Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Ruhumda yankılanan sessiz feryatlarım...*

 

Yıkıma sürüklenmiş ruhum debelenip duruyordu. Arafta istese de çıkmayacak oraya sıkışıp kalacaktı. Başaramayacağın verdiği her öfke büyüyüp volkanizma dağ gibi patlayacak etrafı toz duman içinde bırakacaktı. Yıktığı gibi yıkılacaktıda.

Yitip gidecekti. Geriye sadece kırılgan bir zihin ve ona itaat eden bir beden bırakacaktı. Dönüp baktığında geri dönmeyecekti. Çünkü arkasında duran kapıyı tamamen kapatmıştı. Belki hafif aralık bırakabilseydi bunlar olmayacaktı. Dönme şansı olabilecekti ama o bunu sağlamamıştı. İlerlediği yollarda aldığı her darbede yıkılırsa adım atıyordu azar azar .

 

Bitiyordu ardından sadece iki kelime bırakmış olarak . Ve o kelimenin zihinlerde dönüp dolaşmasını sağlayarak ayrılıyordu. Zihinleri esaret altına alarak bu ebedi dünyadan kopup gidiyordu. Onu takıp eden gölgesiyle. Sessizliği fısıldayan cümleleri etrafa hapsederek . Aydınlığı karanlığın esaretine hapsederek her şeyi darmaduman yaptı. Şimdi ise korumanın elinde benim kutudan seçmem için olan zarflarla dolu kutuyla bana doğru yürüyen korumaya bakıyordum. Sakin adımlarla bana ilerliyordu. Yüzündeki maske den sadece gözlerini görebiliyorum. Ve o gözlerde hiçbir duygu kırıntısı yoktu. Boşluğa bakarcasına önünde bakıyordu. Burda tek şey vardı duygularını kontrol elinde tutabilmekti. Karşıma geçip önümde duran koruma benim kutudan siyah zarf çıkarmamı bekledi. Derin bir nefes alarak ellerimi kaldırıp kutunun kapağını usulca açıp içinden rastgele bir siyah zarfı alıp kutunun kapağını kapattım. Her hangi bir zarf benim için anlam ifade etmiyordu. Hepsinde zaten benim için hiç te güzel olmayan şeyler yazıyordu . Zarfı almamla koruma ışık hızıyla geriye dönüp bana ait olan kutuyu aldığı yere koyduktan sonra eski yerine geçti. Bakışlarımı sağ avcumda tuttuğum siyah küçük zarfa çevirdim. Bakalım beni neler bekliyordu bu kağıdın içinde . Derin bir nefesi ciğerlerime misafir edip biraz ilerimde duran odalara çevirdim. Hepsi tedirgin bakışlarla bana bakıyordu. Tek tek gözlerinin içlerine baktım. Hepsinde gördüğüm tek şey benim için endişeli olan bakışları. Ne garipti daha önce yolda görsem umursamayacağım kişilerle bir bağ oluşturmuştum. Onlar için endişe edip kendimi düşünmeden uçurumdan dahi atabilecek hale gelmiştim. Alışkanlık mıydı bu? İnsan insana böyle mi alışıyordu. Kopamamak bu muydu? Zihnimin karanlık duvarlarında yazan düşüncelerimi savuşturup şu ana odaklandım. Ben onları tanıdıktan sonra sevgi bağını en derinliklerine kadar hissetmiştim. Aslında bir süreden sonra yalnız olmadığımı anlamıştım. Deren ve Lale’ yle aynı yaştaydık . İlk defa hiç bir çıkar ilişkisi olmadan beni ben olduğum için sevmiştiler benimde onları sevdiğim gibi. Ediz , Meriç, Asır ve Barbaros onlarda güvenebildiğim ilk erkeklerdi. Belkide içlerinde kendimi en yakın hissettiğim kişi Meriç olabilirdi. Onunla pek iletişim kurmasamda onun kişiliğini çözmüştüm. Mesela Barbaros çok agresif bir karakterdi ama ondaki bu özellik beni hiç rahatsız dahi etmiyordu. Ediz’ in sakinliği, ruhsuzluğu beni ona alışmamı sağlamıştı. Asır gözü kararlığı beni ara sıra şaşırtsada buna zamanla adapte olmamı sağlamıştı. Onların karakterine alışmış yadırgamayı bırakmıştım bir zamandan sonra.

Kaderde bu değil miydi? Hiç olmaz dedikleriniz oluyordu aniden. Güvenmediğiniz insanlara yeri geliyor güveniyor hatta onları benimsiyorsunuz. Güvendiklerinize de inancınız kalmıyor. Düşman kesiliyorsunuz. Hayat sizlere ne sunduğunu yaşadıkça görüyor biliyorsunuz. Şimdi ise bilmediğim bir yerede bilmediğim bir zaman diliminde bilmediğim bir zarfı açarak içimde ne yazdığını öğrenecektim. Hiçbir şeyi bilmiyordum ama yapıyordum . Koşulsuzca . Korkuyla. Ve hissizce . Yapmak zorunda bırakılıyordum yaşamak isteyip yapmak istemediğim şeyleri yapıyordum. Parmaklarımı siyah zarfın üstünde gezdirdim usulca zarfı açıp içindeki kağıdı çıkartıp zihnimden düşen kelimeleri dudaklarımdan firar etmesine müsaade ettim.

 

Düşen her kelime bir cümleye nesne , özne yüklem olarak beni yakıp geçti. Ve ben bu yıkıma boyun eğdim.

 

“İçinde ne olduğunu bilmediğin bir karışımı içebilr mısın? Dedim bilinmezlik içeren bir ses tonuyla.

 

Okuduklarımı milyonlarca kez tekrarladım zihnimde. Bilmediğim.... Bir.... Karışım..... İçinde.... Ne... Olduğu... Belli... Olmayan .... Bir.... Bardak .....

 

Düşüncelerimin zihnimin duvarına çarpan acımasız gerçekleri fısıldayışı. Yapacak bir şey var mıydı ? Şimdilik yoktu. Sahi pas hakkımı kullanmalı mıydım? Keza kullansam bile paz hakkımı ondan sonra ki zarfta da iyi şeyler yazamayacaktı. Gözlerimi kağıttan çekip masada beni izleyenlere çevirdim. Onlar da ilk seçtikleri kağıttakileri yaptılar. Sebebi neydi? Belki de Noir’ e güvenmeyişleriydi. İkinci kağıdı çekmeyişlerinin nedeni buydu belki de... Tereddüt ederek bir sonraki gelen zarfta daha kötü bir şey yazılacağını düşünmüş olmalıydılar belkide.

Bende mi kabul etmeliydim? Yoksa pas hakkımı kullanıp başka bir zarf mı çekmeliydim? Bundan daha kötüsü de olabilirdi en iyisi kadere razı olmaktı. Yapacak bir şey yoktu da başka seçimler zaman kaybı ya da fazla acı çekmekten öteye gidemezdi. . Sonuçta içindeki her neyse onların canının yanması kadar yakmaya da bilirdi. Hâlâ tam olarak karar vermiş değildim. Bilinmezlik bir kere daha beni uçurumun dibine sürüklemişti.

Kararsızlık bir ip gibi tekrar ve tekrar boynuma dolanmıştı. Tek soru tek cevap vardı. Pas hakkımı şimdilik bende diğerleri gibi kullanmayacaktım. Derin bir nefes alıp verdim. Ardından dudaklarımı aralayıp düşüncelerimi dile getirdim.

 

“ O karışımı içeceğim. “ dedim kendimden emin bir sesle.

 

Dile dökmek ne de kolaydı. Bunu icrata geçirdiğimde yaşayacaktım zorluğu. Kabul etmemle karşımda biraz ileride duran kadın koruma bulunduğu yerinden ayrılıp kapıya ilerledi hızlı adımlarla kapının önünde durduktan sonra elinde tuttuğu kartı kapının yanında olan küçük cihaza okuttu ve kapının açılmasını bekledi ardından kapıdan dışarı çıktı. O çıktıktan sonra gözlerimi kapıdan çekip bulunduğum yerde gezdirdiğimde masada bulunanlar sessiz bir şekilde beni izliyordular. Hepsi bulunduğu ortamdan büyük rahatsızlık duyuyordu. Noir bizi her oyun zamanında büyük bir tedirginlik içinde bırakıp düşüncelerimizle mücadele etmemizi sağlıyordu. Bir kaç dakikanın ardından karşımda duran kapı açılmış dışarıya çıkan koruma tekrar içeri girmiştir . Ondaki tek farklılık elinde tuttuğu içi dolu bir bardaktı. Bana doğru ilerliyordu hızlı adımlarla . Tam karşıma geçtikten sonra elinde tuttuğu bardağı bana uzattı . Kısa bir süre onu inceledikten sonra elimi kaldırıp parmaklarımla uzattığı bardağı kavradım sıkı sıkıya .

Derin bir nefes alarak bakışlarımı içinde bilmediğim bir karışım olan bardağa diktim.

 

Yapacak başka bir şey yoktu. İçeceğim su gibi bir renge sahipti. Umarım içinde zehir olan bir şeydir de buradan tamamen kurtulmamı sağlardı. Ama Noir’ in işi bitmeden benden kurtulacağını hiç zannetmiyordum. Ya acı çektirecek bir şeydi ya da beni ona karşı geldiğimden ötürü zihinsel olarak kendimi yormamı sağlıyordu. Belki bu sade bir mineral su olabilirdi. İçinde tehlikeli olan bir şey olmayabilirdi. Bardağı ağzıma doğru kaldırıp dudaklarıma değdirdim bardağın ucunu . Gözlerimi kapatarak içindekini nefes dahi almadan içtim. Şimdi neler olacaktı görecektik.

Boş bardağa kıza bir bakış attıktan sonra bana doğru gelen korumaya bardağı uzatıp yerime doğru yürüdüm.

Yerime geçtikten sonra masada bulunanlara kısa bir bakış attım. Hepsi yaptığım şey için bana öylece bakıyordular onlara göre belkide bir çılgınlık yapmış olmalıydım sonuçta içinde ne olduğunu bilmediğim bir içeceği içmiştim. Ekrana Noir’ in görüntüsünün yansımasıyla bütün dikkatlerimiz ekrana çevrildi.

 

“Evet odalarım birinci koşulları hepiniz tamamladınız. Sırada ikinci koşul var. Bakışlarınız ekranda olsun ben sizlerden ayrıldıktan sonra ilk oynayacak kişi belli olacak. Sabırsızsınız biliyorum bugünün bitmesini istiyorsunuz ama unuttuğunuz bir şey var daha yolun başındasınız . Ve unutmadan Hamra cesaretin göz yaşartıyor. Ama risk almak hep iyi değildir. Aptallıkla cesaret arasındaki o çizigi belirler sınırı .Bakalım sen hangi tarafa sınırı geçerek seçim yaptın.”

 

Sözlerindeki ima anlaşılamayacak gibi değildi. Seçimimi yapmış sonuçlarına da katlanmak zorundaydım.

Ekranda olan bakışlarımı karşımda duranlara çevirdim. Pansumanları yapılan Ediz, Meriç, Barbaros minnettar bakışlarını görebiliyordum. Hemen yanımda duran Deren ‘ in endişeli bakışları üzerimdeydi. Bana doğru yaklaşarak kısık sesle konuşmaya başladı.

 

“İyi misin Hamra ? İçtiğin şey neydi hiç birimiz bilmiyoruz ama umarım vücuduna bir zararı olmaz. Keşke pas hakkını kullansaydın. Ne olduğunu bilmediğin bir şeyi içmemeliydin . İleride sana nasıl bir tehlike arz edeceği bile belli değil şuan akıbetini bilmiyoruz . Yanlış yaptın umarım sonuçları ağır olmaz.” Dedi korku dolu bir sesle.

 

Bilmiyordum içtiğim şeyin ne olduğunu haklıydı bu konuda ama o da zihnimdeki düşüncelerden bihaberdi. Durumum ne olurdu bilemiyorum ama bunu yapmam gerektiğini biliyordum.

Şuan bunu düşünmek istemiyordum. Bugün ne olursa olsun bitmeliydi.

 

“Şimdi bunları düşünmek istemiyorum Deren olanlar oldu. Sadece bugün bitsin ve hücrelerimize gitmek istiyorum.”

 

Kafasını sallayarak beni tasdikledi. Başımı tekrar ekrana çevirdim.

Merakla bekleme içerisindeydik.

Saliselerin ardından tekrar isimler ekranda belirecek ve bizler bu işkenceyi tekrar yaşayacaktık.

Zaman su gibi akıp giderken ekranda Asır ‘ ın ismi belirlenmişti. İşte şimdi başlıyorduk yine ve yine.

 

Asır ismini gördükten sonra telaşsızca hareket ederek kutuya uzandı kemikli parmaklarının yardımıyla ve kutuyu yavaşça açtı. Sağ elini kutuyu daldırıp o siyah zarfı tekrar çekip çıkardı. Ve ardından kutunun kapağını kapattı. Siyah zarfı açıp içindeki kağıdı çıkardı. Soluğunu yavaşça vererek kağıtta yazanları okudu.

 

“Sıkı bir dayağa var mısın” dedi.

 

Asır yazılanları okuduktan sonra hepimiz dumura uğramış öylece ona bakmaya devam ediyorduk. Şimdi ne olacaktı. Kabul edip karşımızda duran korumalardan dayak yemeğe razı mı gelecekti? Bu onun için çok sancılı geçeçek bir durumdu. Umarım bu hataya düşmezdi. Çünkü karşısında duranların insanlık namına bir halleri yoktu. Asla acımadan Asır’ı mahvederdiler. Harelerimi Asır’ a çevirdiğimde hâlâ elinde tuttuğu kağıtla bakışıyordu. Daha ne bekliyordu ki kabul etmeyip pas hakkını kullanmalıydı. Umarım düşüncelerinde erkek adam korkmaz deyip bu işkenceye maruz kalmazdı. Şundan emindim ki Noir, Asır’ a korumaların sıkı bir dayak atması için kesin bir talimat verecektir.

 

Saliselerin ardından Asır bakışlarını kağıttan çekip etrafımızda bulunan herhangi bir kameraya sabitleyip konuştu.

 

“Pas hakkımı kullanacağım. Çünkü senin gibi bir caninin bana kalıcı bir hasar vermesini istemiyorum.” Diyerek sözlerini tamamladı.

 

Derin bir nefes alıp dudaklarımı kemirmeyi bıraktım. Asır doğru karar vermişti . En iyisi buydu. Şimdi Noir ‘ in neler diyeceğini merak ediyordum.

Hoparlörden gelen cızırtılarla hepimiz dikkatlerimizi oraya verdik. Birkaç salisenin ardından ekranda Noir’ in siması belirmişti.

 

“Seçim senin Asır ama şunu unutma bir sonra ki koşulda çaresizce kabul etmek zorundasın. Neyse canımızı sıkmaya gerek yok sıradaki şanslı kim olacak merak ediyorum.”

 

Lanetli sözlerini söyledikten sonra ekrandaki siması kaybolup gitmişti. Ama hâlâ bakışlarımız ekranda sabitti.

Merakla kimin isminin belireceğini bekliyordum . Nefesler kesilmiş öylece bekliyorduk. Herkesin gerginliği hat safhadaydı. Aynı şeyleri yaşamak istemiyorlardı kimse. Her anımız korku ile beklemekten öteye gidemiyordu. Belki ben pek zorlanmamıştım. Şimdilik. Ama zihnimde dönüp duran düşünceler hepsinden daha fazla canımın yanacağını fısıldıyordu.

 

Henüz içtiğim karışımın yan etkisini görmemiştim. Ama bu görmeyeceğim anlamına da gelmiyordu. Düşüncelerimi bir kenara savurup ekranda bakışlarımı sabitledim.

Dudaklarımı dişlerimin arasına kıstırmış dudaklarımı kemiriyor öylece göreceğim ismi bekliyordum.

Tam beklemekten sıkılmışken gözlerimi masaya çekecekken ekranda Meriç’ in ismi anında belirdi.

 

Ekrandan bakışlarımı çekip Meriç’ e usulca baktım. Sessizce bekleyiş içinde ekranda yazılan ismine bakıyordu. Duygularını pek belli edemeyen biriydi. Onun ne hissedip ne hissetmeyeceğini hemen anlayamazsınız. Yüzünde soğuk bir ifade bellidir ve o ifade her koşulda kendi muhafaza eder. Meriç gözlerini ekrandan çekip önüne çevirdi. Ne yapması gerektiğini biliyordu. Bedenini önünde duran kutuya doğru çevirip kutuyu kemikli parmaklarını usulca kutunun yüzeyinde gezdirdi. Sonra kutuyu birkaç saniyenin ardından usulca açtı. İçinden rastgele küçük bir siyah zarfı çıkarttı. Kutuyu kapatıp zarfı kemikli parmaklarıyla yavaşça açtı. Kağıdı siyah zarfın üstüne yerleştirip dudaklarını aralayıp yazılanları okudu.

 

“Derisi zehirli olan bir kurbağayı avuçlarına alabilir misin?”

 

Okuduğu cümlelerden sonra artık her şey kesinleşmişti. Zarar görmemizi fazlasıyla istiyordu Noir. Amaç öldürmek değil süründürmekti.

Tek merak ettiğim şuan ne cevap vereceğiydi. Pas hakkını o da kullanmalıydı. Yoksa cildi, hayatı mahvolacaktı. Meriç dudaklarını aralayıp konuştu.

 

“Peki o kurbağayı ellerimin arasına alacağım.” Dedi sesindeki tedirginlikle.

 

Yaptığı delilikti tam anlamıyla. Bunu kabul etmemeliydi. Onun sözlerinden sonra korumalar odadan ayrılıp odayı terk ettiler kısa bir süre için. Bizler hala Meriç ‘in verdiği kararı sorgularken kapı açılmış odanın dışından Korumalar üzeri siyah örtüyle örtülmüş fanusu elleriyle getirip ekranın karşısında duran masanın üzerine yerleştirdiler. Bakışlarımı önümde duran meriçe çevirdiğimde öylece fanusun olduğu tarafa bakıyordu. Meriç bulunduğu yerden doğrulup yavaş adımlarla karşısında duran fanusa doğru ilerlerdi. Yanına geldiğinde siyah örtüyü fanusun üzerinden çekip çıkarttı. Bakışlarımı hemen kıpkırmızı pasparlak bir küçük kurbağaya çevirdim. Öylece fansun camlarına doğru zıplayıp duruyordu. Asıl korkum şimdi başlamıştı. Zehirli bir hayvana dokunduktan sonra Meriç’ e ne olacaktı. Bunu fazlasıyla merak ediyordum. Meriç sol elini usulca kaldırıp avcuna pasparlak kıpkırmızı kurbağayı davet etti. Bunu o kadar rahat bir şekilde yapmıştı ki sanki normal bir kurbağayı ellerinin arasına alıyordu. Bu soğuk kanlılığı gerçekten iyi değildi . Kurbağa hemen Meriç’ in avcuna doğru ilerleyip yerleşti. Hepimiz korkuyla Meriç’ i izliyorduk. Şuan herhangi bir acı çekmesi gerekmiyor muydu? Neden bir şey olamamıştı.? Anlayamamıştım doğrusu. Meriç bile gelecek bir acıyı beklerken hiçbir şey olmaması onuda tedirgin etmişti. Bir kaç saniye daha bekledikten sonra Meriç kurbağayı avuçlarından fanusa doğru yavaşça bırakıp bulunduğumuz masaya doğru ilerlemeye başladı.

 

Yerine yerleştikten sonra sol eline öylece bakıyordu. O da şaşkındı bizler gibi. Neden hâlâ bir şeyler olmamıştı. Merakımız gitgide artıyordu. Bakışlarımı hızla ekrana çevirdim. Ekrandaki Noir’ in simasıyla söyleyeceklerine kulak kesildik..

 

“Evet odalarım Meriç sırasını bitirdi. Artık sizleri bekleyip oyunun sonunda ödülünü alacak. Ve seni tebrik etmeyi unutmayayım Meriç. Cesurluğun göz yaşarttı. Bazıları gibi pas hakkını kullanmadın öleceğini bile bile. Ne garip değil mi hayat? İnsanlara neler neler yaptırıyor. Ve insanlara ne oyunlar oynayıp onların duygularıyla oynuyor. Size günün sonunda çok şey anlatacağım odalarım. Ama biraz bekleyeceksiniz. Birazdan ekranda ikinci koşulu yerine getirecek kişinin ismi belirecek ona şimdi den başarılar dilerim.”

 

Sözlerini bitirip ayrıldı. Sözlerinde çok yoğun anlam yatıyordu. Anlamak çok zordu. Yine ne yaptıda bizleri şaşırtacaktı. Sabırsızca yazılacak ismi bekliyorduk. Sıradaki şansız kişi kim olacaktı acaba. Ekranda ismin belirmesiyle karşımda duran kişiye bakışlarımı çevirdim. Ekranda Lavin’ in ismi yazıyordu. Lavin ismini ekranda gördükten sonra gözlerini bir kaç dakika kapatıp bekledi. Gözlerini usulca açıp bakışlarını önünde duran kutuya çevirdi. Kutuyu yavaşça parmaklarıyla açıp içinden siyah küçük zarfı çıkartıp kutunun kapağını kapattı. Zarfı açıp içindeki kağıdı zarfın üzerine yerleştirdikten sonra yazılanları sesli okumaya başladı.

 

“Havasız bir fansun içinde 3 dakika durabilir misin? “

 

Okuduktan sonra öylece bakışlarını kağıtta sabit tuttu. Daha önce havuz oyununda 10 dakika durmamız istenmişti. Lavin o zaman tam tamına antrenmanlarda hatırladığım kadarıyla tam tamına 6 dakika durabilmişti. Şimdi de yapabilirdi ona inanıyorum. Şuan ne diyeceğini merak ediyordum. Zordu ama istese başarabilirdi. Bence kabul etmeliydi. Çünkü önceden bu yönden deneyim kazabilmişti. Umarım kabul ederdi.

 

Lavin dudaklarını aralayıp konuştu.

 

“Tamam bunu yapacağım. Havasız olan fanusun içerisine girip 3 dakika duracağım.” Diyerek sözlerini tamamladı. Korku tüm hücrelerine işlemişti.

 

Lavin kabul ettikten sonra korumalar odadan ayrılmıştı. Bir kaç dakikanın ardındam kapıdan içeriye ellerinde büyük bir fanusla geldiler. Arkalarından ilerleyen bir kadın korumanın ellerinde de daha önce hiç görmediğim bir aletle korumaların ardından geliyordu. Fanusu yere bıraktıktan sonra korumalardan biri kadın korumanın ellerinde tuttuğu aleti alıp fanusun köşesindeki yuvarlak deliğe yerleştirdiler. Bu alet sanırım fanusun içindeki havayı çekmek için getirmiştiler. Korumalar Lavin’ e doğru yürüdüler. İki kadın koruma Lavin’ in kollarından tutup fanusa doğru ilerlediler. Lavin’ in fanusun içerisine girmesinde yardımcı oldular. Lavin fansua yerleştikten sonra erkek koruma fanusun köşesine yerleştirilmiş olan aleti çalıştırdı. Lavin alet çalıştığı an derin bir nefes alıp soluğunu tutmaya başlamıştı. Ekranda süre geriye doğru azalıyordu.

 

Umarım Lavin sorunsuz bunu tamamlayabilirdi. Bakışlarım onda sabit kalmış her hareketini izliyordum. Ekrandaki süre tam tamına 00:01:10 du. Daha bir kaç dakika orada beklemesi gerekiyordu. Lavin ellerini fanusun kapağına yaslamış öylece bekliyordu . Vücudundaki titremeler bulunduğum yerden bile görünüyordu. Bir an onun orda krize gireceğini zannetmiştim ama beni yanıltmıştı. Kendisini toparlayarak kontrolü sağlamıştı.

Sessiz bekleyişimiz devam ediyordu .Lavin gözlerini kapatmış dudakları hafif kıpırdayıp duruyordu. Belli ki kendini telkin ediyordu. Sürenin bitmesine az kalmıştı. Lavin hâlâ kıpırdamadan öylece bekliyordu.

Saniyelerin ardından süre bitmişti. Korumalar fanusun kapağını açıp Lavin ‘ in fanustan çıkmasına yardımcı oldular. Lavin ise derin derin nefesler alarak bulunduğumuz yere doğru yürüyordu.

 

Sorunsuz bittiği için mutluydum.

Lavin yerini aldıktan sonra hepimiz ona nasıl olduğunu sormuştuk. Cevabı gecikmeden vermişti başını sallayıp iyi olduğu belirtmişti. Şimdi sırada kim vardı dakikaların ardından öğrenecektik. Bu sefer Noir bizimle iletişime geçmemişti. Sebebini gerçekten çok merak etmiştim. Umarım yine sinsi planlar peşinde değildir. Onun ne yapacağı hiç mi hiç belli olmuyordu. Zihninde dönüp duran tilkiler fazlasıyla tehlikeliydi. Bizleri gerçekten acıtmayı , kanatmayı seviyordu.

 

Daha onun kaç gün daha dediklerini yapmak zorunda kalacaktık bilmiyorum? Şuan tam iki kişi ikinci koşulu tamamlamıştı. Geriye 6 kişi kalmıştık. Hemen bitirip hücreme sığınmak istiyordum. Zihnimdeki düşünceleri savuşturup ekrana dikkatle baktım. Biraz sonra ekrandaki belirecek olan ismi tedirginlikle bekliyordum.

Masada bulunanlara bakındığımda hepsinin yüz ifadesinde korku , stres , hüzün, acıyı görmemek elde değildi. Daha kaç gün bu duyguları yaşayacaktık? Daha kaç gün acı çekmeye maruz kalacaktık? Benim sorularım bir yol misali uzayıp giderdi. Peki alacağımız cevaplar bu sorduklarım kadar var mıdır? Ya da belki hiçbir sorumun cevabı yoktur da?

 

Zihnimdeki düşüncelerin hakimiyeti altından kurtulamıyordum. Bana her gün her an işkence yapmaktan gocunmuyordular. Nefessiz kalana kadar boğup duruyordu bu acımasız cevapsız sorularım. Düşüncelerimin dağılmasını sağlayan ekrandaki isimdi. Ekranda Barbaros’ un ismi vardı. Barbaros ismini gördükten hemen sonra hiç zaman kaybetmeden önünde duran kutuyu açıp içindeki küçük siyah zarfı çıkartıp kutuyu kapadı. Siyah zarfın içinde bulunan kağıdı çıkartıp yazılanları okudu.

 

“ Sönmekte olan bir közü avuçlarının arasına alabilir misin?” diyerek sessizliğe gömüldü.

 

Noir artık gerçekten çizmeyi aşmıştı. Her anı bize zarar vermek adına değerlendiriyoruz. Bize olan bu öfkesi acımasızlığı nedendi bilmiyorum. Bir insan kendisine zararı olmayan birine neden zarar vermek isterdi ki?

Amacı neydi bu adamın başka yoku yok muydu para kazanmak için? Artık bizde dayanma gücü dahi bırakmamıştı. Umuyordum ki Barbaros pas hakkını kullanırdı. Yoksa sonuçları onun için hiç mi hiç iyi olmayacaktı. Zalimliğinde bir sınırı olmalıydı. Barbaros sımsıkı kapadığı dudaklarını aralayarak konuştu.

 

“O közü avuçlarıma alacağım. “ diyerek susmuştu.

 

Kısa kurduğu cümlesiyle kabul ettiğini belirtmişti. Arkamdaki kapıdan gelen sesle kafamı arkaya çevirdim. Bir erkek koruma ellerinde tutuğu saçla Barbarosa doğru ilerliyordu. Masaya bıraktı saçı. Saçın içinde bulunan koyu kırmızı olan közü maşa yardımıyla aldı. Barbaros sol avcunu korumaya doğru uzattı. Koruma maşayla tuttuğu közü Barbaros ‘ un avcuna bırakıverdi. Köz Barbaros’ un avcuna bırakıldığı an cız diye bir ses duyuldu. Ve Barbaros ‘ un kısık inlemesi. Şuan canının ne kadar yandığını bilemiyorduk. O közün avuçlarında bırakacağı izi ebediyete kadar görecekti . Bakışlarımı Barbaros’ un yüzüne çevirdiğimde dişlerini sıkmaktan çenesi kas katı kesilmişti. Anlındaki küçük küçük ter damlaları usulca aşağıya doğru akıyordu. Sağ kolunun kasları kabarmıştı. Avcunu sıktığı belliydi. Nasıl da acı çekiyordu umarım pansuman yaparlardı. Birkaç saniyenin ardından koruma közü Barbaros’ un avuçlarından maşayla alıp saça koyup yanımızdan uzaklaştı. İzlediğim şeylere dehşetle bakıyor gala gerçek oldup olmadığını düşünüyordum ama sonra gerçek olduğunu anlayınca böyle bir şeyin içinde olduğum için kendimi fazlasıyla kötü hissediyorum. Barbaros sol avcunu açıp içinde oluşan kırmızılığa baktı. Biraz sonra o kırmızılık şişip yara olacaktı. Keşke bir merhem sürselerdi.O zaman acısı az da olsa azalırdı.

 

Azap çekmemiz devam ettiği kadar sürecek gibi gözüküyordu. Hiç kimse kimsenin acısını hissedemeyecek ve o kişiyi anlayamayacaktı. Ekranda Noir’ in simasının belirlenmesiyle bakışlarımız ekrana çevrildi.

 

“Barbaros canın çok yanıyor mu? Köz çok mu sıcaktı. Merak etme birkaç dakika sonra avcuna pansuman yapılacak. Ee sıradaki kişiyi bir tek ben mi merak ediyorum odalarım. Yüzlerinizde heycan hariç her duyguyu barındırıyorsunuz. Şuan ikinci koşulu bitiren 3 kişi. Geriye 5 kişi kaldı. Saatlerin ardından ödüllerinize kavuşacaksınız odalarım. Sabırlı olursanız.”

 

Noir son sözlerini söyleyip ayrılmıştı. Şimdi geriye kalan 5 kişi ekranda kimin isminin yazılacağını bekleyip duruyordu. Ekrandaki sabit duran bakışlarım korkuyla yazılacak ismi bekliyordu. Eninde sonunda olacaktı ama geç olmasını istiyordum. Saliselerin ardından ekrandan Lale’ nin ismi belirmişti. Lale ismini gördükten sonra korku dolu bakışlarla önünde duran kutuya baktı. Kutudan nasıl bir soru çıkacaktı bilemiyor bunun korkusunu yaşıyordu.

Titreyen parmaklarıyla kutuyu açıp içinden o tehlike arz eden küçük siyah zarfı çıkartıp kutunun kapağını kapattı. Zarfı açıp kağıdın üzerinde yazılanları okudu.

 

“ 1 dakika boyunca elektro şok cihazını vücuduna kabul edebilir misin” diyerek yazılanları okudu.

 

Bu Lale ‘ yi ölüme götürürdü. Asla ama asla kabul etmemeliydi bu acımasızlığı.

 

“Bu beni öldürebilir Noir bu koşulu paylaşamaz miyim ? dedi çaresizce.

 

Sözlerinden sonra ekranda Noir belirdi.

 

“ Nasıl bir paylaşımdan bahsediyorsun Lale?”

 

“ İkizim Deren’ ile bu koşulu paylaşmak istiyorum. Eğer bana bir şey olursa onunla olsun birbirimizden ayrı kalmak istemeyiz ikimizde.” Diyerek sözlerini bitirmişti.

 

“Ama unuttuğun bir şey var Lale bu koşul senin ve sen yapmalısın paylaşman uygun değil ama ikinizde bir dakika boyunca elektro şok dalgasıyla ikinci koşulunuzu tamamlayabilirsiniz. Uygun olan bu olur. Tabi Deren’ e de uyarsa.”

 

Bakışlarımı Deren’ e çevirdiğimde ikizine bakıyordu. Lale’ nin neden böyle bir teklif sunduğunu anlayamamıştım. Deren oturduğu sandalyeden doğrulup Lale’ nin olduğu tarafa doğru ilerledi. Lale’ nin arkasıma geçip ellerini omuzlarına usulca bıraktı. Bakışlarını Lale’ sen çekip ekrana çevirdi. Dudaklarını aralayıp derin bir nefes aldı. Sonrasında zihninden dökülenleri fısıldadı yüksek sesle.

 

“Benim için uygun Noir . İkizimle aynı koşulu 1 dakika boyunca yerine getireceğim. Ama senden istediğim tek bir şey var bunu sana koşullar tamamıyla yerine getirildikten sonra açıklayacağım. Ve umarım bizi bu koşulda öldürmek aklındaki planlardan biri değildir.” Dedi.

 

Deren’ in sözlerinden sonra Noir yüksek bir kahkaha atarak ortalıkta gezmekte olan sessizliği kovdu.

 

“Bilemeyiz Deren ama şunu söyleyeyim sizlere kolay bir ölüm haksızlık olmaz mı? Sizler eşsiz bir ölümü hakkediyorsunuz. Ama merak etmeyin önümüzdeki günler ne getirir bilemem ama şunu unutmayın ben ölmenizi istediğim an ölebilirsiniz. Şuanlık öyle bir gayem yok onu belirteyim . Sizlerin ölüsü benim bir işime yaramaz. Evet şimdi ikizler sizleri ekranın karşısına alayım . Arkadaşlar sizleri sandalyeye oturtacaklar. Ve boynunuzdaki elektro şok cihazı bir dakika boyunca size az voltta elektirik verecek. Ve şunu iyi hatırlayın en düşük voltla ne hale geldiğinizi . Bunun misli size neler yapar tahmin edebilirsiniz yaşadıktan sonra.”

 

Noir ‘in uyarısıyla hepimiz ne demek istediğini anlamıştık. Sözde bize bu yolla göz dağı vermeye çalışıyordu.

İkizler ekranın karşısına yerleştirilen sandalyeye oturup beklemeye başladılar. Birkaç dakikanın ardından ikisi de elektrik verilmesiyle yerlerinden zangır zangır titrmeye başladılar. Lale gözlerini kapatmış boynundaki cihazı tutuyordu. Deren ise sandalyenin köşelerinden tutmuştu. İkiside can çekişiyordu. Ekranda elektro şok cihazının elektrik vermeye başladığı an süre başlamıştı. Şuan ekrandaki süre 00:30:23 tü bitmesine daha vardı. Birden Lale ve Deren oldukları yerde titremeyi bırakmıştılar. Ekrandaki sürede durmuştu. Deren ve Lale sandalyeden zorlukla doğrulup sırtlarını sandalyeye dayadılar. İkiside çok halsiz gözüküyordular. Umarım bu kadarla yetinirdiler. Geriye kalan süreden devam etmezdiler.

 

“Deren ve Lale bu kadar bence sizlere yeter sizlerin ölmesi beni çok üzer. Ve odalarım şunu unutmayın sadece 20 saniye düşük voltla ne hale geldiklerini gördünüz. Umarım ne demek istediğimi anlamışsınızdır. İkizleri yerlerine kadar götürün arkadaşlar. Sıradaki kişi acaba kim olacak? Heyecan ve korku hiç eksik olmasın sizlerden odalarım.”

Cümlesini tamamladıktan sonra korumalar Deren ve Lale’ ye yardım ederek. Sandalyeye oturmasına sağladılar. Herkes meraklı bakışlarla ikizlere bakıyordu. Yanımda oturan Deren gözleri kapalı öylece duruyordu. Fazlasıyla yorgun ve halsizdi. Lale’ nin de ondan kalır yanı yoktu. Umarım kısa sürede kendilerini toparlardılar. Vücutlarına aldıkları elektrik onları baygın hala getirip bilinçlerini ve bedenlerini yormuştu.

 

Şimdi geriye kalanlar ben ,Ediz, Asır ‘dı. Bir kaç saniyenin ardından ekranda koşulu yerine getirecek kişinin ismi belirlenmişti. Asır dı. Ekranda onun ismi yazılıydı. İsmin yazılı olduğunu gördükten hemen sonra kutuyu kemikli parmaklarıyla hızla açtı. İçinden küçük siyah zarfı çıkartıp kutuyu kapattı ve yazılanları okudu.

 

“ Sana verilen bir silahla ayağına sıkabilir mısın? Dedi sözlerini bitirdikten sonra sustu.

 

Duyduklarımın sokunu daha atlatamamışken duyduklarımla alaşağı olmuştum.

 

“Silahla ayağıma sıkacağım.” Dedi söylediklerinden sonra sessizliğe gömüldü.

 

Lanet olsun ki pas hakkıda yoktu. İkincisi de zor bir koşuldu şimdi ki de zordu. Bunu yapmaktan başka bir seçeneğinide bulunmuyordu. Kabul ettikten sonra sandalyede doğrulup ekrana doğru ilerledi. Ekrana sırtını çevirerek bekledi. Arkamdan adım sesleri işittim. Erkek koruma elindeki silahla Asır’ a doğru ilerliyordu. Karşısına geçip durdu. Koruma elinde tuttuğu silahı Asır’ a uzattı.

Asır silahı avcuyla kavrayıp silahın ucunu sola ayağına doğru tuttu. Bir kaç dakika sonra silahın yüksek sesi etrafta duyuldu ve buna eşlik eden çığlıklar.

 

Elimi ağzıma kapayıp çığlığımı son anda durdurmuştum. Bu kadar soğuk kanlıkla hemen sıkması şaşılacak şeydi. Ayağını hafif kaldırarak öylece durmaya başladı.

 

“Vay çok hızlı oldu bu Asır. Ben daha beklerim derken sen hızla bitirip yerine getirdin bile. Arkadaşlar seni revire kadar götürüp pansumanını yapsınlar. Ardından tekrar buraya geleceksin zaten. “

 

Noir ‘ i duyan korumalar Asır’ on kollarından kavrayarak ilerdeki kapıya doğru yürümeye başladılar. Onlar ayrıldıktan sonra ben ve Ediz korkuyla kimin isminin ekranda yazılacağını merak ediyordum. Saniyelerin ardından isim belirmişti ekranda. Ediz’ in ismi yazılıydı. Hep şunu merak etmiştim . Neden bütün oyunlarda genelde benim ismimin en son yazıldığı ya da son oynayan kişi neden ben olduğum. Bunu düşünüp durmuşumdur hep. Ama bir sonuca ulaştığım da yoktu. Belkide rastlantıdır olamaz mı ki? Ediz ismini gördükten sonra kutuyu açıp içinde küçük siyah zarfı çıkartıp kutuyu kapattı. İçinde yazılanları sesli okudu.

 

“ Yanmakta olan bir mumu avuçlarında tutabilir misin?” dedi.

 

Bunu yapacak mıydı? Mum her eridiğinde o sıvılğı avucuna akacak ve yanmasını sağlayacaktı. Nasıl bir karar vereceğini merak ediyordum.

Ediz bakışlarını kağıttan ektikten sonra önünde duran kutuya çevirdi.

 

“Bu koşulu yerine getireceğim.”

 

Koruma Ediz’ in kabul ettiğini öğrendikten sonra onun yanına gelip elinde tuttuğu mumu Ediz’ in acuna yerleştirip mumu yaktı. Mum saniyelerin ardından yanmasıyla eriyerek Ediz’ in avcunu yakmaya başlamışı. Sıcaklığı arttıkça daha çabuk eriyor ve eridiği an soğumadan onun avcuna akıyordu. Bu süre içinde soğuk soğuk terliyor acısını belli etmeden mumun bitmesini bekliyordu. Dişlerini sıkmaktan çenesi fazlasıyla gerilemişti. Mumun bitmesine az kalmıştı. Birkaç dakikanın ardından mum bitmişti. Ve geriye kuruyup Ediz’ in avuçlarına yapışan kalıntıları kalmıştı.

Ediz o kuruyan kalıntıları kaldırıp yanan avcuna bakmaya başlamıştı. Epey kızarmıştı avucu. Umarım bir pansuman yapılırdı. Ama yapmayacaklarını biliyordum .

Onlara göre çok büyütülecek bir yara değildi. Hepisi şuan bitik durumdaydı. Ama endişe ettiğim şey şuana kadar hiç bir acı çekmeyişimdi. Nedenini fazlasıyla merak ediyordum. Masadan elimi çekeceğim an kutuya çarpmıştım elimi hızla . Elimi sağ avcuma yerleştirip acısnı hissedeceğimi sanarken hiçbir ağrı hissedememiştim. Neden canının yanmasını hissetmemiştim. İçtiğim o şeyle ne vardı. Noir bana ne içirtmişti.

 

“Evet son kalan kişi sensin Hamra . Bu seni korkutuyor mu acaba? Evet kutudan bir zarfı seçip çıkart. Ne yazılacağını merak ediyorum. “

 

Söylediklerinden sonra kutunun kapağını açıp içinden küçük siyah zarfı çıkarttım. Zarfı açıp yazılanları okudum.

 

“Kemirgen farelerle dolu bir fanusun içerisinde 1 dakika bekleyebilir misin?” okuduklarımdan sonra yazılanları düşünmeye başladım.

 

Şimdi her şeyi anlamıştım. İçtiğim şeyde bir ağrı kesici vardı. Ne kadar yüksek bir dozu içtiğimi bilmiyordum. Yaşayacağım acıyı sonradan yavaş yavaş çekmemi istiyordu. Ağrı kesici etkisini yitirdikten sonra. Ne yapacağımı hiç mi hiç bilmiyordum. Pas hakkımı mı kullanmalıydım? Yoksa kabul edip o fanusun içerisine yerleşip o kemirgen farelerin vücudumun her yerini ısırmasını mı sağalamalıydım. Zihim tepetaklak olmuştu ne düşüneceğimi hiç bilmiyordum. Kabul etmek istiyor bu azabın kısa sürede bitmesini istiyordum. Ama bu sonradan çekeceğim acıyı düşündükçe de korkuyor pas hakkımı kullanmam gerektiğini düşünüyordum.

Kalbim ve aklım arasında sıkışıp kalmıştım. Yapacak bir şeyim yoktu. Ya hayır demeliydim ya da evet.

Sanırım cevabım evet olacaktı.

Dudaklarımı aralayarak cevabımı verdim.

 

“Fanusun içerisine gireceğim. Ama merak ettiğim bir şey var? İçtiğim şeye ne konulmuştu? “ diye sordum.

 

“İçtiğin şeyin içinde yüksek doz bir ağrı kesici bulunmaktaydı. Malum canın çok yanacak orada bayılıp kalmanı istemeyiz degil mi Hamra?”

 

Sözleri ne denli bir can yanmasına mariz kalacağımı belirtiyordu.

Korumlar kapıdan ne zaman çıkıp fanusu ekranın karşısına gelecek şekilde yerleştirmiştiler bilmiyordum. Yerimden doğrulup fanusa doğru ilerledim. Üzerindeki siyah örtüyü sertçe çekip yere fırlattım. Fanusun içinde tam tamıma 10 tane kemirgen fare vardı. Yanına yaklaşıp içinde gidip gelen farelere baktım. Derin bir nefes alarak hiç düşünmeden fanusun içerisine yerleştim. Yerleştikten sonra fareler üzerime çıkmıştılar bile. Hiçbir şey hissetmiyordum. Buradan ekranın fanusun camına yansıyan haliyle görüyordum. Geriye 00:45:00 saniye kalmıştı. Üzerimdeki farelerin ne yaptığını hiç hissetmiyordum. Bir tanesi yüzüme doğru çıkacağı an elimle savuşturdum. Cama yansıyan ekranın görüntüsünden 20 saniye kaldığını gördüm. Doz o kadar fazlaydı ki farelerin ısırıklarını hiç mi hiç hissedemiyordum. 20 saniye bittikten sonra hemen fanusun içinden doğrulup içinden çıktım .

Hiçbir ağrım yoktu. Masaya doğru yürüyüp yerime geçtikten sonra vücudumdaki hasara bakınmaya başladım. Ellerimin birkaç yerinde küçük ısırıklardan dolayı kanamıştı.

Ellerimin bu görüntüsün geriye kalan yaralarımın küçük fragmanıydı.

Ağrı kesici etkisini yitirdikten sonra ne yapacaktım bilemiyordum.

 

“Evet son koşul oyunuda oynandı. Ee Hamra ne hissediyorsun? Ağrın sızın var mı? Senin şuan hiçbir şey hissetmemen sonrasında hissetmeyeceğin anlamına gelmiyor . Geceyi sabah edeceksin bugün . Ah! Bu senin küçük bir cezan . Bir daha bana karşı gelmemen gerektiğini anlamalısın.! Evet günü bitirdik . Şuan hücrelerinize gitmek istiyorsunuz ve ödülünüzü merak ediyorsunuz bunu biliyorum ama revirdeki arkadaşınız geldiğinde size ödüllerinizi vereceğim. Bir kaç dakikaya burda olacaktır. Ve sizlere önceden verdiğim ilk yardım çantasının içindeki kremlerle yaralarınızı pansuman yapabilirsiniz. Yaranız kabuk bağladı bile ne kadar işe yarar ki kremler. “

 

Her ödülü aslında bir cezaydı bizler için. Bizi acı çekerken görmek onu tatmin ediyordu. Vereceği ödülünde ne üdüğü belirsiz bir şey olacağını düşünüyordum. Bizleri anca heveslendirip o hevsi kursağımızda bırakırdı o. Asır’ ın kapıdan girişiyle dikkatler ona çevrildi. Elindeki kol değneğiyle masaya doğru ilerliyordu. Ayağına bandaj sarılımıştı. Yüzünde herhangi bir acı kırıntısı yoktu. Muhtemel ağrı kesici yapılmıştı. Yerine geçtikten sonra hepimiz nasıl olduğunu sormuştuk. İyi olduğunu söyleyip bakışlarını ekrandaki Noir’ e çevirmişti.

 

“Asır geldiğine göre hediyelerinizi söyleyebilirim. Evet ilk öcelikle 001 Hamra ‘ dan başlayayım. Ödülün annenin seninle olan bir resmi ve annene ait olan bir kazak.

002 Lale ve 008 Deren sizlerin hediyeniz ise ailenizle çektiğiniz resminiz ve anne ve babanızın sizlere ilk yaş gününde aldıkları peluş oyuncaklarınız. 003 Barbaros babanın bir resmi ve en sevdiğin annenin sana olan son hediyesi kırmızı küçük bir motosikleti. 004 Meriç annenim resmi ve onun kokulu bir kazağı. 005 Lavin evlatlık edindiğin ayağında kalıcı sakatlık olan kızının bir resmi ve onun sana aldığı o küçük kar tanesi kolye. 006 Asır sana kötü bir haberim var bundan iki ay önce kardeşini kaybettin ilk zamanlar size izlettiğim video ‘ dan anladığını farz ediyorum. Kardeşine ait olan bir kazak ve senin ona aldığın oyuncak. 007 Ediz. Seninde kızının ve karının bir resmi ve ikisine de ait olan kazakları . Ailelerinizin kokularına ve resimlerine hasret olduğunuzu biliyorum . Ödülleriniz hücrelerinizde yataklarınızda duruyor. Ve gelelim bugüne . Söylesenize odalarım bugün hiç mi bir terslik yoktu? Hayvanlar size neden zarar dahi vermedi? Öncelikle tarantula , zehirli kurbağa sandığınız gibi tehlikeli değildi . Sizlerle biraz oyun oynamak istedi canım. Bugün sedece tehlikeli olan hayvan tek piranaydı. Geriye kalan hayvanlar evcildi. Yani canınızı riske atacak bir şey yoktu. Ben sizden tek bir şey istedim sizde onu yerine getirdiniz. Sizden kendinize zarar verip vermeyeceğinizi öğrenmek istedim ve gördüm . İçinizdeki ruhsuzluğu sadece ben mi fark ettim. Üzmeyin ama beni sizdeki cevherleri yavaşça ortaya çıkarmak istiyorum. Bu oyun sonunda ne olacak sizler nasıl biri olacaksınız gerçekten çok merak ediyorum. Neyse her şeyin bir zamanı var sabırla o günleri bekleyeceğim. Korumalar sizleri hücrelerinize kadar eşlik edecek ondan sonra sancılı ve hasret dolu geceler bekleyecek. Hoşça kalın...”

 

Sözlerini söyleyip gitti. Ardından nasıl bir yıkım bıraktığını bilmeden.

 

Loading...
0%