakıyordu. Tehlikeye girmemeden korkuyordu. Onu anlayabilirdim ama beni kısıtlaması işte bunu anlayamazdım.

"Benden ne istediğinizi biliyorum ama size şunu söylemek istiyorum. Daha dikkatli olacağım ama istediğim an istediğim yere gidebilirim. Beni korumak için görevlendirdiğiniz o iki askerle beni kısıtlayamazsınız Süreyya hanım. İstediğim an onlar bana ulaşamadan zaten başka bir yerde olabilirim. Beni korumak isterken beni hapsetmenizin neresi doğru. Farkındaysanız burayı tanımaya çalışıyorum ve kulede kalarak ne kendimi koruyabilecek duruma gelirim ne de burayı ve diğer krallıkları tanıyabilir. Bu doğru bir karar mı sizce benim için vermiş olduğunuz karar? "dedim sakin bir sesle. Sözlerimden sonra Süreyya hanım gergin bir hal içerisinde kısa bir süre düşündü. Bende o süre içerisinde onu gözlemledim. Sırtımı sandalyeye yaslayıp yönümü Süreyya hanıma çevirdim.

" Bir konuda haklısın ama bende senin iyiliğini düşünüyorum. Daha tam olarak tehlikeyle karşı karşıya kalmadın. Senin dünyanla burası farklı sende biliyorsun. Peki seni kısıtlamayacağım ama sende lütfen çok dikkatli ol. Ben kuleden ayrılıktan sonra senden haberdar olmak için Lord Yelit 'le iletişim halinde olacağım zaten ama sende herhangi bir sorun karşısında hemen tek başına sorunu halletmeye çalışma Victoria ve Lord Yelit' ten yardım almaya bak. Her şey senin güvenliğin için bu konuda endişe etmelerim. "dedi.

Ve ardından sandalyeden doğruldu. Bende hızla kalkıp karşısında durdum. Bana doğru adımladı ve kollarını sırtıma sardı. Sarılışına karşılık vermedim. Buna bozuldu mu bozulmadı mı bilemedim. Birkaç saniye sonra kollarını bedenimden ayırdı ve omzuma yerleştirip konuştu.

" Kendine iyi bak Emira. Oradayken aklım sende kalacak ama gitmek zorundayım. Neyse ki seneye biz geleneğe misafirperverlik yapacak krallık olacağız. O zaman burada olacak ve geleneğin nasıl olduğunu bizzat kendin görüp yaşayacaksın ." dedi. Kafamı sallayıp onu onayladım. O ise sıcak bir tebessüm bahşetti bana. Ardından Süreyya hanımla beraber onun odasından çıkıp merdivenlerden inmeye başladık. Merdivenlerden inerken sessizdik. Ne o nede ben konuştum. Merdivenleri inmeyi bırakınca koridorda bahçeye çıkan iki kanatlı devasa kapıya doğru ilerledik.

Açık kapıdan gördüğüm kadarıyla bahçedeydi herkes. Süreyya hanımı kulenin bahçesinde bekliyor haldeydi geleneğe katılacak kişiler . Kulenin kapısından bahçeye çıktık. Bakışlarımı onlarda gezdirdiğimde hepsi Süreyya hanım gelince at arabalarına girmeye başladılar. Toplamda bahçede 60 tan fazla at arabası vardı bazı at arabaları da eşyaları sadece taşıyordu. Süreyya hanım gitmeden önce bir kez daha dikkatli olamam konusunda beni uyardıktan sonra Ahlas beyinde olduğu at arabasına binip yavaşça kulenin dış kapısına doğru ilerlemiştiler.

Tüm bahçede olan at arabaları çıktıktan sonra kulenin dış kapısı kapatılmış ve çoğu bahçede olan çalışan içeriye doğru girmeye başlamıştılar. Adımlarımı ders alacağım dersliğe doğru yönlendirdim. O zaman artık kuledeki son 3 ayım başlamış bulunmaktaydı. Çünkü Süreyya Hanım ve diğerleri kuleye döndükleri an bende kendi ülkeme o gün dönecektim. Ardından gelecek sene gelenek için buraya gelecek ve ardından her yıl buraya 3 ay kalacak şekilde gelecektim.

⭑⃝🦋

3 Ay sonra...

Zihnim karanlık bir gökyüzüydü ama uçacak kanatlarım yoktu. Özgürlüğüm kısıtlı bir zaman içerisinde duruyordu. Ben ise çaba sarf ederek o zaman içerisinden çıkmaya çalışıyordum. Kanatlarımı kanatıyordum. Yara aldıkça acıyor. Kabuk bağlayamıyordum. Zihnimdeki özgürlük çığlığı bas bas bağırıyor benden çıkabilmek için bana dahi zarar veriyordu. Kimliğimi gizliyordum.

Diğer her şeyi gizlediğim gibi. Acı çektiğim halde bunu yansıtmıyor dünyaya karşı güçlü ve dayanıklı olduğumu ispat etmeye çalışıyordum. Şimdi ise acılarla dolu bir yaşam içerisinde kapana kısılmış bir halde ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Benden bir şeyler saklanıyordu. Bir şeyleri bilmem istenmiyordu.

Ama bunu öğrenmek istiyorum ve öğrenecektim de. Zamana bırakmayacak açığa çıkartacaktım. Süreyya hanım ve diğerleri gittikten sonra kulede sessiz bir şekilde bekliyordum bazen yalnız kalıp düşünmek bazı şeylerin farkına varmamı sağlıyordu. Ama bazı sorularımın cevabı boş kalıyordu ve ben o boş kalan sorunun cevabını bulmak istiyorum. Odamda penceremden kara ormanı izlerken neden oraya gitmemin tehlikeli olduğunu ya da oraya gitmemem için bu kadar çaba harcadıklarını merak ediyordum.

Bakışlarımdaki merak duygusu asla yitirilecek gibi değildi. Omzumu yaslandığım duvardan çekip bugün Victoria ile planladığımız yere gitmek için buluşacağımız yere gitmek için adımlarımı yatağıma doğru yönlendirdim. Bugün yine ve yine Tarsis Krallığı'na gidecektik. Tabi bu Tarsis Kralı' nın hiç mi hiç hoşuna gitmeyecekti ama onun bizden duyduğu rahatsızlığı için oraya gitmeyi bırakmayacağım. Tabi o da bunu yapacağımı düşünmemeli. Yatağımın üzerine daha önceden bıraktığım siyah pelerinimi yatağın üzerinden alıp üzerime geçirdim omuzlarımdan aşağı doğru uzanıyordu.

Pelerinin şapkasını da başıma geçirip beni kapıdaki askerlerin görmemesi için gizli bir kalkan oluşturarak kendimi ve enerjimi gizledim kapıyı açmadan kapıdan dışarı doğru süzüldüm. Askerler enerjimden dolayı beni fark etmemeliydi. Kolyemin yeni bir gücünü de yanlışlıkla fark etmiştim. Yanlışlıkla banyodan çıkacağım an kapıyı daha tam açamadan çıkmaya çalışınca ben kapıya çarpacağımı düşünürken kapının içinden giysi odama doğru geçmiştim.

Ben yaşadığım bu olay karşısında şaşkına uğrarken. O an Lord Yelit 'in kolyemin başka yeni güçler de elde ettiğini ama bunun bilinmediğini söylemişti. O an kolyeme bakınca mavi renkte olduğunu görmüştüm. Mavi rengin alacağı güçler birbirine yakındı. Bedenim ruh formunu aldığı gibi duvarların, eşyaların ve canlıların arasından geçebiliyordu.

Adımlarımı kulenin bahçeye çıkan kapısına doğru yönlendirdim. Victoria ile bahçede buluşacaktım. Bahçe kapısından çıkıp kapının önünde gözlerimle Victoria 'yı aradım. Biraz ileride çardakta oturuyor halde bulmuştum onu. Hızlı adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. Birkaç saniye sonra Victoria' nın yanına varmıştım. Beni görünce oturduğu yerden kalkıp bana doğru ilerledi.

"Gidelim mi?" diye sordum. Anında başını salladı ve gözlerimi kapayıp zihnime fısıldadım. Saniyelerin ardından Tarsis Krallığı'nın hizmetliler için ayrılmış kapısının önündeydik. Bu kapıyı Kiran bize kuleyi gezdirirken görmüştüm. Ve geliş yerlerimiz için iyi bir başlangıç olacağını düşündüm. Victoria 'ya baş işareti verip kapıdan yavaşça geçtik. Kapının ardında olan koridorda şimdilik kimseler yoktu ama Tarsis Kralı bizler için muhakkak her koridorda birden fazla asker bulundurduğunu biliyordum. Ya askerlerin yemek yeme saatiydi ya da nöbet yerlerini değiştiriyor olmalıydılar.

Sessizce ilerlemeye başladık koridorda. Koridorun başında duvara yansıyan gölgeler görünce anında Victoria 'yı duvar köşesine çektim. Askerler gidene kadar olduğumuz yerde durmalıydık. Yavaşça kafamı olduğum duvar tarafından koridora doğru çıkartıp koridora bakmaya başladım. Koridorda kimseler yoktu.

Ama emindim ki bizim burada olduğumuzu biliyorlardı askerler bu yüzden diğer koridorun başında bizi bekliyorlardı. Victoria'ya dönüp onu diğer koridora yönlendirdim. Diğer koridordan Tarsis Kralı' nın bulunduğu kata çıkacaktık merdivenlerden sessiz hareket edersek Kiran 'ın olduğu kata çıkar oradanda Kiran' ın odasında olan balkona ışınlanırdık. Olduğumuz duvar köşesinden bizleri askerlerin görmeyeceği şekilde yavaşça ilerlemeye başladık. Birkaç saniye sonra merdivenlerin olduğu koridora ulaşmıştık.

Merdivenleri çıkmadan yakınımızda olan herhangi bir insanın enerjisi olup olmadığını hissetmeye çalıştım. Ama yakınımda Tarsis Kralı dışında kimsenin enerjisi yoktu. Tarsis Kralı olduğu katta kimselerin olmamasını istediği için koridorda onun odasından ve devasa bir kütüphane dışında başak bir oda yoktu. Merdivenleri yavaşça çıkmaya başladık. Bu arada enerjilerimizi saklamıştık. Tarsis Kralı fark etmesin diye. Son basamağı da çıktığımızda koridora baktım ve insana dair bir gölge dahi yoktu. Koridorda yavaşça temkinli bir şekilde ilerliyorduk.

Victoria 'ya dönüp işaret parmağımı dudaklarımın üzerine koyup daha da sessiz olmasını istedim. Çünkü Tarsis Kralı' nın sese olan duyarlılığını bilmeyen yoktu. Kütüphanenin kapısının önünden yavaşça geçtik belki de orda da olabilirdi Tarsis Kralı . Her an her yerden çıkabilecek gibiydi. Bu anları çok seviyordum çünkü hayatımda bu denli bir adrenalin yaşamıyordum.

Çünkü karşımdaki rakip fazlasıyla zeki, kurnaz ve kuralları oyuna göre oynayan biriydi. Bende ona karşı hile yapmadan portaldan geçmeden Kiran 'ın odasına doğru ilerliyordum. Adımlarımız Tarsis Kralı ' nın kapısının önüne gelince bir kez daha arkamı dönüp Victoria 'ya nefes almaması için burnumu işaret ettim. Kafasını sallayıp beni onayladı. Heyecan ve korkunun vermiş olduğu duyguyla kapının önünden çok sessiz adımlar atarak geçmeye başladık.

Ben Victoria' dan önce kapının önünden geçmiştim ve arkama dönüp Victoria' ya bakarak onunda benim ardımdan aynı sessizlikte geçmesini bekledim. Victoria benim gibi kapının önünden geçmişti. Derin bir nefes almış ve rahatlamıştık. Her kuleye gelişimizde bu olayı kaç kere yaşasakta sanki ilk defa yaşıyormuşuz gibi aynı adrenaline tanıklık ediyorduk ve sonunda adımlarımızı bir üst kat olan Kiran 'ın odasına çıkmak için merdivenlere doğru ilerledik.

Son basamağı da çıkmış ve koridorda birileri var mı diye bakmıştım ama koridorda bizden başka kimse yoktu. Bugün biraz garip bir gündü bu katta şimdi birden fazla asker olması gerekiyordu ama yoktu. Gaz lambalarının aydınlattığı koridorda hızlı adımlarla ilerledik.

Victoria ile yan yana yürüyor haldeydik. Kiran' ın odasının kapısına doğru ilerliyorduk etrafımıza baka baka çünkü Victoria da şüphe eder olmuştu bu sessizlik hiçte iyi bir şeye alamet değildi. Kapının önüne gelince Victoria kapının kolunu açacağı an onu durdurdum. Çünkü anında aklıma gelenle içerideki odada Kiran değil de Tarsis Kralı olduğu hissine kapıldım. Victoria 'ya yaklaştım ve kulağına fısıldadım.

" İçerde Kiran yok bunu hissettim. Kesinlikle onun için bu katta askerler yok içeride Tarsis Kralı var. Ve Kiran şuan nerde çok iyi biliyorum. Seninle Tarsis kralının odasında buluşalım. Eğer Tarsis Kralı kuralı bozarsa bende bozarım." dedikten sonra Victoria kafasını salladı. Anında Kiran 'ın odasının önünden ayrılıp Tarsis Kralı' nın odasının balkonunda ışınlandım. Gözlerimi açtığımda balkonda ben tek vardım gözlerimi hemen balkon kapısına çevirdim ve biraz ileride olan kapıya adımlarımı yönlendirdim ve kapının karşısına gelince kapıyı açıp içeri girdim. Victoria benden farklı olarak odaya portal açarak gelmişti.

"Kiran nerede?" diye sordum ve anında Victoria bakışlarını biraz ilerimde olan yatağa çevirdi. Kiran uyuyordu. "Babası uyutmuş olmalıydı." dedim. Ve arkama dönüp baktığımda şöminenin önünde olan sandalyeye doğru ilerledim ve oturdum.

"Sence Tarsis Kralı bizi bulamayınca şok geçirmiş midir?" dediğimde Victoria Kiran 'a doğru ilerledi. Kiran yatağın sol tarafında yatıyordu. Victoria yatağın sol kısmına geçip boylu boyunca yatağa uzandı. Güldüm ve kafamı sağa sola sallayıp dudaklarımı araladım." Ne yapıyorsun sen? "dedim sorgu dolu bir ifadeyle." Yorgunum uzandım ne var bunda abartma yemedik yaa Kiran varisini. " dedi iğneleyici sesle. Sırtımı yasladım sandalyeye.

" Uyandırsak mı uyanmayacak gibi sanki birazdan içeri girse Tarsis Kralı ne yapacağız? "dedim sakin bir sesle. Gelirse büyük bir şaşkınlık geçirecekti Tarsis Kralı bu kesindi. Oğlunun baş ucunda Victoria karşısında ise ben vardım. Odada sessizlik içerisinde beklemeye devam ederken Kiran yavaşça kıpırdamış ve gözlerini aralamıştı. İlk an uyku mahmurluğu içerisinde birkaç dakika mahmurluğundan kurtulmayı çalışmıştı.

Sonra bedenini kaldırıp uzandığı yataktan doğrulup sırtını yatağın başlığına dayadı karşısında beni görünce kısa bir şaşkınlık yaşadı. Ama en büyük şaşkınlığı yanı başında duran Victoria 'yı görmek olmuştu. Onu yanı başında görmeyi beklemiyor olmalı ki anında sıçramış ve bedenini arkaya doğru atacağı an yataktan düşmüştü. Victoria onun bu haline yüksek sesle kahkaha atmıştı. Ben ise olduğum yerde Kiran' ın kendine gelmesini ve yerden kalkmasını izledim. Kiran düştüğü yerden kalkmış ve benim olduğum tarafa gelip solumda duran sandalyeye oturmuştu.

"Baş ucumda ne arıyorsun Victoria oturacak başka yer mi yoktu!" demişti. Victoria onun bu sözlerine karşılık omzunu silkip bedenini hareketlendirip yataktan kalkmış ve karşımıza gelecek şekilde yatağın ucuna oturmuştu. "Hadi ama sadece uzanıyordum. Yemedim ya seni. Görende ırzına geçtim sanacak! Seni kalın kafalı." demişti azarlarcasına . Victoria bakışlarını Kiran 'dan çekip bana çevirdi. Kiran bana yönünü çevirip konuştu. Neden babamın odasındayız? "diye sordu. Sorusunu ben cevapladım.

" Baban sanırım bizi enselemek için seni uyutularak odasına getirmiş. Bu sayede biz senin odana girip kendimizi ele verecektik. Ama o benim hislerimi ve zekamı hafife almasından dolayı planı kötü sonuçlandı. Zaten ilk geldiğimiz kapının bulunduğu koridorda askerler vardı bizi orda yakalayacağı olasılığı vardı birde senin odanda. Biz ama bu iki olasılığı da devre dışı bırakınca elde var sıfır. Şuan kesinlikle çıldırıyor olmalı. Tansiyon ilaçları varsa çabuk götür ver. Ölüp kalmasın. "dedim ciddiyetle. Sözlerimden sonra Kiran sözlerime kırılmış olmalı ki üzgün bir sesle konuştu.

" Babam sağlıklı biridir ve o dediğin her neyse onda o hastalık yok olmamasını da isterim. Ve babamın böyle bir plan yaptığından haberim yoktu her zamanki gibi etrafımda birileri olsun istemiyor. " dedi annesinin kaybından sonra tek varlığı babasıydı. Ve babasını kaybetmek onun en büyük korkusuydu. Ama bazen korksanda büyük kayıplarla karşı karşıya kalırdı insan. Onu üzdüğüm için gönlünü almaya çalıştım.

" Bak Kiran bana kırılmanı istemem ama baban bugünden itibaren oyunu kurallarına göre oynamayı bıraktı. Hileye başvurdu."diye cümleye başladım. Ve gözlerimi gözlerine sabitleyip sözlerime şöyle devam ettim. " Ve zaten baban bilemem kaç yüz yaşında olmalı bize 60 yaşında olan birinin bile tansiyonu var ve bu büyük bir hastalık değildir. Dikkat edilirse bir şey olamaz. "dedim samimi bir ifadeyle. Kötü niyetli olmadığımı bildiği için anlayışla karşıladı beni.

" Babam şuan seninle aynı yaşta gözüküyor bilmem farkında mısın? " dedi yüzündeki gülümsemeyle.

" Evet buradakilerin yaşları ve görünüşleriyle arada dağlar kadar fark var. "diye çemkirdim. Sözlerimden sonra Kiran içten bir kahkaha attı. Victoria bu sohbetten sıkılmış olmalı ki ayağa kalktı.

" Hadi gidelim Emira. Birazdan Tarsis Kralı oğlunu görmeye gelecek bizi burada görmesin. Görürse ne olur bilemeyiz. "dedi. Anında başımı sallayıp Kiran'a yönümü çevirdim ve aklımda olan gerçekleri dile getirdim." Biliyorsun ki ben buraya ait değilim. "diye söze başladım.

" Burada kalma süremde bitti. 3 ay yani gelenek süresi doldu ben tam tamına 7 aydır buradayım ve gitme vaktim geldi. Seninle vedalaşmak için geldim buraya. "diye sözlerimi devam ettirdim.

" Seninle vedalaşmadan gitmek istemedim. Beni bir müddet göremeyeceksin Kiran. Ben kendi ülkeme döneceğim. Seneye ama tekrar geleceğim ben gelene kadar kendine iyi bak. "dedim gülümsemeye çalışarak. Çünkü biliyordum ki ben ve Victoria olmadan Kiran burada fazlasıyla yalnızdı. Ve biz onun bu yalnızlığını kendi varlığımızla yok ediyorduk ama kısa süreliğine. Benim sözlerim bitince yüzünde oluşan mutsuzluğu anbean gördüm.

Bunu fark etmemem için anında kendini toparladı ve bana gülümseyerek baktı. "Bu veda değil ki sen sadece kısa bir süre burda olmayacaksın ama sonra yine geleceksin. Hemde daha farklı girişlerle. Babam ise küçük bir dinlenme yapacak senin varlığın burada yokken." dedi acı dolu bir sesle bakışlarını benden kaçırarak .

Yokluğumda epey eski Kiran 'a dönüşecekti. Her şeyi tek başına yapan odasından çıkamayan Kiran. Benim ve Victoria' nın varlığıyla bir nebze olsun odasından dışarı çıkıp kulede ve bahçede zaman geçiriyordu ama şimdi yine eskiye dönüş son sürat olacaktı. Elimden gelen bir şey yoktu ama belki onu tek görmek için gelebilirim. Sadece onun için.

"Hadi ama sanki beni bir daha görmeyecek gibi davranıyorsun. Sana söz veriyorum seni ama seni görmek için buraya geleceğim her bulduğum fırsatta hatta küçük bir yeğenim var bahsetmiştim ya Sude işte onunla beraber seni ziyarete gelebilirim de. Baban ve senin benden kurtuluşunuz yok. "diyip göz kırptım ve ardından ayağa kalktım benim kalkmama oda kalktı ve bana doğru adımladı. Kollarını bedenime sarıp bana sarıldı bunu beklemiyordum. Sarılması çok kısa bir süreliğineydi saniyelikti sarılışı . Hemen sonrasında kollarını bedenimden çekti.

" Her zaman burada seni bekliyor olacağım çünkü bu kulede kafes içindeyim. Özgürce bir yerlere gidemiyorum ama senin ve Victoria 'nın varlığı beni bu sıkıcı ortamdan soyutluyor . Sen ve Victoria olmazsanız bu esaretim can sıkıcı bir hal olarak devam edecekti." dedi. Bakışlarımı Victoria 'ya çevirdim ve o da Kiran' ın var olan bu yalnızlığı konusunda elinden gelen bir şey olmamasına canı sıkılıyordu.

" Aslında bakarsan hep ben mi sizin ülkenize geleceğim belki de bir gün sen benim ülkeme gelirsin ne dersin? "dedim.

" Gelip gelemeyeceğimi bilemem ama öyle bir ihtimal varsa gelmek çok isterim. "dedi.

Onun ardından bir kez daha vedalaştık. Sonra açtığımız portaldan Moritanya kulesine dönmüştük Victoria 'yla. Victoria' yla kuleye döndükten sonra onun bir işi olduğu için ayrılmıştı kuleden . Bende adımlarımı Lord Yelit' in odasına yönlendirdim. Onunla gitmeden önce konuşmak istediğim şeyler vardı. Lord Yelit 'in odasının bulunduğu kata çıkmak için merdivenlerin olduğu tarafa ilerlemiştim.

Merdivenlerin başına gelince basamakları hızla çıkarak odanın bulunduğu koridora gelmiştim. Karşımda olan odaya doğru ilerlemiş ve karşısına geçince kapıyı hafifçe tıklatmıştım. Lord Yelit girin değince kapıyı açıp içeri girdikten sonra ardımdan kapıyı kapatmıştım. Lord Yelit 'i odasında olan çalışma masasında oturmuş kitap okurken bulmuştum. Kimin geldiğine bakmak için kafasını kaldırmış ve beni gördükten sonra tekrar başını önünde duran kitaba doğru eğmişti. Kapının önünden ayrılıp onun çalışma masasına ilerleyip masanın her iki yanında olan sandalyelerden sağ tarafta olana oturdum.

Lord Yelit hala kitap okumaya devam ediyordu. Bakışlarımı odasında dolaştırdığımda mavi ve siyah renklerin hakim olduğu bir şekilde dizayn edilmişti.

Şuan bulunduğum oda Lord Yelit 'in çalışma odasıydı. Ve bu odada bir kapı daha vardı ve bu kapı Lord Yelit' in yatak odasına açılıyordu. Bulunduğum odanın tüm duvarında raflar ve rafların üzerinde kitaplar vardı. Bakışlarımı tekrar Lord Yelit 'e çevirdim. Hala huysuz bunak ben burada yokmuşum gibi davranıyordu. Bazen bilerek bana karşı bu tavrı sergilediğini düşünüyordum. Sağ elimi kaldırıp masanın üzerinde olan küçük kutuya uzattım. Kutunun kapağını açıp içinde olan şeylere göz attım.

Sırf rahatsız olsun ve bakışlarını bana çevirisin diye ama huysuz Lord Yelit bakmamakta hala kararlıydı bana. O sırf gıcık olsun diye bacak bacak üstüne atıp sol bacağımı sallayıp bir önümde duran küçük masaya birde çalışma masasına bilerek çarpmasını sağladım. Tabi ki bunuda görmezden gelmeyi tercih etti. Şeytan diyor yüksek sesle bir müzik açta rahatsız olsun ama telefonum şuan odamdaydı. Sırtımı sandalyeye yaslayıp gözlerimi Lord Yelit 'in okuduğu kitaba çevirdim. Kalın eski bir kitaptı okuduğu.

"Bir şey sormak istiyorum?" diye sorduğumda başını kaldırmadan beni onaylamak için kısık bir sesle homurdandı. Bunu evet olarak kabul edip sorumu sordum. "Bilerek mi yapıyorsunuz?" diye cümleye başladım ve sözlerime şunları ekledim."Yani ben yokmuşum gibi davranmanızdan bahsediyorum. Bu hiçte nezaket kurallarına uymuyor da birde sizin gibi bir Lordun bu denli davranması beni daha da şaşırtıyor." dedim kaşlarım çatık bir halde.

O ise sorumun ardından önünde duran kitabı kapattı ve arkasındaki sandalyeye yaslandı ve bakışlarını bana çevirdi." Odama her gelişinde bana verdiğin rahatsızlık peki nezaket kurallarına uyuyor mu? "dedi alay içeren ses tonuyla. Bildiğin benim cümlelerimle beni vuruyordu. Ama tek kaşımı kaldırıp gerçek olmayan bir tebessümü misafir ettim yüzümde ve dudaklarımı aralayıp konuştum." Benim nezaketimde, saygımda genelde karşımda duran kişinin bana olan davranışına göre şekillenir. "dedim.

" O zaman sen her zaman böyle küstah ve kibirli birisin. Ya da böyle kendini göstermeye çalışıyorsun. "dedi sesinde herhangi bir ima kırıntısı olmadan." İnsanlar bu davranışımı hak ediyor olmalı ki böyle davranıyorum. "dedim.

" Sizinle vedalaşmak için geldim aslında buraya. "dedikten sonra sandalyeden doğruldum. Ve karşısında ayakta durarak konuşmama devam ettim." Biliyorsunuz ki bir müddet burada olmayacağım. Size teşekkür etmek için geldim buraya bana çok şey öğrettiniz ve burada çok şey öğrendim. "dediğimde bana sıcak bir tebessüm bahşetti.

" İyi bir öğrencisin. Anlattığım her şeyi hemen anlayıp kavradın. Ama zaten seneye gelenek için buraya geleceksin. Bu bir ayrılık vedası değil. Bir ayrılış vedası. Burada olmadığın aylar boyunca dikkatli ol Prenses Emira." dedi. Başımı sallayıp ayrılmadan önce son sözlerimi söyledim." Sanıldığı aksine o kadar da huysuz ve kaba bir adam değilsiniz değil mi? Bence tonton bir yaşlı adamsınız sadece bunu kimselere göstermek istemiyorsunuz ama ben hissediyorum ve hislerimde asla yanılmam yanılmadım. Sizi istediğim an ziyarete gelebilir miyim? "dediğimde başını salladı.

Bu sefer gerçek samimi bir tebessüm yüzümde belirmişti. Başını usulca salladı. Bu evet demekti." Beni bu kadar sevdiğinizi ve özleyeceğinizi belli etmeyin Lordum. "dedim alaylı bir sesle. Bu sözlerimden sonra başını iki yana sen iflah olmazsın derecesinde salladı. Bedenimi arkaya doğru çevirdim ve kapıya ilerleyip kapıyı açıp ardından dışarı çıkıp kapıyı kapattım. Ona aldığım küçük bir hediye benim odadan çıkışımdan sonra masasında var oldu. Ona onun beğeneceği bir hediye almıştım.

Adımlarımı bu sefer mutfağa doğru yönlendirdim çünkü gitmeden önce son kişi olarak Mera 'yla da vedalaşmam gerekiyordu. Merdivenlerden inerek mutfağın olduğu koridora doğru ilerledim. Mutfağın kapısına geldiğimde kapıyı açıp içeri girdim. Mutfakta olan kızlar bir şeylerle uğraş halindeydi. Gözlerim Mera' yı aradı mutfakta ve mutfağın köşesinde bulaşıkları yıkarken buldum onu bir kızla beraber.

Adım atıp ona doğru ilerlerken beni gören diğer çalışan kızlar önümde saygıyla eğilecekleri an buna mani olup onları durdurdum. Buna karşı olduğumu bildikleri halde saygı için yine devam ediyordular ne zaman beni görseler. Mera mutfakta olan sessizlikten ötürü hemen başını benim olduğum tarafa çevirince beni görmüştü. Beni görünce dudaklarında samimi bir tebessüm belirdi. Ona doğru ilerlerken diğer kızlarda bana geçmem için yol veriyordu. Onların aralarından geçip Mera 'nın karşısına geçtim. Tezgahta bulunan bulaşıklara çarpmamak için biraz tezgahtan biraz uzaklaştım.

"Başın kalabalık işlerden ötürü." dedim ve mutfakta bulunan kızlara bugün için güzel bir sürpriz yaptım. Kolyeme fısıldadım ve mutfakta olan tüm işleri anında bitirmesini istedim. Mera önünde olan bulaşıkların anında yıkanıp dolaplara dizilmiş halini şaşkınlıkla izledi.

Diğer kızlarda mutfakta olan dağınıklığın benim sayemde tertiplenmesine bakıyorlardı. Hepsi mutfakta olan tüm işleri yapılmasının sevincini yaşadılar. Bana doğru ilerleyip teşekkürlerini sundular. Eğer ben mutfağın işlerini kolyem sayesinde yapmasaydım, kızlar geceye kadar bunları bitirmekte uğraşacaklardı.

"Size bugünlük hediyem olsun ama şunu söyleyeyim diğer gelişimde sizin için bu işleri kolayca halletmeniz için birkaç şey yapacağım. O zamana kadar biraz daha dayanın kızlar. Ve sizleri tanıdığım için teşekkürlerimi sunarım." dedim. Başımı Mera 'ya çevirdim.

" Aslında buraya geliş nedenim başka bir şeyde ötürü. Ben bu gece ülkeme dönüyorum. Seninle de vedalaşmak istedim. "dedim. Bunu beklemiyor olacak ki yüzünde üzüldüğü belli olan bir ifade yer aldı.

" Hadi üzülme yine buraya geleceğim. "dediğimde bana yaklaşıp kollarını boyuma sardı.

" Ama uzun bir süre burada olmayacaksın. Senin varlığına çok alıştım. Seneye geleceksin ve bu çok uzun bir süre. "boynumdan kollarını çekip bir adım benden uzaklaştı. Gözlerimi yüzüne çevirdiğimde ağladığını gördüm.

" Hadi ama Mera üzülme lütfen. Her fırsatta buraya gelmeye çalışırım. Ve seni de görmeye geleceğim. "dedim. Sözlerimden sonra başını sallayıp tamam dedi.

" Sana bir hediyem var kulübede seni bekliyor. Umarım beğenirsin. "dedim ve ona bu sefer ben sarıldım. Bunu beklemiyordu. Sarılışıma kısa süre sonra karşılık verdi oda.

" Ve seneye gerçekten burada büyük bir değişim olacak onun için yapmam gereken şeyler var ve bu süre içerisinde buraya geleceğim. "dedim. Ondan ayrılıp ellerine uzandım. Mera 'nın ellerini avuçlarıma hapsettim.

" Kendine iyi bak. Bu benim olamadığım süre içerisinde kafanı dinlemeye bak. Çünkü ben kuleye tekrar dönüş yaptığımda kafan benim yüzümden epey kalabalık olacak önceden söyleyeyim de sonra yakınma ileride." dedim göz kırparak. Anında küçük sevinç içeren bir kahkaha attı. Başını salladı tekrar tamam dercesine.

" Evet artık gitme zamanı. "dedim ve Mera 'nın ellerini serbest bırakıp arkama dönüp mutfak kapısına doğru yönlendirdim adımlarımı. Kapıya ulaştıktan sonra arkama döndüm ve buradaki kızlara baktım." Kendinize iyi bakın kızlar.

Mera' ya benim olmadığım bu süreçte lütfen destek olun. "dedikten sonra kapıyı açıp mutfaktan çıkıp arka bahçeye çıkan kapıya doğru yönlendirdim adımlarımı. Kapının önüne gelince kapıdan dışarı çıktım ve kasabaya çıkan bahçenin arka kısmında olan iki kanatlı olan kapıya ilerledim. Askerler beni görünce başlarını eğip kapıyı açtılar. Kapıdan çıkıp kara ormana ulaşmak için yürüdüm.

Kara orman biraz uzağımdaydı. Bakışlarımı siyahın hüküm sürdüğü gecede hükmeden kara ormana baktım. Bir ormana göre sessizdi. Orman ile aramda 20 adım vardı. Ormanın sessizliği bile tehlike arz ettiğini belli ediyordu. Olduğum yerde durarak gözlerimi bana yasak olan ormanda gezdirdiğim. Herhangi bir canlıya ait ses yoktu. Ne bir hayvan sesi ne de bir baykuş sesi..

Sessizliği altında acaba ne tehlikeler vardı. O gün gündüz vakti gördüğüm o siyah ve beyaz devasa kurtlar acaba şuan bu ormanda yakınımda mıydılar? Ya da şuan belki de karşımda duruyordular ama ben görmüyordu onları. Moritanya toprakları... Bu topraklarda olan herkes benden bir şey saklıyordu.

Ama öğrenecektim onlara rağmen. Kısa bir süre boyunca burada olmayacaktım ama gelişimde çok şeyin değişime uğrayacağı kesindi. Ama öncelikle karanlık sırlar kitabını elime tekrar alabilmeliydim.

Kitap o günden sonra bir daha olduğu yerden çıkmadı kendisini gizliyor. Neyden ve kimden bilemiyorum? Ama o kitap tekrar ortaya çıkarsa orada içinde yazılanları öğreneceğim. Bakalım benden ne gizlemiştiler? Bunu bu sayede öğrenecektim. Süreyya hanım bu gece içerisinde kuleye dönmüş olacaktı ama ben burada onlar gelmeden ayrılacaktım.

Başlangıç yeri olan kara ormanda bitişi başlatacaktım. Her şey burada başlamıştı ve burda sonlanacaktı. Biliyor ve hissediyordum. Şimdilik kısa bir elveda olacaktı Moritanya topraklarında. Ama gelişimden sonra herkes dönmemi isteyecekti ülkeme.
Şimdi her şey olması gerektiği gibi ilerleyecekti.

Gözlerimi kapattım ve olamam gereken yere gitmeyi istedim. Ülkeme....

İşte her şeyin sonunu getirecek yere gidiyordum....
Başlangıç noktasına... Benim ve onun savaşının tanıklık yaptığı yere...

Loading...
0%