Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Gölgesini yumrukladığım hüzün heybesi...*

 

Korkularım beni hayal perdesine saklanan küçük bir kız gibi savunmasız bırakmıştı. Suçlu değildim ama hatalıydım. Zihnim karmakarışıktı. Rüya gördüğümü biliyordum. Ama bu rüyalardaki geçitlerden sıyrılmam gerekiyordu . Fakat gücüm yoktu. Savrulan bedenimi rüzgarın esintisine bırakmıştım. Rüzgar rotasını nereye çevirmişse bende ona ayak uyduruyordum.

 

Siyah dumalar arasından bana doğru gelen bir beden vardı. Beden her adımında bana doğru yaklaşıyordu. Silik görüntüsünü ne kadar gözlerimle netleştirmeye çalışsam da yapamıyordun. Karşıma geçmiş duruyordu. Yüzü siyah dumanlardan dolayı gözükmüyordu. Sadece hissedebildiğim şey aldığı soluğun bana verdiği sıcaklıktı.

Bana aşıladığı bu güven hissinden hoşlanmamıştım. Yadırgamam gereken bir durumdu . Çünkü ben hayatım boyunca hep tektim. Kimse yanımda bulunmamıştı. Olmayacaktı da hiçbir zaman.

 

Kapattığım gözlerimi açtığımda karşımda duran siluet yok olmuştu. Kafamı etrafımda gezdirdim ama onu bulamamıştım. Etrafımda yanan hiçbir ışık yoktu. Karşımda uzun bir yol vardı ve ben o yolu göremeden yürüyor ve ölüme adım adım ilerliyordum.

 

Yürüdüğüm yollar ben yürüdükçe sanki daha da uzuyordu. Biraz uzakta olan ağaca her adım atışım onu benden bir adım uzağa götürüyor gibiydi. Adımlarımı hızlandırıp yürümeye devam ettim. Hızlandıkça yolun sonu gelmiyordu. Ağac sanki indadıma daha uzağa gidiyordu. Adım atmayı bırakıp koşmaya başladım. Ne aldığım düzensiz solukları nede vücuduma her koşuşumda bedenime izler bırakan çalıları umursuyordum.

Hızlandıkça hızlandım. Aldığım soluk ciğerlerimi acıtsa da umursmadan koştum. Ama ne kadar koşsamda karşımda duran ağaca ulaşmıyordum. Bakışlarımı ayaklarıma çevirdiğimde ayaklarımın kanadığını fark ettim. Ama acı hissini bedenim hissetmiyordu. Umursamadan koşmaya devam ettim. Tam adımı atacakken karşıma uçurum çıktı. Nasıl ve neden olduğunu anlayamamıştım. Az önce yolda koşan ben şimdi uçurumun dibinde bir ayağım toprağa basarken bir ayağım havada kalmıştım.

 

Şaşkındım .

 

Bedenimi iki adım geriye doğru attım. Uçurumun kasvetli havası ve karanlığı gözlerimi etraftı incelemesine sebep olmuştu. Bir kaç adım daha geriye doğru gidecekken ayaklarımın altından toprak kaymaya başladı. Geri gitmeyi başaramıyordum. Bedenim kayan toprakla beraber uçuruma düşüyordu. Korkudan dudaklarımdan firar eden kelimelerle uçurumda sesim yankılandı.

 

“HAYIIIRRR!”

 

⚓⚓

 

Halsizdim. Başımdaki ağrı felaket derecede ağrıyordu. Bedenimdeki her kısım tutulmuş hareket edebilmemi kısıtlıyordu. Göz kapaklarımdaki yorgunluk gözlerimi açmamı engelliyordu. Bu yorgunluğa direnerek mücadele ettim. Zihnime düşen anıyla içimdeki korkuyu dizginleyemedim.

Gözlerimi yavaşça açtığımda karşımda bizimkileri gördüm. Doğrulmaya çalışırken epey zorlanmış nefes nefese kalmıştım. Ağrımda bana hiç yardımcı olmuyordu. Nefes nefese kalmış halimi umursamadan onları soru yağmuruna tutum.

 

“Ne oldu bana? Neden yanımdasınız? Oyuna ne oldu? Ediz’i en son kurtarıyordum . Şimdi o iyi mi?” dedim telaşla.

 

Kimse cevap vermiyordu. Herkesi odağında ben vardım. Sorgu dolu bakışlarımla kızlara baktım ama sessiz kalmakta kararlı gibiydiler. Neden tek kelime dahi etmiyorlardı. Sessizliği bozarak konuşmaya başladım.

 

“Neden susuyorsunuz siz. Bir cevap bekliyorum farkında mısınız? ”dedim.

 

Sorumun ardından hala öyle durup bana bakıyordular.

Sessiz kalmaya devam ediyorlardı hâlâ. Sessiz kalmaları beni sinir ediyordu. Alt tarafı bir soru sormuştum ama onlar cevap dahi veremiyordular. Öfkemi dizginlemeden konuşmaya başladım.

 

“Konuşsanıza ! Susmanızın nedeni ne ? Neden bilmediğim bir odadayım? Ve Ediz neden burda yok . Bir şey desenize susmayın konuşun hadi.”

 

Öfkemi kontrol altında tutamıyordum. Bir şeyler söylememeleri beni daha da endişelendiriyordu. Suskunluğumdan faydalanan Lavin konuşmaya başladı.

 

“Ediz yok Hamra .”dedi sakin bir sesle.

 

Yok derken sebebi neydi?

Şaşırmıştım neden yoktu ki. Ondan başka herkes buradaydı.

Kafamın karıştığını anlayan Lavin tekrar konuşmaya başladı.

 

“ Ediz ‘i götürdüler sen bayıldığında. Sebebini bizde bilmiyoruz. Sen bayıldığında kadın korumalar seninle ilgilenmeye başladılar. Ediz de hâlâ yanımızda duruyordu sonra ne olduysa götürdüler. Bizler aramızda olanları düşündük ve sebebini yalnızca sen bilebilirsin diye uyanmanı beklemeye başladık. Sen aslında ne oluğunu anlatmalısın . Havuza daldığında ne oldu. Neden Ediz senden önce çıktı. Sonarda sen bayıldığında defalarca özür diledi senin yanı başında bayıldığında . Dün havuzdan çıktıktan sonra niçin bayıldın Hamra?” diye sordu.

 

Zihnim keskin bit karanlığın esiri olmuştu. Bu esirlik acizliğin sembolüydü. Hata yaptığımı belki düşüneceklerdi. Ama hata yapmamıştım . Ben öylece onlar gibi durup Ediz ‘ in kafesten çıkmasını bekleyemezdim. Beklememiştim keza ama sonuçlarının böyle olacağınıda tahminde etmemiştim. Belki Ediz ‘ i kurtarmasam hayatından olabilirdi. Ben sadece küçük bir çarpmamla bayılmıştım. Ya da ben iyi düşünüyordum. Havuzdan çıkamasam belki şuan hayatta bile olmaya bilirdim. İhtimaller ihtimaller ama şuan bunu düşünememeliydim. Önemli olan Ediz neredeydi. Ve neden yanımızdan alınmıştı. Ya ona bir şey yapmışsalar bunu düşünmek istemiyordum. Peki ben cezalandırılmayacak mıydım? Belki bayıldığım için şuan beni de götürmemişlerdi.

 

Kafam allak bullaktı. Nasıl bir problemdi bu her yolu çıkmaza çıkıyordu. Artık doğru düzgün düşünemiyordum. İyi düşünmeliydim. İhtimalleri kafamda düşünüp durdum. Ve ekipçe çalışmalıydık herkes aynı şeyi söyleyip Noir ‘i kandırabilirsek herhangi bir ceza olmazdı. . Ediz hâlâ bir şey söylemediyse bilmiyorlardı belkide. Bize bile gerek kalmazdı. Umarım hiçbir şey söylememiştir onlara. Derin bir nefes alıp bizim gruba anlatmaya koyuldum.

 

“Havuz oyununda biliyorsunuz Ediz kafesten çıkamamıştı. Bende havuza dalıp ellerinden anahtarı alıp kapıyı açtım. Nefes alabilmek için hızla kafesten çıkıp bedenimi kafese doğru itti. Bende kafamı çarptım. O sırada her şey silikleşti ve bilincimi kaybettim.”

 

Söyleyeceklerim bundan ibaretti. Sessizliğini herkes korumaya devam ediyordu. Gözlerimi teker teker gezdirdim onlarda. Hepsi söylediğim sözlerden sonra düşünmeye başlamıştılar. İlk konuşan Lavin oldu.

 

“ Şimdi ne olacak acaba ,Ediz kim bilir nerede ve nasıldır? Belki de ceza almış alabilirde. Hamra sende cezalandırılabilirsin belki . Sonuçta kurallara karşı geldin. Umarım seni de götürmezler .”dedikten sonra susmuştu.

 

Bu olasılığı da düşünmüştüm. Gayriihtiyari en fazla Ediz gibi benide götürüp ceza almama sebep olurdular.

Kötü olasılığı kafamdan çıkarıp attım. Tekrar konuşmaya başladım.

 

“Eğer Ediz konuşmadıysa sorun yoktur şimdilik. Konuşmuşsa olacakları bende bilemiyorum. Bekleyip göreceğiz.”

 

Sessizlik tekrar uzun uzadıya devam etti konuşmamdan sonra...

Meriç duvara yasladığı bedenini doğrultup bulunduğum yatağa gelip oturdu. Gözlerime kısa bir bakış attıktan sonra konuşmaya başladı.

 

“Hamra şuan olacakları kestiremiyoruz. Ama sanırım başımız dertte ceza alabilirsiniz ya da hep beraber bu cezayı üstlenmemizi sağlayacaklar. Birlik olup sorunu halledelim kısa zamanda . Olasılıklar belli değil ama biz bu olasılığı sıfıra indirelim. Ediz ve senin ceza almanı en aza indirmeyi planlamalıyız ya da bu cezayı unutturacak bir plan bulmalıyız.” Dedi.

 

Söylediklerinde haklıydı. Peki nasıl bir plan yapacaktık ki. Zihnimde koşup duran düşüncelerin ipini tutmalıydım. Aklımda bir iki plan vardı ama faaliyete dökmem için uygun bir zaman kollamalıydım. Düşüncelerim zihnime galibiyet bayrakları dikerken önümde duran kapı gürültüyle açıldı.

Birkaç koruma tamda karşımda duruyordu. Kapıyı aralayarak içeri girdiler. Bizimkiler yerlerinden doğrulup yatağımın yanında yerlerini aldılar.

 

Bizleri kısa bir süzdükten sonra içlerinden biri bir adım öne çıkarak konuşmaya başladı. Bakışları beni bulduğunda söylediği kelimelerle zaman benim için kendini hediye etmişti.

 

⚓⚓

 

Bedenim rüzgarların savurduğu uzaklarda tenhalarda saklanmakta , boşluktan sızan o soğuk rüzgara karşı koymakta . Varlığını sırla perdelemiş duvarlar arasında gizlenmekte .

Kaderin ördüğü ağ ipliklerine takılı kalmakta . Canının yandığını bildiği halde o ipliklere veda edememekte.

Sinsice bedenime sızan korku beni rehin almıştı. Hislerimde her zaman olduğum gibi yanılmamıştım.

Korumalar bulunduğum yere gelip beni almışlardı. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ne için götürüldüğümü az çok tahmin ediyordum. Kuralları çiğnemiştim ve cezalandırılıyordum. Ediz sanırım her şey söylemiş olmalıydı. Bunu düşünmüştüm ve de gerçekleşmişti. Sadece merak ettiğim bana ne yapacaklarıydı.

 

İlerlediğim koridorda gözlem yapıyordum. Bu oyun parkuruna gideceğimiz zaman kullandığımız koridor değildi. Farklı bir koridorda ilerliyorduk. Bulunduğum yerden ayrılalı 5 dakika olmuştu hâla ilerliyorduk. Hissettiğim gerginliği zapt edemiyordum. Aklımdaki düşünceleri uygulamam belkide beni bu ceza almadan koruyabilirdi. Ediz beni hayal kırıklığına uğratmıştı bunu telafisi yoktu ama onun yerine kendimi koyunca da kendi canını umursamıştı ilk... Herkesi anlayabiliyordum kendime gelince bunu yapamıyordum.

 

Zorluklara karşı gelemeyecek kadar kendimi eksik ektiğim hiçbir zaman olmamıştı. Yanımda bana eşlik eden korumalarla beraber ilerlemeye devam ediyordum. Bu sefer ellerinde kapıları açmak için kart yoktu. İlk bizi oyun parkuruna götürdüklerinde şifreyi açtıkları saat takılıydı koluna. Koridoru döndüğümüzde siyah ark ettiğim pencere gibi olan ama kapı boyutundaki o yere doğru adımlıyorduk. Kapının tam karşısında durduğumuzda yanımdaki erkek koruma kolundaki saati şifreye okuttu. Şifre okutulduğunda göremedim çünkü sayılar dünyasından herhangi bir sayı seçilmemişti. Ve bu sayı herhangi bir sayı olabilirdi olasılıklar üzerine tahmin yürütürsem işin içinden çıkamadım. Şifre on haneliydi ama ekranda gördüğüm şey görseldi.

 

“ ********** “

 

Şifreyi tekrar hafızamda şekillendirdim ama bir sonuca varamamıştım. Korumanın verdiği komutla adım atmaya devam ettim. Karşımda küçük bir koridor vardı. O koridorun sonunda da kırmızı bir kapı vardı. Kırmızı kapıya doğru ilerlemeye devam ettik. Kapıya geldiğimizde yanımdaki kadın koruma kolumu ellerinin arasına alıp kırmızı kapının yanındaki küçük şifre cihazına doğru kaldırdıEllerini kollarımdan aşağıya doğru sürükleyip elimi cihazın üstündeki yere dokundurdu. Dokundurduğunda bir kaç saniye bekledim . Cihazdan yükselen sesle irkildim. Bedenimi hızla iki adım geriye çektim.

 

“ 001 HAMRA KODU KABUL EDİLDİ. GİRİŞ İZNİ ONAYLANDI “

 

Cihaz onaylamayı kabul ettikten sonra önümdeki kırmızı kapı yavaşça açılmaya başladı. Kapı açılmaya başlarken gözlerimle içerisini gözlemlemeye başladım.

İçeride büyük bir masa vardı ve bu masalarda sayamayacak kadar diz üstü bilgisayarlar .Ve içerisinde birden fazla kamera vardı. Korumalar ilerlememi istediler. Dediklerini yaparak kapıdan içeriye ilk adımımı attım. Florasan ışıkların kesik kesik aydınlattığı bu büyük odada tedirginlikle ilerliyordum. Masaya doğru adımlarımı atmaya başladım. Masada duran bilgisayarların hepsi çalışıyordu. Hepsine tek tek bakamaya başladım. Bazıları oynadığımız parkur alanlarını izliyor haldeydi. Bazıları hepimizin bulunduğu hücreyi izliyordu. Masaya fazla yaklaşmıştım bu yaklaşmam masanın üzerinde duran kalemlik kutusunun düşmesine sebep olmuştu.

 

Ufak bir ses çıkarttığı halde korkmuş gözlerimin etrafta dolaşmasına sebep olmuştu. Benden başka kimse olmadığını bildiğim halde gözlerim arayış içindeydi odada . Bir kaç saniye tekrar gözlerimi odada gezdirdikten sonra kimse olmadığını anlaşıktan sonra gözlerimi tekrar ekrana çevirmiştim. Masanın en ucunda duran bilgisayarında bizimkilerin bulunduğu odayı izliyordu bilgisayar. Öylece oturmuştular . Kimse konuşmuyordu herkes derin düşüncelerin derin kuytularında dolanmaktaydılar. Hep böyleydi hallerimiz sessiz ve düşünceli. Yerimde kaç dakika öylece onları izlediğimi bilmiyordum.

Bilgisayardan bakışlarımı çekmeme sebep olan şey görüntülerin birden gitmesiydi. Hepsinin gittiğini gezindirdiğim bakışlarımdan anlamışım. Durduk yere gittiğini anlamıştım. Bilgisayara doğru yaklaşmaya başladım.

 

Rastgele birkaç düğmeye basmaya başladım fakat işe yaramamıştı. Öylece bakınmaya başlamıştım. Duvarlardaki dolaplarda sayamayacağım kadar dosyalar bulunuyordu. İncelemem gerektiğini zihnim kulaklarıma fısıldamıştı bende bu emre uyup dosyaların olduğu tarafa yürüdüm. Ellerimin arasına rastgele bir dosyayı alıp incelemeye başladım. İncelediğimde dosyada birden fazla kod şifreleri bulunuyordu. Hangisinin hangisine ait olduğu bildirilmişti ama onlarda bilmediğim bir dilde yazılmıştı. Bu dosyaların önemli olduğu bildiğim için dosyayı yanımda götürmeliydim. Tam kağıtları olduğu yerden alıp çıkaracakken karşımda duran masadaki bilgisayardan sesler gelemeye başladı.

 

Merak ettiğim için hemen masaya doğru adımladım. Masanın yanından geçip bilgisayarların karşısına geçtip.

Gördüklerim karşısında şoka girmiştim. Bilgisayarda iki görüntü vardı. İkiye ayrılmış iki farkı görüntü.

Resmin solunda Ediz kollarından zincirlenmiş bir şekilde bir odada ayakta duruyordu. Sağında ise beyaz gülen surat maskesi takmış adam.

 

Yüzümdeki şaşkınlığı gören beyaz gülen surat maskesi takan adam kahkalarla gülmeye başladı.

Sert boğuk kahkası bulunduğum odada yankılandı. Gülmesi kesilene kadar beklemeye başladım. Ama gözlerim Ediz’ deydi. Gözleri kapalı bir şekilde ayakta dikiliyordu. Belki bayılmış belkide ölmüş olabilirdi. Ölmüş olma ihtimalini düşünmek istemiyordum. Kararsız bakışlarımı beyaz gülen surat maskesi takan adama çevirdim.

Gülme sesi kesildikten sonra iğneleyici üslupla konuşmaya başladı.

 

“Vay vay kimleri görüyorum Hamra Hanzade. Nasılsın ? Bayılman beni korkuttu. Hiç beklemiyordum oyun alanında bayılmanı ama bak iyilik yaptın canından oluyordu az. Bence bu olaydan ders çıkar. Bak Ediz ‘ e ne halde bencilliğinin bedelini ödüyor. Merak etme ölmedi şimdilik. Sadece küçük bir uyarıda bulunduk . Oda uyarıyı anlamıştır bu kısa zamanda.

Sakin sakin sana zarar vermeyeceğim merak etme 001 ama ikazda bulunacağım senin için.”

 

Ediz’ in iyi olmasına sevinmiştim. Cezası ağır bir cezaydı. Umarım kısa zamanda toparlanırdı. Sakinliğimi ne kadar korumaya çalışsam da ele veriyordu bedenim . İkazda bulunacağını söylüyordu nasıl bir ikaz olacağını bilmiyordum ve tahminde edemiyordum. Endişe içinde konuşmasını bekliyordum. Sessizliğimden faydalanarak tekrar konuşmaya başladı .

Boğuk hırıltılı sesiyle.

 

“İkazım benim için küçük bir şey ama sana göre büyük olabilir de. Bunu sen yapınca anlayacağım.” Diyerek sözlerine kısa bir ara verip benim hal ve hareketlerimi izledi ardından tekrar konuşmasına devam etti.

“Evet sağındaki kameraya bak hücredekilerin hepsi orada bulunuyor. Edi hariç o bundan muaf tutulacak. Şimdi sana küçük bir seçim sunuyorum. Kuralları uygulamadığın için kimin zarar görmesini istersin?

Annen mi? Hücredekiler mi?

Seçim senin karar ver . Hızlı olursan sevinirim. Ve bugünü de unutma sakın . Unutursan güzel bir şekilde hatırlatırım sana. Hamra Hanzade.

Hadi zamanım değerli benim 001 daha fazla bekleyemem.” Diyerek sözlerini tamamladı.

 

Bir ceza bu kadar zor olmamalıydı. Cezayı ben üstlenseydim daha kolay olurdu. Vicdan ve akıl arasındaki o ince azap sınırında kalakalmazdım.

Bir tarafım annem diyordu. Çünkü ona bile bile canının yanmasına sebep olamazdım. Hicridekilerde suçsuzdu, hiçbir şey yapmadıkları halde onlarada göz dağı veriliyordu. Veremezdim bu karar çok zordu benim için... Aşılması zor yollar vardı ve ben bu yollarda savunmasız kalmıştım.

 

Ekranda gözlerim onları buldu.

 

MERİÇ , BARBOROS, ASIR...

 

LAVİN , DEREN , LALE...

 

Ve EDİZ .

 

Bir kişinin canını kurtarmak birkaç kişinin bedel ödemesine sebep olmuştu. Peki bu bedel ne kadar adildi.

Herkes kendi çıkarları için bazılarını harcardı. Peki ben bunu yapacak mıydım? Annem için onları yakacak mıydım? Bu dünya adaletsizliğini bir kere daha göstermişti. Bizler bu kirli dünyaya azap çekmek için gelmiştik. Ve bu azabı çekecektikte ama bireysel olarak. Kendi hatalarımızı kimseye mâal etmeden.

 

Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım. Beki dönüşü olmayan bir yolu seçmiştim ama olsun vicdanımı ateşe atamazdım. Kuralların olduğu bu dünyada bende kendi kurallarımı inşaa etmişim.Ve bu yaptığım ilk doğru karardı hayatımda. Bilgisayara doğru bir adım attım ve beyaz gülen surat maskesi takan adama kendi düşüncelerimi dile getirdim.

 

“Neden böyle bir teklif yapıyorsun bundan nasıl bir kazancın olacak ki. Ben annemi seçtim diyelim. Bu sana ne kazandıracak. Hücredekiler akıllanacak mıdır bu tercihi yaptığımda neden bir hatayı herkese mâal ediyorsun? Hatayı ben yaptım ve bu hatanın bedelini de ben ödemeliyim. Hem cezamı dijital platformda yayınlarsan kâr elde edersin. Bence bu fikir daha iyi değil mi? Hatayı ben yaptım. Ne cezayı annem ne hücredekiler nede Ediz ödemeli . Bunu ben üstlenmeliyim doğru olanda bu . Ben kararım bu sanada uygunsa tabi .”dedikten sonra derin bir nefes aldım.

 

İlk başta şaşırdı. Bir kaç dakika sessiz kaldı. Öylece baktı bana emin miyim değil miyim diye.Ama ben fazlasıyla emindim. Her zaman zor zamanlarda doğru kararlar verebilen biriydim şimdi olduğu gibi. Konuşmamın ardından sesli bir kahkaha attı. Sonra beni dumur eden o sözleri söyledi.

 

Loading...
0%