@kumsallardagezen12
|
*Etrafı buz donduran bu sessizlik karanlığa sızmıştı...*
Zamanın dudağında son sessiz çığlıklarım hükmediyor acımasızca . Yok etmek için gardını almış . Bedenime uyguladığı amansız güç ruhumu yorgun düşüreli asırlar oluyor. Zamanın çatırdayan sesleri göğüs kafesime mabetler kuruyor. Ölü ruhların cesetleri günahkarlarını arıyor ama bulabilen olamadı. Yok olup uzak diyarlara süründü. Ve ölü ruhlar o günden sonra sessizliğin mahzeninde kurtarılmayı bekliyor.
Onu kurtaracak bir güç arıyor . Kurtarılmayı bekleyen savunmasız ölü ruhlar ebediyete eremeyecek gibi... Kanlı ayda onlara biçilmiş bedenleri arıyor. Bulması zor , ele geçirmesi imkânsız. Yine de umut ediyorlar... Sahip olabilirler diye. Susamış olan kanlı ay her galibiyetine bir ölü beden istiyordu . Savunması bir beden onun kirli ruhunu doyuruyordu.. Bu bedeni sunan ise ruhlarını kanlı aya sunmuş zihinsiz varlıklar. Sadece ve sadece aç ruhlarını doyurmak istiyordu. Kanlı aya verdiği her cesette. Ve cesetler her gün daha da artıyordu. Buna sevinenler Kanlı ay ve zihinsiz ruhlardı.
Zihnimin kirli ve şeytani isteğine boyun eğdim. Ruhumu sattım bedenimi kurtarmak için. Ruhum bedenime artık bağlı değildi. Hür ve özgürlüğünü dün yaptığım seçimde kazanmıştı. Pişmandım ama yine olsa yine bu kararı verirdim. Yaptığım konuşmadan sonra onun vereceği cevabı bekliyordum. Uzun uzun bana bakmaya başladı. Hal ve hareketimi izliyordu.
Bedenimdeki gerginliği , korkuyu ona yansıtmamak için büyük bir çaba içerisindeydim. Sadece teklifimi kabul etmesini istiyordum. Bu sayede Ediz , annem ve diğerlerinin canlarının yanmasını önleye bilirdim . Vücudumda saltanatını sinsi sinsi kurmaya başlayan korku başımın büyük bir bela aldığını fısıldıyordu. Belki kendimi aklayıp onları riske atabilirdim ama onlara yapacağım bu ihaneti ne ben nede onlar unutabilirdi. Kararsız kalmaktansa kendi çözüm yolumu bulmaya koyulmuştum.
Zihnime fısıldayan gerçekler karşımda duran bu acımasız adamdan korkmamı söylüyordu. Bana vaad edeceği ceza ruhumu ve bedenimi yıkıma sürükleyecekti. Adımlarımı karşımdaki bilgisayara doğru yavaşça attım. Bedenimi hafifçe eğip gözlerimi onun gözlerine bakındım. Hâlâ bana bakmaya devam ediyordu . Derin bir nefes aldım. Terleyen avuçlarımı pantolonuma dokundurup terimi temizledim. Zihnimin bana fısıldadıklarını kelimelere döktüm.
“Sessizliğini koruyacak mısın? Kolay bir soru sorduğumu zannediyorum. Önerdiğim teklifi kabul ettin mi?”
Kelimeler dudaklarımdan hızla firar ederken o hâlâ sessizliğini korumaya devam ediyordu. Bu canımı sıkmaya başlamıştı . Belki de kabul etmezdi teklifimi Bana sunduğu teklifte ısrar ederse ne yapabilirdim bilmiyordum. Karşı çıkmayacağım belliydi. Kuşkusuz bu onu çok memnun ederdi. Sinirlenip saçlarımı çekip omzumdan arkaya doğru savurdum.
“Konuşmayacak mısın? Teklifime evet mi yoksa hayır mı diyorsun bunu merak ediyorum. Bu halimden zevk mi alıyorsun? ”diyerek sözlerimi bitirdim.
Hâlâ bir tepki vermemişti. Şeytani sessizliğini korumaya devam ediyordu. Ya da aklında önerdiğimi biçip tartıyordu . Bilinmezlik ruhuma kelepçesini takıp yönlendiriyordu. Ne karşı gelebiliyordum nede özgürlüğümü elde edebiliyordum. Saliselerin arkadaşlık yaptığı bu zaman diliminde gözlerimiz hedefini kaybetmeden avına odaklanmış kartal misali gibi hiç ayrılamamıştı. Sinirle verdiğim soluğumu aynen sinirle alıyordum. Artık konuşmayacağına kanaat getireceğim zaman onun eğlenen ve halinden memnun olan bir sesle konuşmaya başlamıştı.
“Seni neden seçtiğimi sanıyorsun bu dahiliğin yüzünden ve ben yanılmadım her zaman ki gibi ...Bir kumar oyunu oynadım ve kazandım ve bu oyun oynadığım en güzel oyundu. Sıra sende seni güzel bir oyun bekliyor 001 unutma. Sen seçimini kendin yaptın , sonuçlarına katlan şimdi. ”diyerek sözlerini bitirmiş ve ortamı terk etmişti.
Kendi ruhumdan kopan bir çığın altında kaldım. Bedenime ilmek ilmek batan iğneler canımı yakıyordu ama vazgeçmeden ilerliyor bedenime saplanmasına karşı çıkamıyordum. Vücudumda yeni yeni var olan bu duygu bana hiç tanıdık gelmiyordu. Ruhum sancılanıyordu. Nefesimi kesik kesik soluyor ve hızla veriyordum. Düşüncelerimi artık kontrol edemiyordun.
Yönlendiremiyor oluşum beni hüsrana uğratıyordu. Kelimeleri beni kanlı leş cesetlerle dolu bir kuyuya hapsetmiş gibiydi. Kuyuya hapsedilmiş orada çıkamayacağımı bildiğim halde uğraş halindeydim. Beni yavaş yavaş kuyunun dibine doğru gömülmemi sağlıyordu. Yinede öleceğimi bildiğim halde yeni çıkış yolu arama halindeydim. Zihinlerimizin bize oyun oynadığı bu zaman diliminde biz hiç umursamadan bu zihin yönetimine uyuyor onun bir piyonu gibi hareket ediyorduk.
Bilinçli olmamamızın büyük bir hatasıydı bu . Ama tekrar olsa tekrar yapacağımız bir davranıştı bu . Hatalarımızı her zaman tekrarlarız biz insanoğlu. Çünkü hatalarımıza körü körüne bağlıyızdır. Zamanın gerçekleri fısıldamakla kalmayıp gösterdiği bu dünya da biz , bize sunulan önerileri elimizin tersiyle itekleyip istemediğimizi belli ediyoruz. Bu taptığımız aptallık değilde nedir.
⚓⚓
Saklan ...
Aptallık bu yaptığın ...
Kim olsa kendini korurdu...
Hiç mi önemsemiyorsun kendini sen ?
Şimdi ne olacak ? Başın büyük dertte artık.
Sessiz adımlarla korumalarla o odadan ayrılmış koridorda bizimkilerin olduğu yere doğru gidiyordum. Halsiz bedenimin ihanetine uğruyordum . Halbuki hiçbir efor sarf etmemiştim. Sadece derin ağır düşüncelerin mahzeninde kaybolmuştum. Ruhumu emiyordu sanki düşüncelerim . Artık etrafımdaki hiçbir şeyi idrak edemiyor haldeydim. Korumalar yanımda bana eşlik ediyor bir yandanda geçtiğimiz kapıların şifreyle kapatılmasını sağlıyordu. Bu kadar önlemle hareket etmeleri bizim çıkıp buradan kurtulmamızı zorlaştırıyorlardı.
Yanımdaki kadın koruma aniden kollarımdan tutup yürümemi engelledi. Aninden durmam ona çarpmamla sonlanmıştı. Korkudan hemen ona çarpan bedenimi iki adım geriye doğru götürdüm. Gözlerimdeki korkuyla ona bakıyordum. Umarım yaptığım bu küçük hata onu kızdırmamıştır. Soluğumu tutup bir tepki vermesini bekledim. Gözlerimi yüzünde bulunan maskeden çekip gözlerine dönderdim. Hiç bir duygu barındırmayan bakışlarıyla beni izledi kısa bir süre.Sonra sert umursamaz bir sesle konuşmaya başladı .
“ Yarın seni hücrenden alacağız hazırlıklı ol.” Dedi. Beni nefessiz bıraktığını bilmeden.
Yutkunamadım boğazımdaki yumru olduğu yerde takılıp kaldı. Gözlerim karardı. Kulaklarım yankılandı. Bulunduğum dört duvar üstüme üstüme doğru gelmeye başladı. Çıkış bundan sonra benden uzaklara doğru savrulmuştu. Işık artık benim olduğum yeri aydınlatacak gücü kalmamıştı. Başımı olur derecesinde salladım. İçimde kopup duran fırtınaları zihnimdeki dalga ve rüzgarlarla daha da kuvvetlendiriyordum. Yürümeye devam etmeye başladık. Bedenim hissizce yürürken ruhum bedenimin zincirli mahzeninden çıkamadığı için feryat figan haldeydi. Sürgüne uğramış haklı olduğu halde haksız duruma düşürülmüş biriydim. Neden her şey benim için çıkmaza sürükleniyordu. Üzülmekten , ağlamaktan yorulan kalbimi kimse görmüyor muydu? Bende bir bireydim. Ürkek , sevgiye muhtaç biriydim .
Neden ....neden....neden..
Bu lanet olasıca soruyu kendime sormaktan bıkmıştım.
BIKMIŞTIM!
Tükendim ben burada böyle çaresiz olmaktan. Korkuyu tadıp boyun eğerek isteklere itaat etmekten. Kendi canım için endişelenmekten. Böyle olmamalıydı. Ruhum kanıyordu ama pansuman yapan yoktu. Işığa ihtiyacım vardı ama kimse benim için küçük bir kibrit bile yakmıyordu.
Üşüyordu ruhum sevgisizliğe ama sevgi gösteren yoktu. Mutluluğa açtım burda .Doyuran yoktu. Özgürlüğe ihtiyacım vardı benim.Peki ben neden karanlık bir zindana tıkılmıştım. Kurtarılamıyordum. Ben eksiktim . Ben kimsesizdim. Ben çaresizdim. Ben muhtaçtım. Ben karanlığa savrulmuş kanadı kırık bir daldım. Peki bu dal tekrar yeşerip koca bir söğüt ağacı olacak mıydı? Kanayan yaralarım artık kanamayı bırakacak mıydı?Ruhum ışığa erişecek miydi? Mutluluğu tadacak özgürlüğümü elde edecek miydim?
Neden zihnim bunların hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğini fısıldayacak kadar acımasız ve gerçekçiydi. Zihnim bile umut etmeyi bırakmıştı. Gardını bırakmış teslim olmaya hazırlanıyordu. Küskündüm ben gerçeğe çünkü o bana hiç iyi davranmamıştı. Hep kırmış kanatmıştı. Beni karanlığa bırakıp kaçmıştı . Bir sevselerdi beni hiç kaybetmeyecektim ben bu kötü dünyaya karşı. Bir inansaydılar bana başaracaktım . Hep hor görülen bu dünyada görünmez olmuştum insanlığa. Hep susturulmuştum. Susmamı istemeselerdi gerçekleri dile getirecektim.
Ama ne olmuştu beni susturup hayal dünyasına sarılmamı sağlamışlardı.
⚓⚓
Korumalar beni bizimkilerin olduğu yere son anda götürmekten vazgeçmişlerdi. Bunun sebebini bilmiyordum. Pek te umursamamıştım. Sessizliği dinlemeye ihtiyacım vardı. Hücremin kapısını açtıklarında adımlarımı hızlandırıp hemen içeriye girdim. Arkamı bile dönmeden yatağımın bulunduğu yere doğru yürüyüp sırtımı yatağıma yaslayıp yere oturdum. Kapı ben yere oturduktan sonra hemen kapatıldı. Koridordaki adım sesleri uzaklaştıklarını belli edercesine yok olmaya başlamıştı. Bacaklarımı karnıma doğru çekip kollarımla bacaklarımı sarmaladım. Yüzümü kollarıma saklayıp gözlerimi karanlığa hapsettim.
Zihnimden kalbime dökülen kanlı satırların gerçeklerini düşünmeye başladım. Başaramamıştım . Kazandığımı zannederken aslında kaybedenmişim ben. Gücümü yanlış kullanmışım. Taarruz yapmak yerine keşke savunsaymışım düşüncelerimi. Acılara gömdüğüm düşüncelerim, bedenime ihanetler ederek ruhumu harlı bir ateşin çukuruna hapsetti. Zamanın sessizliği yardığı bu hücrede ne zamandır hareketsizce yatağıma yasladığım bedenimle öylece bekliyordum bilmiyordum.
Bedenime sızan soğukluk bedenimi hissizleştirmişti. Ayaklarımı yavaşça kıpırdatmaya çalışsam da başaramamıştım. Ayaklarımı bir milim bile bulunduğu konumdan ileriye götürememişti. Ciğerlerime yavaşça aldığım soluğum boğazıma yangın ateşi armağan ediyordu. Soluklarım hırıltılı bir şekilde hücreme yayılıyordu .
Boğazımdaki yumruyu geçiremiyordum. Yavaş yavaş boğazımdan yükselen hıçkırık ise bana hiç yardımcı olmuyordu. Kendimi kontrol altında tutacağıma dair verdiğim sözleri bedenim çiğniyordu. Gür kirpiklerimi kapayıp derin nefesler almaya çalıştım ama bana ihanet ediyordu gözlerimden yavaşça süzülen yaşlarım. Olmuyordu yapamıyordum. Ben kendimi kandırıyordum. Savunmasız , güçsüz biriydim .Sanılanın aksine korkağın tekiydim. O kadar korkaktım ki ağlamanın acizlik olduğunu düşünecek kadar.
Ellerimle göz yaşlarımı sertçe silmeye çalışıyordum ama başaramıyordum. Hızla alıp verdiğim soluklarım , bedenimdeki titreme ağlamamı daha da hızlandırmıştı. Kendime verdiğim öneriler hiç olup çıkmıştı benden. Koridordan gelen gürültüyle hemen kafamı kapıya doğru çevirdim. Gürültü fazlasıyla yüksekti. Bedenimi kaldırmaya çalışsam da başaramamıştım. Bulunduğum yere tekrar düşmüştüm.Umursamdan uyuşan bedenimi tekrar kaldırmayı denemiştim.
Bu sefer başarmıştım . Yatağımdan destek alarak doğrulup küçük adımlayarak kapıya doğru ilerlemeye başladım. Uyuşmuş olan ayaklarımla ufak adımlarla kapıya varabilmiştim. Kapımın üzerinde üzerindeki küçük pencereden koridoru izlemeye başladım. Kalabalık gruplar halinde buraya gelmiştiler korumalar. Neden burda olduklarını anlayamamıştım. Bana yarın bir oyun oynayacaklarını söylemişlerdi. Acaba bir şey mi olmuştu? Aralarından bir erkek koruma avcunda duran anahtarla hücrelerin kapısına doğru ilerledi. Arkasından iki korumada onu takip etti..
008 hücresinin kapısını açtı, ardından diğer kapılarda sırayla hızla açmaya başladı. Açılan kapılardan sonra korumalar hücredekileri çıkarmaya başladı. Benim kapımda açılmıştı. İçeriye iki kadın koruma gelerek beni hücremden çıkarttılar. Bizimkilerin olduğu tarafa yürümeye başladım. Korumaların önümüzde ve arkamızda durarak bizi aralarına alarak yürümeye başladık. Yanımda ilerleyen Deren’ le gözlerimiz keşişti. İyi olup olmadığımı merak ediyordu. Hafifçe gözlerimi kapayıp açtım.
Bu iyi olduğum anlamındaydı benim ve onun için... Yanıma doğru yaklaşıp elleriyle ellerime dokunup ellerimizi birleştirdi. Parmaklarımla onun parmaklarını sarmaladım. Ruhum kanasada belli etmemeye and içmiştim acizliğimi kimseye hiçbir zaman belli etmek istemezdim. Hep beraber korumaların bizi götürmek istedikleri yere doğru karşı koymadan yürümeye devam ediyorduk. Bir kaç adım uzağımdaki Ediz ‘ e gözlerim ilişti. İyi görünüyordu. Ağır hasarlar almamıştı. Sadece arka profilden görebildiğim yüzünde morluklar olduğuydu.
Hiç göz göze gelmemiştik ya da biz birbirimizi görmezden geliyorduk. Hatalıydık ikimizde fakat bu sebep birbirimizi görmezden gelmemizi gerektirmezdi. Ben yine ona samimiyetle yaklaşacaktım. Kişiliğimden taviz vermeyecektim. Fakat ona söyleyecek çok şeyim vardı.
Kaos...
Bunu hissediyordum. Bugün sandığımız kadar kolay olmayacaktı. Büyük bir gösteri bizleri bekliyordu. Önümüzdeki korumanın durmasıyla bizde durmuştuk. Elindeki kartı karşımızda duran kapının yanındaki cihaza okuttu. Kapı usulca açılmaya başladı. Karşımıza direk ekran duruyordu. Adımlarımızı içeriye doğru attık beraber. Korumalar arkamızdan ilerliyordu. Ekranda hâlâ bir hareketlilik yoktu.
Adımlarımızı ekranın karşısına gelecek şekilde yürüdük. Hepimiz tamda ekranın karşısındaydık. Ama hâlâ bekletiliyorduk. Korumalar bizden uzakta konumlarını almıştı. Hiç bir ses yoktu. Tek aldığımız keskin hırıltılı soluklarımızdı. Gizlerimi usulca istemsizce kapandı. Bedenimdeki kanın akışını hisseder gibiydim. Vücudumdaki titreme hat safhadaydı. Ellerim soğuk soğuk terlemeye başlamıştı bile .
Engelleyemiyordum ruhuma kazınan gerginliği.Cezalandılacağımızı düşünüyordum. Çünkü kuralı çiğneyen ben ve Ediz’ dik. Fakat bu ceza kişiselleştirilmemişti. Toplu bir ceza verilecekti. Ama ağırlık olarak ben ve Ediz ağır ceza alacaktık. Yanımdakilerin huzursuz oldukları ve bunu beden diliyle yansıttıklarını görebiliyordum. Zaman bize biçilen cezayı saliseler ardından gösterecekti. Hislerim solgun bir renk gibi gözüküyordu. Sadece dikkatli bakılınca fark edilecekti bu his . Peki ben bu hisleri önemsiyor muydum? Hayır! Ben hislerimin cesedini, ruhumu gömdüğüm toprağa gömdüm. Toprakta yavaş yavaş soluyordu bu hisler.
Toprağın altında geri kalan çürümüş hislerim zamanın rüzgarına kapılıp yok olmaya başlıyordu. Hislerimi besleyecek bir duygu yoktu evrende ya da yanımda . Fakat buna alışmıştım. Yok olmak benim kaderimde vardı. Ben kaderime boyun eğeli yıllar oluyordu. Sessizliği bir hançer gibi söküp attı beyaz maskeli gülen surat . Eğlenen bir ses tonuyla konuşmaya başladı bizimle.
“Merhabalar benim küçük savunmasız ve küstah Odalarım. Sizleri görmeyeli özledim . Nasılsınız görüşmeyeli? Heyecan ve korkuyu hissettiriyorsunuz odalarım . Bu kadar mı korkuyorsunuz benden? Yazık daha hiç kötü tarafımı göstermemiştim sizlere ki. Pekâlâ konuya dönelim zaman kaybetmeden. Hata yaptınız sizler ve bu hatanın cezasını ödemelisiniz. Hamra ve Ediz bu kural çiğnemenin bedelini ödeyecekler bugün. Peki sizler ne yapacaksınız öncelikle onu sizlere anlatmalıyım. Sizlerde yaşın yanında yanan kurusunuz. Üzgünüm desem yalan olur . Ben bu hallerinizden zevk alıyorum yalan olmasın.”dedi eğlenen bir ifadeyle.
Kelimeleriyle güçlü olduğunu ve bu gücü bizim ona itaat etmemizde kullanıyordu. Biz güçsüz müydük bilmiyordum ama çaresiz olduğumuz kesindi. Gözlerimi ekrandan çekip bizimkilere çevirdim. Hepsinin hedefinde ekrandaki beyaz gülen surat maskesi takan adam vardı. Ediz ise çaresizce denilenleri dinliyordu. Büyük bir ceza olacaktı bu ...Peki bu cezanın ağırlığı ve tehlikesinin altından kalkabilecek miyidk? Ediz ve ben başaracak mıydık?
Ruhum kanıyor, kulaklarım çınlıyordu . Gözlerim bana itaat etmiyor usulca kapanıyordu. Sessizliğin katlettiği benliğim üşüyor savunmasız bir küçük kız gibi duvarın köşesine siniyordu . Korkuyor ama merakını da gizleyemiyordu. Korka korka adım atarak kötülüğe ilerliyordu. Yasak olanı görmek istiyor. Merakı onu uçurumdan atıyor. Ölümün kollarına bırakıyordu. Kanadığının bile farkına varamıyordu. Kimsesizliği iliklerine kadar hisseden bu küçük kız sevgiyi hissedecek bir yuva istiyordu.
Fakat bu yuvaya yeni sahip olduğu halde daha erkenden söküp çıkarılmıştı kirli eller tarafından.
Etrafımızdaki korumalar beyaz gülen surat maskesi takan adamın baş işaretiyle yerlerinden bize doğru ilerlemeye başladılar. Her iki koruma bizim sağ ve solumuzda yerlerini alarak ekrana bakmaya başladılar. Başımı hızla ekrana çevirip konuşmaya başladım.
“Kimsin sen , adını bile bilmiyoruz sana nasıl hitap etmeliyiz?” dedim.
Konuşmamdan sonra kısa bir süre bakışlarıyla beni izledi. Kafasını yana yatırarak konuşmaya devam etti.
“Sen söyle Hamra ben kimim , siz neden hâlâ benim kim olduğumu bulamadınız , ama öğreneceksiniz siz hatırlamasanız bile ben size güzel bir şekilde hatırlatacağım. Şimdilik bana istediginiz gibi seslenmenizi önerebilirim. Ben herkesim siz beni nasıl çağırmak isterseniz ben o olurum.” Diyerek beni yanıtladı.
O herkesti öylemi bana göre o hiç kimseydi. Hiç hayatımda olmamasını isterdim , ama hayat bize kötü bir oyun oynamıştı. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım. Sessizliği kelimelerimle yardım.
“Peki sana Noir demek istiyorum. Ne dersin. Bence sana uygun bir isim.”dedim.
Konuşmamın ardından hiç tepki vermeden beni izledi. Aniden konuşmam onu huzursuz etmiş olmalıydı ya da ona verdiğim ismi beğenmemiş olmalıydı. Ekrandan gözlerimi hiç çekmiyordum. Onun her hareketini ilmek ilmek zihnime kazıyordum . Her duyguda aynı hal ve hareketleri sergiliyordu. Kızgın olsada mutlu olsada. Kendini perdeliyordu. Bize göstermek istediği kişiliği perde önünde sergiliyordu. Aslını kimse bilmiyordu. Bilmek bile zaman alacaktı.
Her insan iç ruhunu saklama gereği duyardı. Başka kişilere bürünüp onları biz etmeye çabalardık. Bedenini bulunduğu masada dirsekleriyle biraz daha da eğerek ekrana yaklaştı. Dudaklarından dökülen kısık mırıltılar kulaklarımızı katletti. Bizi endişelendirdi.
“ Noir demek peki öyle olsun . Oyun sonunda da bu denli bir özgüven sergilemeni istiyorum 001.” Sesindeki kızgınlık anbean anlaşılıyordu.
Kelimeleriyle ruhumuza korkuyu salıyordu. Usul usul o korkuyu besleyip bizi çökertiyordu . Amacı belkide psikolojik şiddetti. Bunu başarıyordu. Bizi korkuyla bir odada baş başa bırakıp o odanın kapısını kapayıp yalnız bırakıp izliyordu. Her şey onun istediği gibi ilerliyordu. Plandan hiç şaşmıyordu. En ufak hataları bile avantaja çeviriyordu. İyi bir oyunun karakterleriydik bizler.
Bu oyunun amacını az da olsak anlamıştık ama sonunu hepimiz çok merak ediyorduk. Kimlere ne olacaktı. Peki bizler bu oyunun sonunda hayallerimize kavuşacak mıydık? Bedenimi hareketlendirip bir adım öne çıktım. Derin bir nefes alarak soluğumu ciğerlerime hapsettim. Zihnimde koşup duran kelimelerin dudaklarımdan dökülmesine izin verdim.
“Nasıl bir oyun oynayacağız , Ediz ve ben? Hepimizin cezası aynı olmayacak değil mi? Çünkü hatalı olan ben ve Ediz ‘dik. Ceza alması gerekende. Diğerlerin ceza alması haksızlık olur ve bunu hak etmezler.”
Ben konuşmamı bitirene kadar o sessizliğini korumaya devam etmişti. Konuşmam bittikten sonra dinleyen ben olmuştum. Ekrandan bedenini uzaklaştırarak konuşmaya başladı.
“Haklısın aslında kuralları çiğneyen sen ve Ediz’di. Fakat ben herkese küçük bir uyarı olsun diye onlarıda cezalandırmak istiyorum Hamra. Buna engel olamayacağına göre boyun eğmekten başka bir şansın yok 001.”diyerek sözlerini bitirmişti.
Afalladım . Bu kadar gaddar olup bunu rahat bir şekilde söylemesi sinirlerimi bozmuştu. Haksızlıktı. Bunu savunup ona böyle davranmamasını söylediğim halde yine kendi bildiğini okuyordu. Sessizliğimi korumaya çabaladım. Onu eğer kızdırsam belki bizimkilerin cezası ağırlaşabilirdi. Bu sessizliğim onu eğlendirmiş olacak ki hemen eğelenen bir tonla beninle konuşmaya başladı.
“Hadi ama Hamra sen hep başkalarını düşünürsen seni kim düşünecek . İlk zamanlar da söylediğim gibi önceliğiniz kendinizden başka kimse olmamalı. Çünkü can tatlıdır. Hayal kırıklığına uğramanızı istemem. Aslında fazlasıyla oyalandık ama olsun sizinle zaman geçirmeyi seviyorum ben. Ceza faslına geçelim o zaman, cezayı çekecek olanlar bugün ; Lale,Deren, Barboros,Asır,Meriç ve Lavin.Yarın ise Hamra ve Ediz cezalarını sergileyecekler. Şunu size temenni edeyim bence yarın daha çok eğeleneceğiz. Şimdi Hamra ve Ediz ‘i karşıdaki sandalyelere bağlayın.”
Konuşmasını bitirdikten sonra yanımda duran korumalar kollarımdan sıkı tutup beni arkamdaki sandalyeye götürmeye başladı. Hiçbir şey diyemedim. Karşı bile koyamamıştım. Yaptığım her şey boşa gidiyordu. Ediz’ le beraber beni sandalyeye bağlamaya başladılar. Bedenimi o kadar sıkı bağlamıştılar ki hareket etme potansiyelimi sıfıra indirmişti. Bizi korumalar bağladıktan sonra arkamızda yerlerini almıştılar. Gözlerimi sinirle ekrana çevirip konuşmasını bekledim. Ama bu kadar gaddarca bir ceza vereceğini düşünmemiştim.
İşte o an gözlerimden yaşlarım firar etmeye başlamıştı. Kısık mırıltımla fısıldamıştım onlara.
“ÜZGÜNÜM.” |
0% |