@kumsallardagezen12
|
*Ömrüm aklımdaki karşılıksız sorulardan can çekişiyordu...*
Acıya alışırdı insanlar . Acımasızlığa da alışırdı. Acıyı veren ve acıyı çeken insanlar hayatının sonuna kadar bu döngünün küçük bir piyonları olmak zorunda kalacaktır. Acıyı veren her acıdan sonra daha fazlasını isteyecek. Acıyı çeken kişi de acı direnci her geçen günün ardından artacaktı. Acı dünyanın sonunu getirecek ve dünyayı yıkacak bir boyuta erişecektir. İnsanlar geçmişten bugüne acı çektiği için acıyı yaymış, çoğaltmıştır. Ruhlar her acı eşiğinde terk ettikleri bedende büyük deprem dalgaları bırakırdı. Bedenlerin uğradığı her acı onları hissizleştiriyor ve tükenmelerini sağlıyordu. Güçsüzleşen bedenler her acıda geri adım atarak savunmasız bırakıyordular. Kendilerini yıkıma sürüklüyordular.
Yok olacaklarını bilmeden. Böyle değil miydi hayat? Hiçbir şeyi bilmeden tedirginlikle atardık adımlarımızı . Bu adımların nereye çıkacağını bilmeden .Yitiriyorduk benliğimizi . Kendimizi harcıyor , önümüzdeki uçurumun sonunu görmeden bu adımlarımızı sona gelene kadar atmaya devam ediyorduk. Ölümsüzlüğe adım atarak ruhlarımızı sonsuza dek acıyla kavrulmasına izin veriyorduk. Unutmayacağımız anılarımızın izlerini arıyorduk etrafta. Bulamayacağımızı bilmeden devam etmek için kendimizi zorluyorduk. Bizden geriye hiçbir şey kalmamasını sağlıyorduk böylece. Kendimize asıl zarar veren yine kendimiz oluyorduk. Şimdi ise sessizliğimizin boyundurluğu altında nefes alamaya çabalıyorduk.
Dünden geriye neler kalmıştı? Bizler hâlâ buradan çıkabileceğimizi düşünüyor muyduk? Benim kendi cevabım dünden sonra değişmişti. Artık sonsuza kadar burada olacaktık. Kaybetmiştik. Sahi kazanabilmiş miydik hiç? Onu dahi bilmiyordum. Noir ' in hücreme bıraktığı annemin resmi ve kazağına sinmiş kokusuyla hasret gideriyordum. Bu beni biraz olsun sevindirmişti. Onun bu yaptığı şeyi hiç tahmin bile edemezdim. Ne zamandır annemin sesini duymuyor , ona sarılamıyordum. Beraber ne zamandır zaman geçirmemiştik. Şuan tek başıma olduğum gerçeğini tüm iliklerime kadar hissetmiş bunu kabullenmiştim.
Acı artık eskisi kadar acıtmıyor sadece uyuşturuyordu bir süreden sonra. İnsan alışmıyordu kayıplara sadece öylece donuk bir halde yaşama direniyor çabalayarak nefes almaya çalışıyordu. Uyuşan bedenlerimiz eskiye döner miydi ? Bu zaman alacak gibiydi. Acılar unutulmuyor bağımlılık gösterdiği için onu vücudumuz kabullenerek bir harekette bulunmuyordu. Yitiriyorduk ruhumuzu . Kendimizi unutuyor silinmeye yüz tutuyordu. Acılar geçip gider derlerdi. Yalan. Acılar geçmiyor tam tersi artıp duruyordu.
Burada yaşadığımız her gün acılarımızın yükü artıp duruyordu. Yaşayamadığım şeylerin pişmanlığı burada yaşadım . Keşke geriye dönüp bunları yapabilseydim dediğim şeyler çok fazlaydı . Sorunlarımı hep kaçarak erteledim. Hep kaçtım birçok şeyden ama kaçtıklarım bir çığ gibi büyüyüp ardımdan yuvarlandı. Ben bunca yaşadığım hataların gerçekliğini bazı şeyleri yitirdiğimde anladım. Özgürlüğümü yitirdim... Mutluluğumu yitirdim...
Annemi yitirdim....En önemlisi ben kendimi yitirdim... Peki ben bu yitirdiklerimi geri alabileck mıydım? Hiç umudum yoktu ama yine de umut etmeyi bırakmamıştım. Sessizce hücremde bekliyordum. Yorgun olan bedenimin derin bir uykuya ihtiyacı vardı. Yatağıma uzanarak uykunun beni esaret altına almasına izin verdim. Zihnimin içindeki karanlığı derin bir sessizliğe mahkum etmeyi ancak böyle başarabilirdim.
⚓
Rüzgarın sert esmesiyle bulunduğum yereden hızla yere savrulmuştum. Yere düştüğüm an dizimin sertçe yerdeki taşlara çarpasıyla küçük bir hasar almıştı dizlerim. Avcumu yere sabitleyerek yerden usulca doğruldum. Elbisemi uçlarını yukarı çekip dizlerime daha dikkatli bakındım. Kanamaya başlamış hata bazı kısımlarında hafif çizikler bulunuyordu. Birazdan kanama kurur ve kabuk bağlardı yaram. Elbisemin uçlarını serbest bırakıp kapkaranlık sisli yerde ilerlemeye başladım aksaya aksaya.
Her adımımı attığımda ayaklarımın altındaki küçük sivri taşlar ayak tabanıma hasarlar veriyordu. Canım yansada yapacak bir şeyim yoktu. İlerlemeye devam ettiğimde ileride bir bedene ait olan gölgeyi görmüştüm. Yaklaşmaya başladığımda bu gölge netleşmiş ve karşımdaki bedeni daha net görebimiştim. Tam karşısında yerimi aldığımda bu bedenin bana ait olduğunu anlamıştım. Elimi uzatıp ona dokunmaya çalıştığımda oda benim gibi elini yukarı uzatıp parmaklarımızın birleşmesini sağlamıştı.
Parmaklarımız birbirine dokunduğunda onun bir yansıma değilde canlı kanlı biri olduğunu anlamıştım. Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde yüzündeki anlamsız sırıtma beni şaşırtmış bir o kadar da endişelendirmişti. Neden küçümseyici bir ifade ile bana bakıyordu. Tuttuğum nefesi vererek dudaklarımı araladım.
“Sen de kimsin?” diye sordum.
Soruma cevap vermemişti. Tekrar dudaklarımı aralayarak zihimdeki soruları dile döktüm.
“ Neden cevap vermiyorsun?” diye bağırdım.
“Ve neden bana böyle bakıyorsun?” dedim kaşlarımı çatarak.
“Sen gerçekten var mısın?” dedim korkuyla.
“ Bana çok benziyorsun. Yoksa benim de ikiz bir kardeşim mi var?” dedim aklıma gelen ilk soruyla.
Yüzündeki o donukluğu yitirmeden zehirli sözcükleri fısıldadı.
“Aptal ben senin ikizin değilim. Kardeşin bile değilim. Ben kimim biliyor musun? Ben kimliksizim. Hayatları çalan ve o hayatı benimseyen biriyim. Sahteliklerle doluyum. Ve sen zavvallısın. Yakında sana neler yaptığımı anlayacaksın sadece zamanın gelmesini bekle. “ dedi tehlikeli sesiyle.
Sözlerini söyledikten sonra beni iterek yere düşmemi sağladı. Yer düşmemle tiz bir kahkaha attı . Bu öyle bir kahkahaydı ki kulaklarımın zarına hasar veriyordu. Ellerimle kulaklarımı kapayarak ona baktım . Etrafımda yürümeye başladı. Birden ne olduysa o bir iken birçok kişi o anda oldu. Etrafımı çevreleyip bana doğru gelmeye başladılar . Korkudan geri geri gitmeye çalıştım ama arkamda da o vardı hemde sayamayacağım kadar. Korkudan var gücümle çığlık attım.
“DEFOLUN...DEFOLUN . BANA ZARAR VERMEYİN. YARDIM EDİN. YARDIM EDİN!”
⚓
Sıçrayarak uyanmıştım gördüğüm kabustan. Gördüğüm bu kötü kabusu neye yormalıydım bilmiyordum. Terleyen anlımı elimin tersiyle sildim hızla. Saçlarım gördüğüm kabustan dolayı boynuma ve anlıma yapışmıştı. Saçlarımı bileğimde duran tokayla gelişi güzel toplayıp üzerimdeki pikeyi ayaklarımın yardımıyla üzerimden savuşturdum. Derin derin nefes alarak gördüklerimin etkisinden çıkmak için çaba sarf ettim. Zihnim bir şeyler fısıldayıp duruyordu.
Ama buna inanmamak için zihnimi susturmaya çalışıyordum. Bakışlarımı her zaman yaptığım gibi hücremde gezdirdim. Hücremin kapısında duran bakışlarımı yukarı kaldırdığımda kapının üzerine yerleştirilmiş kameraya sabitledim. Şuan beni izleyen biri ya da birileri var mıydı? Neden böyle bir şeyi izleme gereği duyuyorlardı ki. Noir bunu nasıl başarıyordu. Yakalanmadan bu işi nasıl dijital ortamda yayınlatıyordu. Belki de yalan söylüyordu bizleri izleyen kimse yoktur. Bu gerçekten çok zor bir problemdi.
Yanlış mı yoksa doğru yoldan mı ilerliyordum anlayamıyor insan. Bunu şu an düşünmenin bana bir şey kazandırmayavağını anlayınca saçma olduğu kâanatine varıp bedenimi hafif kaydırarak tekrar yatağıma uzandım. Zaman geçiyordu bizler farkına varmadan . Ama biz olduğumuz yerde durmaya devam ediyorduk. Gözlerim yorgunluktan kapanmış ve ben kendimi uykuya tekrar teslim etmiştim. Gelen yüksek gürültüyle gözlerimi zar zor aralamıştım.
Başımı yastıktan kaldırıp kapıya doğru baktım ses koridordan geliyordu. Merakıma yenik düşerek yataktan doğrulup hücremin kapısına yavaşça arada sırada tökezleyip doğrulamaya çalışarak ilerleyebilmiştim. Hala üzerimde ki uyku mahmurluğunu atlatamamıştım. Kapının önünde durduğumda kapalı olan küçük pencerenin kapağını yana kaydırdım.
Hücremin kapısının penceresinden koridora baktığımda kalabalık korumaların koridorda ilerlediğini fark ettim. Yine bizleri nereye götüreceklerdi bunlar. Korumalar birkaç adımdan sonra bizim olduğumuz koridorun başında yerlerini almıştı. İçlerinden bir iki kişi onları gelirde bırakarak hücre kapılarına doğru ilerlediler.
Deren’ in hücresine yanına gelen korumalardan iki kişi kapının önünde durduktan sonra yanlarında bulunan elindeki anahtarla hücrenin kapısını açıp içeri girdiler bir kaç saniye sonra Deren’ in hücreden çıkmasını sağladılar. Deren’ i çıkarttıktan sonra Ediz ‘ in hücresinin kapısını önüne gelip anahtarla kapıyı açıp onunda çıkmasını sağladılar. Ve bu hareketi yavaşça sırasıyla her hücre kapısında tekrarladılar.
Teker teker hücredekileri çıkarmaya devam ediyordular hız kaybetmeden. En sonunda sadece benim hücrem kalmıştı. Benim olduğum yere gelen iki kadın koruma hücre kapımın önüne geldiklerinde anahtar ile kapıyı açtılar. Kapı açılırken ben de sakin olmaya çalışarak onları izliyordum. Bana doğru gelerek kollarımdan tutup hücreden dışarı çıkmamı sağladılar. Hepimiz korku ve gerginlikle bulunduğumuz yerde korumaların bizleri yönlendirmesini bekliyorduk.
Beni tutan iki kadın koruma hareket edip yürümeye başladıktan sonra diğer korumalarda hücre sırasına göre yürümeye başlamıştılar. Her şey bir sıraya göre işliyordu. Ve bu sırayı asla bozmuyordular. Bizim hücrelerin bulunduğu koridordan ayrılmış başka bir koridorda ilerlemeye başlamıştık yürüyerek . Hızlı adımlarla koridorda ilerliyordu.
Etraftaki tek ses derin derin solunan nefesler ve adım sesleriydi. Yanımda yürüyen iki kadın sağa döndüğü an bende onlara uyarak sağa dönmüş ve koridorun sonundaki devasa turuncu kapıyı fark etmiştim. Hala her kapının rengi farklıydı. Oyun kapılarının hiçbir zaman rengi aynı olmuyordu. Kapının karşısına geldiğimizde yanımdaki koruma elindeki kartı kapının hemen yanında bulunan cihaza okutmuş ve kapını açılmasını sağlamıştı açılan kapıdan içeriye zaman kaybetmeden hızla girmiş ve önümüzdeki ekrana doğru ilerlemeye başlamıştık.
Ekranın karşısında yerimizi almıştık sırasıyla. Yanımda duran Lale ‘ ye baktığımda ekrana bakıyordu acı çeken bir ifadeyle. Neden burada olduğumuzu az çok tahmin edebiliyorum. Bugün 4. Oyunu oynayacaktık. Bakalım bizi nasıl bir zorluk bekliyordu. Noir bizi nasıl cezalandıracaktı kim bilir. Bu sefer nasıl işkenceye maruz kalacaktık. Ekrandaki hızla beliren Noir’ in siması bizi hemen germişti. Noir her zamanki gibi sandalyenin kolluklarına kollarını yaslamış ve yüzündeki kırmızı siyah maskeyle öylece bizi bekliyordu.
Arkasındaki abajur sayesinde onu görebiliyorduk. Etrafı aydınlatan tek ışık abajurdan yansıyan ışıktır. Geri kalan her şey simsiyahtı. Aynı kararmaya yüz tutmuş umutlarımız gibi. Hâlâ sakinliğini korumaya devam ediyordu. Genelde hemen söze girerdi bugün biraz farklıydı. Nedenini çok fazla merak ediyordum. Umarım bize zarar verecek düşünceler içinde değildi.
“Merhaba odalarım. Sizleri iyi gördüm toparlanmışsınız iki gün içinde. Size tanıdığım bu iki gün içinde bende sizlerin oynayacağı 4. Oyunu hazırlamakla meşguldüm. Oyun zor ama kısa sürecek . 2 aşamadan oluşan bur oyun hazırladık. 1. Oyunu 4 kişi oynayacak. 2. Oyunu da 4 kişi oynayacak. Birazdan korumalar bir 2 kutu getirecek. 1 kutuda ilk aşamayı oynayacak kişiler yazılı . 2 . kutuda ise yapılması gereken şey. Hücre sırasına göre ilk 4 kişi seçecek ilk aşamayı oynayacak kişiyi. Geriye kalanlarda ikinci aşamayı oynayacak. Seçtiğiniz şeye göre süreyi söyleyeceğiz. Evet 001 , 002, 003 , 004 birazdan önünüze gelecek olan kutudan birer isim seçip çıkan ismi yüksek sesle okumanızı istiyorum. Daha sonra ikinci aşamayı oynayanlara oynaması gerekenleri seçmesini isteyeceğim . Umarım Anlamışsınızdır odalarım. Zamanınız kısıtlı hızlı olursanız sevinirim”
Noir sözlerini söylemiş ve ekrandaki görüntüsü kesilmişti kısa bir süre sonra tekrar bizimle iletişime geçeceği kesindi. Korumalar seri bir şekilde karşımızda duran turuncu kapıdan çıkıp gitmişti. Bir kaç dakikanın ardından 2 koruma ellerinde iki siyah kutuyla içeri girmişti. Diğer 14 koruma tekrar içeri girmemiştir. Ellerinde tuttukları 2 tane kutuyla bir kaç adım uzağımızda duruyordular. 2 Koruma ellerinde tuttukları 2 kutuyu arkamızda duran küçük masaya bırakıp diğerlerinin olduğu yere gitmiştiler.
Onlar kapının hemen yanındaki duvarın önünde sıraya dizili haldeyken ben sırtım ekrana dönük şekilde öylece karşımdaki kutulara bakıyordum. İçlerinde acaba ne yazıyordu? Tehlikeli olacağını biliyordum artı ama ne derece olduğu hakkında bir bilgim henüz yoktu. Noir’ in sesini duyduktan sonra hemen arkamı dönüp ekrana baktım.
“Evet odalarım şimdi kutuya doğru ilerleyip sırasıyla küçük siyah zarfları seçip sesli bir şekilde okumalısınız. İlk Hamra başlayacak ardından hücre sayısına göre devam edeceksiniz.”
Duyduklarımdan sonra derin bir nefes alıp bedenime komut vererek karşımdaki siyah kutuya doğru usulca ilerledim. Kutuya yaklaştığımda tedirginlik yakamı tutup nefesimi kesiyordu . Seçeceğim zarfta kendi ismimde yazılı olabilirdi. Korka korka elimi kutunun içerisine yerleştirip herhangi bir siyah zarfı aldım. Korkuyordum. Ne yapacağımı şaşırmıştım artık. Yapacak bir şeyimin olmamasından dolayı zarfı yavaşça açtım. Zarfın içinde yazılan ismi seslice okudum.
“Deren.”
İsmi okuduktan sonra dudaklarımı dişlerimin arasına kıstırarak arkamı dönerek Deren’ e baktım. Yüzündeki ifade çok tanıdıktı. Bu ifade şuan burada bulunan 8 kişide mevcuttu. Bu ifade ne kadar daha devam edecekti. Bizler daha ne kadar korkuyu iliklerimize kadar hissetmeye devam edecekti. Kağıtta yazan ismi okuduktan sonra bedenimi arkaya çevirip yerime doğru ilerlemeye başladım. Diğerlerinin yanıma geldiğimde sessiz kalmayı seçtim hiçbir şey demeden. Benim ardımdan Lale yerinden yavaşça ilerleyerek siyah kutuya doğru ilerledi. Kutunun karşısına geçtikten sonra içinden seçtiği herhangi bir zarfı seçip çıkardı.
Zarfı açıp içinde yazılan ismi seslice okudu.
“Asır.”
Asır ismini duyduktan sonra yavaşça başını sağa sola sallamıştı. Lale kutunun yanından ayrılarak yanımdaki yerine geçti. Lale ‘ nin ardından Barbaros yerinden ayrılarak kutuya doğru ilerledi. Kutunun tam karşısında yerini aldıktan sonra bir kaç saniye bekleyip ardından harekete geçmişti. Elini kutunun içerisine yerleştirip kemikli parmaklarıyla küçük siyah bir zarf seçti . Zarfı hızla açıp içinde yazılan ismi sesli okudu.
“Ediz.”
Barbaros kağıtta yazılan ismi okuduktan sonra kutunun yanından ayrılıp tekrar eski yerine geçmişti. Onun ardından hemen Meriç kutuya doğru ilerleyip kutunun karşısında yerini aldıktan sonra kutunun içinden hızla rastgele bir zarfı seçip almıştı. Zarfı kemikli parakalarıyla açıp içinde yazılan ismi hiç zaman kaybetmeden sesli okumuştu.
“Lavin”.
İlk aşamada oynayacak olan kişiler belirlenmişti. Şimdi nasıl bir oyun oynanılacağı belirlenecekti. Bunu nasıl belirleneceğini merak ediyordum. Kim kutudan bir zarf seçip oyunu belirleyip oynayacak kişileri zor duruma sokacaktı. Hoparlörden gelen sesle hepimiz yönümüzü ekrana çevirdik.
“Evet odalarım ilk etap oynayacak kişiler belirlendi. Aslında şuana kadar pek zorlandığınızı söyleyemem sonuçta daha vicdan azabı çekmeye başlamadınız. Evet oyunu seçecek olan kişiyi merak ediyor olmalısınız. Aslında biz de bu kişiyi seçmekte biraz zorlanmadık desek yalan olur. Sizi bekletmeden kimin seçeceğini söyleyeyim. Evet oyunu seçecek olan kişi 002 Lale . Senin için zor olamlı sonuçta seçeceğin oyunda ikizin zarar görecek ne denli bir vicdan azabı çekeceğini hiçbirimiz anlayamayız. Evet seni kutunun yanına alalım Lale.”
Lale , Noir ‘in ismini söylemesinden sonra hâlâ gözlerindeki korku yerini koruyordu. Bu onun için zor olacaktı. Kendi seçiminin sonunda kardeşi zarar görecek ve elinden hiçbir şey gelmeden o sadece olanları izleyip duracaktır. Lale yerinden ayrılıp kutuya doğru ilerledi. Kutunun karşısına geldiğinde titreyen parmaklarıyla kutunun içerisinden bir zarf seçip aldı. Seçtiği zarfı titreyen kemikli parmaklarıyla zar zor açarak yazılanları seslice okudu.
“Tasmasına takılı olan anahtarı pitbul köpeğinin boynundan çekip almalısınız!”
Duyduklarımızla öylece kalakalmıştık. Olamazdı. Bu çok ağırdı onlar için. Canları çok fazla yanacaktı. Acımasızlığı artık dayanılmayacak reddeye gelmişti Noir’ in . Lale okuduklarından sonra bakışlarını uzun bir süre kağıtta yazılanlardan çekememişti. İstemeyerekte olsa kardeşine zarar vermişti. Başını yukarı kaldırıp Deren’ e çevirdi. Göz yaşları akmaya başlamıştı bile. Dudaklarını hafif aralayarak Deren’ den özür dilemişti.
Korumaların uyarısıyla yerine doğru ilerlemeye başlamıştı. Yerine geçtikten sonra öylece bakışlarını yere dikmiş hiç gözünü kırpmadan ayaklarına bakıyordu. Korumalar biz ilk dörtlünün ekranın etrafından uzaklaştırarak duvarın birkaç santim önünde duran sandalyelere oturtturmuştular. Biz uzaktan oyunu oynayacak olan Deren, Lavin, Asır , Ediz’e uzaktan bakıyorduk. Korumalar onların yanına ilerlemişti. Dört koruma tam onların karşısında duruyordular.
Sonrada ellerinde bir iğne olduğunu fark edebilmiştim. Bu iğnelerde ne vardı. Korumalar ellerinde tuttukları iğneleri onların kollarına saplamıştı. İğneleri yaptıktan sonra turuncu kapıdan çıkıp gitmiştiler. Onlar gittikten sonra bakışları öylece olacakları bekleyen hücrelere çevirdim. Hepsi ruhsuzca bakıyordu etrafa. Neden bu denli soğuk kanlıydılar anlayamıyordum. Kollarına yapılan iğneden mi kaynaklanıyordu? Düşüncelerim cevapsız sorulardan ibaretti. Hiçbir sorumun cevabını alamıyordum.
Düşüncelerimin bataklığından beni tutup çıkartan korumalar olmuştu. İçeri tasmalarına rağmen sağa sola doğru havlayıp koşan pitbullarla girmiştiler. Her havlayışlarında içimdeki tedirginlik büyüyüp bir çığa dönüşüyordu. Korumalar pitbulları karşımızda duran duvara monte edilmiş demir halkalara tasmalarının ucunu geçirdiler. Korumalar pitbulların tasmalarını duvardaki halkalara iyice yerleştirp sımsıkı olduğu kâanatine vardıktan sonra yerlerine geçmiştiler.
Her pitbulun arasında toplam 1 metre mesafe vardı. Hücreler ruhsuzca önlerinde duran pitbullara bakıyordu. Hâlâ anlayamamıştım neden robot gibiydiler . Şuan kapının yanında bulunan korumalardan bir farkı yoktu onların. Kesinlikle o iğnenin içinde bir şey vardı. Deren, Ediz , Lavin ve Asır ‘ ın bu haleri normal değildi. Sakin kalmalarını sağlayan bir iğne almıştılar. Bakışlarım pitbulların boynunda sallanan anahtara kaydı. O anahtarı zarar görmeden nasıl alacaklardı. Noir yine yapmıştı yapacağını . Yine büyük hasarlar alacaktık. Kaybedecektik azar azar umudumuzu.
Pitbullardan çektiğim bakışlarımı tekrar bizimkilere çevirdiğimde hücre sırasına göre pitbulların karşısında yerini almıştılar. Fazlasıyla zarar görecekti. Saldırgan bir hayvandan anahtarı almaları çok zordu yaralanamdan alamazdılar. Kalıcı bir hasarda almalarını temenni ediyordum. Ekranda Noir ‘ in simasının belirmesiyle herkes yönünü ekrana çevirmişti tekrar.
“Birazdan korumalar size komut verdiğinde başlayacak ve pitbulların tasmalarına asılı olan anahtarı almalısınız . Anahtarı alan kişi diğer odaların yanında yerini alacaktır. Geriye kalan kişi ya da kişiler anahtarı almadan oyunu bırakamaz . Kurallar belli . Dışına çıkan büyük bir şekilde cezalandırılacaktır. “
Zehirli sözlerini sarf edip ayrılmıştı. Ne kadar da kolayca söyleyebiliyordu . Peki onların yerinde olsa ne yapardı. Sadece şunu temenni ediyordu gün gelecek ve Noir bana ve onlara yaptıklarının bedelini ödeyecekti. Bunu hissediyordu.
⚓⚓
Odalar ruhsuzca karşılarında oraya buraya doğru koşuşturup duran pitbullara bakıyorlardı. Hepsinin garipsediği tek şey neden bedenlerinin uyuşmuş gibi hissetmeleri. Herhangi bir duygu kırıntısını dahi hissedemiyorlardı. Bunun nedenini biliyorlardı. Korumaların kollarına yaptığı iğnenin bir etkisiydi. Peki şimdi ne olacaktı diye düşünüyorlardı. Anahtarı alabileceklerinden emin bile değildiler. Canları yanacaktı, hasar göreceklerdi ama bunu sonradan hisedeceklerdi. Noir her zaman istediği şeyi yapıyordu.
Onların zarar görüp görmemesi Noir’ in hiç umrunda olmamıştı. Şimdi ise korumaların ne zaman başlamaları gerektiğini söylemesini bekliyordu. Hepsinin zihninde dönüp duran tek soru şuydu; Ne olacaktı sonum. Karşılarındaki pitbulların fazlasıyla saldırgan olduğu ve anahtarı alırken epey bir mücadele edecekleri aşikârdı. Onlara doğru gelen koruma odaların hemen bir kaç adım uzağında durmuştu. Onlara başlaması gerektiğini söylediği an. Odalar ilk ne yapacaklarını şaşırmış bir vaziyette öylece karşılarındaki pitbullara bakmaya devam ediyorlardı. İlk adımı atan kişi Asır olmuştu.
Hiçbir duygu kırıntısı içinde yeşermeden karşısında duran pitbula doğru ilerliyordu. Adımları yavaş ama temkinliydi. Aklındaki planı uygularsa pitbulun boynundaki tasmadan kolaylıkla anahtarı alabilirdi. Pitbula yaklaştığı an karşısındaki köpek ona doğru atlayıp saldırmaya çalışıyordu. Ağzından akan salya yere damlıyordu. Ağzından garip sesler çıkartarak ona doğru koşup duruyordu.
Asır pitbula yavaş adım atarak yaklaşmaya çalışırken Deren’ de yavaş adım atarak pitbula yaklaşmaya çalışıyordu. Deren sadece karşısında duran tasmaya asılı olan anahtara odaklanmıştı. Onu alıp hemen oyunu kısa kesmeliydi. Pitbulun yanına varırvarmaz pitbul Deren’ in bacağına dişlerini geçirmişti. Acıyı hissetmiyordu Deren. Sadece bacağının üzerinde akan kanın ıslaklığını az da olsa fark edebiliyordu. Hâlâ bacağına dişlerini geçiren pitbulun dişlerini çekmesine izin vermeden eğilerek tasmasına asılı olan anahtarı hızla çekip almıştı. Pitbul dişlerini bacağından çekip tekrar saldırıya geçeceği an hemen kendini geri çekip arkaya doğru adımlamıştı. Başını eğip bacağına baktığında fazlasıyla kanadığını görmüştü.
Acıyı ilk kez hissedemiyordu. Deren karşısında ona doğru atılmaya çalışan pitbula arakasını dönüp karşısında sandalyelere oturmuş odalara doğru ilerlemeye başladı. Odak noktasında ikizi yer alıyordu. Onu haddinden fazla özlemişti. Aynı yerdeydiler bir o kadar da ayrıydılar. Onunla uyumayı özlemişti. Onunla bir şeyleri paylaşmayı özlemişti. Odalarda Deren anahtarı alabilmiş ve kendi hücre sayısına ait olan sandalyeye ilerlemişti. Asır artık ona doğru saldırıya geçmek için caba sarf eden pitbulu umursamadan hızla ona doğru yürümüştü.
Tam pitbul Asır’ ın bacağını ısıracağı zaman Asır önce davranarak onu boğazından yaklayıp ona zarar vermesini engellemişti. Sağ eliyle pitbulun boğazını sıkmaya devam ederken sol eliyle tasmaya takılı olan anahtarı söküp almıştı anahtarı cebine hızla yerleştirip iki eliyle pitbulu duvara doğru fırlatmıştı. Pitbulun atağa geçmesini beklemeden direk hızlı adımlarla geriye doğru kendini fırlatmıştı. Şimdi ona havlayan pitbula sadece uzaktan bakıyordu. Yerden doğrularak arkasına dönüp karşısında ona ait olan sandalyeye doğru yürümüştü.
Ediz hâlâ gerginlile bir sağa bir sola doğru adım atarak pitbula yaklaşmaya çalışıyordu. O her adım atışında pitbulda onu takip ediyordu . Böyle olmayacağını anladığında hemen sağa doğru koşup aniden adımlarını sola çevirip pitbulu arkasından boğazından tutarak yakalamıştı. Elleri arasında var gücüyle mücadele eden pitbulu sağ bacağının altına zar zor alıp sağ eliyle tasmasındaki anahtarı almıştı. Anahtarı arka cebine yerleştirip hırsla pitbulun tasmasının ipini onun ağzına dolayıp ağzını açmasını engellemişti.
Tasmanın ipini çözmesine vakit tanımadan hemen pitbuldan hızlı adımlarla uzaklaşmıştı. Geriye sadece Lavin kalmıştı ne yapacağını kara kara düşünüyordu . Evet şuan bedenine alacağı hasarı hissetmeyecekti ama kalıcı bir hasarda almak istemiyordu. Daha temkinli olup o tasmada duran anahtarı almalıydı.
Belki ilk defa hayatında bir hayvana zarar verecekti. Bunu hiç yapmak istemiyordu ama yapmaktan başka bir çaresi yoktu da. Hızla pitbula ilerleyip daha önceden aldığı savunma derslerine güvenerek pitbula hızlı bir tekme geçirmişti. Afallayan pitbulun harekete geçmesini beklemeden ağzına ayaklarını bastırmıştı. Başını yerden kaldıramayan pitbulun tasmasından hızla anahtarı alıp avuçlarına gömmüştü. Bedenini hızla arkaya çevirip koşmaya başlamıştı. Neyseki pitbul ayağa kalkmadan uzaklaşabilmişti. Ona ait olan sandalyeye doğru hızla ilerleyip oturmuştu.
⚓
Bakışlarımı oyunun ilk aşamasını oynayanlarda gezdiriyordum. Hepsi yorgun ve halsizdiler. Zihinleri bu ouunda fazlasıyla yorulmuştu. Yanımda oturan Lale ikizi pitbulla mücadele ederken tir tir titiryordu. Hatta sessizce ağlamıştı da .Kardeşinin canı yanarken elinden bir şey gelmeden izlemek onun için çok fazla zordu. Deren anahtarı alıp yerine geçerken derin bir nefes almış bir o kadar da acı çekmişti.
Çünkü bakışları Deren ‘ in kanayan bacağından bir an bile olsa çekmemiştir. Diğerleride pitbullardan anahtarı almak için fazlasıyla mücadele etmiş yaralanmayı bile göze almıştılar. Çok şükür en az hasarla kurtulmuştular . Şimdi hücre sayılarımızın yazılı olduğu sandalyelerde Noir ‘ in bizimle iletişime geçmesini bekliyorduk. Yine kimbilir ne sözler sarf edecekti. Artık her oyunda bizleri en yüksek çıtaya çıkarmayı hedeflediğini anlamıştım.
Bizleri zorlamak onun hoşuna gidiyordu. Acı çekememiz ona apayrı bir haz veriyordu. Tam anlamıyla bir hastaydı, psikopattı, şizofrendi. Onu tanımlayacak bir çok kelimem vardı. Ama bu kelimeler söylenmek dışında hiçbir şey ifade etmiyordu. Sabırlarımızın, acılarımızın, özlemlerimizin ve birçok şeyin son reddesine gelmiştik.
Yanımıza gelen korumalar ayağa kalkıp ekranın karşısına geçmemizi istemiştiler. Dediklerini yaparak ekranın karşısında yerimizi almıştık. Şuan tek sevincim birkaç dakika önce Deren’ in bacağına dikiş ve pansuman yapılmasıydı. Fazlasıyla kan kaybetmişti pansuman yapılana kadar. Şimdi sessiz bir bekleyiş içinde Noir’ in bizlerle iletişime geçmesini bekliyorduk. Saniyelerin ardından ekranda Noir’ in siması belirmişti. O iğrenç sesini duymak bizler için artık azaptan başka bir şey değildi.
“Vay vay vay benim sevgili odalarıma da bakın hele bu ne cesaret gözlerim yaşardı. Sizler her geçen günün ardından değişime uğruyorsunuz . Ve bu değişimden fazlasıyla memnunum. 4. Oyunun ilk aşaması tamamlandı. Şimdi geriye ikinci aşama kaldı odalarım. İkinci aşamayı bu sefer 005, 006, 007, 008 yapacak. Eğlenceli bi oyun olduğunu inkar edemezsiniz. Ben ve seyircilerim fazlasıyla bu görüntüden memnunuz. Umarım sizlerde eğelenebiliyorsunuzdur. Bir kaç dakika sonra ikinci aşamada görüşürüz odalarım. Beni özleyin çünkü ben sizleri çok özlüyorum.”
İğrenç sözleri bittikten sonra herkes birbirine bakmıştı çektiğimiz azap bitmiyor çoğalıyordu. Günün sonunda kim bilir bizleri neler bekliyor olacaktı.
|
0% |