Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9-Zaman Göstergesi

@kumsallardagezen12

 

 

『Hayali dumanlarımın sisi dağıldı ve ben saf acıyla karşılaştım.』

 

Birikintilerin izleri zihnimi kirletiyor. Ruhum acının darbesiyle bedenimde bir kasırga yaratıyor. İçimde olan en büyük matemim beni tüketiyor. Düşüncelerim ve zihnim onunla bir. Yaşadığım anılar beni saydamlaştırıyor. Normal değilim. Bir o kadar da anormal. Hiçbir zaman kendi gölgem altına sinmedim. Ama kendi düşüncelerim benim en büyük korkaklığım oldu.

 

Hayatımda aynı hataları yapmamak için büyük emek harcadım. Bunu başardım da. Ama en büyük hatamı unutamadım. En büyük acımı unutamadığım gibi. Geride bırakacağım kişiler var mı? Bilmiyorum ama en büyük varlığımı kaybettim.

 

Ve onun kaybını hala kabullenmiş değilim. Bunu başaramayacağımda.

İnsanları yöneten hisleri ve düşünceleridir. İnsanlar ya ikisiyle hayatında ilerler ya da ikisinden biriyle ilerler. Hislerim bedenime ağır darbeler kazıdı. Düşüncelerim de bu kazılan izleri yok etmeye çalışıyor bunu hatırlatmamaya çalışarak. Ne kadar başarıyor olasılık.

 

Ağrıyan zihnime rağmen her zaman iyi gözükmeye çalıştım dış etkenlere karşı. Yemekhaneden ayrıldığım gibi soluğumu odamda almıştım.

 

Akşam olmuştu ve ben çizebildiğim kadarıyla resim çizmiştim. Her an yanında taşıması için bir vesikalık boyutunda çizmiş ve onu koruyucu bir kalıbın içerisine yerleştirmiştim. Ardından duvarına asabilsin diye koca bir tabloya, başucunda görmesi için bir çerçeve içerisine çizip yerleştirmiştim. 2 tane tabloya çizmiştim. Bir zarar gelirse onu kullanabilsin diye.

 

Şimdi ise odamdaki boyama fırçalarını yerine koyup çizdiğim resimlere kısa bir süre baktım sonra adımlarımı banyoya doğru yönlendirdim. Boya elime yüzme hatta yüzüme bulaştığı için hızlı olup bitirmek adına kendimi batırmıştım. Şimdi kendimi temizleyip resimleri sahibine verecektim.

Banyodan çıkmış adımlarımı karşımda duran tabloya doğru attım. Tabloyu ellerimin arasına aldıktan sonra derin bir nefes alıp anında zihnimde bana ait olan sera da olmayı diledim. Şimdi en sessiz olan yer orasıydı.

 

Akşam oluşu sebebiyle herkes yemekhanede olmalıydı. Gözlerimi açtığımda tam da istediğim gibi seranın önünde duruyordum. Hava akşam olduğu için esiyor ve soğuktu. Sessiz bahçede sadece kapıda görevli olan askerler vardı. Adımlarımı yavaşça arka bahçeye çıkan kapıya doğru yönlendirdim.

 

Kapının önüne gelince elimde olan tabloların izin verdiği kadarıyla kapıyı açmaya çalıştım. Sonunda açabildiğimde içeri girip ardımdan kapıyı kapattım. Önümde olan uzun dar koridorda hızlı adımlarla ilerliyordum. Koridorun başına geldiğimde sola sapıp yemekhanenin olduğu koridora doğru ilerlemeye başladım. Gözlerim yemekhanenin kapısına çevrildi. Koridorda şuan kimse yoktu.

 

Kapının önüne gelince kapıyı olabildiğince zorlukla açmaya çalıştım. Elimde olan bu tablolar biraz beni zorluyordu. Sonunda açtığımda içeri gitmeyi başardım ve ardındam kapıyı sol ayağımla kapattım. O an yemek yiyen herkes önünde duran tabaktan bakışlarını çekip bana baktılar. Umursamadım. Daha önce olan hiçbir şeyi umursamadığım gibi. Gözlerimi kısa bir süre Süreyya hanıma çevirdim. Bana anlamayan bakışlarla bakıyordu.

 

Gözlerimi ondan çekip masada benim gelişimle başını kaldırmayan adama baktım. Ona doğru yönlendirdim adımlarımı. Karşısına geldiğim an varlığımdan emin olmuştu. Bakışlarımı ona çevirdim ve elimde olan tabloyu ona verdim. İlk an bocaladı. Şaşkınlık anında yüzünde peyda oldu. Sonra ise minnet yerleştirdi yüzüne.

 

Titreyen elleri resimlerin üzerinde usulca dolaştı. Kısa süre baktı sonra başını ve bakışlarını bana doğru çevirdi. İlk gördüğüm duygu özlemdi. Ardından tüm iyi duygular yer edindi; minnet, mutluluk, keder, hasret...

Kayıp nedir bilirdim. Sesine... Kokusuna... Bakışlarına... En çokta sarılışına ve de kalbinin atış sesine.

Sandalyeden yavaşça doğruldu. Şimdi karşı karşıya kalmıştık. Bana bir adım attığında ne yapacağını öylece izledim. Karşıma geçince dudaklarını araladı ve şu minnet ve mutluluk cümlelerini Kısık tutmaya çalıştığı sesiyle söyledi. Ondan ve benden başka kimse duymadı.

 

"Bu nazik ve anlamlı hediyeniz için teşekkür ederim. Bunun benim için ne büyük bir anlamı olduğunu bildiğiniz ve bana böyle bir hediye verdiğiniz için minnettarım size prensesim."

Şaşırmış bir şekilde ona baktım. Nasıl anladığını soracaktım ki başını tablolara çevirdi. Ve yerine oturmadan önce anında konuştu.

 

" İnceliğiniz bu yere göre çok nadir ve az . Kimse bunu düşünmezdi düşünemezdi. Tek bir kişi büyük bir kayıp veren kişi benim duygularımı anlayabilirdi ancak ve siz anladınız. Ama tabi siz bu özelliğinizle fark edip faaliyete geçtiniz. Sizin de büyük bir kayıp vermiş olmalısınız. " dedikten sonra yerine geçmiş benle olan konuşmasını sonlandırmıştı. Bir adım geri gidip kimseye bakmadan yemekhanenin kapısına doğru ilerledim.

 

Gecenin soğuk ayazında kimsesizlik içinde düşüncelerimle boğuluyordum. Adımlarım beni buradan uzaklaştırdı.

Geçmiş benim için puslu bir deneyimdi. Geçmiş acıydı. Geçmişimin izleri benim damarlarıma kazınmış beni öldürmüyor ama süründürüyordu.

 

Kalenin dış kapısından çıkmış yavaşça ilerliyordum. Ardımda artık kalenin cılız ışığı gözüküyordu. Ben ise son kez kaleye baktıktan sonra adımlarımın beni nereye götürdüğünü bilmeden ilerlemeye başladım. Her adım atışımda gerçekler yüzüme bir tokat gibi yapıştı.

 

Sakladıklarım ya da saklamaya çalıştığım gerçekler kendini belli etti zihnimde ben varım dedi beni unutamazsın dedi. Bunu zihnimin kaleleri arasında bas bas bağırdı. Aslında hiç bir şey yok olmuyor olmadığı gibi unutulmuyordu da. Susturabilirim dediğim hiçbir şeyi susturamadım.

 

Unutabilirim dediğim hiçbir şeyi unutmadım. Unutmak ağırdır ama unutmaya çalışmak bu ağırlık insanı yavaşça pençesine alıp öldürmeden soluk almayı unutturmaya çabalıyordu. İlerlediğim ormanda tam yere çakılacakken son anda dengemi korudum. Ve düşmeden olan anılar zihnime hızla kaçıştı.

 

"Acıların, üzüntülerin seni alt etmesin Emira. Düşmemek için çabala düştüğün an bile düşmediğini kendine hatırlat o düşüş anını sil hafızandan. Kendini kandır. Herkesi kandırdığın gibi. Hep gülümse ama için kan ağlasın daima. Sana mutluluk yasak sana huzur yasak. En kötüsü senin için en iyisi, en iyisi senin için en kötüsü olsun. İki Emira ol, geceleri kan revan içinde ölümü bekleyen Emira, gündüzleri de hiçbir şey olmadığını sanan sahtekar Emira ol ve hiçbir şeyi umursama, düşünme . Çünkü geçip giden zaman arasında hataların anı olmasın. Zihninde olan tek şey savaşmak için neleri feda ettiğin ve nelerden vazgeçtiğin olsun. Sen bitti demeden hiçbir şey bitmediğini... Sen demeden bir şeylerin başlamayacağını hatırlat zihnine.

 

Unutma.... Unutursan hata yaparsın ve kendinin kim olduğunu unutursun. Unuttuğun an bile hatırla nasıl bir kişi olduğunu. Dil söylemez, söze dökmez ama zihin susmaz söyler. Saklamaz, sakındırmaz. Zihin seni o olaydan uzaklaştırmaz. Seni daima o döngüye hapseder. Silme... Sileme. Silemediklerini yaz... Kazı zihnine. Bir gün gittiğini anladığın an gerçeğe kavuş. Sustuğun, susturulduğun için tüm öfkeni saç etrafa . Ama en çokta kendine kız en büyük kötülüğü kendine yaptığın için. En büyük nefretin kendine olsun.

 

En büyük yalanın kendine olsun. En büyük ihanetin yine ve yine kendine olsun. Son kez gülümse ama içtenlikle işte o anı sen belirle için belirle zaman bu sefer sana uysun sen değil.. Şimdi baştan sona ölümü bekle. Ölüm seni çağırana kadar yaşamaya çalış. Nefes almaya çalış. Gözlerini kapatma . Karanlık aldatıcı bir o kadar da kör edicidir. Kör olma karanlıkta ilerlemeye çalış. Düşe kalka olsa bile.. Sözlerini tutmaya çalış önemli olan da bugün ant içtiğin yemini unutma sen senle beraber bir yemin ettin. Ve o yemini ancak sen bozabilirsin. Yeminini sonsuza kadar sürdür . "

 

Anılarım silindiği an gözlerimden akan yaşı elimin teriyle sildim. Ayazın soğukluğu içinde alıp verdiğim nefesin buğusunu izledim. Unutmak iyiydi.. Unutmalı ve her şeyi geride bırakmaya çalışmalıydım. Başka çaremiz yoktu çünkü..

 

Her yerde kimsesiz hissetmek ne kadar kötüydü? Her nereye gitsem sığınabileceğim kimse yoktu. Kiran 'nın yanına gitmek istiyordum ama şimdi uyumuş olmalıydı. Onu uyandırmak istemiyordum şuan. Şuan burada gece sabahlamak iyi değildi

Kiran' nın yanına şimdi gidemezdim de . Soğuk havadan ötürü bedenim titriyordu. Kuleye dönmek istemiyorum ama geceyi dışarıda geçirmem sağlığım açısından hiç iyi olmayacaktı. Kara ormanda ilk konakladığım kulübeye gitmem de tehlike arz ediyordu.

 

Aslında tarsis kralı bu saatlerde uyanık olurdu. Acaba ona aklımda olan soruları sormam onun açısından iyi olur muydu? En fazla ne kaybederim ki? En fazla beni yaka paça kaleden atardı askerlerine emir vererek. Derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım. Ve yavaşça gözlerimi açtığımda kendimi Tarsis kralının her zaman vakit geçirdiği yer yani kütüphanedeydim. Ve o da benim karşımda bana şaşkınlık içinde bakıyordu. Tek kaşımı kaldırdım ve onun olduğu masaya doğru yönlendirdim. Masada birçok kitap açık halde duruyordu. Araştırmayı ve okumayı çok seven biriydi. Tam karşısına geldiğimde tuttuğum nefesi salıverdim.

 

"İyi geceler." dedim ve aklıma gelen soruyu sordum.

 

"Gece gece ne araştırıyorsunuz?" dediğimde önünde duran kitabı sertçe kapattı. Şaşkın olan bakışları öfkeli bakışlara bıraktı kendini. Kaşları her zamanki gibi çatık haldeydi.

 

"Ne arıyorsun burada? Hemde bu saatte ve benim krallığımda." dedi tehlike arz eden sözleriyle. Hala burada olan varlığımı sorguluyordu.

 

Gelişim beklenmedikti ama kaçınılmaz da değildi. Çoğu zaman her zaman damdan düşer gibi bu kuleye geldiğimi biliyordu. Bakışları birkaç saniye bana değiyor kısa bir süre beni izliyor ardından da bakışlarını benden hızla uzağa çekiyordu.

 

"Yapmadığım şey değil gece gece gelmek." dediğim an buna pişman oldum. Bazen dilimden çıkacak kelimeleri tutamıyorum. Bana olan öfkesi daha çok artmış neredeyse bu öfkesi etrafımı kuşatmıştı enerji olarak.

 

"Tamam tamam kızmayın ama buraya gelmemin sebebi başka sabah gelecektim ama sabah direk Kiran'a uğrayacak olmamdan dolayı size aklımda olan soruları soramayacaktım. Bu saatte sizin uyanık olduğunuzu bildiğim için bu saatte bu konuları konuşmak daha iyi olur dedim. "sakin sesimle. Neyse ki son anda toparlamıştım cümlelerimi. Öfkesi dinememişti hala varlığını koruyordu ama söyleyeceğim şeyleri de merak etmişti bunu yüz ifadesinden kolayca anlamış ve bizzat görmüştüm.

 

" Peki seninle konuşacağımı nereden biliyorsun bu kanaate nasıl vardın? "dedi ve kaşlarını çatıp alaylı sesiyle konuştu . Umursamaz bakışları kısa bir süre gözlerimle kesiştirdi. Bir şeyleri görmek istercesine bakıyordu ama görmeyince işte orada bir zelzele kopuyordu. Ardından derin bir nefes alıp tekrar tekrar kaçırdı benden bakışlarını.

 

Her zaman olduğu gibi kısa süre gözlerime baktıktan sonra önüne çevirirdi gözlerini. Yavaşça sol elinin parmaklarını masada sessiz bir ritimle oynattı. Sessiz olabilirdi ama zihninde yankılanan kısık bir melodi sesi olduğunu düşünüyordum. Ve gözlerimi onun parmaklarından çekip önüme çektim.

 

" Hislerime güvenirim. Onlar beni hiç yanıltmadı. "dedim sesimdeki özgüvenle. Ve karşısında olan sandalyeyi çekip oturdum. Kısa bir süre Tarsis kralının önündeki kitaplara göz attım." Beni dinleyecek misiniz? "dediğimde anında konuştu.

 

" Kısa kes. İşlerim var onlara devam edeceğim. "dedi merak içermeyen sesiyle ve umursamazlıkla. Bazen çok kaba olabiliyordu. Bakışları önünde duran kitaplarındaydı. Tek benimle mi göz teması kurmaktan kaçıyordu yoksa genel olarak tavrı bu muydu? Her zaman ki gibi siyahlara kuşanmıştı.

 

Siyah pelerini omuzlarındaydı. Siyah kumaş gömleği pelerinin açık olan ön kısımlarımdan görünüyordu. Uzun omuzlarına kadar gelen saçlarını geriye doğru taranmıştı. Gerçek yaşına nazaran epey gençti. Benim yaşımda duruyordu. En sevdiği aksesuar yüzüktü. Her zaman parmakları arasında farklı figürlere sahip yüzüklerini görmek kaçınılmazdı. Uzun süre sessiz kaldığım için bu sessizliği bozup dudaklarımı aralayıp düşüncelerimi dile getirdim.

 

" Hangi arazi için araştırma yapıyorsunuz? Çünkü fazla karmakarışık bir sorun var gibi gözüküyor. "dediğimde anında zaman kaybetmeden konuştu.

 

" Seni ilgilendirmez. "dedi tersleyerek. Ve yerine iyice yaslandı. Bu yaptığımız konuşma onun için sıkıcı hale geldiği için bakışlarını etrafta gezdirdi. Buradan hemen gitmem için can atıyor olmalıydı. Ama ona istediğini vermeyecektim.

 

" Peki ama şunu söyleyebilirim ki o istediğiniz arazi Moritanya topraklarında kayıt altında olan bir arazi. Neden Moritanya topraklarına ait olan bu toprağı istiyorsunuz? Bildiğim kadarıyla sahibi olan bir toprağı almak tehlikeli sonuçlar ortaya koyar. Savaş bile çıkarırsınız. "dediğimde bana kısa bir süre baktı sonra bakışlarını çekip sırtını arkasında olan sandalyeye yasladı.

 

" O toprağı istemiyorum. "dedi ve sözlerine şöyle devam etti." O topraklarda olan bir kişiyi arıyorum. Nerede olduğunu bilmiyorum. Ama onunla konuşmak istiyorum." dedi ve sözlerini kısa kesti.

 

"İsterseniz size yardım edebilirim biliyorsunuz ki o topraklarda rahatça gezebilirim. Avcıların toprağı Moritanya 'ya bağlı bir krallık ve siz oradaki bir arazide kimi veya kimleri arıyorsunuz?"dedim isteksiz bir ifadeyle.

 

Anında bakışlarını bana çevirdi."İstediğim kişiyi yakında bulacaksın zaten o zaman ona şunu söyle ve bu soruyu sor. Konuya hakim olduğunda neden böyle bir soru sorduğumu anlayacaksın. 'Dönüşü olmayan bir yola girdin. Pişman olmadığın belli ama ya pişmanlığın şimdi başlayacaksa?Ya onunla olan bir konuşma yaptığında bu olacaksa? Biliyorsun ki onu uyandıracak kişi yakınlarda. Bu sefer korkaklık yapacak mısın? Ve benimle konuşmasını iste herhangi bir yerde onun istediği bir yere geleceğim. " dedi sakin sesiyle.

 

" Peki kim olduğunu nasıl anlayacağım? "dedim kaşlarımı çatarak.

 

" Olayları öğreneceksin Emira. Kim olduğunu. Neden burada olduğunu... Nasıl bir şeyin içerisinde olduğunu... Ama şunu bil ki kimseye güvenme. Her an herkes tarafından ihanete uğrayabilirsin. Çünkü boynunda olan kolye herkesin en büyük isteğini gerçekleştirecek kadar güçlü. Ve güç tehlikeyi çağırır. Sana gülenler olacak ve onlar arkandan senin hakkında kötü planlar yapacaklar. Ve şunu bil tam anlamıyla gerçekleri öğrenince sen asıl tehlikeli olacaksın. Öfkene yenik düşme. Sakın kendinle çelişme hataya düşme. Sana şunu söylemek istiyorum. Oğlum için değerli bir insansın. Sana yapılan bir şey onunda üzülmesini ister ve ben bunu istemem. Oğlumu şimdiye kadar her şeyden korudum ama senden koruyamadım. Onun zihnine ve kalbine sızdın. Sana bir şey olması beni ilgilendirmez ama şimdi oğlumun hayatındaysan işte burada durumlar değişir. Ve onun için bana güvenebilirsin. Seni koruyabildiğim kadar herkesten koruyabilirim. Ama seni senden koruyamam. İşte onun için öfkeni kimseden uzak tutmazsan bile kendinden tut anlaşıldı mı? "dedi ve kısa bir süre beni izledi. Sanki bir şeyleri anlamaya çalışmak istiyor gibiydi.

 

Aklıma gelen soruları soracaktım ama başka sorular zihnime yerleşti.

Ben gerçekten neyin içerisinde yaşama tutunuyorum?

Sessizliği yaran benim kendi cümlelerim olmuştu.

 

" Peki size sormak istediğim soruları sorabilir miyim?" dedim ve anında başını salladı. Bu hareketiyle aklıma gelen bir soruyu sormak istedim.

 

"Kolyemin ilk sahibi kim biliyor musunuz?" dediğimde derin bir nefes aldı ve başını salladı tekrar. Bu sorum sanki onu huzursuz etmişti.

 

"Peki neden kolye ondan alındı. Biraz daha detaylı bilgi verir misiniz? Çünkü bana Süreyya hanım ve Lord Yelit eksik bilgi verdiler. Sorduğum halde benden çok şey gizliyorlar." sözlerimin ardından sesli bir nefes koyverdim.

 

"Çok fazla şeyi eksik söylüyor olmalılar sözde seni tehlikeden ve gelebilecek tehlikeden korumak istiyorlar. Ama en büyük tehlikeyi onlar sana yapıyor bilinçsiz olman senin için tehlikeli. "

 

" Nasıl bir eksiklik?"diye araya girdim anında.

 

" Kolyenin ilk sahibinden alınışı bir ihanetin sonunda oldu. Bu ihanet edişi sebebiyle kolye ondan alındı ve ona ceza verildi. Bedeni şuan yok oldu ama ruhu etrafta etrafında. Belki de şuan amacı sana ulaşmak. Çünkü kolyeyi geri istiyordur. Bir daha onun olmayacağını bildiği halde böyle bir uğraş içine girmiş olabilir. "dedi sakin ses tonuyla.

 

" Peki kolyeyi aldı diyelim kolye benimle bir bağa sahip o aldığında yok olur mu? "diye sordum. Anında başını salladı.

 

" Kolyeyi almasının sebebi başka o amacı için bir anahtar kolyen. Kolyen sayesinde amacına ulaşacak. Ve amacı ilk olarak bedenini canlandırmak olacak. Sonra ise onun planları doğrultusunda gerçekleşecek. "dedi tok sesiyle.

 

" Peki siz onun amacını biliyor musunuz? Ya da Süreyya hanım ve Lord Yelit? "dedim merakla.

 

" Tek bildiğim ve bildiklerimiz onun bedenine kavuşma ihtiyacı. Sonrası nasıl olur bilmiyorum bilmiyoruz. Zaten amacımız da bu yapacağı şeylerin önüne geçmek. Çünkü felaketi doğuracak bundan eminim. "dedi sözlerine şöyle devam etti.

 

" Daha önce yapmak istedi ama başaramadı buna izin vermedim. Bir daha olursa yine vermem. İşte onun en büyük düşmanları arasında bende varım. "dedi hüzünlü ses tonuyla aklına bir şey gelmişti. Ve bu gelen şey onu üzmüş olmalıydı.

 

" Bu yaptığınız şey birini kaybetmenize mi neden oldu? Bundan dolayı mı Kiran 'ı bu kuleye hapsettiniz?"dedim.

 

Sorumun ardından kısa süre sessizlik oldu ve Tarsis kralı derin bir nefes alıp mavi harelerini bana çevirdi ve uzun bir süre keşişti gözlerimiz." Annesinin ölümü benim yüzümden oldu ve bende geriye bana kalan en değerli varlığımı bu sayede korurum diye onun kuleden dışarı çıkmasını engellemek istedim. Belki böyle onu korurum diye." diyerek sesli bir nefes verdi ve sözlerini bitirdikten sonra bakışlarını benden çekti.

 

" Ama bu yaptığınız doğru değil onu hapsettiniz. Özgürlüğü kısıtlandı. Oğlunuz sizce mutlu mu? Bu yaşadığı hayattan hiç ama hiç mutlu değil. "dedim hafif kızgınlık içeren sesimle.

 

" Bu seni ilgilendirmez. Babası olarak onu da iyiliği için bu yolu seçtim ve pişman değilim. Şuan yaşıyorsa bu aldığım karardan dolayıdır. "dedi ve sandalyeyi geriye çekti ve doğruldu. Konuşmanın bittiği anlamına geliyordu kalkması. Tarsis kralı masadan ayrılıp adımlarını kapıya doğru yönlendirdi. Kapıyı açıp çıkıp gitmeden önce de şu sözleri dile getirmişti." Sende onun iyiliğini istiyorsan onu kuleden uzaklaştırmaya kalkma! "her zamanki ikazını yapmadan gitmemişti.

 

Tarsis kralı gittikten sonra öylece masada beklemeye devam ettim. Birkaç saate güneş doğacak ve Kiran uyancaktı . Aldığı ders ve eğitimlerden dolayı erken kalkıyordu.

 

4 saat sonra...

 

Acı insanın ruhuna yavaşça sızar ve izini bırakırdı. Herkesin bedeninde bir acının sembolü vardır. Büyük veya küçük fark etmez. Ve bu acıların izlerini silmezdik. Kalırdı sonsuza kadar. Sürerdi hatırası... Sürerdi acının iniltisi. Ve sürüklerdi boşluğa.

Süre gelen asırlardan beri olan bir şeydi en büyük duygu olan acı. Acı ile başlardı her şey.

 

Acı her şeyin başlangıcı olurdu. Acı ölümün kasırgasına dönüşürdü.

Hep bir adım geride olup bir mutsuzluk anında açığa çıkardı.

 

Acılarımızı bedenimizden arındırmazdık.

Değişim bizler için uzak bir diyara yolculuk yapmak olurdu. Ve bu sebeplerle de onlarla birleşirdi ruh ve bedenlerimiz. Kan ve damar gibi birbirlerine bağlıydı bu bağ çözülemezdi.

 

Aynı kolyem ve benim aramda olan bağ gibi. Artık onun varlığına alışmış varlığını boynumda hissetmesem anında kendimi garip hissediyordum. Aynı en değerli varlığım olan değerli kolyem gibi onu da boynumdan çıkarmıyordum taki Lord Yelit onu kolyeme hapsedebileceğimi söylediğinde küçük bir sihir sözleri anında boynumda olan kolyemin morte kolyesine saklanmak üzere hapsetmişti.

 

Şimdi ikiside güvendeydi.

Kolyemin birçok yeni gücünü keşfetmiş ve bunu kimseye söylememiştim.

Lord Yelit aslında yeni güçleri öğrendiğimi biliyordu ama hiç bu konuyu açmamıştı. Lord Yelit gizemli bir kişiydi. Kapalı bir kutu gibiydi ve bu kutu kolayca açılmıyordu. Ya da ben nasıl açabileceğimi öğrenmeliydim.

 

Ona nedense Süreyya hanım ve Ahlas beyden daha çok güveniyordum. Bana bir şeyleri söylemese bile sanki bir gün kimselerin söylemeyeceği şeyleri söyleyeceği hissine kapılıyordum.

Gizem kelimesi onunla eşleşiyordu.

Kapının anında açılması ile anında başımı kapının olduğu tarafa çevirdim. Kapıyı açan ve karşımda olan kişi Kiran 'dı. Bana doğru yavaşça yürümeye başlarken bende onu kısa bir süre izlemiştim. Siyah pantolonu ve bileğine kadar olan siyah çizmeleri hiç vazgeçmediği beyaz gömleğiyle karşımdaydı.

 

Belinden hiç eksik olmayan kılıcı ve kılıç kınını yanından ayırmıyordu. Kumral saçları her zaman dağınık bir şekilde olurdu. Saçlarının bu halini sevdiğini düşünüyordum. Birkaç saç tutamı anlına serpilmişti. Kemikli yüzü ve çıkık elmacık kemikleri onun yakışıklılığına çocuksu bir görünüş veriyordu bana göre . Ben hariç her zaman bakışları etrafında olan kişilere karşı soğuk buz gibiydi. Ara sıra kırptığı anda upuzun kirpikleri elmacık kemiklerine değince harelerini örtüyor ela gözleri kısa süre yok oluyordu.

 

Belki de ela harelerini en içten samimi baktığını bana ve babasına bakarken görüyordum. Diğer türlü her zaman bakışları bomboş duvar gibiydi. Boşluğa bakar gibi bakıyordu etrafında olanlara. Kiran kibar, nazik ve sevgi dolu olsa da bu özelliklerine rağmen bir duruşu vardı.

Ya da bu onun savunma kalkanıydı. Çünkü bildiğim kadarıyla o karşısında olan kişiden darbe almamak için bu şekilde davranıyor da olabilirdi. Aslında çok kırılmış biriydi.

 

Hayata... Hayata karşı çünkü annesinin ölümü onun en büyük kapanmayan yarasıydı. Onu hiç görmemek hayata olan nefretini körüklüyordu. Annesinin bir resmi bile yoktu. İşte bu onu için en büyük acıydı. Birini sevmekten korktuğunu biliyordum. Ben ve Victoria 'yaya bir alışırken bu konuda zorlanmıştı. Aslında sevmekten korkmuyor asıl korkusu kaybetmekti.

 

Ve bu onu hiçbir zaman terk etmeyecekti. Kaybetme hissi...

Anlatılamazdı. Bunu yaşayan bilirdi. En büyük kayıplar en büyük hayal kırıklığı yaratırdı. Kayıplar çok şeyi savunmasız bırakırdı. Sevgiye olan ihtiyacı. Hayata karşı olan güveni ve insana olan ihtimalleri.

Ben uzun bir düşünce kasırgası içine savrulmuşken beni bu kasırgadan çekip çıkaran Kiran olmuştu.

 

"Hey! Ne oldu? Daldın gittin."dedi hafif meraklı sesi ve şüpheli bakışlarıyla. Bakışlarımı ona çevirdim ve başımı iki yana çevirdim .

 

" Bir şey yok. "diyerek geçiştirmeye çalıştım sorusunu. Aslında çok şey vardı ama çok şey söylenemiyordu. Ya da biz söylemekten çekiniyorduk.

 

" Ee kahvaltı ettin mi? "dedim. Başını iki yana salladı.

 

" Sevindim."dediğimde yüksek sesle güldü.

 

" Bir aç Emira mı karşımda var. "dedi kahkaha atarak.

 

" Hey! Bunun nesi komik? Aç olmak ben dışında herkese mi özel. "dedim.

 

" Hayır ama ne bileyim eskiden buraya zor gelirken şimdi babamın kütüphanesinde duruyorsun. Biraz bocaladım. Ve durumu hala yadırgıyorum. Sahi sen burada ne arıyorsun? Babam ben dışında burada kimsenin olmasını istemez. "dedi tedirginlik içerisinde.

 

" Bir sorun yok. Sadece kolyem hakkında bir şeyler sordum. Babanda kırmadı beni ve açıkladı sorumun cevabını. Bu arda kahvaltı edeceğiz ya baban en son aynı masada yemeyeceksin demişti benim olduğun masada. Biz kahvaltıyı mutfakta mı yesek?" diye soru yönelttim.

Biraz düşündükten sonra başını salladı.

 

" Aslında olabilir biraz farklılık iyi gelebilir. Her gün aynı şeyleri yapmaktan bıktım. Hadi o zaman mutfağa gidip kahvaltı edelim. "dedikten sonra kütüphaneden ayrılmış ve adımlarımızı mutfağın olduğunu kata gitmek için merdivenlere yönlendirmiştik.

 

Bizi gören mutfakta olan çalışanlar büyük bir şaşkınlık yaşamış ardından Kiran bu şaşkınlıklarını umursamadan mutfakta olan masaya oturmuştu. Bende onun ardında hemen masada bir sandalye çekip oturmuştum. Çalışanlar öyle bön bön bakarken Kiran onlardan bize kahvaltı hazırlamalarını emretmişti. Onlarda hemen oldukları duygudan kurtulmuş ve masya kahvaltılıkları yerleştirmişlerdi.

 

Tabi Tarsis kralı bu duruma kızmış iki askeri mutfağa göndermişti. Ama Kiran askerlere Tarsis kralına bugün mutfakta kahvaltı edeceğini söylemelerini istemişti. Askerler mutfaktan çıktıktan sonra bir daha gelmemiştiler. Zannımca Tarsis kralı bu duruma kızsa da bir hadise çıkmasın diye susmuş kabullenmiş olmalıydı.

 

Kiran ile kahvaltılarımızı bitirdikten sonra bahçeye yürüyüşe çıkmıştık. Geniş çeşitli çiçeklerle dolu bahçede yürürken Kiran bana Victoria 'yı sormuştu. Kısa bir süre durgunlaşmış ardından Kiran' a gerçekleri söylemiştim.

 

Kiran Victoria'nın uzun bir süre ortada olmadığını öğrenince endişe etmişti.

"Peki sence ne zaman döner bunu biliyor musun?" diye sormuş ardından sözlerine devam etmişti. "İstersen babama bu konuyu anlatabilirim belki o Victoria 'nın nerede olduğunu bulabilir." dediğinde hemen söze girmiştim.

 

"Kiran, Victoria kayıp değil bir şey oldu ve olan bu şey için ortada yok bunu biliyorum ama işte ne oldu da kaç gündür yok. Kimse de bir şey söylemiyor kesinlikle tehlikeli bir şey var. Ama Victoria geldiğinde bunu ona soracağım ve bu olan şeyi kuleden gitme sebebini öğreneceğim. "dedim ve adımlarımı durdurdum. Tam konuşacağım an tekrar etrafta Victoria 'nın sesi yankılandı.

 

" Hemen kuleye dön Emira hemen! " bu sözleri duyduğum anda bakışlarımı Kiran' a çevirdim.

 

" Kiran gitmeliyim. Az önce Victoria benimle bir portaldan iletişime geçti. Kuleye dönmemi istiyor. Bir şey olmuş da olabilir. Seni her şeyi öğrendikten sonra bilgilendireceğim anlaşıldı mı? " dedim panik anında. Kiran bu endişem karşısında daha çok meraklanmıştı. Ben hızla onu geride bırakmak için adım atmışken kolumu tutmuştu ve hiç düşünmeden bana bakışlarını sabitlemiş gözlerime kısa süre baktıktan sonra derin bir nefes alıp benimle gelmek istediğini söylemişti.

 

İlk başta kararsızlık yakama yapılmıştı. Bir iki saniye Kiran 'ın dediğini düşündüm. Hayır demek istemedim çünkü kırılacağını biliyordum. Ona hayır diyip gitsem arkamda bırakacağım Kiran yalnızlığa saklanacaktı. Kırılacak ama bana bunu belli etmeyecekti. Anında derin bir nefes alıp ona bakıp konuştum.

 

"Peki neden olmasın. Ama dikkatli olacağız. Biliyorsun ki baban öğrendiği anda beni öldürmekle kalmayacak ama yine de seni götüreceğim kısa süre bir gezi sana iyi gelecek. Şimdi kuytu bir köşeye gidelim. Etrafta olan askerler senin gittiğini hemen anlamasın. Bir iki saat kazanalım. "dediğimde mutlulukla bakmıştı beni.

Anında kolundan tutup Kiran 'la beraber kalenin köşesine çektim.

 

" Şimdi gözlerini kapat ve bir saniye sonra Moritanya kulesinde olacaksın. "dediğimde anında gözlerini kapattı.

Birkaç saniye sonra Moritanya kulesinin kasabaya çıkan kapısının hemen ardında portalı geçmiş ve kapının arkasında duruyorduk. Hızla gözlerimi açmış ve etrafıma bakmıştım.

 

Kimse yoktu. Kiran ise etrafına dikkatli dikkatli bakıyordu. İnce ince gözlemliyordu etrafını.

 

"Ee nasıl beğendin mi?" diye sordum anda hemen başını bana çevirmişti.

 

"Farklı." demişti sadece. "Peki o zaman şimdi kulenin içerisine gireceğiz seni şuan kimse tanımıyor bundan dolayı seni buraya gelen bir elçi olarak etrafta olanlara tanıtacağım." dediğimde anında başını salladı. Anında önüme dönüp kapıyı çaldım. Kapıyı asker açtıktan sonra Kiran 'la beraber içeriye adım attım. Kiran etrafını incelemeye devam ediyordu." Şu sera senin mi? "dediğinde anında başımı salladım.

 

" Evet hatırlamıyor musun senden istediğim çiçek tohumlarını? İşte senden aldığımı buradaki serama ektim. "dedim tebessüm ederek. Ve birkaç adımdan sonra kulenin bahçeye çıkan kapısına doğru ilerledik. İlk önce ben içeri girdim ve ardımdan da Kiran girmişti. Adımlarımızı hızlı atıyorduk. Başımı ona çevirdim ve kısık sesle konuştum." Şimdi Victoria 'nın yanına gideceğiz sonra sana kuleyi gezdireceğim olur mu?" dedim.

 

"Olur bana fark etmez." dedi. Yanında yavaşça ilerliyordum. Çünkü Kiran bakabildiği her yere bakıyordu. Burayı ya garip bulmuştu ya da merakını cezp etmişti.

 

Adımlarımızı yemekhanenin olduğu koridora yönlendirmiştik. Tam yemekhanenin kapısının önünden geçmiş sağa dönecekken arkamda bana seslenen kişiyle arkama hemen dönmüştüm. Kiran 'da arkama döndüğümü anladığında oda bedenini benim gibi arkaya çevirdi.

Karşımda olan kişi Mera' ydı.

 

"Neredesin Süreyya hanım sabahtandır seni soruyor." dedi, yanımda duran Kiran 'a çekinerek baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi tekrar. "Tamam şimdilik oyala beni Victoria geldi onunla konuştuktan sonra Süreyya hanıma gözükürüm." Mera başını sallayıp beni onaylamıştı.

Anında başımı Kiran' çevirdim.

 

Tutulmuş gibi gözlerini kırpmadan Mera 'ya bakıyordu. Anında kaşlarımı çattım. Düşündüğüm şey olursa kesinlikle Tarsis kralı beni öldürmekle yetinmezdi. Bakışlarımı Mera' ya çevirdim oda utana utana ara sıra Kiran 'a bakıyor, Kiran' ın bakışlarını kendisinde görünce utanarak bakışlarını kaçırıyordu. Ama yine de bakışlarını ona çevirmekten alıkoymuyordu. Şuan kendimi bu ortam içerisinde çok yabancı hissetmiştim.

 

Hafif öksürerek aralarında olan çekimi bozdum. Anında bakışlarını birbirlerinden çekmiştiler.

 

"Tanıştırayım seni Kiran karşında duran benim bu kuledeki Victoria 'dan sonraki dostum. Hatta elim ayağım bile diyebilirim. Mera burada kulede çalışıyor. Ve Mera Kiran 'da Tarsis kralının veliahdı." dedim, ben Kiran' ı taktim ettikten sonra Mera anında kendisini toparlayıp önünde dizlerini eğip selam verdi. Kiran anında bu duruma bozulmuştu . Mera 'ya kaşlarını çatarak bakmıştı bu hareketi karşısında . Bu durumdan hiç hoşlanmadığını anlamıştım . Mera söylediklerimin ardında selam verdikten sonra başını eğmesinin hemen ardından elinde duran tepsiye bakmaya başladı. Yine soylu ve çalışan bir kavram ile karşı karşıya kalmıştım.

 

Yanımda duran Kiran hala başı eğik olan Mera' ya somurtarak bakıyordu.

"Mera ne ben ne de Kiran bu az önce yaptığın davranışın karşısında memnunuz . Lütfen bir daha böyle bir şey yapma. Kiran onun önünde eğilmeni hiç hoş karşılamadı. Ben de öyle. Kiran burnu havada olan veliahtlar gibi değil. "dedim.

 

Ama Mera sessiz kalmayı tercih etti sözlerimden sonra. Kiran ise hala ona bakmayan Mera 'ya bakıyordu. Bu sessizliği bozan ben olmuştum.

 

" Tamam o zaman benim şimdi gitmem lazım . Victoria' yla konuşmam gerekiyor özel olarak. Kiran yalnız kalmasın burada . Aslında Kiran ' a sen kuleyi gezdirsen olur mu? Mera bu kattan itibaren Kiran' ın görmesi gereken yerleri gezdirir misin ?" dediğimde anında başını bana doğru hızla çevirdi ve kendini göstererek konuştu." Ben mi? "diye sordu endişeyle.

 

" Yani burada başka Mera olmadığına göre. "dediğimde seslice yutkunmuştu.

" Şey.. Yani tabi gezdiririm Kiran beye kuleyi."dedi kısık sesiyle. Kiran, Mera ona bey dediğinde kısık sesle homurdanmıştı.

 

Bu ikili arasındaki bu hızlı çekim arasında umarım çarpılan ben olmazdım. Tarsis kralı Kiran 'ı kuleye getirdiğimi ve oğlunun Mera' dan etkilendiğini anlayınca bana ne söyleyecekti kim bilir?

 

"Tamam o zaman eğer Kiran 'ı gören olursa onu elçi olarak tanıt tamam mı?" diye sordum. Mera anında başını salladı ve Kiran' ın önünde ilerlemeye başladı.

 

Kiran onun gidişinin ardından bana başını çevirdi ve küçük bir tebessümle bana baktı. "Bu kıyağımı unutma." dediğimde utanarak başını önüne çevirdi. Başımı iki yana sallayarak adımlarımı Victoria 'nın enerjisini hissettiğim toplantı odasına doğru yönlendirdim. Odamın koridorunda bulunuyordu toplantı odası.

 

Odamın önünden geçip kimsenin olmadığı koridorda toplantı odasının kapısına doğru hızla ilerledim. Kapının önüne gelince kapıyı açıp içeri girdim. Victoria'yı dalgın bir şekilde oturduğu sandalyede önünde duran çiçek vazosuna bakarken gördüm. Kapıyı kapattığım anda başını bana çevirdi.

 

"Uzun bir süre oldu görüşmeyeli!" iğneleyici ses tonuyla konuştum.

Victoria ellerini saçlarından geçirdi ve yerinden doğrulup bana doğru ilerledi. Karşıma gelince kısa süre bir sessizlik ardından konuştu.

"Konuşmamız lazım." dedi yorgun ses tonuyla. Uykusuz gözüküyordu. Hatta yorgun.

 

Tam ellerini omzuma koyacağı an anında bedenimi geri çektim geriye doğru. Bu hareketim onu afallatmıştı. Bunu yapmamı beklemiyordu.

"Seni dinliyorum." dedim ters bir ifadeyle. Anında Victoria derin bir nefes alıp konuştu.

 

"Bak haklısın ama acilen gitmem gerekiyordu. Yoksa bizzat sana haber vermek istedim ama olmadı zamanım kısıtlıydı." dedi üzgünce. Üzgündü ama bu neden gittiğini ve bana neden haber vermediğini unutturmuyordu.

 

"Peki neden gittiğini söyleyecek misin?" dedim hiddetle. Çünkü kaç gündür onun nerede olduğunu merak etmiş herkese sormuştum ama cevap alamamıştım.

Kısa bir süre sustu . Söylemek ve söylememek arasında gelip gitmişti. Anında ondan uzaklaştım ve odada volta atmaya başladım.

 

"Artık susmayı bırak Victoria! Gerçekten artık soru sorduğumda karşımda kişinin susmasından bıktım! Anladın mı? Konunun beni ilgilendirdiği biliyorum. Yeter artık susma açıkla bu ne kadar zor olabilir!" hiddetle oradan oraya giderek konuşmuştum. Artık baymıştı. Bu susmalar. Bir şeyleri saklamaları. Benden bir şekilde kaçmaları. Kime ne sorsam bilmiyorum. Ona sor gibi cevaplar almaktan gına gelmişti.

Hemen hızla arkamı döndüm.

 

" Bak yeter artık ya şimdi konuşursun ya da bir daha benimle konuşamazsın Victoria söylemedi deme!" dedim soluk soluğa. Bakışlarımı ona çevirdim. Kararsızca bana bakıyordu. Gözlerinde olan felaketi görebiliyordum. Tepkimden mi çekiniyordu? Yoksa vereceği cevabın bende oluşturacağı hasardan mı? Anında başını salladı ve bana doğru adım ata ata konuştu.

 

" Birkaç gün önce neden gittin diye soruyorsun ya.. İşte ben.." dedi gergin bir sesle ve gözlerini kapatıp konuştu.

 

"Bak bir haber geldi karanlık ruhların kaleye sızma haberi. Bizde sen zarar görme diye anında müdahale ettik. Yani ben. Birkaç gündür bu olayla ilgileniyorum. Zor günler yaşadım. Bu sefer ki çok zordu. Karanlık ruhlar bana karşı her zaman güçsüz olurken bu sefer çok zor onları oldukları portala hapsedebildim. "dedi ve dudaklarından titrek bir nefes kaçtı.

 

" Sana bir şey olmasın diye çok çaba sarf ettim ettik. Sana bunun için söylemedik endişe etme istedik. " dedi gereğince beni korkutmamaya çalışarak.

 

" Peki geliş amaçları bana zarar vermek miydi? Peki onları kim gönderdi? Yoksa Esila mı?" dediğimde kapalı olan gözleri hızla açıldı ve bana şokla baktı.

 

" Tahminimiz bu yönde. Ama sen nasıl hemen ondan şüphe ettin. Bilmediğimiz bir şey mi var Emira. Sakın çekinme ve söyle bana. "dedi endişeyle. Sözlerimden sonra bir şeylerden şüphe etmişti. Bunu değişen bakışlarından anlamıştım.

 

Şimdi sırası değildi. Daha ben bile olanları tam anlamıyla anlamış değildim . Başımı iki yana salladım.

 

" Hayır. Sadece tahmin ettim. "diye saklamaya çalıştım. Sözlerimden sonra derin bir nefes almıştı. Neydi bu kaçtıkları ?." Aslında bunu daha sonra konuşalım bu konuyu çünkü şuan Kiran kulede ve onun yanına dönmem lazım. "dediğim anda Victoria yüksek sesle konuşmuştu.

 

" Ne! Ne demek Kiran burada. Sen aklını kaçırmışsın!Tarsis kralı öğrendiği anda buraya gelecek hiddetle. Büyük bir olay bile olabilir. Emira sen ne yaptığının farkında mısın? "dedi hayretler içerisinde. Ve soluk almadan konuşmasına devam etti.

 

" Amacın ne Tarsis kralını buraya getirmek mi? "dedi öfkeyle gözlerime bakarak.

 

" Tarsis kralını buraya getirmek mi? "dedim ve kısa bir süre düşündüm de buraya gelirse ne olabileceğini. Küçük bir sarsıntı ya da zelzele kopardı. Sonra bu sıkıcı yere biraz olsun aksiyon iyi geleceğini düşününce hiçte kötü bir fikir olamayacağına karar verdim.

 

" Var bir hayalimiz. "dedim ve bakışlarımı Victoria 'dan çektim. Bedenimi kapıya doğru çevirdim. Derin bir nefes alıp kapıya doğru yönlendirdim adımlarımı. Kapıyı açıp çıkmadan önce arkamdan bana seslenen Victoria' yı duymazdan geldim. Koridorda ilerlerken Mera ve Kiran 'nın Süreyya hanım ve Ahlas bey ile karşılıklı konuştuklarını gördüm.

 

Hızla onlara doğru ilerledim. Onların yanına varana kadar benim geldiğimi fark etmemiştiler. Arkamdan Victoria beni takip ediyordu. Kiran beni fark ettiği an bana göz kırpmıştı.

 

Arkamdan gelen Victoria 'yı görünce gelmiş ve onu gördüğüne sevinmiş olmasından dolayı gözleri ışıl ışıl parlamıştı. Yanlarına geldiğim de Süreyya hanım hemen başını bana doğru çevirdi. "Emira, Kiran' ın burada olması iyi değil. Tarsis kralı şimdiden oğlunun nerede olduğunu bulmaya çalışıyordur." dedi ikaz dolu sesiyle.

 

"Kiran gelmek istedi onu kırmak istemediğim için hayır diyemedim." diye açıklamada bulundum. Süreyya hanımın yanından Kiran 'ın yanına geçtim. " Süreyya hanım, Tarsis kralı biraz oğlunun özgürlüğüne önem vermeli. Onu sık boğaz etmeyi bırakmalı ." sözlerimden sonra Süreyya hanım tekrar konuşmuştu.

 

"Büyük bir hata yaptın. Tarsis kralı öğrenir öğrenmez soluğu burada alır. "

dediği anda anında başımı yana yatırıp konuştum. "Hadi ama belki de daha fark bile etmemiştir." dedim bezmiş bir şekilde. Abartılıyor alt tarafı Kiran kuleye geldi. Mahzene mi hapsettim sankii? Bu ne endişe?

 

"Emin ol ki anında fark etmiştir. Artık o buraya gelene kadar beklemek dışında yapacak bir şey yok. " dedi ve yanımızdan ayrılıp yemekhanenin olduğu koridora doğru ilerlemeye başladı yanında olan Ahlas beyle.

 

Başımı anında Kiran 'a çevirdim. "Eee babanın gazabından nasıl kurtulmayı düşünüyorsun." diye sorduğumda anında alaycı bir tebessümle bana bakıp konuştu. "Zorla buraya getirildiğimi söyleyeceğim suçu sana atmayı planlıyorum. İş senin başına kalacak o anlarda çırpınmanı eğlenerek izleyeceğim ." dedi ve anında aklına her ne geldiyse gergin bakışlarını kulenin iki kanatlı kapısına doğru çevirdi. "Belki de hiç fark bile etmemiştir. İşlerine yoğunlaşmış olduğundan."dedi buruk bir tonlamayla .

 

Anında onun bu üzgün yüz ifadesini silebilmek için aklıma geleni söyledim. "Belki de benim için öldürme ayini planlamış onunla meşguldür. Ne dersin. Sence azar işitmekle mi yetineceğim yoksa kılıcını boynuma mı geçirecek?" diye sordum tek kaşımı kaldırıp.

Bilemem dercesine omzunu silkti.

Ve benden bakışlarını çekip Victoria 'ya baktı." Eee Victoria nasılsın birkaç gündür seni görmedim. "dedi.

 

Victoria anında ellerini göğsünün üstünde bağladı ve bana bakarak konuştu." İşte gerçek dost. Sen beni gördüğün an hesap sor. Bak bak da örnek al halimi hatırımı soruyor. Sen anca azarla dur. "dedi beni kınarcasına.

 

Tek kaşımı çatıp dudaklarımı araladım." Günlerdir ortada olma hanımefendi sonra da hesap sorunca azar işit. "dedim ters bir ifadeyle.

Anında bakışlarımı ondan çekip Kiran 'a çevirdim." Kiran gel şimdi yemekhaneye gidelim. "dedim ve Kiran' a doğru ilerledim. Yan yana koridorda ilerledik.

 

" Benim haddime değil ama sence çok Victoria 'nın üzerine gitmedin mi? "diye sordu.

Hayır dercesine kafamı salladım.

Anında başını iki yana homurdanarak salladı. Yemekhanenin kapısının önüne gelince kapıyı açıp Kiran' ın önden geçmesini bekledim. Kiran içeri girdiğinde bakışları ilk yemekhanenin içinde olanlara çevrilmişti.

 

Sonra tam karşısında olan Mera 'da kısa bir süre oyalandı. Anında sessiz bir şekilde konuştum.

"Kiran ilerle hadi. Dikkat çekiyorsun." dediğimde anında hareket edip yanında olan Victoria ile Süreyya hanımın oturduğu masaya doğru ilerlediler. Kiran Süreyya hanımın solunda olan bana ait olan sandalyenin iki sıra ardında olan sandalyeye oturdu.

 

Victoria ise bana ait olan sandalyenin solunda oturmuştu. Kiran da onun yanında yerini almıştı. Herkes Kiran ve Victoria 'ya bakıyordu. Hemen olmam gereken yere geçtim. Herkes öğle yemeğini yiyordu. Anında onlar için hazırlanmış tabakları alıp masaya doğru ilerledim.

 

Yavaş adımlarla masada olanlara bakıyordum. Varisler ilk anda Victoria ve Kiran' a bakmış sonra bakışlarını onlardan çekmişti.

Eğitmenler de aynı şekilde yemeklerine yemeye devam etmişti ama masada olan 4 kişi onlara hala bakıyordu.

 

Rauf bey, Serra, Arın hoca ve Serra 'nın kuzeni Renas. Dördü bakışlarını hala onlardan çekmemişti.

Rauf bey ve Arın hoca tam olarak Kiran' a bakarken. Serra ve kuzeni Victoria 'ya bakıyordu. Masaya doğru yaklaştım ve elimde olan bir tabağı Victoria' nın önüne diğer tabağı ise Kiran 'ın önüne bıraktım. Tam geri dönecekken Serra' nın sorduğu soruyla öylece olduğum yerde durdum.

 

"Eva hanımda burada ama nedense prenses hala burada değil?" diye sordu bakışları direk Victoria 'nın üzerindeydi. Anında kendimi tutamadım ve konuştum.

 

"Emira hanımı bu kadar merak etmenizi neye yormalıyız?" dedim kelimelerimin üzere basa basa. Anında gözlerini Victoria' dan çekti ve bana nefretle bakmaya başladı.

 

"Sana sormadım. İşine bak!" dedi ve beni kısa bir süre başını yana eğerek küçümseyici bakışlarla inceledi.

 

"Hizmetçisi olman bana hesap soracağın anlamına gelmiyor." dedi beni tersleyerek.

Samimiyetsiz bir tebessüm edip başımı iki yana salladım.

 

"Aslında kısa sürede bu konuşma şekliniz değişecek ama ben kim olduğunu unutmayacağım." dedim sakin bir sesle.

Kaşlarını çatarak baka baktı. Tam konuşacağı an koridorda yankılanan hiddetli bağırma ile herkes bakışlarını kapıya doğru çevirdi. Anında bakışlarım Kiran ' buldu. Endişeyle bana bakmaya başlamıştı. Babasının sesini duymasıyla.

 

Kapı sertçe iki yana doğru açıldı. Süreyya hanım olduğu yerde aniden sıçramıştı. Masada olan çoğu kişi yerinden doğrulmuş kapıda olan kişiye bakıyordu. Anında yönümü kapıya çevirdim. Tarsis kralı düzensiz aldığı nefesleriyle inip kalkan geniş gövdesiyle kapının önünde duruyordu. Beni görünce anında bana doğru ilerlemeye başladı.

 

Öfkesi etrafımı daha bana yaşamamışken sarmıştı. Öfkesi o kadar yoğundu ki burun kanatlarımdan ciğerime doluyordu. Kokusu neredeyse nefes almamı engelleyecek kadar güçlü ve zararlıydı.

 

Nefesler kesilmiş herkes Tarsis kralına bakıyordu oda bana, bakışlarını benden bir an bile çekmemişti. Öfkenin yanında nefrette yer alıyordu. Tehlikeli bakışlarını bana sabitlemiş temkinli adımlarla bana doğru ilerliyordu. Anında Kiran harekete geçecekti ki eliyle onu durdurmuştu. Anında belinde olan kılıcı çekmiş ve bana doğru ilerlemeye devam etti. Tam karşıma daha geçmeden kılıcın ucunu boynuma dayadı.

 

Yanımda duran Victoria anında çığlık atmıştı. Ben ise öylece karşımda duran Tarsis kralına bakıyordum. Fazlasıyla öfkeliydi. Şuan beni öldürmemek için kendisini çok zor tutuyor olmaydı. Arkamda bir hareketlilik hissettim ama anında bakışlarını benden çeken Tarsis kralı arkamda olan Süreyya hanımı bakışlarıyla durdurmuştu. Ben ise hiçbir şey demeden Tarsis kralına bakıyordum.

 

"Daha seni bu sabah uyardım prenses Emira." dedi kelimelerini tane tane söyleyerek. Sesindeki tehlikeli tını yanlış yaptığımı bas bas bağırıyordu. Derin derin nefesler alıyor kendini sakinleştirmek için büyük çaba harcıyordu. Ve sözlerine şöyle devam etti." Peki sen ne yaptın? "diye soru yöneltti bana. Ben ise sakin bir şekilde sorusuna cevap verdim.

 

" Uyarınızı dikkate almadım. "dediğimde aniden bağırarak konuştu.

 

" Oğlumu buraya nasıl getirebilirsin benim iznim yokken!"diye adeta kükremişti. Anında bir adım geri gittim ve kılıcın artık ucu boynuma değmiyordu.

 

" Kral Hermes... "dediğimde aniden bocalamıştı. Sanırım ona ilk kez ismiyle seslendiğimden ötürü bunu beklemiyor olmalıydı." Farkında mısınız bilmem ama Kiran gayet iyi. Ve bana bağırmayı bırakın ben sakin sakin konuşurken bana bağırarak konuşamazsınız. Bana karşı saygılı olursanız çok iyi olur. "dedim.

 

Kiran anında öne atıldı ve karşıma geçti." Baba buraya ben gelmek istedim. Emira da beni kırmadı. Ona bağırmayı bırakır mısın rica etsem. "dediğinde Tarsis kralı kısa bir süre oğluna baktı. Ve sonra öfkeli bakışlarını bana çevirdi ve bana bakarak konuştu." Kiran hemen buradan gidiyoruz. "dediğinde daha Kiran konuşmadan ben konuştum.

 

" Size gitmek istiyorsanız gidebilirsiniz ama Kiran benim misafirim ve istediği zaman gitmek isterse ona kuleye kadar eşlik edeceğim. "dediğimde öfkesi daha da artmış ve sakin olmak için bakışlarını benden çekip arkasına dönüp bir ileriye bir geriye doğru yürümeye başladı.

 

Tarsis kralı anında geriye dönüp bana doğru ilerledi ama önümde Kiran olduğu için bana yaklaşamamıştı. Biraz uzağımda bana bakıp konuştu.

"Haddini aşıyorsun. Sonuçlarına katlanmak istemiyorsan susmaya çalış. "dedi. Sesindeki hiddet öfkesinin dışarı salınma anının belirtisiydi. Ama beni tehdit edemezdi. Kimse beni tehdit edemezdi. Anında Kiran 'ı sola doğru itekledim. Ve onun gözlerinin içerisine bakarak konuştum

 

" Hadim ne ki ben onu aşıyorum söyler misiniz? " dedim öfkeyle. Gözlerimi kısarak ona baktım.

 

"Bunu siz mi bana söyleyeceksiniz! " dedim ve bir adım geriye gidip konuştum.

 

"Bence denemeyin bile zararlı çıkan siz olursunuz. Kim olduğunuz benim kim olduğumu unutturmasın."

 

Aramızda olan bu öfke anına arkamda duran Süreyya hanım müdahale etmişti. Anında geri adım atıp Süreyya hanımın yanımdan geçmesine izin verdim.

 

"Hermes sakin ol. Bu aranızda olan gerginliğe son verin rica ederim. Gördüğün üzere Kiran gayet iyi. Sadece kuleyi ziyaret etmeye geldi. Emira 'nın kötü bir niyeti yok olamaz da bunu sende biliyorsun." dedi ve elini masaya doğru çevirdi. Ve masayı göstererek konuştu Süreyya hanım.

 

" Oturmaz mısın? Kiran sen gelmeden önce yemeğini yiyordu. Yemeğini yedikten sonra isterseniz gidebilirsiniz. "dedi. Ben Tarsis kralı bu isteğini geri çevireceğini düşünmüştüm ama başını sallayıp masada hemen Victoria 'nın olduğu yere oturmuştu. Süreyya hanımın ricasını hiç kırmamıştı. Kiran bana bakıp gözlerini açıp kapattı. Anında başımı iki yana sorun yok dercesine salladım.

 

Bu hareketimle Kiran da hemen babasının solunda olan sandalyeye oturdu . Victoria ise Kiran' ın yanında olan sandalyeye oturmuştu. Tek ayakta kalan ben ve Süreyya hanımdı. Süreyya hanımda yerine yerleşmiş ardından bana bakarak konuştu.

 

"Emira yerine geçer misin ? " dediğinde soluğumu bırakıp masadaki yerime geçtim. Anında bütün masada bulunan kişilerin bakışları bendeydi.

Başımı Süreyya hanıma çevirdim. Bana onaylayan ifadeyle baktı.

 

"Kısa ve öz konuşacağım Moritanya prensesi benim. Sizden neden kimliğimi sakladım diye soracaksınız hemen söyleyeyim sizlere güvenmediğimden dolayı. Tehlike her an her yerden gelebilir sizlerin gerçek yüzlerinizi ancak bu şekilde görebilirdim. Ve yanılmadım da değil mi Serra? "dediğimde aniden ona baktım ve bana tuhaf bakışlarıyla bakıyordu. Sanırım çok şaşırmıştı. Kim olduğumu öğrenmek onda büyük şok etmiş olmalıydı.

 

" Herkesle tekrar tanıştığıma memnun oldum. "dedim ve bakışlarımı yanımda duran Tarsis kralına çevirdim. Masada olan kişilere memnunsuz bakışlarıyla bakıyordu . Burada olmaktan hiç memnun değildi bu bariz ortadaydı. Önünde olan yemeğe hiç dokunmamıştı. Anında kısık sesle ona hitaben konuştum anında bakışları beni buldu.

 

"Merak etmeyin ben düşmanlarımı zehirleyerek öldürmem daha çok onları katlederek öldürmeyi tercih ederim" dediğimde aniden bana bakmıştı bunları söyleyeceğimi beklemiyordu.

Bana kıstığı gözlerinin ardından kısa bir süre bakıp dudaklarını aralayıp konuştu.

 

"Buna cüret edemezsin! Ki anında anlar o zehri önünde olan tabakta bulurdun." dedi sakince kelimeleri sarf ederken. Ne diyeceğimi bekledi bir süre.

Sağ elimi çenemin altına yerleştirdim ve ona mavi harelerimin ardından soğuk mesafeli bakarak konuştum.

 

"Buna cüret etmezdim neden biliyor musunuz? Hayır hayır sizden korktuğum için değil. Çünkü sizi düşmanım olarak görmüyorum, benim için tehlike arz eden kişiyi rakip olarak gördüğüm insanları muhatabım olarak görür ona göre davranırım. Aslında burada kimse düşmanım değildir bana benim şimdi ki rakibim ve düşmanım burada bulunmuyor. Zihnimi, düşüncelerimi, gayemi ve benliğimi ona yoğunlaştırırım. Ancak ve ancak. "dedim ve başımı önüne çevirirken çenemin altında olan elimi çekip masaya bıraktım ve o an bakışlarım ileriye çevrildiğinde karşımda olan Serra 'nın dikkati benim üzerimde olduğunu fark ettim. Ona ters bir bakış atıp gözlerimi Süreyya hanıma çevirdim.

 

Masada bulunan Rauf beyle konuşuyordu. Sonra başını anında Tarsis kralına çevirip ona bugün burada kalmasını istedi. Anında bedenimi sandalyeye yaslayıp Kiran' arkadan bakmaya çalıştım. Oda benim gibi anında bedenini arkaya çevirmiş beni görmeye çalışıyordu.

Dudaklarımı sessiz bir şekilde kıpırdatıp konuştum. Anında gözleri dudaklarıma kaydı ne diyeceğime odaklandı.

 

"Babanı ikna et burada kalması için."

dediğimde anında dediğimi anladığı için göz kırptı. Mesaj iletildiği için başımı önüme çevirdim. Anında sırtımı sandalyeye yaslandı ve karşımda olan sohbete odaklandım.

 

"Kusura bakmayın ama bugün hava kararmadan kuleden ayrılacağız burada kalmayacağız" demiş ve susmuştu Tarsis kralı. Günün sonunda bakalım kalıyor mu kalmıyor muydu?

Gözlerimi zor zor karşımda olan aynaya çevirdim ve Kiran 'ı bakışlarım aradı ve anında buldu. Babasının kulağına eğilmiş bir şey söylüyordu. Umarım ikna edebilirdi.

 

Anında duyduklarından sonra Tarsis kralı başını önüne doğru çevirdi ve benimle bakışları aynada keşişti. Öfkeli bakışları benim eğlenen bakışlarımla buluştu. "Mera." dedim ve Mera anında yerinden kalkıp bana doğru hızla ilerledi.

 

"Tarsis kralı ve Kiran için oda ayarla rica etsem. Birde gelen askerler için de birer oda ayarlansın lütfen." dedim ve Tarsis kralına son kez baktıktan sonra sandalyeyi geriye itip oturduğum yerden doğruldum.

 

"O zaman herkes iyi akşamlar. Kiran ve Victoria hadi bizde kalkalım. Konuşacak çok şey var." dediğimde anında ikisi de yerinden kalktı ve ilerlemeye başladılar. Anında arkamı dönüp tekrar konuşmamı sürdürdüm.

 

"Size de iyi akşamlar Tarsis kralı." dedim ve önüme dönüp yürümeye başladım. İlerlerken masanın başına olan Rauf bey ve eşine selam vermeyi unutmamıştım. Onlarda nezaketen selamımı almışlardı. Sanırım hala olanları tam anlamıyla idrak edememiştiler. Sonuçta bir prensesin çalışan kıyafetleri içinde çalışan rolü yapması görülmüş şey değildi.

Ama her şeyin bir ilki vardır değil mi?

Tam adımlarım kapıya ulaşmışken ardımdan Serra 'nın sesini duydum.

 

"Biz de size eşlik edebilir miyiz prenses? " dediğinde aniden başımı ona doğru çevirdim. Olduğu sandalyeden doğrulmuş bana bakıyordu kibirle. Kabul edeceğimi mi düşünüyordu acaba? Eder miydim? Tabi ki asla. Sahte bir tebessüm yüzüme yerleştirdim ve konuştum.

 

"Maalesef pek yabancılarla aynı ortamda olmayı sevmem. Unutmadan birde bu kişi beni birkaç gün önce aşağılamış ve zindana atılmamı isteyen insansa işte bu imkansız diyebilirim. Ve lütfen az karşılaşalım burada olduğunuz günler içerisinde çünkü yaptıklarınızı sineye çekmem unuttuğum anlamına gelmez. Ben bir şeyi unutmadıysam bu karşımda duran kişi için büyük tehlike arz eder. "dedim ve bir şey demesine izin vermeden aralık olan kapıdan dışarı çıkıp ardımdan kapıyı kapattım.

 

Daha neler birde arkadaş olmayı teklif etseydi.

 

⭑⃝🦋 ⭑⃝🦋 ⭑⃝🦋

 

Kirli dünyanın azabını çeken insanlardık bizler. Kirleniyor kirletiyorduk. Yılmıyor tüketiyorduk.

Biz zorduk.

Biz zor olanı ulaşılmaz yapandık. Bizler körü körüne inanıp inandığımız güvenli duvarları alaşağı edenlerdik.

Bizler uçurumun dibine gelip ölmekten korkup öldürendik.

Herkes günahkardı ama günahkar olanlar ceset çöplüğüydü. Ve o ceset çöplüğü git gide dünyaya yayılıyor, ülkeyi sarmalıyor, kalan son insanları yok ediyordu.

Her şey bir yok olma uğrunda var oluyor.

Her şey bir ölüm soğukluğunda yok oluyordu. Her şey sonlu dünyada sonsuz dünyaya ışınlanıyordu. Geriye hiç bir canlı türü kalmamak üzere tükeniyordu.

Her nefes bir adım ölüme yaklaşmaktı.

Her adım bir hataya yaklaşmaktı.

Her verilen söz tutulmayacağı bilinen bir yalandı.

 

Ve her uyanış güneşin doğuşunu son kez görebilmekti.

Ay geceye veda ederken, güneş gündüzü selamlarken, ölüm hayatı uçurumdan atmak için saniyeleri sayıyordu. Ölüm, hayatın düşmanı...

Sevgi, sevgisizliğin düşmanı...

Acı, mutluluğun düşmanı...

Bağ ise inanmanın düşmanıydı.

İnanç yok olduğu an inançsızlık her şeyi sarmalayarak dünyayı karanlık sis nefessizliğine boğacaktı.

Nefesler bir kere ciğerlere misafir edildikten sonra oradan bir daha çıkamayacaktı.

 

Ölümün Melodisini işte o anlarda dünyanın sessizliğinde sonsuza kadar tekrar edecekti.

Ölüm bu kadar yakın olamayacaktı hiçbir an... İnsanlığa...

 

Başımı Victoria ve Kiran 'a çevirdim. Olduğumuz yasaklı kütüphanede sohbet ediyorduk yemekhaneden ayrıldıktan sonra. Tarsis kralının askerlerinden biri kapının önünde nöbet tutuyordu. Kiran' ın güvenliği için.

 

Tarsis kralı bu konuda asla taviz vermiyordu. Ve fazlasıyla ısrarcıydı.

"Eee buraya tıkılıp kalacak mıyız?" diye sordu yönelttim. Anında bana baktılar. "Bir şey mi yapsak?" diye devam ettim sözlerime.

 

"Ne gibi şeyler ?" dedi Kiran.

"Biraz geziye çıkalım mı? Mesela kara orman gidebiliriz ." dedim sakinlikle. Ama zihnimdeki tilkiler etrafa doğru hızla koşturup duruyordu. Anında Victoria sözlerimden sonra sessiz kalmış ve endişeli bir şekilde etrafına kısa bir süre bakınmıştı ve ardından gözleri benimle keşişti. Ona baktığımı fark ettiğinde aniden anında bakışlarını önüne çevirdi.

 

"Victoria bir şey demeyecek misin?" dedim sorgulayıcı bir ifadeyle.

 

"Hayır veya evet demen yeterli." dediğimde bile sessiz kalmaya devam etti.

 

"Ne var şu kara ormanda? Neden duyduğun anda gerildin? Açıklama yapacak mısın?" diye sordum ama Victoria sessiz kalmaya ant etmiş gibi susuyordu.

 

"Peki öyle olsun bakalım. Ama şu sakladığınız her şeyi zamanla öğreneceğim. Zamanı geldiğinde de kara ormanda bir gezintiye çıkacağım sen ol veya olma. " dedim ve sırtımı yasladığım duvardan çekip kapıya doğru ilerlemeye başladım.

 

"Kiran gel sana odana kadar eşlik edeyim. Victoria biraz yalnız kalıp düşünsün. Yoksa aramızda sonsuza kadar kapanmayacak bir hayali uçurum oluşacak." dediğimde Victoria sesli bir şekilde yutkunmuş ve üzgün bakışlarla bana bakmaya başlamıştı.

 

"Saklamaya ne kadar devam edersen benim kötülüğümü istemiş olursun. Bir şeyleri bilmek hatta altını çizerek söylüyorum benim hakkımda olan bilmek hakkım. Kendimi neye kime karşı korumam gerekiyor bilmeliyim."dedim ve sesli bir soluğu bıraktıktan sonra tekrar konuştum.

 

" Esila 'nın kimliğini öğrendim. Daha detaylı bilgiyi de yakında öğreneceğim sen ise bana kolay yoldan söylemek için uğraşmak yerine susuyorsun. Şimdi susmaya devam et bana bir şey olduğunda da susmaya devam edersin." dedim anda arkamı dönüp tam gidecekken anımda Victoria olduğu yerden endişeyle doğrulmuş ve bana doğru gelip karşıma geçmişti.

 

" Tamam tamam söyleyeceğim. Orman tehlikeli çünkü orada Esila 'nın varlığının olduğunu düşünüyoruz. "demişti boşluğa düşercesine bir halde. Omuzları çökmüş söylediklerini söylememesi gerektiğine rağmen bana söylemişti. Bir yandan rahatlamış bir yandan da huzursuzdu.

 

" Peki sorumu cevapladığın için teşekkür ederim. Şimdi sen Kiran'a eşlik et odasına kadar ben ise gitmem gereken yere gideceğim." dedim ve yönümü kapıya doğru çevirdim. Birkaç adım sonrasında kapıya ulaşmış ve kapıyı açıp ilerlemeye başlamıştım.

Adımlarımı Lord Yelit 'in odasına doğru yönlendirdim. Ya sorularımı cevaplayacaktı ya da susup benim onun odasından ayrılmamı bekleyecekti. Merdivenlerin başına geldiğimde sakince basamakları tırmanmaya başladım.

 

Birkaç basamağı çıktıktan sonra adımlarımı Lord Yelit' in odasının olduğu koridora yönlendirdim. Kapıyı çalıp anında içeri girdiğimde karşımda beklemediğim kişiyi görmüştüm.

Tarsis kralını.

 

Şaşkınlığımı atlatamadan ardımdan kapıyı kapatıp Lord Yelit 'in çalışma masasına ilerledim. "Umarım bölmüyorum." dediğim anda Lord Yelit hayır anlamında başını salladı.

Anında ilerleyip sandalyeye oturdum. Tarsis kralının karşısında olan sandalyedeydim. Sırtımı sandalyeye yasladım.

 

"Burada kalmayacağınızı düşünmüştüm." dedim Tarsis kralına bakışlarımı sabitlemiş soruma cevap vermesini beklemiştim. Sorumla beraber kolunun yaslı olduğu sandalye kolunda parmakları usul usul gezindi.

 

"Oğlum için buradayım. Malum buraya iznim dahilinde olmadan getirildi." diyerek kınarcasına konuşmuştu. Sözlerinin hedefi bizzat bendim.

 

"Başına silah dayamışım gibi konuşmayın o gelmek istedi bende kıramadım." dedim ve şöyle devam ettim. "Fazla abartmıyor musunuz? Alt tarafı küçük bir misafirlik. Görende Kiran burada işkence görüyor. Hem bakmışsınız güzel haberler alıyorsunuz ileride bu kuleye gelişinizden ötürü." dedim ve sustun detaya inmezdim bu konu beni ilgilendirmiyordu.

 

"Nasıl bir haber?" dedi tok bir sesle.

"Bilemeyeceğim onu zaman gösterecek." dedim ve başımı Lord Yelit 'e çevirdim. Bakışları ben ve Tarsis kralı arasında gelip gidiyordu.

 

"Lord Yelit' le yakın olduğunuzu bilmiyordum." dedim sözlerimin sahibi Tarsis kralıydı.

 

"Bu seni ilgilendirmeli mi?" dedi ters bir ifadeyle. Anında başımı iki yana salladım. "Ah hayır hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Sadece sordum bu saatte burada olacağınızı beklemiyordum." dedim ve sözlerime devam ettim.

 

"İzin verirseniz Lord Yelit 'le konuşmak istediğim şeyler var." dediğimde oturduğu yerden sessiz bir şekilde kalktı ve Lord Yelit' e baş selamı verdikten sonra kapıya doğru ilerledi. O çıktıktan sonra yönümü tamamen Lord Yelit 'e çevirdim. "Ee nasılsınız? Görüşmeyeli beni özlemiş olabilir misiniz?" dediğimde başını iki yana salladı.

 

"Hımm çok mu özlediniz." dedim elimi çenemin altına yerleştirdim ve konuştum dudaklarımı aralayıp.

 

"Bu kadar özlediğinizi belli etmeyin. Herkes aramızda olan yasak ilişkiyi öğrenebilir." dediğimde homurdanmış ve başını tekrar iki yana salladı.

 

"Peki peki sizi uğraştırmayacağım. Birkaç soru sormak istiyorum. Sorabilir miyim?" dediğimde sırtını sandalyeye yasladı. Bu evet demek oluyordu sanırım.

 

"Kara orman Esila 'nın varlığının orada olması sebebiyle mi oraya gitmem yasak?" dedim sakinlikle. Anında başını salladı hiç konuşma gereği duymadan. "Hım peki neden susuyorsunuz?" dedim bu sefer.

 

"Yorgunum. Ve biraz dinlenmek istiyorum ama sen küçük meraklı kız beni sorularınla daha fazla yoruyorsun." dedi sakince.

 

"Sizi rahatsız mı ediyorum?" dediğimde aniden sandalyeden sırtını çekip masaya yasladı.

 

"Hayır ne rahatsız ediyorsun ne de rahatsızlık veriyorsun." dedi ve kısa bir süre sustuktan sonra devam etti.

 

"Kısa ve öz anlatacağım . Orman senin için tehlike arz ediyor. Ama sen istersen bu tehlikeyi ortadan kaldırabilirsin. Senin ne denli meraklı, gayretli olduğunu biliyorum. Ve emin ol ki kolye şimdi gerçek sahibinde onu hak eden sahibinde. Kim ne derse desin sen her şeyin başlangıcı ve sonusun. Sonsuzsun yani." dedi ve yerinden kalktı ve çalışma masasından odasına doğru ilerledi.

 

" Şimdi bu ihtiyar biraz uyumalı benim için bugün biraz yorucuydu. "dediğinde aniden mutlulukla konuştum.

 

" Biliyordum bana alıştığınızı biliyordum. Hadi ama size ihtiyar dememe kızmadınız bile . Siz de haklısınız bu sıkıcı yerde herkes yaşlı benim gibi tatlı bir kadın ruhunuza iyi geldi. Sizinle iyi bir ikili olduk ve olacağız." diyerek ona göz kırptım. Bana kınarcasına bakarken omzumu silkip sessiz bir şekilde kahkaha attım.

 

Lord Yelit başını iki yana salladı ve arkasını dönüp karşımda olan odasının kapısına doğru ilerledi. Birkaç saniye içinde odasının kapısını açıp içeri girip ardından kapıyı kapattı.

 

O gittikten sonra bende aniden kalkıp solumda duran kapıya ilerlerken son kez odaya baktım ve aklıma geldiği halde bir türlü değiştiremediğim kıyafetlerimi gözlerimi kapatıp bir kaç saniye içinde kolyem sayesinde üzerimde olan kıyafeti değiştirmiştim. Üzerimde şimdi kot pantolon ve boğazlı siyah kazak vardı. Ve de ayağımda ise siyah butim vardı. Hava serin olduğu için üzerimde de beyaz deri ceketim duruyordu.

 

Üzerimi değiştirdikten sonra kapıyı açıp dışarı çıktım. Kapıyı kapattıktan sonra koridorda yavaşça yürümeye başladım. Olduğum koridorda kimseler yoktu. Adımlarımı merdivenlere doğru yönlendirdim. Yavaşça merdivenleri inmeye başladım. Bir alt kata indiğim anda Süreyya hanım ve Rauf beyi konuşurlarken yakalamıştım. Süreyya hanım beni gördüğünde aniden konuşmasını yarıda kesip beni yanlarına çağırdı. Adımlarımı onların olduğu yöne çevirdim. Karşılarına geçip Süreyya hanımın bana ne söyleyeceğini bekledim.

 

"İyi ki geldin Emira. Sana bir şey söylemek istiyorum. Yarın akşam senin için bir kutlama düzenlemek istiyordum. Rauf beyle bunu konuşuyorduk." dediğinde aklıma takılan bir soruyu dile getirdim.

 

"Peki neden Ahlas bey değil de Rauf bey ?" dedim sorgulayarak. Ve sözlerime devam ettim.

 

"Başka bir konu hakkında mı konuşuyordunuz?"

dedim ve Süreyya hanım sorumun cevabını verdi.

 

"Aslında evet ama kesin bir karara varamadık daha tam netleşir netleşmez seni bilgilendiririm." dedi samimiyetle.

 

"Peki hangi konuyu konuşuyordunuz öğrenmemde sorun yoktur umarım?" dedim sorgulamaya devam ederek. Sorumun ardından Süreyya hanım kısa bir süre düşündü ve sonra bana içten bir tebessümle karşılık verdikten sonra anında sorumu cevapladı.

 

"Davetin olduğu an öğreneceksin eğer kararımız gerçekleşirse." dedi.

Neden bu karardan hiç hoşlanmayacağımı düşünüyordum.

 

"Peki ben sizi daha fazla rahatsız etmeden odama çekileyim." sözlerimden sonra onların yanından selam verildikten sonra adımlarımı merdivenlere yönlendirdim.

Sonunda odamın olduğu kata gelmiştim. Koridorda odamın kapısına doğru yavaşça ve sessiz adımlarla ilerledim. Kapımın önüne geldiğimde kapıyı açıp içeri gireceğim an ardımdan duyduğum sesle başımı arkaya çevirdim.

 

Arkamda olan kişi Serra 'dan başkası değildi. Anında başımı önüne çevirdim kapı kolunda olan elimi çekip kapıyı kapattım. Yavaşça bedenimi arkaya çevirdim ve Serra' ya rushuz bakışlarla baktım.

 

"Evet seni dinliyorum." dedim ve ne söyleyecekse çabuk söylemesini ardından odama gidip dinlenmeyi istiyordum.

 

"İlk tanışmamız kötü oldu. Bunu telafi etmek istiyorum. Yeniden tanışıp seninle arkadaş olabiliriz." dedi hiç düşünmeden.

 

"Serra sen benim kim olduğumu biliyorsun ve bende senin kim olduğunu. Yani anlayacağın bana oynama yemem. Amacın ne bilmiyorum ama iyi olmadığını ismim kadar iyi biliyorum. Ve şu arkadaşlık konusuna gelirsek. Arkadaş kelimesinin sözlükte ki anlamı birbirinden nefret eden iki kişi değil, birbirini seven iki kişi. Yani birbirimize oynamanın gereği yok. Sen benden haz etmiyorsun bende senden. Biz en iyisi başladığımız yerden devam etmeye devam edelim. En iyisi bu çünkü. Ve lütfen şu yüzündeki samimi olmayan tebessümü sil kendini zorladığın o kadar belli ki. Beni her gördüğünde nefret ederek bakmanı bu sahte tebessüme tercih ederim. Ve iyi geceler Serra . "dedim ve yönümü kapıya çevirdim. Kapıyı açıp içeri girdim.

 

Daha ne kadar bu gün buda mı olacaktı diye şaşırmak istemiyorum. Odama girdiğimde etraf karanlıktı. Karanlıkta yavaşça ilerledim. Dizim yatağımın kenarına değdiğinde yatağa sırtımı dönüp yatağıma kendimi attım. Kısa süreliğine kendimi dinlemeye aldım. Taki odamda duyduğum sese kadar anında olduğum yerde sıçramış başımı arkaya çevirmiştim.

 

Zihnim bile durmuştu gördüğüm şey karşısında .

 

Loading...
0%