Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Gölgeler tedirginlikle yalnızlığı karşılamaktaydı...*

 

Çığlık seslerinin eksik olmadığı bu hayatımda hep sessizliği istedim. Ama kabullendiğim tek şey büyük bir gürültü olmuştu. Bedenim , zihnim mutluluğa ve huzura açtı. Bu açlığı nasıl doyuma ulaştıracaktım bilmiyordum. Her geçen günün ardından bana kalan tek geçmişimdeki anılarımdı. Bu anılarımı her gecenin karanlığında defalarca düşleyip duruyordum. Her anımın mutluluğuyla mutlu oluyor. Üzüntüsüyle üzülüyordum.

 

Bedenimi ele geçiren acıya çare bulamıyordum. Çaresizliğin elleri boğazımı boğmaya kalkıyordu. Sıkıntılarla çevrelenmiş etrafımda bana hiç iyi gelen bir şey yoktu bu zaman kadar. Hüzünlenen hayatımda beni teselli eden hiç kimse olmamıştı. Görmezden geldiğim yalnızlığım her geçen günün ardından bir bir yüzüme çarpıtılarak hatırlatılıyordu bana. Zihnimdeki acımasız sesleri susturamıyordum.

 

Ben bana yapılanlara karşılıksız tepki vermeden öylece olacakları seyrediyor sonunu bekliyordum. Ama her yapılan bittiği an başka sorunlara maruz kalıyordum. Susturamadığım düşüncelerime işkal eden zihnim boyun eğiyordu. Kötülüklere onun boyundurluğuna giriyordu.

Her zaman böyle değil miydi hayat ? Güçlü olan her zaman güçsüzün cesaretini kırar ve onu yönlendirmeye çalışırdı. Belki biri çıkarda bu haksızlığa karşı gelerek huzuru sağlayabilirdi dünyaya .

 

Hepimiz şimdi kimin sırası olduğunu bekliyorduk. Noir açıklama yaptığında sıradaki itirafı yapacak ve bitirecekti.

 

“Evet odalarım Ediz itirafını yaptı. Üzücü bir durum. Bir yandan mesleği bir yandan kızı onu ikilemde bırakmış. Hayatta bu değil mi, ya sizi ikilemde bırakır ya da sizi uçuruma sürükleyerek ölüme iter. Şimdi sıranın kimde olduğunu açıklayacağım. Sıradaki itirafı yapacak olan kişi 004 Meriç. Sende herkese nasıl bir katil olduğunu açıkla. Nasıl bunu yapmaya zorlandığını. Dediklerimi hatırlıyor olmalısın.”

 

Noir konuşmasını bitirdikten sonra bakışlarımı Meriç’e çevirdim.

 

“Bir görevdeydim bundan tam 6 yıl öncesiydi. Yapmamam gereken bir şey yapmıştım. İhanete uğradığımı zannetmiştim. Ama yıllar sonra yanıldığımı anlamıştım. Eski karımla arkadaşımın yakın olam bir kaç resmi bilinmeyen bir numaradan cep telefonuma gönderilmişti. Öfkelenmiştim . Bunu yedirememiştim. Görev anında can dostum dediğim adamı vurmuştu soygun yapan hırsızlardan biri. Önceliğim dostumun yanına gidip onu kurtarmakken ben hırsızın peşinden gitmiştim. Döndüğümde geç kalmıştım. Onun cansız bedeni beni karşılamıştı. Kimse bunun benim suçum olduğunu bilmiyor. Sonra karımla boşanmıştım tek celsede. Oda itiraz etmemişti boşanma isteğime. Eşyalarını evimden toplarken çekmecelerden birinde bir telefon görmüştüm. Telefonu alıp açmıştım . Telefonu kurcaladığımda eski karımın uygunsuz resimlerini ölen arkadaşıma gönderdiğini. Mesaj bölmesinde ona olan iğrenç cümlelerini okumuştum. Arkadaşım hep onu terslemişti cümleleriyle . Ani öfkelenmem değerli dostumu kaybetmeme sebep olmuştu.” Diyerek sözlerini tamamladı.

 

Büyük bir yanlış anlaşılma nelere sebep olmuştu. Onun adına üzgündüm. Şimdi vicdanının ağırlığı altında eziliyordu. Herkes hayatına çoğu hata yapmıştı ve bu hataları telafi dahi etmişti. Hatalar çoğaldıkça onları göz ardı ederek yenilerini eklemiştik.

 

“Senin için kötü sonuçlanmış bir hata Meriç. Zamanında geriye saramıyorsun maalesef. Yapacak bir şey de yok. Şimdi itiraf sırası 003 Barbaros’ ta . Sende nasıl hileyle kazançlar elde ettiğini açıkla bize “

 

Noir sıradakinin Barbaros olduğunu açıkladığında Barbaros derin bir nefes alıp yerinde rahatsız oturuşundan dolayı sırtını sandalyeye yaslayıp söze girmişti.

 

“Aslında ilk başlara hile yapmıyordum. Elde ettiğim kazançların başında babamın rahatsızlığı baş göstermişti. Onu kurtarmak için paraya ihtiyacım vardı. Ama ne yapsamda bulamamıştım. Bende 6 ayda yavaş yavaş banka kartları olan kişilere ulaştım. Hepsinin şifresine ulaşmak beni ilk zamanlarda zorlamıştı. Ama başarmıştım. Sonra istediğim parayı tamamladığımda babam ameliyat olmuştu. Ama bu beni durdurmamıştı. Zamanla ilk banka kartları sonra bankada ki hesaplara ulaşıp bunları kendi hesabıma aktarıyordum. Sonraları kendimi geliştirerek şirket hesaplarına ulaştım her ay belli bir miktarı aktarıyordum dikkat çekmemek için. Sonra bu bende bağımlılık yaptı. Küçük küçük miktarları hesabıma geçirmeye devam ediyordum . Vicdanımı susturmak için de her ay hesabıma aktardığım paranın bir miktarını vakıflara bağışlıyordum . Belki bu benim yaptığımı telafi edemez ama bu haksızlıklarla dolu hayatta kendi hakkımı arama yolumdu. “ dedi. Az da olsa bir üzüntü duymadığı belliydi yaptıklarından dolayı.

 

Bunu Barbaros ‘ tan beklemiyordum. Şuan haksız kazanç elde ediyordu. Dünya da böyle değil miydi? Adaletsiz bir dünyada yaşıyorduk. Herkes kendi çıkarını düşünüyordu. Kendi iyilikleri için insanlara zarar vermekten çekinmiyorlardı. Haksızlığa uğrayanlarda sessiz kaldığı için bu bir döngü haline geliyordu. Ve bu döngü durdurulmadıkça sürüp gidecekti.

Sona kalan kişi ben olmuştum hangi açığımı yakalamış olabilirdi. Aklımdaki sırlarımı düşündükçe en kötüsünün hangisi olduğunu tarttım. Eğer aklımdakiyse bunu anlatmak benim için utanç verici bir durum olurdu. Yapamazdım anlatamazdım ki. Ruhum sıkışıyordu. Aldığım nefes bana zehir oluyordu.

 

Gerçek bir ölüm soğukluğuna dokunuyordum her gün .

Tenim soluklaşmış normal ısısını yitirmişti. Ruhum karanlık bedenimi terk edeli günler olmuştu. Bedenim her geçen günün ardından yitiriyordu yaşamını . Duygularımı yitiriyordum. Hayatta var olan renkleri yitiriyordum. En önemlisi etrafımdaki varlıkları yitiriyordum . Zihnimin duvarlarına çarpan kesik kesik görüntüler küçük bir umut kırıntısıydı. Bedenim için ama oda her geçen günün ardından unutulmaya yüz tutuyordu.

 

Zihnimdeki görüntüler hayatta ufakta olsa yaşamımın biraz da olsa huzurla geçmesini sağlıyordu. Seçemediğim silikleşen her an aleyhime işliyordu. Nabzım yavaşlıyor , soluklarım hızlanıyordu tenimde , belirleyemediğim titreşimler gerçekleşiyor. Ama sanki zihnim beynimi yönetiyor ve bedenimi hareketsiz kalmasını sağlıyordu. Put kesilmiş bir halde öylece kendime , hayatıma müdahale edemiyordum.

Zaman akıp geçiyordu. Benden her geçen gün bir şeyler söküp alıp gidiyordu. Benden sadece bir şey kalıyordu geriye hiçlik.

 

Zaman beni siyaha doğru savuruyor yok olmamı uzaktan öylece izliyordu. Ben ise gözlerim kapalı öylece bekliyordum neyi beklediğimi bilmeden .

Neden mücadeleyi bıraktığımı düşünmeden . Satırlardan düşüyor gibi uçurumun dibine çakılıyordum. Unutamadığım zihnimde gezip duran tek kelime ; siyah kelimesiydi.

 

Gözlerimi ekrana çevirdiğimde Noir konuşmuştu.

 

“Evet son kalan tek odam 001 Hamra evet sende bize yaptığın hatayı anlatır mısın? Bardaki yangının sonuçları.”

 

Biliyordu en büyük sırrımı biliyordu. Nasıl öğrenmişti bunu nasıl başarmıştı. Korku iliklerime sıçrarken sakin kalmak için kendimi dizginlemeye başladım. Ama yaşadığım korkuyu bedenimde söküp atamıyordum.

Anlatmaktan başka çarem de yoktu.

 

“Lise birinci sınıftım. Özel bir okulda burslu okuyordum. İlk haftam hep iki kız tarafından berbat geçmişti. Beni tuvalete kilitlediler, üzerime boya döktüler, saçlarıma oje döktüler daha sayamayacağım kadar kötülüğe maruz kaldım. Yılmadım okula gidip geldim. Derslerimi hiç aksatmadım ve notlarımın yüksek olması onların hiç hoşuna gitmemişti. Bana bir çok iftira attılar. Ama hepsinden kurtulmayı başardım beni seven bir öğretmenim sayesinde. Dönem bitmiş ve lise ikinci sınıf olmuştum. Usanmadılar devam ettiler beni aşşağılamaya . Ama kendime verdiğim sözü tutmaya devam ederek okula sımsıkı sarıldım taki dönem bittiği an bir kutlama yaptı okul. Buna herkes davetliydi. Bende hazırlanıp partiye gittim . Gittiğim an pişman olmuştum. Yanlışlıkla üzerime içecek döktü benden hoşlanmayan kız. Sonrada beni soyunma odasına götürdüler. Üst sınıflardan tanıdığım bir kızın samimiyetine inanıp onunla beraber gittim. Bana yedek kıyafetini giyebileceğimi söyledi. Bende onun bu samimiyetine inanıp teşekkür ettim. Sonra o soyunma odasından çıkarken bende kabinlerden birine girip üzerimi değiştirdim. Soyunma odasından çıkıp parti alanına girdim. Ekrana yansıtılan görüntümle şoka uğramıştım . Soyunma odasında üzerimi çıkartırken olan görüntüm yansıtılmıştı. Kahrolmuştum. Utanç tüm iliklerime hücum etmişti. Kötü bir hilenin parçası olmuştum. Partiyi hemen o an terk ettim. Parti bitmiş aradan iki hafta sonra ikinci dönem başlamıştı. İstemeye istemeye okula gittim. Herkesin alay dolu bakışlarına maruz kalmıştım. Bu gün bitene kadar devam etti. Ve devam etti okuldaki utançlarım, okulda gizli kuytu yerlerde bulunarak günü bitirmeye . Dayanamıyordum. Olmuyordu. Biri bitmiş hepsi üzerime geliyordu. Artık içimdeki öfkeye sahip çıkamıyordum. Ama çığırından çıkmam fotoğraflarımın ve video’ mun okulun sayfasında paylaşması benim son sınırım olmuştu. Ve bana bunu yapan o iki kızdan intikamımı almalıydım. Aldımda ama bunun sonuçları beni hüsrana uğratmıştı. Herkes maskeli balo düzenlemişti derslerin verdiği stresi atabilmek için bir barda. Bende o bara maskeli olarak katıldım. Bana hayatımın kötülüğünü yapan kızları izledim saniye saniye. Onlar ikisi bulunduğu gruptan ayrılıp lavaboya gittiklerinde arkalarından olanları takip ettim. Onların lavaboyo girmesiyle bende arkalarından girdim. Onlar aynada makyajları düzeltiyorlardı ve aralarında konuşuyordular. Arkamı dönüp lavabonun kapısını kilitledim Çantamdan çıkardığım iki iğneyi onların daha haberi olmadan boyunlarına batırdım. İğneyi vurmamla arkalarına dönüp bana doğru atak yapacakken hemen uzaklaşıp kapıya doğru ilerledim. Saniyelerin ardından ikiside bayılmıştılar. Onlara olan öfkemin büyüklüğü nedeniyle doğru dürüst düşünemiyordum. İkisinin giysilerini çıkartıp giysilerini klazötün içine atmıştım. Sonra ikisini video’ ya çekip açtığım sahte okul hesabına yükledim. Yaptığım iğrençlik onlarınkiyle aynıydı ama yapacağım bir şey yoktu. İşimi hallettikten sonra kapının üzerindeki anahtarı aldım. İkisinin cep telefonunu çantalarından alıp lavabonun kapısını kilitledim Onlar ayılana kadar ben çoktan bardan çıkıp giderdim . Bardan kimsenin dikkatini çekmeden ayrılmış evime gitmiştim. Ama sabaha karşı öğrendiğim gerçekle kahrolmuştum . Ben gittikten sonra barda yangın çıkmış . Onlarda kitli kaldıkları için yangın vücutlarına sıçramış. Yüzleri , elleri , ayakları ikinci dereceden yanıklarla mahvolmuş. Yangından dolayı güvenlik kameraları hasar gördüğü için onları orada kilitli tutanın ben olduğum anlaşılmadı. Onlar benden şüphe etmiştiler ama delil olmadığı için serbest kalmıştım. Yaptığım yanlıştı ama öfkeme yenik düşmüş yapmayacağım şeyler yapmıştım . Onlar o olaydan sonra okuldan ayrılmıştılar. Bende görüntüyü olayı öğrendiğim an kaldırmıştım okul sayfasından . Hiç bir delil bırakmak istemedim . Zaten telefonlarınıda barın çöm kutusuna atmıştım. Olay fazla büyümeden bitmişti. Herkes kendi hayatlarına dönmüştü.” Diyerek sözlerimi tamamladım. Geçmişin puslu karanlığını hatırlarken.

 

Hayatımın acı hatırasını onlarla paylaşmıştım. Zihnimin bile unutmasını isterken onlara ve herkese itiraf etmiştim. Unutmak ne kadar istesem de yakamı bırakmamıştı . Bazen zihnim bu acı hatırayı hatırlatıp duruyordu. Rüyalarımda an be an hatırlıyor o ana geri dönüyordum.

Silememiştim bende olan o günün acılarını.

 

Ruhundaki gözyaşları bel kavisime doğru usulca akıyor. Her gözyaşı gökyüzünün dünyaya olan ışığını yavaşça azaltıyordu.

Siliniyor gerçekler ve maziler. Kulaklarda yankılanan tek şey “sevmiyorum” kelimesi ağırlığı okyanusun karanlığına itiyor; okyanusun en derininde duran siyahımsı inciye hapsettiriyor.

 

Bakışlarımı masada bulunan herkeste bir bir gezdirdim. Benim yaşadığım bu utancı , hayal kırıklığını onlarda yaşamış ve yaşıyorlar mıydı?

 

Başımı ekrana çevirip gözlerimi onunla buluşturdum.

 

“Nasıl? Bunu ve diğer her şeyi nasıl öğrenmeyi başardın. Bunu bilmek istiyorum Noir. Bizlerde saklı kalan sırlar sana nasıl ulaştı.” Dedim şaşkınlıkla.

 

Sözlerimden sonra başını hafif sağa eğerek bana öylece bakmaya başladı. Yüzündeki maskeden dolayı mimiklerini göremiyordum. Ama gözlerindeki ifade fazlasıyla tehlikeliydi. Ona hesap sormamdan hoşlanmamıştı. Ona karşı gelinmesinden hiç mi hiç hoşlanmıyordu. Hâlâ ondan cevap bekliyordum.Onu beklediğimi bildiği halde sessizliğini korumaya devam ediyordu. Bedenini öne doğru eğerek ekrana daha da yaklaştı .

 

“Nasıl, Nasıl mı? Söyleyeyim o zaman. Şunu unutmayın eğer sırrınızı birine söylemişseniz o sır sır olmaktan çıkmıştır. Örneğin Asır yıllar önce psikiyatrist tedavisi gördü. Buna Ediz , Meriç, Barbaros da dahil. Ve diğerlerinizin de günlüklerinize ulaştım ve internet üzerinde paylaştığınız hesaplardan . Ve sen Hamra senin sırrını nasıl öğrendiğimi merak ediyorsun değil mi? Babandan öğrendim. Her gün babanı ziyaret etmek için mezarlığa giderdin ve bende mezarın içine ses kaydı yerleştirdim. Anlayacağın üzere her şeyini biliyor ve her şeyine hakimim. Şunu unutmayın odalarım benim sizler hakkında her şeyi bildiğim kadar sizde beni tanıyorsunuz. Ama beni hatırlamak için daha çok erken. Önemli olan hatalarınızdan ders çıkartabilmeniz. Sorularım bitti sorularınız bitti. Günü bitirdik odalarım. Sizleri hücrelerinize göndereceğim sakin bir geceyle kapatıyorum günü. İyi uykular. Ve çok zihinlerinize yüklenmeyin odalarım. Daha düşüneceğiniz birden fazla şeyler olacak.”

 

Beni korkutuyordu. Bizleri bu denli izliyor ve tanıyor olması çok tehlikeliydi. Bize sorular soruyordu ama sorularımızı cevaplamıyordu. Merakımız her geçen gün artıyordu.

Korumalar yanımıza gelirken Meriç yerinden doğrulup ekranda hâlâ duran Noir doğru ilerledi.

 

“Ne zaman bitecek bu ?”dedim kızgınlıkla.

 

Noir Meriç’ e uzun uzun baktı. Saniyelerin ardından zehirli sözlerini sarf etti.

 

“Çok can yandıktan sonra bitecek. Geriye dönüp bakıldığında unutlulmayacak bir acı hatıra hafızalara kazındığı ve hiç unutulmayacak olduğunda bitecek. Nasıl biteceğini hep beraber göreceğiz. Hoşça kalın odalarım...”

 

Ekran kapandıktan sonra korumalar yanımıza gelmiştiler. Onların eşliğinde masadan ayrılıp kapıya doğru ilerledik. Herkes bugünü unutmayacaktı. Zihinlerimize kazınmış olan bugün bizleri kabuslarla dolu bir hayata itecekti.

Kapıdan çıkmış koridorda ilerliyorduk. Her adımda yankılanan ses duvarlara çarpıp bizlere ulaşıyordu.

 

Aldığmız düzensiz soluklar ciğerlerimizi yakmakla kalkmıyor küle çeviriyordu. Bedenlerimizin alev alması içimizdeki lavın sıcaklığını kat be kat arttırıyordu. Bizden geriye ne kalırdı bu bir muammaydı.

Biteceğini söylüyordu Noir. Kesinlikle bitecekti. Her şey elbet bitecekti ebediyete kadar sürmeyecekti.

Ama nasıl bitecekti bizler hayatta kalacak miydik? Savunmasız bedenlerimiz istilaya uğruyordu.

 

Her darbe bizi yıkıma itiyor. Çıkmaz sokakta sıkışıp kalıyor. Hapishane mahkumları gibi özgürlüğümüzü istiyorduk günleri saya saya.

Saatler geçiyor her şey değişime sürükleniyordu. Bizler bu değişimden büyük darbeler alarak hayatta kalmaya çalışıyorduk. Bitiyorduk azar azar. Hücrelerimizin bulunduğu koridora gelmiştik . Sırasıyla herkes hücrelerine giriyordu. Korumaların yönlendirmesiyle . Hücreme girdiğimde derin bir nefes alarak yatağıma boylu boyunca uzandım.

 

Boşluktaydım. Ruhum karanlıkta kaybolmuştu. Ama bedenim büyük acılara uyuşmuş hiçbir şeyi hissetmiyordu. İzin vermediğim halde ruhum bedenimdeki izleri anımsıyordu. Zihnime hapsettiğim gerçekleri gizleme gereği duyuyordum. İnsanların kötü bakışlarına maruz kalan biriydim. Bunun böyle devam etmesini istemiyordum. Gözlerimi açıp ay ışığıyla aydınlanan hücremin tavanına bakışları çektim. Olmuyordu. Susturamıyordum.

 

Bizler tükeniyor sonsuzluğa hapsoluyorduk.

Ruhuma kazınan acıları ne kadar silip atmaya çalışsam da başaramıyordum.

Tenime kazınmış yer edinmişti.

Hüzün sisleri etrafımı sarmış bakış yönümü bulanıklaştırmıştı. Düşüncelerimin acımasızlığı insan kimliğine bürünmüş karşıma geçmişti.

Savaş açtığı kişi sadece ve sadece bendim. Bir tek benden nefret ediyor yok etmeye çalışıyordu. Sessizliğe gömülmüş avının her anını izleyen bir kaplandan farkı yoktu.

 

Zamanı kollayıp benim en güçsüz olduğum gün bana saldırıp yok etmeye çalışacaktı.

Bedenimi ele geçirip sahiplenecekti.

Korkudan köşesine sinmiş küçük savunmasız bir kedi yavrusundan farkım yoktu. Zamanın koynuna saklanan geçmişin küllerini etrafa dağıtmaktaydı. Bu küller her yeri yok edebilecek güçte; Önüne geçen güneşi, göğü ve yeri...

 

Ele geçirdiği bedenleri küle çevirecekti. Evreni yok eden bu küllere ruhlar fazlasıyla öfkeli.

Rüzgardan medet uman ruhlar farkında olmadan yanılıyorlar.

Rüzgarın yönünü değiştirmekle kalmamış onu küçük bir fanusun içine hapsetmişti. Bu güçlü küller zamana karşı koyup çoğalıyordu.

Dünya siyah küllerle çevrelenmiş, yok olmaya başlamıştı. Bütün canlılar donup kalmış ve ölümsüzlüğe mahkum olmuştular

 

 

Loading...
0%