Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Zamanın dudağında son sessiz çığlıklarım...*

 

Zihnime vurduğum prangalar zihnime sızmak isteyenlere bir duvar olacaktır. Kimse zihnime sızıp benim yaşadıklarımı öğrenemeyecek.

 

Benim sırlarımı benden başka kimse bilmeyecek neye nereye karşı savunduğumu ebediyete kadar saklı kalacak. Taki o güne kadar benim gerçeklere yaklaştığım gün zihnimdeki prangalar çözülüp paramparça olacak. Ve bedenimden ruhum sökülüp azap çekmek için karanlığa tıkılacaktır. Ruhum ıstırabın en şiddetlisini yaşayacak ve diz çöküp her şeyi kabullenmek zorunda kalacak.

 

Zihnim susacak anılarım bir bir silinecek . Kalbimin atışları duracak ve ben ölümsüz olup laneti tüm benliğimle yaşayıp hissedeceğim.

 

Peki beni kurtaracak bir şey olabilecek mi?

 

Zihnimi eskisi gibi koruyacak güce erişecek miyim?

 

Sırlarımı geri elde edip suskunluğa gizleyebilecek miyim?

 

Laneti çözüp yok olduktan sonra bedenime ruhum geri dönüp güçlü olmayı başaracak mı?

 

Her gücün karşısında dik durabilen biri cesaret simgesi olacak mı?

 

Suskun zihinler tamamıyla sessiz kalmayı başaracak mı?

 

Yoksa hatalar yapmaya devam edecek mi?

 

Susmak büyük bir sorumluluk getirir. Bu sorumluluğu başarmak için gerekli güce sahip olan biri var mı?

 

Arkamı dönüp hoparlöre bedenimi çevirdim. Noir’ in iğrenç kahkaları kulağımda yankılanıyordu. Demek ki en başından beri neler yaptığımdan bi haberdi. Şaşırmış mıydım? Hayır. Onun ne denli pislik olduğunu biliyordum. Belki de içimde bir umut kırıntısı yeşersin diye müdahale etmemişti. Tek hayal kırıklığım ayakkabımın içine yerleştirdiğim VIP kartıydı.

 

Umut etmiştim belki çıkış yolunu buldum diye ama yanılmış ,yanılgıya uğratılmıştım. Düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarımı etrafta gezdirdim. Ama hâlâ bilgisayar ekranlarında duruyorlardı hücredekiler. Benim hücremin izletildiği bilgisayar ekranından kulağı tırmalayan sesler gelemeye başlamıştı. Bilgisayar ekranına daha yakın olmak için bir kaç adımda yakınına gelmiştim. Ekranda birden. Noir’ in belirmesiyle korkudan bir iki adım geriye doğru gitmiştim. Bunu fark eden Noir kısa bır kahkaha atmıştı.

 

“Hamracım seni korkuttum mu yoksa? Bak ama şimdi üzüldüm.”

 

Kafamı olumsuz anlamda sallayarak korktuğumu belli etmemeye çalıştım.

 

“Peki o zaman burada ne aradığını sorabilir miyim?”

 

Sorusu karşısında uzun süre sessiz kalmıştım. Diyecek bir şeyim yoktu. Bunu anlamıştı da zaten.

 

“O zaman ben söyleyeyim . Yaramazlık yapıyordun. Her fırsatını bulduğun an etrafta işine yarayacak bir şeyler arıyorsun ama unuttuğun bir şey var Hamra sence ben senin revirden ayrılıp etrafta dolanacağını tahmin edemedim mi? Hiç dikkatini çekmedi mi neden korumalar revir kapısının önünde olmadıklarını? Bu kadar saf değilsin ki sen Hamra? Baksana dolabın gizli bir kapı olduğunu buldun. Takdire şayan bir hareketti doğrusu. Seni tebrik ederim. Ve bu olur olmaz davranışlarınla beni kat be kat şaşırtıyorsun.”

 

Sözleriyle fazlasıyla düşüncelere boğulmuştum . Zaten şüphelenmiştim korumaların kapıda bulnmamalarıyla. Yine ve yenden Noir tarafından denemiştim.

 

“Ve bu arada sana hatırlatmalıyım ki o bluzunun içine sıkıştırdığın kağıtlar ve ayakkabına sakladığın VIP kartı senin pek işine yaramayacak. Seni şimdiden bilgilendirim ki hayal kırıklığına uğrama. “

 

Hayal kırıklığna uğramıştım. Çıkış yolunu bulacak bir şey bulduğumu sanarken yanılmıştım.

Dik tutmaya çabaladığım omuzlarım ümitsizlikle çökmüştü. Ellerimle yüzüme gelen saçlarımı geriye atarak bakışlarımı ekrana çevirdim. Zihnimde koşup duran düşünceler dudaklarımdan firar ederek etrafa yayılmıştı.

 

“Nasıl bir durumun içinde olduğumuzu tam olarak anlayamadık. Bizimle nasıl bir derdin var senin Noir ? Ve bizler bu oyunun bitişinden sonra yaşamlarımıza geri dönecek miyiz?”

 

Sözlerimin ardından kısa bir sessizlik yaşandı. Noir gözleriyle her şeyi anlatır gibiydi ama ben anlayamıyordum. Hissizdim. Bakışlarından en ufak bir detay yakalayamamıştım.

 

“Bilemeyiz Hamra gelecek bize neler vaat eder bunu ancak yaşayarak göreceğiz.”

 

Sözleri çok şey anlatıyordu. Ya yaşayacaktık ya ölecektik. Belki yaşayacak olsak bile yıkıma sürüklenmiş bedenlerimiz, ruhumuz , zihinlerimizden geriye bir şey kalamayacaktı.

 

Ölsek bile bizleri seven ailelerimizi bir daha göremeyecektik.

Her iki sonuçta bizleri üzecek bir haldeydi.

Derin bir nefes alarak son sözlerimi söyledim Noir’e.

 

“Haklısın geleceğin bize neler vaat edeceğini bilemeyiz. Ama şunuda unutmamalıyız geleceğe yön verecek güçte bizde . Ve önemli olan bu gücü nasıl yönettiğimizdir. Ya yıkıma sürükleriz ya da geleceği güzelleştiririz bizde olan güçle . “ diyerek sözlerimi tamamladım.

 

Arkamı dönüp geldiğim yoldan hücreme doğru yol almıştım.

 

⚓ 

 

Satırlarımdan silinmeyen doğruluğun kelimeleri her geçen günün ardından sayfaları dolduruyor. Yanlışlarımı silmek için bir silgim yok ama bu yanlışlarımı doğrularımla yok etmeye ya da düzeltmeye çalışıyorum.

Hatalarımın büyüklüğü ne kadar çok olsada doğrularımın yolu her günün ardından artmasından ya da uzamasından dolayı hataları düzeltiyorum her geçen günün ardından.

 

Siliniyor belkide hatalarım ben farkında olmayabilirim.

Bilinmeyen gerçekleri saklamanın faydası olmadığı gibi yanlış hareketlerimizin tekrarı da doğru değildir. Ama bu yanlışın farkına varabilmektir.

Doğruyu deneyim kazana kazana öğrenmek daha yararlı . Birilerin zoruyla değil kendimizin bunları fark etmesi gerekiyor.

 

Bazı zamanlar düşünenler yanlışın farkına varabiliyor ama bunu nasıl düzelteceğini bilmiyor. İşte hatalar buradan başlayarak uzayıp gidiyor.

Her şeyin sonunu getiren yalanlar bizleri karanlığın içinde sürüklüyor ve bu karanlık bizleri ışıktan uzaklaştırıp kalplerimizi köreltiyor.

Yüreğimizde açtığı boşluğu karanlık dolduruyor ve insan huzursuzluğa adım atıyor saniyelerin ardından.

Her şey elbet bir gün bitecektir.

Ve her şey sonsuzluğa doğru savrulacak , yok olacaktır.

 

Zihnimi işgal eden düşüncelerle beraber hücremde yatağıma uzanmış zamanın geçmesini bekliyordum. Artık beklemekten sıkılmayı bile bırakmıştım. Sadece öylece düşünüyordum. Bulduğum gizli odadan ayrıldıktan sonra dolabın hemen yanında bulunan iki korumayla hücreme dönmüştüm. Bekleyiş içinde bekliyorduk hücredekilerle .

 

Bugün nasıl bir gün olacaktı bilmiyordum. Ama iyi sonuçlanmayacağını hissediyordum. Çünkü Noir ‘ in yaptığım şeyi cezasız bırakmayacağını biliyordum. Bu sefer ki cezanın umarım diğerlerinede sıçramasını istemiyordum. Çünkü hata benim hatamdı. Ve bu hatanın kabahatinide ben ödemeliydim.

Yataktan doğrularak sırtımı yatağın başlığına yasladım. Yorgundum. Öyleki bu yorgunluk asırlardır uyusam dahi geçmeyecek bir yorgunluktu.

Ruhum yıkıktı...

 

Bedenim artık burada yaşadığım stres , korku , kaos bedenimi her geçen günün ardından yavaş yavaş yoruyordu.

Daha ne kadar güçlü durmaya çalışacağımı kestiremiyordum. Yapacak gücüm yoktu lakin rol yaparak etrafımdakileri kandırıyordum. İyi bir oyuncu muydum ? Bilemiyordum.

 

Sıkışan ruhum bana azap veriyordu. Bedenime sanki saniye saniye iğne batırılıyormuş gibi hissediyordum.

Azar azar hissizleşiyordum. Belkide böyle olmamızı istiyorlardı. Onlara itaat etmemizi istiyorlardı. Karşı gelemeyerek her dediklerini yapmamızı amaçlıyorlardı.

Daha ne kadar dayanacaktık?

Umutsuzluğumuz azalıyordu.

Sevinçlerimizi unutuyorduk. Sevdiklerimizin yüzleri zihinlerimizde yavaş yavaş silinmeye yüz tutuyordu.

Anılarımıza kazınarak mazi olarak yer ediniyordu zihinlerimize .

 

Sahi peki onlar bizleri hatırlıyorlar mıydı? Umut ediyorduk bizleri unutmamaları için. Bizlerden vazgeçmemeleri için.

 

Kurtulşumuz olacak mıydı? Olasılık içeriyordu. Ne kadar doğruluk payı olabilirdi bunu tahmin edemiyordum.

Kim bilir belki bulunmaya yaklaşmışızdır. Ve günün sonunda eski yaşamlarımıza döneceğizdir. Kim bunu inkar edebilirki. Ya da olumlu olumsuz cevaplayabilir.

Sabahı umutla akşamı umutsuzlukla tamlayıp bitiriyorduk. Ama her sabaha umutla gözlerimizi açıp uyanıp her akşama gözlerimizi umutsuzlukla kapıyorduk. Bu bozulmayan bir döngüye dönmüştü. Umarım bu döngünün bozulduğu gün bizim için iyi bir gün olur. Bunu umut etmekten hiç vazgeçmeyecektim.

 

Koridordan gelen sesle yataktan doğrularak kapıya ilerledim. Şaşkınlıkla gelen korumaları izliyordum .Çünkü koridorda ilerleyen 8 korumaların ellerinde küçük kutular vardı. Neden ellerinde kutuyla bizlerin bulunduğu koridora geldiklerini anlayamamıştım. Elinde anahtar taşıyan koruma hücrelerin kapılarını teker teker açmaya başladı. En son olarak benimde hücremin kapısını açarak eski yerine geçti. İçlerinden bir koruma hücrelerimizden dışarı çıkmamızı istediğinde hepimiz hücrelerden dışarı çıkıp hücre kapılarımızın önünde yerlerimizi almıştık.

 

Ellerinde kutu bulunan korumalar ben dahil diğer hücrede bulunanların karşısına geçip ellerindeki kutuyu bizlere uzatmıştı. Kutuları alıp öylece durmaya devam etmiştik.

Bizlere yürümemiz için komut verdiklerimde hücre sırasına göre koridorda ilerlemeye başlamıştık.

Hâlâ olanları anlayamamıştım .

Ellerimizde neden bu kutularla ilerliyorduk ki. Noir yine nasıl bir oyun içerisine çekmişti bizi.

Korumaların talimatıyla hâlâ ilerliyorduk koridorda.

 

Sabırsızca aklımdaki sorulara cevap arıyordum. Yanımda ilerleyen koruma bir iki adımda önüme geçerek sola doğru döndü bende hemen onu adımlarımla takip ettim. Önümde ilerleyen korumanın yapılı bedeni nedeniyle ileriyi pek iyi göremiyordum. Hafif sağa kayıp önümdeki koridoru görmeye çalıştım. Hemen bir kaç adım uzağımda her zaman olan devasa gri bir kapıyla karşılaştım.

 

Koruma kapının karşısında yerini aldıktan sonra elinde buluna kartı küçük cihaza okuttu. Kapı kodu kabul ettikten sonra kapı usulca açılmaya başlamıştı. Gözlerimi kapının ardında duran odada gezdirmeye başladım. Pek net gözlemleyemiyordum koruma yüzünden. Önümde duran koruma içeri girdikten sonra bende onu takip ettim ardından. İçeriye adım attığım an bakışlarım etrafta dolaştı. Önümzde büyük bir masa ve etrafında 8 sandalye vardı.

 

Masanın hemen karşısında büyük devasa ekran duruyordu. Bu oda diğer gördüğümüz odalara göre biraz daha küçüktü.

Arkamdan gelen odalar benim yanımda yerlerini almıştılar. Benim yatığım gibi onlarda odayı inceliyordular.

Arkamızda duran korumanın konuşmasıyla bedenimi geriye doğru dönderdim.

 

“Hemen masaya geçip yerlerinizi alın. Elinizde bulunan kutuyu ise masada önünüzde duracak şekilde masaya bırakın. “dedi sert bir ses tonuyla.

 

Korumanın talimatını işittikten sonra hemen masaya doğru adımladım. Üzerinde hücre numaram yazan sandalyeye oturdum. Elimde tuttuğum kutuyu masada önümde duracak şekilde konumlandırdım.

Bakışlarımı kutudan çekip etrafta herhangi bir şey bulma umuduyla gezdirdim. Ama bomboş bir odaydı duvarlarda ne bir dolap nede bir çerçeve vardı.

 

Bakışlarımı korumalara çevirdiğimde bizim hemen gerimizde duruyorlardı.

Bakışlarımı önümde bulunan kutuya çevirdim acaba içinde ne vardı .

Meraklanmıştım. Yine Noir’ in aklından ne geçiyordu kim bilir.

 

Bekleyişimiz hâlâ devam ediyordu. Ellerimi kutunun iki tarafına yerleştirerek öylece bekledim. İçimdeki merak duygusu ağır basmıştı. Kafamı geriye çevirerek korumaların neyle uğraştıklarına baktım. Ama öylece bizim olduğumuz tarafa keksin gözleriyle bakıyorlardı. Aslında kutuyu açarsam göremezlerdi. Biraz daha masaya doğru eğilerek ellerimle kutunun kapağını iki yanından yavaşça açmaya başladım. Tam içini göreceğim an Noir ‘ in konuşmasıyla ellerimi kutudan çekip bakışlarımı ekrana çevirdim.

 

“Merhabalar odalarım nasılsınız görüşmeyeli? Aslında sizler beni her an görmesenizde ben sizleri an be an seyrediyordum diyebilirim. Her hareketinizden haberdarım. Neler yapıp yapmadığınızı biliyorum. Ve ne gibi gereksiz şeylerle meşgul olduğunuzda. Aslında çoğunuz boşa kürek çekiyorsunuz. Benden ve buradan kurtuluş yok. Tabi buna müsaade edersem değişebilir. Zihninizdeki sorulara cevap arıyorsunuzdur şimdi sizler. Şunu söyleyeyim sizlere odalarım bugün sizlerle küçük bir oyun oynayacağız . Merak etmeyin daha 4. Oyunu oynamayacağız şimdilik yani.

Bugün sizlere küçük bir hediyem olacak. Ama bu hediyeyi alıp almamak sizlerin elinde. Size 2 koşul sunacağım sizlerde bu koşulları kabul ederseniz hediyeye ulaşacaksınız. Öncelikle önünüzde duran kutularda sizden yapmanızı istediğim 2 şey var . İçindeki kağıtlara yazılı . Pas deme hakkınızda var ama bu pas hakkı sadece bir tane . Kutuda tam 8 tane küçük zarf var ve bu zarfların içinde sizden istediğim şey yazılı kabul edip yaparsanız hanenize bir puan yazılacak . Ha olmadı kabul etmediniz oyunu oynamayı sizlere şunu söyleyeyim çok pişman olacaksınız. Sırayla oynayacaksınız . Kutudan zarfı çıkarıp içindeki şeyi yaparsanız puanınızı alıp bekleyeceksiniz diğer arkadaşlarınızın oynamasını. 2 puanı alan kişi diğerlerinin oyunu tamamlamasını bekleyeceksiniz. Oyun sonunda herkes yaptıklarının karşılığını alacak. Anlaşılmayan bir şey yoktur umarım. Oyunun süresi yok ama beni fazla bekletmezseniz sevinirim odalarım . Şimdiden bol bol şanslar sizlere. Sizleri izliyor olacağım. Ve unutmadan zarfı açtıktan sonra sesli okuyun ki seyircilerimizde sizleri duyabilsin.”

 

Noir sözlerini bitirdikten sonra ekran kapandı. Herkes endişe içinde birbirine bakıp durdu. Derin bir nefes alarak konuştum.

 

“Oynamayı düşünen biri var mı aranızda?” dedim.

 

Sorumun ardından Meriç hepimize kısa bir süre baktıktan sonra bakışlarını kutuya çevirdi.

 

“Bizi bu kutunun içinde neler bekliyor bilmiyorum ama yapmaktan başka çaremiz de yok gibi.” Dedikten sonra sırtını sandalyeye yaslayarak oynayacağını belirtti.

 

Bakışlarımı ondan çekerek diğerlerine çevirdim. Masada bulunan herkes oynamayı kabul etmişti başlarını sallayarak. İçimdeki huzursuzlukla ne yapacağımı bilmiyordum. Güvenemiyordum bu kutunun içinde yazılanlara. Bizi fazlasıyla zorlamayı seviyordu Noir.

 

Kararsızdım. Ama yapmaktan başka bir çaremde yoktu. Eğer oyunu oynamazsam nasıl cezalandırılırdım kestiremiyordum bile.

Bende başımı salladıktan sonra hepimizin bu oyunu oynayacağımızı anlayan Noir ekranda ilk kimin oynayacağını belirlemişti. Ekranda Lavin ‘in isminin belirlenmesiyle Lavin önümdeki kutuyu usulca açıp içinden küçük siyah bir zarf çıkardı. Kutunun kapağını kapatıp sandalyeye yaslanarak yavaşça siyah zarfı açtı. Gözlerine baktığımda okuduğu her neyse onu korkutmuş olacak ki göz bebekleri az öncekinden daha fazla büyümüştü. Gerginlikle onun kağıtta yazılanları okumasını bekliyordum.

Lavin dudaklarını aralayarak kağıttakileri dile döktü.

 

“ En büyük korkunla yüzleşebilir misin?” dedi.

 

Lavin kağıtta yazanları okuduktan sonra hepimiz onun en büyük korkusunun ne olduğunu merak etmiştik.

Düşüncelerimzi bölen şey Noir’ in hoparlörden duyulan sesiydi.

 

“En büyük korkun ne Lavin arkadaşlarına ve seyircilerimize söyler misin?”

 

Lavin endişe içindeki bedenini sandalyeden doğrultarak bakışlarını önünde duran kağıda çevirdi ve dişlerine kıstırdığı dudaklarını aralayarak konuştu.

 

“En büyük korkum yılanlar. Onların bulunduğu yerde duramam. Korku bedenimi istila eder. Bedenim zangır zangır titrer.” Dedi korku dolu bir sesle.

 

Lavin ‘ in sözlerinden sonra arkamızda bir hareketlilik oldu. Hemen başımı geriye çevirerek neler olduğuna baktım. Korumalar odadan ayrılmıştır. Niçin odayı terk ettiklerini az çok tahmin edebiliyordum. Sanırım burada büyük sınanma olacaktı.

Bir kaç dakikadan sonra içeriye giden 4 koruma tekrar geri geldi. Ama elinde taşıdıkları şeyle dikkatlerimizi çekmiştiler. Korumalar biraz ileride durarak elinde taşıdıkları şeyi yere bırakıp oradan uzaklaştılar.

Hepimiz siyah örtüyle kaplı olan şeyi merak ediyorduk. Umarım tahmin ettiğim şey değildir. Eğer o olursa Lavin’ in yaşayacağı korkuyu tahmin dahi edemiyordum.

Noir Lavin’ le tekrar iletişime geçmişti korumalar yerlerini aldıktan sonra.

 

“Evet Lavin tam karşında duran fanusta simsiyah bir engerek yılanı var. Korkunu yenmek ister misin? Senden isteyeceğim şey önünde durduğun fanusun içinde 1 dakika beklemek olacak. Merak etme yılanı uyuttuk. Acele edersen yılan uyanmadan oradan dakikan dolduktan sonra ayrılacaksın. Pas deme hakkın var ama şunu söylemeliyim ki etaplar ne denli zor bunu bilemzsin belki de be senin için zordur ama benim için daha kolay olan bir koşul. Kabul ettiğin an fanusa ilerle ve içinde bir dakika dur.”

 

Bakışlarımı Lavin ‘e çevirdiğimde öylece fanusa bakıyordu. Korkuyordu. Çaresizdi. Ama elinden gelen bir şey yoktu. Ya pas hakkını kullanacaktı ya da o fanusun içine girip bir dakika duracaktı. Bakışlarım yüzünde geziniyordu. Dalgın bir halde fanusa bakıyor düşünceleriyle debeleniyordu. Gerginlikle nasıl bir cevap verecekti acaba . Onun adına huzursuz ve üzgündüm. İstemediği halde zorlanıyordu. Hepimizin başına ne gelecekti onuda bilmiyordum ama bizi yeniden yıkıma sürükleyecekti.

Kararsız bekleyişi uzun sürmüştü Lavin’ in daha ne kadar onu Noir bekleyebilirdi bilemezdik. Sıkılan Noir ‘ in sesi tekrar duyulmuştu hoparlörden .

 

“Hadi ama Lavin seni daha ne kadar bekleyeceğim. Biraz hızlı karar ver . Daha arkadaşların var sırada.”

 

Lavin , Noir’ in uyarmasından sonra sandalyeden yavaşça doğrulup karşısında duran siyah örtüyle kaplanmış fanusa doğru ilerliyordu. Tam karşısına geldiğinde tedirginlikle elini kaldırıp ellerini fanusun üzerindeki siyah örtüye doğru uzattı. Örtüyü parmaklarıyla kavrayıp usulca çekti. Siyah örtü fanusun üstünden çekildikten sonra bakışlarımız fanusun içinde uyutulmakta olan engerek yılanına çevrildi.

 

Lavin yılanı gördükten sonra korkuyla ellerini ağzına hızla götürdü. Çığlığını son anda durdurmuştu. Lavin fanusun önünden yılanı gördükten sonra bir kaç adım uzaklaştı. Bakışlarını fanusun içinde uyumakta olan siyah yılandan çekip bizim olduğumuz tarafa baktı. Olumsuzca başını salladı. Yapmayacağını söylüyordu . Ama yapmaktan başka çaresi olmadığını biliyordu.

 

Elleriyle yüzünü kapadıktan sonra bir kaç dakika öylece bekledi. Sanırım düşünceleriyle cebelleşiyordu. Doğru kararı ancak o verecekti. Ya pas hakkını kullanıp oyunu kısa bir süre erteleyip daha kötülerini görecekti ya da karşısında duran fanusun içine girip o engerek yılanıyla birlikte bir dakika o fanusta duracaktı. Bir kaç dakikanın ardından Lavin fanusa doğru yürümeye başladı. Fanusun kenarına ellerini yaslayıp sol bacağını kaldırıp fanusun içerisine soktu. Ardından diğer bacağınıda soktuktan sonra yavaşça eğilerek yılanın yanına istemeye istemeye oturdu.

 

Bakışlarımı yüzünde gezdirdiğimde ağladığını fark ettim. Yaşadığı bu korkuyu kestirip atmak elindeydi ama bunu yapmak zorunda bırakıldığı için bir şey yoktu. Ekranda 1 dakikanın geri sayımı Lavin’ in fanusun içeriye yerleşmesiyle başlamıştı. Gözlerim bir Lavin de bir de ekrandaki geri sayım olan dakikadaydı. Sanki saniyeler Lavin’ in inadına yavaşça azalıyordu. Soluklarımızı tutmuş dakikanın bitmesini bekliyorduk. Ekrana baktığımda geriye 30 saniye kalmıştı. Sabırsız bakışlarımı fanusa çevirdiğimde Lavin’ in korku dolu bakışlarla önünde duran yılana baktığını gördüm. Harelerimi ekrana çevirdiğimde ekrandaki 20 saniye ile biraz daha sabırsızlanmıştım.

 

Korkuyordum ya süre bitmeden yılan uyanırsa Lavin fanusun içinde ne yapardı ki. Sürenin hemen bitip Lavin’in o fanustan dışarı çıkmasını istiyordum. Ekranda yazılı olan 10 saniyeyle biraz da olsa rahatlamıştım. Harelerimi fanusa çevirdiğimde engerek yılanının yerinde kıpırdadığına şahit olmuştum hemen yanımda duran Deren’ e parmaklarımla yılanı gösterdiğimde oda benim yaşadığım korkuyu yaşamıştı.

 

Korkuyla bakışlarımı tekrar Lavin’ e çevirdim . Lavin yılanın uyandığını anlamış bulunduğu fanusun köşesine sinmiş kalmıştı. Yılan yavaşça bedenini kıpırdatıp duruyordu. Ama hâlâ gözlerini açmamıştı. Harelerimi ekrana çevirdiğimde son 4 saniye kalmıştı. Lavin başını çevirip ekrandaki süreye baktıktan hemen sonra bakışlarının jet hızıyla tekrar uyanmakta olan yılana çevirdi. Ekranda saniyenin bitmesiyle derin bir nefes almıştım. Fanusa baktığımda Lavin’ in kıpırdamadan hâlâ yılanı izlediğini fark ettim. Neden hâlâ o fanusta duruyordu ki?

 

Hemen ordan çıkması gerekiyordu. Ciğerlerime aldığım soluğu hapsedip öylece Lavin’ e bakıyordum. Yılan neredeyse gözlerini açmak üzereydi . Çıkması gerekiyordu o lanet olası fanustan. Sonra ne oldu bilmiyordum ama Lavin yavaşça oturduğu yerden doğrularak ayağa kalktı. Sol ayağını kaldırıp fanusun içinden çıkardıktan sonra diğer ayağınıda çıkardıktan sonra bulunduğumuz masaya doğru aksak aksak yürümeye başladı. Masadaki yerini aldıktan sonra elleriyle yüzünü örtüp öylece durdu. Aramızdan kimse ona soru sormamıştı .

 

Şuan ne halde olduğunu tahmin bile edemezdik kendisi için çok zor bir şeyi yapmak zorunda bırakılmıştı.

Lavin’ in sessizlik içinde bekleyişi Noir’ in hoparlörden gelen sesiyle yarıda kalmıştı.

 

“Tebrikler Lavin iyi bir dayanıklık gösterdin. Seni bir kez daha kutluyorum. Neyse daha oyunun başındayız sıradaki şanslı kişi kim olacak inanın ki bilmiyorum . Bende sizler gibi heyecanla o şanslı ismi duymak istiyorum.”

 

Bakışlarımı ekrana çevirdiğimde sabırsızca sıradaki kişinin ben olmaması için dua ediyordum. Umarım bu kim olursa olsun küçük bir oyunla karşı karşıya kalırdı. Tehlikeli bir şeyi yapmak zorunda bırakılmazdı.

Bir kaç dakikanın ardından ekranda Barbaros ‘ un ismin görmemle bakışlarımı ona çevirdim. Kahverengi hareleri öylece ekranda duran ismine sabitlenmişti. Ne düşündüğünü merak etmiyor değildim.

 

Kahverengi harelerini ekrandan çekip önündeki kutuya sabitledi. İri kemikli parmakları kutunun yanında öylece kıpırtısızca duruyordu. Sonra kemikli parmaklarını yavaşça oynatarak yukarıya kaldırdı. Kutunun kapağını açıp sağ parmaklarıyla kutunun içinden küçük siyah bir zarf çıkardıktan sonra kutunun kapağını sol eliyle kapattı. Siyah zarfı kemikli parmaklarıyla açıp içinde yazanı okudu. Bir kaç dakika öylece kahverengi hareleri yazılanların üzerinde gezinip durdu. Ve dudaklarını aralayıp kağıtta yazılanları okudu.

 

“Bir penseyle hangi tırnağından vazgeçersin? ”dedi kağıtta yazanları okuyarak.

 

Duyduklarımın karşısında dumura uğramıştım. Bile isteye kendimize zarar vermemizi istiyordu. Noir kaçığın tekiydi.

Böyle bir psikopatın elinde tutulmamız hiç iyi değildi.

 

Barbaros kağıttakini seslice okuduktan sonra kısa bir süre bekledi. Kendiyle cebelleşiyordu muhtemel. Pas hakkını kullanabilirdi. Hangisini tercih edecekti? Bilmiyordum. Saniyelerin ardından Barboros başını sallayarak kabul etti. Ve arkamızda duran bir erkek koruka elinde penseyle Barboros’a doğru ilerlemeye başladı. Penseyi Barboros’ un önüne bıraktıktan sonra eski yerine doğru yol aldı.

 

Barbaros kemikli parmaklarıyla penseyi kavrayıp öylece parmaklarına baktı. Ne zalimceydi. Bizden kendimize zarar vermemizi dahi istiyorlardı. Böyle canilikler daha başlangıçtı. Kim bilir ileride bizden daha neler istenecekti.

Barbaros kendine zaman tanıyıp bakışlarını hâlâ parmaklarımdan çekmemişti. Keşke pas hakkını kulansaydı. Bunu yapmaya da bilirdi. Kararsız bakışlarla onu inceliyordum . Hâlâ düşünüyordu hangi parmağının tırnağını çekmeye .

 

Umarım canı fazla yanmazdı. Derin bir nefes ciğerlerime çekeceğim an Barbaros elindeki penseyi kaldırıp sol eline doğru yaklaştırdı. Sol elindeki serçe parmağının tırnağını penseye kıstırdı. Gözlerini kapatarak bir kaç saniye öyle bekledi. Ve ardından beklemeden hızla penseyle tırnağını çekti. Ben öylece korkuyla yaptığını izledim. Tırnağını çektiği an parmağı kanamıştı bile . Kanayan parmağını alıp gömleğine bastırmıştı. Kanamasını durdurmak için. Barbaros’ un bu hareketinden sonra etrafta Noir ‘ in eğlenen sesi duyuldu.

 

“Vay vay vay Barbaros’ ada bakın siz. Bu ne cesaret 003 bu kadar hızlı karar vereceğini düşünmüyordum ben. Ama yine de kutlarım bu hızlı kararın için seni. Neyse daha bir koşulun daha kaldı. Şimdi sırada kimin olacağını öğreneceğiz . Sabırsızlıkla bekliyorum.”

 

Noir konuşmasını bitirir bitirmez bakışlarımı ekrana çevirdim. Ekranda yazacak olan ismi fazalsıyla merak ediyordum. Bir kaç saniyenin ardından ekrandaki gördüğüm isimle yanımda duran Deren’ e baktım. Çünkü ekranda Lale’ ni ismi yazıyordu. Deren’ in korkusu bizden iki kat daha fazlaydı.

Gözlerimi Lale’ ye çevirdiğimde korkuyla ikizine bakıyordu.

 

Lale kokuyla ne yapacağını bile şaşırmıştı. Bakışlarını önündeki kutuya çevirmişti Lale hareleri kıpırdatmadan öylece kutuya bakıyordu. Bir kaç dakikanın ardından titreyen parmaklarını kaldırıp kutunun iki yanına yerleştirdi. Yavaşça kutuyu açıp sağ elini kutunun içinde daldırdı. İçinden siyah küçük zarfı çıkarttıktan sonra kutunun kapağını kapattı. Siyah zarfı açıp içindeki kağıdı çıkartıp yazılanları seslice okudu

 

“Tarantula dolu fanusa ellerini sokabilir misin?” dedi.

 

Lale kağıtta yazılanları okuduktan sonra korku dolu harelerini ikizine çevirdi. İkisininde gözlerindeki korku aynıydı. Lale pas hakkını kullanıp kullanmayacağını bilmiyordum ama kullanmalıydı. Bakışlarımı Lale ‘ ye sabitlemiş ne diyeceğini merak ediyordum.

Dudaklarını aralayarak konuştu.

 

“Tamam yapacağım.” Dedi tedirginlik dolu bir ifadeyle.

 

İki kelime söyleyerek yapacağını belli etmişti. Onun için çok zor olacaktı.

Hoparlörden duyulan Noir’ in sesiyle dikkatimizi ona verdik.

 

“İyi karardı Lale . Şimdi senden istediğim fanusun içerisine elini sokmak ve tarantulanın senin avucuna gelmesini beklemek . Avcunda bir kaç saniye bekledikten sonra fanustan elini çıkartıp yerine geçebilirsin”

Noir konuşmasını bitirdikten sonra Lale kafasını sallayarak kabul etmişti.

Lale sandalyeden doğrularak ekranın olduğu tarafa doğru ilerledi. Arkadan gelen iki koruma masa üzerindeki fanusla Lale’ nin olduğu tarafa ilerlediler.

 

Masayı tam Lale ‘ nin karşısına gelecek şekilde konumlandırdılar. Korumalar masayı bıraktıktan hemen sonra eski yerlerine doğru gittiler.

Lale bir adım atarak masa üzerinde duran fanusa doğru usulca yaklaştı . Gözlerimi fanusa çevirdiğimde içinde kıpırdamayan tarantula dikkatimi çekti. Lale fanusa doğru hafifçe eğilerek taranatulaya baktı. Masanın üzerinde duran elini usulca kaldırıp fanusun üzerine gelecek şekilde konumlandırdı.

 

Başını çevirip benim yanımda duran ikizine mavi harelerini sabitledi. Bakışlarında bir çok duygu hakimdi.

Gözlerinden akan göz yaşlarını elinin tersiyle silip başını önündeki tarantulaya çevirdi. Elini yavaşça aşağı indirerek fanusun içine elini soktu . Sokar sokmaz içinde hareketsiz duran tarantula kıpırdayarak Lale’ nin elinin olduğu tarafa doğru yavaşça ilerlemeye başladı. Lale elini ters çevirerek avcuna tarantulanın gelmesi için kolaylık sağladı.

 

Tarantula yavaşça Lale’ nin avuçlarına gelip öylece durdu . Avuçlarındaki tarantulaya bakan Lale tedirginlikle derin derin nefes alıyordu. Sol eliyle akan göz yaşlarını silip bakışlarını tekrar tarantulaya çevirdi. Tarantula birkaç dakikanın ardından Lale’ nin avuçları arasından çıkıp eski yerine doğru ilerledi. Lale tarantulanın avucundan gitmesiyle elini hemen fanustan çıkarttı. Bedenini masaya doğru çevirip hızla bulunduğu yere yürüdü. Yerine geçip göz yaşlarını temizledikten sonra bakışlarını Deren’ e çevirdi.

 

Dudaklarını hafif kıpırdatıp iyi olduğunu kısık bir şekilde fısıldadı .

Deren ona hiç gerçekçi olmayan bir tebessüm yollamıştı. Korkusunu ikizine belli etmek istemiyordu.

Hoparlörden gelen sesle Deren’ de olan bakışlarımı çektim.

 

“Tebrikler Lale büyük cesaretti doğrusu. Korksanda tarantulanın avcuna yerleşmesine izin verdin. Sen sıranı saldın şimdilik . Peki sıra kimde acaba. Ekranda hangi isim yazacak merak ediyorum doğrusu. Birazdan ekrandaki isimle tekrar sizinle iletişime geçeceğim hoşça kalın.”

 

Noir’ in konuşmasından sonra hoparlörden çektiğim bakışlarımı ekrana sabitledim.

Birazdan kimin bir zorunluluk içinde kalacağı belirlenecekti.

Saniyelerin ardından ekranda Asır’ ın ismi yazmıştı. Asır bakışlarını önünde duran kutuya çevirdi. Masanın iki tarafında duran ellerini kaldırıp kutunun kapağını açtı. Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde kemikli yüzümde hiçbir duyguyu yakalayamıyordum . Hissizce önündeki kutuyu açmaya odaklanmıştı. Kahverengi hareleri pür dikkat kutudan çekip çıkardığı siyah zarfta sabitlenmişti. İri kemikli parmaklarını zarfı açmak için hareketlendirdi. Zarfı açıp içindeki kağıdı çıkartıp yazılanları sesli okudu.

 

“ Sana verilen bıçakla avcuna derin bir kesik at.” Diyerek yazılanları okumayı tamamladı.

 

Duyduklarımla yerimden geriye doğru sıçramıştım. Diğerlerininde benden bir farkı yoktu. Kutuda yazılanlar sadece ve sadece canımızı yakmak adına bir şeyler yazılmış.

Asır dudaklarını aralayarak zihnindekilerini kelimelere döktü.

 

“Bıçakla avcuma derin bir çizik atacağım.” Dedi kararlılık dolu bir sesle.

 

Asır kabul ettikten sonra arkamdan gelen adım sesleriyle bakışlarımı yana çevirdim. Elinde büyük, uzaktan bile keskin olduğu belli olan bir bıçakla Asır’ a doğru yürüyordu koruma.

Asır’ın önüne bıçağı bıraktıktan sonra geri eski yerine gitti.

 

Bıçağı iri kemikli parmaklarıyla kavradı Asır. Sağ eliyle sımsıkı tutuyordu. Sol avcuna bıçağı usulca yasladı. Bir kaç derin nefes alarak kahverengi harelerine göz kapaklarını örttü . Bıçağı usulca avcunda hareket ettirdi. Sonra hızla bıçağı sertçe avcuna dayayıp hızla çekti. Bıçakla epey derin bir çizik atmıştı. Gözlerini açıp kahverengi harelerini avcuna sabitledi. Sağ elindeki bıçağı usulca yere doğru attı. Attığı bıçağı arkamızdan gelen bir koruma alıp yanımızdan uzaklaştı.

 

Kanayan avcuna bakmaya devam ediyordu. Herhangi bir yardım dahi etmemişlerdi. Bari pamuk veya peçete verselerdi.

 

Öylece hissizce avcuna bakıyordu Asır. Hepimiz için artık endişe ediyordum.

Şimdi ise masada geri kalanlar ekranda kimin isminin çıkacağını gerginlikle bekliyordu. Sıradaki talihsiz kimdi ?

Saliselerin ardından ekranda Deren ‘ in ismi belirmişti. Başımı sola çevirerek Deren’ e baktım. Deren öylece bakışlarını ismi yazan ekrana sabitlemişti. Masada bulunan sol elimi kaldırıp sağ elinin üzerine yerleştirip mavi harelerine baktım. Ekrandan bakışlarını çekmiş gözlerime çevirmişti.

 

Sağ elini elimin altından kaldırıp masada önünde duran kutuya uzattı. Ellerini iki yanından tutarak kapağını açtı. İçinde herhangi bir siyah zarfı seçip kutunun içinden çıkardı.

Parmaklarıyla siyah zarfı açıp kağıdı siyah zarfın üzerine bıraktı. Gözlerini kağıtta yazanlara sabitledi. O sesli okurken ben ise içimden yazanları okumuştum.

 

“Bir zehirli akrebi avuçlarının içine alabilir misin?”dedi korku dolu sesle.

 

Ne kötü tesadüftü bu ikizide avuçlarına tarantulayı almıştı.

Deren öylece hâlâ kağıda bakıyordu. Bedenini dikleştirip karşısında duran ikizine bakışlarını çevirdi. Dudaklarını aralayıp yüksek sesle konuştu.

 

“Avuçlarıma o akrebi alacağım.” Dedi sakin bir sesle.

 

Yapacağını belirttikten sonra sandalyeden doğrulup ekrana doğru yürümeye başladı. Arkasındanda korumalar masa üzerinde fanusun içinde bulunan akreple Deren’ e doğru ilerliyordu. Deren’ in karşısına masayı bıraktıktan sonra eski yerlerine geçtiler. Deren masaya doğru ilerleyip sağ elini fanusun içerisine yerleştirdi. Akrep hemen hızla Deren’ in avcuna doğru yürümeye başladı.

 

Avcuna yerleşip öylece durdu bir anda. Garipsediğim tarantula ve akrebin herhangi bir tehlike arz etmeden usulca avuçlara yürümesiydi. Burada bir bit yeniği vardı. Ama er geç öğrenecektik günün sonunda elbet. Noir’ in yine aklında ne tehlikeli tilkiler dolanıyordu kim bilir.

Bir kaç dakika sonra akrep Deren’ in avuçlarından eski yerine geçti. Deren şaşkınca akrebe baktıktan sonra elini fanustan çıkartıp bedeninj benden tarafa çevirip yanımda bulunan sandalayeye doğru ilerlemeye başladı. Yanımdaki yerine yerleştikten sonra hâlâ yaşadıklarının etkisi altında öylece bekliyordu .

 

Hepimiz Noir’ in bizle iletişime geçmesini bekliyorduk. Bir kaç dakikanın ardından Noir’ in hoparlörden sesi duyuldu.

 

“Evet odalarım çoğunuz koşulları yerine getirdi sayılır geriye kalanlar Ediz ,Meriç ve Hamra. Bakalım şimdi kimin ismi ekranda belirecek ve kim cesaret gösterisini yapacak. Ha bu arada Deren tebrik ederim iyi bir cesurluk gösterisiydi. Cesaretin için seni tebrik ederim. Ekranda belirecek isimden sonra sizlerle tekrar iletişime geçeceğim. Ve ilk koşullar bittikten sonra ikinci koşul zamanı gelecek . Günü böyle bitireceğiz odalarım. Dirençli olun”

 

Sözlerinden sonra hepimizin bakışları ekran kitlenmişti. Üç kişi kalmıştık . Ya ben ya Ediz ya Meriç’ in ismi yazacaktı ekranda. Tek umudum çok zor bir şeyle karşı karşıya kalmamaktı.

Birkaç dakikanın ardından ekranda Meriç’ in ismi belirmişti. Bunu bekliyor olacak ki hızlı bir süre içinde ellerini kutuya ulaştırıp kutuyu açmıştı. İçinden siyah zarfı çıkartıp kutunun kapısını kapattı. Siyah zarfı açıp yazılanları sesli okudu.

 

“Çekiçle bir parmağını kırabilir misin?” diyerek okumayı bitirdi.

 

Bu canilikti. Resmen bizlere zarar veremeye çalışıyordu. Buradan acı çekmeden çıkacağımızı düşünmüyordum. Korku dolu harelerimin odak noktası Meriç’teydi. Kabul edip etmeyeceğini merak ediyordum. Pas hakkını kullanmalıydı . Bu onun için iyiydi. Sabırsızca ne cevap vereceğini merak ettiğim için her hücremle ona odaklanmıştım.

Dudaklarını aralayıp konuştu.

 

“Bunu yapacağım. Çekiçle bir parmağımı kıracağım” dedikten sonra bakışlarını parmaklarına çevirdi.

 

Saçmalık. Tam anlamıyla aptallıktı . Pas hakkını kullanmalıydı. Koruma Meriç’ in cevabını duyduktan sonra kapıdan çıkıp birkaç dakikanın ardından tekrar içeriye girdi. Elinde bir çekiçle geri gelmişti.

Meriç’ i yanına gelip çekici önüne bıraktı. Sonra eski yerine geri geçti. Meriç çekici sağ elinin arasına alıp avcuyla sımsıkı tuttu. Sol elin masaya bırakı beş parmağını aralayarak masaya yerleştirdi. Bakışları masada duran parmakları arasında gelip gitti. Ne acıydı şuan hangi parmağını kıracağını düşünüyordu.

 

Gerçekten bugün bizim sınanma günümüzdü. Aklın bile almayacağı şeylerle karşı karşıya gelmiştik. Tam anlamıyla uçuruma itilmiş ve orada yaşam mücadelesi vermemizi istiyorlardı.

Dalgınlığımdan sıyrılıp Meriç’ e bakışlarımı çektim.

Çekici sol elinin üzerinde hâlâ tutuyordu. Tam olarak karar vermiş değildi. Hepimiz nefeslerimizi tutmuş öylece onu izliyorduk. Kafamı Deren’ e çevirdiğimde hissizce karşısında duran Meriç ‘ e bakıyordu. Asır, Lavin , Barbaros , Lale , Ediz’ inde ondan farkı yoktu. Hiçbir şey yapamadan öylece bakıyorduk.

 

Elimizden gelen hiçbir şey yoktu. Meriç karar vermiş, çekici yavaşca yukarı kaldırıp hızla serçe parmağına doğru vurmuştu. Vurduğu an dudaklarından firar eden inlemeyle canının kat be kat nasıl yandığına şahit olmuştuk.

Sağ elinde tuttuğu çekici masaya bırakıp sağ elinin avcuna serçe parmağını yerleştirip , parmaklarıyla sol elinin serçe parmağını sarmaladı.

Meriç ağrısını çekmeye devam ederken Noir’ in sesi duyuldu.

 

“Ne acı bir karar öyle değil mi? Canın çok yandı mı Meriç? Ah! Üzülmedim desem yalan olur. Ama işte kararlar ve sonuçları pas hakkını da kullanabilirdin. Ama kullanmadın. Sen sonuçları kesinleştirdin. Neyse ilk koşulun sona kalan iki oyuncusunu sabırsızlıkla bekliyorum. Ediz ve Hamra. Sizleri izlemek ne büyük haz benim için. Sabırsızlıkla sıranızın gelmesini bekliyorum. İyi şanslar dilerim ikinize de.”

 

İstilacı sözlerini söyledikten sonra aramızdan kısa süre de olsa ayrılmıştı. Şimdi sadece iki kişi kalmıştık. Endişeli bakışlarım bir Ediz ‘ deydi bir ekrandaydı. Göreceğim isim beni fazlasıyla ürkütüyordu. Eninde sonunda her türlü ismimi görecektim ama insan yine de biraz ertelemek istiyordu. Yaşayacağı korku dolu anları.

 

Bir kaç dakikanın ardından ekranda yazılan isim gözükmüştü. Ediz’ in ismi yazılmıştı. En sona kalmış bunun hem rahatlamasını ve korkusunu yaşıyordum . Saçma değil miydi? Yaşadığım şey. Hem mutlu oluyordum hem korkuyu iliklerime kadar hissediyordum.

Harelerimi Ediz’ e çevirdiğimde önündeki kutuya bakışları odaklanmıştı.

Yavaşça sağ elini kaldırıp kutunun kapağını açtı. İçinden siyah zarfı çıkartıp kutunun kapağını kapattı.

Siyah zarfı açıp içinde kağıtta yazılanları sesli okudu.

 

“Pirana dolu akvaryuma elini sokabilir misin?” okuduklarından sonra Ediz kaygılı ifadeyle parmakları arasında olan kağıda bakmaya devam etti.

 

Duyduklarımla hemen gözlerimle arkama baktım. İnanmıyordum.

Bugün yaşadıklarımıza ve yaşayacaklarımıza inanamıyordum. Daha ne kadar bu işkencelere katlanacaktık.

Beni şaşırtan başka şeyde bunu Ediz’ in kabul etmesiydi. Nasıl yapardı. Elline zarar geleceğini bile bile . Hem doktor olduğunu unutmuş muydu?

Ya kalıcı bir hasar alırsa ileride hayatına nasıl devam edecekti. Aklını kaçırmış olmalıydı.

 

Ardımdan duyduğum adım sesiyle yere eğdiğim başımı yukarı kaldırıp korumalara baktım. Elinde taşıdıkları masayı ekranın karşısına yerleştirip uzaklaşmıştılar. Ediz yerinden usulca kalkıp içinde piranalarla dolu olan akvaryuma doğru ilerledi. Akvaryumun üstündeki örtüyü hızla çekip aldı.

 

Bakışlarını suda yüzmekte olan 3 piranaya sabitledi. Ve ardından hiç tereddüt dahi etmeden elini içerisine daldırdı. Daldırır daldırmaz içinde yüzmekte olan bir pirana direk Ediz’ in elini ısırdı. Ediz ise can havliyle hemen elini akvaryumdan çekti. Sol eli hemen kanamaya başlamıştı bile . Çığlık atarak hemen yanına ilerledim.

Arkamda duran korumalara bakıp konuştum soluk soluğa.

 

“Yardım etsenize ! Eli kanıyor biriniz pansuman yapsın yapmıyorsa da bana pansuman aletlerini versin ben yaparım.”diyerek yüksek sesle konuştum.

 

Sözlerimi sarf etmiştim ama banamasın demediler. O kadar canilerdi ki bir insanın önlerinde zarar görmeleri onları hiç etkilemiyordu.

Arkamdan hoparlörden Noir’ in sesi duyulmuştu.

 

“Hamracım yapma ama sen böyle karşı çıktıkça senin adına üzülüyorum . Baksana sana aldırış dahi etmiyorlar. Unuttuğun bir şey var onlar ancak benim sözümü dinlerler senin kini değil.”

 

Sesinden sonra görüntüsü ekrana yansımıştı. Derin bir nefes alarak tekrar konuşmaya başladım.

 

“Gördüğün gibi yaralı . Diğerleride yaralı . Onların pansumana ihtiyacı var. Bunu görmezden gelemezsin Noir.” Dedim sert tonda konuşarak.

 

“Bu beni hiç mi hiç alakada etmiyor. İnanki zarar görmeniz, canınızın yanması beni üzmüyor dahi hatta bu beni eğlendiriyor bunu bilmelisiniz.”

Sözlerinden sonra bağırarak konuşmaya başladım.

 

“Ama bak biz olmasak bu korumalar bu oyun olmaz .Biz bunların bir parçası değil miyiz? Ha! Bizim sağlıklı olmamız senin yararına . Bize bir şey olursa sen o çok sevdiğin dijital oyununa elveda dersin Noir!” dedim muzur ifadeyle.

 

Yüksek kahkaha atarak sözlerimi kâale almadı bile. Bu nefretimi daha da körükledi.

 

“ Sen ...sen nasıl bir insansın ! Burada senin iğrenç kötü oyunların yüzünden zarar görüyoruz. Bizleri küçük bir odaya tıktın . Günümüz gecemiz dahi belli değil. Sen hâlâ bizi önemsemediğini mi söylüyorsun . Şunu unutma biz var olmazsak sen bir hiçten ibaretsin . Sen yoksun be. Bizlerin sayesinde bir yerlere gelebildin . Biz olmazsak o çok sevdiğin seyircilerin dahi olmazdı . Şimdi sen bu oyunda bizi önemsemiyor musun Noir ? Güldürme beni sen bize köpek gibi muhtaçsın biz ve hayatlarımız seni o çok sevdiğin konforu veriyoruz . Ve sen şimdi gelmiş bizlere pansuman yapılmasını mı önlüyorsun? Eğer bu pansuman olmazsa yemin ederim ki kimseyi önemsemem seni bulup yok ederim ha olmadı yapamadım mı, o zaman hiçbir şey yapmam öylece ölmeyi beklerim sende hiçbir şey kazanmadan bu oyunu bitirirsin. Seçimini şimdi sen yap NOİR!”

 

Sözlerimden sonra kısa bir süre öylece bekledi ve ardından baş işaretiyle korumalara onayladığını belli etti. Korumalar masada bulunan Meriç ve Asır dahil Ediz ‘ e pansuman yapmaya başladılar.

Bir kaç dakikanın ardından pansumanları bitmiş ve yerlerine geçmiştiler. Tam yerime geçecekken Noir’ in iğrenç sesini duydum.

 

“Hamra nereye böyle daha oyun oynayıp ilk koşulu yerine getireceksin . Korumalardan biri senin yanına gelip.kutudan bir zarf çıkarmana yardımcı olsun seni oraya kadar yormayalım. Bakalım o kadar esip gürledin koşulu yerine getirebilecek misin 001? Ne dersin”

 

Şuan nereye gömülmeliydim?

Her şeyi ben başlattım o zaman ben sonlandırmalıydım.

 

Loading...
0%