Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Ölü ruhların fısıldadığı cehennem misafiriydim...*

 

Düşüncelerimin zihnimin zeminine çarptığını biliyordum.

Zihnimde devrilen bu harfler bir araya gelmemek için kaçışıyordu. Neyden kaçtıklarını bilmiyordum. Ben birleştirip o kelimelerin yan yana gelmesini istedikçe amacıma ulaşamıyordum. Çünkü zihnimdeki kelimelerle cümle oluşturmak istediğimde zihnimde aniden beliren sızıyla bu isteğimden vazgeçiyordum.

Birbirine yaslanmak istemeyen kelimeler zihnimin duvarlarının köşelerine doğru koşturup uzaklaşıyordu. Ama zihnimde bir araya gelmeselerde ben nasıl bir cümle kuracağımı iyi biliyodrdum.

 

Korkunun hissiyatı etrafımda geziyordu cümleyi oluşturduğumda .Ama korka korka dudaklarımla fısıldayıp cümlenin kulaklarıma ulaşmasını sağlıyordum.

 

İşte o kelimeyle zihnim korkuyla dolup taşıyordu. Zihnim önüne sis perdelerini çekip kendini gizliyordu . Gizledikçe gerçeklerden kaçıyordu. Böylece her zaman uzaktan gerçekleri izliyordu çaresiz çaresiz. Dudaklarım zihnime ihanet ederek kelimeleri sesli bir şekilde etrafa yayıyordu. Bunu duyan kulaklarım sağırlığa sığınmak istesede bırakmıyordu . Onun ardından fısıldanan kelimelerle her şey değişiyordu. Bu kelimelerin ağırlığı altında ezilen dudaklarım lal oluyordu. Gözlerim kor oluyor, kulaklarım sağır kesiliyordu . Ama zihnim aynı kararlılığını korumaya devam ediyordu. Duvarlarına hapsolan kelimeleri tekrarlayıp duruyordu.

 

“Sen bir katilsin ve bu böyle devam edecek....”

 

Geçmişin bizlerde bıraktığı o koca kaos düşüncelere dalmamızı sağlıyor ve bizler bu yoğunluğa karşı koyamadan kaybolup gidiyorduk.

Bugünün bizlere ne sıkıntılar aşılayacağını bilmiyorduk. Hücrelerimizde sessiz bekleyişlerimiz , içimizde dinmeyen korkuyla öylece bekliyorduk. Saattler geçmişti ceza oyununu bitireli. Hepimiz Noir ‘ in bize biçtiği 2 oyunun ne zaman başlayacağını bilmeden bizi nelerin beklediğini tahmin bile edemezken sadece dilimizde durup dönen telkinlerle kendimizi avutuyorduk. Herkesin bir sığınacak onunla kendini avutacak şeyleri vardı; aile , arkadaş , küçük sevimli bir dost ....

 

Peki onların yanımızda olmamayışı umudumuza engel miydi? Kim bilebilirdi ki . Her hücremiz küçük bir destek, yardım bekliyordu burada. Zihnimizi işgal eden bu kirli düşünceler azar azar direncimizin kırılmasını sağlıyordu. Bitiyor muyduk , bilmiyordum. Ama yok oluşa doğru ilerlediğimiz kesindi. Bir gün bizde geriye bir şeyler kalır mıydı? Bilmiyordum. Bu bilinmezlik bizi kahrediyordu. Her yoğun düşünce bedenime azar azar ağrıyı misafir ediyordu. Başımı yasladığım dizimden kaldırarak hücremde gözlerimi gezdirdim.

 

Ne zamandır burdaydım? Kaç gün ,kaç saat ,kaç dakika ,kaç saniye mesela. Bunu bilmek istiyordum . Ruhumuzun hapsedildiği bu hücrelere kaç hüzünlü günlerimizi sığdırdık. Acıyla bütünleşen günlerimizi kaç sabaha taşıdık. Yaralandığımız zaman ölmek için kaç kere Allah ‘ tan ölmeyi diledik. Bunu bize söyleyebilirler miydi? Ben cevap vereyim veremezlerdi. Çünkü bu yaşadıklarımız onlar için önemsizdi. Bizler onların oyuncak piyonlarıydık. Bizlerin yaşadıklarını, duygularını umursamıyorlardı.

 

Bizleri çıkarları için kullanmak onlar için daha önemliydi.

 

Gözlerimi kapatıp kendimi karanlığa teslim ettim. Belkide bu benim hayal dünyama kaçışımdı. Kendimi böyle gizleyebiliyordum. Hayatım boyunca çoğu şeyden hep kaçmıştım. Sanırım hep böyle zorluklara göğüs gelemeden bir yerlere sığınmak için saklanacak bir kuytu köşe arayacaktım.

Savunmasızlığımı söküp atacak bir şeye ihtiyacım vardı. Belkide hiç var olmayacak bir şeyi istiyorumdur bilmiyorum. İkilemler arasında kalmak her insan için inanılmaz can sıkıcı olmuştur hep. Noir oynayacağım ikinci oyun hakkında bizi bilgilendirmemişti.

 

Ne gibi sorunlarla baş edecektik bilinmezdi. Ama tehlike arz edeceği apaçık belliydi. Bize acı çektirmekten haz alan bir sorunluyla karşı karşıyaydık. Bedenimi yasladığım duvardan doğrularak hücremin kapısına doğru yavaş adım atarak kapıya ulaştım. Kapımın küçük penceresinden koridoru seyretmeye başladım. Hücreler çok iyi düzenlenmişti. Benim bulunduğum hücre her hücreyi görebilecek konumdaydı. Hücremin sağında 2,3,4,5 hücremin solunda ise 6,7,8 hücreleri bulunuyordu . Neden böyle bir şekilde konumlandırdıklarını anlamamıştım. Veya neden ben 001 hücresindeydim. Bir rastlantı mı yoksa bilerek mi bu hücrede olmam istenmişti. İhtimaller uzayıp gidiyordu. İhtimallere kapılmış gerçeklerin farkına varamaz olmuştuk. İhtimaller üzerine bir hayat kurmuş ve bu ihtimalleri hayatımıza uygulamaya çalışmıştık.

 

İhtimaller..... İhtimaller...

 

Gözlerim hâlâ boş koridorda gezdiriyordum. Toplam hücrenin yanında ve karşılarında olmak üzere 10 kamera vardı. İyi ,disiplinli bir planın küçük detaylarıydı bu.

 

Parmaklarımı usulca kapının yüzeyine yasladım . Hızla parmak uçlarımı sarmalayan soğuğa direnç göstermeden bedenime sızmasına izin verdim. Başımı kapıya yaslayıp öylece ayakta dikilmeye başladım. Başımı kapıdan kaldırmama sebep olan şey kısık bir iyi misin sorusuydu. Başımı sesin geldiği yere doğru çevirdiğimde 006 hücresindeki Asır ‘ la bakışım keşişti. Bana endişeli bakışlarla bakıyordu. Dudaklarımı aralayıp yavaşça konuştum.

 

“İyim merak etme asıl sen nasılsın Asır? “

 

Cümlemi bitirir bitirmez kafasını yavaşça sağa sola çevirerek aynı olduğunu belli etti. Aslında haklıydı değişen bir şey yoktu. Değişmeyen tek şey mutsuz olan ruh halimizdi.

Her geçen gün solmuş bir gül yaprağı gibi azalıyor günlerimiz. Ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz . Sustuklarımız felaketimiz olacak, gördüklerimiz bizleri uçurumun dibine sürükleyecek . Ama bilzer yıprandığımız hâlde burada öylece durmaya devam edeceğiz.

 

Acılarımızı söküp atamıyoruz. Düşüncelerimizi dile getiremiyoruz. Haksızlıklara uğradığımız halde. Sadece susmayı tercih ediyoruz. Neden mi? Daha da acımayalım. Kırıldığımız yerden daha da çok parçacıklara bölünmeyelim diye. Her şey aslında nurdan başlayıp burda bitiyor. Gerçeklerin farkına burda vardık. Hayatımızın nasıl değerli olduğunu burada anladık. Acılarımızın insanın nasıl soluğunu kestiğini burada gördük. Çaresizliğin dibini... Haksızlığa boyun eğmeyi... Dostluğu... Yoldaşlığı.. Ve daha nicesini burada yaşayıp gördük.

 

Asıra küçük bir tebessüm yollayarak hücremin kapısından uzaklaşarak yatağıma doğru yol aldım. Ayakkabımı çıkartıp yatağa boylu boyunca uzandım . Her zaman olduğu gibi gözlerimi kapatıp uzun uzadıya düşünmeye devam ettim.

 

Sessizliğe gömülmüş düşüncelerim gözlerimi kapattığım an zihnimin duvarlarından kaçışıp etrafta koşuşup duruyordu. Yıllardır zihnimde şeytanın susmayan vesveseleri hüküm sürüyordu. İç sesim fısıldadığı korkunç düşüncelerin ağırlığı altında eziliyordum . Bu düşünceler kulaklarımı tırmalıyordu biz zamandan sonra artık ne hissetmek ne duymak istiyordum. Zihnimin boyundurluğu altında esir düşmüştüm. Buna seven tek kişi zihnimdeki iblislerimdi.

 

Ve artık bedenime yüklenen acıya dayanamıyordum .Acı büyüyordu ve büyüyen acı yok etmeye başlıyordu.

Ve zamanın ardından bedenimi yorgunluğa kapılıp derin bir uykunun esiri oluyordu.

 

⚓ 

 

Ben hep geride kalandım. Herkes ve her şey için. Sızlayan acılarımı umursamadan hayatta kalmaya devam ediyordum. Silinmez gölgeler etrafımda geziyordu. Bedenimdeki umudu yavaş yavaş söküp alıyordu benden. Her geçen günün ardından mutsuzluğa kucak açıyordum. Yaşanmışlıkları hatırlayıp keşkelerimi düşünüyordum. Bana sunulan bu hayatta sadece üzüntüyle sarmalanmış çevrem mutluluğa açtı. Bu açlık doyurulmayacak boyuttaydı. Kirlenmiş eski satırlara umutlarımı not ediyordum. Her umudum geçen günlerin ardından küçük umutlara bırakıyordu kendini. Sakındığım ne varsa bir bir yapıyordum . Ön yargılarımı yavaş yavaş kırıyor . Daha önceden eleştirdiğim hareketleri bir bir yapıyordum. Kendimdeki bu değişikleri anlamdıramıyor . Anlamaya çalışmıyordum.

 

Gözlerimin her doğan güneşe bakış açısı değişmiyordu. Tek bir duygu barındırıyordu bu bakışlar; hüzün.

Hüzünle çevrelenmiş göz bebeklerim umutsuzluğu karşısındakilere anbean belli ediyorlardı. Sıkılmaya bile fırsat bulamadığım bu yaşamımda tek yapabildiğim her gece ayı seyretmekti. Çevremin sıkıcı yaşamları hüzün yaşamımı daha fazla hüzne boğuyordu. Geçmişi değiştiremiyordum geleceğime umutsuz yön veriyordum zaman aka aka. Kimsesizliğimi bedenimde en derinliğine kadar hissediyordum. Satırlarımdan düşmeyen umut kelimesi. Göz yaşlarımda hep bir hüzün, acı.

 

Dudaklarımda buruk bir tebessüm hayali bir şekilde kıvrılıyordu .

Ben kendimi bildim bileli değişmedim ve değişmeye çalışmadım.

Her zaman karanlığa savruldum ve bu hep böyle de olacak . Ben bunun için var oldum ve bu hep devam edecekmiş gibi hissediyorum. Ne zaman uykuya dalmıştım bilmiyordum ama hava kararmış hücrem ay ışığının ışıkları sayesinde aydınlanıyordu. Kollarımdan destek alarak yatağımdan doğruldum. Bedenimi karyolaya yaslayıp öylece uykumun açılmasını bekledim.

 

Yatağımda sessiz bekleyişimi koridordan gelen gürültülü sesler bozmuştu. Yataktan hızla doğrularak kapıya doğru ilerledim. Kapının karşısında yerimi aldıktan sonra pencereden koridoru izledim. Bakışlarım koridordaki kadın erkek korumalarda dolanıp duruyordu. Kalabalıkları. Bizim olduğumuz koridorun başına gelip orda beklediler. İçlerinden biri elinde tuttuğu anahtarla erkek koruma 008 hücresinin kapısını açmaya başlamıştı.

İçinden Deren çıktıktan sonra sırayla Ediz , Asır , Lavin, Meriç ve Barbaros çıkmıştı. En son benim hücrem kalmıştı. İki kadın koruma benim hücremin karşısına geldikten sonra anahtarla kapıyı açmaya çalıştı. Açılan kapıdan koruma yardımıyla çıkıp ilerledim.

 

Ayaklarımı sürte sürte ilerliyordum. Bakışlarm bizimkilerde bir bir dolaştırdım.. Korkunun esir aldığı bedenlerimizle korumaların yönlendirmesiyle ilerlemeye başlamıştık. Sırasıyla ilerlediğimiz koridorda bakışlarımın tek hedefi karşımda duran devasa kapıdaydı. Bu seferki kapının rengi sarıydı.

Her oyunun olacağı kapı farklı renge sahipti. Bir siyah....Bir yeşil ....Bir sarı....

 

Ceza oyunuyla beraber toplam üç oda ,üç farklı renk. Her kapı için farklı bir kart vardı. Bu kapıları açan özel kartlar. Korkularımıza sebep olan oyun odaları. Bizim korkularımızla beslenen cani bir adam. Sanki bir gizem ve gerilim filminde oynayan oyuncular gibiydik. Gizemlerin peşine düşmüş bir sonuç elde etmeye çalışıyorduk. Ama her ipucu daha büyük sorunlara gebe kalıyordu. Bu her sorun bizleri yoruyor kahrediyordu. Bilemiyorduk. Yolumuza çıkan engelleri aşmak için beraber birlik olmalıydık. Peki bizler her engellde bir olup engelleri beraber atlatabilecek bir bağa sahip miydik?

 

Bunu bize zaman gösterecekti.

Hırslarımızın kurbanı olup olmayacağımızı. Bakışlarım aralanan kapıdan gözüken odada gezinip durdu. Her zaman ki gibi bizi karşılayan ekranda kısa bir bakışma yaşadım. Birazdan bize oyunu anlatacak ve bizlerin hâl ve hareketlerinden büyük zevk alacak bir sorunluyla karşı karşıya kalacaktık.

 

Nefes seslerimin duvarlara çarpıp bana ulaştığı kısa zaman diliminde korumanın yönlendirmesiyle içeriye doğru adımladım. Hepimiz ekranın karşısında yerimi aldıktan sonra korumalar bir kaç adım arkamızda yerlerini almıştılar. Bakışlarımızın hedefi karşımızda duran beyaz ekrandaydı. Başımı sağa çevirdiğimde bizimkiler birbiriyle bakışıyorlardı. Hepimiz Noir’ in söyleyeceklerini bekliyorduk. Derin bir nefes alarak tekrar bakışlarımı ekrana çevirdim. Saniyeler geçiyordu. Noir hâlâ ekranda belirmemişti. Bazen bizi bekletmekten hoşnutluk duyduğunu düşünüyordum. Bizim davranışlarımızı yönlendirmek istediğini düşünmüyor değildik.

 

Bütünüyle kendimizi strese bırakmışken ekrandan gelen cızırtılarla ekranda olan bakışlarım kısa bir süre etrafta gezinip durduktan sonra tekrar ekrana sabitledim. Ekrandaki kesik görüntü saniyelerin ardından netleşerek bize Noir ‘ in görüntüsünü gösterdi. Ama şaşırdığım tek şey Noir’ in maskesini değiştirmişti. Beyaz siyah olan maskesi. Kırmızı siyah olmuştu ve her zaman siyaha bürünen Noir bugün füme renginde bir gömlekle karşımızda duruyordu. Sandalyeye yasladığı ellerinde ying yang sembolü bulunan bir yüzük takmıştı. Ceza oyununun ardından büyük bir değişim geçirmişti Noir.

 

Kısa bir sürenin ardından konuşmaya başladı.

 

Merhabalar Odalarım nasılsınız? Heyecanlı mısın bugün için. Beni sorarsanız çok iyiyim. Size ceza oyununun ardından anlattığım şeyleri hatırlıyor olmalısınz. Size bu oyunda bedenlerinizi değil zihinlerinizi yoracağını söylemiştim. Seyircilerimiz bugün için çok heyecanlı. Günün sonunda ne olup olmayacağını merak ediyorlar. Benim gibi. Ee sizler ne düşünüyorsunuz. Yine konuşmayacaksınız sanırım ama benim anlatacağım çok şey var mesela oyunu sizlere anlatayım. Oyun devasa bir aynalarla dizayn edilmiş bir odada oynayacaksınız . Herkesin iki seçeneği var . Herkes bu iki seçeneği iyi değerlendirmeli yoksa küçük bir ceza alacak. Ha bu arada size küçük bir iyiliğim dokunacak eğer sizden sonraki arkadaşınız bilirse sizde bilemezseniz sizi kurtarabilecek . Ee ne düşünüyorsunuz odalarım oyun hakkında. Yorumlarınızı merak ediyorum. “

 

Noir konuşmasını bitirdikten sonra kimse yorum yapmadı. Ya da yapmak istememiş olabilirlerdi. Bakışlarımı sabitlediğim ekranda kötülüğün simgesi vardı. Bizim konuşmayışımızdan faydalanarak tekrar konuşmayı sürdürdü.

 

“Oyunu merak ettiğinizi düşünüyorum odalarım.Ama bu sessiz kalışlarınızdan çok hoşlanmıyorum. Pekala bu suratsızlığınızı görmezden gelebilirim. Neyse şimdi asıl konumuza gelelim. Oyun bir kaç dakika sonra başlayacak. Korumalar sizi oyun odasına götürecek. O zamana kadar iyi şanslar. Kendinize iyi bakın.”

 

Noir sözlerini bitirdikten sonra ekran kararıp kapandı.

 

Korumaların hareket ederek yanımıza gelerek bizleri bulunduğumuz yerden çıkarmaya başladılar.

 

Sessizce onlara ayak uydurarak ilerlemeye başladık.

 

⚓ 

 

Kimsesizdim. Ruhum acımasız iblisler tarafından bin bir parçaya ayrılıp her bir parçayı farklı yere gömmüştü. Acıların yoğunlaştığı ve hayat bulduğu bedenimde mutluluğa, huzura yer yoktu. Ateşin mızrağı göğüs oluğuma saplanmış kalbimi azar azar yaralıyordu. Bile bile celladıma boyun eğiyordum. Kanatarak içimde uzakta olsa umudu yok ediyordu.

Kefene sarılmış ruhumu ölümsüzlüğe davet ediyordu sinsi zebaniler. Göğüs kafesime çoktan harlı bir yangını yerleştirmişiler.

 

Sadece bekliyorlardı bu yangının tüm bedenimi ,ruhumu yok etmesini.Artık acının dozunu bile anlamayacak kadar bedenim ruhum hissizdi. Karanlığı mabedi sanmış aptal biriydim. Karanlığa dokunabileceğimi ve onu aydınlığa davet edebileceğimi zannetmiştim ama bir yanılma ve hatayla sonlanmışı bu hareketim. Küçüklükten beri kabuslarla yaşamaya alışmış biriydim . Bu hep böyle devam etmişti de.

 

Gece benim yuvam olmuştu. Kimsesizliğimde ruhuma hapsettiğim acılara mezar taşıydı korkularım. Her geçen yılın ardından ben bendeki mutluluğu bir bir yok ediyordum. Her yılın ardından kalbimde açtığım kabirde çoğalan cesetlere bir yenisini daha ekliyordum. Gece benim içimdeki masumluğu köreltiyordu.

Tenime işlediği izleri her yılın ardından çoğalıyor. Bedenimi lanetliyordu kabrime hapsettiğim cesetlerin çığlıklarına kayıtsız kalıyordum.

 

Vahşice yankılanıyordu bedenimde ama bunu önemsemiyor. Bunlara bağımlılık kazanıyordum. Ben beni değiştiren şeye boyun eğiyor irademi zorlamıyordum. Değişiyor ,değiştikçe de zalimleşiyordum. İçimde küçücükte olsa var olan şeyi unutmaya , unutturmaya çalışıyordum.

Bunun bir sonu olacak mıydı,yoksa sonsuza kadar devam mı edecekti bilmiyordum.

 

Korumaların eşliğinde koridorda ilerliyorduk. Kafamı usulca yana çevirip arkaya bakmaya çalıştım ama korumanın beni sert uyarmasıyla çabam boşa gitmişti. Bu koridorda da daha önce hiç ilerlediğimizi zannetmiyorum. Bulunduğumuz yer bu denli büyük müydü? Her oyun oynadığımız parkur alanları fazlasıyla kocamandı. Korumaların sayısıda bizim oyun alanında çoğaltılıp duruyordu. Fazlasıyla enine boyuna düşünülmüş bir kurguydu . Kurguda en ufak hataya bile sebep olacak sorun yoktu.

 

Bizlerin hata yapmamızı engellemek için bile boyunlarımıza ceza nitelikte elektro şok cihazı yerleştirmişlerdi. Büyük bir oyunun ufak detayıydı boynumuzdakiler. Belki ileride boynumuzdan çıkartabilirdiler belkide hiç çıkartmazlardı da.

 

Yanımdaki korumanın durmasıyla bende adımlarımı durdurdum. Koruma koridorda bulunan bir büyük kırmızı butona bastı hızla. Koruma butona basar basmaz. Biraz ileride duran yerin açılma sesi duyuldu .

Bu bir gizli yerdi . Yer yavaşça açılmaya devam ediyordu. Tamamen açıldıktan sonra yanımdaki koruma benide sürükleyerek açılan bölmeden içeriye doğru adım atmamı sağladı. Bölmeden aşağa doğru inen merdivenlerden inmeye başladım .

 

Biz inmeye devam ederken arkamızdan diğerleride inmeye devam ediyordu. Tek duyabildiğim merdivenlerden inerken çıkartılan ayak sesleri ve nefes sesleriydi. Bu merdivenlerin sonuna gelene kadar devam etmişti. Merdivenleri inme işi bittikten sonra karşımıza çıkan mavi kapının karşısında durdum yanımdaki korumalarla . Koruma sol kolunda duran saati kapının yanındaki küçük cihaza okuttu.

 

Kod kabul olmuştu ki kapı usulca açılmaya başlamıştı.

Ama şaşırdığım şey karşımda küçük boş bir oda görmemdi. Yanımda bulunan korumalar benim yanımdan ayrılarak biraz ilerime doğru yürüyüp orada yerlerini aldılar. Diğerlerinin yanındaki korumalarda aynısını yapmışlardı. Hiçbir şeyi anlamamıştım. Bu boş odada ne gibi bir şey yapacaktık . Şaşkın ifademle yanımda duran Lavin’ e bakışlarımı çevirdim. Onunda benden farkı yoktu .

 

Hâlâ bizi bilgilendirmeyen korumalara tuhaf bakışlarımızı yolluyorduk. Sakinlikleri bizi daha da endişelendiriyordu. Kıpırdamadan dikildikleri yerde bekliyorlardı. Bu sessizliğe dayanamayan Deren korumalara bakıp konuştu.

 

“Neyi bekliyoruz biz bu odada?” dedi.

 

Deren’ i dinlemeyen korumalar bakışlarını arkamızda duran hoparlöre diktiler. Sanırım kısa bir bilgilendirme daha yaşayacaktık. Vücudumuzda gezip dolanan stresle beklemeye başladık. Kısa bir beklemeden sonra cızırdayan seslerin ardından Noir ‘in sesi duyuldu bu küçük odada.

 

“Odalarım kusura bakmayın sizi kısa bir süre bekletmek zorunda kaldım. Küçük bir işim vardı. İşimi kısa sürede halledip sizleri bilgilendirmek istedim. Evet şimdi bu odada oynayacağınız 2. Oyun alanına gideceksiniz. Size küçük bir uyarı Odalarım iyi gözlem yapınız küçük bir hata sonunuz olabilir de .Evet sizinle oyun odasında da tekrar bir araya geleceğiz. Sürenin olmadığını hatırlatırım ama hızla karar vermenizi öneririm. Dikkatli olun Odalarım.”

 

Noir konuşmasını bitirdikten sonra iki koruma 008 hücresindeki Deren’ e doğru ilerlediler. Deren’ in kollarından tutup korumalar yürümeye başladılar . Korumalar Deren’ i duvarın köşesinde duran platforma çıkarttılar . Deren’ in yanından ayrılıp bir iki adım karşısında durdular. Diğer koruma duvardaki düğmeye basıp Deren’ in üzerinde duran platformun aşağı inmesini sağladı. Deren yavaş yavaş aşağı doğru iniyordu. Kısa bir sürenin ardından Deren aşağı inmişti. Derenin inişinden sonra platform yukarı çıkmıştı.

 

Herkes şaşkınca karşımızda duran boş platforma bakıyordu. Korumalar platformun yukarı tam çıkışından sonra 007 hücresinde bulunan Ediz ‘ e doğru ilerlediler. Ediz’i kollarından tutup platformun olduğu yere götürüp aşağıya inmesini sağladılar. Ediz aşağıya indikten sonra bakışlarım 006 hücresindeki Asır’ ı buldu . Sıra ondaydı . Korumalar onunda aynen aşağıya indirdiler

 

Sonra sıra 005,004,003,002 hücresindekilere gelmişti. Hepsi yüzündeki korku ve stresle aşağıya inmişti. Sıra bana gelince korumalar bana doğru ilerlediler. Kollarımdan sertçe tutup ite kalka beni platformun olduğu yere doğru gitmemi sağladılar.

Platformun üzerinde yerimi aldıktan sonra karşımda duran koruma duvardaki düğmeye basıp platformun aşağı inmesini sağaldı . Aniden aşağı inen platformla bedenim hafif sarsılsada hemen toparlanıp dengemi korudum. Aşağıya indikçe korumaları görme açım küçülüyordu. Artık sadece ayaklarını görebiliyordum.

 

Platform tam aşağıya indiğinde karşımda duran aynayla kendi yansımam karşı karşıya kalmıştım. Kısa bir süre kendi yansımamı izledim. Çok değişmiştim. Göz altlarım mosmordu. Yüzüm eski ten rengini yitirmişti. Şimdiki ten rengim kireç gibiydi. Saçlarım uzamış omzumun bir karış altında bitiyordu. Ve epey zayıflamıştım. Giydiğim kıyafet ilk zamanlar bana tam olsada şimdi içinde kaybolmuştum . Burada epey değişim geçirmiştim. Bakışlarımı kendimden çekip aynaya yansıyan etrafta gezdirdim bakışlarımı. Aynalarla dolu bir odadaydım. Kocaman aynalar duvarlara yerleştirilmiş hiçbir boşluk dahi kalmamıştı.

 

Bizimkilerde gözlerini sayamayacağım aynalarda dolaştırıyordu. Yüzlerindeki şaşkınlık görülmeyecek gibi değildi. Bedenimi kıpırdatıp onlara doğru ilerledim. Beni hâlâ fark etmemişlerdi. Onların yanına vardığımda 8 tane sandalye tam odanın ortasında duruyordu. Ve sandalyenin üzerinde 8 adet göz bandı duruyordu. Bunlarla ne yapacağımızı anlamamıştım . Kararsız bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde aynalarla dolu odada farklı açılarda duran kameralar çekmişti. Ve küçük hoparlör vardı. Derin bir nefes alarak konuşmaya başladım.

 

“Sanırım bizi zor bir oyun bekliyor. Noir’ in konuşmasını bekleyene kadar sandalyelere oturabiliriz.”

 

Konuşmamla hepsinin bakışları beni bulmuştu. Sinirli olan Barbaros hemen söze atıldı.

 

“Ne oturmasından bahsediyorsun Hamra ! Şuan bir çıkış yolu arıyoruz hepimiz sen oturmak istiyorsan oturabilirsin seni tutan yok.” Dedi öfkeli bir sesle.

 

Barbaros’ un ani çıkışıyla irkilip bir iki adım veriye doğru gerilemiştim.

 

Ben sadece sakin kafayla otrup iyice düşünelim istemiştim .Gerginlik çıkarıp ortamın tansiyonunu daha yükseltmesi gerekmezdi. Bakışlarımı ondan çekip hücre numaramın yazılı olduğu sandalyeye oturdum göz bandını hemen aldıktan sonra.

Bakışlarımı ayaklarıma sabitleyerek öylece sessizce beklemeye başladım.

 

“Barbaros sakin olun abi bir şimdi gerginliğin zamanı değil etrafımızda sayamayacağımız kadar aynalar var ve biz bu aynaların hangisinin çıkış yoluna çıktığını bilmiyoruz. Herkes gerginliği , stresi bıraksın lütfen ! Şuan en önemli soruna odaklanırsak mutlu olurum.”

 

Meriç’ in konuşması bakış yönümü ona çevirmeme sebep olmuştu. Haklıydı tek önemli sorunu halletmeden yeni sorunlar ortaya koymamalıydık. Ayakta beklemekten yorulan kızlar sırasıyla kendilerine ait olan sandalyeye oturdular. Erkekler hâlâ ayakta dikilmeye devam ediyordu. Asır bulunduğu yerden hareket geçerek aynaya doğru yaklaşıyorduk hoparlörden gelen sesle yerinde durmak zorunda kaldı.

 

“Hayır hayır Odalarım aynalara dokunmak yok . Bu yasak . Eğer yasağı çiğner ve aynalara dokunursanız sizi cezalandırmak zorunda kalırım boynunuzda duran elektro şok cihazlarla. Anlaşılmayan bir şey yoktur umarım. Uyarımı da yaptığıma göre oyunu tüm detaylarıyla size anlatma zamanı geldi. Evet bulunduğunuz odada toplam 80 dev ayna bulunuyor. Bu aynalar bazıları farklı bunu gözlemleyerek bulabilirsiniz . toplam 8 ayna var çıkışa ulaşan bu 8 aynayı bularak oyunu tamamlayabilirsiniz odalarım.

Unutmayın sadece ve sadece 2 seçeneğiniz var. Ve şunu söylemeden geçmeyeyim oynayan dışındakiler size verilen göz bandını takmak zorundasınız sebebi arkadaşınızın seçtiği aynaları görmemeniz. Çünkü eğer çıkışa ulaşan aynayı bulursa oradan çıkıp gidecek ama bulamaz ve iki seçeneği boşa çıkarsa aynaların arkasında bulunan bölmeye yerleşip sizin onu bulmanızı ve kurtarmanızı bekleyecek odalarım. Evet şimdi oyuna hazırlanın odalarım sizi biraz belkide çok fazla sıkıntıya sokacak bir oyun içinde bulunacaksınız. Anahtar kelimenin ne olduğunu size söylememi istermisiniz odalarım. Peki size anahtar kelimeyi açıklayayım. Odaklanmak. Bunu göz ardı etmeyin. Hoşça kalın odalarım.”

 

Noir konuşmasını bitirdiğinde Ediz hemen söze atılıp Noir’ in gitmesin engelleyip aklındaki sorulara cevap istiyordu.

 

“Peki hiç kimse çıkış kapısını bulamayıp bölmelerde kalırsa ne olacak ya da sadece en son kişi çıkış kapısını bulursa ve hiç çıkış kapısını bulamayan 7 kişiyi kurtarabilir mi?” diye bir soru sordu.

 

“Oynayıp göreceğiz 007 . Sen şimdi bunu düşünme . Oyuna odaklanın sonuçlara sonra bakıp karar veririz . Oyun sizler yerlerinizi aldıktan sonra başlayacak. Kuralı ihlal eden kişi af dilemesin çünkü affetmek bu dijital oyunda yok unutmayın. Hazır olduğunuzda biz oynayan kişiyi seçip sizi bilgilendireceğiz. Bu sefer sıra olmayacak . Rastgele seçeceğiz.”

 

Konuşmasını Noir bitirdikten sonra erkeklerde erlerine geçmişti. Hepimiz elimizde bulunan göz bantlarına kısa bir bakış attık sonra sırasıyla benden başlayarak hepimiz göz bantlarını yüzlerimize yerleştirdik. Garip bir ortamda yerli yersiz geriliyorduk.

Derin bir nefes alarak parmaklarım avuçlarıma sıkıca bastırdım.

Ruhumun duvarlarına sıçramış rengarenk renkleri her geçen gün solarak siyaha bırakıyordu kendini. Renkliliğim her geçen gün yok oluşa doğru sürükleniyordu. Hayatım boyunca renkleri yaşantıma yansıtmak istemişimdir ama bunu hiçbir zaman başaramadım.

 

Başaramayacaktım da. Renkler değil miydi insanı tanımlayan onu açığa çıkaran her insan kendini yansıtan rengi yaşamına sunar onu yaşatırdı. Benim belki bütün hayatım boyunca renkleri isteyen ruhum ....

Yaşadığım onca şeyin ardından karanlığı yuva bellemişti.

Ama bilmiyordu bu karanlığı onu yok edecek bir güc sahip olup sinsi sinsi kendisine ruhumu köle edecekti. Acıların hayat bulduğu düşüncelerim kirli hislerin gölgesine sığınıyordu .

 

Bu gölge her geçen gün git gide büyüyüp ışığı karanlığa gömüyordu. Karanlık milyonlarca insanı kendisine bağımlı yapacak kötülüğe sahipti. Bu kötülük insanın vicdani gücünü silip atacak mutluluğa hayattan koparıp atacaktı. Duygularımın yitip gitmesini kabullenmiyordum. Beni varlıkların karşısında duygusuzlaştırıyor. Acımasızca davranmamı sağlıyordu.

 

Aşına olamadığım bu soğukluğu istemsizce amaçsıza kabullenmek zorunda kalıyordum. Bilinmeyen yollara sapan bu hayatı istemsizce kabulleniyordum.

 

Loading...
0%