Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Kırmızı bir kül döküldü mazimden...*

 

Boşuna çırpınmasın bulutlar, gökyüzü... Benim göz pınarlarımdan akıttığım gözyaşları kadar akıtamazdı. Ben her göz yaşımı küçük bir kum saatinin içine akıtıp hapsettim. Kum saatinin kumları usul usul akıp zaman akmasın diye. Zaman benim istediğim an durabilsin . Sessiz fısıltılarım bana benliğimi haykırıyordu. Günahlarımı bir bir zihnimde canlandırıyor, bencilliğimi yüzüme vuruyordu.

Düşlerimden her zaman korkmuşumdur. Çünkü bana ulaşamayacağım mutluluğu vaat ediyordur hep. Her düşümde kelebek misali kanatlarımı çırpıyor, ordan oraya uçuyorumdur hayallerime. Zihnimden dudaklarıma doğru

Firar eden kelimelerim altında hep eziliyorumdur.

 

“Bencil bir insan mutluluğu istemesi ve hayal etmesi acizlik değil de ne “

 

Ben ise gerçeklerle yüzleştiğimde hep ölümü arzulamışımdır. Belki beni yalnızlığımdan söküp atacak tek şey ölümdür. İçimde hep katlettiğim mutluluğumu gizlediğim kalp odacıklarıma sakladım.

Belki bir zaman sonra odacıklarımdan o mutluluğu gün yüzüne çıkarabilirim.

 

Ve hisler ve hayaller... Geçti gitti... Değişen hiçbir şey olmadı. Zaman akıp gitti ama benden sökülen , değişen , artan, azalan hiçbir şey olmadı.

Sonsuzluğu yaşamak isterdim ve bu sonsuzluğu en mutlu olduğum günü sığdırmak onu dolu dolu...

Tekrar tekrar baştan yaşamak isterdim. Böylece kimsesizliğimi kaderime düşmüş gölgesini gün ışığıyla aydınlatmış olurdum.

Ve her yanım aydınlıkla parlaklığa kavuşurdu. Böylece kimsesizliğimin karanlık zifirisi ebediyete kadar silinmiş olurdu. Benim hayali silgimle karanlık aydınlığa gömülür.

 

Etraf güneş ışığıyla aydınlanarak mutluluk her tarafa yayılırdı.

Elimde tuttuğum mutluluk kürem bana her istediğimde; yeniden izlemek istediğim bir film gibi izlerdim durmadan. Saniyeler akıp giderdi ama benim kulaklarımda yankılanan kısık mırıltılı ıslık yankılanıp dururdu kulak zarımda. Hayat hep bize istemediklerimizi sunardı ; bizde tutsak mâhkumlar gibi kaçışarak bu gerçekleri kabullenmez mahzenlerimize sakalanırdık.

 

Bizi gerçeklerin ağırlığını insanı nasıl çaresiz bıraktığını burada göstermiştiler. Şimdi ödeyeceğimiz kefaretin ağırlığı altında eziliyorduk. Noir son iki grubun oyunu oynayacağını ve bu oyundan epey eğleneceğini söylüyordu. Sıra şimdi Barboros ve Meriç ‘ teydi. Yanımızdan ayrılarak oyun parkuruna doğru yürüdüler ikisi. Meriç ise masaya doğru ilerlemişti. Yanına geldikten sonra Meriç masada duran elmayı kemikli ellerinin arasına alıp sımsıkı sardı parmaklarıyla . Masada bulunan elmayı aldıktan sonra yavaş adımlarla karşısındaki duvara ilerledi.

Halkanın olduğu duvarın hizasına geçerek yerini aldı . Barbaros adımlarını masanın sağına gelecek şekilde atmıştı. Neden sol tarafına geçmediğini merak etmiştim.

 

Bunu göz ardı ederek gözlerimi Meriç ‘ e çevirdim . Bakışları masada duran bıçaklardaydı. Hâlâ Barbaros bıçakları almamıştı avuçlarına. Belkide hâlâ kendini hazır hissetmiyordur. Zor bir oyunun içindeydik psikolojik olarak buna kendimizi hazırlamak bile zordu bizler için . Çaresizce denilene itaat ediyorduk. Elbet bunların sonu gelecekti. Bizler umudumuzu kesmemiştik ekipçe. Bir yolunu bulup beraber burdan sağ salim çıkacaktık.

Zihinlerimizin bizi yönettiği bu çıkarcı dünya da bizler geçmişimizden ders çıkaracaktık. Bunu başaramazsak bile geçmişimizi saklayacaktık.

Belkide benim yaptığımı yapabilirdik.

 

Ben...

 

Tabuta gömmüştüm geçmişimi .

Nedeni bilmek dâhi istemediğim hüzünlerimdi. Hatırlamak istediğimi biliyordum. Lâkin başaramamıştım ve bende unutmayı tercih etmiştim . Kurcalamadan , zarar görmeden zihnimin karanlık odalarına saklayıp anahtarla kilitlemiştim.

Anahtarı ise zifiri okyanusun içine doğru usulca bırakmıştım. Ve anahtar okyanusun zifiri karanlığının sonsuzluğuna doğru savrulmuş .... Okyanusun derinliklerinde bulunan kumalara gömülmüştü. O kumu eşeleyen olmadıkça gerçeklerin gün yüzüne çıkması muhtemel bile değildi.

 

Zihnimi yoran düşüncelerden kurtulduğum an gözlerimi dalgın dalgın baktığım yerden çekip oyun parkuruna doğru çevirdim. Barbaros eline hâlâ bıçakları almamıştı . Gergin olduğunu belli ediyordu ; titreyen kemikli parmaklarını hızla sıkıp yumruk haline getirmişti elini.

 

Gergindi ama yapmak zorundaydı. Başka çaresi, çaremiz yoktu. Ne kadar bekledik bilmiyorum ama sonra yavaşça hareketlenerek masada duran üç bıçağı kemikli parmaklarıyla alıp eline hapsetti. Elinde duran bıçağı o kadar sıkıyordu ki parmak boğumları bembeyaz di. Dişlerini sıktığı için çenesi seğiriyordu. Gözlerimi usulca arkamızda duran ekrana çevirdim.

Noir öylece bakıyordu bizlere hâl ve hareketlerimizi zihnine kazır gibi.

Hiç konuşmamış veya bir emir dahi vermemişti korumalara.

 

Meraklanmıştım şimdiye kadar bir şeyler yapıp huzurumuzu kaçıracağını düşünmüştüm. Neyi neden beklediğini anlamamıştım. Bilinçsizce olanları seyrediyordum. Barbaros elindeki bıçaklardan birini sağ elinin arasına alımıştı. Yavaşça ilerleyen saniyeler arasından bıçak hedefe konumlanmış şekilde ilerliyordu. Ne ara elmayı başının üstüne koymuştu ne ara Barbaros kendini hazır hissedip elmayı hedef alıp bıçağı atmaya koyulmuştu bilmiyordum her şey kısa sürede gerçekleşmişti ama büyük bir hata yapmıştı Barbaros hedefi iyi tutturamamış hedef elma yerine Meriç ‘ in kulağının yanından geçip yaralamıştı hafifte olsa.

 

Kulağından yavaşça süzülmeye başlayan kanı hepimiz burdan bile görmüştük. İlk atış ıskalanmıştı. Çok büyük bir hasar almamıştı Meriç, ama tekrar büyük bir hasar almayacağı anlamına gelmiyordu. Gerginliği Barbaros’un hata yapmasına sebep olmuştu. Meriç yaralandığı an elini kulağına götürmüş yaralanan kulağını yoklamıştı. Süzülen kan kemikli parmaklarını lekelemişti. Kanın metalik kokusunu belki de duyumsamıştı. Hiçbir korkuyu barındırmayan ifade ile düşmek üzere olan elmayı başının üzerinde sabitlemiş eski konumunu tekrar almıştı. Başını dikleştirip bakışlarını Barbaros’a çevirmişti. Gözleriyle iletişim kurmuş iyi olduğunu belli eden ifadeyle Barbaros’a devam etmesi gerektiğini işaret vermişti.

 

Barbaros sol elinde duran bıçağı sağ eline yavaşça bırakmıştı.

Kemikli parmaklarıyla bıçağı kavramış ve gözleriyle Meriç ‘ in başında duran elmayı göz hapsine almıştı. Atışı sanırım şimdi yapacak gibi hissediyordum. Umarım ikincisinde başarır ve Meriç ikinci kez yaralanmadan sonlanırdı bu oyun.

Barbaros bıçağı omzunun bir kaç santim uzağında tutup atış yapmak için konumunu almıştı. Yavaşça sağ ayağını bir adım öne alarak atışı yapmaya hazırlandı . Bıçak Barbaros ‘ un omzunun hizasından Meriç’ in başında duran elmaya doğru hedefini alarak ilerliyordu.

 

Zaman durmuş sanki ve biz o zaman içinde bıçağın yavaş yavaş ilerlemesini izliyor gibiydik. Bıçak Meriç ‘ in başında duran elmayı hedeflemişti. Elmanın tam ortasına saplanmıştı. Meriç sağ elini hızla kaldırmış başının üzerindeki elmayı kemikli parmaklarıyla alıp yere fırlatmıştı. Olduğu yerden Barbaros ‘ un yanına doğru ilerlemişti. Barbaros’a hızla sarılmış ve kısık mırıltılarla teşekkür etmişti.

 

Bu hedefte şaşmamış elmayı avlamıştı. Şimdi sıra ben ve Asır’ daydı.

Meriç ‘ in sarılmasına karşılık veren Barbaros ondan bir kaç kere teşekkür etmişti. Meriç sorun etmeyerek onunla beraber oyun parkurundan ayrılarak bizim olduğumuz alana doğru yürümeye başlamıştılar. Yanımıza geldiklerinde Lale geçmiş olsun demiş diğerleride nasıl olduklarını sormuştular.ikiside gayet iyi olduklarını söylemişlerdi. Herkesin üzerindeki gerginlik dolayısıyla pek konuşulmuyordu. Herkes hâlâ yaşadığı korkuyu bedeninden söküp atma derdindeydi.

 

Peki benim bedenimi istila eden korkuyu ben nasıl söküp atacaktım. Gözlerim Asrın ‘ a kaymıştı. Gergin olduğu çok belliyidi. Peki bu gerginliği hata yapmasına sebep olursa ve beni yaralasa buna nasıl dayanacaktım. Bile bile canımın yanacağını bildiğim halde o bıçağın karşısına geçecek , bıçağın başımdaki elmayı hedef almasını bekleyecektim. Belki bu üç atışta da gerçekleşmeyebilirdi. Keskin bir bıçağın hissi vardı sanki boğazımda ve nasıl nefes alsam boğazım aniden kesilecekmiş gibi aldığım nefesi versem de kesilecekti iki hatamda da yaralanan acı çeken ben olacaktım.

 

Hâlâ Noir bizimle irtibata geçmemişti. Umarım sorun çıkacak bir şey olamamıştır. Büyük bir darbeyi bedenim kaldıramayacak kadar yorgun , halsiz , bitik bir haldeydim.

Savunmasız olan ruhum koruyucu kollar arasına sığınmak çok isterdi.

 

Kader bizleri acımasızca cezalandırıyordu.

 

Hepimizin bakışları kapalı halde olan ekrandaydı. Neden ekranı terk etmişti bilmiyordum. Sessiz bekleyişlerimiz devam ediyordu. Kapalı olan ekrandan bakışlarımı çekip etrafta gezdirdim. Korumalar yüzlerinde duran maskelerle bizden uzakta öylece bekliyor haldeydi. Nedensizce onların yüzlerini görmek isterdim. Bu işkence içinde neden bulunduklarını ve bunu zorla dahil mi olmuştular yoksa para karşılığında bu işi yapıyorlardı.

Hepsinde gözlerimi tek tek gezdirdim.

 

16 koruma vardı tam tamına .

 

8 kadın...

 

8 erkek...

 

Her şey kusursuz bir plana bağlı olarak kurulmuş ve öylede devam ediyordu. Hissediyordum bazen, gerçekler açığa çıkacaktı. Ve bizler buradan yaralı, acılarla gölgelenmiş bedenlerimizle çıkıp gidecektik.

 

İnanıyor ve hissediyordum. Gerçekler ebediyete kadar saklanamazdı ve bizlerinde yaşıyor ve bir yerlerde zorla tutulduğumuz elbet öğrenilecekti. Sadece sabırla beklemeliydik. Ümitsizliğe kapılmamalıydık. Bekleyişimiz daha ne kadar sürecekti bilmiyordum.

Hâlâ Noir bizimle irtibata geçmemişti.

Olsun belki bu iyiye yorumlanabilirdi.

Gözlerimi ekrana çevirdiğimde beni karşılayan ekrandaki söz şaşırtmıştı.

 

“Son oyunda Odaları neler bekliyor ... Hamra ve Asrın ....

Ya yaralanacaklar ya da bu oyunu güzel bir şekilde bitirecekler. Sizler neler düşünüyorsunuz seyirciler.

Oyun birazdan başlayacak. Eğlenceli bir oyun olacağının hem fikrindeyiz sanırım....

 

Endişeli bakışlarımız ekrana çevrilmişti. Neden böyle bir yazıyı ekrana yansıtmıştı bilmiyordum.

Amacını artık kestiremiyorduk. Öylece seyrediyorduk olanları. Bakışlarım hâlâ ekrana çevriliydi. Yazıları bir bir gözlerimle inceliyor zihnimdeki düşüncelerle karşılaştırıyordum ama o kadar yazının yoğunluğu vardı ki her şeye yorumlanabilirdi. Ekrandaki yazının kaybolmasıyla Noir ‘ in maskeli yüzü ekranda belirdi .

Ne bizi uzun uzun inceledi ne de iğrenç bir kahkaha attı. Direk konuşmuştu bizimle.

 

“Merhaba Odalarım ekrandaki yazıyı nasıl buldunuz. Sizler her oyun oynadığınızda ben seyricilerime bu tür yazılarla eğlenceyi ve heyecanı körüklüyordum. Ve şunu bilin ki sizleri seven o kadar fanlarınız var ki ...Bu sevgi insanı korkutacak kadar bi o kadar da nefret edenler var. Ama olsun siz bunları bilmiyorsunuz , bilmeyinde . Siz sadece ve sadece size verdiğim oyunları oynamaya bakın.

O zaman her şey açıklandığına göre oyuna devam edelim mi ? Asrın? Hamra? Nasıl hissediyorsunuz kendinizi? Burdan biraz korktuğunuz belli oluyor. Ama dert etmeyin oyun alanında bunların olması normal. Hadi o zaman başlayalım . Asrın ve Hamra yerlerinize geçin ve eğelenece dolu oyunu başlatın.”

 

Noir konuşmasını bitirdikten sonra bakışlarımı ekrandan çekip Asrın’ a çevirdim. Kararsız bakışlarla bana bakıyordu. Hiçbir şey demeden gözlerimi ondan çekip oyun parkuruna doğru kısa bir bakış attım. Oyun parkur alanına hiç gitmek gelmiyordu içimden. Ama karşıda gelemiyordum ,çaresizce boyun eğerek oyun alanına doğru adımlarımı atmaya başladım.

 

Bakışlarım masada duran elmada sabitleyerek ilerliyordum. İçimde var olan korkuyu dindirmek çok isterdim ama yaptığım daha körüklemek olmuştu. İçimde kopan fırtınalar ben ablukaya almış sessiz acı fısıltılarla küle döneceğimi söylüyordu. Adımlarım masanın yanında durduğunda gözlerim hâlâ masada olan kırmızı elmayı inceliyordu. Birazdan başımın üzerine yerleştireceğim kırmızı elmanın bana nasıl korkular yaşatacağını düşünüyordum ama düşünmek hissetmenin yanında hiç kalırdı.

 

Çaresizce sancılayan parmaklarımla elmayı kavrayıp ellerime sımsıkı tutarak hapsettim. Pürüzsüz yüzeyini terli avcumda hissediyordum. Elmayı aldıktan sonra adım atarak halkanın olduğu duvara doğru ilerlemeye başladım. Halkanın bir iki santim altında durarak konumumu aldım.

Asrın ise arkamdan yavaşça ilerlemiş masanın yanında yerini almıştı. Sağ elini usulca kaldırıp masadaki bıçaklara uzanmıştı. Bıçakları sağ elinin arasına almış , bıçaklara huzursuz bir bakış atmıştı.

İstemeye istemeye yapacaktı . Peki bu nasıl sonlanacaktı bilmiyordum.

 

Ben olduğum yerde öylece bekliyordum. Bekleyişim uzun olacak gibiydi. Burada ve hayatta sustuklarım o kadar büyüdü ki artık yok olmaya başladım, hissizleştim. Siluetim yavaş yavaş silinmeye , görünmezliğe erişti.

Bedenim bir boşlukta gibiydi; ruhum bir ipe bağlı halde o boşluğun tam ortasında duruyordu. Kısık mırıltılarla konuşuyorum ama sesim dönüp dolaşıp bana çarpıyor, kulaklarım sessiz bir senfoni ile dolduruluyor.

 

Birilerinin beni duymasını çok isterdim. Birilerinin beni görüp yardım etmesini çok ama çok isterdim.

Ne ara gözlerimi kapatmıştım bilmiyordum. Karanlığı gözlerimi açarak yok ettim. Gözüm hemen Asır’ la kesişmişti. Asır hâlâ elinde tuttuğu bıçaklara bakıyordu. Gözlerini dahi kırpmadan inceliyordu. Endişeliydi. Kemikli parmakları bıçakları sarmalamış , elinin boğumları bembeyaz kesilmişti.

Gözlerine baktığımda korkuyu görebiliyordum . Bu korkuya eşlik eden de tedirginlikti.

 

Bir hareketlik bekliyordum çünkü bu bekleyiş beni daha da korkutuyordu. Çabuk bitmesi benim için daha iyi olurdu ama Asır daha başını dahi bıçaklardan kaldırmamış , gözlerini bıçaklardan ayırmamıştı. Ama bekleyecektim o ve ben hazır olduğumuzda oyun başlayacaktı.

Kalbim zamanın ağına takılmıştı.

 

Ve yine kalbim acı çekerek ölüyordu. Yaşananlar içimi deşiyor; karanlık kafesin mahzenine savuruyordu.

Yaşananlar lanet bir hayalden ibaret olsaydı o zaman uyanıp bu kötü kâbustan uyanırdım. Ama ben bu kötü kâbustan kurtulamıyordum. Zihnim bana çok yoğun olan oyunlar oynuyordu. Bir ordaydım bilincimde bir buradaydım. Her zihin oyunlarında farklı yerlerdeydim amacım farklı bulunduğum yer apayrıydı.

 

Bedenim karanlığın rüzgarına kapılmış ilerliyordu .Elimde tuttuğum hilal ay simgesi anahtarla zihnimin yansıttığı bu karanlık ormanda yüksek ürkütücü sesler eşliğinde bu elimde bulunan anahtarın açacağı kapıyı arıyordum . Anahtarın açacağı kapıyı bulmuş kapıya doğru ilerlemiş kapıyı açıp kendimi bambaşka bir yerde bulmuş rüzgara kapılmış sürüklenip gidiyordum.

 

Sinsi sinyaller beni ordan oraya sürüklüyordu. Zamanın acımasız okyanusunda bulunduğum kayıkta ordan oraya sallanıyordum.

Ruhumun dışa vuran çığlıkları yorgundu; bir küçük balık gibi okyanusa karşı mücadele edip okyanusun yüzeyine çıkma isteği vardı . Peki bu istek gerçekleşecek miydi ? Bilmiyordum. Nedenini bilmediğim sessizlik devam ediyordu. Asır bir tepki göstermemişti.

 

Gözlerim onun gözleriyle buluştuğunda görebildiğim tek şey yapamayacağını haykıran bakışlardı. Belki korkuyordu yapamayacak ve beni yaralayacak olabilirdi de. Lakin yapmak zorundaydı. Bize ve ailemize zarar vermemesi için bunu yapmalıydı.

 

Asır işin ciddiyetini anlamış olacak ki masanın yanında yerini almış ve parmaklarını usulca açıp bir bıçağı sağ elinin avcuna yerleştirmişti. Zaman şimdi başlamıştı. İşte acı dolu hatıralar bir bir zihinlere kazınacaktı.

Bu gün hiçbir zaman unutulmayacak mazimize kazınacaktı. Ve bizler sessizliğin portreye resmedilişinin sembolleri olacaktık. Kemiğimi üşüten bir soğukluk vardı.

 

Bedenimi yasladığım duvardan bedenime sızan soğuğu minnetle karşılıyordum. Belki bedenim uyuşursa zihnimdekilerini düşünmekten geri kalırdım. Bedenimi yavaş yavaş işgal eden soğuğa rağmen içimdeki ateşin lavları ilerlemeye devam ediyordu. İçim küle dönecek gibiydi. Ama umursamıyordum. Sahi ben bugüne dek neyi umursamıştım ki acıyla bütünleşmiş bedenimi , ruhumu , zihnimi hep geride tutmuştum.

 

Kalbimin sesine kulak vermiştim. Asır kemikli parmaklarının arasında tutuğu bıçağı saniyeler içinde kaldırıp başımın üstündeki elmaya doğru fırlattı. Bıçak fırlatıldı...Kalbim tekledi...Göğsüm sıkıştı, ellerim soğuk soğuk terledi. Gözlerim usulca kapandı. Nefes alamadım. Akciğerlerime aldığım nefesi hapsettim. Ve nefes her saniyede ciğerlerimi yaktı.

 

Susturduğum çığlıklarım gırtlağımda benimle beraber bekliyor ama sanırım hiçbir zaman bu çığlıkları atarak ruhumu özgür bırakmayacağım.

Özgürlüğümü göğüs kafesime hapsedip onu ürkek ,masum bir mahkum yapacağım. Ve ben sessizliğin derinliklerine gömüleceğim.

Bedenimde kendini belli eden acıyla gözlerimi usulca açtım.

 

Asır’ in attığı bıçak başımda duran elmayı hedef almamıştı.

Atışta kendine güvenen Asır korku ve gerginliğin verdiği stres yüzünden başarısız olmuştu . Bıçak elmayı vuracağına sol koluma isabet etmişti. Canım yanıyordu . Kolumdan oluk oluk kan akmaya başlamıştı bile acı her saniye daha da artıyordu.

 

Gözlerim dolmuş ,göz yaşlarım akmaya başlamıştı. Çığlık atamamamının verdiği acı bedenimden fışkırsa bedenim yanıp kül olurdu. Ve benden geriye hiçbir şey kalmazdı. Vücudum uyuşmaya başlamış bütün ağrı sol koluma yüklenmişti. Kesik kesik aldığım nefesimle öylece acımı hissetmemeye çalışıyordum. Nefeslerim her saniye boğazıma ağrı saplayarak ciğerlerime ulaşıyordu. Ne yapmalıydım bilmiyordum. Asır’ a gözlerimi çevirdiğimde çaresizce bana baktığını görmüştüm. Şimdi ne olacaktı . Noir ekranda hâlâ belirlenmemişti. Koluma müdahale edilecek miydi? Neden korumalar yanıma gelmemişti.

 

Gözlerimden durmadan akan yaşlar nedeniyle etrafı buğulu görüyordum. Bizimkiler tedirginlikle bana bakıyordu. Çok ama çok fazla korkuyordum. Ve kolumun ağrısına dayanamıyordum. Sol elimi korku ve tedirginlikle sağ kolumun üstüne yerleştirdim. Sızlayan kolum nedeniyle acıdan dolayı elimi hemen çekmiştim. Neden hâlâ Noir ekranda belirmemişti. Kolumun üstüne tekrar elimi götürüp kanın daha fazla akmasını önlemek adına acıya rağmen elimi kolumun üstüne yerleştirmiştim.

Başımı eğip yüzümü sol koluma doğru bastırdım göz yaşlarımı böylece silebilmiştim.

 

Canım çok fazla yanıyordu.

Acı bedenimin her yanına yayılmış gibiydi. Çare isteyen gözlerimle etrafa bakıyordum ama nafile bana yardım edecek kimse yoktu. Ekrana attığım çaresiz bakışlarım boşunaydı . Bu yaram bana verilen acıydı. Oyuna böyle devam etmemi istediği için ortaya çıkmamıştı. Ağrıyan koluma elimi daha da bastırarak ağrısını dindirecekmiş gibi kendi zihnime mesajlar gönderdim .

 

Zihnimi kandırmak belki acımı uyuşmasına sebep olabilirdi. Bakışları yere düşmüş elmadaydı. Elimi kolumdan çekip bedenimi eğerek elimle elmaya uzanıp aldım. Ne titreyen bedenimi ne acıyan kolumu umursadım. Elmayla birlikte yerime geçip elmayı başımın üstüne yerleştirdim. Kanlı elimin tersiyle göz yaşlarımı kuruladım ama bir fayda etmemişti. Göz yaşlarım akmaya devam ediyordu. Benim tekrar yerimi geçtiğimi gören Asır çaresiz bakışlarla etrafa bakınıyordu belki oyunu biri engelleyebilir diye ama olanaksızı istiyordu.

 

Yapacak bir şey olmadığını anladığında masadaki yerine geçti. Masaya daha önce bırakmış olduğu bıçaklardan birini alıp sağ eliyle bıçağı sımsıkı tutarak atışa hazırlandı.

Bakışlarımdaki acıyı görüp görmediğini bilmiyordum ama burdan hemen ayrılmak istiyordum. Ağrıma daha fazla dayanacak gücüm yoktu. Bedenimde kendini belli eden bir uyku belirmişti ve bu uykuya yenik düşeceğim aşikârdı.

 

Göz kapaklarımdaki ağırlığı yok edecek , bedenimdeki yorgunluğu dindirecek bir gücü zihnimde bulamıyordum. Uykuya yenik düşen gözlerim usulca kapanıp açılıyordu. Zorluklarla açabildiğim göz kapaklarımdan bulanık gördüğüm şey Asır’ ın bıçağı bana doğru fırlattığıydı.

Sonra gözlerim kapandı.

 

Zihnim karanlığa büründü. Karanlıktan bana seslenen sesleri duymazlıktan geldim. Kafese tıkılmış ruhum mücadele etmemeye yeminliydi.Kanayan yaralarımla olduğum yerde öylece bekliyordum.

Kulağımda yankılanan bir intihar melodisi...Bana celladımın ayak seslerini dinletiyor. Yavaş ve gürültülü ...Yakıcı ama huzur verici bir ölümdü bu zihnimde. Söndürücü bir serinlik ruhumda akan lavları yavaşça taşa çeviriyordu. Ruhumun kor kuyularında benim zihin çığlıklarım hapisti. Zihin çığlıklarıma bilenmiş ruhum onu sonsuzluğa hapsetmek için yeminliydi.

 

Kaburgalarım her duvarlara çarpa çarpa kırılıyordu ve kalbim kaburgalarıma oluşan bir mabede gömülüyordu. Ölüme inat kalbim mabedinde ölümsüzlüğü yaşıyordu.

Bedenim ruhuma lal olmuş , elleriyle kulaklarını örtüyordu. Ona yardım edecek bir şey yoktu. Derin bir nefes alarak okyanusa batıyordum. Gözlerim kapalı kulaklarım sağırdı gerçeklere. Öylece ölüme gidiyordum. Ölüme karşı çıkmak kabullenmekti aslında bunu sonradan anlayabilmiştim. Şu an bile hissedebiliyordum ruhumun bedenimden uzaklaştığını.

 

Kalbim bedenimden uzaklaştıkça kalbimdeki vicdan ruhumun etrafını sarmalamıştı. Onu ikilem arasında kalmasını sağlıyordu. Özgür olduğunu sanan ruhum aslında ebediyete kadar bedenime mahkumdu. O müebbet yemiş acımasız bir zanlıydı. Her şey silikleşmişti. Etrafımdaki sesleri duyumsuyor ama gözlerimi açıp neler olduğunu algılayacak gücü kendimde bulamıyordum.

 

Karanlık etrafımı sarmalamıştı.

Karanlıktan korkuyordum çünkü karanlık bana korktuklarımı sunuyordu. Gerçeklerin bana sunduğu acımasızlığı gün yüzüne çıkarıyordu. Bedenime her zaman zarar vermişimdir korktuğumda. Avuç içlerimde her korkunun izleri bulunmaktaydı . Ve o izler sonsuza dek bedenimde hüküm sürecekti.

Bazen , çok minicik bir an için avuç içlerimde duran izleri sanki kayboluyormuş gibi hissediyordum .

Kulağıma fısıldanan huzuru duyumsuyordum. Ve o an içinde mutluluğa boğuluyorumdur.

 

Gözlerimi açabilmeyi başardığımda karşımda bizimkilerin başımda toplandığı anlayamamıştım. Sorgu dolu ifadeyle onlara bakındığımda bunu anlamış olacak ki Deren hemen bana olanları izah etmek istediği için konuşmaya başladı.

 

“Kanama ve acıdan dolayı kısa bir baygınlık geçirdin. Senin bayılmandan sonra senin yarana Noir ‘ in emriyle müdahale yaptılar. Şimdi nasılsın yaran hâlâ sızlıyor mu?” dedikten sonra sessizliğe gömüldü.

 

Bakışlarımı koluma çevirdiğimde sargılanan kolumu gördüm. Ağrı dinmişti. Bedenimdeki yorgunluk hâlâ kendini gösteriyordu ama olsun yarama yapılan pansumana çok sevinmiştim. Ben yaram kandığı halde oyuna devam edeceğimi düşünürken bayılmam sayesinde şimdilik iyiydim . Umarım ağrı kesici beni uzun bir müddet idare edebilirdi.

 

“Peki oyun devam edecek mi?”dedim.

 

Sorumdan sonra Asır hemen söze atıldı.

 

“Evet devam edeceğini söyledi Noir. Ve çok özür dilerim seni yaraladığım için . İnan ki nasıl elmaya değilde senin koluna geldi bıçak bilmiyorum. Affet beni Hamra.”dedi. Sesindeki çaresizlik apaçıktı.

 

Belki az da olsa hatalıydı ama bunun olmasını sağlayan da ben ve Ediz ‘dik. Başımı iki yana sallayarak konuşmaya başladım.

 

“Senin suçun yok bu kadar stres altında olman hata yapmana sebep oldu. Şunu unutmayın ki bu ceza oyununu ben ve Ediz yüzünden oynuyorsunuz. Asıl sizler beni ve Ediz’ i affedin.”dedim. Hatalıyım ve bir o kadar da çaresiz.

 

Hepsi bana kınayan bir bakış attı. Bu konuda özür dilemem Lavin ‘ i kızdırmış olacak ki konuşmaya başladı.

 

“Neden özür diliyorsun ki sen Ediz’ in hayatını kurtardın bunu yaptığın için ceza almamız senin hatan değil Hamra. Bunu kural dışı sanan bir hastalıklı bir adamın hatası.” Dedi cümlelerime hitaben.

 

Kafamı sallayarak onu onaylamıştım. Merak ettiğim ek bir şey vardı onuda sormadan edememiştim.

 

“Peki sadece bir atış hakkı kaldı Asır’ ın onu ne zaman oynayacağız ve bu sefer başaracak mısın Asır?” dedim merakla.

 

Endişeli ve meraklı halim onlarıda tedirgin etmişti. Soru sormam bittiğinde Asır konuşmaya başlamıştı.

 

“Uyandığını öğrenmiştir Noir şimdi oynarız belki de . Ve soruna gelecek olursak umarım son atışta bunu yapabilirim yoksa işler çığırından çıkacak çünkü sen bayıldığında attığım bıçak duvara saplanmıştı. Belki bayılmasaydın elmaya bıçağı saplamış olabilirdim. Ama olsun yapacak bir şeyimiz yok.” Dedi sakin bir sesle.

 

Haklıydı yapacak bir şeyimiz yoktu. Umarım son atışta elmaya bıçağı saplayabilirdi. Lale ve Lavin ‘ in yardımıyla yerden doğrulup ayağa kalkabilmiştim. İkisi benim ayağa kalkıp dengemi yitirmeden durabildiğimi gördükten sonra oyun parkur alanından çıkıp gittiler. Ben yerime geçtikten sonra elime korumalar tarafından tutuşturulan elmayı tekrar başımın üstüne yerleştirdikten sonra Asır yerine geçip son bıçağı elinin arasına alıp elmaya hedef aldı.

 

Ruhum sancılanıyordu . Tekrar bir yaralanmayı kaldıramayacağımı biliyordum. Asır derin bir nefes alıp konumunu tekrar aldı. O bıçağı bana doğru fırlattığında gözlerim istem dışı kapanmıştı. Bıçak nereye saplanmıştı bilmiyordum ama gözlerimin açılmasını sağlayan Lavinin sevinç nidasıydı gözlerimi açıp Asır’ a baktığımda küçük bir tebessüm yüzünde belirmişti .Bu tebessüm onun başardığını benimde ikinci bir yara almadan bu oyunu tamamladığımın

Belirtisiydi.

 

Ama bu sevincimizi sonlandıran Noir ‘in acımasız sözleriydi.

 

Loading...
0%